diff --git "a/ozenli-derlem/cfile_121.jsonl" "b/ozenli-derlem/cfile_121.jsonl" new file mode 100644--- /dev/null +++ "b/ozenli-derlem/cfile_121.jsonl" @@ -0,0 +1,844 @@ +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sıra dışı güzellikteki ünlü Como Gölü kıyısında GUESS'in Kreatif Direktörü Paul Marciano'nun rehberliğinde fotoğrafçı Alina Troyan'ın çekimleriyle buluşan yılbaşı reklam kampanyasında Ukraynalı modeller Iryna Dzhagarova ve Diana Zotova ile Sicilyalı model Simone Bonaccorsi yer alıyor. MARCIANO by GUESS markasının sofistike ruhuyla tasarlanan göz kamaştıran ihtişamlı parçalar yılbaşı tarzını zirveye çıkartıyor. Kusursuz pileler, fırfırlar, iddialı yırtmaçlar, dekolteler ve vücudun kıvrımlarında zarifçe süzülen asimetrik kesimlerle tek renkli veya daha cesur desen ve tonlarda ipek saten elbiseler sezonda dikkat çekiyor. Koleksiyonda bulunan parlak detaylarla zenginleştirilmiş zarif mini elbiseleri ışıltılı tarzı ortaya koymak isteyenler için birebir. Sofistike bir hava arayanlar için ise gösterişli tüylü yakalar ve işlemeler bulunmaz bir alternatif haline geliyor. Koleksiyonun tutkuyla dolup taşan diğer parçaları arasında da tamamı altın işlemeli motiflere sahip özel korse üst ve kısa kollu elbise, zarif çizgilere ve saten fırfırlara sahip uzun etekler ve baş döndüren yeni maksi elbise yer alıyor. Marciano'nun ikonik retro-glam tarzının bir parçası olan çanta, ayakkabı, takı ve aksesuarlar yılbaşı görünümünü zirveye taşıyor. 2023 Marciano by GUESS Yılbaşı koleksiyonunu GUESS, MARCIANO by GUESS mağazalarında ve www.guess.eu resmi web sitesinde keşfedebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yılın en ışıltılı zamanında sevdikleriniz için hediye seçerken telaşa kapılmak yerine keyif almak mümkün. Vogue Türkiye editörleri size yardımcı olmak için wishlist'lerinde yer alan ürünleri, en iyilerin buluşma noktası Beymen.com'dan seçti. Modadan kozmetiğe, teknolojiden dekorasyona, hayatın her alanına dokunan bu ayrıcalıklı seçki, yeni yıl alışverişinizde size de ilham verecek! 2024 sanırım benim için ikilemler yılı olacak. Hayallerim; yaşadığım yerden sık sık uzaklaşmak ve evde daha fazla vakit geçirmek arasında gidip geliyor. Uzaklara doğru yola çıkmak istediğimde en çok ihtiyacım olan şey, konforlu bir valiz. Beymen.com'da keşfettiğim Eastpack Tranverz CNNCT M Army tekerlekli bavul, özellikle doğa tatillerim için kurtarıcı olacak. Yüzde 100 vegan oluşu ve rahatça dönen tekerlek sistemi tercihimde önemli rol oynuyor. Acne Studios'un ikonik çantası Musubi, midi boyuyla bir süredir aklımda olan parçalardan biri. Stockholm menşeli markanın tasarımı, minimal stili ve geniş hacmiyle günlük kullanım için tam ihtiyacım olan şey. Yıllar geçtikçe değerini kaybetmeyecek zamansız bir parça olması da cabası! Olio E Osso stick allık, kış görünümlerimi canlandırmak üzere güzellik alışverişi listemin üst sıralarında. Antioksidan zengini zeytinyağı, nemlendirici özellikli Shea yağı ve balmumuyla formüle edilen balm yapılı ürün, tene doğal bir renk ve sağlıklı bir parlaklık katıyor; far altına baz veya ruj üzerine parlatıcı olarak da kullanılabiliyor. Bu çok yönlü ürün, Hailey Bieber ve Gwyneth Paltrow gibi celebrity'lerden de tam puan almış bir internet fenomeni. Sabah uyandığımda ilk istikametim mutfak ve ilk yaptığım şey tabii ki kahve makinesinin düğmesine basmak. Çekim setlerine bile kendi kahvesiyle giden biri olarak Smeg kahve makinesi bu sene kendime; dolayısıyla evime misafirliğe gelecek tüm kahvesever arkadaşlarıma hediye sayılabilir. Pastel yeşiliyle beni kalbimden vurdu! Yeni yıl alışverişi için öncelikle sevdiğim tasarım markalarının ajanda ve defterlerini incelerim. Sanırım bu dönemde hem kendime hem de sevdiklerime en çok defter ve kitap hediye ediyorum. AA Paper&Co. marka defter, kapak tasarımındaki ekose deseni ve sloganıyla favorim oldu. Yeni yılda umarım, 7/24 online olmak zorunda hissettiğimiz bu tempoda biraz olsun offline kalabilme fırsatı buluruz. Mücevher ve saat üzerine kafa yormak, alanında uzman isimlerle tanışmak, farklı zanaatlara duyduğum merakı çok pekiştirdi. Markası L'Objet ile Portekiz'in geleneksel seramik ustalığına modern yorumlar getiren Elad Yifrach'ın tasarımlarını çok beğeniyorum. Dekorasyon koleksiyonlarından bir parçayı değer verdiğim birine hediye etmek isterim. Chihuahua cinsi köpeğim küçücük bedeniyle, kış aylarında her sokağa çıktığında soğuktan titriyor. Oğlumun hem sevimli görünmesi hem de üşümemesi için tercihim Moncler yelekten yana. Çift yönlü kullanılabilen yelek, kazaklarına da uyum sağlayacak. Sevdiklerinize onların her daim yanında olduğunuzu göstermenin en güzel yollarından biri, ortak anılarınızı somut bir aksesuara dönüştürmek. İçine fotoğraf yerleştirebileceğiniz locket kolyeler, dostluğunuzu hatırlatan samimi bir hediye seçeneği olabilir. Son yıllarda hava kirliliğinin artışıyla temiz havaya ihtiyacımız hiç olmadığı kadar fazla. Bugünlerde alerjimin de ortaya çıkmasıyla beraber yeni yılda en çok ihtiyacım olan ürünlerden biri, Dyson'ın Purifier Hot+Cool Autoreact hava temizleme fanı. Yenilikçi tasarımını da cool bulduğumu eklemeliyim. Sofistike bir duruşa sahip mermer sehpalar, oturma alanının aura'sını yükseltecek güce sahip. Beymen Home'un mermer sehpasını antrasit, siyah ve beyaz ağırlıklı objelerle dekore ederek, yeni yılda evinize modern ve zengin bir dokunuş katmak istiyorsanız değerlendirebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yazar Nora Ephron'un bir makalesinde yazdığı gibi, Yüzlerimiz yalan, boyunlarımız gerçekleri söyler. Sahi, boyun bölgesi neden yüzümüzden daha hızlı yaşlanıyor? Sebebini ve en etkili gençleştirici tedavileri işin uzmanından öğreniyoruz. Sorun yağ birikiminden, ileri seviyede doku kaybı ve sarkmadan ziyade bantlaşma ise Değirmencioğlu ilk etapta Botoks'a başvuruyor: Çene altından başlayıp boynun her iki tarafına uzanan platisma dediğimiz mimik kaslarının yaş aldıkça, kolajen kaybıyla belirginleşmesine bantlaşma diyoruz. Ancak bantlara uyguladığımız Botoks, bu görünümü hafifletici bir yöntem olsa da bazen farklı destekleyici tedavilere de ihtiyacımız olabiliyor. Örneğin, çoğu zaman bantlaşmayla birlikte baş gösteren yatay boyun çizgilerinde etkili bir sonuç almak için saten dolgu, akıllı dolgu ve zengin içerikli gençlik aşılarından yardım alıyoruz. Kişinin kendi kanından ayrıştırılan trombositlerin yüz, boyun veya dekolte bölgesine enjekte edildiği Platelet-Rich Plasma, yani PRP de uzman doktorun yıllardır başvurduğu temel tedavilerden. Zira, belirli aralıklarla tekrarlanması önerilen tedavinin hedefi, cilt kalitesini geliştirerek bütünsel anlamda gençleşmiş ve tazelenmiş bir görünüm sağlamak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çağdaş iç mekan tasarımlarında genellikle birbiriyle uyumsuz parçalar bir araya gelse bile bir bütün olarak uyum sağlarlar. Ancak matchy matchy dekorasyonlar daha geleneksel siluetlerle oluşturulan bir uyum sunuyor. Örneğin; perde desenleri yastık kılıflarıyla eşleşiyor ya da duvar kağıtları nevresim kılıflarıyla bir bütün sağlıyor. Dekorasyonda her bir unsurun tek bir kumaştan yola çıkarak tasarlanması eski usul ama tazelik hissi uyandırıyor. Öte yandan bir odada birbiriyle eşleşen detaylar mobilya gibi ana parçaların daha çok öne çıkmasını sağlıyor. Desen üzerine desen kullanılan odalar retro bir hava yaratsa da kesinlikle eski moda değiller. Vogue'un yıllık trend raporuna göre tek baskı kullanılan alanlar bir trend olarak yeniden gündeme geldi. Prospect Refuge Studio'nun kurucusu iç mimar Victoria Sass, Mono baskı kullanılan odalarda tek bir desen birçok yüzeyde karşımıza çıkabilir. Bunlar, odaların duvarlarda, döşemelerde, lambaların dekorunda, perdede ve hatta halılarda bile tek bir desen kullanılabilir. Doğru tasarlandığında bunaltıcı olmazlar. Beynimiz doğada taklit eden desenleri tespit etmekle programlanmış olduğundan desenler görsel dinginliğe katkı sağlar. Bu neden tek bir desen tüm odada uygulandığında çoğu zaman kendimizi rahat ve güvende hissedebiliriz. Sass, tek bir desenin tüm odaya hakimiyeti hakkında \"Aslında sakin, rahat ve şık bir etkiye sahip\" diyor. Hem dramatik hem de sakinleştirici bir etki yaratan mono-baskılı odalarda görsel simetri de büyük ilgi uyandırıyor. Sass, \"Bir oda tek renkli, tek desenli veya her ikisini birden barındırabilir\" diye açıklıyor. Mono baskılı odaların altında yatan estetik amaç aslında öne çıkan ve dinlendirici olmayı amaçlayan şık ve uyumlu bir alan yaratmak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ev dekorasyonu dendiğinde bazılarımız tamamen bej ve beyaz gibi sade ve pastel tonlara yönelirken bazılarımız da siyah ya da lacivert gibi cesur ve endüstriyel dokunuşlara yönelebiliyor. Ama çoğumuz Barbie'nin oyuncak evinden esinlenmeyi düşünmemiştir. Son zamanlarda Barbiecore estetiği sosyal medyada sadece moda üzerinde değil iç mekan tasarımlarında da etkisini hissettirmeye başladı. Trend olan Barbiecore estetiğini evinize dahil etmenin yollarını inceleyin. Canlı ve sıcak pembe tonlarda olan bu estetik adeta ruh halini yükselten nitelikte. Örneğin canlı pembe duvarlar ya da tek bir duvarı boyayabilirsiniz. Öte yandan pembe duvarlar düşüncesi size biraz fazla geliyorsa, mobilyalarda özellikle koltuk takımları ve minderler gibi öğelere daha açık pembe veya toz pembe tonları entegre etmek, görünüme selam vermenin abartısız bir yolu olacaktır. İster eski mobilyaların ileri dönüşümü yoluyla, isterseniz minderleri parlak kumaşlarla kaplayarak ya da bu güçlü rengi yatak örtülerinde kullanma yoluyla olsun bu yeni estetik sıcak çözümler sunuyor. Barbiecore trendini evinize dahil etmek için bir diğer ipucu ise pembeyi beyazla dengelemek. Feminen tasarım seçenekleri de Barbiecore görünümü için çok önemlidir. Feminen bir görünümle nötr tonları eşleştirebilirsiniz. Abajurlar, şallar ve süs eşyalarını tercih edin. Fistolu ve fırfırlı nevresimler son zamanlarda popüler olduğundan odaya kadınsı bir dokunuş getirmenin zarif bir yolu diyebiliriz. Alternatif olarak çiçek desenli minderleri ve masa örtülerini deneyebilirsiniz. Evinizi Pinterest panosuna benzeyen gündelik duvar dekorlarıyla süsleyin. Duvarınızı iddialı resimler, posterler ya da fotoğraflarla kaplayabilirsiniz. Daha kişiselleştirilmiş bir görünüm için retro parçalara ve pastel tonlara yönelin. Öte yandan soyut sanat parçaları da şık bir hava katabilir. Pembe çoğu alana sıcaklık ve kişilik katan canlı bir renk olduğundan yatak odası dekorasyonunda etkileyici olabilir. Lüks nevresimler, gösterişli yorganlar, yastıklar ve minderler gibi yumuşak aksesuarlarla Barbiecore estetiğini destekleyebilirsiniz. Hatta beyaz ve pastel tonlarda suni kürk veya koyun postu gibi eğlenceli dokular kullanabilirsiniz. Öte yandan pembe kadife bir yatak başlığı ya da pembe stor bir perdeyle yatak odanızı aydınlatın. Barbie'nin rüya evinde bolca ihtişam ve dikkat çeken eşyalar bulunuyor. Bu sepepten parlak pembe ve altın rengi sandalyeler 70'lerin ihtişamına atıfta bulunurken evin girişinde ya da yatağın sonunda açık pembe kadife kanepeleri tercih edebilirsiniz. Barbie 80'ler ve 90'larda en parlak dönemindeydi, bu yüzden Barbiecore trendine retro parçalar eklemekten kaçınmayın. Birçok duvar dekoru, kadınsı iç mekan dokunuşları, yumuşak tonda mobilyalar, eski usul dekoratif sabit hatlı telefonlar, kült filmler, eski kitaplar ve retro posterler trendi denemenin alternatif yollarından. Öte yandan Barbiecore görünümünü pembe kilimlerle tamamlayabilirsiniz. Pembe kadife kırlentler, çiçek desenli mumlar veya pembe bir bar dolabı ve büfe oturma alanınıza sıcak dokunuşlar katacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Söz konusu mobilya tasarımı olduğunda hepimizin farklı hayalleri olabilir... Peki hayallerimiz yaşam alanlarımızın ruhuna uygun mu? Kökleri marangozluğa uzanan Lazzoni, geçmişten aldığı güçlü mirasla bugünün vizyonunu birleştiren bir mobilya markası. Lazzoni kreatif direktörü Efe Kababulut'tan mobilya ve dekorasyon alanında trendleri ve şirketlerinin hikayeleri dinledik. Marka her ne kadar köklü bir geçmişe sahip aile şirketi olsa da bugüne uyum sağlama konusunda da oldukça başarılı. Global pazardaki başarısı, bunun en önemli kanıtı... Kababulut; Dönemin şartları ve gelişen dünyanın önümüze getirdikleriyle beraber artık mobilyada konfor ve rahatlığın yanına tasarımın önemi eklendi. Eskiden mobilyada belki sadece konfor ve rahatlık arayan müşteri, artık sadece tasarım sebebiyle bile konfordan ödün verebilir oldu. Bu da haliyle bizleri tasarım alanında gelişmeye itti diyerek özetliyor bu durumu. Aile şirketinin güçlü bağları, global alanda alınan eğitimlerle de birleşince Lazzoni'nin tasarım alanında öncü bir markaya dönüşmesi sürpriz olmuyor. Lazzoni'nin global pazardaki gücü ve geleceğe yatırım yapan vizyonu için çalışmalar devam ediyor. Marka, 12 - 17 Nisan tarihleri arasında Amerika'nın önde gelen dokuz tasarımcısını Türkiye'de bir araya getirdi. Bu projenin kendileri için çok değerli olduğunu belirtiyor Efe Kababulut. Programın yaratım süreci ve amaçları için sözü tekrar kendisine bırakıyoruz: Amerika'da bire bir çalıştığımız, ülkenin en önemli mimarları arasında gösterilmiş seçkin bir kitleyi beş gün boyunca sponsorlarımızla beraber Türkiye'de kendi evimizde ağırladık. Amacımız aslında Lazzoni isminin bu topraklarda ne kadar güçlü olduğunu onlara göstermek ve üretim - tasarım tesislerimizi ziyaret etmelerini sağlamaktı. Etkinlik programında İstanbul'da Lazzoni mağazası ziyareti, bizim için çok değerli bir proje olan ve tamamen Lazzoni tarafından tasarlanmış dünyaca ünlü Six Senses Hotel'in turu, Design Et Al tarafından yılın en iyi projeleri arasında seçilen Ulus'taki İmar projemizin gezisi ve Lazzoni Hotel'i ziyaret ile konaklama vardı. Ardından Ankara'da bulunan iki fabrikamızı ve tasarım tesislerimizi ziyaret ederek bizi daha yakından tanımalarına fırsat verdik. Lazzoni ürünlerini detaylı incelemek için www.lazzoni.com 'u ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sade ve göz alıcı tasarımlarla evlerinize yapacağınız dokunuş hem rahatlığınıza hem de stilinize uyum sağlıyor. Konfor ve şıklığa odaklanan Chappal; etkileyici tasarımlarıyla sizleri minimalizm ve sadeliğin estetiğini yansıtan bir yolculuğa çıkarıyor. Ev dekorasyonuna modern ve zarif bir dokunuş katan Chappal; aynı zamanda stil, işlevsellik ve doğal malzemelerin kullanımı ekseninde İskandinav stilinin karakterini ortaya koyuyor. Mobilya tasarımında oldukça popüler olan traverten ve mermer gibi doğal taşlardan ilham alan Chappal bu doğal taşların huzur veren enerjisini evlerinize taşıyor. Sadeliği ve işlevselliği baz alan Chappal'ın zarif çizgisiyle birleşince sizlere konforlu ve şık bir yaşam alanı sunmakla kalmıyor. Kuzey rüzgarlarını anımsatan mermer esintileri, evinize sofistike bir dokunuş katıyor. Chappal mirasının dokunuşlarının etkisini taşıyan koleksiyonlarımıza @chappal.co adresinden veya chappal.co adlı web sitesinden ulaşabilir, bu etkileyici dünyanın kapılarını aralayabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ulla Johnson, 2023 Yaz sezonuna özel Cabana ile işbirliği yapıyor. Yemyeşil bir bahçeden ilham alan High Summer Tabletop kapsül koleksiyonuyla İngiliz tasarımcı ilk kez ev dekorasyonuna el atıyor. Koleksiyonda botanik motifli masa örtüleri ve tabaklar, elle boyanmış işlemeli servis altlıkları ve peçeteler, zarif Murano kristali su bardakları ve ebegümeci çiçeği baskılı bir puf yer alıyor. İki dünyanın birleşiminden doğan koleksiyon botanik baskılar ve canlı bir renk paletine sahip. Öte yandan yazın neşeli ruhundan ilham alan bu koleksiyon Net-a-porter üzerinden satışa sunulacak. Kapsül koleksiyonu tasarımcının imzası olan koton poplin ve desenli şifon kumaşlarla farklı silüetlerde karşımıza çıkan yüksek dekorasyon öğeleri içeriyor. Net-a-porter'ın direktörü Libby Page Ulla Johnson'ın baskı konusundaki vizyonuna her zaman hayran kaldık. Bu özel koleksiyonu sunmaktan çok heyecanlıyız açıklamasında bulunuyor. Ulla Johnson'lagüneşi ve egzotizmi sofranıza davet edin."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Black Friday olarak anılan ABD'de Şükran Günü'nden sonraki cuma günü alışveriş izdihamı ve mağaza önünde uzun kuyrukların oluşmasına neden olan indirim gününde birçok büyük mağaza gece kapılarını açıyor; önünde izdiham oluyor. Ancak pandeminin ardından Black Friday'de markalar farklı bir strateji izlemeye başladı. Pandemi ile hem ekonomik anlamda tercihler değişti hem de dijitalleşmeye yaklaşım arttı. Bu yıl 24 Kasım tarihine denk gelen Black Friday indirimleri ay başından bu yana sürüyor. Kasım ayının büyük bir kısmı, büyük perakendecilerin Black Friday'den haftalar önce indirim reklamları göstermesi ve satışları ile başlıyor. Black Friday satışları son yıllarda büyük ölçüde arttı ve bir ay süren bereketli bir etkinliğe dönüştü. Black Friday'in erken saatlerinde mağaza önünde sıraya girme günleri aslında kısmen sona erdi. Bir zamanlar Macy's, Best Buy, Target gibi büyük perakendecilerin bir günlük alışveriş patlaması olarak tanımlanan indirim günü artık daha farklı anılıyor. Yalnızca mağazalarda başlatılan fırsatların sayısı son yıllarda internet üzerinden de yapılmasıyla kalabalıkların cesareti de kırıldı. Çevrimiçi alışveriş yapanlar için fırsatlar son yıllarda artık daha erken başlıyor. Perakendecilerin korkusundan dolayı bu yöne eğilim olduğu ifade ediliyor. Perakendecilerin insanları önden alışverişe çekmek istediği, temkinli davranan müşteriyi harcamaya teşvik etmeye çalıştığı belirtiliyor. Erken indirimlerin müşterinin ay boyunca birden çok kez alışveriş yapmasını sağlamak amacıyla da kullanıldığı ifade ediliyor. Yüksek indirimler, insanların pandeminin neden olduğu kapanmalar sırasında kaçırdığı fırsatları telafi etmesine olanak tanıyor. Mağaza önünde kamp yapmak yerine evde kalarak ve sıcak bir çay içerek, zamanı geldiğinde çevrimiçi alışveriş yapmak bugün tüketiciye daha cazip geliyor. Bu nedenle Black Friday fırsatları erkenden çevrimiçi hale getiriliyor. Aldığınız indirim e-postaları buna işaret ediyor. Bazı markalar kaydolmak için tek seferlik bir indirim de sunabiliyor ve indirim kodu paylaşımı yapıyor. Bazı perakendeciler -daha iyi olmasa da- aynı fırsatları çevrimiçi olarak da sunuyor. En iyi yanı, aradığınız şeyi satın almak için Black Friday'e kadar beklenmesine gerek kalmaması. Black Friday artık Cyber Monday'e dönüştü denilebilir. Müşteriler, Şükran Günü haftasından sonraki pazartesi günü işlerine geri dönebilir ve masalarında harika fırsatlar için alışveriş yapmaya devam edebiliyordu. Artık hem Black Friday hem de Cyber Monday için temel konsept aynı kalıyor: çevrimiçi dünyada kaçırılmaması gereken fırsatlar. Black Friday indirimlerinin çevrimiçi alana yayılması perakendecilerin işine yaradı. İndirim arayan müşterilerin talebini karşılamak için mağazaların birçok kapıdan büyük miktarda ürün tedarik etmesini gerektirmiyor. Ayrıca perakendeciler alışveriş yapanların her yıl daha fazla harcama yapmasını sağlamaya çalıştıkça, sıcak fırsatlar için bu süreler de uzuyor. Rekor seviyelere ulaşması beklenen erken ve sert indirimlerin önümüzdeki ekonomik dönemlerin habercisi olmayabileceğine de işaret ediliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. SpaceX uzay şirketinin kurucusu, X Corp'un başkanı ve Tesla'nın CEO'su Elon Musk, son yıllarda Twitter'da yaptığı açıklamalarla adından söz ettiriyordu. Şimdi ise teknoloji dahisinin hayatı film oluyor. Black Swan ile Oscar'a aday gösterilen Darren Arofonsky tarafından yönetilecek film, 2018 yapımı Elon Musk: The Real Life Iron Man biyografik belgeselden uyarlanıyor. Senaryosunu ise Steve Jobs, Benjamin Franklin ve Einstein gibi isimlerin biyografilerini de kaleme alan Walter Isaacson üstleniyor. Film gelişim aşamasında olduğundan oyuncu kadrosu henüz duyurulmadı ancak başrol seçimlerinde en çok oy alan oyuncular ise Nicolas Cage, Rami Malek, Jesse Eisenberg ve Robert Downey Jr oldu. Yazının devamında Elon Musk hakkında güncel gelişmelere göz atın. Eski adıyla Twitter, yeni adıyla X'in öneri algoritması değişiyor. Elon Musk'ın açıklamasına göre; gönderiler ve hesaplar, kullanıcıların, arkadaş ve takipçi ağı dışındakileri de kapsayacak. Böylece daha küçük hesaplar öne çıkacak. Öte yandan kullanıcılar henüz keşfetmedikleri yeni hesaplarla tanışma şansı elde edecek. X Dating uygulaması yakında piyasaya sürülüyor. X'in aynı zamanda bir flört uygulaması olacağı söyleniyor. X Dating olarak adlandırılan bu özelliğin yakında kullanıcılarla buluşması bekleniyor. X'in her şeyin uygulaması olarak tasarlanacağını belirten Musk'a göre kullanıcılar birbirleriyle eşleşebilecek. Facebook'u ayakta tutan özelliklerden biri olan 'gruplar' artık X'te 'topluluklar' olarak karşımıza çıkacak. Kapalı Facebook grupları yeni nesil tarafından hala kullanılıyor bu sebepten Musk'da liste ekleme özelliği getirerek X'de toplulukları geliştirmeyi hedefliyor. Elon Musk, ChatGPT'ye rakip olacak yapay zeka sohbet robotu \"Grok\"u tanıttı. Sosyal medya platformu X'e entegre edilecek yapay zeka sohbet robotu Grok tanıtıldı. İnsan benzeri bir asistan olarak adlandırılan robot, xAI tarafından geliştirildi. Diğer yapay zekalarından ayrılan en belirgin özelliği ise mizahi yaklaşımı olduğu söyleniyor. X platformu aracılığıyla bilgilere eş zamanlı olarak erişime sahip yapay zekanın tüm Premium X kullanıcılarının hizmetine sunulacağı biliniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ünlü İtalyan moda markası, geçmişte gerçekleştirdiği birbirinden değerli restorasyon projelerine bir yenisini ekliyor. Roma'daki Trevi Çeşmesi, Dört Çeşme Kompleksi, Mostra dell'Acqua Paola, del Mose çeşmeleri gibi çeşitli sembolik yapıları restore eden modaevi FENDI Çeşmeler projesiyle benzer girişimlerde öncü bir rol oynamıştı. FENDI, Villa Adriana ve Villa d'Este arasındaki sinerji sayesinde ortaya konan, Diana Mağarası'nın konservatif restorasyon çalışmaları önümüzdeki aylarda Tivoli'deki Estense Bahçesi'nde başlayacak. Bu çok özel dekoratif döngünün okunabilirliğini tamamen geri kazanmak ve arkeolojik alanın en karakteristik ve önemli yerlerinden birini yeniden açmayı amaçlayan proje kapsamında; Grotto'ya motorlu erişilebilirliğin artırılmasının yanı sıra görme, işitme ve bilişsel engelli kişilerin ihtiyaçlarının özel metotlar aracılığıyla karşılanmasına özellikle dikkat edilmesi planlanıyor. FENDI Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Serge Brunschwig FENDI için Roma sınırlarını Tivoli'deki Villa D'Este'ye kadar genişletmek, dünya çapında UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak kabul edilen, çok sayıda çeşme ve su içeren İtalyan tarzı bahçenin başyapıtını temsil eden ikonik bir yer olan Villa D'Este'ye kadar genişletmek bir onurdur. Bu girişim, geçmişte bizi Roma'daki sembolik yerlerin restorasyonuna ve gelecek nesiller için güzelliğin korunmasına yönlendiren İtalyan kültürel mirasını koruma ve geliştirme konusundaki kararlılığımızı yeniliyor.\" açıklamasında bulundu. 2001 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne seçilen Villa d'Este'nin özellikle düşündürücü ve panoramik bir noktasında yer alan Diana Mağarası, Kardinal Yürüyüş Yolu'nda yer alan haç planlı bir nymphaeum'dur. 1570 ile 1572 yılları arasında Paolo Calandrino tarafından, muhtemelen villayı ve parkı tasarlayan mimar Pirro Ligorio'dan esinlenerek inşa edilen alan, erdemi simgeleyen avcı tanrıça Diana'da kişileşen dürüstlük ve iffete adandı. İçeride Ovid'in metamorfozlarından mitolojik bölümler, Tritonlar, Nereidler ve Karyatidler canephorae ile birlikte tasvir edildi. Mağaranın tüm yüzeyi zengin ve karmaşık çok renkli ve polimater dekorasyonla kaplandı. Diana Mağarası, 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa bahçelerinde mağara ve nymphaea figürlerinin gelişimi için temel teşkil eden önemli bir referans modeli oldu. Kardinal Ippolito II d'Este'nin kendisi de 16. yüzyılın sonlarında Maniyerist kültürün kendine özgü değerlerinin ideal bir sentezini yoğunlaştıran bu yerlerde dolaşmaktan özellikle hoşlanıyordu. Restorasyon, Villa Adriana ve Villa d'Este Özerk Enstitüsü müdürü Andrea Bruciati'nin belirlediği, güzellik arayışıyla bağlantılı bir şirketle bu ortaklığı güçlü bir şekilde arayan kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesine yönelik temel hedeflerle uyumlu şekilde hayata geçirilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Crown altıncı sezon, üçüncü bölüm, \"Dis-Moi Oui\", tarihteki ünlü trajik bir geceyi ele alıyor: Prenses Diana'nın ölümü. Peter Morgan bir saat boyunca, paparazziler tarafından kuşatılan ve Diana'nın süper yıldızlığının ağırlığı altında ezilen Prenses ve Dodi Fayed'in Paris'teki son saatlerini yeniden canlandırıyor. Gittikleri her yerde takip edilirler. Hatta bir noktada, gördükleri ilgi nedeniyle Ritz Paris'in restoranını terk etmek zorunda kalırlar. Sonunda, Diana'nın teklifini reddetmesinin ardından anlık bir kararla otelin arka kapısından Fayed'in dairesine geri dönmeyi seçerler. İzleyici bundan sonra ne olacağını bilir: Sarhoş bir sürücünün direksiyonda olduğu ve paparazziler tarafından takip edilen arabaları bir tünele çarpar. Fayed ve Diana arasındaki özel konuşmalar hayal ürünü olsa da -ve bir nişan teklifi olasılığı çok spekülatif olsa da- bölümün büyük bir kısmı gerçek, trajik geceyi yakından yansıtıyor. 2004 yılında Londra Metropolitan Polisi, Prenses Diana'nın ölümü ve bunu çevreleyen birçok komplo teorisiyle ilgili resmi bir soruşturma olan Paget Operasyonu'nu başlattı. Operasyonun 2006'daki 871 sayfalık raporuna göre Dodi Fayed'in babası Muhammed, kraliyet ailesinin \"Mısırlı bir Müslüman'ın geleceğin İngiltere Kralı'nın üvey babası olmasını kabul edemeyeceğini\" öne sürerek çifti öldürmek için bir komplo kurulduğunu iddia etti. Polis bulgularını 2007 ve 2008 yılları arasında bir İngiliz mahkemesi soruşturmasının parçası olarak yayınladı. Bu jüri, Diana'nın \"takip eden araçların ve Mercedes sürücüsü Henri Paul'un ağır ihmalkar sürüşü\" nedeniyle yasadışı bir şekilde öldüğü sonucuna vardı. Yaşlı Fayed kararı kabul etti. Araştırma sürecinde, prensesin Paris'teki son gecesine dair çarpıcı ve üzücü bir zaman çizelgesi oluşturdular. 30 Ağustos 1997'de Galler Prensesi ve Dodi Fayed, Sardinya'dan Paris'in dışındaki Le Bourget havaalanına uçtular. Saat 15:30 sularında iniş yaptılar ve paparazziler onları pistte bekliyordu. Dodi'nin şoförü Philippe Dourneau çifti ve korumalarını alarak Fayed'in 16. bölgedeki Villa Windsor'daki evine götürdü. Bavulları ise Arsene Houssaye sokağındaki başka bir Fayed dairesine bırakıldı. Kısa bir ziyaretin ardından Diana ve Dodi, Mohamed'in sahibi olduğu Ritz Paris'e doğru yola çıktılar ve saat 16:30'da otele vardılar. Ritz onların gelişini beklemiyordu. \"Galler Prensesi ve Dodi Al Fayed'in otele gelişi oldukça sorunluydu. Bazı paparazziler müdahaleci davranışlarıyla çifti üzdü.\" Mohamed'in güvenlik ekibinin başı Paul Handley-Greaves daha sonra, başlangıçta restoranlardan birine gittikten sonra, \"restorandaki ilgi nedeniyle\" akşam yemeğini süitlerinde yemeye karar verdiklerini hatırladı. Saat 12:20'de ikili, rue Arsene Houssaye'deki dairelerine dönmek üzere Cambon caddesindeki arka çıkışı kullanarak Ritz Paris'ten ayrıldılar. Philippe Dourneau ise oldukça kalabalık olan ana girişin önünde bir arabada bekledi. Onun yerine Henri Paul adında başka bir şoför çifte bir Mercedes'e kadar eşlik etti. İkisi de emniyet kemeri takmamıştı. Raporda, \"Paparazziler çiftin arka çıkıştan ayrıldığını fark ettiklerinde hemen peşlerine düştüler\" deniyor. \"Aslında az sayıda paparazzi her halükarda arka çıkışı tutuyordu.\" Paul, Pont d'Alma alt geçidinde hız sınırının üzerinde seyrederken bu arabayı bir direğe çarptı, olay yerinde kendisi ve Dodi Fayed öldü. Diana ve koruması Trevor Rees-Jones hastaneye kaldırıldı. Prensesin yerel saatle sabah 4'te öldüğü açıklandı. Toksikoloji raporu Paul'ün kaza sırasında sarhoş olduğunu gösterdi. The Crown tarihi bir kurgu olsa da, yaratıcıları Prenses Diana'nın ölümünün gerçek zaman çizelgesinden çok uzaklaşmadılar. Bu durumda, ek bir dramatizasyona ihtiyaç duyulmamış gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda ile sanatın tutkulu dansı. Dünyaca ünlü sanatçıların 2023-24 Sonbahar/Kış trendlerine sanatsal yorumları. Renklerin yükselişi. Kumaşla oynama sanatı. Soğuk havalara özel dış giyim rehberi. Moda dünyasının yeni yüzleri. Uzaydan Seul'a, Isola Bella'dan Los Angeles'a tasarımcıların hayal dünyamızı besleyen kaçış rotaları. Kültürel tüketimleriniz ve giyim tarzımıza etkisi. Edward Hopper dünyasında Annie Leibowitz objektifinden moda yolculuğu. Sosyal medyada yükselişe geçen yemek ressamları. Dünyanın en ünlü divaları. Yakın geleceğin gastronomi trendleri. Güzellik dünyasını hakimiyetine alan teknoloji trendleri. Pelin Akil'in yalın ve sonuç odaklı cilt bakım ritüelinin incelikleri. Oyunculukta zirveye tırmanan Türkiye'nin 11 genç yıldızı ve başarı hikayeleri. Hepsi ve daha fazlası Costance Jablonski'nin yer aldığı Vogue Türkiye Aralık-Ocak 2023/24'te."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 200 binden fazla katılımla son 125 yılın en sevilen, beğenilen ya da akılda kalan kitapları listesi. Geçtiğimiz Ekim ayında, the Book Review'un 125. yıl dönümü kutlamaları sırasında, okuyucularını o ana kadar yazılan en iyi kitapları listelemeye davet ediyor New York Times. Tarihi selamlamak için yola çıktıkları bu yılda okuyuculardan en iyi kitapları, kısa öyküleri, şiirleri yazmalarını istiyorlar. 50 eyaletten ve 67 ülkeden gelen yanıtlarla dev bir geri dönüş alıyorlar ve okuyucuların tercihlerini listeliyorlar. 200 binden fazla katılımla son 125 yılın en sevilen, beğenilen ya da akılda kalan kitapları listesi sunuluyor. Pulitzer Kurgu Ödülü sahibi 1960 yılında yazılan roman, toplumsal sorunları kurgusal bir hikayeyle anlatan sürükleyici eserlerden biri. Bu tarz kitaplarla ilgili the Book Review eleştirmenlerinin de belirttiği bir gerçeklik var. İlk okuduğunuzda size bambaşka anlamlar ifade eden ya da hiç dikkatinizi çekmeyen bir detayın sonraki okumalarda farklı şeyler düşündürüp hissettirebilmesi. Çünkü aslında kitapları o gün sahip olduğumuz kendi anılarımız, bilincimiz ve ruh halimizle algılıyoruz. Benim için bolca otobüs yolculuğu ile geçen bir Balkan seyahatinin eşlikçisi olan Bülbülü Öldürmek kitabı 2022 okuma listeme yeniden girmiş oldu bu vesileyle. Yüreği sağlam insanlar, işte onlar hiç yozlaşmayacaktır. Hayali bir dünyanın fantasik öğelerini bu denli iyi tasarlayıp sunmak, aynı zamanda da kitleleri peşinden sürükleyen bir ikon haline gelmek dünya edebiyatı tarihinde zirvelerde yer almayı hak ediyor. Orta dünyanın gizemi tekrar okunmaya veya izlenmeye açık. Belki ikinci okumayı orijinal dilinde yapmak, farklı bir bakış açısı ve deneyim kazandırabilir. Yok etmek sadece zorbaların ve cahillerin işidir. Bir insan zekasıyla yenemeyeceğini anladığı anda ya şiddete başvurur ya paranın gücüne. Birisi sizinle aynı fikirde değil diye onu yok edemezsiniz. Medeni ve erdem sahibi insanlar böyle yapmaz. Distopik yazınlar arasında farklı açılardan gerçekliğe bu kadar çok noktadan bağlanan çok az örnek var. Gerçekte olmayan bir yaşam tahayyülü olarak sunulsa da zaman zaman küçük anektodlarla da olsa gündelik hayatımızda karşılaştığımız benzerlikler dikkat çekiyor. Tarihin yeniden kurgulanmasından adapte olma yetisine, geçtiğimiz yasaklarla dolu 2 yıllık dönemde nasıl çalıştığını ifade ediyor bize. Farklı dönemlerde yeniden okunarak bugüne verdiği referansların anlaşılması, bir başucu kitabı olmasını sağlıyor. Oysa şimdiki zamanda, yalnızca çocuklar daha çabuk büyümekle kalmıyor, duygular da değişiyordu. Nobel Ödüllü Kolombiyalı Yazar Gabriel Garcia Marquez'in kaleminden çıkan Yüzyıllık Yalnızlık, Latin Amerika'yı şekillendiren bir yazın olarak dönemin politik ve siyasi çerçevesini kurgusal bir hikayeyle anlatıyor. Bu sırada da büyülü gerçeklik akımının en gösterişli örneklerinden biri sayılıyor. Kendi hayatından emarelerle yola çıkıp kurgulaştırdığı hikaye, dünya edebiyatının kültleri arasında yer alıyor. Kölelik sistemi üzerine daha önce dile getirilmeyenleri içeriden bir gözle sunan yazar siyahi bir ailede gerçekleşen kişisel varoluş hikayesine odaklanıyor. Uzak sandığımız hayatların aslında düne kadar yanı başımızda yaşanabildiğini idrak etmek gerçekten sarsıcı. Son bir not olarak, bu kitaplar the Book Review'un okuyucu seçkisinden. En iyi kavramı kişiye ve döneme göre değişse de henüz okumadıklarınız ve yeniden okuma listenize ekleyebilecekleriniz için çok sayıda okurun seçimiyle oluşan bir listemiz var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Aşktan Edebiyat\" temasıyla düzenlenecek 14. İTEF-İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali edebiyat severleri bekliyor. Festival hakkında bilmeniz gereken her şey burada. İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali insanın, insana, topluma, doğaya, bitkiye, hayvana veya memlekete duyduğu aşkı, kısacası aşkın her türlü halini betimleyen edebiyatın bu yönünden yola çıkarak Aşktan Edebiyat temasıyla, 6-10 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek. 37 etkinlik ile 13 farklı ülkeden yazar, çizer, yayıncılık profesyonelini İstanbul'da edebiyatseverlerle buluşturacak festival hakkında bilmeniz gerekenlere göz atıyoruz. İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali insanın, insana, topluma, doğaya, bitkiye, hayvana veya memlekete duyduğu aşkı, kısacası aşkın her türlü halini betimleyen edebiyatın bu yönünden yola çıkarak Aşktan Edebiyat temasıyla bu sene edebiyat severlerle buluşacak. İTEF sahnesinde Norveçli yazarlar Dag Solstad ve Per Petterson, Güney Koreli yazar Sun Mi Hwang, Kanadalı yazar Aminder Dhaliwal, Amerikalı yazar Rory Power, Avusturyalı yazar Marko Diniç ve Arnavut yazar Ag Apollini'yi ağırlanacak. İtalyan yazarlar Giulio Cavalli ve Luigi Ballerini, İtalyan Kültür Merkezi'nin katkılarıyla festivalde yer alacak. Uluslararası yazarların yanı sıra Türk edebiyatının yeni seslerinden Fatma Nur Kaptanoğlu, Firdevs Ev, Kalben ve Selim Bektaş İTEF'te okurlarıyla bir araya gelecek. Yazar Defne Suman Beyoğlu'nun mekan hafızasından esinlenerek öykü yazma atölyesi düzenlenecek. Öykü yazmakla ilgilenen tüm edebiyatseverleri bekliyoruz. Yönetmen Derviş Zaim ise yazar olarak İTEF sahnesinde edebiyatseverlerle buluşacak. Ayrıca İTEF 2022 yazarlarına sahnede Ayça Çakmak, Ayfer Tunç, Bade Baran, Banu Gürsaler Syvertsen, Berkan M. Şimşek, Emir Çubukçu, Mehmet Erkurt, Mehmet Berk Yaltırık, Mehmet Demirtaş, Melike Günyüz, Merve Küçüksarp, Nermin Mollaoğlu, Seçil Epik, Serda Kranda Kapucuoğlu ve Sibel Oral eşlik edecek. Pandemi nedeniyle son iki yılı çevrimiçi bir programla gerçekleştiren İTEF, bu sene bir kere daha sokaklara çıkacak ve fiziksel buluşmalara ev sahipliği yapacak. Festival ana mekanı Özel Saint Benoit Fransız Lisesi olacak. ayrıca Kalyon Kültür Merkezi ve İtalyan Kültür Merkezi'nde düzenlenecek olan yazar söyleşileri ve atölyeler de edebiyatseverleri bekliyor. Söyleşi, etkinlikler ve festival buluşmaları hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler ITEF resmi sayfasını ziyaret edebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İkonik sehpa üstü kitapları her zamankinden daha parlak ve ilgi çekici. Gavin Bond her zaman merceğin arkasında olsa da şimdi onun için spot ışıkları altında olma vakti. BEING THERE, İngiliz fotoğrafçının 1990'larda tüm prestijli moda şovlarından ve sahne arkasından çektiği fotoğrafları içeriyor. Jean Paul Gaultier, McQueen ve Lagerfeld gibi son dakika kıyafet ayarlamaları yapan tasarımcıların kamera arkası görüntüleri ve onları giyen tüm süper modellerin fotoğraflarının yer aldığı dev bir arşiv. Bu, tasarımcı Virgil Abloh hakkındaki ilk kitap. 2021'de zamansız vefatının ardından, yakın çevresinden fotoğraf, kişisel anılar ve düşünceler içeren bir saygı duruşu niteliğinde bu bi kitap iki farklı kapakla yayınlandı. Üç ciltlik set, Sarah Moon tarafından House of Dior için çekilmiş 120 siyah-beyaz ve renkli fotoğraf içeriyor. Bulanık, ruhani fotoğraf stiliyle ünlü Moon, Dior'un kreatif direktörü Maria Grazia Chiuri ile uzun süredir birlikte çalışıyor. Dior'un özel birçok anını yakalayan Moon'un karelerine moda tarihçisi Olivier Saillard ve Chiuri'nin metinleri eşlik ediyor. Önceki iki derlemesinin (Annie Leibovitz: Photos, 1970-1990 ve APhotographer's Life, 1990-2005) devamı niteliğindeki bu yeniden baskı için Leibovitz, 2005 ile 2016 yılları arasında çektiği en iyi ve en temsili portreleri seçti. Venüs ve Serena Williams, Joan Didion, Barack Obama, Sheryl Sandberg, Kraliçe II. Elizabeth'in de aralarında bulunduğu 150'den fazla fotoğrafın her biri, Leibovitz'in karakteristik zekasını ve imza stilini temsil ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Aktivist ve duyarlı tavrıyla bilinen ünlü yıldız, yeni kitabıyla gençlere hakları konusunda yol haritası niteliğinde bir rehber sunuyor. Angelina Jolie sadece bir Hollywood yıldızı olmanın ötesinde yardımsever yanıyla da ön plana çıkıyor. Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı'nın özel temsilcisi olan Jolie, Guerlain ve UNESCO'yla da iş birliğine giderek arıların doğal hayatını korumak üzerine bir farkındalık projesine dahil olmuştu. Çocuklar ve gençlerle de arası her zaman iyi olan 46 yaşındaki aktris, yeni kitabı Know Your Rights and Claim Them: A Guide For Youthla Z kuşağına odaklanıyor. Gençlerin haklarını ve onlara nasıl sahip çıkılacağını anlattığı kitabı için Jolie kısa süre önce bir imza günü düzenledi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Turan Farajova ve M. Serdar Kılıç tarafından hazırlanan İstanbul Apartmanları Hikayeleri ve Anıları ile Beyoğlu kitabını keşfediyoruz. Turan Farajova, ilk olarak 2014 yılında başladığı kent tarihi araştırmalarını İstanbul Apartmanları isimli sosyal medya hesabı aracılığıyla Eylül 2020'den bu yana Instagram'dan paylaşıyor. Onun için bir İstanbul aşığı diyebiliriz. Son sekiz yılını İstanbul kent tarihi araştırmalarıyla geçirirken özellikle estetik mimariye sahip yapılar özelinde İstanbul'un sosyal yaşam tarihini ele almayı seviyor. Bu merakı ve ilgisinin ürünlerinden biri de İstanbul Apartmanları Hikayeleri ve Anıları ile Beyoğlu kitabı. Turan Farajova'nın metinlerine, uzun yıllardır tanıştığı ve kendisi gibi tarih ve mimariye tutkun video ve fotoğraf sanatçısı M. Serdar Kılıç'ın fotoğrafları eşlik ediyor. Kitap, İstanbul'un ilk apartmanlarına ev sahipliği yapan ve aynı zamanda ilk belediyenin kurulduğu yer olan Beyoğlu'nun dört ana arterinden önem taşıyan birçok sokak, cadde ve apartmanın anı ve hikayelerinin anlatıldığı bu kitap, 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başında Beyoğlu'nda yaşamını sürdürmüş birçok ailenin hayatına da ışık tutuyor. Beyoğlu'nda yerleşen 4 ana arterden 80'in üzerinde binanın hikayesi ile birlikte, binalarda yaşamlarını sürdürmüş ailelerin hayatlarına da bir zaman yolculuğu yapılıyor. Kimisi acı kimisi tatlı bu anı ve hikayeler, okuyucuların Beyoğlu'na bakışını değiştirecek ve güzelleştirecek. Turan Farajova ve M. Serdar Kılıç tarafından hazırlanan İstanbul Apartmanları Hikayeleri ve Anıları ile Beyoğlu kitabını keşfediyoruz. Turan Farajova: 1991 yılında Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de dünyaya geldim ancak 4 yaşımdan beri İstanbul'da yaşıyorum. Lisans eğitimimi siyaset bilimi üzerine, yüksek lisans ve doktora eğitimimi ise tarih alanında yapmayı seçtim. 8 yıldan beri İstanbul kent tarihi araştırmaları yapıyorum, özellikle estetik mimariye sahip yapılar özelinde İstanbul'un sosyal yaşam tarihini ele almayı seviyorum. Bu merakım ve bilgi birikimim İstanbul Apartmanları adlı mimarlık ve kent tarihi platformunu Eylül 2020'de kurmama sebep oldu. O tarihten beri çok daha kapsamlı ve detaylı kent tarihi araştırmalarını yürütmek için alan yaratabildim kendime. TF: Bunu biraz kitapsever takipçilerime borçluyum diyebilirim. Dijital ortamda bu hikayeleri okuyup görsellere bakmak hoşlarına gitse de, bir kitapta derlenerek dokunulabilir hale getirilmesini çok fazla talep ettiler. Bu talebe karşın, aynı formatta bir yayın olmadığını yaptığım araştırmalarda gördükten sonra Neden olmasın? sorusu üzerine maceramız başladı. TF: İstanbul benim için yukarı bakmayı gerektiren bir şehir. Tüm kalabalığı ve yorucu tarafına rağmen bu şehir yüzyıllardır bir dünya metropolü ve belki de onu eşsiz kılan unsurlardan biri de bu. İstanbul'u mimarisiyle, deniziyle, ruhuyla seviyorum. Yüzyıllardan beri onlarca uygarlıktan insana ev sahipliği yapmış bu eşsiz şehrin, her gün önünden geçtiğimiz yapılarının nelere şahit olduğunu araştırmak ve paylaşmak benim için benzersiz bir duygu. TF: İstanbul Apartmanları, planlanan yeniliklerle beraber hem akademik hem de dijital yönü daha gelişmiş gerçek bir kent yaşamı platformuna dönüşecek. Bu yıl içerisinde İstanbul'da henüz hiç değinmediğim mahalle ve ilçeleri ele alıp geçen bir yılı aşkın sürede ele aldığımdan daha fazla yapıyı ele alma isteğindeyim. Özellikle yalı ve köşkler konusunda envanterimi daha fazla genişletebilmeyi umuyorum. TF: Hedef kitlem İstanbulseverler, mimarlar ve sanat tarihçileri. Özellikle mimarlık öğrencilerinin, mimarlık tarihi alanında gelişimlerine fayda sağlayacak bir kaynak olmasını arzuladım. TF: :İlk günden beri ilgi odağı olan ve çok takdir gören proje oldu. Kimileri anılarını anlatırken, başkaları kendi bilgi birikimlerini paylaşmaktan çekinmediler. Her açıdan bir ziyafet sofrasına benzettiğim bu hesap, binlerce İstanbulseverin katkılarıyla gelişmeye devam ediyor. TF: Kitap fikri ilk oluştuğunda tüm İstanbul'u tek bir kitapta anlatamayacağımı anladım ve ilçelere ayırma kararı verdim. Bu doğrultuda, İstanbul'un ilk belediyesinin kurulduğu, ilk apartmanların inşa edildiği Beyoğlu'nu, ilk sırada ele almak istedim. Serinin devamı olacak ve tarihi öneme sahip her ilçeyi ele almayı hedefliyoruz. M. Serdar Kılıç: Turan ile tanışıklığımız 7-8 yıllık bir geçmişe dayanıyor, kişisel olarak tarih ve mimariye olan ilgimle onun yönettiği Instagram hesabının içerikleri son derece örtüşüyordu. İş dışında çıktığım seyahatler ve deneyimlerimi paylaştığım kendi Instagram hesabımın yapısı da benzeşiyor. Hal böyle olunca da proje süreci çok hızlı gelişti ve yola çıktık. MSK: Dünyanın en eski şehirlerinden birinde yaşadığımızı fark ettiğiniz anda aslında çok şey değişiyor; bakışınız, gördüğünüz ve düşündüğünüz imgeler farklılaşmaya başlıyor. Turist gibi olmak gerekiyor. Kitapta yer alan apartmanların çekimine yaz aylarında başladım, sonra aynı yerleri Eylül ve Kasım'da yeniden fotoğrafladım. Farklı ışık, farklı enstantenelerini yakalamak için bunu yapmak istedim. Yüzyılı aşkın yaşı olan apartmanların detay-dokularını alabilmek baskıda izleyiciye aktarabilmek 100mp çözünürlükte fotoğraflar üzerinde ciddi bir süre post prodüksiyon aşaması da gerektirdi. En zor olan yanı şüphesiz ki eski şehrimizin dar ve bitişik nizam yapılarını sokak seviyesinde fotoğraflamak oldu; geniş açı kullanımının verdiği bozulmaları giderebilmek hiç de kolay olmadı. Fotoğrafları genel olarak mimari bir planı değil de kitapta anlatılanları hikayeleri tamamlayacak şekilde seçmeye özen gösterdim. Arşiv niteliğinde olabilmesi için hiçbir yapıda silme, düzeltme ya da bozma yapmadım. Bazen bir kurye, bazen akışta gördüğümüz şemsiyeler tüm gerçeklikleri ve doğallıklarıyla yansıdı. MSK: Bunun için tek bir yer ya da bölge dersem gerçekçi olmayacak; Balat'ın renkleri, insanları, Galata'nın ihtişamlı ve işçilikleri kusursuz yapıları gibi Boğaziçi'nin dünyada eşi benzeri olmayan yapıları ve Kadıköy'ün ruhu bedeninden çekici köşkleri bunların örnekleri olabilir. En meditatif yanı ise tek başınıza daracık sokaklarda dolaşırken ansızın karşınıza çıkan ilk bakışta aşık olur gibi olan yerler olabilir. Onlardan biri de bu kitapta yer alıyor; benim için en özel olanıydı diyebilirim. Tomtom sokakta yer alan dönemin Kapitülasyon Mahkemesi yani Ecole Française Pierre Loti ."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her yaz tatilinde çantanıza eklediğiniz ve neredeyse elinize bile almadan geri götürdüğünüz kitaplar taşıdığınızı biliyoruz. Ama belki de bu yaz her şeyin değişeceği ve nihayet o kitaba başlayacağınız yazdır, kim bilir? Parlayan güneşin altında dinlenirken size eşlik edebilecek kitap önerilerimizi paylaşıyoruz. Uzun zamandır özlemle beklediğimiz yaz aylarına nihayet kavuştuk. Hepimiz için zor geçen son bir buçuk yılın ardından bu yaz planları için heyecanlanmamak elde değil. Güneş kremleri, koruyucular, rengarenk bikini ve kimonolarınızı hazırladıysanız, bavullarınızda kitaplar için de yer ayırmayı unutmayın. Parlayan güneşin altında dinlenirken size eşlik edebilecek kitap önerilerimizi paylaşıyoruz. Günümüzün en büyük yazarlarından Kazuo Ishiguro'nun Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıktan sonra yayımlanan ilk romanı \"Klara ile Güneş\" Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı. Ishiguro, \"Klara ile Güneş\"te, yeni teknolojilerin etkisiyle köklü değişimler geçirmiş bir toplumda yaşanan, sevgi, umut ve fedakarlığa dair unutulmaz bir hikaye anlatıyor. Kıymetli Şeylerin Tanzimi ile 'bir sonraki kitabı heyecanla beklenen yazarlar' listesine adını yazdırmayı başaran Sezen Ünlüönen, bu kez genç bir kadının kendi olma macerasını anlatıyor. Nergis karakteri etrafında şekillenen olaylarla okurlarına ihtiyacımız olan neşeyi hatırlatan kitap, İletişim Yayınları etiketiyle raflarda. Edebiyatın büyük ustasının müziğin bilge maestro'suyla buluşmasına şahitlik etmeye hazır mısınız? Dünyanın yaşayan en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Haruki Murakami'nin sadık okurları, onun her romanının, her kitabının, kendine has bir çalma listesine sahip olduğunu bilirler. Bu kitapta Murakami, çağımızın en büyük orkestra şeflerinden Seiji Ozawa ile Sadece Müzik konuşuyor. 1960'lı yıllardan başlayarak uluslararası alanda kazandığı başarılarla adından söz ettiren, başta Viyana ve Berlin Filarmoni Orkestraları olmak üzere dünyanın tüm önemli topluluklarını yöneten Ozawa ile Murakami'nin konuşmaları müziğin çok da bilmediğimiz yönlerini keşfetmemize olanak sağlıyor. Dört kardeş, iki kulübe, bir sır. Çağdaş Norveç edebiyatının en önemli seslerinden Vigdis Hjorth, \"Miras\"ta bir aile portresinin arka planını resmediyor ve gerçeklere dayalı bir travma hikayesi anlatıyor. Soğuk ve karanlık bir hikaye, portredeki gülümsemelerin gerisinde gizleniyor ama tüm saklı şeyler gibi eninde sonunda açığa çıkıyor. Norveç'te büyük ses getiren ve çok satan, çok tartışılan bu roman, Siren Yayınları tarafından yayımlandı. Yekta Kopan öyküleriyle bu kez çocukluktan, şimdiye bir bakış sunuyor. Çocukların dünyasından bakınca hala umut var, diyen on iki öykülük kitap, okurlara yetişkinlikle birlikte kaybedilen değerleri ve çocukluk cesaretini hatırlatıyor. Can Yayınları tarafından yayımlanan kitap, kimi alabildiğine gerçekçi, kimi cesurca yaratıcı ve oyunbaz, kimi de distopyanın sınırlarında gezinen öykülerden oluşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hayatları bir şekilde kesişen 6 kadın karakterin yaşadıklarını ele aldığı romanı \"Kendine Ait\" hakkında Burcu Özer Katmer ile travmalar, birlik olmak ve özgürlük üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Yıllardır kadınlarla çalışıyorum. Birlikte olduğumuz her alanda, yalnız olmadığımızı her fark ettiğimizde nasıl bir güç ve umut doğduğuna şahit oluyorum. Bir gün Kadınlara umut verecek, yalnız olmadıklarını hissettirecek bir hikaye yazmak istiyorum dedim ve yola koyuldum. Kendine Ait'in yazım süreci yaklaşık iki yıl sürdü. Bir nokta geldi ve hikaye diğer tüm meşguliyetlerimi bir yana bırakıp ona adanmamı istedi. Aynı anda birçok projeyle ilgilenen biri olarak bu sürece teslim olmak benim için başta zor oldu ama kesinlikle değdi. Bu hikayeyi yazma sürecimin kendi hikayemi yeniden yazmam için beni çok desteklediğini ve büyüttüğünü söyleyebilirim. Yazım sürecinde çok enteresan eş zamanlılıklar yaşadık; hikayedeki bir büyüğün ölümünü yazdığım süreçte ben de bir büyüğümü kaybettim; menopoza dair yazdığım süreçte çok sevdiğim bir kadın aynı sürece girdi gibi. Kitap için kız kardeşlerimle bir araya geldiğimiz ritüelde de adeta kitabın bazı sahnelerini yeniden yaşadığımızı hissettik. Bu eşzamanlılıkları görmek bana doğru yolda olduğumu hissettirdi. Hikayenin yazım süreci çok sezgisel ilerledi. Adeta her bir kadın karşıma oturdu ve hikayesini anlattı, ben de pür dikkat dinleyip yazdım. Bugünlerde okuyucularımızdan sıkça her bir kadının hikayesinde kendilerinden çok şey bulduklarını ama özellikle bir karakterle bambaşka bir bağ kurduklarını duyuyorum. Bağ kurdukları karakter her biri için farklı. Bunu duydukça, tüm hikayelerin bir araya gelerek ihtiyacımız olan bütünü oluşturduğunu hissediyorum. Tüm karakterlerin hikayelerinde benim yaşadıklarımdan da parçalar var. Biriyle göçmen ve anne kimliğim üzerinden bağ kuruyorum, diğeriyle savaşçı yanım, bir diğeriyle öfkeyle ilişkim üzerinden. Her biri biraz ben ve hiçbiri tam olarak ben değilim diyebilirim. Kadınlar arası kıskançlık yarışlarını ve rekabeti yok sayarak dönüştüremeyeceğimize inanıyorum. Kıskançlık da diğer tüm duygular kadar doğal. Rekabet, kıskançlığı ifade edemediğimizde, kıskançlık bizi kontrol ettiğinde doğuyor. Yıllardır kadınlarla deneyimlediklerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Çoğumuz kadınlarla bir aradayken, kusurlu ya da eksik gördüğümüz yanlarımızı ifade edersek dezavantajlı duruma düşeceğimize inanıyoruz. Oysa birlikte yargılamadan uzak, güvenli alanlar oluşturabildiğimizde, her şeyi konuşabilir hale geliyoruz. Kadın çemberleri bunun en güzel örneği. Kıskançlığın da diğer her şey gibi ifade bulmasına izin verebildiğimizde bir bakıyoruz, herkes bir diğerinde olana dair kıskançlık hissedebiliyor. Bir kez ifade edebildiğimizde, kıskançlığın bizi kontrol etmesi yerine biz onu kontrol edebilir hale geliyoruz. Rekabet etmek yerine, hepimiz kazanabiliriz diyerek iş birliğine gidebiliyoruz. Birbirimize ''Yapabilirsin,'' diyen yüreklendirici güç olabiliyoruz. Birbirimizin gücünü ve güzelliğini onurlandırabiliyoruz. Bana göre her birimiz kendi hikayemizin kahramanıyız ve her hikaye biricik. Benim hikayemde nefesim aracılığıyla özümle yeniden bağlantı kurmanın, kadın çemberlerinin, sinir sistemi üzerine aldığım eğitimlerin, terapi desteklerinin ve okuduğum kitapların en büyük desteklerim olduğunu söyleyebilirim. Söylediklerinizin hepsinin bir payı var. Bunların yanında Burgazada'nın, yaklaşık bir buçuk kilometrekare alanda yirmi etnik grubun bir arada huzurla yaşayabildiği bir yer olması anlamında da önemli bir metafor olduğuna inanıyorum. Burgazada halkı, birbirlerinin farklılıklarına saygı duyabilen, farklılıklarıyla ''biz'' olabilen bir halk. Yıllar boyu kendini hiçbir yere ait hissetmemiş olan karakterimiz de orada kendine bir yer bulabildiğini, oranın bir parçası olabildiğini hissediyor. Kendini ilk kez ''yuvada'' hissettiğini söylüyor. Kendi hikayemi kadın atalarımdan ayrı düşünemem. Ayrıca yolculuğum boyu ilham aldığım, soyumdan olmasa da ruhsal ailemden olduğunu hissettiğim çok kadın oldu. Beni bugünkü ben yapan, hayatıma dokunan tek bir kadının ismini vermem gerekirse, Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabının yazarı ve Jungcu psikanalist Clarissa P. Estes derim. Ne mutlu ki bugün kitaplarımız aynı yayınevinden yayınlanıyor, aynı raflarda yer alıyor. Bu benim için büyük bir onur."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şef Mehmet Yalçınkaya'nın 35 yıllık deneyiminin yansıması olan yeni kitabı Denizden, deniz ürünlerinin yüceltildiği ve en güzel örneklerinin paylaşıldığı 84 çok özel tariften oluşuyor. Şef Mehmet Yalçınkaya'nın 35 yıllık deneyiminin yansıması olan yeni kitabı Denizden, deniz ürünlerinin yüceltildiği ve en güzel örneklerinin paylaşıldığı 84 çok özel tariften oluşuyor. Deniz mahsullerine olan tutkusuyla bilinen Şef Mehmet Yalçınkaya, balığın iade-i itibarı mottosuyla yarattığı yeni yemek kitabında deniz mahsullerinin hikayesinden pişirilme tekniklerine, lezzetlerin dönüşüm aşamasından sunumların ince ayrıntılara kadar pek çok konuyu detaylarıyla ele alıyor. Bu keyifli anlatımla verilen özel tariflere, özenle çekilmiş fotoğraflar da eşlik ediyor. Balığın yerini, sofralarımızda yeniden tanımlamayı hedefleyen deneyimli şef, her yemeğin temelinde yatan dengeyi de mutfak meraklılarıyla paylaşıyor. Sofralarda balığın yerinin öneminin vurgulandığı Denizden, aynı zamanda bir sosyal sorumluluk anlayışı da taşıyor. Balık tüketimindeki kişisel farkındalık, doğaya saygı üzerine odaklanan Yalçınkaya bundan 50 yıl sonra sofralarınızda hamsi olmayacak, uyarıyorum doğa sinyal veriyor diyor ve doğaya ve nesillerin devamına saygı duyulması gerektiğinin de altını çiziyor. Peki, kitapta neler bulacaksınız? Alfa Yayınları'ndan çıkan Denizden Geleneksel Dokunuş, Modern Dokunuş, Surf&Turf, Kreatif ve Fermente olmak üzere beş özel bölümden oluşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Özdemir kitabın, sadece markasını dijitale taşıyan ya da dijitalde iş yapan kişilere yönelik değil; aynı zamanda dijital dünyayı daha iyi anlamak isteyen herkese yönelik bir kaynak olduğunu söylüyor. Önsözde de belirttiği gibi kitap, bir marka pazarlama kitabı değil. Yazar; Az ve öz şekilde markanızın dijital yolculuğunda kafa karışıklığınızı gidermek, yolunuzu aydınlatmak ve bu süreçte hayatınızı kolaylaştıracak hap gibi tavsiyeler vermek diyerek anlatıyor amacını da. Kitapta markaların dijital dünyada nasıl var olabileceği hakkında çok sayıda pratik öneri yer alıyor. Bu öneriler arasında en önemlilerinden biri, markaların dinamik yapılar olduğu ve bu nedenle de mükemmel olmaları gerekmediği vurgusu. Yazar, markaların büyüme yolculuğunu ebeveyn ve çocuk ilişkisi üzerinden bir örnekle açıklıyor: Markanın büyüme yolculuğu da aynı bir aile gibi tüm tarafların sürekli öğrenerek geçirdiği bir dönem. Bebeğimize bakmaya destek olan bakıcının çok iyi olması yetmiyor yani. Bebeği, yani markayı iyi tanımak ve ona göre ilgilenmek, stratejiler geliştirmek gerekir. Özdemir'e göre markaların dijitalde büyüme yolculuğunda amaç, sürekli iyileştirilmesini sağlamak. Ayrıca bu iyileştirmenin hiç bitmemesi gereken bir süreç olduğunun altını çiziyor. Metaverse, NFT, yapay zeka... Son dönemde etrafımızı saran kavramlar bunlar. Ne olduklarını anlamaya çalışanlar da var, çoktan işin içine girenler de. Özdemir, çoğu kişinin bu kavramlardan ürktüğünü söylüyor. Kitapta da zamanın ruhuna uygun olarak bu başlıklara değindiğini görüyoruz. Özdemir ayrıca pandemi ve devam eden süreçte Web 3.0 teknolojilerinin yükselişe geçmesinin bir bölümünün suni bir ilgiyle olduğunu da not düşüyor: Bu yalancı bahar bazen maymun kafalarıyla, bazen de dayanağı olmayan coin projeleriyle kendini gösterdi. Ancak bu süreç geçtikten sonra elimizde sadece bunların teknolojisi kaldı. Yani artık hayatımıza daha gerçekçi şekilde etki edecek Metaverse ve NFT projelerini görmeye başlayacağız; çünkü her iki teknoloji de kendi içinde sınırsız potansiyele sahip. Benzer bir sürecin yapay zekada da olduğunu görüyoruz. Bir başka 'hype' yaşanıyor. Özdemir bu ortak yönlere rağmen yapay zekanın etkisinin daha derin olacağını da vurguluyor. Ona göre henüz yapay zekanın gerçek etkisini tam olarak idrak edemedik. Önümüzdeki dönemde toplumsal etkilerine de tanıklık edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Fransız moda evi Christian Dior, 2023 İlkbahar/Yaz baskısı Dior by Raf Simons kitabını duyuruyor. Bu yeni eser Dior'un sanat yönetmenlerine adanmış kitaplar serisinin 6.'sı oluyor. Moda editörü Tim Blanks'in yazıları ve fotoğrafçı Laziz Hamani'nin gözünden çekilen elbise portreleri, Belçikalı tasarımcı Raf Simons'ın yaratıcı vizyonunu ortaya koyuyor. Geçmiş hakkında romantik değilim, gelecek için romantiğim diyen Simons 2012'den 2015'e kadar Dior'un kadın koleksiyonunun sanat yönetmenliğini üstlenirken moda ve couture anlayışına çağrışım yaptı. Hayalini kurduğu gardırobun bir yansımasını markanın mirası, yeniden keşfi ve son derece çağdaş bir saflık duygusunu kullanarak somutlaştırdı. Koleksiyonları aracılığıyla modeller dolaylı olarak onun değerli yakınlıklar kurduğu Christian Dior'a olan hayranlığının hikayesini anlatıyor. 2012-2013 Sonbahar/Kış sezonu için hazırladığı ilk haute couture defilesi için ikonik New Look silüetini heykelsi bir görünüme dönüştürerek yeniden yorumlamak için bir pantolon takım seçti. Christian Dior'un orijinal sanatına saygı niteliğinde yankılanan bir mimari manifestoydu adeta. Raf Simons, her sezon kreasyonlarında doğa, bahçeler, tasarım ve sanat gibi birçok farklı ilhamla beslenen modacıyla paylaştığı tutkulara olan referanslarını arttırdı. Dior ile modernite için bir zevk ve sürekli ileriye dönük bir bakış açısı aracılığıyla mirasını kutlama arzusu geliştirdi. Raf Simons Geçmişi unutmamalıyız ötesine geçmeliyiz açıklamasında bulunuyor. Dior'da geçirdiği yıllar böylece moda evi için şiirsel bir avangardist ruhla donatılmış bir tür yenilenmenin habercisi oldu. Kitapta Raf Simons'ın Dior yıllarındaki stilinin birçok yönünü keşfedeceksiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ünlü model Emily Ratajkowski, ilk yazarlık denemesiyle karşımızda. \"My Body\" adını taşıyan kitap kadınların yaşadığı beden ve güzellik algısı sorunlarına odaklanıyor. Tory Burch'ün Soho butiğinde kitap tanıtımını gerçekleştiren Ratajkowski Güzellik için dua ettim ama zeki olmak için hiç etmedim. itirafında bulunuyor. Robin Thicke'nin müzik videosu Blurred Lines ile hayatımıza giren genç model, kariyerinde emin adımlarla ilerledi. Hamilelik dönemini hiç saklamayan Ratajkowski, kadınların yaşadığı güzellik algısı sorunlarına karşı da sesini yükseltmeyi tercih etti. 2014 yılında bir dergiye verdiği pozu izinsiz bir şekilde kullanan sanatçı Robert Prince'e karşı bir hamlede bulunarak o fotoğrafı NFT müzayedesinde satışa sunmuştu. Yaptığı açıklamadaysa Dijital platformlar kadınların fotoğraflarını istedikleri şekilde paylaşabilecekleri ve kontrol edebilecekleri bir alan olmalı. Ancak bunun yerine günümüzde çoğu kadının görselleri onların izni olmadan ve kar amacı güdülerek paylaşılıyor, yani bir nevi kadın bedeni özellikle erkekler tarafından sömürülüyor. sözlerine yer vererek bu konudaki net çizgisini belli etmişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Marcel Duchamp müthiş fikri Fountain'ı 1917 yılında ortaya koyduğunda, 20. yüzyıl sanat anlayışında bir çığır açıyordu. Zira buluntu bir endüstriyel obje olan pisuarın bir sanat eseri olabilme durumu, o dönemde büyük tartışmalara yol açmış, tepkiyle karşılanmış ve çoğunlukla kabul görmemişti. Ancak kavramsal sanatın öncü yapıtlarından biri olarak tarihin kayıtlarına geçen eserin eril bir obje olması, yani kadınları dışladığı yahut görmezden geldiği -belki de mesele sanat bağlamında fazlaca kuvvetli olduğundan- tartışmaların ana eksenini oluşturmadı. Şimdiyse, çok katmanlı okumalara gebe bir icat olan pisuarın, ataerkil kültürün bir ürünü olduğunu söylemek mümkün. Hatta pisuardan başlayarak gündelik hayatımızdaki tüm eşyaların, aletlerin, giysilerin, özellikle erkeklerin rahatlığı göz önünde bulundurularak tasarlandığı, kadınların verili düzene mecburen uyum sağladığı fikri, özellikle sesini yükselten ve güç kazanan kadınların, hatta feminist mücadelenin bir ürünü olarak karşımıza çıkmakta. Dolayısıyla eğer tasarım, fikirlerimize verdiğimiz biçim ise; tasarımcıların, mimarların, üreticilerin, politika yapıcıların, hukukçuların, şehir planlamacıların, mühendislerin ve benzeri yakın ve uzak çevremizi şekillendirme gücüne sahip olan tüm meslek gruplarının tarihsel olarak erkeklerin hakimiyetinde olduğu ve dolayısıyla onların bakış açılarıyla kurgulandığı gerçeği, Alman yazar Rebekka Endler'e göre artık geçerliliğini yitirmeli. 1984 yılında doğan ve Köln'de yaşayan Endler'in, İletişim Yayınları tarafından yayınlanan, Çiğdem Canan Dikmen tarafından Türkçe'ye çevrilen Eşyaların Patriyarkası, Dünya Kadınlara Neden Uymaz? başlıklı kitabının çıkış noktası, umumi tuvaletler. Öyle ki, yazar birkaç yıl önce farklı yayınlardan editörlerle görüşerek ataerkil zihniyet ile umumi tuvalet bağlantısını incelemek üzere yazı yazmak istediğini söylüyor fakat her birinden ret cevabı alıyor. Erkek-egemen anlayışın yarattığı hayal kırıklığının verdiği yaratıcı öfkeyle, yalnızca tuvaletlerin değil etrafımızı saran eşyaların ve hatta öncelikle kullandığımız dilin sistemli şekilde kadınları dışladığını keşfetmeye başlıyor. Darwin'in evrim kuramının, Newton'ın yasalarının, Einstein'ın görelilik kuramının ortak noktası nedir? Hepsi onları keşfedenin adını ya da daha doğrusu soyadını taşır. Olmayan şey, Curie'nin radyoaktivitesi, Meitner'in nükleer fisyonu, Goeppert-Mayer'in hücre çekirdeği veya Franklin'in çift sarmallı DNA'sıdır. Son iki bilim kadınının adını bugüne dek bilmediğini ve Google'lamak zorunda kaldığını ifade eden yazar, bilim kadınlarını görünmez kılan etmenin cinsiyetçi dil olduğunu ve bunun bilinçli şekilde inşa edilip sistem tarafından yeniden üretildiğini savunuyor. Ancak her şeye rağmen iletişimimizin tüm karakteristiğini belirleyen dilin, davranışlarımızın, kıyafetlerimizin, eşyalarımızın eril yapısı yavaş yavaş farkındalık kazanarak çözülüyor. Özellikle söz konusu moda tasarım olduğunda, erkeklere uygun şekilde ceplerle donatılmış pantolonlar, ceketler, kabanlar ve gömleklerin kullanışlı tarafına vurgu yapan Endler, kadınların ceplere ihtiyacı olmadığı yahut daha az cebe ihtiyaç duyduğu fikrinin eril bir yaklaşımın sonucu olduğunun altını çiziyor. Erkek modasını seviyorum çünkü ceplerin sunduğu avantaj bir kenara, erkek kıyafetleri çok daha rahat diyor Endler ve ekliyor: Bu nedenle dolabımda erkek ceketleri ve gömlekleri var. Ancak buradaki önerim şu: Kadın ve erkek ayrımından vazgeçip, yalnızca insanları hedefleyen bir moda anlayışına sahip olalım. Yani toplumsal cinsiyet sınırlarından mümkün olduğunca uzaklaşalım. Yazara göre, halihazırda erkek pop yıldızları ve influencer'lar etek ve elbise formlarını deneysel şekilde kullanıyorlar ve gelecekte de bu format gelişerek devam edecek. Elbette anti-teziyle: Çok tuhaf. Yüzyıl önce kadınlar pantolon giydiğinde nasıl korkuluyorduysa, şimdi de erkekler etek giydiğinde aynı duygulara gark olunuyor. Şimdilerde, patriyarkanın gündelik hayattaki mekanizmalarına odaklanan yazı çalışmaları yapan yazar, tarihçi bir arkadaşıyla ucuz aşk romanlarını feminist bakış açısıyla analiz eden bir podcast hazırlayıp sunuyor. Sıradaki projesiyse buradan yola çıkarak romantik anlatıları merkeze koyan bir aşk incelemesi yazmak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hikaye yazarı ve senarist kimliğiyle tanıdığımız Özlem Çadırcı'dan, yaşamın sert yüzüne, aşkın farklı hallerine, ölümle yaşam arasındaki ince çizgi ile onarılmaz aile sırlarına açılan bir pencereden ulaşıp okuru sarmalayan ilk kitabı Birtakım Fısıltılar'ı dinliyoruz. Hikaye yazarı ve senarist kimliğiyle tanıdığımız Özlem Çadırcı, yaşamın sert yüzüne, aşkın farklı hallerine, ölümle yaşam arasındaki ince çizgi ile onarılmaz aile sırlarına açılan bir pencereden ulaşıp okuru sarmalayan ilk kitabı Birtakım Fısıltılar ile karşımızda bu kez. Tara Kitap etiketiyle yayımlanan Birtakım Fısıltılar'da tanışacağınız karakterler, tüm bu soruların cevaplarını Özdemir Asaf'ın Çağrışımlar şiirinden alınan ilhamla yazıldı. Çok da sıra dışı ve renkli bir hikayem yok aslında. diyerek söze başlıyor Özlem Çadırcı kendisini anlatmasını istediğimizde. 18 yaşına kadar Zonguldak'ta yaşayan Çadırcı, büyüdüğü bu küçük şehirde arkadaşlık, dostluk, komşuluk kavramlarının gerçekten çok anlamlı ve değerli olduğu söylüyor. Şimdi çok uzak gelen birçok 'klasiği' de tatmış çocukken. Sokak aralarında, evin bahçesinde koşturan kimi zaman evcilik oynayan, çoğu zaman türlü yaramazlıklar yapan, burun deliklerime taş sokup annemi dehşete düşürecek kadar muzurluk kovalayan bir çocuktum. diyerek anlatıyor o günleri. Çadırcı'nın yazmakla, okumakla ve sözcüklerle yakınlığı da çocukluğuna uzanıyor. Elbette bu durumda anne ve babasının payı büyük. Farklı türlerde eserlerin bulunduğu, geniş kütüphanesi olan bir evde, fazlaca kitap okuyan bir anne-baba tarafından yetiştirildiğini söyleyen Çadırcı, Kardeşimle benim kitap okuma alışkanlığımızın temeli, gözünde kemik gözlükleri, yüzünde çoğu zaman ciddi bir ifadeyle koltuğunda oturmuş kitap okurken hatırladığım babam tarafından atıldı. diyor. 15 yaşında babasını kaybetmesiyle, çocuk aklıyla hayatı sorgulamaya başladığını söyleyen yazar, bu gereğinden erken başlayan bu sorgulama halinin kendisini biraz daha çabuk büyüttüğünü düşünüyor. Düzenli günlük tutma alışkanlığı da tam bu dönemlerde başlıyor. Bilmeden keşfettiğim, bir nevi acıyla baş etme şekliydi yazmak belki de, kim bilir... diyerek açıklıyor bu durumu da. Çalışma hayatına erken yaşta atıldığını söyleyen Çadırcı, ulusal ve uluslararası markaların pazarlama ve iletişim departmanlarında farklı pozisyonlarda yirmi beş yıl çalıştıktan ve bu döneme hayalini kurduğu kurduğum restoran açma serüvenini de araya sıkıştırdıktan sonra 2018' de kurumsal hayata kocaman bir nokta koyma\" cesaretini göstermiş. Bu cesur kararın ardından uzun süredir devam eden yazma serüvenini bir meslek olarak yürütmeye karar vermiş. Sevgili arkadaşım Melis Civelek'in verdiği destek ve yönlendirmeyle senaristlik kariyerine ilk adımımı attım. diyen Çadırcı'nun, Bir Umut Yeter, Sol Yanım ve Şeref Bey dizilerinin hikayesi ve senaryosunda imzası bulunuyor. Gelelim Birtakım Fısıltılar'a. 10 öyküden oluşan kitabın sayfalarında tanışacağınız karakterler tüm bu soruların cevaplarını Özdemir Asaf'ın Çağrışımlar şiirinden alınan ilhamla yazıldı. Birtakım Fısıltılar'ın temelinin 2015 yılına kadar uzandığını söyleyen Çadırcı, 2014, 2015 yıllarında Boğaziçi Üniversitesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nde Prof. Dr. Murat Gülsoy'dan aldığım Yaratıcı Yazarlık Eğitimi sayesinde bugün sizinle bu söyleşiyi yapabiliyorum. diyor. Bu eğitimler ona yazmanın bir matematiği olduğunu öğretmenin yanı sıra nitelikli okumanın anlamını da keşfettirmiş. Kitapta yer alan dört öykünün de bahsettiği bu derslerde verilen ödevlerin bir çıktısı olduğunu söylüyor. Şiir ile öykü türünü harmanlayarak bir şeyler ortaya çıkartma düşüncesi ise öyle planlı programlı, belli bir kurgu dahilinde iki farklı türü öpüştürebilir miyim kaygısıyla ortaya çıkmadı. Kütüphanemi düzeltirken Özdemir Asaf'ın sayfaları artık sararmaya yüz tutmuş Yalnızlık Paylaşılmaz kitabını açıp karıştırmam, ezelden beri çok sevdiğim Çağrışımlar şiiriyle yıllar sonra tekrar karşılaşmam ve şiirin anlamı üstüne kafa patlatırken, Hepimizi etkileyen, hayatlarımızı değiştiren pandemi günlerinde üretmeye devam ettiğini söyleyen Çadırcı, yazarak kendini korumaya çalıştığını Pandeminin ilk patlak verdiği, dehşet saçan haberlerin kalbimizi kararttığı günlerdi ve ben bir nevi terapi gibi Çağrışımlar şiirinin çağrıştırdığı öyküleri yazarak gündemin ağırlığından bir nebze de olsa kendimi korumaya çalışıyordum. diyerek anlatıyor. Çadırcı, Derin felsefesi olan, büyük mesajlar verip bilgimle okuru sarhoş edeceğim bir kitap yazmadım. Kendi halinde bir grup insanın sıradan hikayelerini anlatmaya çalıştım sadece. Çok farklı geçmişlerden gelen, değişik yaş gruplarındaki karakterlerimin aslında çok benzer kaygılar yüzünden çektikleri patinajları, zorluklarla baş etme savaşlarını, var olma ya da vazgeçme reflekslerini, fazla uzatıp sıkmadan anlatmaya gayret ettim.\" diyerek anlatıyor Birtakım Fısıltılar'ı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Binlerce yıllık tarihi ile büyük imparatorluklara başkentliği yapan, Avrupa ile Asya'nın buluşma noktası İstanbul'a dair yepyeni bir kitap Aralık ayında raflardaki yerini alıyor. 20 yılı aşkın süredir gazetecilik, iletişim, pazarlama ve iş geliştirme alanlarında çalışan Seda Domaniç ile üç dilde profesyonel turist rehberi ve Istanbul Tour Studio adlı butik seyahat acentasının kurucusu ve CEO'su Sinan Sökmen'in İstanbul'da güncel seyahat deneyimi konusunda özellikle yurt dışından gelen ziyaretçilere yönelik yeni bir kaynak ihtiyacından yola çıkarak hazırladığı Monday to Sunday Istanbul, 17 milyon kişinin yaşadığı bu etkileyici megapolü anlatan uluslararası bir seyahat yayını olarak adından söz ettirmeye hazırlanıyor. İstanbul'un bugününe dair çeşitli önerilere bulunan İngiliz kitap, şehrin çok kültürlü zengin tarihine olduğu kadar; sokak yaşantısına, güncel sanatına, değişen gastronomi dünyasına ve yaratıcı ruhuna da odaklanıyor. Monday to Sunday Istanbul, haftanın yedi farklı günü ve o günlerin farklı zaman dilimleri için özenle seçilmiş deneyimler sunuyor. Deneyimlere güncel bir fotoğraf ve tasarım dili eşlik ediyor. Şehrin önde gelen şefleri, sanatçıları, editörleri, akademisyenleri, mimarları, tasarımcıları ve girişimcileri ile yapılan 29 farklı röportaj da kitapta yer alıyor. Bu röportajlarda alanında uzman fikir önderleri İstanbul ve şehir kültürüne dair bilgilerini, kişisel rotalarını ve önerilerini paylaşıyor. Şehrin yaratıcı ruhu bu 'içten gelen' öngörüler ışığında daha da ortaya çıkıyor. Semtlere ve temalara göre gruplanan yeni farklı bölümden oluşan bu kitapta Cihan Öncü, Didem Kendik, Ekin Özbiçer, Joakim Eskildsen ile Ümit Savaş'ın özel fotoğrafları yer alırken Monday to Sunday Istanbul'a röportajlarıyla katkıda bulunan isimler arasında Ahmet Uluğ, Alican Kutlay, Aslı Tapucu, Banu Tiryakioğlu, Begüm Kıroğlu, Burak Altıkulaç, Cem Mirap, Cemre Torun, Ceyda Torun, Edwina Sponza, Emirhan Paralı, Engin Ayaz, Erdil Yaşaroğlu, Hasan Çalışlar, Irmak Canevi, Maksut Aşkar, Melis Ağazat, Mehmet Gürs, Mehmet Y. Yılmaz, Nazlı Bozdağ, Nora Fisher-Onar, Sabiha Apaydın Sitare Baras, Şansım Adalı, Valeri Dayan, Vedat Atasoy ve Zeynep Üner yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. YKY'nin 150 yıllık feminizm tarihine odaklanan grafik romanı Kadın Mücadelesi Özgürlük, Eşitlik ve Kız Kardeşliğin 150 Yılı raflardaki yerini aldı. Kadın hakları için mücadele veren bu isimler, yüz elli yıllık feminizm tarihine odaklanan grafik roman Kadın Mücadelesi Özgürlük, Eşitlik ve Kız Kardeşliğin 150 Yılı kitabında buluşuyor. YKY etiketiyle raflardaki yerini alan Kadın Mücadelesi kitabı feminizmin yüz elli yıllık yakın tarihini ele alırken dünyanın dört bir yanında hakları için mücadele eden kadınları anlatıyor. Norveçli aktivist yazar Marta Breen'in güçlü kalemiyle, bugün her bireyin doğal hakkı olan eğitim, çalışma, seçme ve seçilme haklarını elde etmenin o kadar da kolay olmadığını anlattığı kitapta Breen'e Jenny Jordahl'ın çizimleri eşlik ediyor. Ayrıca Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık bu kitap özelinde online bir söyleşi gerçekleştirecek. Özgürlük, eşitlik ve kız kardeşlik üzerine bir grafik roman olan kitaptan yola çıkacak söyleşi, tüm çeşitliliğiyle kadınların dünyasını yine kadınlar gözünden resmeden çizerleri ağırlayacak. Karikatürist Aslı Alpar ve illüstratör Dilek Yördem kadın çizgisiyle dünyada ve ülkemizde kadınların hak mücadelesini konuşacak. 9 Mart Salı günü saat 18:00'da gerçekleşecek etkinlik, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın YouTube kanalından izlenebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vogue Türkiye Yazı İşleri Müdürü Gamze Kantarcıoğlu, online katıldığı kitap kulübü buluşmalarında kazandığı deneyimleri paylaşıyor. 2020'nin aralık ayında bir akşam bilgisayar başında Zoom ekranında kendim dahil beş kadının yüzüne bakıyorum. Masamın bir tarafında bitki çayı ve yanan mum, diğer tarafında Tara Westover'ın Talebe kitabı ve notlarım var. Herkes kısaca kendini tanıttıktan sonra bir sessizlik oluyor ve biri gülümseyerek soruyor: Kim önce başlamak ister? Online ortamda birbirimizin sözünü kesmemeye çalışarak, sesim geliyor mu? sorularının eşliğinde, başta 1 saat olarak planladığımız buluşma, söyleyeceklerimiz bir türlü bitmediği için 2 saati geçti. Son dakikalarda hepimiz gerginliğimizi atmış şekilde sonraki kitabımızı kararlaştırmaya çalışıyorduk. Bu ilk kitap Kulübünün üzerinden tam bir yıl ve yedi kitap geçti, pandemi önlemleri gevşese de, artık sosyal hayata karışmaya başlasak da buluşmalarımıza devam ediyoruz. Pandeminin başında evde çılgınca ekmek mayalayanlar ve banana bread'lerle aldığı kiloları ev egzersizleriyle vermeye çalışanlar hala bunları yapmaya devam ediyor mu bilmiyorum ama bizim çok keyifli bir hobi edindiğimiz kesin. İş arkadaşım Beril'in inisiyatifiyle başlayan bu kulüp, iki ayda bir pazar akşamlarını iple çekmeme neden olan bir etkinliğe dönüştü ve bana, okuduğum kitaplardan çok daha fazlasını kazandırdı. Benim gibi arkadan hafif bir ittirmeye ihtiyacı olanlar için ilham olması adına, bir yılın ardından kitap kulübüyle edindiğim içgörülerden bazılarını sizinle paylaşmak istedim. Bir hevesle başladığınız ama aylarca elinizde sürünen, çantanızda sizinle beraber şehrin dört bir yanını dolaşan kitaplar size aşina geliyor mu? Kitap kulübündeyseniz, bu tür şeyler olmuyor. Zira okuduğunuz her kitap için bir deadline var ve ona sadık kalmak zorundasınız. Tabii sıkıcı excel tablolarının ve slaytların hazırlandığı stresli iş sunumlarının aksine, kitap okuma deadline'ları oldukça keyifli. Özellikle kendini yeni alışkanlıklar edinme ve öz disiplin kazanma konusunda başarısız hissedenler için bu masum grup baskısının epey motive edici olduğunu söyleyebilirim. Kitap kulübü eleştirel düşünceyi tetiklediği için okuma deneyimini zenginleştirdiği kesin. Okuduğum kitaba dair sonrasında diyecek bir şeylerimin olması gerektiği için, artık kitaplarla daha derin bir bağ kuruyorum. Belki de en son üniversite yıllarında yaptığım gibi ufak notlar alıyor, kitaptaki karakterler ve olaylar hakkında daha fazla düşünüyor, kendi hayatıma hangi noktalardan dokunduğunu keşfetmeye çalışıyorum. Üstelik süreç, kitabı bitirdikten sonra da devam ediyor. Her buluşmadan önce internetten yazarın röportajlarını okuyup, YouTube'dan kitap hakkında çeşitli videolar dinleyerek, o kitabın evreni hakkında bilgimi derinleştirebiliyorum. Pek güçlü olmayan hafızam nedeniyle beynim ne yazık ki okuduğum kitapların çoğunu kapasitesinde saklayamazdı, ama kitap kulübünde okuduğum kitaplar yukarıda saydığım sebeplerden ötürü hala taptaze olarak canlılığını koruyor. Dünya benim bakış açımdan ibaret değilmiş. Kitaplar belli veriler sunan ve bazı gerçeklerden ibaret somut şeyler değil. Aksine; hareket eden, her okura farklı şeyler fısıldayan, şekil değiştiren, içinde farklı anlamları barındıran canlı bir varlık. Bunu kitap kulübü buluşmalarımızda daha iyi anladım, zira kitapta geçen olayları herkesin benim gibi algıladığını zannederdim ama insanların farklı bakış açılarını duymak beni şaşırttı. Örneğin kitapta bir karakterin annesiyle yaşadığı bir diyaloğun ne anlama geldiği benim için çok netti ama kulüptekilerin aynı diyaloğu birbirinden farklı yaklaşımlarla yorumladığını görünce ne kadar dar kalıplar içinde düşünebildiğimi fark ettim. Tanımadığım insanlarla fikrimi paylaşmaktan korkmama gerek yokmuş. Kabul etmeliyim ki pandemi sürecinde evde kala kala sosyal becerilerim bir nebze zayıflamış olabilir. Kalabalık ortamlardan, farklı insanlardan uzak kalmak beni giderek içime döndürdüğü için fikirlerimi yüksek sesle söyleme kaslarım zayıflamış olabilir. Hepimiz kırılgan egolara sahibiz ve yanlış anlaşılmaktan, fikrimize değer verilmemesinden, ciddiye alınmamaktan korkuyoruz. Kitap kulübümüzdeki sıcak ortam, en saçma ve aptalca düşünceleri bile -gerçekten saçmaysa da gülüp geçerek- ortaya dökme cesaretini bana yeniden kazandırdı. İlk kitap kulübü buluşmasından önce yaşadığım tedirginliklerden biri şuydu: Ya kitap hakkında söyleyecek sözüm olmazsa? Tamam, kitap kulübü sükutun altın ettiği bir ortam değil belki ama konuşmadığınız zaman da kimse sizi kulüpten kovmayacak. Bazen sessizce durup yapılan tartışmayı dinlemek ve fikirleri kendi içinde tartmak da oldukça verimli bir aktivite olabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her şey baş döndürücü bir hızda, hiçbir şeye yetişemiyorum. dediğinizi duyar gibiyiz; ancak battaniyeniz, sıcak kahveniz ve kitap üçlüsü yalnızca iştah açıcı Instagram fotoğrafları olarak kalmasın. Kitap okumak için vakit yaratma konusunda yeterince başarılı değilseniz birkaç önerimiz var. Her şey baş döndürücü bir hızda, hiçbir şeye yetişemiyorum. dediğinizi duyar gibiyiz; ancak battaniyeniz, sıcak kahveniz ve kitap üçlüsü yalnızca iştah açıcı Instagram fotoğrafları olarak kalmasın. Kitap okumak için vakit yaratma konusunda yeterince başarılı değilseniz birkaç önerimiz var. İşte okumaya zaman ayırmanız için bazı ipuçları. Kitap okurken not almadan, altını çizmeden duramam. demiyorsanız ödünç kitap almak sizi hızlandırabilir. İster kütüphaneden isterseniz de arkadaşlarınızdan ödünç aldığınız kitapları iade etme fikri sizi başlangıçta planladığınızdan daha fazla okumaya teşvik edecektir. Ne olursa olsun kitaplarımı ödünç vermem veya ödünç kitap almam! diyenler bu maddeyi geçebilir. Sene 2021, dünya her geçen saniye daha da dijitalleşirken elbette sesli kitaplar da hayatımızın bir parçası. Elinize alıp okumanın zevkini verir mi bilmiyoruz ancak bir şans vermeye değer. Sevdiğiniz birçok yazar ve kitap, kulaklıklarınız vasıtasıyla size ulaşabilir. Sakin bir pazar gününü en sevdiğiniz battaniye altında elinizde kahvenizle, kitap okuyarak geçirmek kucağa çok hoş gelse de bunu düzenli olarak yapmak sandığımız kadar kolay olmayabiliyor. Bir seferde uzun süreli okuma alışkanlığınız yoksa, kendinize gerçekleştirilmesi kolay hedefleri belirleyin. Örneğin, kitabınızı bir kenara koymadan önce 50 sayfa okumak veya bir sonraki göreve geçmeden önce bölümü bitirmek için kendinize küçük hedefler koyabilirsiniz. Çıtayı her seferinde biraz daha yükseltebilirsiniz. Çevrenizde veya sosyal medyada katılabileceğiniz kitap kulüpleri sizi okumaya teşvik edebilir. Kulüple yapılan buluşmalar veya etkinlikler, kitap hakkındaki tartışamalara katılmanıza ve kendinizi keyifli sohbetler içinde bulmanıza yardımcı olacaktır. Grubun bir parçası olmak okumaya devam etmeniz için de sizi motive edecektir. Gece uykuya dalmadan önce kitap okumak, rahatlamak, günü geride bırakmak ve kendimizi iyi bir gece uykusuna hazırlamak için ideal bir yöntem olabilir. Dürüst olalım, boş vaktinizi ekran karşısında geçirmek yerine kitap okumaya ayırmayı gerçekten deniyor musunuz? Ekran sürenizi kısaltarak vaktinizi kitap okumaya ayırdığınızda okuma hızınıza şaşıracaksınız. Telefonunuzda okuyorsanız veya telefon kullanımınızı tamamen kesmeye hazır değilseniz, vaktinizi en çok geçirdiğiniz uygulamalara biraz ara vererek de ilk adımı atabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dior'un tarihindeki ilk kadın kreatif direktörü olarak 2016 yılında göreve başlayan Maria Grazia Chiuri, yeni kitabıyla Dior'un feminist ruhunu selamlıyor. Dior'un tarihindeki ilk kadın kreatif direktörü olarak 2016 yılında göreve başlayan Maria Grazia Chiuri, ilham verici işlerine bir yenisini daha ekledi. Maria Grazia Chiuri'nin yeni fotoğraf kitabı kadınlık üzerine çarpıcı bir yorum getiriyor. Chiuri'nin, Dior'un kaleydoskopları anımsatan vizyonunu yansıttığını söylediği \"Her Dior: Maria Grazia Chiuri's New Voice\" isimli kitap Rizzoli New York tarafından basılarak raflardaki yerini aldı. Chiuri'nin ifadesiyle yaşayan bu proje, Chiuri'nin Dior'daki çalışmalarını yorumlayan ve \"kadınlık üzerine çok sayıda fikri\" temsil eden, dünyanın dört bir yanından çığır açan kadınların 160 fotoğrafını içeriyor. \"Her Dior: Maria Grazia Chiuri's New Voice\" isimli bu antoloji; aralarında Nan Goldin, Sarah Moon, Coco Capitan, Katerina Jebb, Zoe Ghertner, Sarah Waiswa, Kristin-Lee Moolman, Jodi Bieber ve Bettina Rheims gibi isimlerin olduğu birçok sesi bir araya getiriyor. Chiuri, Dior'un ilk kadın kreatif direktörü olarak atandığı 2016 yılından bu yana, kadınlar için kadın modası yaratarak 74 yıllık couture devinin ruhunun anlatısını tekrar kazanmayı amaçlıyor. Üstelik bu anlatı kıyafetlerin de ötesine, fotoğraftan kavramsal tasarıma kadar uzanıyor. Örneğin, 2019 koleksiyonu için İtalyan sanatçı Bianca Menna'yı davet etmiş, Menna'nın şiirlerinden birini duvarlara heceleyen oto portrelerine yer vermişti. Bir sonraki sezonun haute couture gösterisi ise Judy Chicago'nun şişirilebilir bir ana tanrıça heykelinin rahminde gerçekleşmişti. O gösteride yer alan iki sanatçı, şimdi de Her Dior adlı çalışmanın kapağında yer alıyor. Koleksiyonu verdiği feminist mesajlarla dikkat çekmişti. Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie'nin 2014 yılında We Should All Be Feminists adlı kitabından ilham alan tişörtler gösteride boy göstermiş, Brigitte Niedermair ise tasarımı fotoğraflamıştı. Chiuri kitabın yaratım sürecindeki ilham kaynağını ise şöyle açıklıyor: \"Modanın, basmakalıp düşüncelere meydan okuyan bir araç olabileceğini anlayan fotoğrafçılardan ilham aldım. Kadın fotoğrafçılar seçtim, çünkü başka bir kadınınkini yansıtabilecek ve yoğunluğunu geri kazanabilecek bir 'kadın bakışı' istiyordum. Kriz zamanlarında yaratıcılıklarını sürdüren, kadın bakışını yeniden çerçevelendirerek kitapta yer alan kadın fotoğrafçılara sözü bırakıyoruz. Her Dior için yaptığımız çekim, güzelliği tanımlayan klişeleşmiş bir bakış açısını yeniden yorumlamaya odaklanan Real Beauty adlı bir fotoğraf projesinin ardından gerçekleşti. Johannesburgluyum, Güney Afrika'da farklı sosyal geçmişlerden ve farklı vücut şekillerine sahip kadınlar kendilerine tanıdık gelen bir alanda Afrika'da iç çamaşırlarıyla fotoğrafladım. Her kadına güzellik kavramını kişisel olarak nasıl tanımladıklarını sordum, her biriyle görüştüm. Her Dior çekimi de tıpkı önceki çalışmama benzer şekilde stereotiplere meydan okuyor. Proje için özellikle kumaş ya da stil aracılığıyla herhangi bir kültürle ilişkilendirilemeyecek kıyafetler seçtim. Ayrıca, ilçelerdeki birçok evin duvarlarında rastladığım Güney Afrika sanat eserlerinden yerli çiçekleri birleştirerek bir yer hissi vermek istedim. Örneğin anne-çocuk tasvirleri ya da Vladimir Tretchikoff'un çalışmaları gibi. Afrika kültüründe önceden kadınların peruk taktıklarını görüyorduk ancak gün geçtikçe daha çok kadın doğal saçlarıyla yaşamaya başladı. Bu nedenle ben de bu doğallığı göstermek istedim. Ayrıca daha dolgun görünümlü bir model istedim. Her Dior için üç günlük bir çalışma sonunda dijital bir tarayıcıyla Japon ressam Setsuko Klossowska de Rola'nın gerçek boyutlardaki portrelerini yaptım. Genellikle yakınlarımın portrelerini yaparım. Setsuko da yakın bir arkadaş ve aynı zamanda bir ilham kaynağı. Görüntüler parça parça yapıldığından, portrelerin bir araya gelmesi haftalar sürebiliyor. Herhangi bir referansa kullanmıyorum, daha çok spontane çalışmayı tercih ediyorum. Konu, yaptığım işi tanımlıyor. Dior'un arşivlerinde, Windsor Düşesi'ne ait bir çift kırmızı kadife ayakkabı gibi yıllar boyunca belgelediğim, bazı ilginç tarihi nesneler var. Şu anda Londra Victoria & Albert Müzesi'nde kalıcı koleksiyonda bulunan Dior New Look 1947 elbisesinin de bir çalışmasını yapmıştım. İşimde her zaman çeşitliliğe odaklanıyorum, ancak Her Dior için güçlü kadın portrelerini fotoğraflamak istedim. John Galliano'nun vizyonunu seviyorum Grazia Chiuri'nin kadının güçlenmesine odaklanması da beni aynı şekilde etkiliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Aynı manzaraya bakan iki insanın hissettiklerinin farklı olması gibi; imgelem gücümüzün derinliği, herhangi bir görüntüye atfettiğimiz fikirler yaratıcı yönümüzün bize birer armağanı. Düşünme şeklimiz ve buna bağlı olarak aldığımız aksiyonların hayatımızın ivmelenmesindeki etkisi malum. Eylemlerimiz ve zihnimizden geçirdiklerimiz, neye dönüştüğümüzü ve karşılaştığımız durumlara nasıl tepkiler verdiğimizi belirliyor. Aynı manzaraya bakan iki insanın hissettiklerinin farklı olması gibi; imgelem gücümüzün derinliği, herhangi bir görüntüye atfettiğimiz fikirler yaratıcı yönümüzün bize birer armağanı. Mart ayı okuma listeniz için yaratıcılığa atfeden kitapları listeledik. Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler. diyor John Berger, Görme Biçimleri kitabında. Bizi çevreleyen dünyayı algılama şeklimize dair tanımlamaların ve farklı bakış açılarının bulunduğu kitap, görmenin çok daha ötesinde bir deneyimi yaşamak için yeni kapılar açıyor. Varmanın yolculuğun kendisi olduğunun altını çizen Sanatçının Yolu kitabı yaratıcılığın merkezine gizemi ve sürekli gelişimi koyuyor. Sadece sanat oluşumunu değil hayatın yolunu da farklı yöntemlerle anlatan Julia Cameron'ın kitabı, birçok insanın başucu kitapları listesinde yer alıyor. Bazen yola çıkmak için başkalarının geçtikleri yolları ve o yollarda karşılarına çıkanları görmek gerekir. Her sanat okulunun en önemli ilk 5 eseri arasında yer alan Sanatın Öyküsü alıp baştan sona okumak için değil, dönem dönem sayfalarını açıp yeni dünyalara geçiş yapmak için tercih edilebilecek ansiklopedik değere sahip yapıtlardan biri. Sanat konusunda okuma yapmayı seven ve okuduklarıyla kendisine yeni bir bakış açısı kazandırırken bilgi veren kitabın hem içeriği hem de sonucu yaratıcılığa atfediliyor. Konusu yaratıcılık olmasa da insanın kendi içine dönüp yapabileceklerinin sınırlarını yeniden sorgularan bir eser olarak tanımlanabilir Tanrılar Okulu. Tek çıkış yolunun insanın kendisi olduğunu vurgularken aslında yeniden başlama, değiştirme ve yaratma gücünün de içeriden geldiğini bir kez daha dile getiriyor. Bugün kullandığımız birçok teknolojinin ilk kıvılcımını ateşleyen isimlerden Steve Jobs, yaşama ve çalışma biçimi olarak çağdaşlarından farklıydı. En ileri tasarımlar üzerine çalışırken basit düşünmek ve yaşamak konusunda ilham veriyordu. Nitekim çoğu kişi sadece aynı kalıp jean ve siyah t-shirt, kazak kombinlerinden oluşan bir gardırop konusunda oldukça mesafelidir. Ünlü mimar Mies van Der Rohe'nin 'Less is more' sözünü kendine tasarım felsefesi haline getiren Jobs, düşünme biçimleri ile de yaratıcılığın farklı pivot noktalarının üzerinde durmayı tercih ediyordu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. O süreçten, ilk şiir koleksiyonu Pretty Boys Are Poisonous ortaya çıktı. Melankoli ve kalp kırıklıkları üzerine olan bu eser, Fox'un yıllar içinde yazdığı metinleri, günlük yazılarını, mektupları içeren ve kadınların uzun süredir günlük yaşamımızın dramını ve tiyatrosunu araştırdığı yerlerden ilham alan bir meditasyon adeta. Fox'un kitabı ele alınan konu yelpazesi ile aşk bağımlılığı, istismar, izolasyon ve travmayı içeriyor. Yazıları günlüğünün sayfaları arasında veya arkadaşlarıyla yaptığı grup sohbetlerinde kalabilirdi. Neden yayınlamak istediğini ise Fox şöyle açıklıyor: \"Açıkçası, bunu bedenimden atmalıydım. Her şeyi yazıp yakabilirdim ama sonra platformumun ne anlamı var? diye düşündüm. Tüm bunları sessizce evrene göndermek için neden bunları yaşadım? Umudum, birinin bir yerde sınırlarını fark edebileceği veya belirleyebileceği. Umarım biri kendini görülmüş hisseder ve kendi acısını sanata dönüştürmeye teşvik edilir.\" Megan Fox, ilk kez yayıncılığa başlarken, yazının devamında onun hayatını değiştiren beş kitabı keşfedin. Dürüst olmak gerekirse, bu kitap kolay okunabilen türden bir kitap değil. Klinik olarak açıklamalar bulunduruyor. Vücudun duygusal travmayı nasıl depoladığını ve bunun nasıl kronik hastalık olarak ortaya çıktığını açıklıyor. Bana hastalığın aslında hastalık olduğu fikrini kazandırdı. Bence bu özellikle de TSSB'den muzdarip herkes için önemli bir okuma. Bu kitap hayatımı değiştirdi. Reenkarnasyon felsefesi küçük bir çocukken bile bende her zaman yankı uyandırdı. Bana bunu pratik bir şekilde gerçekten anlamam için bir bakış kazandırdı. Yazar, bir regresyon terapistiydi adeta. Ruhun ölümden sonra ve bir sonraki reenkarnasyondan önce nereye yolculuk yaptığını ayrıntılı olarak anlatıyor. Büyüleyici ve aynı zamanda rahatlatıcı. Bu kitabı çok küçükken okumuştum. Sanki annem bunu bana yaklaşık 10 yaşımdayken vermiş gibi hissediyorum. Jonathan'ın kendine özgü kimliğini korurken bir yandan da ait olma ve bir şeyin parçası hissetme mücadelesiyle derinden özdeşleştiğimi hatırlıyorum. Modası geçmiş ve sınırlayıcı görünen fikirlere veya yaşam tarzlarına uymayı reddettiği için dışlanmak, daha fazlasını aramak, gördüklerimizin ötesinde bir şeylerin yattığını bilmek, hayatımıza yön veren sonsuz bir varlığın ya da aklın olduğunu bilmek, bu akıldan ayrı kalmanın, başlangıcımızdan, sonsuzluğumuzdan ayrı kalmanın üzüntüsünün arayışına girebileceğiniz türden bir kitap. 5. sınıftaki varoluşsal krizimin sorumlusunun bu kitap olduğuna inanıyorum. Şamanizm üzerine okuduğum ilk kitap. Bu kitabı ilk ruh yolculuğumu yapmak, ruh hayvanımı keşfetmek, egomu törpülemek, başkalarına karşı yaptığım incitici söz ve eylemleri yakmak veya temizlemek ve ruhumun çalınan parçalarını geri getirmek için kullandım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Stranger Things ile adını tüm dünyaya duyurma şansına sahip olan Millie Bobby Brown şimdi de özgeçmişine yazarlığı ekleyerek yepyeni bir kitap çıkarmaya hazırlanıyor. Büyükannesi Ruth'un 1943'teki Bethnal Green Tube Felaketi'nden sağ kurtulmasından esinlenen ve onun hikayelerini merkeze alan tarihi kurgu romanı Nineteen Steps, II. Dünya Savaşı sırasındaki aile geçmişine değiniyor. Resmi olarak 12 Eylül'de yayınlanacak roman için Bobby, Eylül ayında kitap turuna çıkmaya hazırlanıyor. Büyükannesiyle olan derin bağlarından sık sık bahseden başarılı oyuncu, Teen Vogue'a yaptığı röportajda Ben onun savaş sırasında yaşadığı dönemle ilgili hikayeler dinleyerek büyüdüm. Onun hikayesini canlı tutmaktan onur duyuyorum diyor. Kitap, Doğu Yakası'nda yaşayan Nellie Morris adında 18 yaşındaki bir kızın hikayesini konu alıyor. Nellie, savaş sırasında görev yapan Amerikalı bir havacı olan Ray ile tesadüfen karşılaşır. Nellie, Ray'le yeni bir hayatı kucaklamaya başladığında, bir akşam beklenmedik bir hava saldırısı sırasında korkunç bir olay meydana gelir ve sonuçları felaket olur. Özlem, kayıp ve sırlarla dolu kitap, her şeye rağmen sevgi ve mutluluğun zafer kazanabileceğini anlatıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Charlotte Casiraghi, Paris'te Rue Cambon Edebiyat Buluşmaları'nı başlatıyor. Gabrielle Coco Chanel moda endüstrisinde çalışmadığını, kendisinin moda olduğunu söylemiş bir keresinde. Edebiyatın, onun hayatını kurtaran bir referans durağı olduğunu her seferinde yinelemiş. Paul Eluard, Charles Baudelaire ve Guillaume Apollinaire, onun sadece zorlu geçen çocukluk ve gençlik yıllarından uzaklaşmasını sağlamamış; aynı zamanda ona ilham olmuşlardı. Sonrasındaysa karşılıklı bir ilişki gelişmişti. Matmazel Coco, Pierre Reverdy başta olmak üzere birçok yazara kariyerlerinde destek olmuştu. Bugün o tüvit ceketlere bakarken şiir gibi diyorsanız artık nedenini daha iyi biliyorsunuz. Edebiyat, sanki Chanel'in DNA'sı şiirden yazılmışcasına önem taşıdı. Bu gelenek bu yıl, modaevinin sözcüsü ve marka elçisi ilan edilen Charlotte Casiraghi tarafından sürdürülecek. Monako kraliyet ailesinin üyesi ve Grace Kelly'nin akrabası bu hanımefendi felsefe okumuştu ve aynı zamanda da 2015'te kurduğu Monako Felsefe Buluşmaları Derneği'nin de başkanlığını yürütüyordu. Edebiyat ise onun her zaman ikinci tutkusuydu. Marka 2021 yılı boyunca gerçekleşecek Rue Cambon Edebiyat Buluşmaları'nın haberini verirken Casiraghi konudan şöyle bahsediyor: Gabrielle Chanel burada çok fazla sanatçı ve şairi ağırladı, biz de burada yazar ve sanatçı portrelerini ağırlayacağız. Moda bugün kültürü ileri götürüyor; güne yön ve söz veriyor. Buluşmalar kadınların güncel ve tarihsel konular üzerindeki değerli görüşlerini bu edebiyat buluşmaları aracılığıyla gündeme taşımayı planlıyor. Charlotte Casiraghi'nin doğum yeri nüfus kayıtlarında Monako olarak belirtilse de, kimse onun aynı zamanda Chanel'li olduğuna karşı çıkmayacaktır. Çok iyi hatırladığı, annesinin ona hamileyken çekilmiş fotoğraflarında üzerindeki elbise Chanel'den başkası değil. Çocukluk hatıralarını anlattığında en çok adı geçenlerden biri Karl Lagerfeld. Virginie Viard gençlik yıllarına eşlik eden isim olarak kişisel tarihinde yerini alıyor. Annem düğününde Chanel giymişti. Chanel hep vardı; neredeyse Chanel ile doğdum diye ekliyor. Hem modaevinin kültürünü çok iyi bilen hem de edebiyat aşığı olan Casiraghi, bu edebiyat buluşmalarıyla aynı zamanda yeni bir sorumluluk üstleniyor. O artık yazar ve edebiyatla ilgilenen kadınların da sözcüsü olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sizi daima ileriye götürecek ve daha umutlu bir vizyon kazanmanızı sağlayacak bu kitaplar, daha optimist biri olmak için ihtiyacınız olan ilhamı bir araya getiriyor. Sizi daima ileriye götürecek ve daha umutlu bir vizyon kazanmanızı sağlayacak bu kitaplar, daha optimist biri olmak için ihtiyacınız olan ilhamı bir araya getiriyor. Söz konusu optimizm olduğunda herkesin aklına ilk gelen, yarısı dolu bardak örneğidir Bu cümleyi nasıl kurduğunuz bile olaylara iyi tarafından mı bakıyorsunuz yoksa gerçek bir pesimist misiniz gösterebilir. Hangi tarafta olduğunuzun cevabını da en iyi siz biliyorsunuz: Karanlık mı, aydınlık mı? Bilmediğimiz ya da fark etmediğimiz şey ise bardağın dolu ya da boş tarafını gören biri olmayı çoğu zaman değişmez bir karakter özelliği olarak görmemiz. İşte bu kitaplar en çok da bu yaygın inanışa dair fikrinizi değiştirmek için bir araya geldi. Michael J. Fox'u hepimiz Geleceğe Dönüş filmlerindeki en genç ve dinamik haliyle hatırlarız. Kendisi hakkında pek bilinmeyen şeyse, iyimserliğin hiç de öyle doğuştan gelen bir özellik olmadığını tüm dünyaya yaşantısıyla göstermiş olması. Michael J. Fox kendisine Parkinson teşhisi konulduğunda takvimler yıllardan 1991'i gösteriyordu ve oyuncu henüz 30 yaşındaydı. Sadece birkaç yıl içinde hastalığının hızla ilerleyeceğini ve oyunculuk kariyerinin sonlanacağını öğrendiğinde kendini içkiye verdi ve evine kapandı. Tüm bu süreci Şanslı Adam kitabında anlatan Michael J. Fox, 1998 yılına gelindiğindeyse tüm dünyaya hastalığını açıkladı ve Parkinson'un erken teşhisi için çalışan bir vakıf kurdu. Yıllar içinde toplanan milyonlarca dolarla bir sürü Parkinson hastasına umut oldu. İşte Fox, nasıl bir iyimsere dönüştüğünü; hem kendi hayatını hem de dünyanın her yerinden insanın hayatını nasıl değiştirdiğini İflah Olmaz Bir İyimserin Maceraları kitabında anlatıyor. Birçoğumuz böyle bir durumda bırakın bardağın dolu ya da boş tarafını görmeyi, bardağın boş olduğunu bile söyleyebilecekken Fox, mizahi bir dille hayatına kaldığı yerden iyimserlikle nasıl devam ettiğini müthiş detaylarla anlatıyor. Buna rağmen iyimserliğe giden yola nasıl çıkacağınızı bulmakta zorlanıyorsanız, işlerin negatif yanına odaklanmak artık değiştirebileceğiniz bir özelliğiniz değilmiş gibi geliyorsa Mutlu Bir Yaşam İçin Akılcı İyimserlik kitabına da mutlaka göz atmalısınız. Oscar Wilde'ın Karamsar: İki kötülükten birini seçmek zorunda kaldığında ikisini de seçen kişidir. sözüne gönderme yapan kitap karamsarlığın hiç de öyle değişmez bir özellik olmadığından bahsediyor; mutlu olmanın, iyi düşün iyi olsun düşüncesi kadar basit olmamakla beraber bilinçli bir tercih olduğuna akılcı bir yolla değiniyor. Boş bir iyimserliktense bilimsel denebilecek bazı yönlendirmelerle iyimserliği hayatınıza nasıl dahil edeceğinize dair birtakım egzersizler sunarak iyimser olmayı unutmuş zihin kaslarımızı harekete geçiriyor. İyimser olmak için hayatınızda çok fazla engel olduğunu düşünüyorsanız ünlü The New Yorker yazarı Malcolm Gladwell'in Davut ve Golyat'ını da mutlaka okuma listenize eklemelisiniz. Gladwell bakış açınızı değiştirmenin nasıl kapılar açabileceğine, yeni fırsatlar yaratabileceğine dair kışkırtıcı hikayeleri bir araya getiriyor. Adını kutsal kitaplardaki Davut ve Golyat düellosundan alan kitap size zor şartlara, güçlü rakiplere, gündelik aksiliklere, kısacası yazarın devler olarak tanımladığı her şeye karşı kendinize güvenmekten ve iyimserlikle ileri gitmekten vazgeçmemeniz gerektiğini gösterecek. Optimist olmak her zaman içinde bir umut da barındırdığından bir modern klasik olarak Rebecca Solnit'in Karanlıktaki Umut kitabı size ihtiyacınız olan alternatif tarih anlatısını sunacak. Solnit, tıpkı içinden geçtiğimiz zamanlar gibi karanlık dönemlerde bile neler başardığımızın, dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmek için ortaya çıkan toplumsal hareketlerin izini sürerken daha umutlu, dolayısıyla daha iyimser olmak için bize ne kadar çok sebebimizin olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Listenin belki de en ayrıksı kitabı ise Doppler ile hayran olduğumuz Erlend Loe'nin Naif. Süper romanı. Okuru bir optimistten ziyade bir pesimistin dünyasına sokan kitap, böylece karamsarlığın, kimi zaman gelecek kaygısının ve belirsizliğin bizi nasıl umutsuzluğa sürükleyebileceğini görmemizi sağlayan küçük ve hızla okunacak bir yapıt. Naif. Süper'in kendisine bu listede yer bulmasının en önemli sebebiyse; iyimser olmaya giden yolu kitaplarda, ormanlarda, kimi zamansa oyuncakçı dükkanlarında arayan isimsiz karakterimizin ayak izlerini takip ettiğimizde, hayata daha iyimser bir bakış kazanmamızın türlü yöntemlerini keşfetmemizi sağlaması."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Karl Lagerfeld: A Line of Beauty temasıyla gerçekleşecek Met Gala 2023'e günler kalmışken Karl Lagerfeld'e adanmış \"Paradise Now: The Extraordinary Life of Karl Lagerfeld\" kitabıyla moda ikonunu yakından tanıyın. Moda endüstrisinin en üretken ve en yaratıcı isimlerinden biri olan Karl, daha 20 yaşındayken Balmain'in kurucusu Pierre Balmain'in asistanı olarak moda dünyasına güçlü bir giriş yaptı. 1983'te ise Chanel'in kreatif direktörlüğü görevine gelerek markayı 80'lerin fenomen moda evi haline getirmeyi başardı. Chanel'n yanı sıra Chloe, Fendi ve kendi markası Karl Lagerfeld için de çeşitli tasarımlara imza atan efsanevi tasarımcının etkileyici hayatı yazar ve gazeteci William Middleton tarafından kaleme alınıyor. Paradise Now: The Extraordinary Life of Karl Lagerfeld kitabında tasarımcının hayatıyla birlikte kendisiyle özdeşleşen eşsiz stiline sık sık değiniliyor. Koyu güneş gözlükleri, olmazsa olmaz at kuyruğu ve vatkalı takım elbiseleriyle tam bir ikon... Kitapta Karl'ın en sevdiği ilham perisi Amanda Harlech ile yaptığı röportajları, kişisel asistanı Sebastien Jondeau ve model Ines de La Fressange'le olan ilişkilerine de yer veriliyor. Yazar Middleton, okuyucuları Karl'la aynı odadaymış gibi hissettiriyor. Bunlara ek olarak kitapta Karl, Jacques de Bascher ve Saint Laurent'ın aşk üçgeninden de bahsediliyor. Saint Laurent ve Karl'ın arasındaki anlaşmazlıkların sebebini gün yüzüne çıkarıyor. Ayrıca, Karl'ın Fendi'de 50 yıllık moda kariyeri ve tasarımlarıyla Chanel'i tekrardan yükselişe geçirmesi gibi dönüm noktalarından anekdotlar da bulabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pharrell Williams, Rizzoli Yayınevi tarafından yayınlanan ve özel yapım mücevher koleksiyonunun hazırlık sürecini paylaşan yeni kitabı Pharrell: Carbon, Pressure & Timeın tanıtımını yaptı. Kitap, sanatçının kendi deyimiyle pahalı alışkanlığını derinlemesine inceleyerek mücevherin önemini ve sanattaki yerini keşfediyor. Değerli taşlarla süslenmiş bu zincirler, yüzükler ve kolye uçlarının en abartılı olanları, kişisel tarzının olduğu kadar Pharrell'in müzik performansının da bir parçası. Kitapta birçoğunu sektördeki en tanınmış tasarımcılarıyla -Jacob & Co, Yoon & Verbal ve Lorraine Schwartz gibi- birlikte yarattığı 100'den fazla parça yer alıyor. Hip-hop kültürünü çağdaş lüksle bütünleştirmede Pharrell Williams kadar başarılı olan çok az sanatçı bulunuyor. Yaklaşık yirmi yıl önce Louis Vuitton ile iş birliği yapan Pharrell, tasarımlarını büyük markaların özel mücevher koleksiyonlarına entegre eden ilk kişi olmuştu. Yenilikçi ekip çalışmalarının en unutulmaz olanları Tiffany, Chanel ve saat üreticisi Richard Mille. Pharrell, Kenzo'nun kreatif direktörü NIGO ve Tyler the Creator gibi sık sık birlikte çalıştığı kişilerle, hip-hop takılarının evrimindeki rolünü, türünün tek örneği olan özel parçaların yaratılmasındaki süreçleri ve uzmanlığın durumunu da kitapta paylaşıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Prens Harry \"SPARE\" başlıklı yeni kitabını 2023'ün ilk günlerinde yayınlanacağını duyurdu. Kraliyet Ailesi'nde neler olup bitiyor, yaşamlarının perde arkasında neler yaşanıyor her zaman merak ederiz. Bu nedenle onların özeline odaklanan dizi ve filmler, aileye yakın kaynaklar ve özellikle birinci ağızdan yazılmış kitaplar her seferinde ilgimizi çekmeye başarıyor. Şu sıralar en büyük ilgimiz ise Prens Harry. Prens Harry, uzun süre önce açıkladığı \"SPARE\" başlıklı yeni kitabının yeni yılın ilk günlerinde yayınlanacağını duyurdu. Eşi Meghan Markle ile İngiliz Kraliyet Ailesi'ndeki görevlerinden ayrılan ve ABD'ye yerleşen Prens Harry'nin yeni kitabı, Kraliyet Ailesi'ne dair bilmediğimiz birçok şeyi detaylarıyla açıklamaya hazır. Bunun yanı sıra kitap aynı zamanda Prens Harry'nin \"travmadan iyileşmeye kişisel yolculuğunu\" da inceliyor. Kitapta özellikle Prenses Diana'nın cenazesinin ayrıntılarından bahsedilmesi de bir diğer dikkat çekici detay. Bu merak ne ölçüde giderilecek henüz bilmiyoruz ancak uzun bir süre gündemimizde olacağına eminiz. Üstelik kitap çok yakında raflardaki yerini alacak. Penguin Random House, 15 ayrı dilde yayınlanacak SPARE'in 10 Ocak 2023'te yayımlanacağını duyurdu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son yıllarda radarımıza giren ve iyi ki dedirten isimlerden biri de Sally Rooney. İrlandalı yazar geçtiğimiz yılların en sevilen kitaplarından Normal People'ın televizyon uyarlamasıyla başlayan yükselişini ilk romanı Conversations With Friends'in uyarlamasıyla devam ettiriyor. Bu yeni uyarlama Oscar adayı Lenny Abrahamson tarafından yönetilen, bu sefer Joe Alwyn, Sasha Lane, Jemima'dan oluşan bir yıldız kadrosuyla ekrana gelen 12 bölümlük başka bir BBC draması olarak karşımıza çıkacak. Dizinin 2022'de ekranlara gelmesi beklenirken, Türkiye'deki Rooney okurlarına da iyi bir haber verelim. Can Yayınları, yazarın yeni romanı Beautiful World, Where Are You'nun çok yakında yayınlanacağını duyurdu. Yazarın üçüncü romanı Beautiful World, Where Are You, 20'li yaşlarının sonunda kendilerini çok farklı hayatlar yaşarken bulan iki çok yakın arkadaş Alice ve Eileen'ın hikayesini anlatacak. Rooney bizi bir kere daha en iyi bildiği yerden, en iyi şekilde yakalayabilecek mi bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ne okusam diye düşünürken, okuma listesini güncellemek isteyenlere Sally Rooney'den, 2021 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi Abdulrazak Gurnah'a uzanan önerilerimizi paylaşıyoruz. Evde geçirdiğimiz zaman artarken, okuma listesini güncellemek isteyenlere Sally Rooney'den, 2021 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi Abdulrazak Gurnah'a uzanan önerilerimizi paylaşıyoruz. Normal People'ın ekran uyarlamasının bu denli beğenilmesiyle bu yıl neredeyse hepimiz yazar Sally Rooney'i konuştuk. 'Snapchat neslinin Salinger'i olarak tanımlanan Sally Rooney, Sunday Times Yılın Yazarı ödülünün yanı sıra birçok başka ödülün de sahibi. İrlandalı yazarın özellikle genç yetişkinler ve ilişkileri temel aldığı kitapları okurlar kadar televizyon izleyicilerini de heyecanlandırıyor. Öyle ki yazarın bir diğer romanı Conversations With Friends de bir mini dizi olarak ekranlara gelmek için gün sayıyor. 2022'de Hulu'da ekranlara gelecek diziyi beklerken günümüzün en gözde yazarlarından Sally Rooney okumak için daha uygun bir zaman olamaz. Borges'in zaten hayranı olan okurlar için bu anı-roman, lezzetli bir ziyafet. Henüz okumayanlar içinse pek çok kişinin edebiyata dair düşüncelerini değiştiren bir yazara mükemmel bir giriş kapısı. açıklamasıyla tanıtıldı Borges ve Ben - Bir Karşılaşma. SİA Kitap etiketliyle yayımlanan Jay Parini imzalı kitap, yazarın genç yaşlarda tesadüfen Borges'le -kim olduğunu bilmeden- tanışmasını ve sonrasında yaşananları eğlenceli bir dille anlatan, renkli bir anı. Okuma listenize aldığınıza pişman olmayacağınızı söyleyebiliriz. İsveç Akademisi 2021 Nobel Edebiyat Ödülü'nü romancı Abdulrazak Gurnah'ın kazandığını açıkladıktan sonra gözler Gurnah'a çevrildi. Nobel Komitesi çağdaş edebiyatın önemli isimlerinden Abdulrazak Gurnah'ın, \"Kültürler ve kıtalar arasında sömürgeciliğin etkilerini ve sığınmacıların kaderini ödünsüz ve merhametle ele alması\" sebebiyle ödüle layık görüldüğünü açıklamıştı. Romanlarında mülteci hayatlarını ve Afrika'daki sömürü sonrası dönemi incelikle anlatan Gurnah'ın Türkçe'de İletişim Yayınları tarafından basılmış beş romanı bulunuyor. Son Hediye, Kumdan Yürek, Sessizliğe Hayranlık, Deniz Kenarında ve Terkediş kitaplarını okuma listemize çoktan aldık bile; ancak bir ilk kitap arıyorsanız Sessizliğe Hayranlık ile başlayabilirsiniz. Melbourne'da yaşayan yazar Helen, evinin misafir odasını üç haftalık bir ziyaret amacıyla Sydney'den gelen arkadaşı Nicola için hazırlar. Peki bu sıradan bir ziyaret midir? YKY tarafından yayımlanan Misafir Odası, konunun zorluğuna rağmen hiç beklenmedik anlarda mizaha ve neşeye de yer açan anlatısıyla merak uyandırıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Thom Browne denilince akıllara pek çok şey gelebilir. Kendisi moda endüstrisinin en şahsına münhasır isimlerinden biri. Bir satış elemanı olarak başladığı kariyeri kendi markasını kurma yolculuğuna doğru evrildi. Son zamanlarda Paris'te ilk couture koleksiyonunu sergileyen ve Amerika Moda Tasarımcıları Konseyi başkanı olarak görev yapan Browne şimdi kariyerine yeni bir sayfa daha açıyor. Metropolitan Sanat Müzesi Kostüm Enstitüsü'nün küratörü ve hayat arkadaşı Andrew Bolton ile işbirliği yaparak Browne, markasının 20. yıldönümünü kutlamak adına bir kahve masasına imza atıt."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. We Were Liars kitabı 2014 yılında basımının ardından geçen yaz bir anda popüler olması yazarlarını hayli şaşırtmıştı. Bu ani popülaritenin kaynağının TikTok videoları olması durumu kısmen açıklıyordu. We Were Liars kitabı 2014 yılında basımının ardından geçen yaz bir anda popüler olması yazarlarını hayli şaşırtmıştı. Bu ani popülaritenin kaynağının TikTok videoları olması durumu kısmen açıklıyordu. Yemek tariflerinden dans koreografilerine kadar birçok içeriğin yer aldığı TikTok, kitaplar için doğru mecra değilmiş izlenimi verse de #BookTok hastag'i altında okuduğu kitabı tavsiye eden, ağlayan, anlatan insanlar konuyla ilgilenen niş bir kitle için etkileyici olmaya devam ediyor. Birçok kitabı bir anda popüler hale getiren BookTok videolarının büyük çoğunluğu hevesli genç okuyucular tarafından organik olarak yayınlanıyor. Barnes & Noble'da kitap direktörü Shannon DeVito; \"TikTok içerik oluşturucuları onları ağlatan, üzen, kızdıran kitaplara karşı açık olmaktan korkmuyorlar ve insanların hemen bağlantı kurabileceği 45 saniyelik duygusal videolar yaratıyorlar. Diğer sosyal medya mecralarında bu tür çılgın satışlar görmedik, yani ayda on binlerce satış...\" sözleriyle TikTok kullanıcılarının tetiklediği kitlesel hareketten kitap satışlarının nasıl etkilendiğini açıklıyor. İngiltere'nin Brighton kentinde yaşayan Lee kardeşler, pandemi sırasında evde sıkılırken BookTok videoları çekmeye başladı. Yayınlarının çoğu, resimlerin ekranda karamsar bir film müziği olarak yanıp söndüğü küçük film fragmanları gibi görünüyordu. Fakat 'A Life of Literature' hesabı kısa sürede 4 milyonun üzerinde beğeninin olduğu bir kitap önizleme sayfası haline geldi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiltere'de Thames & Hudson ve Amerika'da Yale University Press tarafından basılan defile serileri bu kez Versace'nin podyumlarını bir araya getiriyor. Moda dünyası zengin geçmişiyle pek çok önemli markanın köklerini de taşıyor. İçinde bulunduğumuz dijital çağ her ne kadar kaynaklara ulaşmamızı kolaylaştırsa da kitapların yeri oldukça ayrı. Özellikle modaya ilgiliyseniz ya da bu konuda eğitim alıyorsanız, her an elinizin altında duran kalıcı bir bilgi deposu bulundurmak önemli. İngiltere'de Thames & Hudson ve Amerika'da Yale University Press tarafından basılan defile serileri bu kez Versace'nin podyumlarını bir araya getiriyor. Versace'nin kimliğine uygun altın rengi ile sunulan kitap Versace Catwalk: The Complete Collections adıyla içinde 1,200 defile görüntüsü barındırıyor. 1987 yılında kurulan markanın Gianni Versace döneminden, mirası devralan Donatella Versace'ye tüm koleksiyonları kitapta bulmak mümkün."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2022 Nobel Edebiyat Ödülü kazananı Annie Ernaux, Yalın Tutku'da bir süreliğine başka birine adanmış bir varoluşun ardındaki gerçek ve arzuları, sade ve keskin üslubuyla belgeliyor. Annie Ernaux, anıları sanata dönüştürmenin ustası. Tüm eserlerinin kaynağı kişisel deneyimler ama hedefi; onlar aracılığıyla toplumsal gerçekleri yakalamak. Kitaplarında, cinsiyet ve sınıf ayrımını, eşitsizliğin yansıdığı kendi yaşamından esinlenerek farklı açılardan inceliyor. 82 yaşındaki Fransız yazar, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve klinik duyarlılığı nedeniyle 2022 Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. Kitapları, 20. ve 21. yüzyıllarda yaşayan bir kadının hem kişisel, hem evrensel portreleri olarak tanımlandı. 1940'da Fransa'da işçi sınıfı bir ailenin tek kızı olarak dünyaya gelen Annie, kendisinden daha varlıklı orta sınıf ailelerinin çocuklarıyla, Katolik bir özel ortaokulda eğitim gördü. Eğitimsiz işçi sınıfı ile eğitimli burjuva sınıfı arasındaki sıkışma, mutlu bir çocukluktan yeni bir sosyal çevreye olan adaptasyonundaki yabancılaşma hisleri ve onaylanma arzusu gibi sınıf farkı ve cinsiyet eşitsizliğine dair deneyimleri hayat boyu yazılarına yansıdı. Edebiyat ve öğretmenlik hayatına atıldığında, ilk kitabı fazla hırslı olduğu gerekçesiyle reddedildi. Yayınlanan ilk eseri Boş Dolaplar (Les armoires vides, 1974), mükemmelleştireceği oto-sosyobiyografi türünün sinyallerini verdi. 50'ler Fransa'sında bir kadının toplumsal yükseliş sancılarını, otobiyografik karakteri Denise'in gözünden sakınmasızca ele aldı. Eğitimin onu ailesinden nasıl uzaklaştırdığı, 1964'te Fransa'da yasallaştırılmasından kısa süre önce yaşadığı kürtaj deneyimi gibi cesur konulara yer verdi. Aynı zamanda kariyeri gelişmekte olan genç bir eş ve anne olarak; bağımsızlıkla gelen suçluluk ile toplumun beklentilerini kabul etmek arasında bocalamaya dair hislerinin binlerce kadın tarafından paylaşıldığını fark etti. Ernaux yazmanın politik olduğuna inanıyor; hem toplumsal eşitsizliğe dair göz açıcı; hem de insanları utanç, aşağılanma, kıskançlık ve kim olduğunu bilememe gibi deneyimlerin ıstıraplarından özgürleştirebilen bir eylem. Ernaux, anne ve babasının yaşam ve ölümlerini incelediği iki ayrı cilt ile 80'lerde daha geniş beğeni topladı. Dramatik anılardan ziyade, bir portre üzerinden sınıf hikayesi anlatan Babamın Yeri (La Place, 1983) bir adamın hem toplumun, hem de kızının gözündeki yerini irdeledi. Bireyseli evrensele dönüştüren yalın üslubuyla Ernaux'nun bir neslin tarihini tutma rolünü Simone de Beauvoir'dan miras aldığı yazıldı. Annesinin hafızasını yok eden bir hastalıkla kaybını işleyen Bir Kadın (Une Femme, 1987) için yazar; Annem hakkında yazıyorum çünkü onu dünyaya getirme sırası şimdi bende gibi geliyor yorumunu yaptı. Yaşadığı kayıplar sonrası, Ernaux'nun hissetmek ve rapor etmek arasında denge kuran benzersiz tarzı sağlamlaştı: En sarsıcı duyguları neredeyse sosyolojik bir tarafsızlıkla yazarak evrenselleştirmek. Baş yapıtı olarak kabul edilen Seneler (Les annees, 2008) savaş sonrası Fransa'sının kişisel ve kolektif tarihini anlatan devrim niteliğinde bir toplumsal kronik. Kitap ilk kolektif biyografi olarak da tarif ediliyor. 2019'da İngilizce çevirisinin Man Booker ödülünün kısa listesine girmesi Ernaux'ya daha geniş bir uluslararası okur kitlesi kazandırdı. Tutku ve yas gibi en şiddetli duyguların kronolojiyi büken zamansız yapısını duygusallıktan uzak diliyle ele alan yazarın kitapları, deneyimlerimizin kalbindeki hakikatlere odaklanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Londra'nın pastel renkli sokaklarında, Valentina'nın kalbini yepyeni bir şehre açıp, kayıplarını, kırgınlıklarını ve bitmiş evliliğini temize çekmesinin umut dolu hikayesi... Yazar Sarah Jio, yeni peri masalı Londra'dan Sevgilerle'yi anlatıyor. Londra'nın pastel renkli sokaklarında, Valentina'nın kalbini yepyeni bir şehre açıp, kayıplarını, kırgınlıklarını ve bitmiş evliliğini temize çekmesinin umut dolu hikayesi... Yazar Sarah Jio, Londra'dan Sevgilerle isimli yeni kitabıyla okurlarını, zorlu bir boşanma sürecini atlatmaya çalışan Valentina ile tanıştırıyor ve Londra'ya uzanan bir yolculuğun kapılarını aralıyor. Çocukluğundan beri gerçek bir kitapsever olan Valentina, Londra'nın en güzel semtlerinden birindeki kitabevini görür görmez bu masalsı yere aşık olur. Her girenin neşe ve huzur bulduğu Kitap Bahçesi, Valentina henüz bilmese de annesinin onun için hazırladığı sürprizlerle doludur. Ne var ki kitabevinin yüklü bir vergi borcu vardır ve Valentina annesinin mirasını yaşatmakla onu satmak arasında bir karar vermek zorundadır. Kırgınlıklar, kayıplar ve geçmişin izleri gerçekten geride kalabilir mi? Bu ve daha birçok sorunun cevabını Valentina'nın umut dolu hikayesinde. Epsilon Yayınevi etiketiyle yayımlanan Londra'dan Sevgilerle'yi yazar Sarah Jio'dan dinliyoruz. Eşim Brandon, 2017'nin bir kış gecesinde bana Londra'da evlenme teklif etti. Beni Notting Hill'de akşam yemeğine çıkardı ve sonra yakındaki küçük bir barı ziyaret etmeye ikna etti. Yorgun hissedip otele dönmek istesem de teklifini kabul ettim. Taksi bizi sevimli, ön duvarına bisikletler dayanmış pembe bir binanın önünde indirdiğinde, ona dönüp Burası neresi? Bir bar görmüyorum! derken, tam arkamı döndüğümde tek dizinin üzerine çökmüştü. LoveActually filmindeki en sevdiğim sahnenin atmosferinde durduğumuzu açıkladı. . Brandon'ın kendi işaretleri vardı ve hatta filmdeki Silent Night'ın aynı versiyonuna sahipti. Tabii ki evet dedim ve sonrasında inanılmaz bir mutluluk yaşadım. Bir yandan da bir gün Londra'da kurabileceğim hikayeyi şimdiden düşünmeye başlamıştım bile. Birkaç yıl sonra bu roman üzerinde çalışmaya başladım. Karakterler zihnimde çabucak beliriverdi; Eloise sırları ve üzüntüsüyle, Valentina ise anlama ve iyileştirme arayışıyla. Ayrıca kitabı Londra'nın en büyüleyici semtlerinden biri olan Primrose Hill'deki bir kitapçıda konumlandırmak da beni çok heyecanlandırdı. Londra rüya gibi bir şehir ve orada hem araştırmamda hem de hayal gücümde vakit geçirmek çok eğlenceliydi. Teşekkür ederim, bunu sevdim. Hayatın tamamının bir peri masalı olmadığını bilsem de , özellikle de pandemiyle yaşadığımız onca şeyden sonra, en üst düzeyde iyimser biri oldum. Sanırım bu hikaye anlatımıma da yansıyor ve umarım gerçekçi bir şekilde hissediliyordur. Dünya ne kadar karanlık olursa olsun, ışığın her zaman parıldamanın bir yolunu bulduğuna kesinlikle inanıyorum. Val'in hikayesi nihayetinde anlayış ve bağışlama hakkında. Kendi annemle harika bir ilişkim olmasına ve oldukça pastoral bir çocukluk geçirdiğim için şanslı olmama rağmen, Val'in yaşadıklarını deneyimlemenin nasıl bir şey olduğunu merak etmeye başladım. Bir ebeveynden uzaklaşmak ve onları kaybetmeden önce tanıma şansına sahip olmamak... Val'in aynı anda yeni bir dünyaya ve yeni bir başlangıca doğru itilirken hayatının altüst olduğu bir anda hikayeye başlamayı çok sevdim. Büyük bir yer. Etrafımda her zaman kitap yığınları var. Şu anda Seattle'daki yatak odamda otururken yanımda yerde bir yığın yemek kitabı var. Altı çocuklu karma ailemiz için yemek yapıyorum; yani her zaman yemek yapıyorum ve buradaki tarifleri biraz değiştirmem gerektiğine karar verdim. Şu anda yemek yazarı Mark Bittman'ın BittmanBread kitabının her sayfasını silip süpürüyorum. Hayatım boyunca ekmek pişirdim ama becerilerimi geliştirmek istiyorum ve o da işin ustası. Etrafımda kitaplar olan hayatı seviyorum. Kocam Brandon ve ben nişanlandıktan sonra Seattle'da hayallerimizdeki evi inşa etmeye başladık. O, müzik endüstrisinde ve bir sürü plak kaydı var. Benim de bir yazar olarak çok fazla kitabım var tabii ki... Yeni evimizde iki tutkumuzu birleştirebilecek bir yer hayal etmek eğlenceliydi; kitaplar ve müzik. Hatta New York Times kısa süre önce ev ve aile hikayemize yer verdi ve evdeki en sevdiğim oda olan kütüphanemizin bir fotoğrafını paylaştı. Valentina'ya bu noktada tamamen katılıyorum. Kitaplar sihirdir. Hayatım boyunca, farklı zamanlarda beni teselli eden birçok kişi oldu. Ancak Valentina'nın aksine, duyması şaşırtıcı olabilecek kitapları sık sık tekrar okumam. Favori bölümlerimi veya bölümleri tekrar okumak için zaman zaman favorilerime dönüyorum, fakat çoğu zaman bir kitabın tamamını tekrar okumuyorum. Ancak kitaplarını tekrar tekrar okuduğum yazarlardan biri büyük Anne Lamott.. Kitapları her şeyi aşar - inanç, ebeveynlik, kalp kırıklığı, travma, yazma. Her şeyi böyle bir bilgelikle ele alıyor. Ona tapıyorum ve eğer tanışırsak iyi arkadaş olacağımızı düşünmek hoşuma gidiyor. Dışarıdaki herhangi bir yazar ve yazar adayıiçin, BirdbyBird kitabını şiddetle tavsiye ediyorum. Çok iyi ve öğretici! Anne-kız ilişkilerini çok büyüleyici buluyorum. Daha önce de paylaştığım gibi, annem ve benim harika bir ilişkimiz var ama o zaman zaman kendi annesiyle mücadele etti. Ayrıca annelerinden kopmuş, hayal bile edemeyeceğim travmalar ve incinmeler yaşayan birçok arkadaş tanıyorum. Valentina ve Eloise ile bu duyguların derinliklerine inmek ve her birinin yolculuklarını ve bireysel özelliklerini göstermek istedim. Liza'yı sevmene bayıldım. Ben de onu gerçekten çok seviyorum. Dürüst olmak gerekirse, bir kitabı tamamen ana karakter olarak taşıyabileceğini düşünüyorum. Belki bir gün bunu yapmalıyım, kim bilir... Ve evet, Liza'nın mutlu bir sonla biteceğini ve Jiles ile tanıştığında hayatının bir pruvaya bağlı olduğunu hayal etmeyi sevsem de, dürüst olmak gerekirse, bence hikayesinde daha fazlası var. Liza büyük bir kişilik ve Jiles'in tüm kutularını kontrol edip etmediği ve beklediği harika adam olup olmayacağı henüz belli değil. Ama belki o! Bunca yıl yazdıktan sonra öğrendiğim bir şey, bir hikayenin sizinle bulunduğunuz yerde buluşacağı ve herkesin kendi bakış açısına bağlı olarak bu konuda farklı hissedeceğidir. Val gibi siz de bir zamanlar annenizden ayrılmış olsaydınız, bazı kısımları diğerlerinden daha derinden hissedebilirsiniz. Aynı şey benim hayatımda olduğu gibi boşanmanın acısını yaşayan kadınlar için de geçerli. Ama genel olarak, bu kitabı yazmaya başladığımda, çok fazla korku ve belirsizliğin olduğu pandeminin başlangıcındaydım. Hem kendimi rahatlatacak bir şeyler yazmak hem de okuyucularıma vermek istedim. İnsanların bağ kurabileceği ve derinden hissedebileceği bir hikaye istedim. Umarım başardığımı düşünüyorsundur."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Country müziğin tanınan isimlerinden Dolly Parton'ın yeni kitabı Behind the Seams: My Life in Rhinestones sevenleriyle buluştu. 1967 yılında ilk solo albümü Hello, I'm Dolly'yi çıkardığından bu yana eğlence sektörünün çehresini değiştiren Parton, hem country hem de pop müzikte kadın sanatçılara kapıları tekmeleyerek açabileceğini gösterdi. Geniş hit listesi 1970'lerin ve 1980'lerin en iyileri gibi görünüyor ve herhangi bir türdeki şarkıcı-söz yazarının en güçlü şarkı kataloglarından biri olmaya devam ediyor. Bir yazar olarak hayata dair dokunaklı baladlardan tüm zamanların en tanımlayıcı aşk şarkılarına kadar her şeyi kaleme aldı. Becerisi o kadar muhteşem ki bu ona 2022 yılında Rock & Roll Hall of Fame'e tarihi bir giriş yaptı. Ancak onunki gibi bir miras, hangi tarzda müzik yaparsa yapsın rock yıldızı unvanını hak ediyor ve dünya da bunu kabul etti. Brenda Lee'nin ardından Rock & Roll ile Country Müzik Onur Listesi'ne giren ikinci kadın country sanatçısı oldu. Dolly Parton, müzikal diskografisinin yanı sıra etkileyici gardırobuyla da ünlü. Parton, şimdi yeni kitabı Behind the Seams: My Life in Rhinestones ile hayranlarını, kariyerinin başlarında giymeye başladığı onlarca yıllık ışıltılı elbiseler, tulumlar, kot pantolonlar ve peruklardan oluşan 450 fotoğrafla dolu dolabında ayrıntılı bir tura çıkarıyor. Dolly Parton'ın ikonik görünümü onun kalıcı çekiciliğinin büyük bir parçası ve neredeyse onu bir yıldız yapan geniş country şarkıları kataloğu kadar önemli. Maksimalist ve gösterişli bir görünüm istediğini her zaman bildiğini ve bitmek bilmeyen itirazlara rağmen kişisel tarzına nasıl sadık kaldığını kitabında anlatıyor. Behind the Seams: My Life in Rhinestones, 1960'lardan başlayarak onun en ikonik görünümlerinin çoğunu vurgulayan fotoğraflarla Parton'un özel kostüm arşivine bir bakış sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Özellikle evde daha fazla zaman geçirilen kış aylarında, alanlarını süslemek ve entelektüel meraklarını uyandırmak isteyenlere uygun sehpa kitaplarını yeni yıl hediyesi olarak değerlendirebilirsiniz. Özellikle evde daha fazla zaman geçirilen kış aylarında, alanlarını süslemek ve entelektüel meraklarını uyandırmak isteyenlere uygun sehpa kitaplarını yeni yıl hediyesi olarak değerlendirebilirsiniz. Evimizdeki kitaplıklar ve raflar okunmuş ya da okunmayı bekleyen romanlarla doluyken, bazı kitaplar raflardan daha özel bir yere sahip olur: Sehpa kitapları, okunacak birer kitap olmanın ötesinde evin dekorasyonunu tamamlayan, sahibi hakkında fikir veren büyüleyici objelerdir. Yılbaşı için şık bir hediye arayışındaysanız eğer, bu prestijli kitaplara göz atmanızı tavsiye ederiz. Türkiye doğumlu Mert Alaş ve Galler doğumlu Marcus Piggott, 1994 yılında İngiltere'nin Hastings kentinde bir partide tanışır. Marcus, Mert'ten bir çakmak ister, ikili konuşmaya başlar ve pek çok ortak noktaları olduğunu keşfeder. Bundan üç yıl sonra Mert ve Marcus olarak bilinen ikili, Doğu Londra'da terk edilmiş bir çatı katına taşınıp, onu bir stüdyoya dönüştürürler ve ilk ortak fotoğraf çalışmalarını yayınlarlar. Taschen'in en çok satan Koleksiyoner Edisyonu serisinden olan kitap şimdi daha uygun fiyatlı, kompakt versiyonuyla karşımızda. Mert ve Marcus portföyünden yaklaşık 300 fotoğrafa yer veren kitap, moda ve lüks standartlarını yeniden tanımlayan yaratıcı bir ortaklığın benzersiz vizyonunu keşfediyor. Vogue dergisi bundan çok uzun zaman önce birinin evinin boş bir odasında başladı. Ancak alevlenip sonra sönüp giden bu tür diğer projelerin aksine, Vogue kültürel bilincimizde kendin yer edindi. 129 yıl sonra bugün Vogue, uluslararası edisyonlarıyla ve dijital kanallarıyla milyonlarca okura sahip. Dünyanın en tanınmış markalarından biri olan ve bir moda dergisinin ötesinde dev bir marka olan Vogue'u bu kadar kalıcı bir başarı haline getiren ne ya da kim? Okuyucuyu üç yüzyıla, iki dünya savaşına, büyük başarısızlıklara ve göz kamaştırıcı başarılara götüren kitap, derginin ve onu yönetenlerin hikayesini çizdiği gibi, derginin bir biyografisini sunuyor. 2002 yılında bedava sneaker alabilmek için planlar kuran Simon Woody Wood, iki hafta sonra Sneaker Freaker dergisinin sahibi oldu ve hayatı asla eskisi gibi olmadı. Woody'nin, derginin aynı zamanda hem komik hem ciddi, hem anlamlı hem de anlamsız olacağı yönündeki orijinal önermesi The Ultimate Sneaker Book'ta kesinlikle doğrulanıyor. Sektörün içinden öğrenilen bilgilerle ve Woody'nin kendi özgün gözlemleriyle dolu 650'den fazla sayfayla kitap, her bölümde spor ayakkabı endüstrisinin evriminin eğlenceli bir resmini çiziyor. Uzun zamandır rahatlatan, yenileyen ve canlandıran bir tatile ihtiyacı olan arkadaşınız varsa, aradığınız hediye bu olabilir. Bu güncellenmiş rehberde Angelika Taschen, Butan'daki egzotik lüks bir otelden Hindistan'daki bir ruhani ashram'a, Meksika'daki bir sahil beldesine ve Brezilya'nın tropik ormanlarındaki saklı bir hazineye kadar dünyanın en seçkin ve ilham verici yoga inziva yerlerini bir araya getiriyor. Sadece fotoğraflara bakmak bile insanı zen moduna sokuyor. Çağdaş tasarım, Marakeş'in muhteşem sanatsal mirasıyla bir dizi muhteşem ev ve bahçe aracılığıyla yeni bir renk, biçim ve doku patlamasında buluşuyor. Tanınmış tasarımcı Meryanne Loum-Martin, bu efsanevi şehrin önde gelen lezzet ustalarının sıra dışı konutlarına giriş imkanı sunuyor. Bu seçkin kitap, Marakeş'in egzotik stilini beklenmedik ama zarif ifadelere dönüştüren Jasper Conran, Lynn Guinness, Vanessa Branson ve Helen & Brice Marden gibi dünyanın önde gelen tasarım uzmanlarının çarpıcı özelliklerini sergiliyor. Mükemmel bir şekilde fotoğraflanan ve çok sayıda benzersiz tasarım fikriyle dolu olan kitap, tasarım ve iç mimari tutkunlarını mutlu edebilecek bir opsiyon."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Rock&Roll tarzıyla özdeşleşen Fransız moda markası ZADIG & VOLTAIRE, 1997 yılında Thierry Giller tarafından kuruldu. Markanın adı ve ardındaki fikir 1747 yapımı felsefi roman Fransız filozof Voltaire'in Zadig, or the book of fate kitabından ilham alıyor. Giller bu eseri optimizm ve modernlikle moda evine entegre etmeyi hedefliyor. Lüks konsepte modern bir yaklaşım sunan markanın imza tasarımları maskülen ve feminenlik arasındaki sınırları kaldırırken isyankar ruhu ve modern cool duygusu ortaya çıkıyor. 25 yıldır birçok dikkat çeken kampanya, koleksiyon ve işbirliğine imza atan marka, bu yıldönümü kutlamas�� için özel bir kitaba imza atıyor. Kitapta, Inez& Vinoodh ve Olivier Zahm gibi bilinen moda fotoğrafçıları tarafından çekilen düşündürücü fotoğraflar yer alırken okuyucular Giller'in eşsiz vizyonunun arkasındaki etki ve ilhamı keşfediyor. Üç farklı türde kağıt kullanılarak hazırlanmış siyah-beyaz fotoğraflar, tasarım objelerinin görüntüleri ve 64 sayfa boyunca Zadig'in yazılarının kopyalarını içeren eklere sahip bu kitap, moda tutkunlarının kütüphanelerine olmazsa olmaz bir katkı haline geliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünyanın dört bir yanından sanat, tasarım ve teknolojiyi sergilemek üzere her yıl düzenlenen Miami Sanat Haftası, tasarımcı Sebastian Errazuriz'in plaj labirentinden yapay zeka sanatçısı Tilly Tabot'un entalasyonlarına kadar dikkat çeken eserlere imza atıyor. 34 ülkeden 277 önde gelen galerinin yer aldığı Miami Beach'te etkinlik, Art Basel, Design Miami ve Faena Art gibi büyük fuarlara da ev sahipliği yapıyor. Bu yılın sunumunun öne çıkanları arasında, Residency Art Gallery'nin standında Texas Isaiah tarafından çekilen yeni bir fotoğraf serisi, Wolfgang Tillmans ve Lisa Yuskavage gibi David Zwirner sanatçılarının yeni eserleri ve Marianne Boesky'de Ghada Amer'ın stüdyodan parçaları bulunuyor. Bu yıl Basel yarışına katılan birkaç yeni yükselen galerileri arasında New York'dan 56 Henry, Vito Schnabel and Deli ve Los Angeles'dan Chateau Shatto bulunuyor. İlk defa fuara katılan 25 galeri arasında Mısır, İzlanda, Filipinler ve Polonya gibi ülkelerin galerileri de var. Bunlara ek olarak, Louis Vuitton'un Frank Gehry ile yapılan en son aksesuar işbirliği fuarda sergileniyor. 2023 Sanat Haftası kapsamında Miami'ye ilgi artmışken yazının devamında şehrin öne çıkan destinasyonlarını keşfedin. Miami bir sanat merkezi haline geldiğinden, Faena Oteli gibi otel-galeri fikrinin somut örneği olan çok az yer var. Arjantinli Alan Faena tarafından yönetilen ve film yönetmeni Baz Luhrmann tarafından tasarlanan, Art Deco'dan etkilenen otel, kırmızı kadife oditoryumdaki düzenli kabare gösterileriyle son derece teatral bir his veriyor. Plaja giden yolda Damien Hirst'ün mamut iskeleti heykeli ve otelin çevresindeki Faena markalı çeşitli mekanlarda sürekli sergilenen sanat eserleri de her yerde mevcut. Hatta fotoğrafçı Tony Kelly'nin Miami Beach'in dikkat çeken görüntüleri yakın zamanda Faena Sanat Projesi Odası'nda gösterilmişti. Miami Sanat Haftası'nın ardından şehirde sanatı derinlemesine yaşamak isteyenler için Superblue sanat galerisinin karşısındaki caddede yer alan Rubell Müzesi alternatif bir seçim olabilir. Ünlü galeri mimarı Annabelle Selldorf tarafından dönüştürülen eski bir endüstriyel alanda 2019'da açılan gösterişli Rubell Müzesi, sanat dünyasının Miami Modeli olarak adlandırıyor. Hirst, Koons ve Basquiat'lardan Yayoi Kusama'ya kadar çağdaş sanat devlerinin kendi koleksiyonlarından 7000'den fazla eser bulunuyor. 2021 yılında açılmış olmasına rağmen 266 odalı Goodtime Otel şimdiden bir South Beach parti mekanı hissi veriyor. Pharrell Williams ve David Grutman'ın sahibi olduğu mekan, şehirdeki en popüler partilerinden biri olan hafta sonu havuz partilerine ev sahipliği yapıyor. DJ Steve Aoki, retro pembe kulübelerle çevrili suyun etrafında dans etmeyi seviyor. Miami'nin maksimalist atmosferi Ken Fulk'un estetiğiyle birleşiyor. Little River'da Güney mutfağı servis eden restoran şef Akino West'in önderliğinde işletiliyor. Öte yandan Altamarea Grubunun bir parçası olan gösterişli İtalyan Osteria Morini Miami Beach'in brunch ekibi gibi sıra dışı işbirliklerine imza atıyor. Peru doğumlu Nando, Valerie ve Fernando Chang'ın işlettiği Itamae restoranının serüveni, Tasarım Bölgesi yemek salonundaki küçük bir tezgahta sevilen Nikkei yemeklerini servis etmeye başladı. Artık aile, konsepti aynı bölgede sade, çoğunlukla açık havada 58 koltuklu bir restorana dönüştürdü. Mozaik barın arkasında sessizce çalışarak avokado ve kapari ile mavi yüzgeçli orkinos tiraditos'tan Perulu aji amarillo ile deniz kestanesine kadar büyülü yemekler deneyebilirsiniz. Yeni nesil Wynwood mekanları arasında öne çıkan, vinil duvarlı salon benzeri Dante's Hifi, herkesin kokteyllerini yudumladığı ve DJ Rich Medina'nın 8.500 güçlü plak koleksiyonundan seçtiği şarkıları dinlediği samimi, özel bir parti atmosferi yaratıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çok uzun bir aranın ardından sunuculu olarak gerçekleştirilmesi planlanan 94. Oscar Ödülleri için Akademi'nin aklında oldukça popüler bir isim var. Yeni Spider Man olarak son derece başarılı bir performans sergileyen Tom Holland, kısa sürede Hollywood'un gözdelerinden de biri haline geldi. Hem kariyeri hem de Zendaya ile yaşadığı ilişki, genç aktörü her daim haber başlıklarında tutarken, ünlü oyuncunun yeni bir görevi daha başarıyla tamamlaması gerekebilir. Oscar Ödülleri bilindiği üzere 2018'den bu yana sunucusuz bir şekilde gerçekleştiriliyor. Öncesinde ise bu görevi Jimmy Kimmel, Neil Patrick Harris ve Ellen Degeneres gibi işinin ehli isimler üstlenmişti. 3 senenin ardından Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi sunuculuk görevini Tom Holland'a teklif etmeyi düşünüyor. Kariyerini oldukça başarılı bir şekilde inşa ettiğini düşünürsek, Holland'ın bu ihtimale sıcak bakması muhtemel. Ayrıca daha önce verdiği bir röportajda da böyle bir teklif gelmesi durumunda kesinlikle kabul edeceğini belirtmişti genç yıldız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HFPA, yaşanan büyük aksiliklerden sonra olayları tersine çevirmeye kendini adamış durumda. Geçtiğimiz Ekim ayında altısı siyahi olan 21 yeni seçmen kabul ederken, uygunluk durumu ABD'de yabancı bir yayın için çalışan tüm nitelikli gazetecileri de kapsayacak şekilde genişletildi. Ayrıca mevcut üyelerin yeniden akreditasyon için başvurma zorunluluğu da söz konusu. Tüm bu olumlu gelişmelerin ardından ise The Hollywood Reporter, bir yıl aranın ardından Altın Küre'nin 2023'te NBC'ye geri döneceğini açıkladı. 10 Ocak 2023'te düzenlenmesi planlanan ödül töreniyle ilgili HFPA'ya karşı tavır alan ünlüler, yayıncılar ve film stüdyolarının nasıl bir duruş sergileyeceğini ise ilerleyen günlerde göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Supermodels filminden Karl Lagerfeld dizisine, Ashish retrospektifinden The New Look dizisine 2023'te one çıkan moda merkezli projeler. 2023'te Karl Lagerfeld ile Kate Moss, Hollywood filmlerinin baş kahramanı olmaya hazırlanıyor. Karl Lagerfeld'in hayatındaki ilişkilere farklı bir bakış açısıyla odaklanacak filmde Jared Leto, Chanel'in kreatif direktörünü canlandırırken Karl Lagerfeld markasının yöneticileri Paolo Righi ile Caroline Labar ve tasarımcının asistanı Sebastian Jondeau senariste danışmanlık yapıyor. Ayrıca Lagerfeld ve tasarımları bu yılki The Met Costume Institute sergisinin de merkezinde yer alıyor. Kate Moss'un hayatını konu alacak filmin senaryosu ise Oscar ödüllü yazar James Lucas'a emanet. Son zamanlarda Cosmoss markasıyla ilgilenen modelin 80 yaşındaki İngiliz ressam Lucian Freud ile dostluğuna odaklanan film ikilinin birlikte çalıştığı dokuz aylık döneme odaklanıyor. Haute couture dünyasının orkestra şefi olarak bilinen bir dönemin efsanevi tasarımcılarından Cristobal Balenciaga'nın hayatına odaklanan dizi için geri sayım başladı. Disney+'ın İspanyol yapımları kapsamında çekimleri gerçekleşen televizyon serisi Lourdes Iglesias imzası taşıyor. İspanya İç Savaşı'ndan ölümüne kadar süre gelen döneme odaklanan Balenciaga'da İspanyol tasarımcıyı Alberto San Juan canlandırıyor. Apple TV+ ise The New Look adlı bir yapım ile İkinci Dünya Savaşı sonrası Paris'te yaşanan Christian Dior ile Coco Chanel rekabetini ele alıyor. Dizide bu iki tasarımcının yanı sıra Yves Saint Laurent, Pierre Balmain ve Hubert de Givenchy gibi isimler de karşımıza çıkacak. Naomi Campbell, Cindy Crawford, Linda Evangelista ile Christy Turlington'nin 80'lerdeki yükseliş günleri Apple TV+'nin yeni belgeseli The Supermodels'ın merkezinde. Campbell, Vogue'a verdiği röportajda bu belgesel serisi hakkında Arkadaşlık, kariyer, kadınlık ve annelik üzerinden hayatımıza ve birlikte geçirdiğimi günlere odaklanıyor. Birer model olarak o dönemde imajımıza dair bizlerin elinden bir şey gelmiyordu. Şimdi o dönemi anlatmak adına güçlerimizi birleştirmek mirasımızdan bahsetmek iyi geldi. diyor. Disney+'in In Vogue: The 1990s ise moda sektörünü baştan aşağı değiştirerek şekillendiren on yıllık dönemi anlatırken Anna Wintour ve Edward Enninful hayatından kesitleri gözler önüne seriyor. Chanel tutkunlarını bu sene iki farklı retrospektif sergi bekliyor. Karl Lagerfeld: A Line of Beauty, Mayıs ayında New York Metropolitan Müzesi'nde kapılarını açarken Gabrielle Coco Chanel sergisi ise Eylül ayında Londra Victoria & Albert Müzesi'nde moda severlerle bir araya gelecek. Londra bu sene bunun yanı sıra birçok önemli sergiye de ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Nisan ayında William Morris Galeri'de payet işlemeli renkli tasarımlarıyla meşhur İngiliz tasarımcı Ashish retrospektifi; Mayıs ayında ise Design Museum'da Hindistan'daki kadınların giydikleri sari elbiselerin gelişimine odaklanan bir sergi dikkatleri üstüne çekiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyonce, son yılların en iyi turnesine imza attı. Gerek kostüm seçimleri gerekse sahne şovları olsun Renaissance dünya turnesi Beyonce'nin rönesansı niteliğindeydi adeta. Loewe'den Gucci'ye Fendi'den Alexander McQueen'e etkileyici sahne kostümleriyle moda anına imza atan Beyonce, Grammy ödüllü albümünü 12 ülkede ve 39 şehirde sergiledi. Kızı Blue Ivy'nin de eşlik ettiği turneyi Renaissance: A Film by Beyonce belgesel filmiyle taçlandırdı. Kim Cattrall'ın Samantha Jones karakterine hayat verdiği Sex And The City'nin devam filmi And Just Like That, sevilen oyuncunun katılımıyla 70 saniyelik bir moda anına dönüştü. İkinci sezon finalinde kısa bir süreliğine ekrana gelen Cattrall'ın kendine özgü moda anlayışı ve metalik ceketinin içine giydiği turuncu üstüyle sezonun modasına atıfta bulunuyor. Carrie Bradshaw ile olan telefon konuşması ancak bu kadar ikonik olabilirdi! La La Land filmindeki başarılı oyunculuğuyla Oscar kazanan Emma Stone, Poor Things ve The Curse filmlerindeki oyunculuğuyla bu yıl yükselişe geçen yıldızlar arasında yerini aldı. 2023'te Stone, Frankenstein'a hayat vermişti ve rolüne olan bağlılığıyla başarısını kanıtladı. Öte yandan Yorgos Lanthimos'un yönettiği yeni gelişen epik film Poor Things'de, Stone, kişisel büyüme sürecini ön plana koyarken The Curse dizisinde ise, bir HGTV yıldızı olma hayali kuran bir karakteri oynayarak çok yönlü performanslarıyla öne çıkıyor. Taylor Swift'in sosyal medyada sansasyon yaratan The Eras turnesi 1,4 milyar dolar hasılatla tüm zamanların en çok bilet satılan turnesi oldu. Ardından yayınlanan turne filmi ise Justin Bieber: NeverSay Never turne filmini geride bırakarak ABD'de tüm zamanların en çok hasılat elde edilen konser filmi sıralamasında 19. oldu. Gwyneth Paltrow'un kayak kazası davası televizyonun en çok ilgi gören programlarından biri oldu. Oscar ödüllü oyuncu, mahkemede geçen duruşmalarda taktığı güneş gözlüklerinden giydiği topuklu ayakkabılara kadar stiliyle adından söz ettiriyordu. Emekli bir optometristin lüks bir kayak tatilinde yaşadığı kazadan dolayı dünyaca bilinen bir yıldızı dava etmesinin ardından dikkat çeken duruşma Gwyneth Goes Skiing adlı bir müzikale ilham verdi. Star Wars filmindeki başarılı oyunculuğuyla adından söz ettiren Mark Hamill, The Fall of the House ofUsher'da Arthyr Pym karakterine hayat veriyor. Yıllar boyunca Batman animasyon filmlerinde Joker'in seslendirmesini üstenen, 2017 yapımı Brigsby Bear'da bir kıyamet senaryosu uyduran aldatıcı bir babayı oynamaktan, John Carpenter'ın 1995 yapımı Village of the Damned filmindeki katil rahip rolüne kadar Hamill oynadığı karanlık rolleriyle bu yıl da yükselişe geçen isimlerden oluyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tartışmaları ve ilkleriyle dikkat çeken 79. Altın Küre Ödülleri'nin adayları açıklandı. Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin açıkladığı sinema yapımları arasında The Power of the Dog ve Belfast filmleri yedi adaylıkla öne çıkıyor. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin bir göstergesi de ödül törenleri. Evet, yeni bir yılı geride bırakmaya hazırlanırken bir yandan da ödül sezonlarını karşılamaya hazırlanıyoruz. Altın Küre ve tartışmalar devam ederken, önümüzdeki yıl 79'uncu kez verilecek olan Altın Küre Ödülleri için adaylar belli oldu. Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin açıkladığı sinema yapımları arasında The Power of the Dog ve Belfast filmleri yedi adaylıkla öne çıkıyor. Andrew Garfield | tick, tick... BOOM!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. NBC'nin bu yılki töreni yayınlamayacağını açıklamasının ardından Hollywood Yabancı Basın Birliği, Altın Küre Ödülleri'ni 9 Şubat'ta sahiplerine vereceğini duyurdu. Ancak hala belirli olmayan durumlar var. Her ne kadar HFPA işleri biraz olsun tersine çevirmek adına bazı adımlar atsa da Netflix, Amazon Studios ve WarnerMedia daha anlamlı bir değişiklik olana kadar HFPA'yı boykot edeceklerini açıkladı. Bu durumda, eskiden alışık olduğumuz şekilde canlı ve gösterişli bir televizyon şovu olup olmayacağı hala belirsizliğini koruyor. Ancak HFPA yaptığı açıklamada 2021 yılındaki yapımlara saygılarını ve ödüllerini sunmakta kararlı olduklarını da ifade ediyor. Diğer taraftan hangi isimlerin törene katılmayı kabul edeceği de merak edilen konular arasında. Zira haberler ilk çıktığında Tom Cruise sahip olduğu üç Altın Küre Ödülü'nü iade ederek eşitsizliğe karşı destekte bulunmuş, Scarlett Johansson ve Mark Ruffalo gibi farklı isimler de bu görüşte açıklamalar yapmıştı. Tüm bu açık kapılara rağmen 79. Altın Küre Ödülleri'nin tarihi 9 Şubat olarak belirlenmiş durumda. Adayların kim ve hangi yapımlar olduğu da 13 Aralık'ta açıklanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir yanda Cannes'ın açılış filmi 'Annette'i izleyenlerin heyecanımızı artıran yorumları, bir yanda yılın başından beri paylaşılan 'House of Gucci' görüntüleri, daha dumanı üstünde tüten 'The Last Duel' fragmanı ve Twitter'ı yıkıp geçen Burberry reklamı. Adam Driver her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor ve inanın, bundan hiç şikayetçi değiliz. Son zamanların en yoğun insanı Adam Driver olabilir. Bir yanda Cannes'ın açılış filmi 'Annette'i izleyenlerin heyecanımızı artıran yorumları, bir yanda yılın başından beri paylaşılan 'House of Gucci' görüntüleri, daha dumanı üstünde tüten 'The Last Duel' fragmanı ve Twitter'ı yıkıp geçen Burberry reklamı. Adam Driver her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor ve inanın, bundan hiç şikayetçi değiliz. Lady Gaga ile birlikte başrolü üstlendiği 'House of Gucci'nin çekimleri yeni bitmiş, 'The Last Duel' fragmanının dumanı üstünde tüterken, bir yandan da Marion Cotillard ile birlikte yer aldığı 'Annette' Cannes Film Festivali'nin 74. Edisyonunun açılış filmi olarak gösterildi. Tüm bunlar baş döndürücü bir hızda yaşanmaya devam ederken, 37 yaşındaki oyuncu özgeçmişine yeni bir madde daha eklemiş; Burberry'nin en yeni kokusu Hero'nun yüzü olmuştu. Bu yeni koku, Givenchy'de 12 yıllık saltanatının ardından 2018'de Burberry çatısı altında çalışmaya başlayan Riccardo Tisci'nin yarattığı ilk koku olmasıyla da dikkat çekiyor. Ağustos ayı itibariyle satışa sunulacak koku, Virginia, Atlas Dağları ve Himalayalardan gelen köpüklü bergamot, ardıç, karabiber ve üç tür sedir ağacının baş döndürücü bir karışımı olarak tanımlanıyor. Driver, Burberry ile yaptıkları yeni işbirliği hakkında, Bu kampanyada Burberry ile çalışmaktan ve markanın ilk kokusunu temsil eden Riccardo Tisci ile çalışmaktan çok mutluyum. dedi. Driver, Cannes Film Festivali'nde yeni filmi Annette'in galasında Burberry takımıyla karşımıza çıkmıştı. Gelelim reklam filmine. Driver yarı insan yarı at olan efsanevi bir yaratık olan bir 'centaur' olarak karşımıza çıkıyor. FKA Twigs'in \"Two Weeks\" şarkısıyla başlayan reklam, \"Burberry Hero, erkekler için yeni bir koku\" şeklindeki anlatımıyla sona eriyor. Reklam filmini bir kez daha- izlemek istersiniz diye aşağıya bırakıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Adele ilgi odağı haline gelen ve merakla beklenen yeni albümü 30'un ilk konserini Londra'da verdi. Dua Lipa, David Tennant, Idris Elba, Samuel L Jackson ve Emma Watson gibi önemli isimlerin katıldığı konserin belki de en güzel ve unutulmaz anı oyuncu Dame Emma Thompson'ın, Adele'e gençken kimden ilham aldığını sormasıyla başladı. Buraya kadar her şey, tatlı bir anı tazeleme olarak görülse de Thompson daha sonra Adele'in 20 yıldır görmediği McDonald'nın seyirciler arasında olduğunu açıkladı. Konserlerinde hayranlarını şaşırtmaya alışan şarkıcıyı şaşkına çevirmenin zamanı gelmişti. Öğretmenini sahnede görünce duygulanan Adele, sevinç gözyaşları dökerken McDonald, \"Seninle gurur duyuyorum.\" dedi. Gözyaşlarının silmek için ufak bir mola isteyen Adele, Alan Carr'ı sahneye davet ederek teşekkürlerini iletti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İlk single'ı When I Was A Girl'ün ardından müzik alanında çalışmalarına ağırlık veren Ana Shine, şimdi de Four Seasons of Love albümüyle karşımızda. İlk single'ı When I Was A Girl'ün ardından müzik alanında çalışmalarına ağırlık veren Ana Shine, şimdi de Four Seasons of Love albümüyle karşımızda. Shine, ilhamını gerçek aşkı bulma yolundaki deneyimlerinden aldığını söylüyor. Gelin, hikayenin başına dönelim. Rus şarkıcı, söz yazarı ve besteci Ana Shine profesyonel anlamda müzikle ilgilenmeden önce uzun yıllar modellik yapıyor ve dünyaca ünlü moda markalarıyla çalışıyor. Ancak zaman içinde müzik aşkı ağır basmaya başlıyor. Shine o günlerden şöyle bahsediyor: Modellik yapmaktan keyif alsam da müzik benim için her zaman tutkuydu. Hayat yolculuğum üzerine düşünürken, kendimi ifade edebilmek için yaratıcı anlamda özgürlüğe ihtiyacım olduğunu fark ettim. Modelliği bıraktım ve müzik kariyerime başlamak için Londra'ya taşındım. Bu radikal kararla birlikte Ana Shine için müzik ve Londra macerası başlıyor. Shine Londra'ya taşındıktan sonra Celine Dion, Spice Girls ve Take That ile çalışan efsanevi söz yazarı yapımcı Eliot Kennedy ile tanışıyor ve ilk single'ı When I Was A Girl doğuyor. Ardından Cover Me, Lights Out ve son olarak Freedom adlı single'ları yayınlıyorlar. Bu süreçte Ana Shine YouTube'da bir milyondan fazla görüntülenme alıyor. Pop sound'lara sahip bu şarkılar, enerji veren ritimeriyle de Shine'ın tarzını açıkça ortaya koyuyor. 26 Mart'ta ise büyük gün geliyor ve müzisyen, ilk albümü Four Seasons of Love'ı duyuruyor. Pandeminin, albümün lansman sürecini etkilemediğini söyleyen Ana Shine, bu sürecin yeni albümüne hazırlık yapmak için kendisine zaman tanıdığından da bahsediyor. Nelerden ilham aldığını ise şöyle anlatıyor: Her şeyden önce aşk bana ilham veriyor ve bu duygu aynı zamanda video kliplerimin yaratım sürecinin de esin kaynağı. Önceki yaşam deneyimlerim bana hazırlayacağım şarkılarım için fikirler veriyor. Bence şarkı yazmak için her şeyden ilham alınabilir. Küresel salgın gibi rahatsız edici bir konu bile bir ilham kaynağı olabilir. Bu zor zamanlar bana albümdeki Freedom şarkımı yazmak için kesinlikle ilham verdi. Şarkıyı stüdyomda İngiltere'deki ilk karantina sırasında yazdım. Shine'ın bundan sonraki en büyük arzusu ise her yıl yeni bir albüm çıkarmak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Estetik gözüne daima güvendiğimiz Başak Dizer Tatlıtuğ ile Nişantaşı'nda, ona ilham veren mekanlarda buluştuk. Hem tasarım ve styling'e başlama sürecini hem de Orkid ile yaptığı yepyeni işbirliğini kendisinden dinledik. Özellikle bu renkli paket tasarımlarını yaparken nelerden ilham aldığını ise şöyle anlatıyor: Özgür stili olan, cesur, seyahat etmeyi seven, moda ve renklere tutkun kadınlardan ilham alarak tasarımları hazırladım. Orkid'in genç kızlara her fırsatta aşılamaya çalıştığı ruh ile paralel, özgün genç kadın ruhunu yansıtan, cesur tasarımlar bu şekilde ortaya çıktı. Orkid markasının moda alanındaki ilk adımını kendisi ile birlikte attığını söyleyen Tatlıtuğ: Orkid benim de her zaman hayatımda olan, tercih ettiğim bir markaydı ve yıllar boyunca genç kızların başta spor olmak üzere, her alanda cesur olmaları gerektiğini savundu. Moda alanına da bu felsefe ile dahil olmalarına vesile olduğum ve bir araya geldiğimiz için çok mutluyum '' diyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünya çapında ses getiren işlerle karşımıza çıkan, iklim krizi ve çevre meselelerine dair imza niteliğindeki işleriyle eleştirmenlerce beğeni toplayan BBC Stüdyoları Doğa Tarihi Departmanı tarafından hazırlanmış yedi belgesel Kasım ayında BBC Earth'te ekranlara geliyor. Seven Worlds One Planet ve Blue Planet II gibi dünya çapında ses getiren yapımlara da ev sahipliği yapan kanalın izleyicileri, iklim krizine dair pek çok bilinmeyenin açığa çıktığı çarpıcı bir yolculuğa başlıyor. BBC Earth, Türkiye'de Digiturk, D-Smart ve Tivibu platformlarından izlenebiliyor. Kasım ayı boyunca BBC Earth, iklim değişikliği, koruma ve kaçak avcılığın çevremiz üzerindeki etkilerine odaklanan birkaç belgeseli gösterime sokuyor. Başlıklar arasında ünlü belgeselci Sir David Attenborough'un Dünya'daki hayata yeni bir bakış attığı Perfect Planet ve Perfect Planet Making Of yer alıyor. Extinction: The Facts'de Sir David, nesli tükenmekte olan türlere ve birçok canlının yüzleştiği hızla büyüyen yok olma krizine odaklanıyor. Bu özel sezonun başka bir yerinde, izleyicilere doğaya ve doğa üzerindeki etkimize yeni bir bakış açısı kazandıran Age of Nature'ı görüyoruz. Frozen Planet: On Thin Ice, iklim değişikliğinin kutup bölgelerindeki hayvanları ve insanları nasıl etkilediğine dair benzersiz bir keşif sunuyor. Göz açıcı belgesel The Last Igloo, iklim değişikliği tarafından tehdit edilen eskimo yaşam biçiminin en bilinmedik yanlarını ortaya koyuyor. Bu macera, bir eskimonun avlanırken, balık tutarken ve barınak inşa ederken yaşadığı zorlukları da takip ediyor. Climate Change: The Facts, bir iklim felaketinden sadece iki derece uzakta olduğumuza dair kesin bir hatırlatma görevi görüyor. Gezegenimizin nasıl işlediğini açıklamayı amaçlayan bu birinci sınıf doğa tarihi belgeselleri, aynı zamanda bizleri bekleyen büyük bir felaketin uyarıcısı niteliğinde. Bu yedi eşsiz yapımı izlerken, insanlığın varolan ekosistem üzerindeki dramatik etkisine bir bakış atacak, gezegenimizin mükemmel dengesini yeniden sağlamak için neler yapabileceğini de tekrar hatırlayacağız. Kapımızda bekleyen iklim krizine dair tüm gerçekleri aktarmak amacıyla yedi belgesel seçkisini bir araya getiren Eco Season serisi, 1 Kasım Pazartesi günü saat 20:00 itibariyle BBC Earth'te ekranlara geliyor. Cornwall'ın doğal bir yolculuğa başladığı manzara dolu programın üçüncü sezonu, izleyicileri nefes kesici çeşitli tren yolculuklarına çıkarıyor. Her bölümde farklı bir ülkeyi ele alan seyahatler arasında Glasgow'dan Skye Adası'na bir İskoç tren yolculuğu, doğal güzellikleri ile kendine hayran bıraktıran Sicilya'dan, Akdeniz'in en muhteşem kıyı şeridine doğru olağanüstü bir macera ekranlara geliyor. Her rotada, dünyanın dört bir yanındaki özel demiryolu hatları boyunca yaşayan ve çalışan insanlarla tanışacak ve yol boyunca eşsiz doğa harikalarını keşfedeceğiz. Dünyanın dört bir yanındaki eşsiz manzaralarla bizleri buluşturan serinin üçüncü sezonu 17 Kasım Çarşamba günü saat 23:00'da ekranlara gelecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ona göre cinsiyetin çok da bir önemi yok, dolayısıyla hanımefendi - beyefendi gibi tanımlar ona göre çok da büyük anlamlar taşımıyor. Diğer yandan dünyayı kurtarmak konusunda kadınların erkeklerden daha başarılı olacağına inanan da yine kendisi. Bu ayın beyefendisi, namıdiğer Mr. Vogue'u, Serkan Çayoğlu ile birliktesiniz. Ona göre cinsiyetin çok da bir önemi yok, dolayısıyla hanımefendi - beyefendi gibi tanımlar ona göre çok da büyük anlamlar taşımıyor. Diğer yandan dünyayı kurtarmak konusunda kadınların erkeklerden daha başarılı olacağına inanan da yine kendisi. Bu ayın beyefendisi, namıdiğer Mr. Vogue'u, Serkan Çayoğlu ile birliktesiniz. Dergi için bir söyleşi yapıyorsanız, buluştuğunuz kişiye dair detayları yazı boyunca okuyucuya vermek gerekir. Çünkü konuştuğunuz kişinin sadece söyledikleri yeterli olmaz. Kağıda yazı yoluyla bir şekilde aktarmaya çalıştığınız kişinin halleri, tavırları, bir konuyu anlatırken elini kullanışı, bakışı önemlidir. Çünkü bu veriler o kişinin var oluşuna dair çok fazla bilgi verir; onu ve hayata karşı tavrını anlamamıza yardımcı olur. Covid-19 sebebiyle uzunca bir süre dergiye içerik olarak ürettiğimiz söyleşileri de uzaktan video bağlantısıyla yapmak zorunda kaldık. Ancak artık söyleşileri yüz yüze yapmak istiyorum çünkü Zoom'un bana verdiği pencereden daha fazlasına ihtiyacım var. Karşımdaki kişiyi en kapsamlı şekilde anlayıp burada bu yazıyı okuyanlara da anlatmak istiyorum. Bu sefer yoğun bir program yüzünden Serkan Çayoğlu ile uzaktan yapacağımız video bağlantısının bekleme odasında hafif moralim bozuk bekliyorum bu yüzden. Fakat Serkan Çayoğlu yüzündeki gülümsemeyle ekranda belirdiğinde, enerjisi sanki o fiziksel olarak odaya girmiş kadar kaplıyor önümdeki bilgisayar ekranını. Onunla daha önce hiç tanışmadım ama onu tanıyormuşum gibi hissediyorum. Belki de o kendini herkesle aynı yere koyduğu ve herkesten farksız gördüğü içindir: Ben annemin, babamın oğluyum. Almanya'da bir kasabada büyüdüm, normal bir okulu bitirdim, normal bir yaşamım oldu. Ama sadece bu değil, güler yüzüne haksızlık etmeyelim. Serkan'a hayatına dair hedefleri sorduğumda çok net şekilde cevap veriyor, ama hep plan ve hedef arasındaki nüansı hissettirerek: Hayatta kendine bir hedef koyarsın ve bence heyecan veren şey o hedefe giden yolun kendisidir. O hedefin ne olduğundan bağımsız belki de... Benim hep bir hedefim var, nasıl gideceğimi bilemesem de o hep var. Düşünsene, oyunculukta da karşına canlandırman gereken bir karakter geldiğinde kafanda o karakteri nasıl oynayacağına dair, ona nasıl yaklaşacağına dair bir şey olur ama karakterle o ilişkiye girdiğin yolculukta karşına tahmin ettiğinden başka şeyler çıkar. Ama bu hala bir hedefe sahip olduğun gerçeğini de değiştirmez. Hedeflerimden biri uluslararası filmlerde oynamak. Oynayacağım karakter benden ne kadar uzak olursa o kadar keyifli olur diyor. O hep yeni bir şeyler yaratmanın peşinde. Serkan'ın hedefleri belli ama ona gidebilecek farklı yollara izin veriyor ve o yolları sonuna kadar keşfediyor diyebiliriz. Onunkisi biraz da yolda bulunan bir yol. Serkan biz video bağlantısını tam sonlandıracakken o kocaman gülümsemesiyle bana Nasılsın? diye soruyor. Basın danışmanı Miray araya girip; Bu gerçek bir 'nasılsın'dı diyor. Bugün dünyada bir tarafta insan hakları ihlalleri, bir tarafta doğal afetler, bir diğer tarafta savaşlar yaşanırken hepimizin bize gerçekten Nasılsın? diye soran kişilere daha çok ihtiyacı var. Serkan Çayoğlu, bu kadar basit bir soruyla dünyada pozitif bir değişim yaratıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Merakla beklenen o büyük gece geldi çattı. Oscar gecesine günler kala gelen haberlerse heyecanımızı artıran türden. Beyonce, 27 Mart 2022 Pazar günü düzenlenecek olan 94. Akademi Ödülleri'nde performans sergileyecek sanatçılardan biri olarak resmen açıklandı. Merakla beklenen o büyük gece geldi çattı. Oscar gecesine saatler kala gelen haberlerse heyecanımızı artıran türden. Beyonce, 27 Mart 2022 Pazar gecesi düzenlenecek olan 94. Akademi Ödülleri'nde performans sergileyecek sanatçılardan biri olarak resmen açıklandı. Beyonce, Serena ve Venus Williams'ın babası Richard Williams'ın biyografisi olan King Richard filmi için kaydettiği Oscar adayı şarkısı Be Alive'ı seslendirecek. Variety'nin Pazartesi günü bildirdiğine göre Beyonce'nin konseri geceyi, Compton'daki tenis kortlarından uydu aracılığıyla canlı olarak açabilir. Bu, Venus ve Serena Williams'ın babaları Richard Williams'ın vesayeti altında Compton'da antrenman yaparken nasıl tenis harikaları haline geldiklerini anlatan Kral Richard temasını da destekleyecek. Pazar gecesini dört gözle beklemek için bir nedenimiz daha oldu. Teşekkürler Queen B."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İçindeki sınırsız sevgi her hareketine sinen Hazal Kaya'yla hikayeden hikayeye uzanıyor, çocukça bir merak ve neşeyle sıradan olanda bulduğu mutluluğu, tutkuyu, ilhamı keşfediyorum. Hazal'ın sadece kendine değil, başkalarına da iyi gelme isteğiyle yaşayışı sağ olsun; her hikayesiyle bir başka ısınıyor içimiz. İçindeki sınırsız sevgi her hareketine sinen Hazal Kaya'yla hikayeden hikayeye uzanıyor, çocukça bir merak ve neşeyle sıradan olanda bulduğu mutluluğu, tutkuyu, ilhamı keşfediyorum. Hazal'ın sadece kendine değil, başkalarına da iyi gelme isteğiyle yaşayışı sağ olsun; her hikayesiyle bir başka ısınıyor içimiz. Sesinde, gülüşünde, hareketlerinde; söylediği her bir kelimede sevgisini hissettiren bir kadınla, Hazal Kaya'yla beraberiz. Öğrenmeyi seven, küçük şeylerle mutlu olabilen, sevdiği herkese ve her şeye düşkün, meraklarının peşinden tutkuyla giden, ne yapıyorsa eğlenerek yapmaktan hoşlanan biri olarak tanımlıyor kendini Hazal. O bunları daha söylemeden hepsinin farkındayım; sorularıma verdiği her cevapta bambaşka bir hikayeye uzanışından, o hikayede kayboluşundan, sevdiklerinden bahsederken sesine dolan heyecandan tanıyorum Hazal'ı. Sevdiği her şeye bütün gücüyle sahip çıkan biri Hazal. Ona göre bunu sağlayan sonsuz sevgi ve güven duygusuyla büyüdüğü aile ortamı. Sevmekle, sevgimi göstermekle ilgili fazlaca cesur ve cömert olmamın sebebi de bu bence diyor. Söz konusu hisler, mutluluğunun da kaynağı: Ailemde veya bende ciddi bir sağlık problemi olmadığı sürece mutluluğa kaynak bulmakta zorlanmıyorum. Her şey mutlu edebilir beni. Bir kedi videosuyla tamamım. Çabasız olanda bulduğu güzellik, gündelik olandan aldığı ilham, mesleğine duyduğu tutku onu her gün daha iyi bir Hazal olmaya, daha çok çalışmaya ve yeni hikayeler yazmaya teşvik ediyor. Bir süredir sadece çalışarak ve oğlumla vakit geçirmeyi kovalayarak devam ediyor hayatım. Sevdiğim her şeyi çalışma tempoma dahil edemiyorum maalesef; ancak dahil etmeyi mutlaka deniyorum. Eğer çalışmıyorsam mutlaka spor yapıyorum, oğlumla ve eşimle zaman geçiriyorum. Oğlum uyuduktan sonra da izlemek, okumak istediğim ne varsa onlara dalıyorum sözleriyle anlatıyor bir gününü. Deneyimlerini, hissettiklerini, tepkilerini, korkularını, zaaflarını, hüzünlerini, nereden gelip nereye gitmek istediklerini ve akıllarından geçenleri anlayabilmek için uzun uzun çalıştığı hayali karakterlere hayat vermeye çalışmak, mesleğinin hem en zorlayıcı hem de en heyecan verici yanı Hazal için. Yer alacağı projeleri seçerken her şeyden önce karakterin hikayesine ve o hikayenin parçası olmak isteyip istemediğine bakıyor: Anlatılmak istenenin nasıl anlatıldığı da çok önemli benim için. Bazen çok beğendiğim hikayelere üslubu sebebiyle dahil olmak istemeyebiliyorum mesela. Kariyerinde unutulmaz bir yere sahip olan projeyse Bizim Hikaye: Sette olduğumuz dönem önce annem, ardından teyzem kanser oldu. Tüm bunlar olurken evlendim ve hamile kaldım. Benimle ağlayan, benimle gülen, kavga etmekten de dertleşmekten de çekinmediğim, en kırılgan halime şahit olan akraba gibi dostlar edindim o sette. Onlar olmasa ne yapardım bilmiyorum sözleriyle anlatıyor dizinin kendisi için neden bu kadar özel olduğunu. Pek çok açıdan işkolik olarak tanımlayabilirim kendimi; ancak böyle devam etmemesi için gösterdiğim çabaya haksızlık etmiş olurum diyor Hazal. Kasım ayında vizyona girecek filmi, bir dijital platform için çekilen dönem dizisi hazır; bir de çekimlerine başladığı yeni dizisi var. Kitaptan uyarlanan Benden Ne Olur?'da hiçbir standarda uymayan, toplumsal hiçbir baskıya boyun eğmeyen, kendi olmaktan asla vazgeçmeyen ve sadece duygularıyla hareket eden Sertab'ın hikayesine hayat veriyor. Çekimleri tamamlanan Pera Palas'ta Gece Yarısı'nda 1919 İstanbul'una gidiyor. Henüz hazırlık aşamasındaki projesi Misafir'de ise çok ağır travmaları olan, sevmeyi ve sevilmeyi hiç bilmeyen ama öğrenmeye aç Gece karakterini canlandırıyor. Böyle çalışabilmesini sağlayan, yorulduğunda yorgunluğunu paylaşıp devam edebilmesi için elinden ne gelirse yapan eşi ve dostları. Çok şanslıyım diyor Hazal, sevdiği işi yapmanın ne kadar değerli olduğunun farkında. Çalışmayı çok seviyor ama iki yaşındaki oğlu sağ olsun, onun sayesinde kendine zaman ayırmanın önemini kavramaya başlamış: Kendine şefkat gösterme, zaman ayırma ve alan tanıma oğlum doğduğundan beri kıymetini anladığım şeylerden diyor. Anneliğin ona tek öğrettiği bu değil elbette; Fiko karnımda yavaş yavaş büyürken annelik meselesinin kendini eğitmekle ilgili olduğunu düşünmeye başladım. Bu süreçte bir yandan çocuk gelişimi okudum; seminerlere, online eğitimlere katıldım. Diğer yandan da içgüdülerime daha çok güvenir, iç sesimi daha çok dinler oldum. Bir bebeğin büyümesine eşlik etmek çok eğlenceliymiş bu arada. Eşlik etmenin altını çiziyorum. Her anı çok büyülü bir deneyim benim için diye devam ediyor anlatmaya. Hazal, mutlu olmayı başaran ve sahip olduğu pozitif enerjiyi çevresine yayabilen bir kadın. Mutluluğu içindeki sınırsız sevgiden, meraktan, tutkudan; sadece kendisine değil, başkasına da iyi gelmek için çabalayışından doğuyor. Gelecekte yapılacaklar listesinde bir oyun parkında serbest bırakılmış çocuklar gibi hissetmesini sağlayan seyahatlere çıkmak, yeni yerler keşfetmek, kendine karşı daha az yargılayıcı olmak, öğrenmek, çalışmak ve daha çok sevmek var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Blackpink üyelerinin işbirliği takvimi başarılı bir şekilde yoğunlaşmaya devam ederken, Jennie yeni yıl öncesinde bir anlaşmaya daha imza attı. Müzik dünyası gibi moda dünyasını da etkisi altına alan Blackpink üyeleri hız kesmeden yeni hamleler yapmaya devam ediyor. Yakın zamanda Celine'nin defilesiyle birlikte ilk modellik deneyimini yaşayan Lalisa'nın ardından Jenni de yeni güneş gözlüğü koleksiyonuyla karşımıza çıkıyor. Bir Kore markası olan Gentle Monster'la iş birliğine giden şarkıcı, Jentle Garden adını taşıyan özel bir seri hazırladı. 2022'nin başlarında hayranlarıyla buluşmaya hazırlanan koleksiyonun ilk versiyonu ise Jentle Home olarak karşımıza çıkıyor. Retro çizgilerin güçlü bir şekilde kendini hissettirdiği güneş gözlüğü koleksiyonu 15 farklı modelden oluşuyor. Henüz bu yeni projeyle ilgili fazla detay olmasa da Jennie'nin 7,1 milyon beğeni alan paylaşımına baktığımızda tıpkı daha önceki koleksiyon gibi Jentle Garden'ın da tasarımları hızlı bir şekilde tükenecek gibi gözüküyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Babasının vasiliğinden kurtulmak için hukuk mücadelesine devam eden Britney Spears cephesinde bir yeni gelişme daha yaşandı. Spears'ın kariyerinin ilk yıllarından beri menajeri olan Rudolph görevinden istifa ettiğini duyurdu. Babasının vasiliğinden kurtulmak için hukuk mücadelesine devam eden Britney Spears'ın 25 yıldır menajerliğini yapan Larry Rudolph, görevini bıraktığını açıkladı. Rudolph, şarkıcıyla 1995 yılında çalışmaya başlamış, Spears'ın dünya çapında üne kavuştuğu 1998 tarihli \"Baby One More Time\" albümünde şarkıcının yanında olmuştu. Rudolph ayrıca Miley Cyrus, Toni Braxton ve Justin Timberlake gibi diğer sanatçılarla da çalışmıştı. İstifasını bir mektupla açıklayan Rudolph, Spears ve babası arasındaki vasilik davasına dahil olmadığını belirterek, 25 yıl boyunca birlikte başardıklarımızdan gurur duyduğunu söyledi. Ayrıca Rudolph mektubunu bitirirken, bundan sonraki süreçte de yanında olacağını belirterek, \"Britney'e dünyadaki tüm sağlık ve mutluluğu diliyorum. Bana bir daha ihtiyacı olursa, her zaman olduğum gibi onun yanında olacağım\" ifadelerine yer verdi. Rudolph'un mektubunda belirttiği gibi Spears'ın emekli olup olmadığını zaman gösterecek, ancak temennimiz Spears'ın bir an önce özgürlüğüne ve sahnelere kavuşması yönünde."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yayınlandığı 1962 yılından bu yana edebiyat eleştirmenleri tarafından bir başyapıt olarak değerlendirilen Cassandra Düğünde, trajikomik bir kısa roman. ABD'li yazar Dorothy Baker, romanda kimlik, bireyin kendi kimliğini kurma çabası, evlilik kurumu, aile gibi temalar çevresinde gelişen bir kurgu inşa etmiş. Cassandra, adının Yunan mitolojisinden gelen anlamına uygun biçimde, ikiz kız kardeşi Judith'in düğününe gelerek gelecekte başlarına gelebilecek olumsuz gelişmeleri dillendirilen, çevresinde olup bitenleri olumlamaktan çok olumsuzlayan antipatik bir roman kahramanı. Cassandra'nın sesinde somutlaşan ötekinin sesi, romanda toplumun aile gibi yerleşik değerlerini ve birey olmanın anlamını sorguluyor. 23 Aralık Perşembe günü saat 18:30'da Loca'da yapılacak olan Çağdaş Edebiyatta İnsanın Halleri başlıklı söyleşide Fatma Zeynep Bilge ve Gökçen Ezber, Cassandra'nın sorgulayıcı tavrı, sorguladığı değerler ve romanın yazarı Dorothy Baker üzerine konuşacaklar. Etkinlik eşzamanlı olarak Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın YouTube sayfasında canlı yayımlanacak. Kosta Kortidis'in yazıp yönettiği Kurt Adam 22 Aralık Çarşamba günü Şişli Tiyatrosu'nda ilk kez tiyatro seyircisi ile buluşuyor. Oyun, seyirciyi gerçek ve soyut dünya kargaşasının içine sürüklemeyi vaat ederken, Kosta Kortidis'in sorgulayan ve sorgulatan kalemi izleyiciyi Gerçek dünya bir sorgu odası mı, yoksa aşık bir çiftin sıradan hayatı mı? Kanıtlanamayan bir cinayet soyut dünyaya mı aittir, yoksa tüm gerçekliğini korumaya devam eder mi? Peki ya bir Kurt Adam mı, yoksa bir kadın mı daha güçlüdür? gibi birçok ikilemin arasında bırakıyor. İstanbul'un önde gelen kültür sanat merkezlerinden Akaretler, yeni yıla bağımsız sanatçılar ile giriyor. Bilgili Holding ev sahipliğinde düzenlenen ve bağımsız sanatçıları desteklemek için oluşturulan yeni sanat etkinliği ONE AKARETLER, 27 bağımsız sanatçı, yaklaşık 140 sanateseri ve 3 sanat inisiyatifi ile 20 Aralık 5 Ocak tarihleri arasında Akaretler No: 37-39'da sanatseverler ile buluşuyor. Designers Iconic Look, 25-30 Aralık 2021 tarihleri arasında tasarım, lezzet, sanat, müzik, alışveriş ve sohbeti bir araya getiriyor. Çağdaş Türk tasarımcılarının ürünleri, lezzet, sanat, eğlence, konser ve sohbetler eşliğinde, Fişekhane'nin büyülü atmosferinde altı gün boyunca ziyaretçileriyle buluşuyor. Çağdaş tasarımcıların özgün tasarımlarını misafirleriyle buluşturmakla kalmayan Designers Iconic Look, aynı zamanda rafine tasarımları geleceğe taşımayı kendine misyon ediniyor. Sevil Dolmacı küratörlüğünde çağdaş sanatçıların eserleri bir araya getiriliyor. Lezzetli atıştırmalıklar, müzik ve eğlencenin de festival boyunca ziyaretçilere sunulacağını da ekleyelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaz güneşi ve enerjisi etkinliklere de yansıyor. Konserler, festivaller ve sanat şehrin dört bir yanında. 14. İTEF İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali, insanın, insana, topluma, doğaya, bitkiye, hayvana veya memlekete duyduğu aşkı, kısacası aşkın her türlü halini betimleyen edebiyatın bu yönünden yola çıkarak Aşktan Edebiyat temasıyla, 6-10 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek. Festival kapsamında 37 etkinlikle 13 farklı ülkeden yazar, çizer, yayıncılık profesyoneli İstanbul'da edebiyat severlerle buluşacak. Detaylar ITEF internet sitesinde; aşk ve edebiyat İstanbul sokaklarında ilgilileri bekliyor. Mixer, Emre Erkmen'in ana galeri mekanında gerçekleşecek A secret about a secret başlıklı solo sergisine ev sahipliği yapmak için gün sayıyor. Uzun zamandan beri sinema sektöründe görüntü yönetmenliği yapmakta olan ve film imgeleri üzerine deneyiminin gözlemlenebileceği Emre Erkmen'nin ilk fotoğraf sergisi A secret about a secret 10 Haziran 30 Temmuz tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. 50. yaşını kutlayan İstanbul Müzik Festivali, Şerefiye Sarnıcı, Fenerbahçe Parkı ve Yıldız Parkı'nda tüm İstanbulluların katılımına açık, ücretsiz konser ve etkinlikler düzenlemeye hazırlanıyor. 6-24 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek festival bu yıl İstanbul temasına odaklanıyor. 6-24 Haziran tarihleri arasında, İstanbul teması altında gerçekleştirilecek festival, 50. yılında, Şerefiye Sarnıcı, Fenerbahçe Parkı ve Yıldız Parkı'nda tüm İstanbulluların katılımına açık ücretsiz konser ve etkinlikler düzenleyecek. Decollage Art Space'in, 19. yüzyılın önemli Fransız şairlerinden, modernist estetiğin habercisi Charles Baudelaire'in aynı isimli şiirinden ilham alan Le Voyage başlıklı sergisi, Modern Türk resminin usta sanatçılarını bir araya getiriyor. Sergi, 30 Haziran 2022'ye dek ziyaret edilebilecek. Kitle iletişim araçları ve sanat arasındaki ilişkiyi odağına alan Ve Şimdi İyi Haberler sergi etkinlikleri Haziran ayında başlıyor. Düşünsel bir başlangıç noktası olarak gazeteden yola çıkan sergi, metin ve haber ilişkisine, fotoğrafın bulunmasının toplumu nasıl şekillendirdiğine ve totaliter sistemlerin kitle iletişim araçları üzerindeki güçlü etkisine odaklanıyor. Etkinlikte Yale Üniversitesi Kadın, Toplumsal Cinsiyet ve Cinsellik bölümü öğretim üyesi Evren Savcı ile Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünde öğretim üyesi Osman Erden, serginin Cinsiyetler Savaşı, Kültürler Çatışması bölümünden yola çıkarak, toplumsal cinsiyet, din, etnik köken gibi kimliğe dair kavramların medya ve sanattaki iz düşümlerini tartışmaya açacak. Evren Savcı'nın aynı zamanda sergi kapsamında yayımlanan Ve Şimdi İyi Haberler gazetesinde Şu Kültür Dediğimiz... başlıklı bir yazısı yer alıyor. Etkinlik 2 Haziran tarihinde Pera Müzesi Oditoryumu'nda gerçekleştirilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kar yağışı nedeniyle evlerimize kapandığımız geçen haftanın ardından, yeni haftayı dolu dolu geçirmek isteyenlere bazı önerilerimiz var. Bu hafta radarımıza aldığımız 5 etkinlik size fikir verebilir. Kar yağışı nedeniyle evlerimize kapandığımız geçen haftanın ardından, yeni haftayı dolu dolu geçirmek isteyenlere bazı önerilerimiz var. Bu hafta radarımıza aldığımız 5 etkinlik size fikir verebilir. Alternatif müziğin Türkiye'deki sevilen topluluklarından Jakuzi, +1'in desteğiyle 18-19 Mart akşamları Salon izleyicisiyle hasret giderecek. DasDas ziyaretçileri Hollywood Film Müzikleri Konseri ile unutulmaz filmlerin dünyalarına kısa bir yolculuk yapabilir. 16 Mart akşamı 20.30'da DasDas Sahne'de gerçekleşecek etkinlikle sinema ve müziğin hayranlık uyandıran işbirliklerini bir kere daha hatırlama şansı bulabilirsiniz. William Shakespeare'in aşkla, sihirle, doğayla, insanla ve perilerle dolu komedisi Bir Yaz Gecesi Rüyası, Can Doğan'ın çevirisiyle ve bir Kumbaracı50 uyarlamasıyla seyirciyle buluşuyor. Biraz Eksik Yaz Gecesi, Biraz Fazla Rüyası 18 Mart Cuma, 20.30'da sahnelenecek. Mixer'in 2019 yılında başlattığı LENS serisinin üçüncü edisyonu, fotoğrafa odaklanıyor ve Cemre Yeşil Gönenli'nin küratörlüğünde 12 genç sanatçının işlerini içeren İşler Değişti / Change of Plans başlıklı sergi kapılarını açıyor. Sergi, 9 Nisan'a kadar ziyaret edilebilir. Bu senenin en iyi filmleri arasında gösterilen Drive My Car'ı henüz izleme fırsatı bulamadıysanız sizi Moda Sahnesi'ne alalım.Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali'nde yapan Drive My Car, bu hafta iki farklı seans seçeneğiyle Moda Sahnesi'nde."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bahar mevsimine merhaba dediğimiz bu günlerde programınıza almanızı önerdiğimiz bazı etkinlikler var. Bahar mevsimine merhaba dediğimiz bu günlerde programınıza almanızı önerdiğimiz bazı etkinlikler var. Nilüfer Yıldırım, Muse & Memory başlıklı sergisiyle Galeri Diani'de sanatseverlerle buluşacak. İzleyiciye soyut ve figür arasında gezinen esrarengiz bir görsel bileşen sunan Nilüfer Yıldırım, sergide muse ve memory kavramlarına odaklanıyor. Muse kavramı, belli belirsiz figürlerin kadınsı bir şekil sunduğu kağıt üzerine yağlı boya eserlerden oluşuyor. Eserler sanatçının otoportreleri veya ona ilham veren kişilerin portrelerini yansıtıyor. Bu seride sanatçının yeşil, sarı ve mavi tonlu renk paleti izleyiciyle buluşuyor. Memory kavramı Yıldırım'ın 2021'de başlayan Garden of Memory serisindeki büyük ölçekli eserlerin devamı niteliğini taşıyor. Çok daha küçük ölçekli olan Muse'ların serbestliğinin aksine, hakkı verilmiş bir disipline sahip olan bu eserler sanatçının ısrarlı sorgulamasını gözler önüne seriyor. Sanatçı seride teknik olarak bir farklılığa giderek tuval üzerine yumuşak pastel kullanıyor. Sergi, 2 - 20 Nisan 2022 tarihleri arasında ziyaretçilerini bekliyor. Tiyatro tarihinin unutulmaz karakterlerinden Cyrano de Bergerac uzun bir aradan sonra yeniden sahnede.Cyrano de Bergerac'ın gerçekçi, bir o kadar da büyülü dünyası; Kumbaracı50 tarafından bir kabarenin danslı, müzikli dünyasında Cyrano'nun sivri diline, mizahına, ruhuna yaraşır şekilde arz-ı endam edecek. Oyun tarihleri için Kumbaracı50'nin internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Baharı karşılamaya hazırlanırken etkinliklere hız kesmeden devam eden KüçükÇiftlik Park'ın İstanbullu müzikseverleri iyi ve sakin müzikle mest ettiği %100 Akustik konserleri kapsamında sahne Levent Yüksel'in. Türkçe popun efsane seslerinden Levent Yüksel, müzikseverlerin dinlemeyi de söylemeyi de çok sevdiği şarkılarını 9 Nisan Cumartesi akşamı KüçükÇiftlik Park'ta seslendirecek. SALT, 58. Kütüphane Haftası kapsamında 28 Mart ile 1 Nisan tarihleri arasında çevrimiçi bir program düzenliyor. 30 Mart Çarşamba günü Goethe-Institut İstanbul, Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul şubesi, Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi ve MEF Üniversitesi Kütüphanesi iş birliğiyle gerçekleştirilecek ilk programda, IFLA Başkanı Barbara Lison Sürdürülebilirlik ve Kütüphaneler adlı bir söyleşi gerçekleştirilecek. 31 Mart Perşembe günü ise, Goethe-Institut İstanbul Kütüphane ve Bilgi Hizmetleri Yöneticisi Sanem Yardımcı ve SALT Araştırma Kütüphane ve Arşiv Yönetmeni Sezin Romi ile çevrimiçi bir söyleşi düzenlenecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Baharı müzik coşkusuyla karşılamak isteyenleri böyle alalım! 16 Nisan Cumartesi Duman, 24 Nisan Pazar günü Yüzyüzeyken Konuşuruz Turkcell Vadi'nin açılış konserleri kapsamında müzikseverlerle buluşacak. 41. İstanbul Film Festivali, 135 uzun ve 22 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programı ile sinemaseverlerle buluşuyor. Festival kapsamında 12 günde, 14 bölümde 43 ülkeden 164 yönetmenin filmlerini izleyeceğiz. Henüz festival programınızı yapmadıysanız size ilham verecek bir listemiz var. İpek Bilgin, Aslı Enver, Cem Yiğit Üzümoğlu, Güven Murat Akpınar'ın kadrosunda yer aldığı Sırça, sezonun dikkat çeken oyunları arasında. 20. yüzyılın en önemli tiyatro yazarlarından Tennessee Williams eserinin Hira Tekindor çevirisiyle sahneye taşındığı oyun En sevdiğin geride kalırken gidebilir misin? Ya da fırtınalı denizlerde hayallerine kavuşabilir misin? sorularının peşine düşürüyor seyircisini. Sırça, 6 Nisan'da Maximum Uniq Hall'da sahnelenecek. Çağdaş dans sanatçısı Canan Yücel Pekiçten All About the Heart adlı solo performansıyla 9 Nisan Cumartesi Beykoz Kundura Sahne'de. Simge Pınar, ikinci albümü Sevgideğer'i lansman konseriyle kutluyor. Lansman konseri 14 Nisan Perşembe günü Salon İKSV'de."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Konserler, sergiler, söyleşiler... Haftanın öne çıkan etkinliklerini derledik. Sanatçı Tayfun Pirselimoğlu'nun aynı isimli romanı ve 22 Nisan'da vizyona girecek uzun metraj filminin ardından şimdi de kişisel sergisi KERR, 15 Nisan'da Istanbul Concept Gallery'de sanatseverlerle buluşuyor. Mükerrer, tekrar, tekerrür kelimelerinin kökü olan KERR, dönüp tekrar başlamak anlamına da geliyor. Pirselimoğlu'nun bu döngüyü anlattığı KERR filmi geçtiğimiz sene 58.Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yönetmen, En İyi Müzik ve ayrıca FİLM-YÖN En İyi Yönetmen ödüllerini kazanmıştı. Bu sene ise 41. İstanbul Film Festivali'nde Ulusal Yarışma bölümünde İstanbul prömiyerini yaptıktan sonra 22 Nisan'da vizyona girecek. Sanatçı, 15 Nisan'da son dönemde karışık teknikle ürettiği eserlerle karşımıza çıkacak. Candeğer Furtun'un Arter'de devam eden ilk retrospektif sergisi, sanatçının altmış yıla yayılan üretimini kapsayan ve seramiğe dair özgün yaklaşımlarını sunarken pratiğinin yaşamsal, felsefi, tarihsel, toplumsal ve siyasi sorunsallardan beslenen katmanlarına ışık tutuyor. Küratörlüğünü Selen Ansen'in üstlendiği sergi, sanatçının 1960'lı yıllardan bu yana ürettiği seramik ağırlıklı heykellerden ve nesnelerden oluşan geniş bir seçkiyi üretim süreçlerine eşlik eden arşiv malzemeleriyle buluşturuyor. Sergi, 17 Nisan'a kadar ziyaret edilebilir. Yalın, 11 Nisan'da gerçekleşecek konserde sanat hayatına yön veren ve ona ilham olan, hepimizin hayatlarında da unutulmaz anıları olan şarkıları Zorlu PSM Turkcell Sahnesi'nde söyleyecek. 27 kişilik dev bir orkestrayla sahne olacak Yalın'la Unutulmaz Şarkılar konserleri bizi yaza bir adım daha yaklaştıracak gibi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda 13 18 Nisan tarihleri arası, CRR Uluslararası Barok Müzik Festivali gerçekleşecek. Festival kapsamında, konserlerin yanı sıra, söyleşi, sergi, ücretsiz fuaye konserleri, dans gösterisi ve ustalık sınıfı çalışmaları da sanatseverleri bekliyor. Fransız yazar Marcel Proust'un ölümünün 100. yılı olan 2022 Proust Yılı olarak anılacak. Dünya edebiyatına eşsiz eserler kazandırmış olan yazarı anmak için Institut français Türkiye'nin Ankara, İstanbul ve İzmir şubeleri Türkiye'deki Frankofon kurumlar ağı ile işbirliği içinde bir dizi kültür etkinliği hazırlıyor. Yıl boyunca devam edecek etkinlik programında söyleşiler, konferanslar, konserler, film gösterimleri, yazı atölyeleri, yarışmalar, kolokyum, sergiler, gösteriler ve yuvarlak masa toplantıları var. Etkinlik programı Institut français tarafından Ankara, İstanbul ve İzmir'de düzenlenecek bir müzik ve edebiyat dinletisi ile başlıyor: Marcel Proust Döneminde Salon Müziği. 19 Nisan'da İstanbul'da düzenlenecek müzik ve edebiyat dinletisinde piyanistler Maxime Zecchini ve David Bismuth, Proust diyarına gerçek bir yolculuk sunuyor. Marcel Proust alanında dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olan Jerome Bastianelli ise, Proust'a dair hikayeler, anılar ve yazarın bilinen metinlerinden oluşan okumalarla müzisyenlere eşlik edecek. Proust'un yaşadığı zengin, rafine ve romantik döneme tanıklık eden, müzik ve edebiyat dolu bir gösteri dinleyicilerini bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bahara merhaba dediğimiz Nisan ayını sergi ve etkinliklerle uğurluyoruz. Bahara merhaba dediğimiz Nisan ayını sergi ve etkinliklerle uğurluyoruz. Sergide gazete kağıdından kolajlar, basında çıkmış bir görselin model olarak kullanıldığı resimler, ünlüleri konu alan resimli magazin dergisinde çıkmış fotoğraflardan hareketle üretilen eserler ve hatta çekilen ilk fotoğraflar yer alıyor. Pera Müzesi, yine uzun soluklu ve geniş kapsamlı dev bir sergiye ev sahipliği yapmaya başladı. Nobel Koleksiyonu'ndan 300'e yakın eserin yer aldığı Ve Şimdi İyi Haberler sergisi, müzenin 3 katında 7 Ağustos'a kadar görülebilecek. İstanbul Modern Sinema, geçen ay başlattığı Yönetmenin Seçimi serisine Nisan'da da devam ediyor. Bir yönetmenin etkilendiği, ilham aldığı ya da sevdiği filmlerden oluşan programın ikinci konuğu Emre Erdoğdu. İlk filmi Kar'dan sonra ikinci uzun metrajı Beni Sevenler Listesi ile 40. İstanbul Film Festivali'nde Altın Lale ödülünü kazanan Emre Erdoğdu, sinemacılık hikayesini besleyen beş film seçti. Seçkideki filmler arasında Sophie Fiennes'in Grace Jones'un köklerinin izinde Jamaika'ya yaptığı yolculuğu ve birçok hit parçasının perde arkasını izleyen Karşınızda Grace Jones (Grace Jones: Bloodlight and Bami, 2017), Amerikan bağımsız sinemasının taçlarından, Jim Jarmusch'un 1984 yapımı Cennetten de Garip ve Beyoğlu'nda bir geceyi takip eden, başrollerini Tarık Akan, Oya Aydoğan ve Erdal Özyağcılar'ın paylaştığı Şerif Gören filmi Beyoğlu'nun Arka Yakası (1987) var. Program çevrimiçi ve ücretsiz olarak izlenebiliyor. PİLOT Galeri, galerideki ilk fiziksel NFT sergisine ev sahipliği yapıyor. Cesur Yeni Dünya isimli sergi, Türkiye'den 5 sanatçı Yasin Arıbuğa, 1998arthur, Buğra Bilgen, İrem Tok ve Egemen Tuncer'ın 3d/bilgisayar destekli animasyon/video formatında ürettikleri NFT işlerine odaklanıyor. Her bir sanatçının sergi için ürettiği eserleri, kendi sanatsal yaklaşımlarının bir ifadesi olduğu gibi web 3.0 dünyasını anlamak için de bir yol haritası çiziyor. Sergi, 30 Nisan'a kadar gezilebilir. Istanbul Fringe Festival, Nisan ayında Fringe Kısalar konseptiyle 3 dans gösterimini tek etkinlikte buluşturuyor. Ariel Rivka Dance'in Unorthodox ve Rust gösterimleri ile Chiara Giorda koreografisiyle sahnelenen What was that you said? 22 Nisan'da Hann Sahne'de gerçekleşecek Fringe Kısalar'da yer alacak. Esra Gülmen'in Türkiye'deki ilk kişisel sergisi Don't Play with My Emotions PİLEVNELİ'nin Dolapdere'deki mekanında sanat severleri ağırlayacak. Türkçe'de Duygularımla Oynama anlamına gelen sergi başlığı, Esra Gülmen'in insandan, insan psikolojisinden ve problemlerden esinlenmesinin kanıtı niteliğinde.Sergi, 28 Mayıs'a kadar ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Bu hafta ne yapsam?\" diyenlere bazı etkinlik önerilerimiz var. \"Bu hafta ne yapsam?\" diyenlere bazı etkinlik önerilerimiz var. Günümüzün en önemli ve heyecan verici sanatçılarından biri kabul edilen David Hockney'in eserleri, Baharın Gelişi, Normandiya, 2020 sergisi ile ilk defa Türkiye'ye geliyor. Kariyeri boyunca yeni teknolojileri ve sanat yapmanın farklı yöntemlerini araştıran Hockney, 2000'lerden itibaren iPhone ve iPad ile çizim yapıyor. Söz konusu teknolojik arayışının doruk noktası olan bu sergi, sanatçının baharı müjdeleyen iPad resimlerinin 116 tanesini içeriyor. Bunların tamamı 2020'de, Covid-19 salgınının ilk döneminde, Normandiya'daki evinde üretildi. Sergi, 29 Temmuz 2022 tarihine kadar Sakıp Sabancı Müzesi'nde ziyaret edilebilir. Beyoğlu'ndaki Yapı Kredi Kültür Sanat'ın 1. katında bulunan Yapı Kredi Müzesi, Ölümsüz Yüzler sergisine ev sahipliği yapıyor. Uluslararası Müzeler Konseyi tarafından 18 Mayıs 2022 Uluslararası Müzeler Günü'nün teması Müzelerin Gücü olarak belirlenmişti. Bu temadan ilham alınarak hazırlanan Ölümsüz Yüzler sergisi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonlarından seçilen mermer heykeltıraşlık eserleri ile Yapı Kredi Müzesi koleksiyonunda yer alan portre betimli sikkeleri bir araya getiriyor. Sergilenen eserlerin, hükümdar, tanrı/tanrıça ve kahraman betimleri olmak üzere üç ana grupta sunulduğu sergide mitolojik karakterler ve gerçek kişilerin yanı sıra sanat eserleriyle ölümsüzleşen yontucu ve darpçıların da hikayesi anlatılıyor. Küratörlüğünü Nihat Tekdemir, koordinatörlüğünü ise Derya Sayın'ın yaptığı serginin bilimsel danışmanı Buket Akçay Güven. Serginin tasarımı ise Sergikur'a ait. Sergi, 16 Mayıs 2022 27 Kasım 2022 tarihleri arasında ziyaret edilebilir. Istanbul Fringe Festival'in Mayıs ayındaki konuğu Katie's Tales performansıyla Agnieszka Kazimierska olacak. Mario Biagini'nin yönettiği ve 2008 yılında prömiyeri yapılan Katie's Tales, 19 Mayıs Perşembe Bahçe Galata'da, 20 Mayıs Cuma BAU Pera Sahne'de ve 21 Mayıs Cumartesi Kadıköy Belediyesi Alan Kadıköy'ün katkılarıyla sahnelenecek. Bu 3 gösterimle bir kez daha kentin farklı noktalarına yayılacak olan Istanbul Fringe Festival, 17-24 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek festivale kadar etkinliklerine ara verecek. RED art Istanbul 4-18 Haziran tarihleri arasında, çağdaş sanatçı Hamid Tolouei Fard'ın Tenten İstanbul'da sergisine ev sahipliği yapacak. İran'ın en ünlü çağdaş sanatçıları arasında yer alan ve aynı zamanda yetenekli bir kaligrafi sanatçısı olan Hamid Tolouei Fard, 4 Haziran'da RED art istanbul'da başlayacak olan yeni sergisinde ünlü çizgi roman karakteri Tenten'i çeşitli İstanbul manzaralarında resmediyor. Dünyanın pek çok şehrinde sergileri gerçekleşen ve müzelerde eserleri yer alan Hamid Tolouei Fard, erken yaşta ustalaştığı kaligrafiyle günümüzün pop kültür öğelerini yeniden yorumlarken, son çalışmalarında Tenten figürünü merkeze koyuyor. 1961'de yayınlanan Tenten İstanbul'da filminde karakterin İstanbul'da geçen macerasını farklı bir gözle izleyen sanatçı, kendi gözündeki İstanbul'u Tenten üzerinden anlatma yoluna gidiyor. Canan Savaş'ın kişisel sergisi It's All About You, 12 Mayıs'ta sanatseverlerle buluşuyor. Bir ay boyunca Muse Contemporary Sanat Galerisi'nde sanatseverleri ağırlayacak olan sergi, sanatçının kariyeri boyunca ürettiği eserler arasından seçilen 30 parçalık özel bir seçkiden oluşuyor. Kullandığı malzemeler ve formlarla doğal ve doğal olmayan arasında diyalog kuran, Savaş son sergisinde yola çıkış hikayesini Bazen bunu yapamayacağım dediğiniz bir durum, onunla olamayacağım dediğiniz bir kişi ya da orada olamayacağım dediğiniz bir yer vardır. Hayat zaman zaman o 'asla'yı size yaptırır, kıyısından geçirtir.... İşte o anı yakalamak benim tek amacım diyerek özetliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul bu hafta da iştah açıcı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Etkinlik planlarını güncellemeden önce önerilerimize göz atın. Varşova Modern Sanat Müzesi'nin video ve film koleksiyonundan bir seçkiden oluşan Bilinmeyene Doğru, 1989 sonrası dünyada sanatın, yerleşik tarihsel ve kültürel anlatıları kırma, başka öznellik ve anlatılara alan açma potansiyeline odaklanıyor. Diane Severin Nguyen, Nathalie Djurberg, Agnieszka Polska, Jozef Robakowski, Duncan Campbell, Deimantas Narkevicius, Shana Moulton, Jananne Al-Ani, Oleksiy Radinsky, Neil Cummings ve Marysia Lewandowska'nın işlerinin yer aldığı sergi, adını Deimantas Narkevicius'un, Berlin Duvarı'nın yıkılışının 20. yıl dönümü vesilesiyle ürettiği işinden alıyor. Sergi bir yönüyle, eski Doğu Bloku'ndan günümüz Doğu Avrupa'sına uzanan bir toplumsal panorama da sunuyor. Four Seasons Hotel Bosphorus, bu yaz sezonunda da Boğaz'ın kıyısında açık havada sinema keyfini yaşatmaya hazırlanıyor. Bir Four Seasons Hotel Bosphorus klasiği haline gelen ve büyük ilgi gören açık hava sinema keyfi, 27 Haziran'da Gucci Ailesi ile başlıyor. Filmler bu sene iki çarpıcı tema altında izleyici ile buluşacak. Ağustos ayı sonuna kadar her pazartesi akşamı sinemaseverlerle buluşacak filmler; temmuz ayında Boğaz'da Wings ile Aşk Filmleri ve ağustos ayında Boğaz'da Wings ile Oscarlı Geceler temalarının en unutulmaz örnekleri ile sunuluyor. 50. İstanbul Müzik Festivali bir dünya yıldızını ağırlıyor. Kaplan ve Ejderha filminin müzikleriyle Oscar kazanan günümüzün önemli şef ve bestecilerinden Tan Dun, 22 Haziran Çarşamba akşamı, AKM'ye konuk oluyor. Konserde, Tan Dun'un İkili Konçerto'sunun yanı sıra Passacaglia: Secret of Wind and Birds isimli eserinin de Türkiye prömiyeri gerçekleştirilecek. Orkestranın kuş, rüzgar ve okyanus seslerini taklit ederek dijital bir orman hissi uyandıracağı bu esere Tan Dun, orkestra üyeleri ve hatta seyirciler cep telefonlarından kuş sesleri çalarak katkı sağlayacak. Zilberman İstanbul Piyalepaşa'daki yeni mekanı Zilberman Selected'de, Isaac Chong Wai'nin If we keep crying, we will go blind başlıklı üçüncü kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi kapsamında büyük bir yerleştirme, iki kanallı bir video, bir dizi ipek baskı, ışıklı bir kutu ve bir performans olmak üzere sanatçının yeni çalışmaları yer alıyor. Sergi, 30 Temmuz tarihine kadar devam edecek. Sanatçı Güneş Terkol yürütücülüğünde Arter'de yetişkinler için düzenlenen Perşembe Atölyeleri, 23 Haziran Perşembe günü saat 14:00'te Ağaçlar Nerede? atölyesiyle devam ediyor. Arter'de devam eden Locus Solus başlıklı grup sergisinden yola çıkan atölyede katılımcılar, kullanılmış kağıtlardan bir orman oluşturacaklar. Perşembe Atölyeleri, Arter'in güncel sergilerinden seçilen farklı yapıtlar aracılığıyla çağdaş sanatta yorumlama ve üretim süreçlerinin keşfedilmesini amaçlıyor. Zaman tüneline giriyoruz, eskilere gidiyoruz, sesimiz kısılana kadar şarkılar söylüyoruz, ayaklarımız ağrıyana kadar dans ediyoruz! Flashback 90'lar Türkçe Pop Gecesi, perküsyon eşliğinde DJ performans ve dans şovlarıyla misafirlerini bir zaman yolculuğuna davet ediyor. 25 Haziran tarihinde gerçekleşecek parti, Zorlu PSM'nin gözde açık hava mekanı Vestel Amfi'de!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sergiler, konserler, devam eden etkinlikler... Üstelik bu kez sadece İstanbul'la da sınırlı kalmadık. Ayşenur Şentürk'ün, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin Resim Bölümü'nden mezun olmasının ardından eğitiminin sınırlarının dışında kendi içinde arayışında olduğu dünyaları ve bu dünyaların varlıklarını bulmak için bir adım attığı ilk solo sergisi Arayış, 30.07.2022 tarihine kadar Mixer'in proje odasında izlenebilir. Salt'ın Perşembe Sineması'nın Normal dediğin nedir ki? gösterim programı A Love Unknown (2020) filmiyle devam ediyor. 30 Haziran Perşembe günü saat 19.00'da Salt Beyoğlu'ndaki Açık Sinema'da gösterilecek film, New York'ta yaşayan bir yazar ile Singapur'da yıllar önce terk ettiği kızı etrafında gelişen olayları konu alıyor. Bireysel hikayeler üzerinden hayatın ve varoluşun anlamına dair daha büyük sorulara dokunan John Clang imzalı film, Salt Beyoğlu'ndaki gösterimin ardından 1 Temmuz Cuma'dan 3 Temmuz Pazar gece yarısına kadar saltonline.org'da çevrimiçi erişime açık olacak. PİLEVNELİ Yalıkavak, 2 Temmuz 2022 Cumartesi günü kapılarını açarak 15 Eylül 2022 tarihine kadar ziyaretçileri ağırlayacak. PİLEVNELİ Yalıkavak, 1500 metrekare kapalı alan, 5000 metrekare açık alandan oluşan 6,5 dönümlük bir arazi içerisinde yer alıyor. Beş ayrı kota oturan taş evlerin iki kotunda galeri mekanları bulunuyor. Sergilerin gerçekleşeceği alanların yanı sıra Zaaf ziyaretçilerine gastronomi deneyimi de sunuluyor. Alan içerisinde ayrıca PİLEVNELİ bünyesindeki sanatçılarla Türkiye'den markaları bir araya getiren çeşitli özgün ürünlerin ve PİLEVNELİ basımı kitapların satışa sunulacağı bir mağaza bulunuyor. İngiliz-İrlandalı müzik grubu One Direction'ın üyesi Louis Tomlinson solo projesi ile ilk kez Türkiye'de. 2020 yılında ilk solo albümünü yayınlayan ve solo kariyerinde de kendisini kanıtlayan Louis Tomlinson, 30 Haziran 2022 tarihinde ilk kez İstanbul'da KüçükÇiftlik Park'ta sahne alacak. Eatly, bu yaz herkesi İtalyan yaşam tarzını keşfetmeye davet ediyor. Yaz boyunca her çarşamba bir İtalyan ritüeli olan, tüm duyulara hitap edecek şekilde tasarlanmış Aperetivo'lara ev sahipliği yapacak. Bir İtalyan rüyasına davetlisiniz! Ressam Yalçın Gökçebağ'ın Geçmiş Uzun Sürer başlıklı sergisi, 23 Temmuz 2022 tarihine kadar devam ediyor. Sergide sanatçının farklı dönemlerine ait eserleri yer alacak. Öğretmenlik yaptığı yıllarda Anadolu yaşamını, insanını ve doğasını gözlemleme imkanı bulan Gökçebağ, tanık olduğu güzellikleri özümseyerek tuvalleri aracılığıyla bizleri büyülü bir yolculuğa çıkarıyor. 60 yılı aşkın sanat hayatı boyunca ürettiği eserlerinde artık kaybolmakta olan kırsal yaşamı, sanatının gücüyle birleştirerek gelecek kuşaklara kültürel bir miras emanet ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz Kraliyet Ailesi'nin sosyal medyayla olan bağı gün geçtikçe kuvvetleniyor. Kate Middleton ve Prens William için ise sırada YouTube kanalı var. Özellikle pandeminin başlangıcından beri pek çok organizasyona online olarak katılan İngiliz Kraliyet Ailesi, bu sayede teknolojiyle ve tabii sosyal medyayla yakın bir ilişki kurmuş durumda. Instagram üzerinden de düzenli paylaşımlarda bulunan Kate Middleton ve Prens William, işi bir tık daha ileriye götürüyor şimdilerde. The Duke and Duchess of Cambridge isimli kanalla YouTube'da da aktif olmaya başlayan çift, tanıtım videosunda sempatik tavırlarıyla dikkat çekerken, Cambridge Dük ve Düşesi şimdiden yaklaşık 230 bin aboneye ulaşmış durumda. Elbette bu kanalın, diğerlerinden çok daha farklı içeriklere sahip olacağı kesin. Yani her ne kadar çok istesek de, Kate Middleton'ın güzellik rutinine yakından bakmamız pek mümkün görünmüyor. Şu an için The Duke and Duchess of Cambridge, Kate Middleton ve Prens William'ın Zoom toplantılarından ve geçen yıl gerçekleşen video görüşmelerinden alıntılara yer verecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. You'nun yıldızı Joe Goldberg'in sosyal medya hesaplarını takip eden biri var ve bu kişiyi hepimiz tanıyoruz: Cardi B. Eğer hiç vakit kaybetmeden sezonu bir oturuşta bitirdiyseniz en az Cardi B kadar sıkı bir You hayranı olduğunuzu söyleyebiliriz, tebrikler! Cardi B yalnızca dizinin sıkı bir takipçisi olmakla kalmıyor aynı zamanda You'nun yıldızı Joe Goldberg'i de sosyal medyadan kadrajına almış durumda. Şu sıralar sosyal medyanın en popüler konularından biri Cardi ve Penn'in yeni dostluğu. Aslında her şey dizide, seri katil Joe Goldberg'i canlandıran Penn'in, dizinin üçüncü sezonu için düzenlediği basın toplantısında, sosyal medyada bağlantılar kurma konusunda Cardi B'yi olumlu bir örnek olarak gördüğünü söylemesiyle başladı. Olaylar Cardi B'nin, Penn'in kendisinin büyük bir hayranı olduğunu öğrendikten sonra başardığını ifade ettiği tweetle devam etti: O beni tanıyor, inanmıyorum. Ben de ünlüyüm! sözleri umuyoruz ki ünlü rapçinin heyecanını yansıtmayı başarmıştır. Bu sosyal medya dostluğunun ne kadar ilerlediğini merak edenlere her iki ismin de Twitter profil fotoğraflarına bakmasını öneriyoruz. Zira ikili, arkadaşlıklarını başka bir boyuta taşıyarak Twitter'daki profil resimlerini birbirleriyle değiştirdi. Görünen o ki dizide takıntılı bir seri katili canlandıran Penn'e de takıntılı birisi var. You'nun üçüncü sezonunun yayınlanmasına sadece bir gün kala Netflix, dizinin dördüncü sezon için yenilendiğini duyurarak sürpriz yapmıştı. İkilinin hızla ilerleyen dostluğu sonrasında hayranlardan da bir sürpriz geldi. Dizinin takipçileri, dördüncü sezonda Cardi B'nin kadroya katılmasını istiyor!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Davet ve çiçek sektöründe 25. yılını kutlayan Ceremony, In Bloom Ev Kozmetiği markasıyla çiçeklerin güçlü etkisini evlere taşıyor. Marka, ürün serileri arasına şimdi de El & Vücut Koleksiyonu'nu ekliyor. Çiçeklerle dolu bir bahçede yürüdüğünüzü hayal edin. Ceremony In Bloom sizi tam da böyle bir yolculuğa çıkarıyor. Portföyünde kolonyalar, bitkisel bazlı mumlar, çubuklu oda kokuları ve oda spreyleri barındıran Ceremony In Bloom'un son yeniliği el ve vücut ürünleri. Floral ritüellerden ilham alınarak hazırlanan ürünlerin formülünde shea ve kenevir yağı gibi yoğun nemlendirme özelliğine sahip pek çok doğal içerik bulunuyor. Hem el, hem vücutta güvenle kullanılabilen sabun ve losyondan oluşan El & Vücut Koleksiyonu sade ama minimal dış tasarımıyla markanın doğallığa olan bakışını da özetliyor. Yarı şeffaf, koyu kahverengi şişede sunulan El & Vücut Sabunu'nun içeriğinde shea ve kenevir yağına ek olarak hindistancevizi yağı bulunuyor. Tüm bu içerikler, cildinizi arındırırken kurutmuyor ve tende yumuşak bir his bırakıyor. Ürün, paraben ve sülfat içermeyen formülüyle güvenimizi kazanırken, hayvan dostu oluşuyla da bir adım öne geçiyor. Beyaz, mat şişede sunulan El & Vücut Losyonu ise içeriğindeki üzüm çekirdeği yağı ve papatya yağıyla ferah hissettiren bir nemlendirme sağlayarak cilde çok daha parlak bir görünüm kazandırıyor. Aynı zamanda cildinizin ihtiyacı olan E vitamini desteğini de bu ürün sağlıyor. Marka size kendi setinizi oluşturma şansı da tanıyor; dilediğiniz koleksiyondan favori ürünlerinizi seçebilirsiniz. Bu seti eğer bir hediye seçeneği olarak oluşturmak isterseniz In Bloom, Ceremony'nin en güzel çiçekleriyle hediye paketinizi süslüyor ve sevdikleriniz için hazır hale getiriyor. Bu farklı koku ailelerine sahip koleksiyonlar neler mi? Bolluk ve bereketin simgesi incir yaprağından ilhamla yaratılan Wild Fig, ravent ve taze meyvelerin tatlılığını barındıran Sweet Rhubarb, şakayık ve güllerin harmonisine sahip Simply Peony ve odunsu notalara sahip Regal Oud. Fresh Bouquet'nin El & Vücut Koleksiyonu ürünleriyse yaz aylarında bizlerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 4 Eylül 2021 tarihinde İtalyan hava akrobasi ve yarış pilotu Dario Costa İstanbul Çatalca'daki T1 ve T2 tünellerinin içinden uçarak En Uzun Tünel Uçuşunda bir dünya rekoruna imza attı. Hamilton saatlerinin marka elçisi ve Red Bull pilotu, tamamen karanlıkta, yerden 1 metre yükseklikten ve yan duvarlardan sadece 3,5 metre uzaklıkta 245km/sa hızla uçarak yeteneğini bir kez daha gösterdi. Dario, başarılı uçuşun ardından İnanırsanız başarırsınız! yorumunda bulundu. Yoğun ve tutkuyla çalışmamın ardından hayallerimi gerçekleştirdim diyen Costa, Bu süreçte hem her uçuşumda bileğimde hem de bu uçuşta kokpitte de hep yanımda olan Hamilton'a ne kadar teşekkür etsem az.\" diye ekledi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaşanılan iklim krizine dikkat çekmek amacıyla pek çok ünlü isim yeni belgeselde bir araya geliyor. Değişen dünyayla birlikte yaşanan doğa olayları artık çok daha fazla kendini gösteriyor. Zincirleme bir şekilde ilerleyen bu olayların en önemli halkalarından biriyse iklim değişikliği. Ünlü isimler de kitlelere ulaşabilme gücünü bir kez daha birleştirerek Dear Earth belgeseline dahil oluyor. Eski Amerikan Başkanı Barack Obama'dan Blackpink grubu üyelerinden Rose'ye, başarılı belgesel yapımcısı David Attenborough'dan Billie Eilish'e farklı alanlardan pek çok ünlü isim seslerini duyurmak için hazırlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir yılı aşkın süredir evlerimizden hayatın ritmini yakalayamaya, bağlarımızı sağlam tutmaya ve sonsuz merakımızdan vazgeçmemeye çalışıyoruz. Evimiz, yeni dünyamız. Brothers, yaşamın tüm renklerini geniş bir yelpazeyle ele aldığı Extra Gastronomy by Brothers projesi ile bizlere dijital bir gastronomi festivali sunuyor. Son bir yılda evlerimizde neler yaptık, bir düşünelim. Ekmek yapmayı öğrendik, online kurslara katıldık, eğitim sertifikaları aldık, evimizin bir köşesini botanik bahçesine çevirdik; bir şekilde hayattan kopmamaya gayret ettik. Zaman zaman endişe duyduğumuz anlar da oldu. Restoranlar, sinemalar, konser salonları bir bir kapandı; aile görüşmeleri bile internet üzerinden yapıldı. Tüm kara bulutlara rağmen bu süreç bizde aynı zamanda çok da büyük farkındalıklar yarattı. Hatıralarımız değer kazandı. Ve en önemlisi ne olursa olsun hayattan zevk alacak bir şeylerin mutlaka olduğunu keşfettik. Şimdiyse Brothers, yaşamdan kopmama gayesiyle oluşturduğu Extra Gastronomy by Brothers adı altında dünyamızı değiştirecek bir seriyle karşımızda. Bu serilerde kimler yok ki? Ayhan Sicimoğlu ve Oğul Türkkan'ın anlatımıyla Uzak Doğu'da mistik ve eğlenceli bir yolculuğa çıkarken yeni ve her zaman geçerli bilgiler öğreneceksiniz. Sonra kendinizi Ferit Odman ve Oğul Türkkan'ın müzikle lezzeti birleştirdiği Amerika'da bulacaksınız. Ardından hiç mola vermeden Müge Boz ve Hazer Amani'nin dünya lezzetleriyle tanışacak ve Twins Cocktail Lab'in hazırladığı rengarenk kokteyllerle kendinizi Brezilya'da, İsveç'te ve İngiltere'de bulacaksınız. Ünlü filozof Heraklitos'un dediği gibi: Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Brothers bu değişim fikriyle çoktan yola çıktı bile. Müzik ve gastronomi, lokal lezzetler, altın tozlu kokteyller ve tadı damakta kalan sohbetlerin hepsini Brothers1801 YouTube kanalında ve Instagram hesabında bulabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eğer ofise dönüşle başa çıkmakta zorlanıyorsanız ve gardırobunuz için biraz ilhama ihtiyacınız varsa stil sahibi karakterleriyle dikkat çeken 10 TV dizisi size yardımcı olabilir. Succession hayranları dizinin yeni sezonunu beklerken yalnızca zekice hazırlanmış diyaloglar, birbirinden şaşırtıcı karakterler ve Roy ailesinin yeni maceraları için heyecanlanmıyor. Aynı zamanda Shiv Roy'un giderek keskinleşen gardırobu da merak uyandıran cinsten. Eğer ofise dönüşle başa çıkmakta zorlanıyorsanız ve gardırobunuz için biraz ilhama ihtiyacınız varsa stil sahibi karakterleriyle dikkat çeken 10 TV dizisi size yardımcı olabilir. Carrie Bradshaw'ın gardırobunun kapıları nihayet bu yıl yeniden açıldı ve çekimler yeniden başladı. And Just Like That için geri sayım devam ederken bir yandan da setten sızan görüntüler kafamızı karıştırmaya tüm hızıyla devam ediyor. Vintage bir Fendi'den, yeni Carrie elbisesi olmaya aday Norma Kamali imzalı tek omuzlu elbise ve \"Kafama bir kuş koydum diye bilinen aksesuarlara uzanan merak uyandırıcı görünümler için beklemedeyiz. Giriş seviyesi bir pazarlama yöneticisinin gardırobunun Chanel, Christian Louboutin ve Kenzo ile dolup taşması gerçekçi mi sorusu akıllarda belirebilir. Hatta tüm bunlara rağmen başarılı bir görünüme sahip mi diye de sorabilirsiniz. Cevaplardan çok emin değiliz ancak Emily in Paris bagetler, bereler ve yakışıklı Fransız erkeklerle dolu Paris fantezisiyle ilgili her şeyi tam kararında sunuyor. The Crown, başlarda bize Vanessa Kirby'yi, ustalıkla örülmüş ipek eşarplar, pantolonlar ve kedi gözü güneş gözlüklerinden oluşan gardırobunun içinde bulunduğu her sahnede dikkatleri üzerine çeken, kırılgan, asi ve inanılmaz şık Prenses Margaret olarak verdi. Şimdilerde ise Emma Corrin ile, belki de tüm zamanların stil ikonu, Diana Spencer olarak görsel bir şölen sunmaya devam ediyor. Succession'dan Shiv Roy, çoktan pop kültüründe güçlü takım elbise giyen kadınlar arasında sağlam bir yer kazandı. House of Cards'ın Claire Underwood'undan veya Scandal'ın Prada'yı seven Olivia Pope'undan beri, ultra lüks terziliğe ve keskin bir omuza kendini bu kadar adamış bir TV karakterinin özlemini çekerken Shiv Roy bu hasretimizi dindirdi diyebiliriz. Kostüm tasarımcısı Michelle Matland, Shiv'in The Row ve Stella McCartney'den oluşan gardırobunu yeni zırhı olarak tanımlıyor. Aslına bakarsak öyle bir ailede bir zırha gerçekten ihtiyacı var! Killing Eve'in ilk serisinde melek yüzlü bir suikastçiyi pembe Molly Goddard tül katmanlarından oluşan bir elbise içinde TV'de görmek, ikonik bir moda anı yarattı. Hala da aklımızda... Dizinin ikinci sezonu, olay örgüsü bakımından çok başarılı bulunmasa da Jodie Comer'ın gardırobu büyüleyici görünümler yaratma konusunda oldukça başarılıydı. Ekran başındakileri hayal kırıklığına uğratmayan The Trial Of Christine Keeler, 60'ların görünümleri ve atmosferini başarıyla yansıtarak da beğenileri topladı. Kıyafetlerin arkasındaki isim kostüm tasarımcısı Pam Downe, Christine Keeler'ın farklı dünyaları domine etme şekline uygun seçimlerle tam not almış durumda. Sallanan uzun paltolar ve kusursuz uygulanmış eyeliner'lı gözler, 60'lar ruhunu yansıtan bukleler ve aksesuarla bizi büyülemeyi başarıyor. Kokteyllerden, sürekli havada uçuşan sigara dumanına kadar gerçekçi ve detaylarla kaplı bir atmosfer yaratan dönem draması Mad Men, 60'ların Madison Avenue'sını kıyafetler de dahil olmak üzere olabilecek en iyi şekilde yansıtmayı başardı. En iyi gardırop ünvanı için Joan Holloway ile Betty Draper arasında bir yarış olsa da, Betty'nin Grace Kelly'den ilham alan özel gün kıyafetleri bizim için bambaşka bir yerde. Vintage meraklıları için adeta bir cennet diyebileceğimiz The Marvelous Mrs. Maisel da bu listede olmalıydı elbette. Hatta dizinin kostüm tasarımcısı Donna Zakowska'nın dizideki çalışmasıyla Kostüm Tasarımcıları Birliği Ödülü kazandığını da ekleyelim. Müstakbel komedyen Midge'in özenle hazırlanmış, 50'lerin sonlarından esinlenen gardırobu esprileri kadar renkliydi. Evet, farkındayız Carrie Bradshaw'dan ikinci kez bahsediyoruz. Ancak dizinin final yapmasının ardından geçen 17 seneye rağmen, Carrie'nin gardırobu hala akıllara ilk gelen olmayı başarıyor. 90'ların canlanması sayesinde, Carrie'nin erken dönem görünümleri tüm Fendi bagetleri ve sandaletleri her zamankinden daha da çok konuşulmaya haz��r. Sex and the City 2'deki görünümler nedeniyle yeni çekimleri biraz diken üstünde takip etsek de bizi nelerin beklediğini merak etmeden duramıyoruz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Emma Watson, Return to Hogwarts'ın ardından yalnızca Vogue'a büyük buluşma hakkındaki hislerini anlattı. Bir neslin çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarında büyük etkiler yaratan Harry Potter serisinin üzerinden yirmi yıl geçtiğine inanmak zor. 2022'nin ilk günü, HBO Max'te yayınlanan Harry Potter 20th Anniversary: Return to Hogwarts, bu dönüm noktasını cömert ve içten bir buluşma ile kutlamıştı. Büyük Salon'da valsler, Gryffindor ortak salonunda paylaşılan sırlar, Ateş Kadehi yönetmeni Mike Newell'in James ve Oliver Phelps ile oyun oynarken kaburgalarını kırdığının açığa çıkması ve Radcliffe'in bir rol arkadaşı Helena Bonham Carter'a aşk mektubu, bu özel buluşmadan aklımızda kalan başlıklardan yalnızca birkaçı. Tüm yaşananlar ve bu özel buluşma bizleri olduğu kadar serinin oyuncularını da elbette etkilemişti. Harry Potter serisinin ardından, Güzel ve Çirkin'de Belle ve Küçük Kadınlar'da Meg March'ı oynayan 31 yaşındaki aktör, 10 yıl boyunca çekilen, gişe rekorları kıran sekiz filmde Hermione Granger'ı canlandırmanın zevklerini ve zorluklarını anlatıyor. 10 yaşındayken rolü o kadar çok istediğini ve bunun ailesini endişelendirdiğini hatırladı; Tom Felton'a aşık olduğu gün ve elbette Rupert Grint ile birlikte büyüdüklerini düşündükleri ve birbirlerini her zaman görmeseler bile her zaman aile olacakları konusunda konuştukları sahne. İkilinin sarıldığı sahnede, Watson'ın gözyaşını sildiğini gören sıradan seyircilerin bile duygulanacağına eminiz. Emma Watson, Return to Hogwarts'ın ardından yalnızca Vogue'a büyük buluşma hakkındaki hislerini anlattı. Dürüst olmak gerekirse cennet gibi! Hala var oldukları için çok mutluyum. Çoğu film seti, bir sahne biter bitmez toparlanır ve dağılır. Bir de insanların set bitiminde eğlenmek için hala orada kalmaya devam etmeleri beni çok mutlu ediyor. Stuart Craig gerçekten bir dahi, yaptığı mükemmel bir şey. Böylesine samimi bir anın bu kadar yakından izlenmesi hem duygusal hem de yoğundu. Çoğunlukla, bize bu soruları sorabilecek ve olayları ne kadar farklı - ve benzer şekilde - işlediğimizi görmenin bir parçası olabilecek bir arabulucuya sahip olduğum için çok mutluydum. Farklı şeyleri hatırlamamızı seviyorum. Çoğu hafta konuşuyoruz ve bunun sadece tatlı olduğunu düşünüyoruz. Evet, benim için en duygusal an buydu. Rupert bir şeyler söylediğinde, gerçekten onları kastediyor. Herkesin önünde bu kadar savunmasız ve nazik olmaya karar vermesi beni şaşırttı. Benzer şekilde Dan için; bir kız olarak benim için ne kadar farklı olduğu konusunda yıllar boyunca ne kadar düşünceli olduğu beni gerçekten etkiledi. İkisi de WhatsApp'tan ve genel olarak telefonlarından nefret ediyor. Aslında, üçümüz de elektronikten gerçekten uzak durmaya çalışıyoruz. Grup sohbetimiz yok ama bireysel konuşuyoruz. Rupert bana kızının fotoğraflarını gönderiyor ve ben ölüyorum! Dan ile genellikle birbirimizin sinirlerini yatıştırmaya çalışıyoruz. İkimiz de esas olarak ilgi odağının dışında kalmaya çalışıyoruz, bu yüzden birbirimize destek olabilmek iyi geliyor. Bu, ileride bir gün makale olarak yazabileceğim bir şey. Öğrenmediğim bir şey olduğunu düşünmüyorum. Güzelliği buydu. Anaokulum, okulum ve üniversitemdi. Hayvanlar, özel efektler, medya eğitimi, akrobasiler... sonsuzdu. Çok müteşekkir hissediyorum. Bekleyip görmek gerek, ama projeler var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gal Gadot, Snow White animasyonunun yeni versiyonunun oyuncu kadrosuna katılan son isim oldu. Ünlü oyuncuyu kötü kraliçe rolünde izleyeceğiz. Ayna ayna söyle ona, daha güzeli var mı bu dünyada?! Çocukluğumuzun en bilinen masallarından Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler bir kere daha uyarlanarak beyaz perdeye gelmeye hazırlanırken, masalın kötü kalpli cadısının kim olacağı da belli oldu. Deadline'ın özel haberine göre Wonder Women filmi ile ismini geniş kitlelere duyuran Gal Gadot, Disney'in live-action uyarlaması Snow White filminde kötü kalpli cadıyı canlandıracak. Oyuncu, Entertainment Tonight'a verdiği röportajda, ikonik bir karakteri canlandıracağı için çok heyecanlı olduğunu ve çekimleri dört gözle beklediğini belirtmişti. Grimm Kardeşler masalına dayanan orijinal Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler çizgi filmi ilk 1938'de yayınlanmıştı. Disney'in ilk animasyon filmi olan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, stüdyoya büyük başarılar kazanmıştı. Son dönemde yükselen live-action furyasının bir başka örneği olacak filmin nasıl bir yorumla geleceği de merak ediliyor. Deadline'ın kaynakları, filminin orijinalden hikaye ve özellikle müzik üzerinden yorumlanacağını söylüyor. La La Land, The Greatest Showman ve Dear Evan Hansen'in arkasındaki Oscar ve Tony ödüllü ikili Benj Pasek ve Justin Paul, film için yeni şarkılar yazacak. Filmin çekimlerinin önümüzdeki yıl başlanması planlanıyor. Kim bilir belki bu kez kötü kalpli kraliçe gözünden de masalı izleme şansı buluruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bahçeşehir Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon bölümü kurucusu ve Animist Festivali yöneticisi Nazlı Eda Noyan, yeni film projesini ve animasyon dünyasını anlatıyor. Yalnızca çocukların ve gençlerin değil, yetişkinlerin de takip ettiği ve müdavimlerini yarattığı animasyon, gelişmiş ülkelerin kreatif endüstrilerinin önemli bir bileşeni. Dünyada animasyon denince akla gelen belli başlı ülkeler ABD, Kanada, Japonya, Fransa, İngiltere ve Güney Kore. Bu ülkelerde yerleşik bir sektörde, endüstri öğelerinin sağlam şekilde ağlarını kurduğunu görüyoruz. Sinema sektörü, resim ve illüstrasyonun yanı sıra çizgi roman geleneği, eğitim kurumları, festivaller, oyun sektörü, teknolojik altyapı, yayın kuruluşları, fonlar, sponsorluklar, telif hakları ve akademik araştırma animasyon dünyasını oluşturan başat unsurlar. Bizde bu saydıklarımın çoğu az gelişmiş ya da henüz gelişmekte diye açıklıyor Nazlı Eda Noyan globalde ve ülkemizdeki mevcut durumu. Noyan, Türkiye'de sektörel anlamda animasyonun yapıtaşlarının ve belleğinin eksik olduğunu düşünse de, ilk nüveleri Hacıvat Karagöz'e dayanan görsel hikaye anlatıcılığı geleneğinin sağlam olduğu bu topraklarda malzeme bolluğundan bahsediyor ve ekliyor: Animasyon günlük yaşamın rutinini gerçeküstü ve fantastik bir evrene girerek bozmak, dünyanın gerçekleriyle güvenli bir alandayken yüzleşmek, zihnimizde onları işlemek, sindirmek, dayanıklılığımızı desteklemek için var. Usta ve vizyoner isimlerin el vereceği iyi yetişmiş sanatçı ruhlu ekiplere ve tüm bu ekonomik, kültürel ve yaşamsal çıktıları değerlendirip dünyaya açacak yapımcılara ihtiyaç var. Evrensel platformlarda yer alabilmek için özel ve kamunun sağlayacağı fonlara, proje yazma ve üretme yetkinliğine ve üretimleri ileri taşıyacak stratejilere gereksinim ise yadsınamayacak bir gerçek. Nazlı Eda Noyan, akademisyenlik mesleğinin ötesinde yarattığı projelerle özellikle çizgi film ve animasyon dünyasını harekete geçirme gayesinde. 2017 yılından bu yana emek verdiği Kız Kardeşlerin Masalı filmi de, bir animasyon işinin ne denli meşakkatli ve karmaşık süreçlerden sonra gerçekleştirilebileceğinin bir kanıtı. Animasyon uzun bir yolculuk. Ulaşmak istediğimiz yer tüm ekip olarak elbette çok iyi bir film yapmak ve bunun izleyende karşılığını bulması. Ancak yolculuğun kendisi de en az hedef kadar önemli. Bu yolculukta kaptanlığı üstlenen Noyan, senarist Ülker Albayrak ile yapımcı eşi Dağhan Celayir ile çalışıyor. Bahçeşehir Üniversitesi'nden öğrencilerini de prodüksiyon sürecine dahil ediyor, onlarla konsept tasarımı ve storyboard geliştiriyor. Müzikal unsurların ön plana çıktığı filmde, nota evreni Frank Lebon ve Gilles Alonzo'ya emanet. Diğer yandan görsel dil ve animasyon teknikleri için de ayrıca birçok farklı uzmandan danışmanlık alıyor. Bu anlamda bir bebeği büyütmek için bir köy gerekir sözü animasyonu harika anlatıyor diyor Noyan. Farklı kız kardeş hikayelerini masalsı öğelerle bir çatı altında buluşturan film içinse; Çelişkili, gerilimli, eğlenceli, hüzünlü, sevimli ve tanıdık bir kardeşlik hikayesi. Oldukça gerçek, kişisel ancak bir o kadar da evrensel. Bir başa çıkma ve yüzleşme masalı diyor. Prodüksiyonu için iki senelik bir hedef belirlenen film projesi, işbirliğine açık ve yemekte tuzu bulunması isteyen herkesi desteğe bekliyor. Animasyon sektörünü güçlendirmek, kültürünü zenginleştirmek ve ona yeni yetenekler kazandırmak üzere yeni filmlerin yapımına destek olmak amacıyla yola çıkan Animist festivali de, Noyan öncülüğünde kuruluyor. Animasyonu seven herkesin festivali mottosunu benimseyen ve dört senedir gerçekleşen festival, uluslararası kurumların ortaklığında hayata geçen, bu dünyadan önemli isimleri bir araya getiren ve özellikle kadınları odağa alan, ön plana çıkaran bir etkinlik. Animasyon dünyasında çalışmış olan, halihazırda çalışan ve bu meslek üzerine eğitim alan pek çok kadın var. Kültürde kadının gücü görünür olmalı. Ayrıca hepimizin bu güce ihtiyacı var diyerek özetliyor Noyan festival misyonunu. Çok ortaklı animasyon senaryosu, yapımcılığı, görsel efekt, karakter ve konsept tasarımı gibi alanlarda zengin içerik sunan program, şimdilerde bir platforma dönüşüyor. Ücretsiz olarak herkese açılacak platform İstanbul Kalkınma Ajansı'nın bu yıl destek vermek üzere seçtiği kreatif endüstriler projelerinden biri. Araştırma - geliştirme, kültür oluşturma ve hatta sektörü de ayağa kaldırma ve tümünü sürdürülebilir kılma hedefiyle çalışmalar bu ay başlıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sonbahar şehirde güzel diyenlerdenseniz, şehrin tadını çıkarmanıza yardımcı olacak kültür sanat etkinliklerine birlikte bakalım. Sonbahar şehirde güzel diyenlerdenseniz, şehrin tadını çıkarmanıza yardımcı olacak kültür sanat etkinliklerine birlikte bakalım. Reflections İstanbul'un Bereket temasıyla hazırladığı Reflections İstanbul - Zamansız Sofralar sergisinde, yaratıcılık, ağırlama, sunum, lezzet ve teknoloji bir araya geliyor. Türkiye'de ilk kez yapılacak çok yönlü bu etkinlik, 5-8 Ekim tarihleri arasında, Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleşecek. Şehrin merkezinde konumlanan yeni açık hava sosyalleşme ve deneyim merkezi dekk'e nihayet kavuştuk. İstanbulluların eğlenceye ve sosyalleşmeye dair her türlü ihtiyacını karşılamayı hedefleyen dekk, bünyesinde bulunan birbirinden farklı lezzet noktalarıyla beraber çeşitli spor ve sanat etkinlikleriyle misafirlerine sosyalleşirken eğlenmeyi vaat ediyor. Haftalık programlarınızı yaparken, şehrin en yenisine de göz atmanızı öneriyoruz. Yazar Ahmet Ümit, 25 yaşına basan romanı ilk romanı Sis ve Gece'yi konuşmak üzere yazar Seval Şahin'le bir araya geliyor. Yapı Kredi Yayınları'nın Instagram hesabı üzerinden canlı olarak yayınlanacak söyleşi 7 Ekim Perşembe günü saat 20:30'da. Dünyanın farklı yerlerinde, mekana özgü sergiler düzenleyen İstanbul ve New York merkezli sanat kuruluşu Protocinema 10. yılını Beykoz Kundura'daki Bir Zamanlar Kavranamayan adlı grup sergisiyle kutluyor. Türkiye ve Amerika'dan dokuz sanatçının işlerini bir araya getiren sergi, algı ve kavrayış ikilisinin zaman ve mekanla ilişkilerini çapraz sorgulama çabasıyla izleyiciyi bu kavramların işleyiş biçimlerine yeniden bakmaya davet ediyor. Sergide Abbas Akhavan, Gülşah Mursaloğlu, Hera Büyüktaşcıyan, Ceal Floyer, Banu Cennetoğlu, Zeyno Pekünlü, Amie Siegel, Mario Garcia Torres, Paul Pfeiffer'in işleri yer alıyor. Ziyaret etmek için 10 Ekim'e kadar vaktiniz olduğunu hatırlatalım. Ekim ayı yalnızca serinleyen hava, sararan yapraklar ve renklenen mutfaklarla kutlanmıyor. Sonbaharın şehirdeki müjdecisi Filmekimi, bu yıl 8-17 Ekim arasında \"Ne İzlediğim Önemli\" sloganıyla karşımızda. Biletleri satışta olan festivalin programında, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan Titane, Venedik'in Altın Ayı ödüllü filmi Kürtaj, Altın Lale'nin sahibi Madalena'nın yanı sıra Ahed'in Dizi, 6 Numaralı Kompartıman, Annette, Bergman Adası ve Büyük Özgürlük gibi çok sayıda film yer alıyor. Erdal Beşikçioğlu'nun sahneye koyduğu, Tatbikat Sahnesi yapımı Küvetteki Gelinler oyununun Türkiye prömiyeri yapıldı. Hazal Türesan, Naz Göktan ve Selin Zafertepe'nin oynadığı oyunda oyuncular sahnede neredeyse tüm oyunu içi su dolu küvetlerde oynayarak zorlu bir performans sergiliyorlar. Beth Graham, Charlie Thomlinson ve Daniela Vlaskalic'in yazdığı The Drowning Girls'den Beliz Coşar'ın çevirdiği Küvetteki Gelinler İstanbul Fişekhane'de 7-8 Ekim'de, Ankara Tatbikat Sahnesi'nde 13-14 Ekim'de sahnelenmeye devam edecek. Türkiye'nin önde gelen sanat fuarı, pandemi kısıtlamalarının ardından gerçekleşecek ilk uluslararası sanat etkinliği olan Contemporary Istanbul, 16. edisyonunu yeni ve özel bir mekanda, 7-10 Ekim 2021 tarihleri arasında Tersane İstanbul'da gerçekleştirecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kasım ayına merhaba derken, şehrin temposuna kendimizi bırakıyoruz. Sibel Horada'nın Kesinti ve Akış adlı kişisel sergisi, 4 Kasım- 11 Aralık tarihleri arasında Versus Art Project'te izleyiciyle buluşuyor. Sanatçının geçmiş çalışmalarından beri süregelen kentsel, arkeolojik ve ekolojik kültürler arasında ilişki kurma pratiği bu sergide de kendini gösterirken, güncel çalışmaları bellek ve hafıza üzerine sorgulamalarına farklı bir boyut katıyor. Taksim, inşaat, ulusal kimlik, hafıza, su yolları, meydanlar ve yıkımlar serginin başlıca referans noktalarını oluşturuyor. GalataPerform'un bu sene 10. kez, Nefes teması ile hem dijital hem fiziksel etkinlikleri kapsayan hibrit bir yapıyla düzenlediği Yeni Metin Festivali, 1 Kasım'da kapılarını açtı. Yeni çağdaş metin yazarlarının görünürlüklerinin artırılması ve sahne sanatları sektörüyle tanışmalarını amaçlayan festival, seyircilere ve tiyatro profesyonellerine özgün metinler sunmakla kalınmıyor; her oyundan sonra yazarlar ve yönetmenlerle düzenlenen söyleşilerle yeni tartışmalara ve fikir alışverişlerine olanak sağlıyor. Program hakkında detaylı bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, uzun bir aradan sonra Loca'nın kapılarını açıyor. 3 Kasım Çarşamba günü saat 18:30'da Loca'da yapılacak olan etkinlikte Tarık Günersel, Ahmet Soysal ve Orhan Kahyaoğlu 1970'lerden günümüze Yasar şiirinin kaynaklarını, geçirdiği evrimi, politik-ideolojik yapısını ve günümüz şiirine etkilerini tartışacaklar. Merlyn Solakhan ise 1985 yılında çektiği TEKerLEME filminin senaristi ve oyuncusu, ama hepsinden öte arkadaşı olarak Yasar'ın kişiliğini ve sinemayla ilişkisini anlatacak. Sınırlı sayıda ve rezervasyonlu yapılacak olan etkinlik eşzamanlı olarak YKY'nin YouTube kanalından da canlı olarak yayınlanacak. İstanbul Modern Sinema, aralık ayına kadar sürecek olan, her ay iki üçlemenin gösterileceği bir program dizisine başlıyor. Bazen film eleştirmenlerinin bazen yönetmenlerin kendilerinin adlandırdığı, birbirine ortak bir karakter, tema veya mekan üzerinden ilişkilenen üç filmlik seriler, büyük bir hikayenin parçaları olabildiği gibi birbirinden bağımsız öykülerin ancak bir araya geldiğinde yarattığı bir çatı görevi de görebiliyor. Bu ayki üçleme ikilisinin odağında görsel ve öyküsel mekan olarak coğrafya var. İlki, adını taşıdığı köyden alan, İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi'nin 1987-1994 yılları arasında çektiği Köker üçlemesi. Diğeri de Patricio Guzman'ın 1973'teki darbe sonucunda yaşanan Şili'nin darbeler, katliamlar, acılarla dolu geçmişine baktığı Şili üçlemesi. 25 Ekim 6 Kasım 2021 tarihleri arasında devam edecek programı incelemek için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Bu yıl beşincisi gerçekleşecek MIX Festival, 5-6 Kasım'da gerçekleşecek ve 5. senesinde farklı müzik türlerinin sevilen isimleri Zorlu PSM'de bir araya gelecek. Zorlu PSM'nin iki gün boyunca müzikle dolacağı festival, performansların yanı sıra gerçekleşecek yan etkinliklerle katılımcılara her yönüyle dolu bir festival sunuyor. İstanbul-Berlin arasında yaşayan ve üreten Ah! Kosmos, Simon Buret ve Olivier Coursier'den oluşan Fransız pop rock müzik ikilisi AaRON, elektro müzik sanatçısı Cihangir Aslan, Claire Laffut, Something New albümüyle müzik piyasasına iddialı bir geri dönüş yapan Belçikalı elektronik rock grubu Goose, ve Gaye Su Akyol, MIX Festival 2021'de sahne alacak isimlerden bazıları."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu hafta ajandanıza not etmenizi önerdiğimiz beş etkinliği derledik. Aynı anda doğum yapan iki annenin hikayesini anlatan Parallel Mothers'ın başrollerine Penelope Cruz, Aitana Sanchez-Gijon ve Rossy de Palma yer alıyor. Pedro Almodovar imzalı film, 2022 Oscar Ödülleri'nde Penelope Cruz'a En İyi Kadın Oyuncu adaylığı getirdi. Cruz, eve ödülle dönecek mi bekleyip göreceğiz. Film, 25 Mart'tan itibaren sinemalarda. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, temelini üç nesil sanatçı bir ailenin yıllar içinde biriktirdiği fotoğraflar, resimler, kişisel eşyalar ve objelerden alan Memento İstanbul: Hristoff Aile Arşivi sergisine ev sahipliği yapıyor. Bir ailenin olduğu kadar, bir şehrin de tarihine mercek tutan Memento İstanbul: Hristoff Aile Arşivi, 31 Mart 7 Ağustos 2022 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat'ta. Arter, doğa fikri etrafında kurgulanan Locus Solus başlıklı yeni grup sergisini, sanatseverlerle buluşturuyor. Sergi, merkezine aldığı doğa fikrini yapaylık kavramı üzerinden ve yapay olanın merceğinden incelemeyi amaçlıyor. 31 Mart'tan itibaren ziyarete açılacak sergide; Murat Akagündüz, Jananne Al-Ani, Halil Altındere, Maddalena Ambrosio, Yüksel Arslan, Claus Böhmler, Xuefeng Chen, Tacita Dean, Osman Dinç, İnci Eviner, Thomas Geiger, Jytte Hoy, Ahmet Doğu İpek, Eva Jospin, Ella Littwitz, Miklos Onucsan, Panamarenko, Sarkis, Yehudit Sasportas, Erinç Seymen, Bülent Şangar, Yaşam Şaşmazer, Cengiz Tekin, Endre Tot, Thu Van Tran, Mariana Vassileva, Werner Zellien'ın yapıtları yer alıyor. Tophane'deki DEPO'da, Kadın Arşivlerinden Yansıyanlar sergisi, Türkiyeli ve İsveçli sanatçıların, Kadın Eserleri Kütüphanesi arşivini merkezine alan uzun soluklu kültürler ve disiplinler arası işbirliği ve sanatsal araştırmaların��n sonucunda ürettikleri işleri bir araya getiriyor. Sergi, 30 Nisan'a kadar ziyaret edilebilir. Özge Korkmaz'ın hem yazarı hem oyuncusu olduğu Mutlu Değilim Ama Kahrımdan da Ölmüyorum, Hasret'in oğluna uyku eğitimi vermeye karar verişinin hikayesi. Oyun, 25 Mart'ta saat 20.30'da Kadıköy Boa Sahne'de."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ekim ayıyla vedalaşmaya hazırlanırken, şehirde hala sizi bekleyen etkinlikler var. Zorlu PSM, 6 31 Ekim 2021 tarihleri arasında Amsterdam'lı sanatçı Heleen Blanken'in taş, fosil ve mercan gibi organik eserlerin 3 boyutlu taramalarını içeren Habitat başlıklı eserine ev sahipliği yapıyor. Çevresel kriz ve habitatların yok edilmesi, bizi doğanın dijital biçimde hatırlanabileceği bir gelecek hayal etmeye zorluyor. Doğa tarihi müzeleri, doğayı zaman ve mekan içinde sabitleyerek fiziksel olarak korumayı amaçlar. \"Doğanın arşivlenmesi dijital bağlamda nasıl gelişebilir?\" \"Dijitalleşme bizi doğaya daha da yaklaştırabilir mi? sorularına odaklanan, veriye dayalı projeksiyonu Enstalasyon: Habitat by Heleen Blanken, Leiden Naturalis Biyoçeşitlilik Merkezi'nden taş, fosil ve mercan gibi organik eserlerin 3 boyutlu taramaları, oyun benzeri, meditatif bir ortama dönüştürülüyor. İstanbul Modern, dünyanın farklı coğrafyalarından sanatçıların video, animasyon, kısa filmlerinin yer aldığı Artists' Film International programını çevrimiçi sergilemenin ardından şimdi de Beyoğlu'ndaki geçici mekanında bir sergi olarak kurguluyor. Videolar bu yıl 'özen göstermek' konusuna odaklanıyor. Program kapsamında içeriği İstanbul Modern'in küratöryel seçimiyle belirlenen sergide dokuz film gösterilecek. Plan yapmadan önce İstanbul Modern'in internet sitesini ziyaret etmenizi öneriyoruz. 22 Ekim 20 Kasım tarihleri arasında tiyatroseverlerle buluşmaya devam edecek 25. İstanbul Tiyatro Festivali'ne etkinlik ajandamızda yer açmaya devam edebiliriz. 'Bu Zamanda Tiyatro' sloganıyla festivalin 25'inci edisyonu, yeni bir normal arayışındaki dünyaya tiyatronun gözünden bakan, pek çoğu yeni yapımla hem tiyatro dünyasına hem de tiyatroseverlere nefes aldırmak üzere yola çıktı. Festival kapsamında yurtdışından ve Türkiye'den toplam 25 tiyatro, performans ve dans gösterisi izleyeceğiz. İstanbul Tiyatro Festivali'nde takip etmek istediğiniz gösterileri İKSV mobil uygulaması üzerinden takviminize ekleyebilir, kendi programınızı oluşturabilir, sanatçı, mekan ve etkinlik adına göre arama yapabilir, etkinlikleri harita üzerinde görüntüleyip yol tarifi alabilirsiniz. İstanbul Özel Saint-Joseph Fransiz Lisesi, Saint-Joseph: Fevkalade bir Makinenin Kalbi. Biçimler, Sahneler ve Öykülerle 150 yıllık Bir Pedagoji Hikayesi sergisini sunuyor. Okulun 150. kuruluş yıl dönümü kutlamaları vesilesiyle Aslı Seven küratörlüğünde tasarlanan sergi, Dilşad Aladağ & Eda Aslan, Emre Hüner, Ekin Kano, Komet, Maude Maris, Daniel Otero Torres, Emin Fırat Övür, İz Öztat, Julien Previeux, Sergen Şehitoğlu ve Virginie Yassef'in çalışmalarını bir araya getiriyor. Fransa Büyükelçiliği ve Fransız Kültür Merkezi'nin desteği ile gerçekleşen sergi, 23 Ocak 2022 tarihine kadar perşembe-cuma günleri 17.00-20.00 saatleri arasında, cumartesi-pazar günleri ise 11.00-19.00 saatleri arasında gezilebilir. Sonbaharda yapılacak en güzel etkinliklerin başında elbette kendimizi bir sinema salonuna atmak geliyor ve şu sıralar vizyon da oldukça iştah açıcı! Frank Herbert'ın bilimkurgu edebiyatının en prestijli ödülleri olan Hugo ve Nebula'yı kazandığı serisinden beyazperdeye uyarlanan, Timothee Chalamet, Javier Bardem, Rebecca Ferguson, Stellan Skarsgard, Josh Brolin ve Jason Momoa'yı kadrosunda buluşturan Dune; Orta Çağ Fransa'sının son resmi düellosuna konuk eden Matt Damon, Ben Affleck, Jodie Comer ve Adam Driver'lı The Last Duel; Adam Driver ve Marion Cotillard'ı buluşturan Annette sinema salonlarında bizleri bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yılın son ayını karşılarken, şehrin tadını çıkarmak isteyenlere önerilerimiz var. Resimleriyle bir ekol yaratan Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun, şiir imgesinden yola çıkılarak derlenen Al Gözüm Seyreyle başlıklı sergisi 19 Kasım -12 Aralık tarihleri arasında Galeri Selvin'in Nişantaşı galerisinde gezilebilir. Aile koleksiyonundan derlenen sergide, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun farklı dönemlere ait değişik tekniklerle yaptığı 30 adet çalışması yer alıyor. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, 2021 seçkisi ile 1-5 Aralık tarihlerinde Surdurulebiliryasam.net'te çevrimiçi olarak gerçekleşecek. Bu sene de değişimin öncelerine ışık tutan belgeseller izleyicilerle buluşacak. Seçkide yer alan belgeseller, yaratıcılık, niyet, azim ve çeşitlilikle şekillenen bir gelecek olasılığını gözler önüne seriyor. Bu gelecek çok uzak değil; onu 2030 yılına kadar atacağımız adımlar belirleyecek. SYFF2021 seçkisi, birey, aile, kurum, sektör ve toplum ölçeğinde değişimin örneklerini aktarıyor; kaosun içindeki dinginliği, krizin içindeki umudu, karmaşanın ortasındaki adaptasyonu, çaresizliğin güce dönüşmesini gösteren belgesellerle gerçekleşmekte olan dönüşümü gözler önüne seriyor. 2021 seçkisi, öne çıkan Sistem Değişimi, İşiyle Dünyayı Değiştirenler, İklim İçin ve Suyu Düşünenler temaları ile izleyicileri dünyanın farklı yerlerinden ilham verici hikayelerle buluşturuyor. Sanatçı Şahin Demir'in Sevil Dolmacı Art Gallery bünyesindeki ikinci kişisel sergisi Boş Zamanlar Bahçesi 16 Aralık 2021'de Villa İpranosyan'da sanatseverlerle buluşuyor. Sanatçı, Boş Zamanlar Bahçesi'nde küresel felaketler, ekolojik sorunların git gide ağırlık kazanması ve yaşamları doğrudan etkilemesi konularını agresif bir ekspresyon ile ele alıyor. Hem birçok sergi hem de farklı yayınlar için solo ve kolektif üretimlerini sürdüren ressamlar Biyikof ve Kerem Ardahan'ın uzun zamana yayılan ortaklıkları vesilesiyle, yarattıklara dil dışı diyaloglarıyla hayat verdiği yeni sergisi Cry Baby, Bant Mag. Havuz/Bina'da 8 Aralık'a kadar görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her şeyin daha da parlak göründüğü ışıl ışıl zamanlara girerken, öne çıkan sanat etkinlikleriyle yıla veda etmek isteyenlere önerilerimiz var. İpek Yeğinsü'nün Jamboree adlı ilk kişisel sergisi sanatçının uzun yıllara yayılan resim, çizim, kolaj ve fotoğraf pratiğinden örneklerle yakın dönem çalışmalarını bir araya getiriyor. Gürültülü toplantı, kalabalık kutlama, cümbüş gibi anlamlara sahip jamboree kavramı, hem Yeğinsü'nün sanatında öne çıkan yoğun kargaşa ve dinamizmin yarattığı görsel cümbüşe, hem de izleyiciyle sanat üzerinden diyalog kurma ve bir araya gelme isteğine işaret ediyor. Istanbul Concept Gallery'de ziyaret edilebilir. 11 Aralık Cumartesi günü saat 14:00'da Loca'da yapılacak olan Hak Temelli Koruma Bağlamında Beyoğlu'nun Kültür Mirası panelinde Beyoğlu'nun barındırdığı kültürel mirası, bu mirasın bugün nasıl kullanıldığı ve korunduğu, sorunları ve fırsatları hak-temelli yaklaşımlar üzerinden değerlendirilecek. Panel, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yürüttüğü katılımcı planlama süreci Beyoğlu Senin kapsamında, İstanbul Kent Konseyi'nin işbirliği ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın desteğiyle düzenleniyor. Dr. Ayşe Ege Yıldırım'ın moderatörlüğünü üstlendiği panelde Dr. Luca Orlandi, Dr. Elmon Hançer, Burçin Altınsay Özgüner ve Prof. Dr. Zeynep Enlil konuşmacı olarak yer alacak. Arter Koleksiyonu'ndan oluşturulan Dinleyen Gözler İçin başlıklı grup sergisi, 2 Ocak 2022 Pazar gününe kadar devam ediyor. Melih Fereli'nin küratörlüğünü üstlendiği sergi John Cage'in mutlak bir sessizliğin imkansızlığına odaklanan önermesinin izinden gidiyor. Çoğu müzikle güçlü bir bağ kuran 23 yapıtı bir araya getiren sergi kapsamında izleyiciler, La Cage Musicale başlıklı çalma listesiyle bir oyuna da davet ediliyor. Sergide yer alan yapıtları kendi seçecekleri müzik parçalarıyla eşleştirerek lacagemusicale@arter.org.tr adresi üzerinden paylaşan izleyiciler, bir yıllık Arter Beraber üyeliği ve Arter Yayınları'ndan bir kitap armağanı sunan çekilişlere katılabiliyor. Yazar Ahmet Ümit, Goethe Enstitüsü Türkiye'nin düzenlediği Göçün 60. yılında - İki Şehir, İki Yazar etkinliğinde yazar Feridun Zaimoğlu ile bir araya gelecek. 8 Aralık Çarşamba günü saat 19:30'da yapılacak olan etkinlik, Goethe Enstitüsü'nün YouYube kanalından Türkçe, Zoom'dan ise Almanca yayınlanacak. Merve Morkoç'un resim, heykel, enstalasyon, fotoğraf, video ve performansı içeren çok disiplinli üretim sürecini aktardığı sergisi Evet canlı, Hayır değil UP Art Project'in ilk sergi projesi olarak Küçük Mustafa Paşa Hamamı'nda izleyiciyle buluşuyor. Sergi, öğrenilmiş ve ezberlenmiş kavramları form ve madde ilişkisi içerisinde sorguluyor. Turgut Özakman imzalı Deli Bayramı, Metin Akpınar'ın süpervizörlüğünde DasDas'ta sahneleniyor. Yönetmenliğini Metin Akpınar'ın Mert Fırat'la üstlendiği, kadrosunda Alper Baytekin, Ayşegül Cengiz, Büşra Alnıtemiz, Cansu Boz, Didem Balçın, Erdi Güçlü, Hande Özkurt, Kadir Burak Baydar, Mert Fırat, Nila Fırat, Özgün Aydın, Tunahan Çilingir ve Volkan Yosunlu'nun bir araya geldiği oyunda, deliler DasDas'ı ele geçirerek akıllara kazanacak bir komedi sunuyor. Deli Bayramı 13 Aralık akşamı 20.30'da, 26 Aralık günü 15.00'te matine, aynı günün akşamı 19.00'da ise suare seansıyla DasDas'ta izlenebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tiyatro oyunlarından, sergilere şehirde bizi bekleyen etkinlikleri radarımıza alıyoruz. Nazlı İnan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu, Orçun Ertaman tarafından yazılan Burada Bize Yer Yok, Bu bir tek nefeslik öfke bu bir tek nefeslik başkaldırı bu bir tek nefeste içe dönüş kimin nerede nasıl nefes alacağını kim belirler? sorusunun peşine düşüyor. Sesi bastırılmış insanların hikayesi olan oyun tek nefeste konuşuyormuşcasına ilerlerken bu topraklarda yaşamakta güçlük çeken insanların sözlerini fiziksel anlar kurarak, anlatarak, izleyecileri de bu anlara davet ediyor. Burada Bize Yer Yok, 17 Aralık Cuma günü BeReZe Gösteri Evi'nde sahnelenecek. İlk kişisel sergisini 1987'de açan, figüratif ressam Nedret Sekban, Seçmeler isimli sergisiyle 15 Aralık - 14 Ocak tarihleri arasında Galeri Selvin'de. Emre Hüner'in Arter'de 31 Aralık 2021'e kadar devam eden : Bilinmeyen Parametre Kayıt-Dışı başlıklı kişisel sergisi, yarı kurgusal bir senaryo metni etrafında şekillenmiş yeni üretimlerden oluşuyor. Küratörlüğünü Aslı Seven'in üstlendiği sergiye, Arter Yayınları aracılığıyla okurlarla buluşan bir kitap da eşlik ediyor. Sergiyle aynı başlığı taşıyan yayın, Hüner'in ve Seven'in yazılarının yanı sıra serginin üretim sürecini ortaya koyan görseller, kolajlar, çizimlerle de zengin bir içerik sunuyor. Kitapta bulunan karekodlar ise sergiyle bağlantılı çeşitli sesli içeriklere erişim imkanı sağlıyor. : Bilinmeyen Parametre Kayıt-Dışı başlıklı yayın, Arter Kitabevi'nden satın alınabilir veya kitabevi@arter.org.tr e-posta adresi üzerinden sipariş edilebilir. Murat Morova, İsimsiz , 2021, Kitap sayfaları üzerine karışık malzemeyle müdahale, kaligrafik stencil, buluntu çerçeve, 26 x 61 cm. Murat Morova'nın adını Filibeli Ahmed Hilmi'nin A'mak-ı Hayal başlıklı kitabından alan sergisi, sanatçının 35 yıla varan sanat yolculuğunun bir özeti. 12 Şubat'a kadar Galeri Nev İstanbul'da görülebilir. Nasan Tur'un Dirimart'taki ikinci kişisel sergisi No Surrender, sanat üretiminde kullandığı yordamların çeşitliliğiyle tanınan sanatçının yeni heykellerini, yerleştirmelerini ve çizimlerini bir araya getiriyor. 17 Aralık'ta ziyaretçilerini ağırlamaya başlayacak sergi 16 Ocak'a kadar Dirimart'ta. Şahika Tekand'ın yazıp yönettiği ve Yiğit Özşener'in oynadığı Studio Oyuncuları'nın yeni oyunu Aşınma, Şahika Tekand'ın 2008'de yine kendisinin yazdığı ve sahnelediği Karanlık Korkusu'ndan yola çıkarak tasarladığı bir yeniden yazım. 2 Aralık'ta prömiyeri gerçekleşen oyun sezon boyunca Zorlu PSM %100 Studio, ENKA İbrahim Betil Oditoryumu ve Alan Kadıköy'ün de aralarında bulunduğu İstanbul'un çeşitli sahnelerinde oynanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul Bienali başlıyor, sergiler ziyaretçilerini bekliyor. Haftanın öne çıkan etkinliklerini derledik. Sevil Dolmacı Art Gallery, 17. İstanbul Bienali'ne paralel olarak, Amerikalı sanatçı Ross Bleckner'in Türkiye'de gerçekleşecek ilk kişisel sergisi Angels in Your Head'e ev sahipliği yapacak. 80'li yılların ortasında AIDS konusundaki cesur çalışmalarıyla dönemin öne çıkan isimleri arasında olan, 90'larda Guggenheim Müzesi'ne retrospektif sergiye davet edilerek, 40'lı yaşlarda retrospektif açan tek sanatçı olarak literatüre giren Bleckner'ın eserleri 19 Eylül - 22 Ekim günleri arasında sanatseverlerle buluşacak. Sanatçı yaklaşmakta olan sergi öncesinde Vogue Türkiye'nin sorularını yanıtladı. Karaköy'de bulunan Root Karaköy, Sanat-Kültür-Toplum mottosuyla çıktığı kültür sanat yolculuğuna, Barış Ruhu Volume II isimli NFT dijital sergisiyle devam ediyor. Dünya çapında mural sanatçısı Pesimo'nun kadınlara ve kadınların gücünün kutlandığı bir gerçekliğe armağan ettiği Barış Ruhu hareketinin devamı olan serginin küratörlüğünü Pınar Goodstone yapıyor. Nancy Jo Ward , Eda Zamanpur , Ayna Anıl Taşezen , Nelten Wolde , Elen Deliss , Bradford Graves , H. Spencer Young , Tinuade Oyelowo olmak üzere tüm disiplinlerden ve farklı ülkelerden 8 sanatçının NFT tescilli eserlerinin bulunduğu serginin gelirinin bir kısmı Umut Vakfı'na bağışlanacak. 18 Eylül'e kadar Root Karaköy'de ziyeret edilebilecek serginin İstanbul'dan sonraki durakları ise Bali, New York ve Los Angeles olacak. Avusturya'nın dünyaca ünlü caz divası Simone Kopmajer ile usta davulcu Reinhard Winkler, piyanoda Coşkun İnsel, kontrbasta Baran Say, saksofonda Yahya Dai'den oluşan Standards grubu olarak touche'ye geliyor. Kopmajer, caz standartları ve kendi kompozisyonlarından oluşan seçkisiyle 16 Eylül akşamı Zorlu PSM'nin caz kulübü touche'de sahne alacak. Bu yıl 17'ncisi düzenlenecek olan İstanbul Bienali, 17 Eylül'de başlıyor. Küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh'in üstlendiği 17. İstanbul Bienali'nde, 500'ün üzerinde katılımcının 50'yi aşkın projesi yer alacak. Bienal katılımcıları arasında sanatçı, düşünür, yazar, şair, araştırmacı, mimar, radyo programcısı, balıkçı, aktivist, stand-up komedyeni, şef, etnomüzikolog, ornitolog, deniz bilimci, kukla ustası ve müzisyenler de bulunuyor. Bienal, Beyoğlu, Fatih, Kadıköy ve Zeytinburnu'nda yer alan 12 sergi mekanının yanı sıra, şehrin dört bir yanında sayıları 50'yi aşan sahaf, kitapçı, lokanta, sinema ve hastanelere ek olarak bir radyo istasyonunda izleyiciyle buluşuyor. ISTANBUL'74, Amerikalı sanatçı ikilisi Jonah Freeman ve Justin Lowe ile Boo-Hooray'in küratörlüğündeki mekana özgü sergisi Rastlantısal Orman 'a ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Sergi, 17. İstanbul Bienali'ne paralel olarak kapılarını açacak. Rastlantısal Orman sergisi esnasında, New York merkezli Escape-ism ve Michelle Mae'nin gerçekleştireceği müzik performansının yanı sıra Jonah Freeman, Justin Lowe, Johan Kugelberg, Ian Svenonius ve Alphan Eşeli ile söyleşiler de dahil olmak üzere bir dizi etkinlik yer alacak. 15 Eylül 2022'de Nef Bebeköy'de açılacak sergi, dört hafta boyunca ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 15 Eylül-24 Ekim 2022 tarihleri arasında, 17. İstanbul Bienali, Paralel Etkinliklerinden biri olarak Kurtuluş Rum İlkokulu'nda izleyiciyle buluşacak sergilerden biri de SENİN DE YARAN, ROSA. Pelin Uran'ın küratörlüğünü üstlendiği SENİN DE YARAN, ROSA yaralanabilir ve kırılgan hallerden doğan yeni olasılıkları hem keşfetmek hem de irdelemek için bu soruları ele alan sanatçıların işlerinden oluşan iki aşamalı bir sergi olarak dikkat çekiyor. Sakin vokalleri, zarif gitar ve piyano melodileriyle Bergen'in huzurunu dinleyicileriyle buluşturan Kings Of Convenience, Zorlu PSM'nin 10. yılı kapsamında 30 Eylül ve 1 Ekim'de Turkcell Sahnesi'nde sahne alacak. Taner Ceylan, Aheste Çek Kürekleri Mehtab Uyanmasın başlıklı sergisiyle 15 yıl aradan sonra yeniden İstanbul'da. Sanatçının gözünden, kendi İstanbul'una konuk olacağımız sergi, 16 Eylül-16 Ekim arasında Kanlıca'daki Mehmet Emin Ağa Yalısı'nda sanatseveri bekliyor. Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet isimli güncel sanat sergisi, 15 Eylül Perşembe günü Yapı Kredi Kültür Sanat'ta açıldı. Farklı coğrafyalarda yaşanan adaletsizliklere aşk, umut ve direnişle bakmayı öneren sergi, 15 Eylül 2022 2 Ocak 2023 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Galeri'de ziyaret edilebilir. Progressive Balkan Wedding Orchestra by Kolektif İstanbul projesi 32. Akbank Caz Festivali kapsamında 25 Eylül Pazar akşamı Müze Gazhane sahnesinde müzikseverlerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yerebatan Sarnıcı'nda annelik ve kadınlık kavramlarını sorgulayan 'Gebe' oyunundan; yeni sergisiyle İstanbul'un altını üstüne getirmeye hazırlanan Türkiye'de grafitinin ilk temsilcilerinden Turbo'ya bu haftanın öne çıkan etkinliklerini listeledik. Gönül Nuhoğlu'nun Beetopia Chapter II adlı projesi, 15 Ekim - 5 Kasım 2022 tarihleri arasında Collect Gallery'de izleyiciyle buluşuyor. Nuhoğlu, sergide yer alan enstalasyon, heykel, fotoğraf ve video çalışmalarıyla baskıcı iktidar yapılarına yeni panzehirler bulmanın ve doğayı kendi simbiyozuyla iç içe kavrama ihtiyacının altını çiziyor. Simbart Projects, 9 Eylül - 29 Ekim tarihleri arasında Didem Erbaş'ın Yeşil Karıncaların Düşlediği Yer adlı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının Werner Herzog'un filminden bir an'a odaklandığı sergi, son dört senelik çalışmalarını da bir araya getiriyor. Üç hamile oyuncu Alayça Gidişoğlu, Özlem Öçalmaz ve Tuba Karabey'in rol aldığı annelik ve kadınlık kavramlarını sorgulayan Gebe oyunu, 3 Ekim akşamı Yerebatan Sarnıcı'nda prömiyer yapacak. Oyun, 3 Ekim-10 Kasım tarihleri arasında 15 gösterimle sergilenecek. Türkiye'de grafitinin ilk temsilcilerinden Turbo, yeni sergisiyle İstanbul'un altını üstüne getirmeye hazırlanıyor. Kenti, sadece toprağın üstündekilerle değil suyun altındakilerle de dillendiren sanatçı, Brieflyart'ta 4 Ekim - 12 Kasım 2022 tarihleri arasında küratörlüğünü Nilgün Yüksel'in yaptığı, Tunç Turbo Dindaş'ın İstanbul başlıklı sergisi ile yer alıyor. 17. İstanbul Bienali'nin paralel etkinlikleri kapsamında da yer alan sergi, ayrıntılarla ilerleyen sonsuz figür dünyasında, alıştığımız görüntüleri kullanırken aniden aykırı olanla onları yerlerinden söküyor. Birden çok Grammy Ödülü'ne sahip iki Kübalı müzisyen, Gonzalo Rubalcaba ve Aymee Nuviola, 7 Ekim'de Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi'nde dinleyicilerini unutlmaz bir Latin gecesine davet ediyor. Performans sanatçısı, çevre yazarı ve Body in Perform'un kurucusu Ayça Ceylan, 13 Ekim 2022 tarihinde 7. Uluslararası Kaleiçi Old Town Festivali'nde küratörlüğünü Ebru Nalan Sülün'ün üstlendiği KÖK karma sergisi kapsamında Sedir atalarıma sesleniyorum! isimli mekana özgü tasarladığı performansını kamusal bir alan olan Seyir Terası'nda gerçekleştirecek. Antalya'da gerçekleşecek canlı performans, izleyiciyi katılımcıya dönüştürecek bir biçimde tasarlandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu haftanın öne çıkan etkinlikleri arasında grup sergileri ve sonbahar müjdeleyicisi Filmekimi seçkisi yer alıyor. Versus Art Project, @freeze_magazine isimli Instagram hesabıyla da tanınan sanatçı Cem A.'nın, \"Plased to announce\" isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. 23 Ekim'e kadar ziyaret edilebilecek sergi, sanat dünyasının tektipleşen sergi metinlerinin bir derlemesi. Birbirinden farklı metinleri ve meme'leri bir araya getiren sergi, küratör, eleştirmen ve iletişim danışmanlarını da serginin bir parçası yapmaya davet ediyor. Cazın altın çağı olarak bilinen 1920'lerin 1930'ların müziğini ve atmosferini günümüze taşıyan Flapper Swing, otantik soundu ve neşeli repertuarıyla, 19 Ekim akşamı touche'de, dinleyicilerini zamanda bir yolculuğa davet ediyor. Flapper Swing, otantik soundu ve neşeli repertuarıyla, 19 Ekim akşamı sahne alacak, detaylar Zorlu PSM internet sitesinde. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından bu yıl 21. kez düzenlenen Filmekimi Sundance, Cannes, Venedik, Toronto film festivallerinde gösterilmiş, ödüllü ve merakla beklenen yeni yapımları içeren programıyla 7-16 Ekim tarihlerinde İstanbul'da sinemaseverlerle yeniden buluşuyor. 50'yi aşkın film Beyoğlu Kültür Yolu kapsamında Atlas 1948, City's Nişantaşı CINEWAM Premium, Kadıköy sinemaları ve Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinemaevi'nde gösterilecek. Favori filmleri belirleyip ajandalarını oluşturmak isteyenler için detaylar Filmekimi resmi internet sitesinde. SANATORIUM, 9 Eylül 12 Kasım 2022 tarihleri arasında, Kerem Ozan Bayraktar, Akhmat Biikanov, Evgeny Dedov, Mehmet Dere, Şafak Şule Kemancı, Çağla Köseoğulları, Kateryna Lysovenko, Yağız Özgen, Sam Samiee, Sergen Şehitoğlu, Osman Sadi Temizel, Viron Erol Vert, Agnes Waruguru ve Slavs and Tatars'ın araştırma ve üretimlerine yer veren, Misal Adnan Yıldız küratörlüğünde gerçekleşen BİR TUTAM ZAPT EDİLEMEZ KARMAŞIKLIK başlıklı sergi ve yayın projesini ağırlıyor. Galeri Nev İstanbul, sezonun açılış sergisi Taşlaşmış Rüyalarda, Walter Benjamin'in 'tarihin meleği'ne referansla, ilerleme adı altında gerçekleştirilen çeşitli eylemlerin, üretimlerin ve yok etmelerin ardında bıraktığı manzaraları bir araya getiriyor. Küratörlüğü Nilüfer Şaşmazer'in üstlendiği sergide Murat Akagündüz, Sevinç Altan, Eda Aslan, Levent Aygül, Ege Berensel, Hera Büyüktaşcıyan ve Ali Kazma'nın eserleri yer alıyor. Sergi, 29 Ekim'e kadar ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Viyana'ya götüren notalar, prömiyeri gerçekleşecek tiyatro oyunları ve daha fazlası... Haftanın programını gözden geçirmek isteyenlere bazı önerilerimiz var. 1999 yılında Londra'da kurulan Akram Khan Topluluğu, güçlü ve yenilikçi bir yaklaşımla güncel hikayeler anlatmaya kendini adamış bir topluluk olarak tüm dünyada büyük bir üne sahip. Geleneksel Hint dansı kathak ile çağdaş dansı bir araya getiren eşsiz bir tarzı benimsemiş Khan'ın koreografileri akılda kalan, yaratıcılık düzeyi yüksek eserler olarak tanımlanıyor.Doğaya ve kendi köklerine duyduğu bağlılıktan yola çıkarak bu kez eseri bir dans tiyatrosu olarak uyarlayan Khan, Orman Kitabı'nı iklim krizini işlemek üzere yeniden yorumluyor ve Mowgli'yi karşımıza iklim mültecisi bir kız çocuğu olarak çıkarıyor. İnsanlığın doğaya karşı oluşturduğu tehdide odaklanan Khan, iklim değişikliğinin etkisiyle harap olmuş dünyamıza bir çocuğun gözünden bakıyor. Mowgli'nin yolculuğunu yeniden keşfederken, bir yandan da hepimizi birlikte daha iyi bir dünya yaratmak için adım atmaya teşvik ediyor. 28 Ekim günü Zorlu PSM'de izlenebilir. Bösendorfer sanatçısı Emre Yavuz ile Andante Klasik Müzik Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve müzik yazarı Serhan Bali, konser ve söyleşiyi bir araya getiren Noble & Sentimental başlıklı bir etkinlik için Arter'in Sevgi Gönül Oditoryumu'na konuk oluyor.2 017 yılında 15. Kissingen Piyano Olimpiyatları'ndabirincilik ödülü alan Emre Yavuz'un piyanosuyla hayat vereceği program, ömrünün tamamını Viyana'da geçirmiş ya da müzikal yeniliğin başkenti sayılan bu şehirle önemli temaslarda bulunmuş Beethoven, Haydn, Brahms, Schönberg ve Schubert gibi bestecilerin eserlerindeki tını ortaklığı, estetik değerler ve tematik bütünlük üzerinden Ravel'in hayallerindeki Viyana'yı tasvir ediyor. Serhan Bali'nin eser aralarında gerçekleştirileceği kısa söyleşiler ve program üzerine vereceği kapsamlı bilgilerle Emre Yavuz'un performansına eşlik edeceği etkinlik, 19 Ekim Çarşamba günü saat 19:30'da Sevgi Gönül Oditoryumu'nda düzenlenecek. Başrollerini Funda Eryiğit, Hazar Ergüçlü ve Kubilay Tunçer'in paylaştığı Timsah Ateşi, zıt kutuplarda yaşayan iki kız kardeşin babalarıyla olan çalkantılı hikayesini konu alıyor. Yönetmenliğini Mehmet Ergen'in üstlendiği oyun, 2019 yılında Edinburgh Fringe Tiyatro Festivali'nin en iyi oyunları arasında yer aldı. Oyun izleyicileri, 1989 yılının Kuzey İrlandası'na götürerek sevgisiz bir evde, kötürüm bir baba ile 8 yıl hapis yatan asi bir kız Fianna ve dindar ablası Alannah'ın hayatına konuk edecek. Oyun, 17 Ekim- 30 Kasım aralığında çeşitli tarihlerde sahnelenecek. Galeri Nev İstanbul, sezonun açılış sergisi Taşlaşmış Rüyalarda, Walter Benjamin'in 'tarihin meleği'ne referansla, ilerleme adı altında gerçekleştirilen çeşitli eylemlerin, üretimlerin ve yok etmelerin ardında bıraktığı manzaraları bir araya getiriyor. Küratörlüğü Nilüfer Şaşmazer'in üstlendiği sergide Murat Akagündüz, Sevinç Altan, Eda Aslan, Levent Aygül, Ege Berensel, Hera Büyüktaşcıyan ve Ali Kazma'nın eserleri yer alıyor. Yunan mitolojisinden Ekho ve Narkissos'un karşılıksız aşk mitinden hareketle, yurt içi ve yurt dışından toplam 44 sanatçının 120'ye yakın eserinden oluşan ve Selen Ansen'in küratörlüğünde düzenlenen \"Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin?\" adlı sergisi ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. Sergi, 12 Şubat 2023 tarihine kadar Meşher'de görülebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaz güneşine merhaba derken, sezonun son sergilerine de yaklaşıyoruz. Kendimizi kızgın kumlara, sakin sulara ve parlayan güneşe bırakmadan önce kaçırmamanız gereken sergilere bakalım. Yaz güneşine merhaba derken, sezonun son sergilerine de yaklaşıyoruz. Kendinizi kızgın kumlara, sakin sulara ve parlayan güneşe bırakmadan önce kaçırmamanız gereken sergilere bakalım. Mixer, ev sahipliği yaptığı iki solo sergiyle sanatseverleri bekliyor. Sergilerden ilki, Berlin'de çalışmalarını sürdüren ve görüntü yönetmenliği alanında uzun süredir deneyimi olan Emre Erkmen'in pek çok farklı ülke/şehir ve zaman diliminde çektiği fotoğraflarından oluşan ilk kişisel sergisi A Secret About a Secret. İkinci sergi ise Ayşenur Şentürk'ün öğrencilik yıllarından sonra kendi artistik dilinin, estetiğinin ve ifadesinin özgürlüğünün peşinden sezgileriyle ilerlemeyi seçen sanatçının bu doğrultuda yön bulan çizgilerinin, şekillerin ve renklerin izinden kendi iç yolculuğunda kendisine eşlik eden çalışmalarının yer aldığı Arayış sergisi. Beyoğlu'ndaki Yapı Kredi Kültür Sanat'ın 1. katında bulunan Yapı Kredi Müzesi, 16 Mayıs 2022 27 Kasım 2022 tarihleri arasında Ölümsüz Yüzler sergisine ev sahipliği yapıyor. Uluslararası Müzeler Konseyi tarafından 18 Mayıs 2022 Uluslararası Müzeler Günü'nün teması Müzelerin Gücü olarak belirlenmişti. Bu temadan ilham alınarak hazırlanan Ölümsüz Yüzler sergisi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonlarından seçilen mermer heykeltıraşlık eserleri ile Yapı Kredi Müzesi koleksiyonunda yer alan portre betimli sikkeleri bir araya getiriyor. Sergilenen eserlerin hükümdar, tanrı/tanrıça ve kahraman betimleri olmak üzere üç ana grupta sunulduğu sergide mitolojik karakterler ve gerçek kişilerin yanı sıra sanat eserleriyle ölümsüzleşen yontucu ve darpçıların da hikayesi anlatılıyor. Galerist ve Galeri Nev, Phoebe Cummings ve Mübin Orhon'un eserlerini bir araya getiren Ben Aynayım: Gümüş ve Berrak isimli iki kişilik sergiye 4 Haziran 2022 tarihine kadar ev sahipliği yapıyor. Slyvia Plath'in şiirinden ilham alan Ben Aynayım: Gümüş ve Berrak sergisi, sanatçı Phoebe Cummings ve Mübin Orhon'un çalışmalarını Galerist ve Galeri Nev'de bir araya getiriyor. Monokrom bir dünyada yan yana gelen iki sanatçı, yok olma deneyimi üzerinden heykel, zanaat ve performans gibi çeşitli alanları inceliyor. EArt Galeri, Kağıthane'deki yeni galerisinde İstanbul ile ilk buluşmasından esinlendiği TEMAS adlı sergisiyle kapılarını açtı. Çağdaş sanatçılardan Burcu Yavuz, Ertuğrul Berberoğlu, Gülçin Aslandoğan, Jülide Günce, Merve Çetin ve Alea Pınar du Pre'nin özel olarak seçilen eserlerini bir araya getiren sergide 53 eser sergileniyor. Ziyaret etmek için 18 Haziran Cumartesi gününe kadar vaktiniz var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Evde izleyeceğiniz dijital platforma gelen filmlerden şehrin tadı sokakta çıkar diyenlere özel etkinliklerle, Kasım ayının ikinci haftasını karşılıyoruz. Yapı Kredi bomontiada 6-30 Kasım tarihleri arasında, çağdaş sanatçı Emre Yusufi'nin uzun bir süreden sonra Türkiye'de açtığı ilk solo sergisi Harmony of Contrast'a ev sahipliği yapacak. İzleyiciler sergide Yusufi'nin heykel, dijital ve NFT formatındaki son dönem çalışmalarını keşfetme fırsatı bulacak. Geride kalan Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanarak tüm dikkatleri üzerine çeken TITANE, 19 Kasım Cuma günü MUBI kullanıcılarına özel bir ön gösterim yapıyor. Julia Ducournau'nun seyirciyle buluştuğu ilk andan bu yana şok dalgaları yaratan filmi, sadece 24 saat için geçerli olacak bu çok özel ön gösterim kapsamında MUBI üyelerine ve7 günlük ücretsiz deneme üyeliği başlatan herkese açık olacak. Yaşadığı çağı yansıtan ve geleceğe dair fikirler sunan disiplinlerarası sanatçılara açık online bir sanat ve tasarım galerisi olarak kendini tanımlayan Artcrowdistanbul Online Galeri, Mustafa Horasan'ın soyutlamalara adanan ilk solo sergisiyle sanat sezonunun sonbahar enerjisini devam ettiriyor. 13 Kasım tarihinde açılacak ve iki ay süreyle çevrimiçi olarak izlenebilecek Öfke, Adalet ve Sükunet Üstüne Bosch, Goya ve Monet İzinde başlıklı sergi, pandemi sürecinde kişisel tarihimiz ve dünya tarihinde geriye dönüp baktığımız, doğanın peşine düştüğümüz günlerin ardından Horasan'ın usta ressamlara ithafen ilk kez seyirciyle buluşturacağı soyutlama eserlerinden oluşuyor. Sıcak cam üfleme tekniğinde işler üreten Mete Bahtiyar Karataş'ın Kısa Bir Aralık adlı sergisi 18 Kasım'da Galeri Selvin Arnavutköy'de açılıyor. Sergide camın aniden soğumuş, sertleşmiş hali adeta zamanı durdurarak, sık sık yapmak zorunda kaldığımız çevre-tavır değişiklikleri nedeniyle girdiğimiz yüzlerce rolün seyrine olanak tanıyor. Sıcak camın yarattığı biçim değişiklikleri, maskelerimize göz atabilme imkanı sağlıyor. Camı sıcakken şekillendirerek figüratif heykeller üreten sanatçının sergisi 10 Aralık'a kadar sürecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Henüz çocukken evlerine gelen misafirlere yaptığı gösterileri ekranlara taşımış, mesleğini her gün yepyeni deneyimler edindiği bir okul olarak benimsemiş, hatalarının üzerine giderek devamlı daha iyi bir versiyonunu bulmaya çalışan zarif bir kadınla; Leyla Feray'la sohbet ediyoruz. Duru, samimi ve doğal; ettiğimiz sohbetin verdiği hisler Leyla'yı gördüğümde düşündüklerimden farklı değil. Henüz çocukken evlerine gelen misafirlere yaptığı gösterileri ekranlara taşımış, mesleğini her gün yepyeni deneyimler edindiği bir okul olarak benimsemiş, hatalarının üzerine giderek devamlı daha iyi bir versiyonunu bulmaya çalışan zarif bir kadınla; Leyla Feray'la sohbet ediyoruz. Duru, samimi ve doğal; ettiğimiz sohbetin verdiği hisler Leyla'yı gördüğümde düşündüklerimden farklı değil. Aylardan eylül. Leyla Feray'ın deyişiyle ışığın denize yansımasının bile ayrı olduğu o ay; Eylül benim için çok özel; biraz melankolik, yaz bittiği için hüzünlü ama bir o kadar da umut dolu. Şehre dönüş demek eylül diyor. O zaman düşünüyorum, eylülün yepyeni başlangıçları anımsatmasının sebebi sahiden de şehre dönüşün ifadesi olması. Herkesin potansiyel yeniliklere uzanacağı gündelik hayatlarına döndüğü eylül ayının röportajı için Leyla'yla bir araya geliyoruz. Yüzünde onu uzun zamandır tanıdığımı düşündüren bir samimiyet var; üstelik bu samimiyeti yaratan Leyla'yı senelerdir ekranlarda görmem de değil. Duruluğu, sakin ve zarif yüz hatları, kendinden emin ama mütevazı gülüşü... Hissettiklerim, sohbetin bir noktasında ortak paydada buluşacağımızın bir nevi garantisi. Yanılmadığımı daha sohbetin en başında, onu bugünkü Leyla yapan geçmişinden bahsettiğinde anlıyorum. Hayata ve dünyaya karşı meraklı bir çocukluk geçiren Leyla, kendini ve günlük yaşantısını kurgularken merkeze anneannesinin verdiği öğüdü almış. Anneannem bir keresinde bana kendi başına güzel vakit geçirmenin ve kendine yetmenin önemini anlatan bir konuşma yapmıştı. 'Kendine yetersen hayatta hiçbir zaman sıkılmazsın' deyişi hep aklımın bir köşesinde. Sanatı o zaman hayatıma dahil ettim diyor Leyla. Resim yaparak, doğada vakit geçirerek ve eve gelen misafirlere küçük gösteriler hazırlayarak geçen neşeli ve hareketli çocukluk günleri için; Olgun bir çocuktum. O yüzden hem kendi arkadaşlarımla hem de yetişkin aile dostlarımızla çok iyi anlaşırdım ve bağ kurardım. Meraklıydım; hayata karşı, dünyaya karşı... Şu an baktığımda da aynı hayatı sürdürdüğümü görüyorum diyor. Sekiz senedir internet ve televizyon dizilerinin yanı sıra filmlerde de izlediğimiz Leyla, ekranlarla 20 yaşındayken tanışmış. Erken yaşta girdiği setlerin kendisine kattıklarıysa sınırsız: Çekimler esnasında çok fazla insanla iç içesin; oyuncular olsun, set ekibi olsun... Belli bir süre sonra en çok setteki insanlarla vakit geçiriyorsun. Yeni insanlar tanıyorsun, farklı hayatlar, bakış açıları öğreniyorsun diyerek mesleğinin kendisine her gün yeni bir şeyler öğrettiğini söyleyen oyuncuya, kamera karşısında geçen sekiz yılda nelerin değiştiğini soruyorum. Elbette ilk önce büyüdüm. Bu süreçte hayata bakışım, isteklerim bile değişti. Artık oyunculuğu mesleğim olarak görüyorum, kendi ayaklarımın üstünde duruyorum, yaptığım işi son derece ciddiye alıyorum. Hep sorumluluk sahibiydim ama artık işimi daha da sahiplenerek yapıyorum. Daha iyisini yapma ve daha iyi biri olma yolunda yavaş ama sağlam adımlarla ilerlemeye çalışıyorum diyor. Bugünse tamamen ATV'de yayımlanan dizisi İkimizin Sırrı'na odaklanmış durumda. Gün içinde duygu yoğunluğu olan çok fazla sahne çekiyoruz. Bu kadar kısa zamanda bütün bu duyguları iç içe yaşamak benim için güzel bir tecrübe oldu. Ayrıca set ortamı da çok keyifli sözleriyle bahsettiği dizide canlandırdığı karakterin her detayı için senaryo yazarı Özen Yula ve yönetmen Cem Akyoldaş'la beraber özenle çalışmış Leyla. Dizinin odağında anne kız hikayesi olduğu için kızımı canlandıracak oyuncunun kim olacağı benim için çok önemliydi. Anne - kız arasındaki enerjinin ve sıcaklığın ekrana yansıması için çok uğraştık. Ahsen'in enerjisi o kadar yüksek ki daha çekimlerin en başında enerjimiz tuttu; birlikte oyunlar oynadık, takım arkadaşı olduk. Kurduğumuz arkadaşlık sette devam ediyor, bunun izleyiciye de yansıdığını düşünüyorum diyor. Peki, Leyla ekranlardan uzakta, yalnızken ya da sevdiklerinin etrafındayken nasıl biri? Sorularımı biraz da karşımdaki zarif kadını daha yakından tanımak için soruyorum: Sabah erken uyanmayı seviyorum. Kahve içtiğim, köpeğim Hatun'la ve kendimle baş başa kaldığım o süre benim için önemli. Çok yorgun değilsem sete gitmeden önce de bunu uygulamaya özen gösteriyorum. Onun dışında sevdiklerimle güzel sofralarda buluşmayı çok severim; tüm yoğunluğa rağmen bu tarz buluşmalar için vakit yaratmaya çalışıyorum diyor. Kendi kendineyken mutlu olmayı başarabilen biri olsa da sevdiği insanların yanındayken bambaşka bir huzura bürünüyor Leyla. Mütevazılıkla, hiç fena olmadığını söylediği Türk ve Meksika mutfaklarından yemekler yapıp kurduğu sofralarda sevdikleriyle bir araya gelmekte bulduğu mutluluk, daha o anları anımsadığında büründüğü huzurdan anlaşılıyor. Hayattaki vazgeçilmezlerini tahmin etmek de zor olmuyor bu sohbetin ardından: Ailesi ve sevdikleri. Arkamda ailemin olduğunu bilmek bana her zaman cesaret ve güç verdi. Kendim gibi, doğal, dürüst, samimi ve nazik olmaya cesaretlendirildim ve bu beni bugünkü ben yaptı. Çabasız ve gösterişten uzak yaşamayı seviyorum. Bütün bunlarda ailemin katkısı büyük diyor Leyla. Çabasız ve gösterişten uzak yaşantısına estetiği dahil etmenin yollarını da buluyor elbette; zira onun için estetik, doğal ve üzerine çok uğraşılmamış olan demek: Yaşadığım ev olsun, gittiğim bir mekan olsun, bir yerde yansıyan ışık olsun; gördüğüm o güzellik bana huzur ve mutluluk veriyor. Bana kalırsa gündelik olanı güzel ve çekici yapan da bu küçük detaylar. Çok fazla paylaşım yapmasa da dünyanın dört bir yanındaki anlık estetiği keşfetmek, ilham almak ve güncel kalmak için sosyal medyada bolca vakit geçiriyor; Sevdiklerimi; mimari, moda ve güncel yaşam hakkındaki hesapları takip etmeyi seviyorum diyor. Ardından her şeye anında erişimimizi sağlayan sosyal medya üzerinden kötü haberlere de doğrudan maruz kalmanın herkes gibi kendisini de etkilediğini ekliyor. Sohbetimizin sonuna yaklaşırken Hayatın ne getireceğini merakla bekliyorum diyor Leyla. Böylesine hayat dolu, yaptığı işe sımsıkı sarılmış, sohbetiyle huzur veren bir oyuncuyla tanıştığıma memnunum; son olarak umut dolu duruşunun ve hayatla kurduğu sağlam bağın kaynağını soruyorum: Bugüne kadar her şeye yeniden başlıyorum dediğim bir devir olmadı. Elbette hatalar yaptım ancak onların da sebebini anlayıp, gerekli dersleri çıkarıp hayatıma öyle devam ettim. Bence her şeyin özüne inmek, kabullenmek ve affetmek gerek; öyle büyüyorsun diyor. Olumsuz olandan uzaklaşmıyor, kendisini yıpratanı yok saymıyor Leyla; alınması gereken öğretiyi alıp uyguladığında hayatın onu ödüllendirip yeni bir sayfa açacağını biliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dışarda parlayan yaz güneşi bizi cezbetse de dijital platformalar Haziran ayını bizi ekran karşısına geçirecek dizi ve filmlerle karşılıyor. Dışarda parlayan yaz güneşi bizi cezbetse de dijital platformalar Haziran ayını bizi ekran karşısına geçirecek dizi ve filmlerle karşılıyor. Paris, 13. Bölge, ABD edebiyatının en büyük çağdaş yeteneklerinden Adrian Tomine'in 21. Yüzyılın sesi olarak tanımlanan Killing and Dying adlı grafik romanının beyazperde uyarlaması. 2015 yılında Dheepan'la Altın Palmiye'yi kazanan, Un prophete /Yeraltı Peygamberi, De rouille et d'os / Pas ve Kemik, Freres Sisters / Sisters Biraderler ile tanıdığımız Jacques Audiard, filme adını veren Paris'in 13. Bölgesinde yer alan kozmopolit, modern, hareketli, gri apartmanlarla dolu Les Olympiades mahallesini son filmine mesken ediniyor. Senaryosunu Audiard ile birlikte Celine Sciamma ve Lea Mysius'ün yazdığı, Cannes'da Altın Palmiye için yarışan film, dört gencin birbirleriyle değişken ilişkilerini gözlemlerken bir yandan da çağdaş dünyada aşkın yeni halini siyah beyaz görüntüler ve akıcı diyaloglarla yansıtıyor. MUBİ'nin heyecan verici Haziran programında bu filme de izleme listenizde yer açmanızı öneriyoruz. Peaky Blinders, 6. sezonuyla Netflix semalarına iniyor. Sevilen dizinin yeni sezon özeti ise şöyle: Shelby ailesi yıkıcı bir kayıp yaşar. Dört yıl sonra afyon ticaretine yönelen Tommy, en büyük düşmanlarıyla ittifak yapmak zorunda kalır. Sevenleri 3 Haziran'dan itibaren yeni sezonu izleyebilir. The Film Foundation tarafından restore edilen kopyasıyla seyirciyle buluşacak bu Güney Kore klasiği, sınıf çatışmasını ve korku unsurlarını birleştiren yapısıyla Oscar ödüllü PARAZİT'in öncülerinden kabul ediliyor. Kim Ki-young imzalı Hizmetçi, Bong Joon-ho'ya da ilham vermiş, yönetmen bu ilhamı, sınıf ve hırsın işlendiği en iyi Kore filmlerinden biri olarak görülen Hizmetçi filmine çok şey borçlu olduğunu söyleyerek anlatmıştı. Hizmetçi, MUBİ'nin haziran programında öne çıkan yapımlardan biri. Gerçek bir ikonun kariyerine yakından bakış... Dünyaca ünlü süperstar Jennifer Lopez, 14 Haziran'da Netflix semalarına inecek bu samimi belgeselde, çok yönlü kariyeri ve gözler önünde bir hayat sürmenin beraberinde getirdiği baskı hakkında konuşacak. Marvel'ın ekranlara taşıdığı ilk Müslüman süper kahraman olan Ms. Marvel, 16 yaşındaki Pakistan doğumlu Amerikalı genç Kamala Khan'ın macerasını anlatacak. Sharmeen Obaid-Chinoy, Meera Menon, Adil El Arbi ve Bilall Fallah'ın yönetmenliğindeki altı bölümlük mini dizide, New Jersey'de yaşayan 16 yaşındaki Kamala'yı, Iman Vellani canlandıracak. Dizi, 6 Haziran'da Disney Plus'ta seyircilerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehrin karmaşasından uzaklaşıp doğayla bütünleşmek, kendi sınırlarını aşmak, hızın, gücün ve yüksek adrenalinin keyfine vararak rüzgarla yarışmak heyecan dolu bir deneyim. Bu deneyime ortak olmak için Lenovo, kitesurf eğitimi veren Kitextreme Okulu'na sponsor oluyor. Sponsorluk sürecini ve spora yatırımını Lenovo Türkiye pazarlama ve iletişimden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Banu Soyak'tan dinlerken, Lenovo Kitextreme Okulu kurucu ortağı Taner Aykurt'dan da kitesurf sporunun sporseverlere neler kattığına ve yaşattığı heyecana ortak olduk. Akyaka'da bulunan kitesurf okulunu 1997 yılında Fethiye Surf Center'da başlattıktan sonra 2010 yılında kurduklarını belirten Taner Aykurt, kitesurf sporuna gönül veren herkes için mümkün olan en iyi eğitimi vermek ve özgürlük duygusu veren bu sporu çok daha geniş kitlelere yaymak amacıyla yola çıktıklarını söylüyor. Bu yolda Lenovo'nun onlarla birlikte olmasını markanın genç, dinamik, yenilikçi, özgür, maceracı, yaratıcı ve dayanıklı bir marka olmasına bağlıyor Banu Soyak: Lenovo olarak teknoloji yoluyla herkes için daha akıllı ve ilham verici bir dünya yaratmayı amaçlıyoruz. Günümüzde teknoloji de; performans, güç, hız, dayanıklılık, tasarım ve heyecan gibi olgularla ifade ediliyor. Bu değerlerimizle çok örtüşen kitesurf sporu ekstrem bir spor olarak hem ülkemizde hem de dünyada her geçen gün daha fazla sporsevere ilham veriyor. Lenovo kullanıcılarının, sahip oldukları hobileri ve yaptıkları sporlar konusunda çok tutkulu kişiler olduğunu söyleyen Soyak; Lenovo Kitextreme Kitesurf Okulu'nun çoğunlukla gençlere; özellikle de büyük şehrin trafiğinden ve iş yoğunluğundan fırsat yaratıp doğayla bütünleşmek isteyen kadın - erkek macera tutkunlarına harika bir deneyim ortamı sunduğunu söylüyor. Eğitimlerinde uluslararası tecrübe ve donanımlarıyla güvenli bir eğitim ortamı sunduklarını söyleyen Akyurt, genelde 15-20 saatlik ders sonunda insanların kendi başlarına yapabilecekleri seviyeye ulaştıklarına dikkat çekiyor. Ayrıca hayallerinde bir Lenovo Kitextreme takımı oluşturmak, olimpiyatlara ve uluslararası yarışmalara katılmak var. Bunun yanı sıra bir sosyal sorumluluk projesi olarak yürütmek istediği engellilere de kitesurf öğretebileceği bir proje hayata geçirmek istiyor. Kitextreme okulunun iki yıl süreyle marka sponsoru olan Lenovo Türkiye ile birlikte spor ve doğaseverleri dünyanın en sıra dışı, dinamik ve özgün sporlarından biri olan kitesurf ile buluşturmayı hedeflediklerini söyleyen Akyurt, kitesurf için ideal mevsimin, rüzgarın bol olduğu Nisan ve Kasım ayları arası olduğunu belirtiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Okyanusun derinliklerinden yaşam kaynağımız toprağa ve ormanlara uzanarak iklim krizine dikkat çeken on belgeseli derledik. İklim kriziyle mücadele etmeden geçireceğimiz tek bir saniye bile geri dönüşü olmayan kayıplara neden oluyor. Hepimiz, \"Neler yapabiliriz, neler yapmamalıyız ve nasıl adımlar atmalıyız?\" diye düşünürken gezegenimizin geleceğini kurtarmak için gereken eylemlerden haberdar olmanıza yardımcı olacak belgeselleri derledik. Netflix özel yapımı Seaspiracy, milyarlarca dolarlık ticari balıkçılık endüstrisinin şüpheli uygulamalarını ve dünya okyanusları üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor. Deniz yaşamına olan tutkusu çocukluk yıllarında başlayan Ali Tebrizi'nin yönettiği film, aşırı ton balığı avı ve yunusların toplu olarak öldürülmesi de dahil olmak üzere okyanusları etkileyen yıkım zincirini mercek altına alıyor. Belgesel, gezegende sürdürülebilir bir balıkçılık anlayışının olmadığını ve deniz yaşamını kurtarmak için balık yemeyi tamamen bırakmamız gerektiği mesajını oldukça çarpıcı bir şekilde veriyor. 2019 yapımı bu belgesel, izleyicilere zamanda yolculuk şansı vererek 2040 senesine konuk ediyor. \"Sizce 2040'ta iklim kriziyle mücadelede nerede olacağız? Bir şeyler değişmiş olacak mı yoksa her şey tahmin ettiğimizden de mi kötü durumda olacak?\" Avustralyalı oyuncu ve yönetmen olan Damon Gameau bu soruların peşine düşerek, 5 yaşındaki kızı için farklı bir gelecek hayali kuruyor. Gerçeğe dayalı hayal kurma adını verdiği düşünce pratiğinde, günümüzdeki imkanların en iyisini benimsersek 2040'ta bizi nasıl bir dünyanın beklediğini anlatmaya çalışan yönetmenin kızıyla birlikte başrolünde yer aldığı film, dünya prömiyerini Berlin Film Festivali'nde yapmıştı. Gameau, doğru bir şekilde ölçeklenirse takdire şayan bir samimiyetle, kelimenin tam anlamıyla dünyayı kurtarabileceklerini savunuyor, ancak adım atma sırası artık bizde. Tamara Kotevska ve Ljubomir Stefanov tarafından yönetilen 2019 yılına ait Makedon belgesel, uzak bir dağ köyü olan Bekirlija'da yaşayan yalnız bir yaban arısı arıcısı olan Hatice Muratova'nın hayatına odaklanıyor. Geleneksel arıcılık yöntemlerine yakından bir bakış sunan Honeyland, Akademi Ödülleri'nde hem En İyi Belgesel, hem de En İyi Uluslararası Film dallarında aday gösterilmişti. Ingrid Waldron'un aynı ismi taşıyan kitabından uyarlanan There's Something In The Water, çevresel ırkçılığı araştırıyor. Üç bölümden oluşan belgesel, çevresel zararın Nova Scotia'daki Siyah Kanada ve ilk Milletler Toplulukları üzerindeki orantısız etkisini araştırıyor. Belgesel, yerel halkın gündelik hayatlarına yansıyan çevresel zararlara dokunaklı bir yakından bakış sunmasıyla da dikkat çekiyor. There's Something In The Water, Kanada gibi kendi kendini ilan eden ve ilerici bir ülke bile çevresel ırkçılıkla ilgili ciddi sorunlar yaşıyorsa, bunun başka yerlerde de o kadar kötü veya daha kötü olduğundan emin olabileceğimizi öne sürüyor. Filmin yönetmenliğini ve yapımcılığını Elliot Page ve Ian Daniel'ın üstlendiği belgeselin prömiyeri 2019 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde gerçekleşmişti. Mercanlar eşsiz renkleriyle hepimizi büyülese de asıl süper güçleri, okyanuslarda biyolojik çeşitliliğin sağlanmasındaki rolleri. Birçok deniz canlısı için yaşam alanı ve barınak sağlayan deniz mercanları için, NOAA Ulusal Okyanus Servisi denizin yağmur ormanları tanımını yapıyor. Mercanı Kovalamak adıyla Türkçeleştirilen bu belgesel, mercan ölümünün gezegenimiz ve yaşamlarımız üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi araştırıyor. Filmin verdiği mesaj açık ve net: Hepimiz mercan resiflerini korumak ve geleceğimizi güvence altına almak için harekete geçmek zorundayız. Film, Netlix üzerinden izlenebilir. Time dergisinin \"Yılın İnsanı\" seçtiği genç iklim aktivisti Greta Thunberg'in mücadelesi, I Am Greta adıyla biyografik bir belgesel olarak karşımıza çıkıyor. Film, Greta'nın İsveç Parlamentosu önünde tek başına yaptığı okula gitmeme grevinden, global ölçekteki birçok iklim protestosunun figürüne dönüşme sürecini ele alıyor. Nathan Grossman'ın yönettiği film iklim kriziyle mücadele etmek için kaybedecek bir dakikamızın bile olmadığı mesajını veriyor. I Am Greta, dünya prömiyerini 2020'de 77. Venedik Uluslararası Film Festivali'nde yapmıştı. Bu yenilikçi ve devrim niteliğindeki Netflix belgesel dizisinde Planet Earth'ü izlerken doğal yaşamın güzelliğine hayran kalacağınıza eminiz. Ancak bu göz kamaştıran görüntülerin arkasında maalesef üzücü bir gerçek var. İnsanın, doğaya karşı umursamaz tutumu ve zararları nedeniyle, doğadaki pek çok canlının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalışı. WWF, Netflix ve Silverback Films arasındaki işbirliğiyle ortaya çıkan bu sarsıcı belgesel 8 bölümden oluşuyor ve her bölüm kutuplardan ormanlara, okyanusların derinliklerinden kıyı ekosistemlerine dek uzanıyor. Belgesel, iklim değişikliği sebebiyle trajik olaylar yaşayan hayvanlara dikkat çekerek hepimizi uyarıyor. Toprağın nasıl bir yaşam kaynağı olduğunun farkında mıyız? Kiss the Ground, toprak işleme ve tarım ilacı kullanımının toprak erozyonuna nasıl yol açtığını inceleyerek başlıyor ve ardından ekolojimize, sağlığımıza ve iklimimize verilen zararın peşine düşerek, iklimi dengelemenin anahtarının toprak olduğuna dikkat çekiyor. Woody Harrelson'ın seslendirdiği bu belgesel Gisele Bündchen, Tom Brady ve Patricia Arquette ile röportajlar içeriyor ve iklim değişikliğinin etkilerini tersine çevirmek için bir şeyler yapabileceğimizi hatırlatarak bir anlamda umut tazeliyor diyebiliriz. Küresel su kriziyle ilgili sorunları ele alan Brave Blue World, izleyicileri su kıtlığı ve kirliliği konusunda uyarıyor. Su konusunda sürdürülebilir bir gelecek kurmanın önemine odaklanan belgesel, yalnızca mevcut durumu gözler önüne sermiyor aynı zamanda da yeniden kullanımdan enerji üretimine kadar uzanan yenilikçi yöntemler öneriyor. Liam Neeson'ın seslendirdiği bu detaylı belgesel, Matt Damon ve Jaden Smith gibi savunucularla röportajlara yer veriyor. Umut verici bir anlatısı olduğunu söyleyebileceğimiz belgesel yalnızca bir damla su ile gezegenimizi nasıl kurtarabileceğimizi gösteriyor. Ahtapotlar hakkında daha önceden duyduklarınız olabilir. Örneğin, bu canlıların ne kadar zeki olduklarını duymuş olabilirsiniz. Ancak bundan çok daha fazlası var. James Reed ve Pippa Ehrlich tarafından yönetilen belgesel, geçtiğimiz senenin en çok konuşulan belgesellerinden biri olmuştu. Güney Afrika açıklarında yaşayan bir ahtapotu gözlemleyen ve sonrasında onunla arkadaş olan film yapımcısı ve dalgıç Craig Foster'ın yaşadıklarını anlatıyor. Belgesel, ahtapotların yanı sıra su altı dünyasının kapılarını açarak yengeçler, mercanlar, yosunlar ve köpekbalıklarıyla da bizleri tanıştırıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geleneksel sanat tekniklerini yeni medya teknolojileri ile harmanlayan sanatçı Ayşe Gül Süter, Path of Light başlıklı kişisel sergisiyle Pg Art Gallery ev sahipliğinde sanatseverlerle buluşuyor. Çalışmalarında bilimsel verilerden ve teknolojiden yararlanan Süter, dördüncü kişisel sergisindeki çalışmalarını ışık üzerine temellendiriyor. Sanatçı ışık, zaman ve mekan arasındaki algı ve gerçeklik boyutlarına ve izleyicinin bu deneyimdeki duyusal sürecine odaklanıyor. Işığı bir form olarak, insanın kendini anlama aracı olarak kullanıyor. Kristaller, planktonlar, insan hücrelerinin bilinmeyen görünümleri, biyolojik hareketliliğe dair çeşitli görüntüler, sanatçının formu ve ışığı olarak hem yansıtan hem de yeniden üreten melez oluşumlar ortaya koyuyor. Cezbedici yüzeyler, rengin şeffaflığı ve canlılığı arasında bilinmeyen bir görünüm ile var oluyor. Süter'in yapıtları, malzemenin karşılıklı etkileşimine, görünüşüne, biçimin ve rengin, ışık ve gölgenin, mekan ve zamanın çağrışımlarına, her türlü fenomenolojik yönlerine ve semantik sonuçları üzerine odaklanıyor. Sanatçının çalışmalarının doğasında ışık ve renk insan algısının fiziksel ve duyusal deneyimi sınırlayan çizginin aşılması üzerine kuran bir tavır olarak ortaya çıkıyor. PG Art Gallery'nin ev sahipliği yaptığı sergi, 5 Şubat'a kadar ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 75 yıl önce Çemberlitaş'ta bir atölyede faaliyetlerine başlayan Jumbo, köklü tarihine, doğduğu tarihi yarım adaya ve zamansızlığa atıfta bulunmak amacıyla Home Art dergisi ile birlikte bir tasarım yürüyüşü düzenledi. Tasarımcı, mimar ve yemek profesyonellerinin de katıldığı bu özel etkinlik tarihçi ve rehber Memet Ekinci önderliğinde bir turla başlayarak İstanbul'un hanlarına yönelik olarak düzenlendi. Kapalıçarşı'ya doğru yürüyen ekip önce Zincirli Han'ı ardından sırasıyla Valide Han ve Büyük Yeni Han'ı ve içindeki metal işleme atölyelerini ziyaret ettiler. Ardından Galata Kulesi'ne doğru çıkan Tasarım Yürüyüşü ekibi restorasyonu yeni tamamlanan, İstanbul'un ilk apartmanlarından olan ve butik otel olarak hizmet veren Barnathan Oteli'ni ziyaret etmeyi de es geçmediler. Ardından Kurşunlu Han'da tasarım ofisleri ve sanat galerileri ile dökümhaneleri görme imkanı bulan konuklar, tasarım ve tarih kokan turu bitirip Galataport'a doğru yürüyüşlerini sürdürdüler."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jaguar'ın tasarım ödüllü SUV modeli Yeni Jaguar F-PACE Nisan ayı ile Jaguar showroom'larında yerini aldı. Jaguar performansını ve gelişmiş teknolojileri bir arada sunan bu yeni model, sportif tasarımıyla da oldukça havalı. Araba seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Tasarıma mı, konfora mı, donanıma mı yoksa güvenliğe mi? Aslında cevap basit: Hepsine. Borusan Otomotiv'in Türkiye distribütörü olduğu Jaguar'ın, tasarımıyla kendi sınıfında ön plana çıkan SUV modeli Yeni Jaguar F-PACE ile tanışmaya hazır mısınız? Kuşkusuz ki tasarım bizler için oldukça önemli; konforlu bir sürüş deneyimine ek olarak şık bir görünüm de seçimlerimizde rol oynuyor. Bu modelin öne çıkan özelliklerine bakacak olursak; kesintisiz ön tasarımına ek olarak geniş ön ızgarası ve yeniden tasarlanmış hava girişleriyle dinamik görünümünü kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz. Yeni Jaguar F-PACE artırılan lüks hissiyatı ile ilk bakışta kalbimizi çalmayı başarıyor. Ayrıca gelişmiş bağlantı özellikleriyle yepyeni bir araç içi deneyimi sunarken; tamamen sürücüye odaklanan yeni kokpit tasarımı, koltuğa oturduğunuz anda kendinizi iyi hissettiriyor. Standart olan ısıtma ve opsiyonel olarak sunulan soğutma fonksiyonlarına sahip daha konforlu koltukların ve yeni ortam aydınlatma sisteminin iç mekanın ambiyansına önemli bir katkı sağladığı çok açık. Bu da gün içinde arabada geçirdiğiniz zamanı çok daha keyifli ve kaliteli bir hale getiriyor. Jaguar bu kadarla da kalmıyor; yeni bilgi-eğlence sistemi Apple CarPlay özelliğini standart olarak sunarken, Bluetooth aracılığıyla aynı anda iki telefonun bağlanmasına olanak tanıyor. Ayrıca standart olarak sunulan 13 hoparlörlü Meridian Ses Sistemi adeta konser salonu ses kalitesine sahipken, opsiyonel Meridian Surround Ses Sistemi 17 adet hoparlörüyle müzik keyfini katlıyor. Bize ise ruh halimize uygun bir playlist seçmek ve yola koyulmak kalıyor. Gelelim hepimizin en çok önemsediği, geliştirilmiş güvenlik sistemlerine... Yeni Jaguar F-PACE' ile sunulan Vale Modu sayesinde bazı kaygılarımızın önüne geçiliyor. Nasıl mı? Aracınızı yabancı birine teslim ettiğinizde, bu mod sayesinde hem navigasyon ayarları ve telefon bilgilerinize, hem de bagaj bölmesine erişim engelleniyor. Bu özelliğin bir diğer bonusu ise Vale Modu açık olduğunda kameralar ve park yardımı gibi sürücü destek özellikleri de devreye giriyor. Güvenlikten bahsetmişken; Yeni Jaguar F-PACE, ön ve arkadaki yolcuları araçtan çıkarken yaklaşan bir başka aracın veya bisikletlinin varlığına karşı uyarabilen Clear Exit Monitor özelliğine sahip. Jaguar'ın en yeni 3D Çevresel Görüş Kamerası teknolojisi, otomobille manevra yaparken daha fazla ayrıntı ve gerçek zamanlı görüntüleme seçeneği sunmak için en son kamera teknolojisini kullanıyor. Özellikle dar yollardan geçerken ya da park ederken zorlandığınızda, 3D Çevre Görüş Kamerası teknolojisi sayesinde araç 360 derece görseli 11.4 dokunmatik ekrana yansıtıyor ve aracın daha kolay ve güvenli şekilde kullanılmasını sağlıyor. Eklemeden geçmeyelim; Jaguar Care bakım paketi, 3 yıl veya 100.000km boyunca periyodik bakım sağlıyor. Yeni Jaguar F-PACE'i Jaguar Türkiye web sitesinden veya Jaguar Online Rezervasyon Platformundan inceleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Annesi Cindy Crawford'dan devraldığı modellik kariyerini başarılı bir şekilde devam ettiren Kaia Gerber, en sevilen korku serilerinden biri olan American Horror Story'nin kadrosuna katıldı. Kısa bir süre önce yönetmen Ryan Murphy tarafından 10'uncu sezonun ilk haberlerini aldığımız American Horror Story'nin kadrosu yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor. Sadece uzun soluklu olmasıyla değil yıldız oyuncu kadrosu ve yüksek moda zevkiyle de başka bir seviyeye taşınan dizi, etkileyici hamleler yapmaya devam ediyor. Annesi Cindy Crawford'dan devraldığı modellik kariyerini başarıyla sürdüren ve son dönemin it-girl'lerinden biri olan Kaia Gerber, başarılı dizinin kadrosuna dahil olarak oyunculuk için de ilk adımı atmış oldu. Kısa bir süre önce dizinin yeni sezonun da başlığını açıklayan Murphy, \"Double Feature\" adıyla iki farklı hikayeyi tek bir sezonda birleştireceğini duyururken daha fazla bilginin yakın zamanda geleceğinin de sinyallerini verdi. Pek çok ünlü ismi değişik karakterlerde izlediğimiz dizi de Kaia Gerber'in hangi rolle karşımıza çıkacağını ve kadronun diğer isimlerini merakla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başarılı model, amfAR yararına düzenlenen bir etkinlik için ikonik The Great Gatsby'nin Daisy Buchanan'ı olarak karşımıza çıkıyor. Ryan Murphy'nin dizisi American Horror Story: Double Feature'da yer alan Kaia Gerber, bu hamlesiyle oyunculuğa da uzak olmadığını göstermişti bizlere. Hatta bu alandaki çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Brando Crawford tarafından yaratılan, klasik oyun ve senaryolardan oluşan canlı okuma serisi Acting for a Cause, amfAR yararına bu sefer The Great Gatsby'yi ele alırken Gerber, Daisy Buchanan karakterini canlandırıyor. Daisy'yi oynama fırsatına sahip olduğu için onur duyduğunu ifade eden başarılı model, önemli bir amaç için bu role bürünmenin de çok anlamlı olduğunu ekliyor. Gerber'in yanı sıra Jake Picking, Mason Gooding, Josephine Langford ve Nat Wolff gibi isimlerin de yer aldığı The Great Gatsby okuması, Acting for a Cause'ın web sitesinde, YouTube kanalında ve amFAR'ın Tiltify sayfasında yayınlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Mr. Vogue Furkan Andıç ile birliktesiniz. Kalbinin sıcaklığı yüzünün gülümsemesinde; Peşinden koştuğun değil, yanında duran şey mutluluk diyen ta kendisi. Mr. Vogue Furkan Andıç ile birliktesiniz. Kalbinin sıcaklığı yüzünün gülümsemesinde; Peşinden koştuğun değil, yanında duran şey mutluluk diyen ta kendisi. Hangi işle meşgul olursanız olun bir süre sonra bazı rutinler işinizin bir parçası haline gelir. Her gün yaptığınız o işin bazı anlarında artık az çok neyle karşılaşacağınızı bilirsiniz ki bu bir bakıma da gereklidir. Yoksa her gün büyük oranda farklılık gösteren ve sizi şaşırtan durumlarla karşılaştığınız bir iş başka türlü bir efor gerektirecektir. Ama bazen de siz tam o rutinde giderken bir anda bir şey olur ve o şey size hiç beklemediğiniz anda beklemediğiniz şekilde dokunur. Bizler burada sizinle bu yazdıklarımızı paylaşabildiğimiz için çok şanslıyız zira en genel tanımıyla hayat paylaştıkça anlam kazanıyor. Ve tahmin edersiniz ki bu paylaştığımız hikayelerin bir sahne arkası var, dolayısıyla dergide bu içerikleri yaratabilmek için neredeyse her gün yeni insanlarla tanışıyoruz, bunun için de ayrıca çok şanslıyız. Dünyaya farklı bakan, farklı alanlarda, farklı uzmanlıklarda çalışan insanlarla tanışma fırsatı, o insanların vizyonunu, hayata bakışını öğrenmek, onların farklı enerjilerini deneyimlemek bu işin en güzel taraflarından biri illa ki. İşte bazen o kişilerden bazıları siz bütün işler arasında koşuştururken, rutininize alışmış bazen otomatik pilotta giderken bir anda hızınızı kesip bulunduğunuz ana acil iniş yapmanızı sağlıyor. İşte Furkan Andıç ile söyleşi yapmak için Zoom'u açtığım ve onun yüzünü gördüğüm an, o anlardan bir tanesi. Bir insanın kalbi yüzünde nasıl görünür diye sorarsanız onu gösterip işte böyle derim. Yakın zaman önce geçirdiği ameliyat sonrasında tüm pozitifliğiyle karşımda. Gülümseyerek söze başlıyor. Ne tarafından bakarsan biraz öyle oluyor ya aslında. Bizim düşünce biçimimiz süreçleri illa ki etkiliyor. Sağlık çok önemli ve illa ki kontrol edemediğimiz noktaları var. Bununla birlikte insan kendi sağlığını önce kafasında başlatmalı. Fiziksel sağlık önemli ama zihinsel sağlık da en az onun kadar önemli. Geçirdiğim ameliyat sonrasında tabii ki hayatımda bazı belirsizlikler oldu ve bu bir kaygı yaratabiliyor ama bu duruma nasıl baktığın önemli olan. Bu durum insanın bazı şeylerin kıymetini anlaması için de bir fırsat olabilir. Hayatta nelere sahip olduğunu gözden geçirme fırsatı yakalayabilirsin bu sayede. Bu ufacık bir sorun bile olsa. Bir şeytan tırnağı ne kadar küçük bir şeydir ama sizi ne kadar meşgul edebilir. Önceden o sorun hayatınızda olmadan nasıl yaşadığınızı hatırlarsınız hemen. Dolayısıyla olaya neresinden bakacağınız da aslında sizinle alakalı. O sağlığa olan bütüncül yaklaşımından bahsederken menajerinden telefonuma bir e-posta düşüyor: Furkan vejetaryen besleniyor, çekim sırasında bu konuda desteğiniz bizi mutlu eder. Furkan'la bu mesajı teyit ediyorum. Açıklıyor: Sürekli değişiyoruz. Öğreniyoruz. Bir şeyler bize dokunuyor. Gördüklerimizden etkilenmeye açık olmamız gerekiyor. Bu olası değişim süreçlerine izin vermemiz gerektiğine inanıyorum. Vejetaryen beslenme de benim için böyle bir sürecin sonucu. Çok yoğun bir çalışma sürecinden geçerken bir arkadaşım Food Choices isimli bir belgesel önermişti. Aslında hep bildiğimiz; hayvanların beslenme süreçlerimize dahil edilmek uğruna içinde bulundukları o kötü yaşam koşullarını bir kez daha görünce 'ne kaybederiz' dedik. Ben spor yapıyorum ve bitkisel beslenme ile ihtiyacımız olan besin değerlerini tam olarak karşılayıp karşılayamayacağımız sorusu hep akıllardadır. Bu belgesel aslında bunun ne kadar mümkün olduğunu gösterdi bana. Bunun ötesinde bitkisel beslenme sayesinde uykum bana daha çok yetmeye başladı, yemeklerden sonraki yorgunluk gitti. Bağırsak ikinci beyin derler ya, bütün sistemim daha iyi bir hal aldı. Daha pozitif olmaya başladım. Bu süreç beni değiştirdi ve faydasını görünce devam ettim. Tabii bazı alışkanlıklar zamanla evriliyor. Şimdi bakınca bu üç yıllık dönemin sonunda artık et yemem yüzde 80 - 90 oranında azaldı. Yemiyorum değil yiyemiyorum. Besin değerleri sebepli balık yemeye başladım. Geçenlerde bir restoranda balık önüme bütün olarak geldiğinde balıkla yüz yüze gelince onu da yiyemedim, yapamadım. 3D teknolojisiyle artık et de yapılıyor diğer yandan. Dünyanın geleceği ve de hayvanlar için bu alışkanlıkları biraz değiştirmemiz gerekiyor. Bunun zamanı geldi. Kısacık zamandaki tanışıklığımızda benim için bulunduğu dilekten mutluluk duyuyor. Beni heyecanlandırma ihtimali olduğunu bildiği bir konu onu da heyecanlandırıyor. Konuşmamızın bir yerinde söylediği sözler bu durumu kendi ağzından özetliyor. Ben insanların mutluluğundan mutlu olan biriyim. Atlas karakteriyle bu anlamda bağdaşan bir sürü şey var. Oynadığım karakterin bir sürü travması olsa da fark ediyor ki; başkalarına faydası olabilirse kendini de iyileştiririr. Öğretmenliği de bu yüzden seçiyor. Bu karakteri başka biri de oynayabilir ama kimse oynarken benim gibi hissetmeyecek. İçimdeki o hisle benzer bir yerde duruyor bu rol şeklinde anlatıyor TRT'de yayınlanan Kara Tahta dizisindeki Atlas rolünü."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kim Cattrall'dan bir şeyleri bitirmek ve geride bırakıp yoluna devam etmek konusunda öğreneceğimiz çok şey var. Hiçbir şey sonsuz değildir. Hayaller değişir, trendler gelip geçer ancak dostluk her zaman daimdir. Böyle diyordu bize HBO'nun efsane dizisi Sex and The City. Fakat yıllar ve hayat bize gösterdi ki dostluklar da bitebilir ve gerektiğinde bitmelidir de. Sex and the City'nin, And Just Like That adlı yeni bir uyarlamayla ekranlara dönmesi elbette büyük bir haberdi ancak en çok Kim Cattrall'ın yokluğunu konuştuk. Aslında bir çoğumuz bu durumu kabullenmiştik fakat konuyla ilgili her bir haber ilgimizi çekiyor, acaba mı? umudu yaratıyordu. Daha sonra çok ilginç bir hamle gördük yeni dizide. Bölümler boyunca Samantha'yı ekranda göremiyorduk ama Cattrall'ın yokluğu için bir geçici çözüm bulunmuştu. Samantha, mesajlarıyla izleyicilere Londra'dan Ben buradayım! diyordu. Ancak tüm bunlar eski dostun bir yerlerde hayat��na devam ettiğini gösteren ufak hamlelerdi sadece. Sex and the City'nin yapımcısı Michael Patrick King de daha önce bir röportajda hissedilmesinin ve bunu yazmanın heyecan verici olduğunu belirtirken, Carrie'nin belirli zamanlarda Samantha'ya ulaşmasını ilginç buldum demişti. Kim Cattrall, Variety'e verdiği bir röportajda elbette And Just Like That ile ilgili soruları da yanıtladı. Seriye geri dönmeyeceğini çok daha önce henüz filmler çekilirken belirttiği için dizinin ekranlara döneceğini herkes gibi sosyal medyadan öğrendiğini söyledi ünlü oyuncu. Herkesin Samantha hakkında söyleyeceklerini merak ettiği Cattrall,Kimseyi terk etmedim. 25 yıl önce yaptığınız bir işe geri dönmeyi hayal edebiliyor musunuz? Üstelik bu iş kolaylaşmadı; bu karakterlerle nasıl ilerleyeceğim konusu da karmaşıklaştı diyerek rolüyle vedalaşmasını anlattı bir kere daha. Ayrıca Samantha karakterinin hikayesinin bittiği de sözlerine ekledi. Oyuncu, And Just Like That'in hiçbir bölümünü izlememiş, ancak bazı şeyleri duyduğunu söyledi. Yeni dizide mesajlarla kendisinden haber alındığını da duyduğunu belirten Catrall, Bu benim oynadığım Samantha'dan farklı hissettiriyor diyerek aslında bu durumdan çok da memnun olmadığının sinyallerini veriyordu sanki. Sex and the City'deki başrol oyuncularını arkadaş olarak değil, meslektaş olarak tanımlayan Cattrall'a göre hayatta bazı şeylerin yeterli seviyeye ulaştığını anlayabilmek önemli bir bilgelikti. Hayat bir şekilde akarken elbette sonlar gelecek, vedalar yaşanacaktı. Bizce Kim Catrall, hayatta her şey bitebileceğini geriye dönüp bakmanın her zaman çok da iyi bir şey olmadığını hatırlatan gerçek bir idol. Ondan öğrenecek çok şeyimiz var gibi görünüyor. Ve biliyoruz ki Samantha bir yerlerde, toksik ilişkilerinden kurtulmuş, en mutlu haliyle hayatına devam ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Audrey Hepburn'ün başrolde olduğu \"Öldüren Şüphe\"den Julia Roberts'lı \"Aşk Engel Tanımaz\"a, kış stilinizi oluştururken ilham alabileceğiniz 5 film. Aşk, komedi, aksiyon, gerilim... Julia Roberts'lı Aşk Engel Tanımaz'dan Audrey Hepburn'lü Öldüren Şüphe'ye uzanan listedeki beş filmin ortak noktası, kış mevisimi ve bolca moda. Audrey Hepburn'ün başrolde olduğu, Paris sokaklarında geçen bir filmden ikonik moda anlarının eksik olması beklenebilir mi? Türkçeye Öldüren Şüphe ismiyle çevrilen 1963 yapımı Charade'de Hepburn, kocası öldürülen bir kadını canlandırıyor. Elbette sıradan bir kadını değil; kırmızı ve sarı paltosuyla Paris sokaklarında göz kamaştıran bir kadını. Julia Roberts'ın bir kitapçıya aşık olan ünlü bir film yıldızını canlandırdığı 1999 yapımı Notting Hill, kış mevisiminden çok daha uzun zamana yayılan bir aşk hikayesini anlatıyor. Filmi bu listenin parçası yapansa Roberts'ın canlandırdığı Anna Scott karakterinin hikayenin başlarında büründüğü siluetler. Kış için yeni bir alışverişe çıkmanıza sebep olacak görünümler arasındaki favorimiz, Fransız beresi ve güneş gözlükleriyle tamamlanan siyah deri trençkotlu ikonik stil. Kabul edelim, Bıçak Sırtı olarak tanıdığımız Blade Runner'daki stilleri direkt olarak günlük hayata uygulamak pek mümkün değil. Ancak Vintage mağazalarından bulunabilecek hacimli kürk, diz üstü deri çizmeler, fütüristik etekler ve bolca aksiyonun yer aldığı bilimkurgu, kesinlikle ilham alınacak cinsten. Meg Ryan ve Billy Crystal'ın başrollerini paylaştığı When Harry Met Sally, adından da anlaşılabileceği gibi romantik bir hikayenin etrafında şekilleniyor. Üniversiteden mezun oldukları gün tanışan iki karakterin aşkını izlerken gözümüz 80'lerin sonu, 90'ların başındaki modayı kusursuz bir şekilde yansıtan Meg Ryan'ın kostümlerine kayıyor. Kış stilinize ilham verecek filmin hafızanıza kazınacak ödüllü bir yapım olmasını istiyorsanız, Cate Blanchett'li Carol'ı izleme listenize alın. 6 farklı dalda Oscar'a ödül gösterilen film, 1950'lerde New York'ta fotoğrafçılık yapan Therese Belivet isimli karakterle filme ismini veren Carol Aird'in ilişkisini odağına alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ulusal komedi sahnesinde önemli bir ses olan Jiaoying Summers, 26 Nisan'da dünyaca ünlü Caroline's NewYork'ta başrol olacak. 1 milyondan fazla takipçisini TikTok'ta Uber Karen karakteriyle güldüren Summers, NewYork'ta Westside Comedy Club ve Brooklyn Comedy Club'da sahne alacak. Los Angeles'taki ikonik Laugh Factory ve The Improv'da haberlere çıkan Jiaoying, sahip olduğu iki küçük komedi kulübünde açık mikforon ile; diğer komedyenlerin materyallerini test etmeleri, sahnedeki performanslarını geliştirmeleri ve deneyim kazanmalarını sağlıyor. Kulüpleri dünyanın bir çok yerinden komedyen için özel gecelere ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, Comedy for Ukraine geceleri düzenleyerek; yıllar önce aktris Julie Andrews tarafından başlatılan ABD Operasyonu aracılığıyla Ukraynalı mültecilere destek oluyor. 30 dakikalık komedi özel filmi Comedy InvASIAN 2.0, AAPI Heritage Month için 1 Mayıs'ta Peacock ve Tubi'de prömiyer yapacak. Daha fazla bilgi için www.jiaoyingsummers.com'u ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Spencer rüzgarı etrafımızı sarmışken, kraliyet ailesinin en sevilen ismi Prenses Diana'yı konu alan yapımları hatırlıyoruz. Kraliyet ailesinin en sevilen ismi Prenses Diana bugüne dek birçok filme ve diziye konu oldu. Son günlerde gündemimizde olan Spencer vesilesiyle, Prenses Diana'yı ve hayatını konu alan yapımları hatırlıyoruz. Bu listedeki en yeni giriş, Kristen Stewart'ın oynadığı biyografik film Spencer. Film, Diana'nın Prens Charles ile evliliğini bitirmeye karar verdiği Sandringham'daki bir Noel tatilinde geçiyor. Tamamen onun bakış açısına ve kendisi ve çocukları için doğru seçimi yapıp yapmadığına dair iç karışıklığına odaklanan film, Kristen Stewart'a Oscar heykelini getirecek mi bekleyip göreceğiz. Andrew Morton'un ölümünden önce prensesle işbirliği içinde yazılan Diana: Gerçek Hikayesi In Her Own Words adlı kitabına dayanan bu mini dizi, Diana'nın genç bir kız olarak çocukluğundan halka açık bir simge olarak geçirdiği yıllara kadar tüm hayatına odaklanıyor. Zamanında eleştirmenlerce beğenilen mini dizi aynı zamanda Diana'nın yeme bozukluğu ve intihar düşünceleriyle olan deneyimine de değiniyor. Prenses Diana ile ilgili çoğu filmin aksine, bu film Diana'nın yaşadığı dönemde gösterime girdi. Binicilik hocası Kaptan James Hewitt ile olan ilişkisini merkeze alan film, ölmekte olan evliliğinde ne kadar tuzağa düştüğünü ve sonunda aşkı nasıl bulduğunu vurgulamaya çalışıyor. Kate Snell'in 2001 tarihli Diana: Her Last Love kitabından uyarlanan film, boşanması ve Doktor Hasnet Khan ile olan özel aşk ilişkisi de dahil olmak üzere, Prenses Diana'nın hayatının son iki yılını takip ediyor. Film Diana'nın ölümüyle sona eriyor, ancak o kazayı göstermemeyi tercih ediyor. Diana rolünde izlediğimiz Naomi Watts, 2013'te Oscar kazanmıştı. Corrin, ilk kez 2020'de Netflix'te yayınlanan The Crown'un 4. sezonunda Prenses Diana olarak çıkış yapmıştı. Bu sezon, Diana'yı Prens Charles ile olan ilişkisinin ilk günlerinde nişanlanmalarından nihai ayrılmalarına kadar takip ederek ele aldı. Beşinci sezonda ise Elizabeth Debicki'yi aynı rolde izleyeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Fotoğrafçı, yazar ve model Laura Bailey, yaratıcı bir hayatın anahtarlarını ve ona ilham verenleri Vogue Türkiİye için paylaşıyor. Laura Bailey kendine özgü, çok yönlü bir yaratıcı. Vogue İngiltere'ye katkıda bulunan bir editör. Chanel'in marka, İngiliz Moda Konseyi'nin kültür elçisi. 21 yaşında Londra, King's Road'da yürürken keşfedilen Laura; Guess, Bella Freud ve Chanel için modellik yaptı, Alasdair McLellan ve Mario Testino gibi efsanevi isimler tarafından fotoğraflandı. Aynı zamanda, Southampton Üniversitesi İngiliz Edebiyatı bölümünden en yüksek notlarla mezun oldu. Bir yazar olarak sözleri Financial Times, Vanity Fair ve The Sunday Times'ın yanı sıra, Vogue İngiltere'de uzun soluklu bir köşede yer aldı. Laura'nın ilham perileri çevresindeki her şey. Filmler, kitaplar, doğa, seyahatler, klasikler ve gençler. Gerek fotoğrafladığı sanatçılar ve sporcular, gerek yönettiği kısa filmler veya giyim markası Budd için stylist Cathy Kasterine ile ortaklaşa tasarladığı bir gömlek koleksiyonu olsun, Laura'nın eşsiz tarzını ve yaratıcı kariyerini tanımlayan esans; işbirliği ruhu ve çevresine dair daima meraklı ve duyarlı bir göz. Belki de en önemli bağlantılarından biri ise partneri ve iki çocuğuyla birlikte yaşadığı Londra şehri. Aynı şekilde, Laura Bailey de bu şehrin ilham perisi. Yıllar boyunca Vogue İngiltere'de Laura Loves başlığı altında ona dokunan ve bir kreatif olarak onu besleyen şeyleri paylaşan Laura'nın okudukları, izledikleri, dinledikleri ve gözlemledikleri büyük bir merak konusu. Farklı dönemlerden geçiyorum, ama her zaman komodinimde ve el çantamda/arabamda/bavulumda çılgınca çeşitli bir karışım -şiir, senaryolar, seyahat ilhamı, el yazmaları, çocuklarımın ev ödevleri- ve genellikle arkadaşlarım tarafından paylaşılan veya önerilen kitaplar var diyor Laura. Son zamanlarda okuyup etkilendiği romanlar arasında; Deborah Levy'den August Blue, Maggie O'Farrell'dan The MarriagePortrait, Curtis Sittenfield'dan Romantic Comedy ve Okechukwo Nzelu'nun kaleminden Here Again Now'ı sayıyor. Sanat ve sanat tarihine ilgili ve Katy Hessel'ın yazdığı The Story of Art Without Men ile Robert Diament ve Russell Tovey'den Talk Art'ın birinci ve ikinci ciltlerini herkese tavsiye ediyor. Ve her zaman klasiklere dönüyor; Thomas Hardy, Gabriel Garcia Marquez ve Jeanette Winterson vazgeçilmez favorileri. En sevdiği şarkıcının her zaman en iyi arkadaşı Leona Naess olacağını ifade eden Laura, geçtiğimiz sene Naess'in son albüm kapağını çekmiş ve ilk videosunu da onun için yönetmişti. Grup olarak ise Wet Leg'i beğeniyor: Rhiann ile Hester'ı dünyayı çıldırtmadan önce fotoğrafladığım ve şöhret, ödüller ve stadyumlar gelmeden önce küçük bir East End kulübünde çalarken gördüğüm için kendimi çok şanslı hissediyorum. Yelpazenin diğer ucunda, yakın arkadaş ve sırdaş olmadan çok önce Courtney Love ve Hole'un hayranıydı. Hala Courtney Love'dan sürekli ilham aldığını paylaşan Laura, onunla çekim yapmayı gerçek bir güven çemberi, sürreal ve büyülü bir deneyim olarak tarif ediyor. Rüyalarındaki çalma listesi her zaman Nick Cave, Nina Simone, Lucinda Williams ve Beyonce'yi içeriyor. Laura'nın oldukça konuşulan orijinal stili eforsuz, spontane ve ruh haline bağlı. Modayı düşünerek çok fazla zaman harcamamaya çalışıyor. Yıllar boyunca klasikleri bir trençkot, Chanel küçük siyah bir elbise, zamansız denim ve vintage parçaları karıştırma eğiliminde olmuş. Sloganı az çoktur; en sevdiği parçalardan bazılarıyla yıllarca dünyayı dolaşmış. Uzun zamandır vintage tutkum var; Portobello Road ve ünlü pazarın yakınında yaşamak ise bir bonus! Spor da benim için çok önemli; koşucuyum ve çoğu gün tenis oynarım. Dolayısıyla beyazlardan, likralardan ve Nike'lardan oluşan bir koleksiyonu var. Ayrıca iş seyahatlerini de büyük bir heyecan ve ayrıcalık olarak görüyor. Giderek daha fazla bir tür üniformaya çekildiğini dile getiriyor Laura; dikim ön planda, tenis beyazları ve jean - hepsi bir Chanel dokunuşuyla bir tık yükseliyor ve tabii arada sırada inanılmaz bir parti elbisesi! Gelecek nesil de ona ilham verenlerden. Teknoloji ve yapay zeka konusunda endişeleniyor, ancak bir yandan da ergenlik çağındaki çocuklarının bu konuya yaklaşımlarını daha sakin ve sofistike buluyor. Bu jenerasyonun çevresel sorunlara olan tutkularında ve bir fark yaratmaya yönelik kolektif arzularında umut buluyor. MarianneFaithfull'dan The Ballad of Lucy Jordan. Bu şarkı aynı zamanda bir kadını hayata ve maceraya da aşık edebilir... Ya da sadece Paris'e. Uzun bir tren yolculuğu için yanınıza alacağınız üç şey... Leica Q kameram, bir roman, Chanel J12 saatim. Ergenlik çağındaki halinize hediye edeceğiniz bir kitap... Ocak ayında oğlum 18 yaşına girdi ve en büyük üvey oğlum, onu en çok etkilediğini ve ilham verdiğini düşündüğü 18 kitabı ona hediye etti. En iyi hediye... Liste Maya Angelou ve Toni Morrison'ı içeriyor. Her buluşma ilk buluşma gibi hissettirmeli. Benim iyi hisset kostümüm Alex Eagle pantolon takımım. Klasik ama cool. Ben spor ayakkabılar, vintage bir tişört ve Chanel bir el çantasıyla eşleştiriyorum. Lacoste tenis beyazları ve Ace Club hoodie, Nike spor ayakkabılar, Chanel küçük siyah elbise, Re/Done yırtık şortlar, vintage tişörtler, The Row oversize beyaz veya çizgili gömlek, kitaplar, kameralar, defterler. Jones Road stick allık, Creme de la Mer Soft Creme, Chanel Beauty No.1 serum ve mistler, Chanel No.19 parfüm, Charlotte Tilbury Feline Flick göz kalemi, Chanel Beauty Le Stretch Volume maskara, Glossier kapatıcı. Üst üste denim ya da slip bir elbise ve spor ayakkabılar. Audre Lorde - Now That I Am Forever With Child."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Girls dizisiyle hayatımıza giren Lena Dunham geçtiğimiz günlerde müzisyen sevgilisi Luis Felber ile evlendi. Çizgi dışı tavrıyla farklı bir portre çizen Dunham'ın düğünü de tıpkı karakteri gibi kendine özgüydü. Lena Dunham, geçen Cumartesi gecesi Londra'da evlendikten sonra kısa bir balayına çıktıkları İngiltere'nin Somerset kentindeki odanın karşısından üç günlük eşine böyle seslenmişti. Nişan hikayesini benden çok daha iyi anlatıyor. diyen Dunham'ın sevinci yaptığı telefon görüşmesinden bile belli oluyor. 35 yaşındaki aktris, yazar ve film yapımcısının Ocak ayındaki tanışmalarını 'bir dizi arkadaş entrikası' olarak tanımamasının ardından Dunham ve Felber bunu Soho Union Club'da doğaçlama bir düğüne dönüştürdü. Her ikisi de kendi yaratıcı projelerinin ortasındayken pandemi döneminin de etkisiyle bir ay içinde düğün organize etmenin zorluklarını es geçmiyor. Bu yüzden takviye ekiplerini çağırdıklarını söyleyen Dunham; Bunu yardım olmadan halletmemiz imkansızdı. Annem de galeristi olan Amanda Wilkinson'ın kızı Donna'yı aramamı önerdi. diyerek sürecin başlangıcını anlattı. Etkinlik koordinatörleri Donna & Marcus Duke ve partnerleri Jacob Mallison Bird daha önce hiç düğün organizasyonu yapmamıştı ve Covid'e rağmen bu zorlukla baş etmeye hazırlardı. Jacob ve Donna davet işiyle çok uğraştı çünkü insanlar sürekli iptal ediyordu. diyen Dunham, zaten kısaltılmış konuk listesindeki birkaç kişinin de virüse yakalandığı için katılamadığını ekledi. Dunham ayrıca; Bir davetliden Covid olduğu için gelemeyeceğini duymak, bu durumun hala devam ettiğini ve tüm önlemleri kesinlikle ciddiye almamız gerektiğini gösteriyor. diyerek önemleri öncelikli hale getirdiklerini ifade etti. Çift, tüm konukların test yaptırmasını ve aşı kartlarıyla beraber gelmelerini istedi. Davetliler, tören ve resepsiyon sırasında, aralarında yeterli mesafe bırakacak şekilde ayarlanan mekanda önlem olarak maskelerini de bulundurdu. Lena'ya göre, çiçekçi Gail Smith tarafından hazırlanan bir örtünün altında, ikilinin okudukları yeminlere şahit olan yaklaşık 60 kişi bulunuyordu. Geleneksel bir Yahudi düğün sunağı olan Cuppah ise annesi Yahudi olan Dunham ve babası Yahudi olan Feber için çiftin ayarladığı özel bir jestti. Oxford'da dini eğitim alan Duke aracılığıyla da geleneksel unsurları modern dokunuşlarla hazırlamalarına yardımcı olan Dr. Harry Cedar ile tanıştılar. Onları gördüğüm andan itibaren çok sevdim. diyen Cedar, gelin ve damadın birbirini üç kez daire içine alması ve düğünü tamamlamak için bardak kırması gibi gelenekleri koordine etti. New York ve Los Angeles'taki arkadaşlarının ve ayrıca Feber'in Peru'daki ailesinin de zoom üzerinden dahil olduğu düğün için Dunham şu detayı verdi; Lu, İspanyol aksanıyla harika bir İbranice konuştu ve herkesin birbirine bağlanmasını sağladı. Emily Bode tarafından özel olarak tasarlanan mavi bir süet takım giyen Feber ve Dunham bu bağlılığı yaratabildikleri için çok memnundular. Gelin partisini düşünürsek kardeşlerimiz dahil 9 kişiydik. Aslında daha az nedimeyle çok daha büyük düğünler yapılmıştır ancak bu sayı yakın arkadaşlarımla olmanın heyecanını yansıtıyor. diyerek Dunham aralarında Taylor Swift, Myha'la Herrold, Rosa Mercuriadis,Tommy Dorfman, Ali Trustman, kuzeni Jenna Hally Rubenstein, Felber'in kız kardeşi Alma-Kori Felber ve Dunham'ın podcast partneri, Alissa Bennett'in bulunduğu ekibi sayıyor. Bir çok harika kız arkadaşım, Lu'nun kız kardeşi ve Lu'nun sağdıcı aynı zamanda en yakın arkadaşı bizime birlikteydi. Christopher Kane bütün nedimelerimi nezaketle giydirmeyi kabul etti. Bütün kızlar Christopher Kane elbiselerini giymeden önce The Vampire's Bride kıyafetleriyle düğüne hazırlandı. Yeşil pijamamın markası Sleeper ve benim için özel olarak tasarlanan jartiyer ise Kelsey Randall imzası taşıyor. Odada hazırlanırken çok yüksek sesle konuşuyorduk. Lu ve arkadaşları ise karşı odada enerjilerini daha sakin tutmayı başarıyorlardı. Bir noktada ise Lu'nun yakın arkadaşı Emma Chitty, iki oda arasında gidip gelerek onlara füme etten hazırlanmış bir tabak kaçırdı. Ken O'Rouke saçımı yaparken makyajım Amanda Grossman'a emanetti. 2012 yılında Girls dizisi için Londra'ya geldiğimden beri onlarla çalışıyorum. Her seyahatimde onları ziyaret ettim ve şimdi burada yaşadığım için ikisini de çok daha sık görebiliyorum. Ken'in ikonik Pomeranian köpeği Burly benimle her çekime geliyor ve o yanımdayken çok daha sakin ve mutlu hisediyorum. Christopher, saçım ve makyajım için Ken ile Amanda'ya Claudia Schiffer'in Versace defilesindeki bir görselini gönderdi. Cat-eye göz makyajı, bolca kirpik, hafif bir ruj ve fiyonk vardı. Ve tek bildiğim şey düğünümde saçımın üstünde bir fiyonk olmasını istediğimdi. Ayrıca Patti Boyd'un George Harrison'la olan düğününden ve Sharon Stone'dan bazı referanslar ekledim. Stone tarihteki en güzel gelinlerden biriydi. Annem ve kız kardeşler kesinlikle çok tutkulu aynı zamanda rekabetçiler. Bu yüzden herkesin şahsen düğünde bulunacağını öğrendiklerinde bu fırsatı kaçırmak istemediler. Lu, sağdıcı aynı zamanda müzik partneri Matt Allchin'le düğüne hazırlanırken odayı palo santo tütsüsünün enerjisiyle doldurdu. Mekanımız Union Club, Soho'daki Yunan caddesinde bulunan ve düğün organizasyonu da yapan üyelere özel bir kulüp. Nedimelerin çantaları Susan Alexandra tarafıdan tasarlandı. Tommy Dorfman parti hediyelerini seçip şipariş etti ve Susan da bu işi başarıyla tamamladı. Ayrıca konuklara köpeğimiz Ingrid'in yüzünün bulunduğu çakmaklar hediye ettik. Bu \"L\" harfi saç tokası Luis'in en yakın arkadaşı Emma Chitty'nin hediyesi. Ken tokayı görür görmez saç tasarımıma ekledi. Kullanabileceğim eski bir objem hiç yoktu. Ama annem bana iki tane şey verdi. Biri büyük büyükannem Regina Hyman'a ait olan küpeydi. Annem Roma'da sanat okulunda okurken bu küpeleri kullanmıştı ve tekini kaybetmişti; şimdi de diğer tekini bana kolye olarak verdi. Ancak zincir bulma konusunda sıkıntılar yaşıyordu. O sırada Christopher'ın elinde kalan yapay bir elmas zincir devreye girdi. Böylelikle iki özel hediyeye sahip oldum. Tören elbisem ilk referansını Town Hall'da evlenen Beatles eşlerinden alıyordu. Daha sonrasında June Carter Cash, Priscilla Presley, Coal Miner'in kızının enerjisi de devreye girdi. Nedimelerin gümüş pilili elbiseleri 60'ların Swing dönemini yansıtıyordu. Ancak içlerinden biri \"Kendimi güzel bir cupcake paketi gibi hissediyorum.\" dediğinde her şey tamamlandı. Covid önlemleri nedeniyle ailemin İngiltere'ye gelebilmesi için belirli protokollerden geçmesi ve test olması gerekiyordu. Ama babam annem, kardeşim Cyrus, teyzelerim Bonnie ve Susan, dayım Bart, ve kuzenim Jenna hepsi buraya gelmeyi başardı ve bu benim için çok özeldi. Lena: Lu, inanılmaz yeminler yazdı. Bunları yazarken çalışma odasında saatler geçiriyordu. Lu: Yazdıklarımı karıştırmak istemedim. Bu yüzden hepsini bir düzene soktum. Bu kartları yazmak hem çok eğlenceliydi hem de benim için her şeyi ifade ediyordu. Bu harika buketleri çiçekçimiz Gail Smith yaptı. Benden nedimelerimin her biri hakkında bir sıfat tanımlamamı istedi. Sonra küçük bir anahtar yaptı ve sıfatları etiket olarak buketlerin üstüne astı. Nedimelerin buketleri almaları için önce onları bulması gerekiyordu. Benim nişan yüzüğüm serçe parmağımda takılı. Lu'nun büyükannesi Luisa Delfina'ya ait olan bu tasarım 1700'lü yıllara ait bir Incan Peruvian yüzüğü. Bu yüzden parmağıma olması için genişletmemiz imkansızdı. Talitin altında geçirdiğimiz an benim en sevdiğim andı çünkü bu özel süreyi herkesin eşliğinde geçirdik. Büyükannem 2016 yılında vefat etti ve bu hem onun için hem de Yahudi gelenekleri için çok şey ifade ediyordu. Ailemin yanımda olması ve onların bu ana şahit olması gerçekten harikaydı. Sanırım aynı zamanda Lu'nun, çocukluğundan beri sinagoga gitmemiş babasında da bazı anıları canlandırmayı başardık. Lu'nun nişan yüzğü serçe parmağına tam oturdu. Hem bu şekilde kullanmak gitar çalmasını da zorlaştırmayacak. Yoko Ono ve John Lennon'ın düğünü kesinlikle bizim için bir referanstı. Jacob ve Donna'da bizi alması için John Lennon'un düğününde kullanılan Rolls-Royce'un aynısını buldu. Aracın sahibi hem bir peyzaj sanatçısı olan hem de tıpkı John Lennon gibi boyattığı Rolls-Royce'uyla gezmeyi seven harika bir adamdı. Özetle gece bizi almaya gelen bu arabaydı! Arkadaşım Janicza Bravo bizi Emily Bode'la tanıştırdı. O da çok nazik bir şekilde Lu'nun takımıyla ilgili detayları sormak için bizi aradı. Lu da aklında mavi renk olduğunu söyledi. Böylelikle kendisinin mavi süet takımı hazırlanmış oldu. Düğünde 3 tane elbise değiştirdim ve her elbisenin ayrı bir saç aksesuarı vardı. Birinde duvak bir diğerinde görmüş olduğunuz bu taç ve son olarak da bir saç bandı vardı. Hepsini kız kardeşiyle birlikte yürüttükleri Dolecka Bridal'ın sahibi, arkadaşım Becca tasarladı. Resepsiyondan hemen sonra akşam yemeğine geçildi. Çok kalabalık olmasını istemediğimiz için yemeği iki ayrı salonda gerçekleştirdik. Bütün alanın kullanılmasını sağlamak için de kapıları açık bıraktık. Fotoğraf soldan sağa: Cyrus Dunham, Lena Dunham, Tommy Dorfman ve Michael Cohen. Konuk listesi sürekli değişiyordu ancak günün sonunda bu kadar kişiyi bir arada görmek harika bir duyguydu. Düğünde bulunan insanlar hem benim hem de Lu'nun hayatına dokunan insanlardı ve pek çoğu ilk kez tanışıyordu. Fotoğraf soldan sağa: Honey Kinney Ross ve Autumn de Wilde. Fotoğraf soldan sağa: Taylor Swift, Jerrod Carmichael ve Tommy Dorfman. Üçüncü elbisem sürprizdi. Christopher son provalar için elbiseyi getirdiğinde ağlamıştım. Onu takip eden herkes son zamanlarda ne kadar harika bir ressama dönüştüğünü bilir. Kendisi düğün davetiyemizin üzerinde de bulunan ikimizin portresini çizdi ve aynı çizimi A kesimi elbisemin üzerine yapıştırdı. Giymesi hem çok güzel hem de çok eğlenceliydi. Büyük beyaz bir çadıra benzediği için de dans etmek çok keyifliydi. Elbisenin arkasına ise adlarımızı, evlilik tarihimizi yazdı ve en sevdiğim kısım olan imzasını bıraktı. Luis: Orada herkes bizimle birlikteydi ve herkes bizim yaşadığımız duyguları hissetti. Bu yüzden kimse gitmek istemedi. London Review of Books kitapçısına bağlı olan pastacı dükkanına bayılıyorum. Şef Terry Glover bu pastalara son derece şiirsel ve spiritüel bir vizyonla yaklaştı. Onun düğün pastası yapıp yapmadığını bilmiyorduk. Terry'e en sevdiğimiz hayvanın rakun olduğunu söylediğimizde bize iki rakunlu bir pasta yaptı. Buna ek olarak üzerinde BoJack Horseman olan ayrı bir pasta daha yaptı. Ne zaman \"Hayatımın geri kalanında bu günü tekrar yaşamak istiyorum.\" diyen bir arkadaşım olsa, ona \"Hayatında başka hiçbir şey yok mu?\" sorusunu sormak istedim. Şimdi aynı cümleyi ben kuruyuorum. Bu günü hayatımın sonuna kadar tekrar yaşamak isterdim. Luis: Lena gece boyunca bir moda tanrıçası gibiydi. Ben ise üç bölümde de bana eşlik eden tek bir kıyafete sahip olmaktan çok mutluydum. Eve döndüğümde kıyafetleri hep fırlatırdım. Annem bu tavrıma çok kızıp onlara daha saygılı davranmam gerektiğini hala söyler. Bu kıyafetleri giyince şimdi onu çok daha iyi anlıyorum ve artık çok daha özenli davranacağım. Lena: Eğer başka bir zamanda evlenseydik ve düğün için 1 ay değil de 1 yıllık bir süremiz olsaydı kesinlikle delirirdik. Luis: Biz sadece bunu yapmak ve ömrümüzün geri kalanını birlikte geçirmek istedik."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çok sevdiğimiz ananaslar, neşeli karpuzlardan sonra mantarlar da 2021 yılının favori motifi olarak her yerde karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Mutfağımızda kullanmaya alışkın olduğumuz mantar artık yalnızca sofralarla sınırlı kalmıyor. Bella Hadid tişörtlerinden Brent Neale kolyelerine ve ışıltılı Ashish elbiselerine kadar her yerde 'filizlenen' mantarlar görmeye hazırlanın. Şimdi mantarlar giysilerimizden güzellik rutinlerine ve hatta dekorasyon için evlerimize kadar geliyor. Çok sevdiğimiz ananaslar, neşeli karpuzlar ve vazgeçilmez çileklerden sonra mantarlar da 2021 yılının favori motifi olarak her yerde karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Güneşli günlerin gelmesiyle renklenen sofralarda ve dekorasyon ürünlerinde de mantarları başrolde göreceğiz gibi. Londra merkezli sanatçı Bell Hutley ve influencer Alexandra Tolstoy işbirliğinden doğan koleksiyonda da mantarların her yerde olabileceğini göreceksiniz. İkili Bell'in doğa sevgisi ve Alexandra'nın Rus mirasına ve maceralarına olan ilgisinden ilhamla mantarları evlerimizin radarına hızla adapte ediyor. Diet Prada ile yaptığı işbirliğiyle hatırlayabileceğiniz Yellowpop da mantarların başrolde olduğu çalışmaları Instagram'da paylaşarak, her yerde filizlenen mantarların popülerliğine karşı koyamayanlardan. Elbette moda dünyası da mantarlara kucak açmaya hazır, hatta çoktan açtı bile. Iris Van Herpen, İlkbahar 2021 Couture Koleksiyonu için ilhamını mantarlarda bulmuştu. Aşina olduğumuz kırmızı başlı, benekli mantarların aksine mantarların desenlerinden ve katmanlı yapısından yelpaze ve fırfırlarına odaklanan tasarımcı, paylaştığı basın bülteninde de \"mantarların karmaşıklığına ve ayaklarımızın altında nefes alan yaşama gönderme yapan\" bir koleksiyon oluşturma amacında olduğunu belirtmişti. Aynı şekilde Rahul Mishra da mantarlardan ilham alan gerçekçi bir yaklaşımla İlkbahar 2021 koleksiyonunu hazırladı. Koleksiyonda filizlenen mantarlardan hareketle katlı yapılardan oluşan mini elbiseler yer alıyordu. Ayrıca Londra merkezli tasarımcı Cressida Jamieson'ın çok sevdiğimiz nakışlarında da mantar desenleri minimal bir görünümle karşımıza çıkıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Mücevher tasarımlarından, güzellik rutinlerimize kadar uzanan geniş bir skalada mantarlar her yerde diyeceğimiz bir yıl bizi bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Meghan Markle'ın özgeçmişine yeni bir madde daha ekleyebiliriz. Sussex Düşesi artık resmen bir çocuk kitabı yazarı. Meghan Markle'ın özgeçmişine yeni bir madde daha ekleyebiliriz. Sussex Düşesi artık resmen bir çocuk kitabı yazarı. Sussex Düşesi, babalar ve oğullar arasındaki bağı bir annenin gözünden inceleyen ilk çocuk kitabı The Bench'in 8 Haziran'da yayınlanacağını duyurdu. Yapılan basın açıklamasında kitabın, kocası Prens Harry için yazdığı Babalar Günü şiirinden ilham alındığı açıklandı. The Bench isimli kitap, babalar ve oğullar arasındaki gelişen ve genişleyen ilişkiyi temel alıyor. Random House Children's Books tarafından yayımlanacak kitabın çizimlerinde ise ödüllü sanatçı Christian Robinson'un imzası yer alıyor. Markle'ın kitabı seslendireceği de gelen bilgiler arasında. Vogue yazarlarından Elise Taylor, kitaptan paylaşılan görsellerin toplumun her kesiminden aileleri barındırmasının, çok kültürlü Amerika Birleşik Devleti için önemli bir temsiliyet olduğunu belirtiyor. Zira paylaştığı verilere göre, Wisconsin-Madison Üniversitesi Kooperatif Çocuk Kitapları Merkezi'ne göre, 2020'deki kitapların sadece yüzde otuzu ırksal olarak farklı karakterlere sahip. Basın açıklamasında kitaptan paylaşılan çizimlere baktığımızda asker babasını karşılayan bir çocuk ya da bir elindeki oyuncağıyla babasının kucağında uyuyan siyah bir çocuk çizimi görebiliyoruz. Düşes, \"Bu temsil benim için özellikle önemliydi. Christian ve ben bu özel bağı kapsayıcı bir mercekle tasvir etmek için yakın bir şekilde çalıştık\" diyor. Öte yandan yapılan açıklamada Random House Books for Young Readers Group'un başkan yardımcısı ve yayıncısı Mallory Loehr'ın ifadelerine de yer verildi. Loehr yaptığı açıklamada heyecanını dile getirerek, \"Christian'ın sanatı, Meghan'ın sözlerinin hassas duygularıyla güzel bir şekilde eşleşiyor. Canlı bir neşesi olan, sevgi dolu bir kitap oldu. The Bench zamansız bir kitap, gelecek nesiller boyunca okunabilecek bir kitap. dedi. Yaz aylarında ikinci kez anne olacak Markle'ın, yapılan basın açıklamasında anne, eş, feminist ve aktivist olarak tanımlandığını da belirtelim. Meghan Markle yazarlığı sever mi ve kariyerine bu yönde devam eder mi bilemiyoruz ancak Vanity Fair'de yer alan bilgilere göre, Düşes'e yakın kaynaklar, uzun zamandır çocuk kitapları yazmak istediğini ve bunun başarılı olması durumunda gelecekte daha fazla kitap yazabileceğini, bunlar arasında yetişkinlere yönelik kitaplar olabileceğini de belirtiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Doğan Trend Otomotiv'in Türkiye distribütörlüğünü üstlendiği köklü İngiliz markası MG, iş dünyasından isimlerin, MG'nin iş ortaklarının ve müşterilerinin katıldığı özel bir davetle Türkiye'deki ilk yılını kutladı. İngiltere Başkonsolosluğu'nda gerçekleşen gecenin sürprizi ise heyecanla beklenen uzun menzilli elektrikli ZS modeli oldu. Doğan Trend Otomotiv Grubu CEO'su ve Yönetim Kurulu Üyesi Kağan Dağtekin Otomotiv Grubumuzun portföyünde otomobil işimizin önemi büyük. Geçen yıl bünyemize dahil ettiğimiz MG markamızın büyüme planlarımız içindeki yerini çok önemsiyoruz. Yakında 100 yaşını kutlayacak markanın özellikle elektrikli araçlarda günceli yakalayan başarılı modelleri bulunuyor. Yenilenen ürün gamı sayesinde pandemiye rağmen son iki yılda hızla yayılım sağlayıp, Avrupa'da 15 ülkede 400'ü aşan deneyim noktasına ulaştı. Tüm dünyada müşterilerin beğenisini kazanarak yüksek büyüme hızına ulaştı ve özellikle son iki senedir Avrupa'da en hızlı büyüyen markası olmayı başardı. açıklamasında bulundu. Gecede ayrıca Doğan Trend Otomotiv Genel Müdür Yardımcısı Tibet Soysal da markaya dair kısa zamanda elde ettikleri başarının altını çizerek, Bir yıl içerisinde MG Ailesi de büyüdü ve büyümeye devam edecek. Türkiye genelinde dokuz ayrı şehirde 13 MG deneyim merkezi bulunmakta. 2021 Mayıs ayında tek model ile yola çıkıldı ve ilk senesinde kendi segmentinde lider oldu. Özellikle markanın 100. yılı olan 2024 senesinde çok büyük sürprizler duyurmaya hazırlanıyoruz. sözleriyle de MG'nin başarılarından ve sürprizlerinden bahsetti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uluslararası arenada kendini gösterebilecek moda profesyonelleri yetiştirmeyi hedefleyen Altier Academy, eğitimde teknoloji ve inovasyonu buluşturan Moda 4.0 eğitim programıyla Z kuşağını moda sektörüyle buluşturuyor. Milli Eğitim Bakanlığı akreditasyonu olan özel eğitim akademisi Altier Academy, öğrencilerini hem yurt dışında hem de yurt içinde moda sektörüne kazandırma misyonuyla pek çok eğitim programı sunuyor. Sağladığı bu eğitim programlarında teknik eğitimin yanı sıra, başarılı moda tasarımcıları ve markalarla da işbirlikleri yaparak moda dünyasının tüm dinamiklerini yakalıyor. Tasarım endüstrisine nitelikli genç yetenekler kazandırmayı önemseyen akademide, teknolojik olanaklardan fazlaca yararlanılıyor. Altier Academy Moda Eğitimleri Direktörü Emre Erdemoğlu, akademinin eğitim sistemini şöyle özetliyor: Moda eğitimlerimize katılacak öğrencilerimizin eğitime katılma amaçları ve hedefleri bizim için çok önemli. Akademi olarak amacımız temel bir moda eğitimi vermek değil. Moda endüstrini ileriye taşıyabilecek niteliğe sahip profesyonellerin yetişmesini sağlamak. Hedefimiz sadece endüstrinin beklentilerini karşılamakla sınırlı değil; öğrencilerimizde endüstriyi daha ileri taşıyabilecek, yenilikçi fikirleri kurgulayabilen girişimci niteliği oluşturuyoruz. Özellikle global başarı hedefi olan öğrencileri yüzde 100 eğitim bursuyla desteklediklerini söyleyen Erdemoğlu, akademi olarak en önemli hedeflerinin mezun olan tasarımcı adaylarının global başarılar kazanması olduğunu ekliyor. Peki, Altier Academy'de nasıl öğrenci olabilirsiniz? Öncelikle başvuranların 19 35 yaş aralığında ve minimum lise mezunu olması gerekiyor. Bu sadece başvuru için ön koşul; ardından yazılı ve sözlü mülakat süreci başlıyor. Öğrenci adaylarının yazılı ilk mülakatında eğitime katılım amaçları, hedefleri, moda genel kültürüne hakimiyeti, hatta temel matematik ve geometri bilgisi ölçülüyor. Ardından yüz yüze mülakat sonrası öğrencilerin akademiye kabulüne karar veriliyor. Altier Academy tarafından uygulanmaya başlanan yenilikçi eğitim modeli Moda 4.0, son dönemde İtalya ve Fransa'daki üniversitelerin moda bölümlerinin müfredatında da yer alan bir sistem. Altier Academy, 2019 yılında kurduğu teknolojik altyapıyla Moda 4.0 sisteminin öncülerinden; eğitimin en önemli özelliğiyse yüksek teknoloji ve inovasyonu bir arada sunması. Bu öncü yatırım, yapay zeka ve yüksek teknolojinin küresel moda sistemini nasıl etkileyeceğinin de cevabı olarak karşımıza çıkıyor. Akıllı eğitim teknolojileriyle tasarlanmış eğitim ortamı sunan moda akademisi, Apple iMAC Lab, Gerber AccuMark 3D, JUKİ dijital üretim atölyesi ve fotoğraf stüdyosundan oluşan uygulama alanlarıyla öğrencilerine teknikleri deneyimleyerek öğrenme imkanı sağlıyor. Bu eğitimlerde öğrenciler 2D ve 3D kalıp hazırlama, dijital şablonlama, dijital kalıp oluşturma gibi yetkinlikler kazanıyor ve eğitim süresince tüm imkanları Altier Academy sağlıyor; öğrencilerin herhangi bir bilgisayar veya program alması gerekmiyor. Eğitimlerin sonunda öğrencilere Milli Eğitim Bakanlığı onaylı ve resmi belge niteliği taşıyan sertifikalar veriliyor. Avrupa, Amerika, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde geçerli bu sertifikayı aldıktan sonra, kullanacağınız ülkenin Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurarak denklik belgenizi almanız yeterli."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Christian Dior: Designer of Dreams sergisi Paris'in ardından bu kez de New York'ta kapılarını aralıyor. Musee des Arts Decoratifs'teki başarısının ardından Christian Dior: Designer of Dreams sergisi bu kez de New York'ta meraklılarını ağırlıyor. Florence Müller'ın küratörlüğünde Brooklyn Müzesi'nde geçtiğimiz günlerde açılan sergi, Christian Dior'un öncü vizyonuna da bir saygı duruşunda bulunuyor. Christian Dior: Designer of Dreams, Dior'un Paris'ten uzun ve kalıcı bir dostluk kurduğu Amerika Birleşik Devletleri'ne yolculuğuyla açılıyor. Modaevinin bazıları daha önce hiç görülmemiş en eski haute couture kreasyonları da kendine sergide önemli bir yer bulurken, makyajdan parfüme kadar Dior ürünlerinin sergilendiği küçük bir kısım da mevcut. Grace Kelly'den Jennifer Lawrence'a kadar en göz kamaştırıcı isimleri süsleyen elbiseler de keşfedilmeyi bekleyen bölümlerden. Bununla birlikte sergi, Yves Saint Laurent, Marc Bohan, John Galliano, Raf Simons ve Maria Grazia Chiuri gibi kreatif direktörlerin güçlü vizyonlarıyla hayat bulan kreasyonlarıyla devam ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kubilay Aka ile romantik yaz dizisi projesinin çekim arasında buluştuk. Onları uzaktan izliyorum. Benim orada olduğumdan ikisinin de haberi yok. Kubilay Aka ve moda editörümüz Ece Öğütoğulları Altın sette kendi aralarında konuşuyorlar. Kubilay bütün nezaketi ve mütevazılığıyla sohbeti sürdürürken Ece ona ne kadar da kibar olduğunu söylüyor. Uzakta olduğumdan tam duyamasam da sanırım Kubilay'ın ağzından ataerkillik gibi bir kavramın hayatlarımızda ne kadar baskın olduğu ama bununla birlikte bir erkeğin kibar ve nazik olmasının önemine dair sözler dökülüyor. Bu konunun peşini bırakmıyorum. O da bırakmıyor çünkü bu konuyu önemsiyor. Cam Tavanlar projesine dair beni en çok heyecanlandıran şey Leyla karakteri. Çünkü Leyla'nın ataerkilliği normalleştiren topluma karşı- bir derdi var. Belki bu, çoğu insanın da ortak derdi veya savaşı. Aslında potansiyeli varken üstünde cam tavanlar olan çok insan var maalesef. Bence karakterin temsil ettiği en güzel değer bu. İki ayrı çok güçlü karakter izleyeceğiz birlikte; Leyla ve Cem'in karşılıklı savaşını. Cem'in ayrıcalıklı olduğu için hiç istemese de bütün kapılar önünde açılırken Leyla'nın hayallerini gerçekleştirme yolunda ne kadar büyük savaşlar verdiğini göreceğiz. Heyecan büyük. Kubilay, başrolünü Bensu Soral ile paylaştığı yeni dizi projesinde onu en çok heyecanlandıran noktayı sorunca böyle cevap veriyor. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları araştırması, Kubilay'ın söylediği konuyu doğruluyor ve içinde bulunduğumuz sistemin toplumsal cinsiyet ve cinsiyet kavramlarını birleştirerek kadını çoğu zaman feminen karakterlere uygun gören iş alanlarına itebildiğini söylüyor. Kadınların bunun üzerine bir de, ataerkil toplumsal yapının hayatlarına getirdiği stresle mücadele etmek zorunda kaldığını ekliyor. Tabii Leyla bu bahsi geçen durumda ve ataerkilliğin baskın olduğu ortamda tek başına değil. Kubilay Aka'nın canlandırdığı Cem karakteri bu serüvende bu konularla Leyla ile beraber savaşıyor. Kubilay diğer yandan Cem ile birbirlerine hiç benzemediklerini söylüyor. Cem'e kendi aramızda 'Lord' diyoruz. Maalesef onunla hiç benzer noktamız yok. Buna sette yönetmenlerimizle çok gülüyoruz. Cem ile reflekslerimiz hiç benzemiyor; çok olgun bir karakter o. Ben daha atik, daha anlık kararlarla hareket eden biriyim henüz. O yüzden Cem'e nazaran benim gerçek hayatta yanlış yapma olasılığım daha fazla. Cem ise daha garanti adımlar atmaya yönelik düşünüp hareket ediyor. Sanırım o kadar olgunlaşmak için biraz daha vakit var. Umarım vardır yani. Kubilay her karakterin ona göre ayrı bir insan olduğunu ifade ediyor. Hepsinde farklı bir karakter olmaya çalıştığını söylüyor. O karakter nasıl güler, hafif kambur mu durur, yoksa dimdik mi durur, ne yük var bu adamın omuzlarında, nasıl dursun, diksiyonu nasıl olsun, nereli, nasıl yürüsün, nasıl basıyor ayakları yere gibi sorular onun hep aklında oluyor karakter yaratım sürecinde. Bu sorulara cevap vermeye çalıştığı sürecin de onu ayrıca heyecanlandırdığını dile getiriyor. O, onun deyişiyle elinden gelenin müsaade ettiği kadarıyla bu karakterleri sonuna kadar yaşamaya çalışıyor. Mr. Vogue ile bir araya gelip de modadan konuşmadan ayrılmak olmaz. Stil ve moda hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum. Bence insanların karakterleri stiline yansıyor. Sevdiği müzik türüne göre giyinen, sevdiği sanatçının ya da sporcunun saç stilini kendi stiline katıp daha iyi hale getiren ve stilini keşfeden insanlar var. Yaşa, bulunduğu ortama, yaşadığı topluma, kişinin aile bilincine, kendine verdiği değere bile bağlı bence. Siyah parçaları tercih edip kendimi garantiye alanlardan olsam da erkeklerin de farklı parçaları ve renkleri bir araya getirip stil sahibi olmaları çok hoş. Çevremde kendi modasını yaratmış, güncel modanın da getirdiği rüzgarla giyinmiş olan insanları görünce mutlu oluyorum. Kadın-erkek değil, herkes kendine özen göstermeli bence. O, şu sıralar eviyle işi arasında mekik dokuduğu için bol bol eşofman giyiyor, işe gidince de kostümlerine bırakıyor kendini. Ondan ayrılmadan takipçilerinin onun hakkında bilmediği bir şeyi bizimle paylaşmasını rica ediyorum. Onları şaşırtabileceğimi sanmıyorum. Takipçilerime çok selamlar, beni benden daha iyi biliyorlar diyor gülümseyerek. Yine de bilmeyenler varsa ben söyleyeyim; evcil hayvanları ve kahve, onun vazgeçilmezleri. Vazgeçilmez demişken, bir oyuncunun mutlaka sabırlı olması gerektiğine inanıyor. Bunu belki direkt söylemiyor ama bir erkeğin, hele de Mr. Vogue'un kibar ve mütevazı olması gerektiğini bize duruşuyla gösteriyor zaten."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Genç\" ve \"Yetenek\" kelimeleri arka arkaya gelince; bu sayfalarda göreceğiz ismi anlatıyor. Karşınızda Vogue'un beyefendileri, namıdiğer Mr. Vogue'lar. \"Genç\" ve \"Yetenek\" kelimeleri arka arkaya gelince; bu sayfalarda göreceğiz ismi anlatıyor. Karşınızda Vogue'un beyefendileri, namıdiğer Mr. Vogue'lar. Taro için işte bir oyuncu bu özelliklere sahil olmalı. Oyunculuğun özgürleştirici bir yanı olduğunu söylüyor. Ona göre oyunculuk sayesinde kendi bedenin üzerinden başka varoluşları tecrübe edebilirsin. Oyunculuğa dair onu en çok heyecanlandıran şey ise başka bir karakter üzerinde çalışırken bile, karakterin Taro'ya kendine dair bir sürü şeyi keşfettirmesini sağlaması. \"Oynadığı karakterlerle bütünleşip kendine dair, kendi paletinde farklı renkleri keşfedebilmesi.\" O renkleri onunla buluştuğumuzda kısa zamanda bize göstermekten çekinmedi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir gün bir arkadaşım bana; Hızlı gitmeye çalıştığın için aslında daha yavaş gidiyor olabilirsin demişti. Mr. Vogue Yusuf Çim ile yaptığım sohbet, bir süredir üzerinde düşündüğüm bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu gösterdi bana. Bir gün bir arkadaşım bana; Hızlı gitmeye çalıştığın için aslında daha yavaş gidiyor olabilirsin demişti. Mr. Vogue Yusuf Çim ile yaptığım sohbet, bir süredir üzerinde düşündüğüm bu sözlerin ne kadar doğru olduğunu gösterdi bana. Her şeyin bir zamanı vardır derler, her olayın ve durumun da kendine göre bir hızı. Bu anlayışın Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin yazılarında savunduğu fikirlerden biri olduğunu söylersek hata etmeyiz. Yusuf'un yeni rolü, hız konusunu da onunla bir başka pencereden bir araya getirmeye hazırlanıyor: Çok yakında izleyiciyle buluşacak olan Mevlana adlı dizimizden bahsedecek olursam... Bu kadar sevilen, sevgiyi ve hoşgörüyü dünyaya yayan tarihi bir figür ve ben de o figürün oğlunu oynuyorum: Sultan Veled. Bin yıl öncesinden bir karaktere çalışmak ve yansıtmak benim için çok çok önemli bir deneyim. O tarihi araştırıp Mevlevilik ile alakalı gelinen noktadaki Sultan Veled'in bakış açısı, yazdıkları, onun gözünden babasını, ailesini, oradaki büyükleri yazması ve günümüze taşıması, tarihte ne kadar önemli bir karakter olduğunu gösteriyor. Mevlana zaten dünyada karşılığı olan ve sevilen biriydi. Daha önce de hiç dizisi yapılmamış, eğer yapıldıysa da çok bilinmiyor. Biz de bu yüzden onu izleyiciye en iyi şekilde göstermeye çalışıyoruz ve bence göstereceğiz de. Bakalım bu yeni proje Yusuf'un hız konusunda fikirlerini nasıl şekillendirecek. Takip edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eklektik yaklaşımı ve müziği hayatın her alanında keşfiyle tanınan müzik direktörü Arman Nafeel, Maison Valentino Escape 2023 koleksiyonunu kutladığı bir etkinlik için Bodrum'daydı. Hikayesini ve müzik yolculuğunu kendisinden dinledik. Fas'ta çok kültürlü, kalabalık bir ailede geçen bir çocukluk. Öyle bir ev hayal edin ki şairler, siyasetçiler, müzisyenler ve sanatçıların olduğu kalabalık akşam yemeklerine ev sahipliği yapıyor. Müzik de her zaman bu konukların en önemlilerinden biri olarak hazır bulunuyor. Bahsettiğimiz bu ev, dünyaca ünlü müzik direktörü Arman Nafeei'nin çocukluk günlerini geçirdiği yer. Babası santur çalan, bu nedenle bu özel enstrümana aşina olan Nafeei, ne kadar denese de santur konusunda bir türlü başarılı olamamış. Aslında denediğim herhangi bir enstrümanı iyi çalamadım ama bu beni müzik tutkumu sürdürmekten alıkoymadı diyor. Onu esas büyüleyen ise farklı sesleri nasıl bir araya getireceğini düşünmek ve planlamak olmuş. İlk kez bunu yapabileceğini keşfettiği anda da yolunu çizme kararı almış. Nafeei, muhtemelen bu yaz bu önerilerini Bodrum'da kendi de uyguladı. Zira kendisi Maison Valentino ve Beymen ile, Valentino Escape 2023koleksiyonunu kutladığı partinin konukları arasındaydı. Türkiye'yi ve Türk müziğini sevdiğini söyleyen Nafeei, Valentino'daki arkadaşları Bodrum'da sahne almak için uygun olup olmadığını sorduğunda hemen kabul etmiş. Sahne deneyimini; Süper eğlenceliydi ve tabii ki mekan çok güzeldi. Doğru ritmi yakalamam bir dakikamı aldı ama sonunda herkesi, kendimi de dahil olmak üzere, dans ettirdim! diyerek anlatıyor. Müzik direktörü, Bodrum'u da çok sevmiş. Fars ve Türk kültürlerinin birbirine benzediğini, bu misafirperverlik vesilesiyle kendini evinde gibi hissettiğini sözlerine ekliyor. Ayrıca etkinliğin düzenlendiği Villa Maçakızı Bodrum için; Bu sezon gittiğim tüm harika yaz tatil köylerinin içinde en otantik ve rahat olandı diyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yeni yılın ilk ayı yolunu gözlediklerimize kavuşmanın yanı sıra yeni maceralara da yol alıyoruz. Ne izleyelim diye düşünenlere önerilerimiz var. Geçen yıl en çok konuştuğumuz dizilerden biri Kulüp, ikinci kısmıyla 6 Ocak'ta Netflix semalarına inerek, yarım kalan konuları ve aklımızdaki soruları yanıtlamaya geliyor. Hikayenin ikinci bölümünde, 1950'lerin Türkiye'sinde yaşayan Kulüp'ün sevilen karakterleri, hayatlarının yeni döneminde kendilerini bambaşka noktalarda bulacak. George Clooney'nin yönetmenliğini üstlendiği, Ben Affleck, Tye Sheridan ve Daniel Ranieri'nin başrollerini paylaştığı The Tender Bar, 7 Ocak Cuma günü Prime Video Türkiye'de izleyicilerle buluşuyor. J.R. Moehringer'ın aynı isimli kitabından uyarlanan film, babası tarafından daha bir bebekken terk edilen ve annesiyle birlikte kendilerine destek olma konusunda gönülsüz olan dedesinin evinde büyüyen J.R. isimli çocuğun hikayesine odaklanıyor. Ricky Gervais'in yazıp yönettiği After Life, üçüncü sezonuyla karşımızda. Rick Gervais'den dizinin şimdiye kadarki en iyi sezonu olduğu yönünde açıklamalar var, izleyip göreceğiz! Robert Pattinson'u Batman olarak izlemek için sabırsızlanırken önceki performanslarını izleyerek vakit geçirmek isteyenler için Blu TV'nin Ocak 2022 yayın programına aldığı Cosmopolis'i önerebiliriz. Başrollerinde Robert Pattinson ve Juliette Binoche'un yer aldığı filmin yönetmeni ise David Cronenberg. Ryoko Yonekura, Go Ayano ve Ryusei Yokohama'nın başrolünde yer aldığı Michihito Fujii imzalı dizi, saygın bir gazetecinin gerçekleri ortaya çıkarmak için verdiği mücadeleye odaklanıyor. Her ay arşivine yeni filmleri ekleyen BluTV'nin Ocak ayı seçkisinde öne çıkan yapımların başında Oscar ödüllü Green Book yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The O.C. dizisinin oyuncularından Rachel Bilson ve Melinda Clarke, podcast aracılığıyla dizinin hayranlarını Orange County'ye geri götürüyor. İlk bölümü 2003 yılında yayınlanan ve dört sezon boyunca Orange County'de yaşayan Marissa, Summer, Seth ve Ryan'ın hayatlarına tanıklık ettiğimiz The O.C., en popüler gençlik dizilerinin de başında geliyor. Bu nedenle üzerinden yıllar da geçse asla unutulmuyor. The O.C.'nin yıldızlarından Rachel Bilson ve Melinda Clarke ise dizinin güçlü etkisini fark etmiş olacaklar ki, birlikte hazırlayacakları podcast aracılığıyla o günleri yeniden yaşatmaya hazırlanıyorlar. Instagram üzerinden Welcome to the OC, Bitches! isimli podcast yayınlarına başlayacaklarını duyuran Bilson ve Clarke, her hafta dizinin farklı bir bölümünü ele alacaklar ve kamera arkasında yaşananlardan bilgiler sunacaklar. Üstelik sadece ikisi de değil. The O.C.'nin farklı oyuncuları, yazarlar, müzisyenler ve diziyi kültürel bir fenomen haline getiren pek çok kişi de bu podcast'in parçası olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eğer birkaç sezondur Saturday Night Live'ı takip ediyorsanız, Pete Davidson'ın kim olduğunu da biliyorsunuzdur. 2014 yılından beri bu meşhur programın kadrosunda yer alan oyuncu, aynı zamanda yazar ve yapımcı kimliğine de sahip. \"Peki, onu bu kadar bilinir kılan sadece kariyeri mi?\" diye soracak olursanız, tabi ki değil. Genellikle romantik komedi filmlerinde konu edilen bir klişe vardır. Bazı karakterler problemli sayılabilecek erkeklerden hoşlanır. Gerçek dünyada da böyle mi ya da Davidson iç dünyasında nasıl biri bilinmez ancak ilk bakışta stiliyle her kadın için ideal bir imaj çizmiyor olabilir. Tabii dış görünüşüne asla aldanmamak gerek. Zira öngörülemez ama tutarlı havasıyla, Hollywood'un en ünlü isimlerinden bazıları, Pete Davidson'ın aşk listesinde kendine yer buluyor. Ariana Grande'yle yaşadığı ilişki belki de en popülerlerinden. Her ne kadar bu birliktelik bir yıldan az sürse de, eşleşen dövmelerden nişanlanmaya kadar pek çok olayı barındırmayı başardı. Ayrıldıklarını duyurmalarının ardından da zaman içinde Kate Beckinsale, Margaret Qualley, Kaia Gerber ve Phoebe Dynevor ile kısa süreli ilişkileri oldu. Yine de hiçbiri, şimdilerde adının geçtiği yıldız kadar popüler olmayabilir. Geçtiğimiz ay bir rollercoasterda el ele tutuşurken görüntülenen Kim Kardashian ve Pete Davidson hakkında elbette hemen birliktelik iddiaları ortaya atıldı. Henüz bu iddiaları güçlendirecek kesinlikte açıklamalar yok. Aksine ikiliyi tanıyanlar çok yakın arkadaş olduklarını söylüyor. Ancak Kardashian'ın Ekim ayının başlarında SNL'e konuk olduğu zamanlarda bir yakınlığın başlamış olabileceği de konuşulanlar arasında. Sözün özü; Kim Kardashian onun sıradaki ilham perisi olabilir mi şu an için zaman gösterecek. Yine de Pete Davidson'ın son zamanlarda Hollywood dünyasının gözdelerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uzun yolculuklar, yeni podcastler keşfetmek için en uygun zaman olabilir. İster eğlenceli sohbetler, ister bilim meraklısı olun, bir sonraki uzun araba veya uçak yolculuğunuzda size eşlik edecek podcast önerilerimiz var. Nasıldı o şarkı? Yolda güneş yükseliyordu. Güneye giderken... Güneş yükselirken, özlediğimiz tatile nihayet kavuşmuşken uzun araba yolculuklarında sizlere eşlik edecek podcast ve sesli kitaplara dalıyoruz. Yola çıktığınız anki sizle, nihayet gideceğiniz yere vardığınız siz arasında bir fark olsun ister misiniz? Eğer yolculuğunuzu verimli bir şekilde değerlendirmek isterseniz, Güven Güzeldereve konuklarıyla bilim ve felsefe sohbetleri temalı Açık Bilinç'i listenize eklemenizi öneririz. Uykunun bir işlevi var mı?, Hayvanlar birer makine mi?, Bilinçdışı nedir? sorularının peşine düştüğünüz bir yolculuk, kulağa hiç de fena gelmiyor. Usta oyuncu Ferhan Şensoy'un aklınıza gelecek her türlü soruyu cevapladığı bir yolculuğa ne dersiniz? Ferhan Şensoy, Ortaoyuncular'ın Spotify podcast kanalında izleyicilerden gelen soruları cevaplıyor. Size de yüzünüzde tebessümle dinlemek kalıyor. Başlığa aldanmayın, bu program ilham veren kadınların hayatını dinlemek isteyen herkes için. İngilizce podcast dinlemeyi seviyorsanız, yirmi dakikalık bölümlerde Frida Kahlo, Harriet Tubman ve Celia Cruz gibi isimlerin ilham veren hikayeleriyle yolculuğunuzu taçlandırabilirsiniz. Uzun yolculukların olmazsa olmazı yol arkadaşlarınızla biriktireceğiniz anılar ve yolu çekilebilir kılan sohbetlerdir. Can Bonomo, Bengi Apak ve İsmail Türküsev'in sunduğu 'O Tarz Mı?' tam anlamıyla bir arkadaş sohbeti. Dinleyenlerden gelen soruların yanı sıra sunucuların belirledikleri gündeme göre şekillenen sohbetler eğlenceli bir yol arkadaşı olmaya aday. İngilizce podcast dinlemeyi sevenler için bir başka eğlenceli öneri. Tarihin en zengin aileleri ve çılgın hayatları hakkında ilginç hikayeler öğrenmek istiyorsanız, 'Even The Rich' tam size göre. Carolyn Bessette'den Jay-Z'ye ve Beyonce'den İngiltere'nin kraliyet kadınlarına uzanan isimlerin hayatları kulaktan kulağa aktarılan dedikoduların ötesine geçmesiyle dikkat çekiyor. Sürprizlerle dolu bir yol arkadaşı arıyorsanız, ilk bölüm sizi bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. En İyi Film de dahil olmak üzere 7 kategoride Oscar ödülü alabilmek için yarışan Steven Spielberg imzalı müzikal West Side Story'nin başrol oyuncusu Rachel Zegler'in törene davet edilmediğini açıklamasının ardından beklenen hamle geldi, biraz geç kalınmış olsa da! En İyi Film de dahil olmak üzere 7 kategoride Oscar ödülü alabilmek için yarışan Steven Spielberg imzalı müzikal West Side Story'nin başrol oyuncusu Rachel Zegler'in törene davet edilmediğini açıklamasının ardından beklenen hamle geldi; biraz geç kalınmış olsa da! Aslında her şey Zegler'ın Instagram postunun altına gelen bir yorumla başladı. Bir takipçisinin, Oscar gecesinde ne giyeceğinizi görmek için sabırsızlanıyorum mesajına; Ben davetli değilim, bu yüzden eşofman ve erkek arkadaşımın kazağı. şeklinde cevap vermesiyle Zegler'ın törene davet edilmemiş olduğu ortaya çıktı. Deadline, tören davetiyelerinin dağıtımından film stüdyoları sorumlu olduğunu söylese de Zegler'ın törene davet edilmemesi sosyal medyada büyük tepkiye neden oldu. Bunun üzerine Akademi geç bir hamle olsa da beklenen adımı attı. The Hollywood Reporter'ın bildirdiğine göre, Akademi genç oyuncuya törende sunuculuk yapmasını teklif etti. Böylece Zegler, 27 Mart gecesi gerçekleşecek törende sahneye çıkarak kategorilerden birinin kazananını açıklayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Felsefesinde Ege'nin ruhunu yansıtmak olan Jimmy Key, retro dokunuşlara sahip yeni koleksiyonuyla bahara sıcak bir giriş yapıyor. Doğanın uyanması, güneşin kendini hissettirmesiyle beraber ilkbahar enerjisi markaların yeni sezon koleksiyonlarına da fazlasıyla yansıyor. Doğadan ilham alan renkler, nefes alan kumaşlar ve baharı müjdeleyen dokular ön plana çıkıyor. Sun Grup markası olan Jimmy Key, retro desenleri doğal keten kumaşlarla birleştirerek sıcak yaz günlerinin habercisi oluyor. Markanın koleksiyonuna yakından baktığımızda, vintage detayların modern bir yorumla günümüze uyarlandığını görüyoruz. Birkaç sezondur öne çıkan bu vintage etki, yeni sezonun da en güçlü trend'leri arasındaki yerini alıyor. Çiçekli elbiseler, mini tulumlar, oversize gömlekler koleksiyonun anahtar parçalarından. Peki, koleksiyonda başka neler mi var? Floral desenler, geometrik formlar, batik boyamalar... Tek parça elbiselerin yanı sıra, nostaljik etkiyi güçlendiren alt-üst takımlara da rastlamak mümkün. Adeta sandıktan çıkmış hissi uyandıran tığ işi parçalar, ajurlu motifler, rustik dokunuşlar 70'li yılların modasına atıfta bulunurken; baharın güçlü renkleri, natürel tonlar birlikte kullanılarak tasarımlarda minimal ve ters köşe bir etki yaratılıyor .Koleksiyonda aynı zamanda çanta, ayakkabı ve aksesuar seçenekleri de unutulmuyor. Zamansız feminen formların, romantik dokunuşlar ve doğal dokularla öne çıktığı bu koleksiyonun ana teması ise özgünlük. Jimmy Key yaz koleksiyonunu jimmykey.com adresinden inceleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Biz son Batman'imizle tanışmaya sabırsızlanırken, Robert Pattinson yapımcı olarak yeni dizi ve film projelerine imza atmak için Warner Bros. ve HBO Max ile uzun süreli bir anlaşma imzaladığını duyurdu. Harry Potter'daki Cedric rolüyle hayatımıza giren, Twilight serisiyle 'adını daha çok duyacağız' dedirten Robert Pattinson kariyerine emin adımlarla devam ediyor. Geniş kitlelere adını duyuran başarılı aktörü, Good Time, High Life gibi bağımsız filmlerin yanı sıra son olarak da başrolü Willem Dafoe ile paylaştığıı The Lighthouse filminde izlemiştik. Şimdilerde ise onu, önümüzdeki yıl vizyona girmesi beklenen The Batman filminde, Bruce Wayne olarak izlemeyi dört gözle bekliyoruz. Pattinson, kariyerine emin adımlarla devam ederken, yeni bir haber daha geldi. Ünlü oyuncu, yeni dizi ve film projeleri hazırlamak için Warner Bros. ve HBO Max ile anlaşma imzaladı. Pattinson, kariyerine yeni bir kapı açarak, yapımcı olarak da sinema ve televizyon sektöründe karşımıza çıkacak. Deadline'da yer alan haberde Warner Bros Pictures ve HBO'nun film yapımcılığında çığır açtığını belirten Pattinson, Film ve tv sektöründe yükselen, heyecan verici yeni sesleri keşfetmek ve hayata geçirmelerine yardımcı olmak için onlarla çalışacak olmaktan heyecan duyuyorum. Stüdyo ile yıllardır severek çalışıyorum ve bağlılıklarına, risk almalarına ve yaratıcı bir şekilde sınırları zorlama arzularına saygı duyuyorum. diyerek heyecanını açıkladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kristen Stewart ve Robbert Pattinson tekrar bir araya gelebilir mi? Hiç aklımızdan çıkmayan bu soru, geçen hafta yaşanan gelişmelerle hepimizi bir kere daha heyecanlandırmayı başardı. Yönetmen David Cronenberg'ın bazı fikirleri var. Kristen Stewart ve Robbert Pattinson tekrar bir araya gelebilir mi? Hiç aklımızdan çıkmayan bu soru, geçen hafta yaşanan gelişmelerle hepimizi bir kere daha heyecanlandırmayı başardı. Twilight serisinin eski rol arkadaşları Kristen Stewart ve Robert Pattinson'ı ekranda tekrar bir araya getirmek isteyen bir yönetmen var: David Cronenberg! Bu plan gerçekleşir mi, kariyerlerinde birbirinden başarılı performanslar sergileyen iki oyuncuyu yeniden birlikte izleyebilir miyiz, zaman gösterecek. Bir zamanlar birlikte olan iki oyuncu da şimdi başka ilişkiler içinde olsa da fanlar bu durumu pek aşmış gibi görünmüyor. Yönetmen Cronenberg de bu durumun farkında. Cronenberg, \"Hayranlar onları belirli bir tür ilişkide görmeyi bekleyebileceğinden ve bu, benim onlar için yeni karakterler yaratmamın önüne geçebileceğinden sorunlu olabilir.\" ifadeleriyle açıklıyor bu durumu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sevil Dolmacı Art Gallery, 17. İstanbul Bienali'ne paralel olarak, Amerikalı sanatçı Ross Bleckner'in Türkiye'de gerçekleşecek ilk kişisel sergisi Angels in Your Heade ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bleckner, 19 Eylül - 22 Ekim günleri arasında sanatseverlerle buluşacak sergi öncesinde Vogue Türkiye'nin sorularını yanıtladı. Avrupa'dan, Amerika ve Uzakdoğu'ya kadar en önemli müzelerde dünya sanat tarihinin mihenk taşlarından biri olarak yerini alan Ross Bleckner, 1980'lerin başından itibaren oluşturduğu soyut resim tarzı ile, Neo Ekspresyonizm ve Minimalizm'e baş kaldıran öncü sanatçılardan biri. Sanatçı, 80'lerin ortalarında AIDS konusunda ürettiği cesur işlerle dönemin öne çıkan isimleri arasında yer alıyor. 90'lı yıllarda, 46 yaşında, Guggenheim Müzesi'ne retrospektif sergiye davet edilerek, 40'lı yaşlarda retrospektif açan tek sanatçı olarak literatüre giren sanatçının yolu bu kez İstanbul'a düşüyor. Sevil Dolmacı Art Gallery, 17. İstanbul Bienali'ne paralel olarak, Amerikalı sanatçı Ross Bleckner'in Türkiye'de gerçekleşecek ilk kişisel sergisi Angels in Your Head'e ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bleckner, 19 Eylül - 22 Ekim günleri arasında sanatseverlerle buluşacak sergi öncesinde Vogue Türkiye'nin sorularını yanıtladı. 17. İstanbul Bienali paralelinde Türkiye'de gerçekleşecek olan Angels in Your Head adlı ilk kişisel serginiz için gün sayıyoruz. Sergiye geçmeden önce İstanbul ile yolunuz nasıl kesişti, merak ediyoruz. İstanbul'la yolum, şehre, enerjiye, kültüre, mimariye hayran kaldığım bir turistlik macera ile yıllar önce kesişti. Burada birçok fotoğraf çektim. Kubbeler ve ışık, yaptığım resimlere ilham verdi. Yakın zamana gelecek olursak... Geçen kış Los Angeles'ta çalışıyordum. Sevil Dolmacı Art Gallery'nin sahibi ve 2 yöneticisi Instagram aracılığıyla benimle iletişime geçti. Çabalarından ve bilgilerinden etkilendim. Bir sergi için bir araya gelip gelemeyeceğimizi sordular ve ben de kabul ettim. Çoğu altın ve siyah ve koyu gri, kısmen silinmiş, yeniden boyanmış, resmin üzerine kaydırılmış, yarı saydam imgelerle neredeyse kendilerinin hayaletine dönüşen büyük resimler... Tüm bu resimler bir oda, bir resim çerçevesi, bir sahne gibi alanlarda, hareket ediyor hatta yüzüyor gibi görünecekler. Tüm bu sorular ve süreç, bir işe sahip olmak gibi. İçinizdeki kişiye, gerçekte kim olduğunuzla ilgili kutuya veya topa sımsıkı sarılmanız gerekir. Bu asla terk edilmeyecek ancak çoğunlukla bastırılan bir durum. Sanatçı olmak sizin o parçanızdır. Hırsınız, korkunuz, kırılganlığınız, sevginiz ve üzüntünüzle ilgilidir. Yaptığımız şey bunun ifadeleri, çalışmamın farklı yinelemelerindeki ortak bağlantı da bu. Philip Guston'un dediği gibi \"Sanatçı olmak biraz daha beyaz veya mavi seçmekle ilgili değildir. Anlam, dünyada olup bitendir ve onu hissettiğiniz anda onu işinize dahil edersiniz. Hayatım iki pandemi arasında geçti. Yirmili yaşlarımdayken AIDS ve son birkaç yıldır da COVID. Bir sanatçı olarak bizler de merkezi olmadığımız bir dünyanın vatandaşıyız. Belki öznelliğimiz daha az önemli ama bir sanatçı/vatandaş olarak tüm bunları diyaloğa sokmak benim için çok önemli. Aslında ortada bir sır yok, sadece çok çalışmak var. Sadece aşina olduğum şeyleri bir araya getiriyorum. Bulanıklaştırdığımda, karıştırdığımda, ittiğimde, bazen yaktığımda mutasyona uğramasını umuyorum. Bu pigment, boya, reçine vb. simyasından bir Oz büyücüsü veya içimde dönen derviş gibi bir şeyin doğabileceğini umuyorum. Umarım tüm bu süreçler, fikri, görüntüyü veya sadece ışığı bulur. Oldukça sabit saatler tutuyorum ve her gün çalışıyorum. Momentum anahtardır. Aklıma fikirler geldiğinde bunlar üzerine çalışmaya, yeni fikirlere yoğunlaşmaya devam ederim. Durmak zorunda kalmak beni mutsuz eder. Hepimizin kendi içinde sahip olduğu ışığın bir tezahürü olduğunu ve sanatçı olma düşüncesi ve hissi arasında bir izleyici için döngü yaratabilecek bir bağlantı kurabilmelerini isterim. Çalışmaları yapan ve ona bakanlar arasında kurulan bir iletişim..."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 28. kez düzenlenecek olan SAG Ödülleri adayları açıklandı. Bu yıl 28. kez düzenlenecek olan SAG Ödülleri adayları açıklandı. Televizyon kategorisinde beşer adaylıkla Succession ve Ted Lasso öne çıkarken bir ilk de yaşandı ve Netflix yapımı Squid Game, SAG Ödülü'ne aday gösterilen ilk yabancı dilde dizi oldu. Kristen Stewart'ın Spencer performansı, beğenildiği ve diğer ödüllere aday gösterildiği halde SAG listesinde yer almadı. Andrew Garfield ise Netflix filmi tick, tick...BOOM!'daki rolüyle en iyi erkek oyuncu performansı dalında adaylar arasına ismini yazdırdı. Geçen yıl COVID-19 salgını nedeniyle online olarak gerçekleşen SAG Ödülleri, bu yıl 27 Şubat Pazar günü gerçekleşecek. Andrew Garfield - tick, tick... BOOM!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix, resmi yan sitesi Tudum'u hayata geçirerek bizleri, sevdiğimiz hikayelerin sahne arkasına davet ediyor. Çok sevdiğimiz bir dizi ya da merakla beklediğimiz bir filmin tanıtımlarını, kamera arkası görüntülerini ya da oyuncuların röportajlarını her daim merak ederiz. Konuk olduğumuz bu evrenlerin kapısından içeri girmek her seferinde çok cazip gelse de her zaman o kadar kolay olamayabiliyor. İzleme rutinimizin vazgeçilmezi haline gelen Netflix, geçtiğimiz aylarda ikonik açılış sesi tudumdan ilhamla aynı isimde bir fan etkinliği düzenlemiş, dizilerden ve filmlerden tanıtımların ve röportajların yer aldığı etkinlik Youtube, Twitter ve Twitch'te yayınlanmıştı. Şimdi bu etkinliği biraz daha ileri taşıyarak, yeni adımlar atmaya hazırlanıyor. Netflix'in resmi yan sitesi Tudum yayın hayatına başlayacak ve sevdiğimiz hikayeleri daha yakından inceleyebileceğimiz bir yer olacak. Netflix'teki yapımlarla ilgili yeni sezon haberleri, yayın tarihleri ve kullanıcıların ilgisini çekecek projelerle ilgili yeni içeriklerinin yer alacağı site, kullanıcıların izleme alışkanlıklarına göre de şekillenecek. Netflix, uzun vadede Tudum'da olacak içerikleri, İçeriden bilgiler alın, daha yakından inceleyin ve hikayenin ötesine geçin. diyerek açıklıyor. Bu yeni sitenin sahne arkasına daveti, beklenilen etkiyi yaratacak mı bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu arşivlerde sanatsal başyapıtlar bulacaksınız: Buradaki fotoğraflardan bazıları kültürel ikon haline geldi. Ve birçok kişiye ilham kaynağı olmaya devam ediyorlar. François-Henri Pinault dün gece Venedik'te düzenlenen Chronoramaözel gösteriminde bunları söyledi. Sergi, 2021 yılında Pinault Collection'ın satın aldığı Conde Nast arşivindeki fotoğraflar ve çizimlerin 70 yıllık hazinesinin gün yüzüne çıkarılmasına adanmıştı. Pinault Collection'ın Palazzo Grassi'sinde Saint Laurent'in desteğiyle düzenlenen Chronorama çağdaş bir anı yakayan karelerin; geleceği bilgilendirmek, zenginleştirmek ve yetkilendirmek üzere yaşayabilen, kültüre yerleşmiş semboller haline gelişini gözler önüne seriyor. Matthieu Humery'nin küratörlüğünü üstlendiği sergi 1910 ve 1979 yılları arasında, arasında Vogue, Vanity Fair,House & Garden, GQ, Mardemoiselle ve Glamour gibi dergilerin yer aldığı Conde Nast yayınlarında boy göstermiş 400'e yakın işi meraklılarıyla buluşturuyor. Moda çiziminin altın çağında, dönemin yıldızlarından Helen Dryden, George Wolfe Plank ve Eduardo Garcia Benito ile başlayıp - birkaçını saymak gerekirse - Edward Steichen, Berenice Abbott, Cecil Beaton, Lee Miller, Andre Kertesz, Horst P. Horst, Diane Arbus, Irving Penn, Helmut Newton ve David Bailey'nin işleriyle fotoğraf dönemine geçen sergi; yirminci yüzyılın kültürel ve sosyal devriminin kapsamlı ve açıklayıcı bir tarihsel kaydı niteliği taşıyor. Sergiyi 8 Mart açılış gecesi Anna Wintour, Conde Nast Corporate Photography Direktörü Ivan Shaw, Humery, François Pinault ve oğlu François-Henri Pinault ile gezerken, öne çıkan parçaları tasvir etmek kesinlikle zorluydu zira neredeyse her resim olağanüstüydü. Üstüne bir de her bir resmin; deklanşöre basılmadan önce arka planında çoktan dağılmış bir dergi profesyonelleri grubu ile saatler süren hazırlıklara ve yönetime ihtiyaç duyduğunu düşününce, sergilenen çalışmaların seviyesi karşısında insan hayranlık duymayan edemiyor. Dikkat çeken birkaç resimden bahsetmek gerekirse, Paul Thompson'ın 1911 yılında çektiği, ABD'de kamusal alanda pantolon giyen ilk kadın olarak yasaları çiğneyen feminist kahraman Doktor Mary Edwards Walker'ın fotoğrafını sayabiliriz. Strauss-Peyton'ın 1921 tarihli Charlie Chaplin portresiyse döneminin en büyük yıldızı olabilmek için kendisini kostüme ve karaktere boğan bir adamın yakışıklı dürüstlüğünü görmek mümkün. Isabey'in Jean Cocteau'yu iş başındayken çektiği stilize fotoğraf , Renee Sintenis'in sıra dışı derecede suç teşkil eden ve Steffi Brandi'nin imzasını taşıyan fotoğraf ve Hoyningen-Huene'nin Josephine Baker fotoğrafı bu ilk dönemi tamamlıyor. Ardından Stravinsky'yi, Lee Miller'ı , Greta Garbo'yu, Joan Crawford'ı, Elizabeth Taylor'ı ve daha nicesini görüyoruz. Irving Penn'in olağanüstü natürmortları Eski Ustaların eserleri kadar sanatsal. Vogue'un kendi fotoğrafladığı ilk kapak kızı, çift ırklı ve biseksüel Toto Koopman'ın 1933 Ağustos'ta çekilen resmini de görüyoruz. Devamında, savaş dönemiyle birlikte yavaş yavaş, kronolojik bir pencere açılıyor ve bizi 1950'lerin, 60'ların ve 70'lerin çiçeklenen kültürüne götürüyor. Karl Lagerfeld, Coco Chanel, Duke Ellington, Arthur Ashe, Veruschka, Catherine Deneuve - hepsi fotoğrafçıların asıl baskılarında bir anlığında görünür oluyor. Bu son derece farklı ismin yer aldığı görsel hikayenin kimi yerlerinde dört çağdaş sanatçının işlerini görüyoruz; Eric N. Mack, Giulia Andreani, Daniel Spivakov ve Tarrah Krajnak bu muazzam retrospektifte yirmi birinci yüzyıla dair hayalperest bir açı sunmayı amaçlıyor. Dün gece sergi alanında olan Krajnak, yeni bir bakış açısı yaratmak için ve performatif bir gözden geçirme biçimi olarak, sergiden ve kendi arşivinden fotoğrafları tekrar tasarlayıp çektiğini açıkladı. Tur bittiğinde - o kadar çok oyalandık ki etkinliği düzenleyenler bizi ilerletmek için ışıkları kısmak zorunda kaldı - misafirler alt katta toplandı. Matthieu Blazy, Daniel Delcore, Marco De Vincenzo, Sara Battaglia, Francesco Ragazzi, Giuliano Calza, Gilda Ambrosio ve Giorgia Tordini de bizimleydi. Dün gece, çağdaş dönemin fotografik berraklaşması olarak Vogue'un sayfalarını bir zamanlar yakan resimler şekil değiştirdi. Pinault Collection'ın Palazzo Grassi'sini saran duvarlarda tarihin bir o kadar güzel - bazense kışkırtıcı - nesnelerine dönüştüler."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sergiler, konserler, şehrin dört bir yanını saran müzik... İstanbul bu hafta da iştah açıcı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Etkinlik planlarını güncellemeden önce önerilerimize göz atın. Görsel sanatlar alanında dünyanın önde gelen isimlerinden Amerikalı Jonathan Monaghan, Ceren ve Irmak Arkman küratörlüğünde Kalyon Kültür'de gerçekleştireceği bugüne kadarki en kapsamlı kişisel sergisi ŞAŞAA ile sanatseverlerle buluşuyor. Bilim kurgudan Barok dönemi mimarisine kadar sanatın farklı tarzlarından esinlenen ve video oyunu yaratıcılarıyla Hollywood profesyonellerinin de kullandığı en gelişmiş teknolojileri eserlerinde kullanan Monaghan, izleyicileri masalsı ve bir o kadar da sınırları zorlayıcı hikayelere davet ediyor. Dijital sanat başta olmak üzere sanatın farklı disiplinlerine alan açan sergisi 27 Ağustos tarihine kadar Nişantaşı Taş Konak Kalyon Kültür binasında ücretsiz gezilebilir. 50. İstanbul Müzik Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Festival kapsamında dikkat çeken etkinliklerden biri de Aşkın Yüzleri olacak. Aşkın Yüzleri, İtalyan operalarındaki aşkın tüm hallerini, en dokunaklı, en dramatik aryalardan incileri birbiri ardına dizerek resmediyor. Tarihin sayfalarına gömülmüş değerli bestecilerin büyüleyici eserleriyle Atatürk Kültür Merkezi'nde, en iyi kontrtenorlardan biri olarak tanınan Jakub Jozef Orlinski ve Francesco Corti yönetimindeki Il Pomo d'Oro ile aşka adanmış bir konser sizleri bekliyor. 21 Haziran tarihini takvimlerinize not düşebilirsiniz. Canlılar, cansızlar, doğal olanlar ve sentetik olanlar, doğal ortamda birbirine geçen özne ve nesne gibi unsurlar Ilgın Seymen'in İşsizNesneler Canlılığınİzleri adlı sergisinde bir araya geliyor. Ilgın Seymen'in beşinci kişisel sergisi olan İşsizNesneler Canlılığınİzleri, Galeri Bosfor'da 18 Haziran'a kadar görülebilir. Bu hafta sonu için henüz plan yapmamış olanlar için favori önerilerimizden biri. Görkemli prodüksiyonları ve kusursuz performanslarıyla tanınan, günümüzün önde gelen bale topluluklarından Zürih Balesi, Oslo, Münih, Hong Kong, Moskova gibi şehirlerin ardından şimdi İstanbul'da. Topluluğun 2012/13 sezonundan beri sanat direktörlüğünü üstlenen Christian Spuck'un uyarladığı Anna Karenina'da Tolstoy'un unutulmaz karakterleri, büyüleyici koreografik imgelere dönüşüyor. İKSV'nin 50. yılı kutlamaları kapsamında İKSV ve Zorlu PSM'nin işbirliğiyle İstanbullu izleyicilerle buluşacak Zürih Balesi'nin Anna Karenina'sı yılın kaçırılmayacak gösterilerinden biri olarak radarımızda. 27- 28 Haziran 2022 tarihinde İstanbullular'ı unutulmayacak bir deneyim bekliyor diyebiliriz. Electronica, downtempo, soul ve trip hop türlerinde üretimlerini sürdüren şarkıcı ve söz yazarı Chet Faker, PSM Loves Summer kapsamında 21 Haziran'da Turkcell Sahnesi'nde dinleyicilerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sergiler, konserler, şehrin dört bir yanını saran müzik... İstanbul bu hafta da iştah açıcı etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Zilberman İstanbul, küratörlüğünü Naz Kocadere'nin üstlendiği Uçuruma Yerleşmek başlıklı grup sergisine ev sahipliği yapıyor. Isaac Chong Wai, Sandra del Pilar, Memed Erdener, Erkan Özgen, Yaşam Şaşmazer, Neriman Polat, Cengiz Tekin, ve İsmail Yılmaz'ın yapıtlarını bir araya getiren sergi, 1 Temmuz'a kadar Zilberman İstanbul'un Mısır Apartmanındaki ana sergi mekanında izlenebilir. Geçtiğimiz 50 yıl süresince şehrin kültürel hafızasında büyük yer edinen İstanbul Müzik Festivali, bu önemli kutlama yılında başlığını İstanbul'a, zengin tarihi boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış ve nice sanatçıya ilham vermiş bu güzel ve özel şehre adıyor. İsmini, enerjisini ve esinini bu büyülü şehirden alan festival, 50. programında, İstanbul'un çoksesli, çokdilli, çokkültürlü yapısına adanan, zaman zaman geçmiş festivalleri de anımsatan özel projelere ve repertuvarlara yer verecek. İstanbul'un seçkin konser salonlarından yarım yüzyıldır festivale sahne olmuş tarihi ve kültürel alanlarına kadar birçok farklı mekanda Türkiye'den ve dünyadan saygın orkestraları, yıldız solistleri ve toplulukları izleyicisiyle buluşturacak festival, şehre nefes aldıran noktalarda düzenlenecek ücretsiz etkinlikleriyle tüm İstanbulluları bir kez daha kucaklayacak, 50. yılını coşkulu bir biçimde kutlayacak. Etkinlik programı ve detaylar İKSV resmi sitesinde. Can Aytekin'in 14 Nisan'da Versus Art Project'te ziyarete açılan Bugünkü Program isimli sergisi, 30 Haziran'a dek uzatıldı. Sergi kapsamında, 11 Haziran Cumartesi günü saat 14:00'te, Can Aytekin ve Ezgi Bakçay, ilham noktasını Yeşilçam'dan, afişlerden, sinema fenerlerinden alan sergi etrafında bir konuşma gerçekleştirdi. Üç yıl önce Arial Sanat'ta açtığı sergisinde Bugünkü Programın adeta bir fragmanına yer veren sanatçı, Versus Art Project'te gerçekleşen serginin odağına Yeşilçam sokaklarını yerleştiriyor. Galeri mekanının bulunduğu Hanif Han ve konumlandığı sokak Yeşilçam için de önemli bir buluşma ve üretim noktası olarak sanatçının çalışmalarına yansıyor. Galerinin cumbasından görülen Hürrem Erman, Ayhan Işık, Fatma Girik afişleri, çevredeki Sadri Alışık, Ayhan Işık, Fuat Özkınay Sokakları, müzeye dönüşen Atlas Pasajı, yıkılan küçük sinemalar, Yeşilçam kafeleri, galeri mekanının eskiden sinema afiş ve tasarım merkezi olarak kullanılması hafıza ve mekan arasındaki diyaloğu sergiye aktarıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, temelini üç nesil sanatçı bir ailenin yıllar içinde biriktirdiği fotoğraflar, resimler, kişisel eşyalar ve objelerden alan Memento İstanbul: Hristoff Aile Arşivi sergisine ev sahipliği yapıyor. Bir ailenin olduğu kadar, bir şehrin de tarihine mercek tutan Memento İstanbul: Hristoff Aile Arşivi 7 Ağustos 2022'e kadar Yapı Kredi Kültür Sanat'ta ziyaret edilebilecek. Yapı Kredi Kültür Sanat'ın Galatasaray'daki binasının 2. ve 3. katlarında ziyaret edilebilecek olan serginin ilk katında arşiv malzemeleri eşliğinde Hristoff ailesinin hikayesi ve dostları olan sanatçıların eserleri bulunuyor. Serginin ikinci katında ise Peter Hristoff'un İstanbul'dan ilham alarak ürettiği işler görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Özellikle hafta sonunu değerlendirmek için kendinize farklı seçenekler arıyorsanız, yaz aylarının son zamanlarını şehir hayatından da uzaklaşmadan geçirebileceğiniz en iyi havuzları listeliyoruz. Yeşilliklerle çevrili, gizli bir bahçe içerisinde, sıcak yaz günleri için dinlendirici bir atmosfer sunan InterContinental Istanbul, bu yaz da misafirlerine havuz keyfini yaşatacak. Yaz sıcaklarının kendini göstermeye başladığı haziran ayında hem serinlemek hem de şehirden uzaklaşmadan tatil havasına girmek istiyorsanız; yeşillikler içinde, gürültüden uzak ve huzurlu ortamıyla InterContinental Istanbul'un havuzunu deneyimleyebilirsiniz. Günün her saatinde arkadaşlarınız ve ailenizle güzel zaman geçirmek için Spa InterContinental, şehrin merkezinde tatil hissini yaşama fırsatını sunuyor. Günlük giriş ile havuz kullanımının yanı sıra gym, cardio, spa, sauna, buhar odası hizmetlerinden faydalanırken, yaz sezonu menüsünü de tadımlayabilirsiniz. İstanbul'daki en köklü otellerden bahsedecek olduğumuzda Çırağan Palace Kempinski'yi atlamak mümkün değil. Haliyle otelin içerisinde yer alan havuz ise yaz ayları için sunulun en güzel imkanlardan. Üstelik bu ayrıcalığı boğazın yanı başında saray ihtişamında sunması da cabası. Backyard'ın içinde konumlanan Bikini Beach, şehrin en gözde lokasyonları arasında da ilk sırada geliyor. Her ne kadar belirli bir davetli listesiyle misafirlerini ağırlıyor olsa da, eğlenceli ve kaliteli vakit geçirmek adına devrede. Havuz keyfini bir de lezzetli yemeklerle taçlandırmak isterseniz, Fairmont Quasar'ın beşinci katında yer alan Ukiyo size bunun formülünü sunabilir. Bunun yanında sonsuzluk havuzunun sunduğu manzarası da artı noktalarından. Hafta sonunuzu değerlendirebilmeniz için listemize aldığımız bir başka durak da JW Marriott Hotel Istanbul Marmara Sea. Merkezi konumu sayesinde ulaşımının son derece kolay olduğu gibi, gününüzü daha da keyifli hale getirmek için spa bölümüne de şans verebilirsiniz. Eylül sonuna kadar açık kalan havuzuyla, boğaz manzarasına karşı yüzme fırsatı sunan bir başka lokasyon olarak karşımıza çıkıyor. Sunduğu hizmet anlayışı ve öne çıkan menüsüyle de şehrin içinde tatildeymişçesine dinlenmeniz mümkün."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eylül ayının gelmesiyle aniden modu değişenlerden misiniz? Biz çoktan şehre döndük, trençkotlarımızı ve yağmurluklarımızı çıkardık, yağmurlu havaların gelmesini bekliyoruz. Tabi hareketlenen etkinlik sezonu için de ajandalarımızı güncellemeyi ihmal etmiyoruz. Eyl��l ayının gelmesiyle aniden modu değişenlerden misiniz? Biz çoktan şehre döndük, trençkotlarımızı ve yağmurluklarımızı çıkardık, yağmurlu havaların gelmesini bekliyoruz. Tabii hareketlenen etkinlik sezonu için de ajandalarımızı güncellemeyi ihmal etmiyoruz. Şehre dönenlere de henüz yaz tatilini bitiremeyenlere de uygun Eylül ayı etkinliklerine göz atıyoruz. Nedir Bu TANTANA? sorusunu düşünmeden duramıyor ve ne yapacağınızı bilemiyorsanız, size böyle alalım: Yaşamın kendisini tuval üzerine yansıtırken renkleri ve çizgileri hükmünde tutmayı seven Barış Köksal ile bilinçaltında saklı tuttuğu slogan ve imgeleri, eserleri ile yüzeye çıkaran Cansu Dinç'in birlikte gerçekleştirdiği bir performans serisi TANTANA. İki sanatçı, sekiz farklı eserin hikayesini baştan sona yaratarak, Galeri 8+1 ve La Mer Beach Bodrum'un iş birliğinde bir araya geldi ve Ağustos ayında başladıkları ilk performanslarını ay boyunca devam ettirdiler. Sosyal medya üzerinden yapılan canlı yayın ve paylaşımlarla da izlenebilen bu performans serisi, 8+1 yani toplamda dokuz eserin tamamlanışı ile Başak Çankırı'nın ev sahipliğinde küratörlüğünü Koray Arman'ın yaptığı ve 2022 Eylül'ü boyunca sürecek TANTANA'lı bir sergiye dönüşmüş olacak. Ayrı üslup ve pratiğe sahip iki özgün sanatçının elinden çıkan bu performans serisi, sakin bir tatilin tadını çıkarmak isteyen Bodrumlular için ajandalara eklenmesi gereken bir etkinlik. Bu arada Eylül Kalıpçı'nın koordinatörlüğünde 03 Eylül 2022'de La Mer Beach Bodrum'da gerçekleştirilecek sergi açılışında şef Onur Köksal'ın konuklara özel sürprizleri olacağını da not düşelim. Versus Art Project yeni sezona, Cem A.'nın 15 Eylül-23 Ekim tarihleri arasında Türkiye'de gerçekleşecek olan ilk sergisi Pleased to announce... ile başlıyor. Sanat meme'leri yayınladığı @frezze_magazineadlı Instagram hesabıyla tanınan Cem A., Pleased to announce... sergisinde, günümüzün tek tipleşen sergi metinlerini konu ediniyor. Pilot Galeri, 10 Eylül 22 Ekim 2022 tarihleri arasında Ali Miharbi'nin galerideki üçüncü solo sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Serbestlik Dereceleri başlıklı sergi insanın içinde var olduğu çevrenin fiziksel ve düşünsel hareket olanaklarını çeşitli yollardan sınayarak izleyicisine bu olanakların inceliklerini çeşitli araçlar ve mekana özgü yerleştirmeler ile gözlemleme ve deneyimleme şansı verecek. Sergiye yolunuz düşerse, ziyaretçilerin hayal gücüne bırakılan sorularla karşılaşabileceğinizi de hatırlatalım. İMALAT-HANE yeni sezona iki yeni sergiyle başlıyor. Guido Casaretto'nun Denk olmayan tabaklarda gravitonu aramak ve Can Küçük ve Cem Örgen'in Girilmez isimli sergileri, 10 Eylül'de sanatseverlerle buluşuyor. Her iki sergi de 10 Aralık tarihine dek ziyaret edilebilecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 17. İstanbul Bienali, 17 Eylül'de kapılarını açmaya hazırlanıyor. Küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh'in üstlendiği 17. İstanbul Bienali, dünyanın farklı bölgelerinden 500'ün üzerinde katılımcının projelerine ev sahipliği yapacak. Beyoğlu, Kadıköy, Fatih ve Zeytinburnu'nda yer alan 12 sergi mekanında ücretsiz olarak gezilebilecek olan bienal, şehrin dört bir yanındaki kamusal etkinliklerle de İstanbullularla buluşacak. Ayrıca bienal katılımcılarından, dünyaca ünlü protest kukla tiyatrosu Bread and Puppet Theater, açılış günlerinde İstanbul'un farklı semtlerinde bir dizi performans ve açık hava gösterisi sergileyecek. Salt, sezonun ilk sergisinde sahne ve performans kavramlarını odağa alarak, Türkiye'nin 1990'lı yıllarından sanat üretimlerini bir araya getiriyor. 15 Eylül'de açılacak Sahnede 90'lar başlıklı sergi, Türkiye'de toplumsal, siyasi ve ekonomik anlamda hızlı değişimlerin yaşandığı, özellikle İstanbul'un kültür, sanat, performans ve eğlence sahnesinde serbestlik sınırlarının sürekli genişletildiği 1990'lı yıllara işaret ediyor. Sanatçı ve tasarımcıların oluşturduğu kolektif girişimleri odağına alan sergi, 15 Eylül 2022 12 Şubat 2023 tarihlerinde Salt'ın Beyoğlu ve Galata mekanlarında izlenebilecek. OMM, açılışının 3'üncü yıl dönümünü yerli ve yabancı 38 sanatçıyı bir araya getirdiği Yas ve Haz başlıklı karma sergi ile 7 Eylül 2022 tarihinde karşılamaya hazırlanıyor. İnsan olmaya dair mutluluk, beğeni, üzüntü, öfke, korku, şaşkınlık, iğrenme, küçümseme ve utanç gibi duygularla birlikte aynı bedende yas ve haz gibi çelişkili halleri de eşzamanlı olarak mümkün kılan tüm mekanizmaları odağına alan sergi, resimden fotoğrafa, heykelden video ve yerleştirmeye kadar uzanan çeşitli disiplinlerde üretilmiş eserlere yer veriyor. Yas ve Haz sergisi 30 Temmuz 2023'e kadar OMM'da ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul'un en güzel lokasyonlarında konumlandırılmış olan İstanbul Kitapçısı şubeleri, kitap kafe konseptiyle şehirdekilerin buluşma noktası oluyor. İstanbul'da şehrin her noktasında büyülenirken, bir yandan da şehrin hızlı yaşantısında biraz durup dinlenmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu noktada İstanbul Kitapçısı şubeleri, şehrin kilit noktalarındaki lokasyonlarla bize küçük bir mola vermek için mükemmel bir konsept sunuluyor. Şehrin kalabalığında vapurun gelmesini beklerken; Kadıköy, Karaköy ve Eminönü sahillerindeki İstanbul Kitapçısı'nda kitapları keşfedebilir, kahvenizi alıp arkadaşlarınızla buluşabilirsiniz. İş çıkışı bir yerlere gitmek için koştururken ya da sabahın erken saatlerinde daha ayılamamışken durup nefes almak için harika bir mekan. Bunun yanı sıra İstanbul ruhunu yaşamayı sevenler için şehrin en ilgi çeken bölgelerinde konumlandırılmış olan İstanbul Kitapçısı'nın Beyoğlu, Beşiktaş, Mecidiyeköy, Bağcılar, Müze Gazhane ve Panorama 1453 Tarih Müzesi şubelerinde oturup yeni yayınlar keşfedebilir, İstanbul'a dair hediyelik eşya mağazasından alışveriş yapabilirsiniz. İstanbul Kitapçısı'nın en önemli şubelerinden biriyse Tarihi Yarımada'da bulunan 1600 yıllık ihtişamlı Şerefiye Sarnıcı şubesi. Tarihi sarnıcın büyüsüne kapılarak kitap okurken, sıcak kahve eşliğinde günün yorgunluğundan kaçacağınız keyifli bir gün sizi bekliyor. İstanbul'un bu önemli noktalarında hayata geçirilen farklı etkinlikler de oldukça heyecan verici. Ziyaretçileri imza günlerinden söyleşilere, eğitici çocuk atölyelerinden konserlere ve stand-up gösterilerine kadar pek çok kültür sanat etkinliğiyle buluşturuyor. Bu sayede İstanbullular, günlük yaşantılarında yollarını bile değiştirmeden bu noktalarda kültür ve sanatla buluşmanın rahatlığını yaşıyor. Zarafeti, güzelliği ve dokusuyla asırlardır birçok şair, ressam, müzisyen ve edebiyatçıya ilham kaynağı olan; görenleri kendine hayran bırakan İstanbul'un medeniyetini yansıtan simgeleri İST Collection'da bir araya geldi. İstanbul'un en özel imgelerinden ilhamla hazırlanan özel parçalar Karaca imzasıyla; şehrin geleneksel sanat ve mimarisini teknolojiyle birleştiren, yenilikçi ve doğa dostu tasarımlar ise Boyner imzasıyla İstanbulseverlerle buluşuyor. İST Collection ürünlerine İstanbul Kitapçısı şubelerinden ve Karaca ile Boyner mağazalarından ulaşabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eğer hala duymadıysanız, son dönemin popüler Instagram hesaplarından '@deuxmoi' sosyal medyanın yeni 'Gossip Girl'ü. Yıllar önce hayatımıza giren Gossip Girl yayımlandığı ilk günden beri ekran efsanelerinden biri olacağını fark ettirmişti. Henüz dumanı üstünde tüten yeniden çekimine birçoğumuz önyargılarla yaklaşsak da Gossip Girl efsanesi her daim popülerliğini korumaya devam edecek gibi görünüyor. Gossip Girl'den konuya girdik ama bu yazının esas konusu Serena, Blair, Chuck ya da dizinin kendisi değil. Gazetecilik değişiyor; magazin gazeteciliği çok uzun zamandır görmek istediğimiz kalitenin yakınından dahi geçemiyor. Sosyal medya ağlarının hayatımızın merkezine konumlanması gazetecilik pratikleri gibi magazin haberciliğini de değiştirdi. Artık hepimiz elimizdeki akıllı telefonlarla her an bir haberci olabiliyoruz. Bu yenilikler elbette bir takım sorunları da beraberinde getiriyor. Gazetecilik etiği, özel hayatın ihlali, yanlış bilgi ve haberler bu sorunların en önemlileri. Ancak bir şekilde, istesek de istemesek de yerli ve yabancı birçok 'magazin ve dedikodu' sayfası ve paylaşımları bir şekilde ana sayfamıza düşüyor, DM kutularımıza geliyor. Son yıllarda ünlü isimlerle dedikoduların paylaşıldığı Instagram hesaplarının sayısı giderek artığını görüyoruz. Yazıya neden Gossip Girl ile başladığımıza gelecek olursak. Eğer hala duymadıysanız, son dönemin popüler Instagram hesaplarından '@deuxmoi' için sosyal medyanın yeni 'Gossip Girl'i deniyor. Şu an Instagram hesabı aralarında Hadid kardeşler gibi ünlü isimlerin ve dergilerin de olduğu 1 milyon kişi tarafından takip ediliyor. Sayfanın yaratıcısı ve yöneticisi hakkında neredeyse hiçbir bilgiye sahip değiliz, anonim kalma konusunda kararını çoktan vermiş gibi görünüyor. Tek başına mı yönetiliyor yoksa birden fazla kişinin yönettiği bir takım çalışması mı onu dahi bilemiyoruz. Elimizdeki tek bilgi New York'ta yaşadığı ve moda dünyasıyla ilgili bir işi olduğu. Yabancı kaynaklarda hesabın yöneticisiyle yapılmış röportajlar mevcut. Mesela hesabın ilk başlarda bir lifestyle bloğu olmak üzere yola çıktığını da biliyoruz. Hesap başlangıçta kilitli olsa da gelen her takipçi isteğini kabul ediyordu. Deuxmoi hesabında işlerin nasıl işlediğine gelirsek; aslına bakarsak yerli ve yabancı dedikodu sayfalarının çalışma prensibinin aşağı yukarı aynı olduğunu görüyoruz. Bu hesabın da benzer bir işleyişi var: Hollywood çalışanları, yayıncılar, ünlü isimlerin çocuk bakıcıları, yazarlar, yayıncılar ve belki de ünlü isimler içerden 'özel' bilgileri Deuxmoi hesabına mesaj ya da mail yoluyla iletiyor. Bilgiyi paylaşanlar anonim kalmak istiyorlarsa bunu da mesajlarında bildiriyorlar. Deuxmoi gelen bu bilgilerin ekran görüntülerini alarak, 24 saat sonra kaybolan Instagram hikayelerinde paylaşıyor. Hesabın yöneticisi New York Times'a verdiği demeçte, daha önce birçok kez vurguladığı gibi paylaştığı bilgilerin doğrulanmamış olduğunu hatırlatıyor ve paylaştığım şeylere inanıp inanmaya kendileri karar vermeli diyor. Bu da, hesabı bir nevi 'dedikodu kürasyonu' haline getiriyor diyebiliriz. Hesap ayrıca ünlülere dair 'pozitif' bilgiler de paylaşmaya çalışıyor. Deuxmoi, verdiği bir başka röportajda ise hesapta kimseyi incitecek ya da kötü etkileyecek içeriklere yer vermek istemediğini söylüyor. Daha önce iki farklı ünlünün kendilerini etiketleyerek paylaştığı postları kaldırdığını belirten Deuxmoi, Bu hesap sadece eğlenmek için. Eğer herhangi birisi paylaşımlardan herhangi bir şekilde rahatsız olup benden kaldırmamı isterse, hemen postu yok ediyorum. diyor. Ünlülerin özel hayatlarını ihlal eden paylaşımlarla ilgili ise İnsanların daha fazlasını istediğine emin olabilirsiniz açıklamasıyla yetiniyor. Başta da belirttiğimiz gibi hesap, özel hayatın gizliliği, etik soru işaretleri ve yalan bilgi konusunda birçok tartışmayı da beraberinde getiriyor. Ancak Deuxmoi'nin bir anlamda magazin haberciliği yaptığını söyleyebiliriz. Hesabın yayınladığı bir 'dedikodunun' daha sonra önemli magazin kaynakları ve dergiler tarafından doğrulandığını ya da bizzat öznelerin açıklama yaptığı durumlar da mevcut. Magazin gazeteciliği, haberlerde kullanılan görüntü ve eril dil dünyanın her yanında hala tartışılmaya devam ediyor, sosyal medya hesapları da bu tartışmalardan muaf değil. Hatta olaya yepyeni boyutlar ve etik dilemmalar ekleniyor. Takip etmek, paylaşılan bilgilerin doğruluğuna inanmak veya inanmamak tamamen size kalmış. Ancak magazin haberlerini ve ünlülerin yaşamlarını yakından takip etmeyi ve hatta dedikoduları seviyorsanız, Deuxmoi'nin son dönemin en popüler hesabı olduğunu hatırlatalım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Akademi ödüllü filmlerden yolunu dört gözle gözlediğimiz dizilere... Dijital platformlar Şubat ayında da hangisine yetişeceğiz dedirtiyor. Sizin için bazı önerilerimiz var. 6 dalda Oscar adayı gösterilen ve bir heykelciği kucaklayan, gerçek bir hikayeden uyarlanan, 1980'lerde Kore'den ABD'nin Arkansas eyaletine taşınıp orada tarımla ayakta durmaya çalışan Koreli bir ailenin yaşadıklarını aktaran Minari, sinemalardan sonra ilk kez, 27 Şubat Pazar beIN CONNECT'te. BluTV'nin Bir Film ile ortak yapımcılığını üstlendiği, Burcu Biricik, Pınar Deniz ve Aras Aydın'ın başrollerinde yer aldığı İnsanlar İkiye Ayrılır, sinemalardan sonra ilk kez BluTV'de izleyicilerle buluşacak. Margaret Qualley ve Sigourney Weaver'ın başrollerde yer aldığı, gerçek bir hikayeden uyarlanarak 1990'ların sonlarında New York'ta J.D. Salinger'ın, yayınevinde işe giren genç bir yazar adayının, orada tutunma çabalarını konu edinen Salinger Yılım , sinemalardan sonra ilk kez, 6 Şubat Pazar günü beIN CONNECT'te yayında. The Marvelous Mrs. Maisel, Şubat ayında dizinin dördüncü sezonuyla Amazon Prime Video'ya geri dönüyor. 18 Şubat'a kadar önceki sezonun eksiklerini tamamlayabilirsiniz. Okul müzikalinde başrolü kapmak Jodi için hayallerin gerçeğe dönüşmesi anlamı taşır ama üzerindeki baskı hem özgüvenini hem de ilişkisini zedeleyecektir. Jodi'nin hikayesini 11 Şubat'tan itibaren Netflix'ten izleyebilirsiniz. Martin Freeman'ın başrolünde yer aldığı suç dizisi The Responder da BluTV ekranlarında izleyicilerle buluşacak. Dizi, ilk kez ve sadece platformda seyredilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Evin Sanat Galerisi, 16 Aralık 2021 21 Ocak 2022 tarihleri arasında Gökçen Ataman ve Setenay Alpsoy'un şehri konu alan yapıtlarından oluşan Tanıdık Cepheler isimli sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Setenay Alpsoy'un son zamanlarda daha yoğun bir şekilde üretmeye başladığı geniş yüzeyli karakalem desenler, yağlı boyadan farklı olarak daha fazla detaya eğilmesine olanak sağlayan yapıtları ve Gökçen Ataman'ın farklı malzemelerle boyut kazandırdığı, giderek betonlaşan ve çarpıklaşan şehirdeki bina cepheleri bir araya geliyor. Aslında tezatlıklardan beslenen Tanıdık Cepheler isimli sergide yer alan eserler, Gökçen Ataman ve Setenay Alpsoy'un yapıtlarının uyumunu izleyicinin beğenisine sunuyor. Çalışmalarımın odağında insanın yaşadığı yer ile olan işgale dayalı ilişkisi, kültürel mirasa olan tahrip edici yaklaşımı, şehirleşirken benimsediği gelip geçicilik anlayışı ve en önemlisi bir türlü doymak bilmeyen inşa etme dürtüsü yer alıyor. sözleriyle yapıtlarını anlatan Gökçen Ataman ile Setenay Alpsoy'un yapıtlarının birlikteliği sergide izleyiciyle buluşuyor. Tanıdık Cepheler sergisinin farklı ve heyecan verici özelliği iki sanatçının farklı malzemelerden ürettikleri ortak yapıt olarak meydana getirdikleri seri olacak. Aynı coğrafyanın iki farklı metropolünde aynı konuya eğilen, aynı jenerasyondan iki sanatçı olarak Gökçen Ataman ile yollarının kesişmemesinin mümkün olmadığına değinen Setenay Alpsoy, Şehirde yaşayan herkesin onu aynı şekilde deneyimlemediği, dolayısıyla herkesin farklı bir kent gördüğü aşikardır. Her ne kadar güzel sanatların iki farklı ekolünden de gelsek kent ve en nihayetinde bina cepheleri, ikimizin de sanatsal çalışmalarında tekrar ve tekrar kullandığı bir öğe. Kent ve cepheler konusu etrafında şekillenen bu işleri, ortak bir sergi ile izleyicilerle buluşturmak ve hatta birbirimizin işlerine müdahale ettiğimiz çalışmalar ortaya çıkarmak beni çok heyecanlandırdı. şeklinde yorumluyor. Tanıdık Cepheler sergisi, 21 Ocak 2022 tarihine kadar Evin Sanat Galerisi'nde ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sosyal medyanın güçlü platformlarından biri olan TikTok'a artık pek çok ünlü kayıtsız kalamıyor. Kervana en son katılan isim ise Taylor Swift... Ariana Grande, Cardi B, Selena Gomez, Justin Bieber, Miley Cyrus, Jonas Brothers ve Katy Perry... Tüm bu isimlere baktığınızda ortak ne noktaları var diye düşünebilirsiniz. Onları buluşturan şey ise, giderek çığ gibi büyüyen TikTok'un büyüsüne kapılmış olmaları. Her biri dans ve müziğin odak noktası olduğu videoları takipçileriyle paylaşırken, bu listeye yeni isimler de katılmıyor değil. Son olarak Taylor Swift de hayranlarını sevindirecek haberi paylaşarak TikTok dünyasına giriş yaptığını duyurdu. Sırasıyla Folklore, Evermore ve Fearless albümlerinin çıkış tarihlerini göstermesinin ardından ise 19 Kasım 2021'de Red albümünün piyasaya çıkacağı müjdesini de ilk videosuyla vermiş oldu. Videoda giydiği Reformation'ın Joyce isimli sarı elbisesi ise kısa süre içinde tükendi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İkonik gençlik dizilerinden One Tree Hill'in başrol oyuncuları Sophia Bush, Hilarie Burton ve Bethany Joy Lenz, birlikte podcast yayınına başlıyor. Gençlik dizilerinin en popüler olduğu dönemlerde yayınlanmaya başlayan One Tree Hill, her ne kadar ilk başlarda lisenin zorluklarını merkezine alsa da, 9 sezon boyunca izleyicilerine hayata dair pek çok şey öğretmeyi başardı. Lucas ve Peyton'ın güçlü ilişkisi, aşkın yıllara meydan okuyabileceğini kanıtladı; Nathan'ın inişli çıkışlı basketbol kariyeri ise mücadeleye devam etmenin önemini gösterdi. Hatta Brooke Davis'le birlikte moda dünyasına adım bile attık. Kısacası dizi her detayıyla televizyon tarihinin hatırda kalan yapımlarından biri olurken, her yıl dizinin oyuncularının buluştuğu bir panel de düzenleniyor. One Tree Hill'in başarılı kadın başrol oyuncuları Sophia Bush, Hilarie Burton ve Bethany Joy Lenz de bu panel haricinde bambaşka bir şekilde diziyi ele alıyorlar ve Drama Queens ismini vererek podcast yayını yapmaya başlıyorlar. Her hafta dizinin bir başka bölümünü izleyerek üzerine sohbet edecekleri podcast yayınlarının geçtiğimiz günlerde de ilki yayınlandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Alışveriş yapmanın en çok keyif verdiği dönem kapıdayken yapılan alışverişlerin bir ucundan iyiliğe dokunuyor olması da bambaşka bir iyi hissetme hali sunuyor. 1, 2 ve 3 Aralık'ta Mandarin Oriental Bosphorus, İstanbul'da gerçekleşecek olan yılbaşı alışveriş şenliği ise Tohum Otizm Vakfı'na desteklerini sunmaya devam ediyor. Tohum Otizm Vakfı x Le Bedesten Yılbaşı Alışveriş Şenliği, 120'ye yakın markanın katılacağı büyük bir etkinlik olarak bu yıl da iyiliğe dokunuyor. Gurme lezzetlerin tadılabileceği ve keyifle vakit geçirilebilecek atmosferde yeni yıl hediyelerini seçerken markaların yeni koleksiyonlarını da inceleyebilirsiniz. Takı, giyim, dekorasyon, ev tekstili, mücevher, kozmetik, aksesuar gibi farklı kategoride ürünlerin yer alacağı alışveriş şenliğinde yılbaşı öncesi sevdikleriniz için hediyeler alırken, otizmli çocukların eğitimlerine de katkıda bulunarak, onları sevindirebilirsiniz. Bu yıl 14.'sü düzenlenen etkinlikte birçok tanınmış marka sosyal sorumluluk bilinci ile şenlikteki yerini alırken giriş ücretleri ve katılımcı firmalardan sağlanan gelirin tamamı Tohum Otizm Vakfı'nın projelerine ve eğitim bursuna ihtiyaç duyan otizmli çocuklara aktarılacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Karsu'nun müziği ve dayanışma ruhuyla dolu olan enerjisi, umudu ve sevgiyi paylaşmak için yeni bir projeye ilham veriyor. Ve Karsu tükenmek bilmeyen enerjisini yeni bir projeyle taçlandırıyor. Elidor ve TOG işbirliğiyle hayata geçirilen Elidor X TOG Genç Kadın Destek Merkezleri projesi kapsamında, iletişim elçisi olarak hazırladığı özel bir beste hazırladı. Karsu bu işbirliğinin bir parçası olduğu için çok mutlu. Hislerini ve projenin detaylarını; Proje sadece moral verecek bir sosyal destek değil, aynı anda yaşananları unutturmamak adına güzel bir iş. Genç kızların hayallerine kavuşmaları için umutlarını kaybetmemesi adına çalışıyor olduğum için çok mutluyum, çok büyük bir destek bu diyerek anlatıyor. Elidor ve TOG, genç kadınların eğitim ve gelecek hayallerine destek olunan Kendi Yolumuzda projesi kapsamında bu kez deprem bölgesindeki gençler için harekete geçti. TOG, açılan dört merkezde sosyal ve duygusal destek atölyeleriyle genç kadınların yeniden atacağı umutlu ve güçlü adımlara eşlik edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 79. kez düzenlenen Venedik Film Festivali'nin en gözde davetlerinden birine Emir Uyar oteli Kempinski San Clemente Palace'ta ev sahipliği yaptı. Tüm geliri AMFAR'a bağışlanan davet dünyaca ünlü yıldızların katılımıyla gerçekleşti. Elizabeth Taylor ve Mathilde Krim'in kurucuları arasında yer aldığı AMFAR, dünyanın en büyük yardım kuruluşlarının başında yer alıyor. İki gün süren davet, Kempinski San Clemente Palace'da AMFAR LUNCHEON etkinliği ile başlayıp ikinci gün Venedik Tersanesi Arsenale'de AMFAR Gala ile devam etti. Casey Affleck, Sara Sampaio, Edgardo Osorio ve Heather Graham'ın da aralarında bulunduğu ünlü isimlerin katıldığı Red Sea International Film Festivali kapsamında, Türk yönetmen Ferhan Özpetek Courage Honore ödülünü aldı. Ellie Golding'in sahne aldığı davette Simon Pury tarafından gerçekleştirilen açık arttırmada üç milyon Euro gelir elde edildi. Conde Nast tarafından Venedik'in en iyi oteli seçilen Kempinski San Clemente Palace, Jennifer Lopez, Angelina Jolie, George Clooney, Sharon Stone, Johnny Depp, Emma Watson, Orlando Bloom, Ciara Wilson, Jude Law, Vanessa Bryant, Matt Damon, Demi Moore, Arnold Schwarzeneger, Nicole Scherzinger gibi dünyaca ünlü yıldızların tercihi olmuştu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geçtiğimiz aylarda Mandarin Oriental, Bodrum'da dostlarımızla bir araya geldiğimiz akşamda yiyecek ve içecek dünyasıından modadaki dönüşüme ve seyahat alışkanlıklarının geçtiğimiz dönemde nasıl değiştiğine diar detayları konuklarımızla konuştuk. Cem Mirap'la gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbette kendisine merak ettiğimiz soruları sorduk ve yiyecek içecek dünyasında yeni dönemde yaşanan gelişmeleri konuştuk. Moda tasarımcısı Dilek Hanif ile bir araya geldiğimiz söyleşide moda dünyasında gündeme gelen yeni başlıkları konuştuk. Mandarin Oriental, Bodrum Genel Müdürü Ersev Demiröz ile değişen seyahat alışkanlıklarını ve lüks ttail deneyiminin detaylarını konuştuk."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çocukların sabırsızlıkla beklediği ülkemizin en büyük çocuk ve aile organizasyonu olan Yaratıcı Çocuk Festivali için geri sayım başladı. Bu yıl 3'üncü kez 4-5 Haziran tarihlerinde Maçka Küçükçiftlik Park'ta düzenlenecek olan festivalde 100'ün üzerinde birbirinden eğlenceli ve öğretici etkinlik gerçekleştirilecek. Bu etkinlikler ile çocuklar beceri ve yaratıcılıklarını keşfederlerken, aileleri de hafızalarından çıkmayacak eğlenceli anlar yaşayacaklar. Çocuklara ve ailelere kültür-sanat deneyimi yaşatmak amacıyla gerçekleşen festival bu yıl 'Süper Kahramanlar' temasıyla üç temel etkinlikler bütününden oluşuyor. Bu etkinlikle, çocukların yanı sıra anne ve babalara da hitap ediyor. Atölyelerde, sanat, enerji farkındalığı, trafik farkındalığı, ekoloji, tasarım, bilim ve ileri dönüşüm gibi birçok konuda çocuklar eğlenerek öğrenmenin keyfini yaşayacaklar. Ayrıca, ebeveynler için oluşturulan söyleşi sahnesinde; Sunay Akın, Dr. Özgür Bolat, Şermin Yaşar, Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, Dilara Koçak, Prof. Dr. Selçuk Şirin, Prof. Dr. Bedirhan Üstün ve Ceyda Düvenci gibi konularında önde gelen uzmanlar önemli bilgiler aktaracaklar. Festivalin asıl sürprizi ise ülkesini ve dünyayı, bilim, sanat, spor yoluyla değiştirebilmiş Einstein, Osman Hamdi Bey, Charlie Chaplin, Galileo, Yuri Gagarin gibi 10 önemli ismin özel çizimlerinin basılı olduğu pelerinlerin çocuklara dağıtılması."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Podyumları ziyaret eden yazarlardan, elinden okudukları kitapları düşüremeyen yıldız isimlere ve öncüsü oldukları kitap kulüplerine... Edebiyat sahnesi koleksiyonlarda, podyumlarda ve reklam kampanyalarında ilham perisi görevinde. Şimdiye kadar neler olduğuna bakalım. Okula dönüş için ziller çalmaya başlıyor. Tabii sonbaharın getirdiği romantik havayla hepimiz biraz da içimize dönecek, yeni bir başlangıçla bize en iyi gelen şeylere yönelmeye başlayacağız. Kitap, kahve ve battaniye üçlüsünü de özlediğimizi itiraf edelim. Plajda tuzlu sudan hafif ıslanmış, arasına biraz kum kaçmış kitaplarımızı alıp evlerimize çekilmeye hazırız! Kitapların gücüne ve sonbaharın büyülü dünyasına hazır olan yalnızca biz değiliz elbette. Edebiyat sahnesi markaların koleksiyonlarında ve podyumlarda da ilham perisi görevinde. Üstelik bu sene kitap referansları çok daha yaygın bir şekilde karşımıza çıkıyor. Podyumları ziyaret eden yazarlardan, elinden okudukları kitapları düşüremeyen yıldız isimlere edebiyat dünyasının etkilerini görebiliyoruz. Şimdiye kadar neler olduğuna bakalım. Dans Zamanı, İnci Gibi Dişler gibi kitaplarıyla da yerli edebiyat okuruyla buluşan İngiliz yazar Zadie Smith, Loewe'nin şair Seamus Heaney'den ilhamla, film müziğini Sylvia Plath'ın bir okumasından alan Sonbahar/Kış 22 koleksiyonunda ön sırada oturuyordu. My Year of Rest and Relaxation kitabının yazarı Otessa Moshfegh ise Proenza Schouler markası için orijinal bir parça yazmanın yanı sıra Maryam Nassir Zadeh'in Sonbahar/Kış 22 defilesinde yürüyerek New York Moda Haftası'nda karşımıza çıktı. Markalar cephesinde de benzer işbirlikleri görüyoruz. Dior Men'in sanat/kreatif direktörü Kim Jones, Beat Kuşağı akımının kurucusu kabul edilen Jack Kerouac'den eslinlenerek koleksiyonu oluşturdu.Tasarımcı yaklaşık 15 yıldır bulması zor kitapları topladığı kişisel koleksiyonundan nadir kitap ve el yazmalarından oluşan bir sergiyi de başlatmıştı. Maison Valentino da edebiyat dünyasına dalış yaptı.Yalnızca sözcüklerden oluşan reklam kampanyasının ikinci bölümü için Kreatif Direktör Pierpaolo Piccioli, ünlü uluslararası yazarları 17 bireysel ve etkili kampanya düzeni oluşturmak üzere seslerini duyurmaya davet etti. Ve tabii yeni Instagram kitap kulüplerini de anmadan geçmeyelim. Kaia Gerber, Mart 2020'de, Instagram'da bir kitap kulübü başlattı. İrlandalı yazar Sally Rooney'nin Normal İnsanlar kitabı hakkında Daisy Edgar-Jones ve Paul Mescal ile bir sohbet gerçekleştiren Gerber, daha yakın zamanda Jane Fonda, Lena Dunham ve Emily Rajtakowski gibi isimlerle sohbetlere de ev sahipliği yaptı. Gerber'in aktif kulübünün yanı sıra model Bibi Abdulkadir öncülüğünde başlatılan ve siyahi yazarların eserlerini kutlayan @bibisbooks, Emma Roberts ve yapımcı Karah Preiss'in başını çektiği @belletrist aklımıza gelen ilk örneklerden."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yazar Tomi Adeyemi ile işbirliği yapan Maison Valentino, The Writer's Roadmap projesiyle yeni nesil kitap yazarlarına destek vermeyi amaçlıyor. Yüksek moda üyeleri, sadece hakimiyet kurdukları alanla s��nırlı kalmadan farklı disiplinlere de destek vermeyi kendilerine amaç edinmiş durumda. En azından içlerinden bazıları öyle ve Maison Valentino da bunlardan biri. Modaevinin yakın markajına aldığı konu ise kitaplar ve tabii yeni nesil yazarlar. Bu amaç doğrultusunda da geçtiğimiz yıl Tomi Adeyemi ile güçlerini birleştirmişti. New York Times'ın En Çok Satanlar Listesi'ne girmeyi başaran, aynı zamanda Nebula Ödülü'nün de sahibi olan Adeyemi, Children of Blood and Bone ve devam kitabı Children of Virtue and Vengeance ile tanınıyor. Gelelim Maison Valentino ve genç yazarın yeniden buluşmasına. The Writer's Roadmap isimli projenin devamı için tekrar bir araya gelen ikili, öğrencileri teşvik etmeye ve desteklemeye kendilerini adarken, aynı zamanda onların orijinal fikirlerini destekleme amaçlı da burs sağlıyor. The Writer's Roadmap projesi, yetersiz kaynaklara sahip topluluklardan gelen yetenekli öğrencileri topluma geri kazandırma yaklaşımıyla Valentino ve edebiyat dünyası arasında devam eden ve sürekli genişleyen bir diyaloğu sürdürüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Açıldığı yıllarda dönemin modasına yön veren bir buluşma noktası olan Casa Botter, 123 yıl aradan sonra yeni çehresiyle kapılarını yeniden ziyarete açtı. Beyoğlu'nun Pera, İstiklal Caddesi'nin ise Cadde-i Kebir adıyla anıldığı günlere ışınlanıyoruz. 123 yıllık, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan bir tanıklığın peşine düşüyoruz. II. Abdülhamid Dönemi'nde sarayın resmi terzisi ve modacısı olan Hollanda uyruklu Jean Botter için yaptırılan Botter Apartmanı'ndayız. 1900-1901 yılları arasında tamamlanan, İtalyan mimar Raimondo D'Aronco imzası taşıyan bina, İstanbul'un ilk modaevi. Terzisi Jean Botter'in tasarımlarını çok beğendiği için, ona verdiği değerin bir ifadesi olarak bir modaevi yaptırma kararı alan II. Abdülhamid, bu kararla dönemin modasına yön verecek bir buluşma noktasına vesile olur. Botter Apartmanı'nın giriş katı modaevi, birinci katı atölye, devamındaki katlar ise ailenin konutu olarak kullanılır. Botter Modaevinin caddeye bakan vitrini dönemin gözde haute couture örnekleriyle bezenir. Orijinal adı Maison Botter olan apartmanın bir diğer önemi, şehirde Art Nouveau akımının izlerine rastlanan ilk yapı olmasıdır. Art Nouveau yansımaları giriş kapısını kuşatan dallar arasındaki güller, balkon korkuluklarına hareket katan çiçekli ferforjeler, pencere altlarını dolduran bitkisel motifler, kolonların üzerindeki madalyonlar, kadın başları ve vitrayları sarmalar. Apartmanın masalsı hikayesiyle başladığımız yolculukta günümüze uzanıyor ve odağımızı Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi adıyla ziyaretçileriyle buluşmasına çeviriyoruz. İBB Miras ekiplerinin restorasyonu sonrasında yeniden şehre kazandırılan yapı, tüm ihtişamıyla misafirlerini ağırlamaya başladı. 2021 yılından beri restorasyon çalışmaları süren yapı, Beyoğlu'nda alternatif bir kültür - sanat noktası sunuyor. Nisan ayında tüm ihtişamıyla tekrar açılan binanın ilk sergisi ise masalsı hikayesine gönderme yapar nitelikte: Düşler, Hakikatler. Melike Bayık küratörlüğünde açılan sergi, farklı disiplinlerden sanatçıların eserleriyle bir uyanışı simgeliyor. Tıpkı binanın uyanışı, yeniden kazanımı gibi; rüya, hatırlama, canlanma gibi soyut kavramlarla gerçek bir uykudan dinlenmiş, kendisiyle ve sokakla bütünleşmiş olarak uyanmayı anımsatıyor. İBB Kültür ve İBB Miras ekiplerinin ve restorasyonu yürüten Alba İnşaat'ın titiz çalışması sonucu Casa Botter'in serginin olduğu giriş katının ve ofislerin yer aldığı bir üst katının izleyiciye açıldığını söyleyen küratör Melike Bayık, sanat ve tasarım merkezi olarak kurgulanmasının, yapının geçirdiği tarihsel süreçle örtüştüğünün altını çiziyor. Binanın restorasyonu üst katlarda hassas bir biçimde gerçekleşmeye devam ediyor. sosyo-politik birçok dönüşüm ve konu olarak da sergiye yansıdığından bahsediyor. Sergideki eser seçimine 123 yıllık tarihsel döngüdeki değişimler yansıyor. Kültürel yıkımlar, kimlik ve aidiyetsizlikler, etnik asimilasyon, ekoloji, feminizm, kent, doğa, nostalji, iyilik, kötülük, eşitlik, hak ve adalet gibi birçok çarpıcı konu eserlerle buluşarak ve toplumsal ölçekte tartışmayı sürdürüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yeni yıla merhaba demeye hazırlanırken, yılbaşı ruhuna yakışan animasyon film önerilerimizi paylaşıyoruz. Her şeyin daha parlak, ışıl ışıl ve büyüleyici geldiği zamanlardayız. Yılın bu zamanları hepimizi mutlu eden şeylerin başında Noel ve yeni yıl temalı filmler izlemek geliyor. İyi Noel filmlerinin en güzel yanını da sizinle paylaşalım: sonsuza kadar tekrar izlenebilir olmaları! Yeni yıla \"merhaba\" demeye hazırlanırken, yılbaşı ruhuna yakışan, defalarca izlesek de sıkılmayacağımız animasyon film önerilerimizi paylaşıyoruz. Yapmanız gereken tek şey, hangisinden başlayacağınıza karar vermek. Fareler tarafından büyütülen küçük ve iyimser bir kuş, Noel yıldızının önünde içten bir dilekte bulunur. Acaba sonunda kim olduğunu ve nasıl uçağını öğrenebilecek midir? Başrolünde Bronte Carmichael, Richard E. Grant, Gillian Anderson'ın yer aldığı film, 24 Aralık'ta Netflix kataloğunda. En İyi Animasyon dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterilen, gelmiş geçmiş en iyi Noel filmlerinden biri Klaus'u hala izlemediyseniz, bu yılı tamamlamadan önce mutlaka listenize almalısınız. Yeni bir posta işçisiyle, münzevi bir oyuncakçının arkadaşlığına bayılacaksınız. Yeni yılın alametifarikalarından biri elbette Mariah Carey'nin ünlü Noel şarkısı All I Want for Christmas Is You. Bu şarkıyla aynı adı paylaşan bir animasyon filmi olduğunu biliyor muydunuz? Film, her Noel'de bir köpek yavrusu sahiplenmek isteyen Mariah'nın hikayesine odaklanıyor. Klasik Charles Dickens kitabının birçok uyarlamasından biri olan film, Scrooge'un hikayesini ve ona musallat olan Noel hayaletlerini anlatıyor. Robert Zemeckis tarafından yazılan ve yönetilen filmin başrolünde Ebenezer Scrooge'in gençliğini, yetişkinliğini ve yaşlılığını ve Scrooge'a musallat olan üç hayaleti canlandıran Jim Carrey'i izliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Euphoria, The White Lotus ve The Handmaid's Tale gibi iddialı yapımlarda yer alan Sydney Sweeney, hem tarzı hem de oyunculuğuyla Hollywood'un yeni gözdelerinden biri. Eğer, Euphoria ile The White Lotus, son dönemin en çok konuşulan bu iki dizisini izlediyseniz, Sydney Sweeney'le de çoktan tanışmışsınız demektir. 24 yaşındaki genç oyuncu, kariyerine daha şimdiden önemli yapımları eklemeyi başarırken, A-list isimlerden biri haline geleceğini de neredeyse kesinleştirdi. Bir karakteri canlandırmadan önce yoğun araştırmalar yaptığını ve kendine küçük kitapçıklar oluşturduğunu dile getiren Sweeney, Vogue'a verdiği röportajda romantik komedi türünde bir yapımda da yer almayı istediğini ifade ediyor. Gelelim oyuncunun giderek daha da iddialı hale gelen stiline. Hem Euphoria'nın 2. sezonunun tanıtım turlarında hem de katıldığı ödül törenlerinde kendine has tarzını ortaya koymaya devam ediyor. Miu Miu başta olmak üzere Saint Laurent, Prada ve Dior gibi yüksek moda markalarından yana tercihini kullanırken, mini elbiseler ya da taşlarla süslü tasarımlar favorileri arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023 İngiliz Moda Ödülleri'nin kırmızı halısı bu yıl göz alıcıydı. Anne Hathaway'den Pamela Anderson'a Gwyneth Paltrow'dan Amal Clooney'e kadar yıldızlar şıklık yarışı içerisindeydi adeta. Geçen yıl daha sakin geçen bir etkinliğin aksine, bu yıl süper star Usher'ın geceye gelenleri selamladığı ve yılın en büyük moda anlarına tanıklık ettiği bir seremoniyle başladı. Loewe'nin marka elçisi Josh O'Connor, Yılın Tasarımcısı ödülünü sunmak için sahneye çıktığında, izleyiciler Loewe ve JW Anderson'dan Jonathan Anderson'ın, Sarah Burton, Daniel Lee, Matthieu Blazy ve Miuccia Prada ile Raf Simons'u geride bırakarak ödülü alacağını tahmin ediyordu. \"Burada olmak inanılmaz bir onur,\" diyerek Yılın Tasarımcısı ödülünü kabul ederken Anderson şunları söyledi: \"Bir tasarımcı olarak yaşadığınız yolculuk, İngiltere'de sahip olduğumuz harika şeylerden biri. Farklı düzeylerde destek alıyoruz ve burada olmak biraz korkutucu, çünkü yaşadığınız harika yerin farkına varıyorsunuz ve ne kadar şanslı olduğunuzu fark ediyorsunuz.\" Devamında İngiliz Moda Konseyi'ne sürekli destekleri için teşekkür etti. Alexander McQueen'de 13 yıl boyunca kreatif direktör olarak görev yapan Burton, markaya veda etmişti ve özel bir başarı ödülüyle onurlandırıldı. Ödülü, Lee McQueen'in eski bir dostu olan British Vogue'dan Edward Enninful tarafından sunuldu. Yılın İngiliz Kadın Giyim Tasarımcısı Ödülü ise Maximilian Davis'e Ferragamo için verildi. Davis, Ferragamo tasarımı olan bir elbiseyle sahneye çıktı. Londralı bir yetenek olan Martine Rose, Yılın İngiliz Erkek Giyim Tasarımcısı Ödülünü kazandı. Öte yandan Yeni Kuruluş Ödülü, bu yılın yeni bir kategorisi olarak kadın giyiminde Chopova Lowena ve erkek giyiminde Bianca Saunders'a verildi. Gecede ilk ödül, geri dönüşüm tasarımcısı Conner Ives'e gitti ve BFC Vakfı ödülünü kazandı. Ödül, bu yıl yeni yetenek programının 30. yıl dönümünü kutlamak için moda dünyasındaki yeni yetenekleri destekleyen Newgen alıcılarına odaklandı. Diğer finalistler Aaron Esh, Chet Lo, Paolo Carzana ve Sinead O'Dwyer oldu. Newgen başkanı ve Vogue baş moda eleştirmeni Sarah Mower da moda alanındaki yeni yeteneklere verdiği hizmetlerden dolayı özel bir başarı ödülü ile onurlandırıldı. Yılın Modeli kategorisi bu yıl her zamankinden daha çeşitliydi. ABD'li model Paloma Elsesser ödüle layık görülen ilk büyük beden model oldu. Elsesser,\"Onur duyuyorum, ama aynı zamanda çok şaşırdım... çünkü bu ödülü kazanan ilk büyük beden model benim,\" dedi. Diğer adaylar arasında ise Alton Mason, Kai-Isaiah Jamal, Anok Yai, Mona Tougaard ve Liu Wen bulunuyordu. Bu yıl müziğin moda trendleri üzerindeki büyük etkisini yansıtan yeni Kültürel İnovatör Ödülü Sam Smith'e gitti. Valentino Garavani'ye Ömür Boyu Başarı Ödülü verildi. Ödülü alındıktan sonra tüm kırmızı arşiv Valentino görünümlerinin sergilendiği bir podyum defilesi yapıldı. Edward Enninful, British Vogue'un Aralık kapağında yer alan Jodie Comer ve Stormzy tarafından sunulan Yol Gösterici Ödülü'nü aldı. Kozmetik kurucusu Charlotte Tilbury ve Joe Casely-Hayford da sırasıyla Amal Clooney ve Paapa Essiedu tarafından sunulan özel tanıma ödülleri ile onurlandırıldı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bildiğimiz şekliyle moda asla durmaz, her zaman değişir. Dolayısıyla teknolojik gelişmeler de moda endüstrisini hem üretim hem de tasarım açısından önemli ölçüde etkiliyor. Dolabınızın yalnızca trendler doğrultusunda kim olduğunuzu ifade eden değil, aynı zamanda kişisel tercihlerinize ve hatta ortamınıza göre değişip uyum sağlama yeteneğine sahip giysilerle dolu olduğunu hayal edin. Ya da yeni satın aldığınız gömleğin vücudunuzun sıcaklığına, kumaşa çarpan ışık miktarına veya renk değiştirme yeteneğine sahip olduğunu düşünün. Kulağa hoş geliyor değil mi? Modanın geleceği, bizlere hem kimliğin ifadesi hem de işlevsel bir gereklilik olarak giyim anlayışımızı yeniden şekillendirecek tasarım, malzeme ve teknolojide yenilikler vadediyor. Peki bu mümkün mü? Evet, çünkü modanın gelecek kapılarından biri nanoteknolojiden geçiyor. Nanoteknoloji, inovatif malzemeler yaratmak için malzemelerin nano ölçekte - metrenin milyarda biri - kontrollü olarak yaratımını içeriyor. Moda endüstrisinde nanoteknoloji, geliştirilmiş dayanıklılık, nefes alabilirlik, lekelere ve kokulara karşı direnç gibi benzersiz özelliklere sahip malzemeler geliştirmek için kullanılıyor. 2023 yılında yayınlanan Nanotechnology Clothing Global Market Report'a göre; global nanoteknolojik giyim pazarının 2027'ye kadar yüzde 24,6 büyüyerek 17,22 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Öyle ki 50 yıl sonra dolaplarımızdaki neredeyse tüm ürünler sıcaklık değişimlerine uyum sağlayan, su ve leke tutmayan, hatta kendi kendini temizleyen ve ütüleyen nesnelere dönüşecek. Fütüristik kıyafetlerin bu teknolojik dünyasına adım atarken kesin olan bir şey var: Moda ve işlev arasındaki keskin sınırlar yavaş yavaş yok oluyor. Peki bu ne demek? Bu birleşme, moda ve pratikliğin kusursuz bir şekilde bir arada var olduğu, güzellik ve kullanışlılığın zahmetsizce birleştiği, sınırsız olanakların önünü açtığımız bir çağın habercisi. Teknoloji, fiziksel ve dijital dünyalar arasındaki sınırları kaldırmaya devam ettikçe giyilebilir akıllı giysi teknolojilerinin hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmesi kaçınılmaz. Modanın heyecan verici dünyasında önümüzdeki yarım yüzyıl, dikkate değer bir dönüşüm ve yenilik dönemi olacak gibi görünüyor. Öte yandan moda dünyasında meta veri tabanı potansiyel olarak son derece kazançlı yeni bir pazar. Sanal ve artırılmış gerçeklik, bireylerin dijital gardıroplar oluşturabileceği, sanal alanlarda dijital giysiler giyebileceği veya fiziksel kıyafetlerini dijital gelişmelerle zenginleştirebileceği tamamen yeni moda boyutları yaratacak. Yapay zeka gelişmeye devam ettikçe, yapay zeka tarafından üretilen tasarımların yaratıcılığın sınırlarını zorladığı ve tamamen yeni moda estetiği sunduğuna bile tanık olabiliriz. Teknolojinin modaya entegrasyonu aynı zamanda sağlığı izleyen veya yeni düzeyde rahatlık sağlayan giysiler için fırsatlar yaratacaktır. Gelecekte modayı tasavvur eden bir diğer vizyon da çevreye duyarlı malzemeler ve etik uygulamaların endüstrinin manzarasını yeniden tanımlamak için birleştiği sürdürülebilirlik. Dünya, iklim değişikliği ve etik tüketim gibi kaygılarla boğuşurken, moda endüstrisi de bu doğrultuda derin bir dönüşüme hazırlanıyor. 2073'te, sürdürülebilirliğin sadece moda bir sözcük değil, sektörün temel ilkesi olacağını söylemek mümkün. Öyle ki biyolojik olarak parçalanabilen, geri dönüştürülebilen veya yenilenebilir kaynaklardan elde edilen malzemeler norm haline gelerek çevreye duyarlı bir gardıroba zemin hazırlayacak. Örneğin giysiler yalnızca dayanıklılık için değil, aynı zamanda kendi kendini onarma, kullanım ömrünü uzatma ve israfı azaltma gibi özelliklere sahip olacak şekilde de tasarlanacak. 50 yıl sonra modanın geleceğine yön verecek bir diğer konu da: kişiselleştirme. Kişiselleştirilmiş moda anlayışı, yalnızca renk ve beden seçmekten daha fazlası olacak. Öyle ki bireylerin, markaların sunduğu klişe algıların aksine kendilerine özgü tercihlerine ve vücut ölçülerine göre kıyafet tasarlama ve yaratma becerisine sahip olması beklenen kurgular arasında. Böylelikle moda tutkunları, giysilerin kişisel değerlerin bir yansıması olduğu daha özgün bir dünyayı deneyimleyebilir. Sonuç olarak, önümüzdeki 50 yıl içinde öngörülen modanın geleceği, teknolojik yenilikçiliğin, sürdürülebilirliğin ve kişiselleştirmenin kesişimi olarak ortaya çıkıyor. Teknoloji, akıllı tekstiller, artırılmış gerçeklik deneyimleri ve hatta yapay zeka tarafından oluşturulan tasarımlar modanın her alanına nüfuz edecek. Geleceğin modası şu an sadece bir kurgudan ibaret gözükürken, kesin olan bir şey var: Moda 50 yıl sonra da toplumsal olayları, kültürel olguları ve insani değerleri yansıtmaya devam edecek. O halde gelecek yıllar, modanın tahmin ettiğimizin çok ötesinde bir özgürleşme halini vadederken moda dünyasında birçok normun tamamen yeniden yapılanacağı aşikar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Nostaljiyle olan karmaşık duygusal ilişkimiz, moda endüstrisinin çalışkan pazarlama ekiplerinin radarına girmiş durumda. Geçmişe duyduğumuz özlemi son derece şık bir şekilde ifade etmenin yolunu bulan modaevleri, tasarımlarıyla yüksek etiketlere sahip paketlenmiş hatıralar sunarken nostalji pazarlama kavramını tartışmaya açıyor. \"Nostalji; narin ama güçlüdür. Bizi tekrar gitmeyi arzuladığımız bir yere götürür. Bir çocuğun seyahat ettiği gibi seyahat etmemize ve tekrar eve, sevildiğimizi bildiğimiz bir yere dönmemize olanak tanır. Amerikan yapımı televizyon drama dizisi Mad Men'in en ünlü karakteri olan kreatif direktör Don Draper'ın bir fikir sunumunda sarf ettiği bu sözler, nostaljinin duygularımızı harekete geçiren o naif ama kesinlikle kuvvetli olan etkisini dile getiriyor. Bu eve dönüş hissi, nostaljiyi sözlük anlamı olan \"geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu\" ifadesinden daha güçlü ve daha tanıdık kılıyor belki de. Ev, bir zamanlar güvende olduğunuzu bildiğiniz, ebeveynlerinizin bakım sorumluluğu altında sevildiğinizi hissettiğiniz ve kirayı ödeme gününü pek de umursamadığınız o sıcak yuva. Bu kuvvetli özlem duygusunu ilk defa bu kadar şiddetli hissedenler ise 17. yüzyılda Fransız ordusunda bulunan İsviçreli paralı askerlerdi. Alp dağlarındaki köylerde bulunan evlerine duydukları o müthiş özlem, 1688 yılında tıp literatürüne nostalji kelimesini hediye etti. İsviçreli hekim Johannes Hofer tarafından icat edilen kavram, tam olarak eve dönüş özlemi anlamını taşıyordu ve Doktor Hofer, nostaljinin hayat enerjisini tükettiği sonucuna varmıştı. Tıpkı moda markalarının son yıllarda yapmaya çalıştığı gibi. Beğeni dürtümüzü harekete geçirmek için kıyasıya bir rekabet halinde olan modaevleri, mutlu olduğumuzu hissettiğimiz anılarımızı canlandırmak ve o anıyı harika bir sweatshirt olarak satın almamız için dürtülerimizi harekete geçirmek istiyorlar. Eğer benim gibi 20'lerinin ikinci yarısında bir Y kuşağı bireyi iseniz 90'lar ve erken 2000'ler estetiğini yansıtan tasarımların ve kampanya görsellerinin sizi bu kadar mutlu etmesinin tesadüf olmadığını, tüm o plastik mandal tokaların, slip askılı crop üstlerin ve renkli kadife eşofman takımlarının içinizde bir yere, gerçekten mutlu ve özgür olduğunuzu hissettiğiniz o yere dokunduğunu fark edebilirsiniz. Ganni x Juicy Couture işbirliği, Marc Jacobs'ın 2020 yılında lanse ettiği ve neredeyse bir fenomen halini alan 90'lar ve Y2K estetiği markası Heaven by Marc Jacobs, Bella Hadid x ABOUT YOU koleksiyonu, Çin Yeni Yılı için tasarladıkları, Japon animelerinden nostaljik karakterlerin yer aldığı koleksiyonlarıyla Gucci ve Loewe... Bu sonuncusu, tüketiciler nezdinde kes-yapıştır lisanslama işi olarak algılanıp kolaycılıkla suçlanmış olsa da... Peki ama neden şimdi? Ne oldu da moda markaları nostalji pazarlamayı keşfetti ve hem tasarımlarında hem de kampanya estetiklerinde, marka stratejilerinde yoğun olarak kullanmaya başladı? Forbes.com'daki yazısında Kaleigh Moore bu durumu Nostalji, belirsiz zamanlarda iç huzuru bulmaya çalışan insanlar için yaygın bir başa çıkma mekanizmasıdır; bu nedenle, nostaljiyle beslenen marka işbirliklerinin her zamankinden daha popüler olması şaşırtıcı değil sözleriyle açıklıyor. Ekonomik dalgalanmaların ve siyasi belirsizliklerin yaşandığı, iklim krizinin kitlesel olumsuz sonuçlara sebep olduğu ve göç hareketlerinin yepyeni sınırlar belirlediği günümüz dünyasının bunaltıcı durumu, büyük umutlar beslediğimiz geleceğin pek de çekici olmadığı gerçeğini yüzümüze vuruyor. Güvensiz hissediyor ve bugünle başa çıkmak için geçmişin tatlı anlarına -şık bir eşofman takımıyla- dönmek istiyoruz. Üstelik biz Y kuşağı yaşadığımız bir geçmişe özlem duyarken Z kuşağı hiç yaşamadığı bir geçmişe özlem duymayı deneyimliyor. YouTube'un 2022 Kültür&Trendler Raporu'na göre Z kuşağının % 82'si nostaljik hissetmek için bir içerik izliyor. Bu kuşağın kendi topluluklarını inşa ettiği sosyal medya platformu TikTok'ta, #throwback içerikler sıklıkla viral hale geliyor ve #nostalgia hashtag'li içeriklerse 18,9 milyar izlenme sayısına sahip. \" Metroda neredeyse herkeste gördüğüm, 90'lar ilhamlı lotus tokaları düşünüyorum ve ilkokul fotoğraflarımda gördüklerime benzer bir çift Mary Jane topuklu ayakkabıyı -vegan deri bir opsiyon tabii ki- sezon alışverişi listeme ekliyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İnternete sadece bİrkaç evde masaüstü bilgisayarlarla girildiği o dönemlere dair anılarımız nasıl silikleştiyse, aslında değişen bakış açımızla neyin giyilebilir olup olmadığı da giderek silikleşti. Teknolojinin bu kadar yaygın olmadığı, internete sadece birkaç evde masaüstü bilgisayarlarla girildiği o dönemlere dair anılarımız nasıl silikleştiyse, aslında değişen bakış açımızla neyin giyilebilir olup olmadığı ya da bir giysinin bizi şaşırtabilme olasılığı da giderek silikleşti. Lady Gaga'nın MTV Müzik Ödülleri'nde 2010 yılında giydiği Alexander McQueen tasarımı Etten Elbiseden, Bella Hadid'in 2022'deki Coperni defilesinde elbiseye dönüşen püskürtülmüş boyayla yürümesine kadar moda tasarımları bizim algımız değiştikçe ve şaşırma bağışıklığımız arttıkça normalleşmeye başladı. Sürreal moda, fütüristik moda gibi birçok yaklaşım teknolojiyle ve günümüzle birleştikçe podyum-günlük hayat arasındaki keskin çizgiler yumuşadı. Teknolojinin dozu arttıkça, aradaki sınırlar silinmeye ve giyilmesi imkansızmış gibi görünen tasarımlar olağan görülmeye başladı. Teknoloji ve modanın günümüzdeki birleşiminin ilk gözbebeklerinden olan 3D baskının en güzel örneklerini veren Iris Van Herpen'in defilelerini uzun yıllar büyülenerek izledikten sonra Lady Gaga'nın bir konserinde giymesiyle markanın tasarımlarına Met Gala'ya kadar uzanan bir yol açıldı. Sonra video oyunları ve Web 3.0 hayatımıza girdi. Dünyanın ilk dijital influencer'ı Lil Miquela, Prada defilesinin en ön sırasında yerini aldı ve Bella Hadid'le birlikte Calvin Klein'ın marka yüzü oldu. Louis Vuitton'dan Balenciaga'ya kadar birçok marka video oyunlarındaki karakterler için kıyafet tasarlarken, bazen gerçeğinden çok daha güzel sanal tasarımlar yapmaya başladı. 2020'de koronavirüs moda endüstrisindeki tasarım ve showroom'ları giderek sanal hale getirirken, pandemi bitişindeki Web 3.0'ın getirdiği Metaverse evreni, markaların dijital tasarımlarının sadece video oyunlarındaki karakterler için değil, aynı zamanda bir koleksiyon öğesi olabileceğini gösterdi. Tam da o noktada sanal ortamda gördüğümüz dijital kıyafetler ve bir bilgisayardan fırlamış gibi görünen tasarımlar günlük hayata uyarlandı. Artık Moschino'nun podyum tasarımları o kadar da çılgın görünmüyordu. Zira, Super Mario oyunundan gerçek hayata ışınlanmış gibi duran MSCHF'nin kırmızı botları ve Loewe'nin piksel kazağı sokağı sessizce ama emin adımlarla ele geçirmişti. Hatta Loewe bu pikselgiyim akımını marka DNA'sına işleyerek, 2023'ün ikinci çeyreğindeki en popüler marka seçildi. Son olarak, Virgil Abloh'un ölümünün ardından Louis Vuitton erkek giyim koleksiyonun kreatif direktörlüğüne atanan Pharell Williams'ın ilk Louis Vuitton defilesindeki desenler adeta Minecraft oyunundan esinlenilmişti ve tam olarak pikselgiyimin kapak fotoğrafı niteliğindeydi. Bu noktaya kadar daha yapay zekanın dahil olmadığı bir dönemden geçtik. Artık yapay zekanın moda endüstrisindeki birçok dinamiği ne kadar hızlı değiştirdiğine şahit olacağız. Bir fotoğrafın, videonun ya da konuşmanın gerçek mi yoksa deepfake mi olduğunu ayırt edemediğimiz o noktada moda endüstrisindeki tasarımların birçoğunun gerçek mi yoksa dijital mi olduğunu sorgulayacağız. Bir süredir, Standford ve Google'daki araştırmacılar, 25 yapay zeka botunun yaşadığı bir köy oluşturarak sonuçları gözlemliyorlar. Köyde yaşayan botlar, birbirleriyle etkileşime giriyorlar, seçim sonuçlarını tartışıyorlar, partiler düzenliyorlar ve insanlarda olduğu gibi sabah uyanıp diş fırçalama, kahvaltı etme gibi rutinlere sahip bir şeklide yaşıyorlar. Aslında bu yapay zeka botları kendi simülasyonlarını kurarak, sınırların silikleştiği bir konseptte varlıklarını sürdürüyorlar. Baudrillard, Disneyland'in kusursuz bir simülasyon modeli olduğunu belirtir. Çizgi filmden fırlamış karakterler, oyun alanları, temaları ve etkinlikleriyle Disney tutkunu olan herkesi büyüleyen bu yer aslında ne gerçek, ne de sahtedir. Amerikan toplumunun bir minyatürü olarak adlandırdığı Disneyland'de de tıpkı Amerika'da olduğu gibi bir toplum sözleşmesi vardır, belirli davranış kalıpları takdir edilir ya da ayıplanır. Gerçeğe simetrik bir şekilde tasarlanan bu alanda vaktiniz dolduğunda, o kapıdan çıkıp otoparktaki arabanıza bindiğinizde, bir video oyunundan ya da bir fanteziden çıktığınızı hissedersiniz. Oysaki sanal hiçbir şey yoktur ortada. Tüm binalar, karakterler canlıdır ve fiziki olarak karşınızda dururlar. Bu açıdan baktığımızda, Barbie'nin, gerçeğin ve sanalın arasındaki çizginin, artık grinin en açık tonu halinde çizildiği bu dönemde, özellikle yeniden popüler olması, modanın her noktasını Barbiecore ile ele geçirmesi de belki de sadece filmin başarısıyla alakalı değildir. Hatta Margot Robbie'yle vücut bulan Barbie, fiziki dünyada yer alan Dream House AirBnB evi, pembe Cadillac arabası ve pembe Chanel tasarımlarıyla bir hayal, bir fantezi gibi hissettirmiyordur bile. Yine de Barbie simülasyonuna bir yalan diyemiyoruz, ancak gerçek olmadığını da biliyoruz. Belki biz de Barbie gibi, bir simülasyonun içinde kaldıkça onun içinde olduğumuzu unutmuş varlıklarızdır ve Loewe'nin 8-bit pikselli kazağı, simülasyonda meydana gelen bir hatadan ibarettir!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Boomer öncesinden Zoom'erlara yaklaşık 100 yıl geçti. Bu neslin gelenekleri, deneyimleri ve değerleri, moda da dahil olmak üzere toplumun çeşitli yönlerini büyük ölçüde etkiledi. Pragmatik ve zamana meydan okuyan moda yaklaşımıyla günümüzde hala moda trendlerini şekillendirmeye devam eden ve kendinden sonraki nesiller için kalıcı bir ilham kaynağı olan silent generation yani sessiz neslin izinde moda yolculuğuna çıkıyoruz. Sessiz kuşak dönemi deyince aklımıza ilk gelen trendlerden biri 20'li yıllarda ortaya çıkıp hala günümüzde modern moda sahnesinde etkisini gördüğümüz Gatsby akımı. İlk olarak Amerika'da ortaya çıkan bu trend kısa sürede dünyaya yayıldı. Bu moda trendi, boncuk işlemeli ve püsküllü flap elbiseler, saç bantları, uzun inci kolyeler ve Art Deco'dan ilham alan aksesuarlar; erkekler için smokin ve frakların yer aldığı gösteriş ve zarafetle karakterize edilir. Gatsby dönemi, geleneksel normlara karşı bir isyan dönemiydi ve moda da daha kısa etek boyları, cesur yakalar ve yeni keşfedilen özgürlük duygusuyla bu döneme eşlik etti. Bu trend sayesinde o dönemde yaşayan kadınlar toplumda daha özgür, daha neşeli ve daha feminen bir tutum sergilemeye başladılar. Ayrıca toplumda kadın rollerinin daha da özgürleşmesine yönelik önemli bir değişimi yansıtıyordu. Dönemin en etkili figürlerinden olan flapper'lar geleneksel normlara meydan okuyan daha özgür ve bağımsız bir yaşam tarzını benimseyen genç kadınlardı. Saçlarını kısa kestirmeleri, makyaj yapmaları ve sigara içmek ve içki içmek gibi o zamanlar için pek de alışık olunmayan davranışlarıyla bilinirlerdi. Stil günümüzde vintage bir akım olarak moda sahnesini ve kostüm tasarımlarını etkilemeye devam ederek özellikle Z jenerasyonunun Caz Çağı'nın eğlenceli ruhunu yeniden yaşamasına olanak tanıyor. Öyle ki özellikle pandemi sonrası yaşanan yenilenme ihtiyacı 20'lerin eğlenceli havasını gün yüzüne çıkardı. Marchesa, Alberta Ferretti gibi markalar haute couture koleksiyonlarında Gatsby ilhamını ortaya koydu. Öte yandan 20'lerin sonunda gerçekleşen Büyük Buhran sırasında büyüyen sessiz nesil, ekonomik zorluk, kıtlık gibi sıkıntılar nedeniyle hayata karşı oldukça dayanıklı, tutumlu ve pratikti. Bu sebeple moda onlar için sadece şık değil aynı zamanda dayanıklı, pratik ve çok yönlü kıyafetleri içeriyor. 1930'ların modası, 1920'lerin cesur ve özgür stillerinden daha rafine ve sofistike bir görünüme geçişe işaret etti. Öyle ki etek boyları uzayarak zarafete odaklanan daha kadınsı bir siluetin geri dönüşüyle tanımlandı; vücuda oturan, doğal kıvrımları vurgulayan biye kesim elbiseler popüler oldu. Gündüz kıyafetlerinde özel dikim takımlar ve mütevazı çay elbiseleri yer alırken, gece kıyafetlerinde genellikle ipek ve saten gibi lüks kumaşlardan yapılmış dökümlü, yere kadar uzanan elbiseler yer alıyordu. Eldivenler, şapkalar ve yapılandırılmış çantalar gibi aksesuarlar görünümü tamamlamak için çok önemliydi. Bu dönem aynı zamanda Marlene Dietrich ve Jean Harlow gibi göz alıcı film yıldızlarının halkın hayal gücünü cezbeden stil trendlerini belirlemesiyle Hollywood'un moda üzerindeki etkisinin ortaya çıkışına da tanık oldu. 1930'ların modası, zorlu bir ekonomik dönemde zarafet, gösteriş ve uyarlanabilirliği bir araya getirmesiyle günümüzde de geçerli, kalıcı bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor. 1940'ların modası, giyim tarzları ve malzemeleri üzerinde derin bir etkiye sahip olan İkinci Dünya Savaşı'ndan derinden etkilendi. İkinci Dünya Savaşı ilerledikçe moda dünyası da büyük bir değişim geçirdi. Savaş zamanında kaynakları en verimli şekilde kullanıp savaş ortamının zorluklarına dayanabilecek kıyafet ihtiyacı ortaya çıktı. Pratiklik ve kullanım kolaylığı her şeyden önemliydi. Zira dönemin modası da buna göre uyarlandı. Özellikle dönemin moda ikonları Coco Chanel, Elsa Schiaparelli gibi isimler, tasarladıkları fonksiyonel kıyafetlerle dönemin moda ihtiyacına en iyi cevap verenlerden sadece birkaçı. Savaş çabaları nedeniyle kaynakların kıt olmasıyla moda daha pratik ve faydacı hale geldi. Kadın modası, vatanseverlik ve verimlilik duygusunu yansıtan, kısa, bedene oturan bir ceket ve diz boyu etekten oluşan, iki parçalı, özel dikilmiş kıyafetlerin ortaya çıkışına tanık oldu. Savaş sona erdiğindeyse toplumu, yeni keşfedilen bir iyimserlik duygusu kasıp kavurdu. Moda da daha kısa etek boylarına, daha dar siluetlere ve daha elegan bir görünüme geçiş yaptı. Omuz vatkaları popüler hale geldi ve kadınlara daha kendinden emin bir görünüm kazandırdı. O dönemin ilerleyen yıllarında Dior'un new look akımı uzun etekleri, dar belleri ve daha kadınsı, kum saati şekline vurgu yapmasıyla modada adeta devrim yaratırken; erkek modasında da daha güçlü ve otoriter bir imajı yansıtan, geniş omuzlu ve geniş yakalı kruvaze takımlar öne çıktı. Savaş zamanı kısıtlamalarına rağmen 1940'ların modası, dönemin ruhunu temsil eden uyum ve dayanıklılık sergiliyordu. Dahası Audrey Hepburn, Grace Kelly ve Cary Grant gibi ikonların hem ekrandaki hem de ekran dışındaki kusursuz gardıroplarıyla stil seçimlerini etkilemesiyle Hollywood, bu dönemde modayı şekillendirmede çok önemli bir rol oynadı. Hollywood yıldızları, zarafet ve inceliği temsil eden moda rol modelleri haline geldi. Tüm bu dönüşümlerden ilham alan Silent Generation, pratikliği zamansız zarafetle birleştiren bir moda anlayışını benimseyerek kendi çağlarını, moda tarihinde, tevazu ve sofistikeliğin uyum içinde bir arada var olduğu belirleyici bir dönem haline getirdi. Sessiz Nesil için moda, gençlik coşkusundan olgun sofistikeliğe geçiş yaparken farklı bir yörüngede gelişti. Gençliklerinde 1940'lar ve 1950'lerin savaş sonrası döneminde, çoğu, Hollywood'un ihtişamından ve zamanın özgürleştirici ruhundan etkilenerek, zamanın coşkulu tarzlarını benimsedi. Hollywood'un sinema yıldızları bugün de moda sahnesine ilham kaynağı olarak markaların koleksiyonlarında yer alıyor. Giyim tercihlerinin şekillenmesinde savaş sonrası dönemin etkisi önemliydi. Sessiz Kuşak'tan pek çok kişi, toplumsal tevazu ve görgü normlarını yansıtan muhafazakar moda seçimlerine bağlı kaldı. Etek boyları daha uzun, yakalar daha yüksekti. Kıyafet siluetlerine sorumluluk ve olgunluk duygusu yansıtıldı. Erkekler için bu, otorite ve istikrar duygusunu temsil eden takım elbise, kravat ve kösele ayakkabıların modada bir norm olduğu anlamına geliyordu. Ekonomik refah geri geldikçe, insanlar yıkıcı bir küresel çatışmanın ardından normallik ve istikrar duygusunu yeniden inşa etme arzusunu taşıyordu. Saygınlık duygusunu yansıtan, iyi dikilmiş, klasik giysilere yapılan vurgu, moda seçimlerinde de kendini gösterdi. Özetle, Sessiz Kuşak'ın gençlik coşkusundan olgun sofistikeliğe doğru moda evrimi, değişen öncelikler ve değerlerle şekillenmiş bir geçmişi yansıtıyor. Bu geçiş dönemi 20. yüzyılın moda dünyasında silinmez bir iz bıraktı ve klasik ve rafine tarzlarının kalıcı çekiciliğini günümüze taşıdı. Bugün hala sessiz kuşaktan kalan miras trendler moda döngüsünde Z kuşağının olduk��a ilgisini çekiyor. Duyarsız ve ben-merkezci devrin geride kaldığını görüyorum ve sistemlerin yeniden tanımlandığı heyecan verici bir dönemin yaklaştığına inanıyorum. Gerçek dönüşüm gücü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde zihniyet ve davranışta bir değişimle mümkün. Kuşaklar ötesi ve zamansız bir sürdürülebilirlik kavramı ancak bu şekilde köklenebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzik dünyasının en önemli gecelerinden biri kabul edilen Grammy Ödülleri 63'üncü kez sahiplerini buldu. Harry Styles'ın tüylü atkısından, Megan Thee Stallion'a ve tarih yazan Beyonce'a kadar gecenin en sevdiğimiz anlarına bakıyoruz. Beyonce'nin Grammy'lere katılacağı bile net değildi, bu yüzden aday gösterildiği bir kategoriyi açıklarken, kameranın seyirci arasında otururken rastgele pan yapması gecenin en komik anlarından biriydi, Beyonce BURADA! Tarihe geçtiği geceye Jay-Z ile katılan Beyonce, görünümüyle yine göz kamaştırdı. Megan Thee Stallion'un \"Savage \" filmindeki asistanı ve en iyi R&B performansı olarak \"Black Parade\" için kendi galibiyetiyle Beyonce, 28 ödülle Grammy tarihindeki en kazanan kadın olarak tarihe geçti. Ama rekor kıran tek sanatçı o değildi: Taylor Swift'in Folklor dalında Yılın Albümü galibiyetiyle Swift, bu ödülü üç kez kazanan ilk kadın oldu. Swift ilk kez 2010'da \"Fearless\" ve daha sonra 2016'da \"1989\" ile ödülü kucaklamıştı. Şarkıcı hayranlarına, işbirlikçilerine, Laura Sisk, Jack Antonoff, Aaron Dessner ve erkek arkadaşı Joe Alwyn'e teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Beyonce 28 ödülle Grammy tarihinde en çok ödül kazanan kadın olarak tarihe geçerken, dokuz yaşındaki kızları Blue Ivy Carter'ın, annesi Beyonce ve Wizkid ile çektiği \"Brown Skin Girl\" klibi \"En iyi müzik videosu\" ödülünü kazandı. Carter, Grammy tarihinde ödül alan en genç ikinci kişi oldu. Beyonce gecenin son ödülü için sahneye çıktığı sırada Kızımın izlediğini biliyorum. Seninle gurur duyuyorum. Annen olmaktan onur duyuyorum, diyerek kızını tebrik etti. Billie Eilish yalnızca 19 yaşında olan bir şarkıcı olması bir yana, herhangi bir şarkıcı için hayalleri süsleyen bir başarıya imza atarak, Everything I Wanted ile Yılın Kaydı Ödülü'nü kazandı. 2021 Grammy Yarışmasında Yılın Rekorunu Kazandı. Billie, kabul konuşmasında şaşkınlığını dile getirerek başladı ve geri kalanında \"Bunu hak ediyorsun. Bir kraliçesin, seni ne kadar sevdiğimi düşünerek ağlamak istiyorum. Çok güzelsin. Çok yeteneklisin. Dünyadaki her şeyi hak ediyorsun. Bu ödül senin için geliyor,\" diyerek Megan Thee Stallion'a methiyeler dizerek devam etti. Eilish'in sözleri 2017 yılında Adele'in ödül aldıktan sonra Beyonce hayranlığını dile getirdiği konuşmasını hatırlattı. Billie Eilish'in övgüleri elbette boşuna değildi. Şarkıcı ve söz yazarı Megan Thee Stallion \"En iyi yeni sanatçı\" ödülünü alırken, aynı zamanda \"En iyi rap şarkısı\" ödülünü kazanan ilk kadın oldu. Üç Grammy adaylığı olan Styles, Watermelon Sugar ile En İyi Pop Solo Performans ödülünü kazandı. Bu, şarkcının ilk Grammy'si oldu. En az bunun kadar dikkat çekici bir diğer şey ise şarkıcıya eşlik eden yeşil ve mor tüylü atkıları oldu. Styles bizi yine şaşırtmadı ve kesinlikle 2021'nin trendini belirledi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzik dünyasının en prestijli ödüllerinden Grammy Ödülleri adayları açıklandı. 2022 Grammy Ödülleri'ne Jon Batiste 11 dalda aday gösterilerek adaylar arasında lider konuma gelirken, onu Justin Bieber, Doja Cat ve H.E.R. sekizer adaylıkla, Billie Eilish ve Olivia Rodrigo ise yedişer adaylıkla takip ediyor. Müzik dünyasının en prestijli ödüllerinden Grammy Ödülleri adayları açıklandı. 2022 Grammy Ödülleri'ne Jon Batiste 11 dalda aday gösterilerek adaylar arasında lider konuma gelirken, onu Justin Bieber, Doja Cat ve H.E.R. sekizer adaylıkla, Billie Eilish ve Olivia Rodrigo ise yedişer adaylıkla takip ediyor. 64. Grammy Ödülleri 31 Ocak 2022'de sahiplerini Los Angeles'taki Crypto.com Arena'da düzenlenen bir törenle bulacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Las Vegas'taki MGM Garden Arena'da düzenlenen bir törenle sahiplerini bulan 2022 Grammy Ödülleri'ne hiç şüphesiz En İyi Yeni Sanatçı, En İyi Pop Vokal Albümü ve En İyi Solo Performans kategorilerinin galibi olan Olivia Rodrigo damgasını vurdu. The Daily Show'un sunucusu Trevor Noah tarafından sunulan törende Doja Cat, Lady Gaga, Justin Bieber, Billie Eilish ve Kanye West gibi isimlerin yarıştığı Yılın Albümü ödülü ise We Are ile Jon Batiste'in oldu. Aşağıda ise 64. Grammy Ödülleri'nin tüm kazananlarını inceleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 64. Grammy Ödülleri bu sene ne gibi sürprizlere ev sahipliği yapacak merakla beklerken, törene dair bilinmesi gereken başka detayları hatırlıyoruz. Oscar, Emmy ve Golden Globe gibi en popüler ödül törenlerinin yanında Grammyler de kendine güçlü bir yer buluyor. Müzik dünyasının en iyilerinin seçileceği tören, 31 Ocak 2022'de Los Angeles'ta düzenlenecek. The Daily Show'dan tanınan Trevor Noah'nın sunuculuğunu üstleneceği gecede Bad Bunny, Cardi B, BTS, Doja Cat, Billie Eilish ve Dua Lipa gibi isimlerin sahne alması bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 21 Ekim'de kavuşacağımız yeni bir Taylor Swift albümü için gün sayıyoruz. 2022 MTV Müzik Ödülleri sahiplerini buldu. Kırmızı halıdan ve gecenin kazananlarından aklınızda kalan ne oldu diye sorarsanız hepimiz yüksek sesle \"Taylor Swift\" yanıtını verebiliriz. Nicki Minaj, Jack Harlow ve LL Cool J'i sunucu görevinde izlediğimiz törende Maneskin, Eminem, Lizzo ve Red Hot Chili Peppers gibi isimlerin sahne şovlarını izledik. Geçtiğimiz günlerde yayınladıkları Pink Venom şarkısıyla kalplerimizi çalmayı başaran K-Pop grubu Blackpink de bu yıl ilk kez MTV Müzik Ödülleri'nde performans sergiledi. Ancak gecenin en büyük olayı bu değildi. Törenlere katılmamasıyla meşhur olan Taylor Swift gecenin konukları arasında yer aldı. Aslında bu bile başlı başına bir olayken Swift, gecenin kazananı olmanın yanı sıra yeni albümünü de duyurdu. Yılın Videosu, En İyi Uzun Form Video ve En İyi Yönetmenlik dallarında ödül kazanan Swift, üç büyük video kategorisinde de seçilen ilk sanatçı oldu. Tam da yılın videosu ödülünü kabul ederken yeni albümü Midnights'ı 21 Ekim'de çıkaracağını duyurdu. Gece yarısı Swift'in resmi internet sitesi çöktü. 13 parçadan oluşan albümün başlığını ve kapağını Twitter'dan paylaşarak, Hayatıma dağılmış 13 uykusuz gecenin hikayeleri olarak nitelendirdi. Bu arada Swift'in MTV Müzik Ödülleri görünümlerini de mercek altına alalım. Swift, 2023 resort koleksiyonundan Oscar de la Renta'nın kristal dökümlü kokteyl elbisesiyle kırmızı halıda karşımızdaydı. Gösterişli mini, 2017'de Look What You Made Me Do klibinde elmaslarla küvete girdiği sahneye selam gönderiyordu. Tören sonrası partide ise beyaz bir suni kürk ceketle tamamladığı, yıldızlarla parlatılmış mavi bir Moschino elbiseyle gördük onu. Albümle ilgili bilgilerimiz şimdilik bundan ibaret. Ancak 2022 yılının yeni albümler ve müzikal geri dönüşler açısından bizi mutlu eden bir yıl olduğunu söylememiz gerekiyor. Önümüzdeki sonbaharı da Swift'in yeni şarkıları ve bu şarkıların arkasına sakladığı gizemleri çözmeye çalışarak geçireceğiz gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023'te isimlerini sık sık duyacağımız ve her yerde karşımıza çıkması beklenen dokuz yeni nesil müzisyeni mercek altına alıyoruz. 2022 yılı, yeni müzisyenler için göze çarpan bir yıldı. Vogue edisyonları sayfalarında da yer alan birçok sanatçının yeni zirvelere çıktığını, başarılı bir yıl geçirdiğini gördük. Ayra Starr, Wizkid ve Kelly Rowland ile işbirliği yaptı; Saucy Santana, Madonna ile bir şarkının yanı sıra dergi kapaklarında karşımıza çıktı ve Sam Tompkins'in ilk albümü ilk 10'a girdi. Ayrıca Doechii, Eliza Rose ve Bloody Civilian, TikTok'un en büyük hitlerinden biri haline gelen ve büyük filmlerde ortaya çıkan şarkılarla yılın müziklerini yaptı. Ancak 2022, hayali patlama anlarını da beraberinde getirdi. Ice Spice'ın \"Munch \" şarkısını dikkatleri üzerine çekti, GloRilla'nın güçlü marşı F.N.F. , takip edilenler arasında kendine yer buldu. Bu arada Flo'nun ilk single'ı \"Cardboard Box\" ve bir sonraki albümü evrensel olarak yankı buldu. Başka yerlerde, mükemmele yakın albümler süper yıldızlar yarattı: Asake'nin bağımlılık yapan Mr Money With The Vibe'ı onu gezegendeki en çok talep gören Afrobeats sanatçısı haline getirdi; Gana'nın Black Sherif'inin TikTok'a hakim parçaları, tamamen gerçekleştirilmiş bir kayıtla desteklendi, The Villain I Never Was; ve Ethel Cain'in nefis huysuz Preacher's Daughter'ı onu Lana Del Rey'in varisi olarak konumlandırdı. Aşağıda, 2023'te patlamadan önce aşina olmanız gereken dokuz sanatçıyı mercek altına alıyoruz. Clavish için İngiltere rapinin veliaht prensi diyebiliriz. Albümü \"2022\"yi yayınladığından beri sürekli olarak listelerde yükseldi ve en son D-Block Europe ile birlikte ilk 10 single'ını sundu. Videoları 12 gün boyunca Youtube'da bir numarada kaldı. OVO Sound Radio'da yer alan ve stüdyoda Dave ve Headie One ile ayrı olaylarla görüldüğünden beri Drake ile ortak imzalı Clavish, bu ay giderek daha fazla beklenen 28 parçalık bir mixtape, Rap Game Awful yayınlamaya hazırlanıyor. 100.000 TikTok videosunun soundtrack'i, Highlyy'nin çıkış parçası \"Soldier\"ın klipleri daha yayınlanmadan viral olmasına vesile oldu. Bağımlılık yapan şarkısı dört dil arasında gidip geliyor - Pidgin, Yoruba, İngilizce ve Fransızca. Şimdiye kadarki tek şarkısı \"Soldier\", Tion Wayne tarafından yeniden düzenlendi. Ve 18 yaşındaki Highlyy'nin Oxlade konserinde büyük bir kalabalığın her kelimeyi bildiği bir isme dönüştüğü görüldü. Jamaika'da büyük dalgalar yaratan, ülkenin Youtube listelerinde aynı anda beş şarkıya sahip olan ilk sanatçı olarak tarihe geçen Valiant, ilk olarak bir TikTok aracılığıyla yükselişe geçti ve \"Kotch e hat\" diyerek yeni bir argo terimi yarattı. Böylece viral bir video ortaya çıkmıştı. Daha sonra Valiant, kendisini bir gecede yıldız yapan isabetli şarkıları arka arkaya yayınlamaya odaklandı. Kendi karanlık, ateşli akışını dancehall'a getiriyor ve sesini \"trappa gospel\" olarak tanımlıyor. Londra plak şirketi 0207 Def Jam'e ilk imza atanlardan biri olan Debbie'nin işlenmemiş, güçlü bir sesi ve buna uygun bir kalemi var. Debbie'nin tüm single'ları, 22 yaşının çok ötesinde bir bilgeliğin yanı sıra olağanüstü kırılganlık sergiliyor. Stormzy tarafından \"zamanımızın Aretha'sı\" olarak adlandırılan 2022'de, ikilinin albümde yer alan üç şarkıyı beraber yazdıkları da gördük. Albüm ayrıca hem Lucky Daye hem de John Legend tarafından da destek gördü. TikTok'ta Don't Play With It korosunu duymuş olabilirsiniz. Zira çeyrek milyon videoda yaklaşık 69,4 milyon kez görüntülendi. Ancak Lola Brooke, TikTok harika hitlerinden çok daha fazlası olduğunu kanıtladı. Minyon yapısı, huysuz sesiyle J Funk Flex'in şovunda bir sürü hit ve viral bir serbest stil performanslayla karşımıza çıkan Lola Brooke, rapte kendi farklı çizgisini oluşturdu bile. İnternet çağında caz yapan dahi çocuklar: Domi ve JD Beck, Anderson. Paak ile sözleşme imzaladılar ve bu yıl hip hop ve cazın eski ve yeni ekollerini hiper pop duyarlılığıyla bir araya getiren NOT TiGHT albümünü çıkardılar. Thundercat, Herbie Hancock, Snoop Dogg ve Busta Rhymes, kendilerine iki Grammy adaylığı kazandıran sürekli değişen bir rekora konuk oluyor. Elmiene, yalnızca birkaç parçayla güçlü bir etki yarattı - \"Golden\" adlı şarkısı, daha tek bir single yayınlamadan önce Benji B tarafından Virgil Abloh'un son Louis Vuitton şovu için seçildi. 2022'de Lil Silva ve Stormzy'nin ustalık eserlerinde öne çıkan özellikleri vardı ve Sampha'da bir hayran buldu. Yakında çıkacak olan olağanüstü albümüne dikkat edin, kısmen korkak, kısmen kutsal ama hepsi de onun tatlı sesinin bir harmonisi. Coco Jones, 2022'de Def Jam ile sözleşme imzalamadan önce, popüler \"Let It Shine\" filminde oynayarak Disney Channel aracılığıyla ün kazandı. Hala oyunculuk yaparken , ilk büyük plak şirketi albümü, \"What I Didn't Tell You\" da aynı şekilde ilgi görmeyi hak ediyor. Summer Walker tarzındaki bu tutkulu neo-soul, eski tarz R&B'ye yumuşak geri dönüşlerle mükemmel bir şekilde harmanlanmış. 2021'de TikTok kraliçesi, karışık incelemelere muhteşem \"Obsessed\" kampını çıkardı. Sığ çöp mü yoksa şakacı bir sanat mıydı? Bu soruya sadece onu gerçekten takip edenler cevap verebilirdi. 2022'de ise yakında çıkacak olan \"2 Die 4\" parçasından sızan bir pasaj, yanlış duyulan bir şarkı sözü nedeniyle viral oldu. Tüm bunlar bir yana, ışıltılı hiper pop parçasının klibi gerçekten de ölmeye değer ve ilk albümünü bu yıl piyasaya sürülecek. Takipteyiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın ilk festivali olan İstanbul Müzik Festivali, 2022'de 50. yaşını kutluyor. 6-24 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalin tüm detaylarını keşfe çıkıyoruz. 50. İstanbul Müzik Festivali, İstanbul temasıyla üç hafta boyunca 12 farklı mekanda Türkiye ve yurtdışından 65'in üzerinde solist, topluluk ve orkestrayı ağırlayacak. Bugüne dek dünyanın her yerinden 45 bine yakın sanatçıyı İstanbullu müzikseverlerle buluşturan festivalin bu yılki programında Deutches Symphonie Orchester Berlin, Tekfen Filarmoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası gibi önemli topluluklar ve Anna Prohaska, Gautier Capuçon, Alice Sara Ott gibi yıldız solistler yer alacak. Festival ayrıca, Festival Komitesi tarafından şef ve besteci Tan Dun ile şef ve piyanist Thomas Ades'e verdiği eser siparişlerinin Türkiye prömiyerlerine ev sahipliği yapacak. 50. İstanbul Müzik Festivali'nin bu yılki Onur Ödülü, besteci ve eğitimci Prof. Özkan Manav'a, Yaşam Boyu Başarı Ödülü ise dünyaca ünlü şef ve besteci Tan Dun'a sunulacak. Çağdaş klasik müziğin önde gelen isimlerinden, aralarında Grammy ve Oscar'ın da bulunduğu pek çok prestijli ödülün sahibi olan Tan Dun ayrıca bir Türkiye prömiyeriyle festivale konuk olacak. Bestecinin Mayıs 2021'de kemancı Daniel Hope, piyanist Alexey Botvinov ve New Century Oda Orkestrası'nın dünya prömiyerini gerçekleştirdiği, İstanbul Müzik Festivali ile Borusan Sanat'ın ortak siparişçileri arasında olduğu eseri 'İkili Konçerto' Türkiye'de ilk kez seslendirilecek. Festival konserleri bu yıl İstanbul'un farklı ilçelerinde yer alan mekanlarda gerçekleşecek. Festivale Beyoğlu'nda Atatürk Kültür Merkezi , Fransız Sarayı, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Emirgan'da Sakıp Sabancı Müzesi Fıstıklı Teras, Harbiye'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu ve Harbiye Saint Esprit Katedrali, Kadıköy'de Süreyya Operası, Yeldeğirmeni Sanat Merkezi, Kadıköy Hemdat İsrael Sinagogu, Bahariye Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi ve Moda Meryem Ana-Asompsiyon Kilisesi ev sahipliği yapacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 51. İstanbul Müzik Festivali'nin açılış töreni 1 Haziran Perşembe akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Dumanı üzerinde tüten festival hakkında bildiğimiz her şey burada. 51. İstanbul Müzik Festivali'nin açılış töreni 1 Haziran Perşembe akşamı Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Dumanı üzerinde tüten festival hakkında bildiğimiz her şey burada. Festivalin açılış haftasında müzikseverler, dünyanın sayılı çellistleri arasında gösterilen Nicolas Altstaedt'i Avrupa'nın seçkin topluluklarından Münih Oda Orkestrası eşliğinde 2 Haziran'da İş Kuleleri Salonu'nda dinleme fırsatı bulacak. Günümüz operasının en önemli isimlerinden, soprano ve şef Barbara Hannigan ise, Türkiye'deki ilk konserinde, ülkemizin önde gelen senfonik topluluğu Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde 3 Haziran Cumartesi akşamı AKM sahnesinde olacak. Festivalin en sevilen projelerinden Müzik Rotası, Hafta Sonu Klasikleri ve Müzikli Bir Hafta Sonu da festivalin ilk hafta sonunda izleyiciyle buluşacak etkinlikler. Ayrıca festivalin bu yılki konukları arasında Salzburg Mozarteum Orkestrası, Hollanda Kraliyet Concertgebouw Oda Orkestrası, Münih Oda Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Tekfen Filarmoni Orkestrası gibi önemli topluluklar ve Anne-Sophie Mutter, Barbara Hannigan, Fazıl Say, Avi Avital, Arabella Steinbacher, Nicolas Altstaedt, Matthias Goerne gibi yıldız solistler yer alıyor. Festival, 18 farklı mekanda, 25 konserle müzikseverlerle buluşacak. Hafta Sonu Klasikleri Fenerbahçe Parkı'nda olacak. Festivalin en sevilen etkinliklerinden ücretsiz Hafta Sonu Klasikleri, bu sene de müzikseverleri, aileleri ve çocukları parka davet ediyor. İstanbulluların açık havada hafta sonuna keyifli bir başlangıç yapacağı etkinlikte sahnede Spectrum Saksofon Dörtlüsü ve piyanist Janos Balazs eşliğindeki The Sarközy Trio olacak. Etkinlik, Mercedes-Benz'in katkılarıyla 3 Haziran'da Fenerbahçe Parkı'nda düzenlenecek. Ayrıca çocuklar ve ailelerine özel bir başka bölüm daha var: Müzikli Bir Hafta Sonu Festival, İKSV Alt Kat'ın işbirliğiyle her yıl olduğu gibi bu yıl da çocuklar ve ailelerine özel Müzikli Bir Hafta Sonu etkinlik serisini düzenliyor. Etkinlikler kapsamında 3 Haziran'da Fenerbahçe Parkı'nda gerçekleştirilecek Barışı Birlikte Düşünelim felsefe atölyesi, 10 ve 11 Haziran'da İKSV Alt Kat'ta tekrarlanacak. Bu tarihlerde İKSV Alt Kat'ta, felsefe atölyesinin yanı sıra Ritim Orkestrası perküsyon atölyesi de gerçekleştirilecek. Festivalin en özel projelerinden Müzik Rotası, bu yıl şehrin kadim semtlerinden Balat'ta. İzleyiciler, Spectrum Saksofon Dörtlüsü, arp sanatçısı Güneş Hızlılar, Duo Ciampa-Piccotti ve piyanist Janos Balazs eşliğindeki The Sarközy Trio'yu birbirine yürüme mesafesindeki Özel Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi, Sveti Stefan Bulgar Kilisesi ve Aya Dimitri Rum Ortodoks Kilisesi'nde dinleyecek. Rotanın sonuncu konseri ise, Ayşe Erkmen'in Haliç Haliç'te adlı heykelinin çevresinde, Balat sahilindeki Akşemsettin Parkı'nda ücretsiz ve herkesin katılımına açık olarak yapılacak. 4 Haziran'da gerçekleştirilecek Müzik Rotası, Meke'nin katkılarıyla gerçekleştirilecek. 51. İstanbul Müzik Festivali, 17 Haziran'a kadar, 18 farklı mekanda, 25 konserde, 60'ın üzerinde ismi ağırlayacak. bu mekanlar arasında AKM, İş Kuleleri Salonu, Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Zorlu PSM, Yerebatan Sarnıcı, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu ve Saint Benoit Fransız Lisesi Büyük Avlusu yer alıyor. Festival programında 12 yeni eser seslendirilecek, bunlardan 8'i dünya prömiyeri, 4'ü ise Türkiye prömiyeri yapacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yılın o zamanı geldi. 2023 Grammy Ödülleri adayları açıklandı. Ve evet, bazı rekorlar yine kırıldı. Beyonce 9 adaylıkla lider, Kendrick Lamar ise 8 adaylıkla onu takip ediyor. 5 Şubat 2023'te gerçekleşecek 65. Grammy Ödülleri'nde o gece en çok kimlerin ismini duyacağız bilinmez ancak müzik açısından verimli diyebileceğimiz 2022 yılı adayları hepimizi şimdiden heyecanlandırıyor diyebiliriz. Bu arada açıklanan adaylıklarla tarihe geçen isimlere bakalım. Dokuz kategoride aday gösterilen Beyonce, kariyeri boyunca 88 kez aday gösterilerek en fazla adaylık kazanan müzisyen olarak tarihe adını yazdırdı. Ancak tahtında yalnız değil, üstelik kendisine çok yakın birisiyle paylaşıyor. Ödül tarihinde herhangi bir müzisyenin kazandığı adaylık sayısı için en yakın rakibi Jay-Z ile berabere kaldı. Beyonce ve Lamar'ı 7 adaylıkla, Adele ve Brandi Carlile takip ederken; Harry Styles, Mary J. Blige, Future, DJ Khaled ve The-Dream de 6 adaylıkla bu isimlerin hemen arkasından geliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023 Grammy Ödülleri için geri sayım başladı. Üçüncü kez komedyen Trevor Noah'ın sunuculuğuyla hayata geçecek olan törene dair merak edilenleri derledik. Ödül töreni 05 Şubat 2023 günü Amerika saatiyle 20:00'de Los Angeles Crypto.com Arena'da gerçekleşecek. Bu yıl hip-hop müziğin 50. yılını onurlandıracak olan 2023 Grammy Ödül Töreni'nde hip-hop yıldızları Missy Elliott, Queen Latifah, Lil Wayne, Busta Rhymes, Salt-N-Pepa, Future, GloRilla, Nelly, Ice-T, Lil Baby, Public Enemy, Grandmaster Flash, RUN-DMC, Rakim sahne alacak. Ayrıca Harry Styles, Jay-Z, Fridayy, John Legend, Lil Wayne ve Rick Ross gecede karşımıza çıkacak efsaneler arasında. Beyonce dokuz adaylıkla bu listenin en başında. Adaylar arasındaki diğer ise DJ Khaled, Mary J. Blige, Future, Harry Styles, Adele, Kendrick Lamar ve Brandi Carlile. Yılın Şarkı Yazarı, En İyi Alternatif Performans, En İyi Amerikan Müzik Perfomansı, En İyi Video Oyun Şarkısı, En İyi Şiir Albümü ödülleri bu yıl ilk kez sahiplerini bulacak. 2023 Grammy Ödülleri adayları için tıklayın."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyonce, Grammy tarihinin kraliçesi olarak öne çıkıyor, Harry Styles yılın albümünü kazanarak herkesi şaşırtmayı başarıyor, Lizzo gecenin en önemli anlarında tıpkı bizim gibi heyecanlanıyor... 65. Grammy Ödülleri'nin öne çıkan anlarına bakıyoruz. Müziğin en büyük gecesini bir kere daha geride bıraktık. Los Angeles'taki Crypto.com Arena sahnesinde gerçekleşen 65. Grammy Ödülleri, üst üste üçüncü kez Trevor Noah'ın sunumuyla sahiplerini buldu. Gecenin öne çıkan başlıklarını ve tüm kazananlarını aşağıdan takip edebilirsiniz ancak söylenmesi gerekeni en başta söyleyelim: Kraliçe Beyonce, toplam 32 ödülle tüm zamanların en çok Grammy kazanma rekorunu kırarak tarih yazdı. Genç sanatçı Samara Joy, En İyi Yeni Sanatçı Ödülünü kazandı.23 yaşındaki Joy, duygusal kabul konuşmasında, \"Hepiniz bana çok ilham veriyorsunuz.Burada olduğum için... Sadece kendim olarak, sadece doğduğum kişi olarak, çok müteşekkirim ifadelerini kullandı. Lizzo viral hiti \"About Damn Time\" ile Yılın Kaydı ödülünü kazandı. bu ödülü \"beklenmedik\" olarak nitelendiren Lizzo, ödülünü sanatçı Prince'e adadı. Elbette Lizzo da hepimiz gibi büyük bir Beyonce hayranı. Ödül konuşmasında da bunu bir kere daha gösterdi ve sahneden Beyonce'ye, \"Hayatımı değiştirdin. Ben de senin bana hissettirdiğin gibi, müziğimle insanlara böyle hissettirmek istiyorum. Belli ki hayatımızın sanatçısı sensin diye seslendi. Lizzo ayrıca geceden beklediğimiz görüntüleri de paylaşan isim oldu. Şarkıcı, sevgisini daima dile getirdiği Adele ve Beyonce ile bir fotoğrafını da paylaştı. Teşekkürler Lizzo! Adele, \"Easy on Me\" adlı şarkısıyla en iyi pop solo performansı ödülünü kazandı. Şarkıcı, ödül konuşmasında oğluna teşekkür etti. Ve evet, yine duygulanarak göz yaşlarını tutamadı. Viola Davis, EGOT statüsünü kazandı ve tarihte bu onura ulaşan üçüncü Siyah kadın oldu. EGOT, Amerika'nın en prestijli sinema, televizyon, tiyatro ve müzik ödüllerinin dördünü de kazanmayı başarmış kişilere verilen ünvan. İlk Grammy'sini \"Finding Me\" adlı anı kitabının sesli kitabındaki performansıyla kazandı. Viola Davis, EGOT statüsündeki 18. kişi. En iyi dans/elektronik müzik albümü dalında \"RÖNESANS\" dalında kazandığı ödülle Queen Bey, bir sanatçı tarafından en çok Grammy ödülü alma rekorunu kırdı. Toplam 32 ödülle tüm zamanların en çok Grammy kazanan ismi! Ödüller ve sahne şovlarıyla hiçbir ilgisi olmasa da gecenin bir diğer konuşulan ismi Ben Affleck oldu. Evet, her zamanki meşhur yüz ifadesi ve mimikleriyle. Sosyal medya kullanıcıları, Grammy Ödülleri sırasında Ben Affleck'in ekran görüntülerini paylaşarak, aktörün orada olmaktan hiç heyecan duymadığını söyleyen capslerle gecenin eğlence kaynağını buldu. Sam Smith ve Kim Petras, Unholy adlı şarkılarıyla en iyi pop ikili grup performansı ödülünü kazandı. Kim Petras, en iyi pop ikilisi/grup performansı kategorisinde Grammy kazanan ilk trans kadın olarak Grammy tarihine geçti. Kalabalığı daha yüksek sesle tezahürat yapmaya çağıran sanatçı Sam Smith tarafından başlatılan galibiyet için ayakta alkışlandı. Petras, Madonna'ya ve 2021'de ölen ve şarkıcının yakın arkadaşı olan merhum trans müzik yapımcısı Sophie'ye teşekkür etti. Bad Bunny'nin \"Un Verano Sin Ti\" adlı şarkısı 65. Grammy Ödülleri'nde en iyi şehir müziği albümü ödülünü kazandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 19 yıl önce hayatını kaybeden şarkıcı Aaliyah, The Weekend'in eşlik ettiği şarkısıyla aramıza yeniden dönüyor. 2001 yılında Bahamalar'da trajik bir uçak kazası sonucu hayatını kaybeden Aaliyah müzik dünyasında büyük üzüntüye neden olmuştu. Aradan geçen bunca yıla rağmen izleri silinmeyen şarkıcı, şimdi The Weeknd'in eşlik ettiği bir parçayla aramıza dönüyor. Poison adını taşıyan parça Aaliyah'ın 2022'de çıkması planlanan albümü Unstoppable'ın da ilk şarkısı. Blackground Records'un kurucusu Barry Hankerson konuyla ilgili düşüncelerini Aaliyah ve The Weeknd'in bu yeni şarkısını paylaşmaktan dolayı çok heyecanlıyım. Yeni yıldan önce hayranlarına bir jest yaparak daha önce hiç duyulmamış bu şarkıyı sunmak istedim. sözleriyle dile getirdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 70'li yıllara damga vuran ABBA, yeni parçalarla bir turne hazırlığı içerisinde. Ancak küçük bir detay var. Grubun üyeleri holografik avatarlar eşliğinde hayranlarıyla buluşacak. Her ne kadar İsveç'te doğmuş olsa da, dünyanın en tanınmış gruplarından biri hala ABBA. \"Waterloo\" parçasıyla 1974 Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanmalarının ardından başarıları katlanarak devam ederken, 1982 yılında yollarını ayırmaya karar vermiş olsalar da ABBA'nın şarkıları hala en çok dinlenenler arasında yer alıyor. Grubun hayranları ise uzun zamandır Bjorn Ulvaeus, Benny Andersson, Agnetha Faltskog ve Frida Lyndstad'ın bir araya gelmeleri için gün sayıyor. Zira ABBA, 2017'de bir turne düzenleyeceklerini açıklamış olsa da, henüz bu gerçekleşebilmiş değil. Hem teknik gecikmeler hem de ardından gelen koronavirüs salgını, tüm planlarını durdurmalarına sebep olmuştu. Ancak sonunda bu geri dönüşün ne zaman gerçekleşeceği belli oldu. 2022 yılında sevenleriyle buluşmaya hazırlanan ABBA üyeleri, bunu holografik avatarları eşliğinde yapacaklar. Teknolojik yeniliklerle perçinledikleri bu turnenin bir başka önemli ayrıntısı daha var. 35 yıl aradan sonra grup üyeleri beş yeni şarkı hayata geçirerek yarattıkları efsaneyi devam ettirerek yeni nesle aktaracak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu inanılmaz sesin arkasındaki kadın kim? İşte Adele hakkında muhtemelen bilmediğiniz beş şey. Adele'in Vogue sayfalarında büyüdüğünü söylemek pek de yanlış sayılmaz. İlk kez 2009 yılında, henüz 20 yaşındayken ve ünlülüğün henüz başlarındayken 2009 Grammy Ödülleri'nde giydiği özel Barbara Tfank elbisesiyle Vogue sayfalarındaydı. 2012'de, ikinci albümü 21'i çıkardıktan sonra ilk Vogue kapağıyla yine karşımızdaydı. 2016'da 25'in yayınlanmasının ardından kapağı yeniden süsledi; ve şimdi, beş yıl sonra, üç numaralı kapakla -üstelik iki ayrı edisyonla- geri döndü. 1.Adele ilk single'ı Hometown Glory'yi sadece 10 dakikada yazdı. Şarkı, şarkıcı gençken annesinin onu üniversite için Güney Londra'daki Tottenham'dan ayrılmaya ikna etme çabalarından sonra kaleme alındı. Adele, The Observer Music Monthly'ye verdiği demeçte Onu protesto etmek için bir şarkı hazırladım ve neden burada kalacağımı bu şekilde açıkladım. diyor. 3.Adele, kırmızı halıda yürümekten hoşlanmadığını açıkça söylüyor. Kendimi güvensiz hissetmiyorum, sadece bunu yapmak istemediğimi biliyorum. diyor. Hatta bir açıklamasında da Kelimenin tam anlamıyla mideme kramplar giriyor. diyerek hislerini açıklamıştı. Kırmızı halıda yürüme endişesi anlaşılabilir peki ya endişesinin sahneye de yayıldığını söylesek? 2015'te NPR'ye Sahne korkum aslında daha da kötüye gidiyor. demişti. Huzursuzluğu aslında performans tarzını etkiliyor. Sahne korkumla insanları hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum. Sahnede o kadar gergin oluyorum ki doğaçlama yapmaya ya da bunun gibi bir şeye cesaret edemiyorum açıklamaları da bu endişelerini kanıtlıyor. 5.Adele bir keresinde James Corden'a Spice Girls'ün büyük bir hayranı olduğunu söylemişti. Gerçekten benim için büyük bir şeydi. Çıkışları hayatımın önemli anlarından biriydi. Tam anlamıyla bir kadın gücüydü ve çok iyi iş çıkaran ve yeni yeni tanımaya başladığımız beş sıradan kızdan oluşuyordu. Ben her zaman Geri'ydim. diyerek gruptaki favorisini açıklıyor ve grubun dağılmasını Kalbimin ilk kez gerçekten kırılmasıydı. diyerek betimliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sonunda beklenen tarih geldi! Adele'in yeni teklisi Easy on Me, 15 Ekim'de hayranlarıyla buluşacak. En çok Grammy Ödülü kazanan isimler listesinde ilk sıralarda yer alan Adele, son albümünü 2015 yılında çıkarmış, ardından ise hayranlarını meraklı bir bekleyiş içinde bırakmıştı. Zira beş yılı aşkın süredir müzik piyasasındaki sessizliğini koruyordu başarılı şarkıcı. Yaz aylarının başında ise yeni albümünün sinyallerini vermişti. Geçtiğimiz gün sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımla bazı detaylar sonunda gün yüzüne çıktı. Her ne kadar dördüncü stüdyo albümünün tarihi belli olmasa da, Easy on Me isimli teklisinin 15 Ekim'de piyasaya çıkacağını duyurdu. Ancak 2021 bitmeden ismi 30 olduğu tahmin edilen albümünün de hayranlarıyla buluşması bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaklaşık altı yıllık bir aranın ardından Adele'in çok yakında yeni bir albüm yayınlayacağı konuşulmaya başlandı. Uzun bir süredir sesini duyamadığımız Adele bu süreçte kendine vakit ayırarak özellikle yaşadığı fiziksel değişimle çok konuşulmuştu. Instagram hesabını çok aktif kullanmayan şarkıcının bu yüzden yaptığı her yeni paylaşım bizi yeni bir Adele ile tanıştırıyordu. Şimdi bu dönemi tamamlayan sanatçı, alınan duyumlara göre aylardır stüdyoda ve yeni albümü üzerinde çalışıyor. Daha önceki çalışmalarında da özel hayatına dokunan Adele'in yine aynı şekilde 2019 yılında boşandığı Simon Konecki ile yaşadıklarından ilham aldığı da söylentiler arasında. Henüz albüm hakkında daha fazla bilgi olmamasına rağmen gelen ip uçlarının altını çizdiği çok yakın zamanda ifadesi bekleme süremizi kısaltırken tecrübeyle sabit olarak Adele'in hem sözleriyle hem de sesiyle yine pek çok aşığın hikayesine dahil olacağından eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yılbaşı kutlamalarının olmazsa olmaz şarkısı hakkında bilinmeyenleri listeledik. Aralık ayında etrafınızdaki seslere biraz dikkat ederseniz, her yerde hep aynı müzik listesinin çaldığını fark edersiniz. Ve o liste, özellikle de Mariah Carey'nin All I Want For Christmas Is You şarkısı hemen sizi yeni yıl ruhuna kaptırır. 1994 yılından bu yana yılbaşı kutlamalarının olmazsa olmazı haline gelen bu şarkı hakkında merak edilenleri sizler için listeledik. Mariah Carey tüm dünyayı etkisi altına alan bu şarkının sözlerini 15 dakikada yazdığını ve işin sırrının bu olduğunu söylüyor. Söz yazarı Walter Afanasieff'in de kendisine yardımcı olduğunu belirten şarkıcı bir röportajında Kesinlikle Kuğu Gölü değil, biliyoruz. Fakat tam da bu nedenle bu kadar popüler. Çünkü çok basit ve lezzetli! diyor. All I Want For Christmas Is You yayınlandığı yıl pek çok ülkede büyük başarılara imza attı. Macaristan'da uzun süre listenin başında yer alırken Avustralya, Japonya, Hollanda, Norveç ve Birleşik Krallık'ta 2 numaraya ulaştı. Diğer birçok ülkede ise uzun bir süre ilk onda kalmayı başardı. Yeni yıl ruhu sınır tanımıyor! Şarkının başarısı 1994 yılıyla sınırlı kalmıyor. All I Want For Christmas Is You her yeni yıl Billboard Hot 100 listesine hızlıca girip yükselmeyi başarıyor ancak 2019'da yayınlanmasının 25. yıl dönümünde 1 numaraya ulaştı. Ayrıca 2021'de Billboard'un Tüm Zamanların En İyisi Tatil 100 Şarkısı retrospektifinde yine 1 numara olarak karşımıza çıktı. Peki size Mariah Carey'nin şarkının sözlerini yazdıktan sonra seslendirme konusunda pek hevesli olmadığını söylesek? Nedeni ise nu şarkıdan önce özgeçmişinde sadece iki albüm bulunan ödüllü şarkıcının tatil müziği olarak adlandırabileceğimiz bu türde bir şarkı yapmanın kariyeri için çok erken olduğunu düşünmesiydi. Ancak daha sonra bir Bobby Bones Show röportajında Noel sevgisinden dolayı şarkıya bir şans vermeye karar verdiğini söylemişti. Bir battaniye altında sıcak çikolata eşliğinde izleyebileceğiniz bir Noel filmi arıyorsanız Mariah Carey'nin kendisini, bir köpek yavrusu için sağlıklı bir Noel dileği olan genç bir kız olarak canlandırdığı ve başrolünde elbette All I Want For Christmas Is You'sun da olduğu bu filmi izleyebilirsiniz. Film, şarkıyla aynı adı taşıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Amy Winehouse'un aramızdan ayrılışının 10'uncu yılında şarkıcının annesi Janis Winehouse, kızıyla bizi yeniden tanıştıracak olan yeni bir belgesel çekiyor. 2003 yılında çıkarttığı Frank albümünde bulunan Stronger Than Me parçasıyla Amy Winehouse ilk çıkışını yakalamıştı ancak kalbimizi tam olarak 2006 yılında çıkan ikinci albümü Back to Black'te yer alan Rehab, You Know I'm No Good ve albümle aynı adı taşıyan Back to Black üçlüsüyle çalmıştı. Farklı bir zaman dilimine ait stili, herkesten ayırt edebileceğiniz eşsiz ses tonu ve ona bu şarkıları yazdıran inişi çıkışlı hayatıyla Amy Winehouse müzik dünyasının en erken kaybettiği özel yeteneklerden biriydi. 2011 yılında hayata veda ettiğini öğrendiğimiz günden itibaren 10 yıl geçti ve şimdi annesi Janis Winehouse, hem kızına bir övgü niteliğinde hem de onun deyimiyle bizi gerçek Amy'le tanıştırmak adına bir belgesel çekiyor. Amy Winehouse: 10 Years On adını taşıyan yapım şarkıcının hayatını ve kariyerini annesinin gözünden ekranlara yansıtmaya hazırlanıyor. Marina Parker'ın yöneteceği filme ailesi ve arkadaşlarıyla da dahil olacak olan Janis, Amy'nin yolculuğunu kadın bakış açısıyla aktarmayı planlıyor. Genç yaşına altı Grammy ödülünü sığdırmayı başaran şarkıcının hayatına dair aslında pek çok film çekilmişti. Hatta 2015 yılında çekilen AMY belgeseli Oscar ödülüne bile layık görülmüştü. Ancak yine de yapılan hiçbir belgesel şüphesiz bir annenin dokunuşu kadar gerçekçi olmayacaktır. Henüz bu konu hakkında çok fazla bilgi paylaşılmamasına rağmen yakın zamanda daha fazla detayın gün yüzüne çıkacağına eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Seda Erciyes'in yeni teklisi Uçak, PlayStation 2 nostaljisiyle yaratılan afterwork imzalı klibiyle 20 Ağustos'ta yayınlandı. Sosyal medyadan paylaştığı kısa besteleriyle keşfedilen Erciyes, 10:50 ve Başa Sarıp Dur gibi sevilen şarkılarını Epic İstanbul etiketiyle yayınladı. Şu an bağımsız müzik kariyerine devam etmekte olan şarkıcı, son teklisi Uçak ile bir hayalini gerçekleştirip müzik ve mühendislik yönlerini birleştiriyor. Kliple 2000'lerin video oyunlarını anımsatan bir atmosferde, birinci şahıs bakış açısıyla uçaktan atlayıp sürreal bir 3D dünya deneyimi yaşamak da mümkün olacak. Klibin yanı sıra aynı evrende geçen, zamanla yarışılan ve web üzerinden oynanan bir oyun da mevcut. Oyundaki gizli ögeleri bulabilen izleyiciler yaratılan evrene dair başka boyutlara da erişebiliyor. Klibin yaratıcısı Afterwork ekibi yaklaşık 2 yıldır sanat ve tasarım alanında projeler üretiyor. Online ve offline yaptıkları alternatif sergiler, video klipler ve yaratıcı projeler ile 2019 senesinden beri adını duyuran Afterwork'ün, Uçak klibinde yer alan ekipte ise yönetmen ve 3d sanatçısı olarak Yasin Arıbuğa'yı, 3d karakter sanatçısı olarak Yağmur Güçlü, proje yöneticisi olarak Sude Belkıs ve oyun geliştirici olarak Toprak Fırat'ı görüyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kraliçe geri dönüyor. Beyonce 2016'daki Lemonade'den bu yana ilk uzun soluklu çalışması olacak yeni albümü Renaissance'ı duyurdu. Son birkaç gündür Beyonce'nin resmi web sitesinde dikkat çeken güncellemeler dikkatimizi çekiyor ve tüm bu hamlelerin yeni albümün ipuçları olduğunu tahmin ediyorduk. Nihayet beklenen açıklama geldi. Beyonce 2016'daki Lemonade'den bu yana ilk uzun soluklu çalışması olacak yeni albümü Renaissance'ı duyurdu. Resmi açıklamayla birlikte her şey netleşmiş oldu; yeni albümünün adı ve çıkış tarihi resmen açıklandı. Beyonce, sosyal medya hesaplarında act i... RENAISSANCE sözlerini paylaştıktan sonra, Spotify, Apple Music ve Tidal gibi yayın platformları da aynı ifadeleri içeren minimalist sanat eserleri yayınladı ve hayranlarla paylaştı. Apple Music listesi, projenin 16 parçadan oluşacağını gösteriyor. 2016'dan beri Beyonce'yi film müziği çalışmalarıyla izledik. Şarkıcı, Jay-Z ile Everything Is Love ve The Lion King film müzikleri albümlerini çıkartmıştı. 2021'de ise, Serena ve Venus Williams'ın babası Richard Williams'ın biyografisi olan King Richard filmi için kaydettiği Oscar adayı şarkısı Be Alive ile karşımızdaydı. RENAISSANCE, Beyonce'nin, Yılın Albümü, Yılın Kaydı ve Yılın Şarkısı dahil olmak üzere dokuz GRAMMY adaylığı alan ve En İyi Kentsel Çağdaş Albüm ve En İyi Müzik Videosu ile evine dönen çığır açan 2016 rekoru Lemonade'den bu yana ilk albümü olması yönüyle de merakımızı artırıyor. 29 Temmuz'da piyasaya çıkacak albüm için takvimlerinizi işaretlemeyi unutmayın. Geri sayım başlasın!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geçtiğimiz hafta sonu Beyonce, kendisi için son derece özel olan Lemonade albümünün 5. yılını Instagram üzerinden anlamlı bir mesajla kutladı. Beyonce'nin altıncı stüdyo albümü Lemonade, henüz yayınlanmadan oldukça ses getirmeyi başarmış nadir çalışmalardan biriydi. Kadınların gücünü ve iyileşme yolculuğunu konu alan albüm, Beyonce'nin özel hayatı hakkında da ipuçları veriyordu. Spot ışıklarının altında daima kusursuz bir hayat sürdüğü düşünülen ünlü isimlerin de aslında benzer süreçlerden geçebildiğinin, benzer yaralar alabildiğinin bir yansıması olan bu çalışma içinde barındırdığı şarkı isimleriyle de gereken mesajı veriyordu. Sezgi, inkar, öfke, arınma gibi güçlü kelimelerin kullanıldığı görsel albüm Jay-Z ve Beyonce arasında yaşananlara da gönderme niteliğinde olduğu için oldukça uzun süre ardında yatan gerçek hikaye çözülmesi keyifli bir bulmacaya dönüşmüştü. Sadakatsizlikle başlayan ve affetmeyle devam eden müzikal yolculuk son olarak umut parçasıyla birlikte kapanışı daha pozitif bir yaklaşımla yapıyordu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyonce, yeni albüm ya da bir proje öncesinde asla çok fazla bilgi vermez, ipuçlarıyla iletişim kurar, sadık hayranların alıp incelemesi için küçük ekmek kırıntıları bırakır. İşte altı yıl sonra yayınlanacak ilk solo albümü Renaissance hakkında bildiğimiz her şey. Beyonce, yeni albüm ya da bir proje öncesinde asla çok fazla bilgi vermez, ipuçlarıyla iletişim kurar, sadık hayranların alıp incelemesi için küçük ekmek kırıntıları bırakır. İşte altı yıl sonra yayınlanacak ilk solo albümüRenaissance hakkında bildiğimiz her şey. British Vogue'un Beyonce ile yaptığı kapak röportajı için baş editör Edward Enninful yeni albümü deneyimleyen ilk kişilerden biri oldu. Albümü 80'ler ve 90'ların sonunun geçtiği yıllara, gençliğinin kulüplerine geri götüren \"yükselen vokalleri ve şiddetli vuruşları\" olan olarak anlattı. Albüm için Dans pistinde pek çok kişiyi birleştirecek müzik, ruhunuza dokunan müzikte retro-fütürizm'in paralel notalarını bekleyin diyebiliriz. Beyonce, 21 Haziran 2022'deRenaissance'ın ilk single'ı Break My Soul'u piyasaya sürerek yeni dönemini başlattı. Şarkı, tam bir yaz şarkısı olarak çoktan dinleme listelerimizdeki yerini aldı ve defalarca dinlemekten kendimizi alamıyoruz. Albümde ayrıca 16 yeni şarkı olduğu duyuruldu. Muhtemelen daha fazlası da gelecek. Beyonce, albümün kapağını albümün yayınlanmasından bir ay önce paylaştı. Kapakta, Beyonce parıldayan gümüş bir atın üzerinde oturuyor ve iskeletten ilham alan vücut mücevherleriyle göz kamaştırıcı bir görünüme bürünüyor. Şarkıcı Instagram paylaşımında \"Bu albümü oluşturmak bana dünyanın korkunç bir döneminde hayal kurabileceğim ve kaçış bulabileceğim bir yer sağladı\" ifadelerine yer verdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şimdilik Nisan ayında yapılması planlanan ve henüz herhangi bir iptalle karşılaşmayan Coachella'da Billie Eilish, Travis Scott'un yerine sahne alacak. Geçtiğimiz aylar Travis Scott için pek de sakin geçmedi. Kasım ayında Houston, Teksas'ta düzenlediği Astroworld Festivali'nde meydana gelen olaylar ve yaşanan kayıpların ardından hem davalarla hem de marka anlaşmalarının iptalleriyle karşı karşıya kalan rap yıldızı, Coachella programından da çıkarıldı. Covid-19 salgınından dolayı 2020'den beri gerçekleştirilemeyen Coachella'da bu yıl için henüz herhangi bir iptal ya da erteleme durumu söz konusu değil. Nisan ayında düzenlenmesi planlanan festivalde Travis Scott'ın yerine sahne alacak isim ise Billie Eilish oluyor. Üstelik genç şarkıcı bu konuda da deneyimli. Zira kendisi 2019 yılında da Coachella'da sahne alan isimler arasındaydı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2021 yılını hepimiz farklı şekilde hatırlayacağız, ancak bir konuda hepimiz aynı fikirde olabiliriz. Bu sene Billie Eilish'in yıldınızının parladığı senelerden biri oldu. Son albümü Happier Than Ever'ı yaz aylarında yayınlayan Eilish, geçtiğimiz günlerde açıklanan Grammy adaylıklarında tam yedi kategoriye adını yazdırdı. Eilish'in ilk albümüyle Grammy'lerin dört büyük ödülünü kazanmayı başaran en genç müzisyen olduğunu da hatırlatalım. Beğeni toplayan albümüyle Grammy Ödülleri'nde hangi ödülleri kazanacağı merak edilirken, Eilish cephesinden yeni bir sürpriz geldi. Albümün kapanış şarkısı Male Fantasy'nin klibi yayımlandı. Abisiyle birlikte yazdığı şarkının klibi de sözlerin melankolik ruhuna uygun. Klibin yönetmen koltuğunda da Billie Eilish'in bizzat kendisini görüyoruz. Aslında bu Eilish'in ilk yönetmenlik deneyimi değil. Eilish daha önce When We All Fall Asleep, Where Do We Go? albümünün sevilen şarkılarından xanny'ye çektiği müzik videosunun yönetmenliğini yapmıştı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İkinci stüdyo albümü Happier Than Ever ile müzik listelerinin en üst sıralarında yer alan Billie Eilish, 2022 bitmeden hayranlarına yeni şarkılar sunacağının sinyallerini veriyor. Geçtiğimiz hafta sonu Coachella'da sergilediği sahne performansıyla oldukça beğenilen Billie Eilish, en son albümünü 2021 yılının Temmuz ayında hayranlarıyla buluşturmuştu. 2022 Oscar Ödülleri'nde de En İyi Özgün Şarkı dalının kazananı olan Eilish, kariyer hayatındaki yükselişine hız kesmeden devam etmeyi planlıyor. Her ne kadar henüz resmiyet kazanmasa da, ortaya çıkan iddialara göre kardeşi ve aynı zamanda yapımcısı Finneas O'Connell'la birlikte yeni şarkıların hazırlığına başlamış durumda. Yani EP olarak adlandırılan ve 4-5 şarkı içeren bir albümün yolda olması söz konusu. Elbette ikili tarafından gelecek açıklamaya kadar beklememiz gerekecek, ancak 2022 yılı bitmeden de bu albümü piyasaya çıkarmaları oldukça yüksek bir ihtimal."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Rahatlıktan ödün vermeyen stili ve yeşil saçlarıyla Billie Eilish moda dünyasın kısa sürede en beğenilen anti kahramanlarından birine dönüşmüştü. Grammy ödüllerinin ardından kendisi karşımıza büyük bir sürprizle çıktı. Gucci'nin kreatif direktörü Alessandro Michele'nin ilham perisi, 2021 Grammy'de Yılın Kaydı ve Görsel Medya İçin Yazılan Şarkı dalında iki ödülün sahibi Billie Eilish, bir başka sürpriz daha yaparak yeşil saçlarına veda etti. Instagram üzerinden Doğru tahmin edebildiniz mi? sorusuyla paylaştığı videoda platin sarısı saçlarıyla karşımıza çıkan Eilish, sosyal medyada ufak bir patlamaya sebep oldu. Kısa süre içinde yirmi milyon izlenmeye ulaşan videonun ardından gelen fotoğraf şarkıcının yeni stilini daha net bir şekilde gösterirken, bu sürpriz hamlenin aslında neyin sinyali olduğu da oldukça merak konusu oldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geçtiğimiz Temmuz ayında Marmaris'te yaşanan büyük yangın felaketinin yaraları sarılmaya devam ediyor. Doğa kendini eski haline getirmek için iyileşirken Golden Key Bördübet, yanan ormanlara ithaf ettiği müzik dinletisi ile doğaya duyduğu saygıyı, coşku ve umudu bir arada yaşatıyor. Doğal hayatı koruma konusundaki hassasiyetini ve doğaya saygılı konuk ağırlama felsefesini koruyan Golden Key Bördübet'te 25 Eylül'de gerçekleştirilen müzik dinletisi, Marmaris yangınına atfedilirken \"Birlikte İyileşelim\" konsepti sahiplenildi ve Alaturka Records Grubu tarafından, Anadolu topraklarındaki nice acı tatlı günlerin izlerini taşıyan Anatolian Spirit Müzik Performansı sahneye kondu. Tüm misafirlerin ve katılımcıların adına Tema'ya ağaç bağışında bulunulan gecede, Golden Key Otelleri Kurucusu Şebnem Uyar tarafından yapılan konuşmanın ardından Alaturka Records Grububunun Anatolian Spirit dinletisi, Bördübet'in büyüleyici doğasında, sanatla ve müzikle harmanlanarak yaşanan yangının izlerinin silineceği umudunu gönüllerde yeşertti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. En popüler K-Pop gruplarından Blackpink'in üyeleri solo kariyerlerine de emin adımlarla devam ediyor. K-Pop gruplarının yükselişi devam ederken en popüler gruplardan biri olan Blackpink'in üyeleri solo çalışmalarla da ön plana çıkıyor. Grup üyeleri Jennie ve Rose'nin ardından tekli yolculuğuna çıkmaya hazırlanan üçüncü isim Lisa, kısa süre önce yaptığı paylaşımla geri sayımı başlattı. Aylar süren söylentilerin ardından YG Entertainment şirketi haberi doğrularken hem Lisa'nın hem de Blackpink'in sosyal medyasından ilk görsel paylaşıldı. Coming Soon yazısıyla paylaşılan fotoğraf, albüm kapağı hakkında ipuçları verirken gelen duyuru kısa sürede 6.4 milyon beğeniye ulaştı. K-Pop yıldızının ilk müzik videosunun da hazır olduğunu söyleyen şirket, çok yakında yeni paylaşımların geleceğinin de sinyallerini verdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. En son albümlerini 2020'de çıkaran ve sonrasında kendi bireysel kariyerlerine odaklanan grup üyeleri, yeniden bir araya gelmeye hazırlanıyor. K-pop akımının tüm dünyada yankı uyandırmasına aracılık eden Blackpink, günümüzün en çok dinlenen müzik gruplarının da başında geliyor. Her ne kadar grup üyeleri Jisoo, Jennie, Rose ve Lisa bireysel kariyerlerine odaklanarak solo albümler çıkarsalar da, hayranları onları tekrar bir arada görmek için adeta gün sayıyor. 2020'de çıkardıkları The Album isimli ilk uzun metrajlı albümleriyle müzik listelerinin ilk sırasından uzun süre inmeyen Blackpink'e yakın bir kaynak ise grubun yeni şarkılar üzerinde çalıştığı haberini veriyor. Albümün Haziran ayında piyasaya çıkabileceğinin de sinyallerini verirken, geçtiğimiz aylarda grup üyelerinden Jennie de benzer bir açıklamada bulunmuştu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yapılan açıklamaya göre Blackpink, Ağustos ayında yeni albümüyle birlikte büyük bir geri dönüşe hazırlanıyor. Geçtiğimiz Nisan ayında ortaya çıkan ve Blackpink'in yeni bir albüm hazırlığı içinde olduğu haberi, özellikle grubunun hayran kitlesini heyecanlandırmaya yetmişti. Ancak Jisoo, Jennie, Rose ve Lisa tarafından konuyla ilgili herhangi bir açıklama gelmemesi bu bekleyişin ucunu açık bırakmıştı. Müzik yapım şirketi YG Entertainment ise sonunda beklenen tarihi açıkladı; Blackpink, Ağustos ayında büyük geri dönüşüne hazırlanıyor. Hatta grup üyeleri yeni albümleri için kayıtların son aşamalarına gelmiş durumda. Piyasaya çıkan şarkılarla birlikte Blackpink'in tarihindeki en büyük dünya turuna çıkacağı da verilen bilgiler arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2000'lerin parlayan yıldızlarından Britney Spears, hem ruhsal hem de zihinsel olarak geçirdiği zorlu süreçten sonra müzik sektörünü bırakma kararı aldı. Britney Spears, zorlu bir süreç geçirse de pes etmeyerek özgürlüğünü geri almıştı. Pek çok ünlü ismin desteğini de alan yıldız, 13 yılın ardından ilk defa kendi kararlarını almaya başladı. Kısa süre önce Instagram üzerinden yaptığı bir paylaşımla da müzik dünyasından çekildiğini açıkladı. Her açıdan sebepsiz yere incindim. Bir şok evresine girdim ve bununla başa çıkma şeklim inkar etmekti...'Her şey yolunda' yaklaşımını seçtim çünkü çatışmaya neden olmak istemedim. Ancak içeride bir yerlerde aslında çığlık atıyordum. sözlerine yer veren Spears, yaşadıklarından sonra insanlardan ve müzik sektöründen korktuğunu söyledi. Henüz geçirdiği dönemin yaralarını sarmaya çalışan Britney Spears bu açıklamasıyla üzücü bir haber vermiş olsa da ilerleyen zamanlarda yeniden kararını gözden geçirebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Britney Spears'ın en sevilen şarkılarının bir araya geldiği Once Upon A One More Time Müzikali'nin artık yeni bir tarihi var. İlk olarak Nisan ayında yapılması planlanan ve Britney Spears'ın en popüler şarkılarından oluşan Once Upon A One More Time Müzikali yaşanan pandemi sürecinden dolayı pek çok proje ve organizasyon gibi ertelenmişti. Washington'da bulunan Shakespeare Theatre Company'de sahnelenecek olan müzikalin yeni tarihi ise Kasım olarak belirlendi. Yönetmenliğini ve koreografisini Keone ve Mari Madrid'in üsteleneceği projenin yazarı ise Jon Hartmere."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Artık Güney Koreli müzik grubu BTS'yi daha yakından tanıma şansımız var. Zira grup, kendi hikayelerini anlatan bir kitap yayınlayacak. Temmuz ayında yayınlanacağı duyurulan ve sadece 4C Untitled Flatiron Nonfiction Summer 2023 adı dışında yazarı dahi açıklanmayan kitap gizemini koruyordu. Hatta Taylor Swift hayranları kitabın onun sürpriz anıları kitabı olduğunu iddia etmişti. Ancak gizem çözüldü ve yayınevi Flatiron Books, duyuruyu bir ay öne çekerek kitabın K-pop erkek grubu BTS'in kitabı olduğunu açıkladı. Gizemli kitapla ilgili bilgiler de ortaya çıkmaya başladı. BTS'nin 10 Yıllık Kaydının Ötesi: Hikayelerin Ötesinde adlı kitap, yedi üyenin - RM, Jin, Suga, J-Hope, Jimin, V ve Jungkook - gazeteci Myeongseok Kang ile birlikte yazdığı bir sözlü arşiv çalışması şeklinde olacak. Anton Hur tarafından İngilizceye çevrilen kitap, Clare Richards ve Slin Jung ile işbirliği yapılarak çevrildi. 4C Untitled Flatiron Nonfiction Summer 2023, emmuz ayında raflardaki yerini alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzik dünyasının başarılı isimlerinden Celine Dion yeni bir belgeselle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Irene Taylor'ın yönetmenliğindeki yapım, sanatçının hayatına ve uzun soluklu kariyerine odaklanacak. Celine Dion müzik sektörünün ikonik isimlerinden biri. Zarif silüeti, güçlü sesi ve üretken vizyonuyla popülerliğini kaybetmeden yoluna devam ediyor. Son dönemlerde stiliyle de adından söz ettiren Dion, farklı tasarım seçimleriyle ön plana çıkıyor. Bu sıralar oldukça yoğun bir gündemi olan sanatçı geçtiğimiz günlerde de belgeselinin çıkacağı bilgisini paylaştı. Yapılan basın açıklamasında Pop müzik tarihinin en kısa sürede tanınan ve en çok saygı duyulan sanatçılarından birinin hikayesi. olarak tanımlanan yapım Celine Dion'dan da tam destek alıyor. Yönetmen koltuğunda Irene Taylor'ın olacağı belgesel Sony Entertainment tarafından çekilecek. Hayranlarıma karşı her zaman açık bir kitap gibi oldum. Düşünceli ve yaratıcı tavrıyla Irene'nin benim daha önce görülmemiş yanlarımı aktarabileceğine inanıyorum. Ben de hikayemi en dürüst ve en içten şekilde anlatacağım. sözleriyle Dion, bu projenin kendisi için önemini dile getirdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uzun bir aradan sonra festival sezonu iddialı bir dönüş yapmaya hazırlanırken her Nisan ayında Palm Springs'te gerçekleşen ve iki hafta süren Coachella 14 Nisan'da açılışı yapıyor. Bu sezon festivalde 2017'den beri ilk kez tekrardan canlı performansıyla görebileceğimiz Frank Ocean, Latin dünyasının popüler süperstarı Bad Bunny ve BLACKPINK K-pop grubu ana sahnede yer alacak. Ayrıca yan sahnede fanlar, ünlüler ve influencer'lar vadiyi çoktan doldurmaya başlamışken sosyal medyada fotoğraflar, selfie'ler ve eksantrik festival modasını görmeye hazır olun. Festivalin öne çıkan isimlerinden Bad Bunny, 2018'de sürpriz konuk olarak Coachella'da ilk kez yer almıştı. Bu sene ise ana sahnede yer alan ilk Latin sanatçı olacak. Diğer yandan BLACKPINK festivalde performans sergileyen ilk K-pop kız grubu olarak müzik tarihindeki yerlerini almaya hazırlanıyor. Bu haftasonu karşımıza çıkacak diğer isimler ise Rosalia, Gorillaz, Charli XCX, boygenius, Björk, Calvin Harris, the Chemical Brothers, Blondie and Kali Uchis. Blink-182 ve James Blake. Konserlerin yanı sıra partileriyle de adından söz ettiren Coachella'da açılış #RevolveFestival ile gerçekleşiyor. Etkinliğin davetli listesinde Leonardo DiCaprio, Kendall Jenner ve Cardi B gibi isimlerin olacağı biliniyor. Bir diğer konuşulan parti ise Neon Carniva. Açık havada ışıltılı bir kulüp ortamında gerçekleşen bu partiye birçok ünlü isim konser sonrası helikopterle katılıyor. Temalarıyla her sene dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Nylon Hause'ın bu sene Galaksiler Arası konseptiyle düzenlediği partiye ise Alesso ve Diplo gibi ünlü DJ'ler eşlik ediyor. Vadide biraz serinlemek için Desert Gold havuz partisi güneşin ve suyun tadını çıkarmak isteyenlere eşsiz bir parti deneyimi yaşatıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pandeminin ardından geçtiğimiz Nisan ayında hızlı bir geri dönüş yapan Coachella, 2023'te de dinamik ruhuyla devam etmeye hazırlanıyor. En meşhur ve popüler müzik festivallerinden olan Coachella, pandemi kaynaklı iptallerin ardından geçtiğimiz Nisan ayında Harry Styles ve Billie Eilish gibi isimlerin etkileyici sahne performanslarıyla geri dönmüştü. Aynı coşkunun 2023'te tekrar yaşanabilmesi için de şimdiden hazırlıklara başlanmış durumda. Coachella 2023'te sahne alacak ilk isim şu an için Frank Ocean. Henüz diğer yıldızlar belli olmasa da önümüzdeki aylarda listenin şekillenmesi bekleniyor. Gelelim hangi tarihlerde düzenleneceğine. Bir kez daha Indio, Kaliforniya'da kendine yer bulacak festival, 14-16 Nisan ve 21-23 Nisan tarihlerinde iki hafta sonu boyunca gerçekleşecek. Biletler ise 17 Haziran'da satışa sunulacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2025 yılında müziği bırakma kararı alan Coldplay, bu süreç zarfında üç albüm çıkaracağını açıklayarak hayranlarını biraz olsun mutlu etmeyi başardı. Müzik dünyasının en başarılı rock gruplarından Coldplay, 1996 yılından beri çıkardığı pek çok albümle listelerde ilk sıralara yerleşirken Viva la Vida, Yellow ve Clocks gibi yıllar geçse de unutulmayan parçalara da imza atmış durumda. Ancak grubunun solisti Chris Martin, geçtiğimiz ay hayranlarını üzecek bir açıklamada bulunarak Coldplay'in 2025 yılında müziği bırakma kararı aldığını duyurdu. Geçtiğimiz gün katıldığı Ellen Degeneres Show'da bu kararın doğru hissettirdiğini söylerken Bence turnelere devam edeceğiz, her zaman bir grup müzisyen ve arkadaş olarak da birlikte olacağız. Ama bence albümlerimizin hikayesi o zaman sona eriyor. diyerek bu kararlarının arkasındaki düşünceyi açıklıyor. Yine de haberler bununla sınırlı değil. Zira grup her ne kadar müziği bırakma tarihlerini açıklasalar da bu süre zarfında yeni şarkılar üretmeye devam edecek. Hatta ufukta bizleri bekleyen üç albüm bulunuyor. Dokuzuncu stüdyo albümleri Music Of The Spheres'i Ekim 2021'de yayınlayan Coldplay, böylece 12. albümleriyle müzik kariyerlerini noktalayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzikle geçen 28 yılın ardından 2021 yılında birlikteliklerini sonlandıran Fransız elektronik müzik ikilisi Daft Punk'ın 2024 Paris Olimpiyatları açılışı için yeniden bir araya gelip gelmeyeceği merak konusu olmaya devam ediyor. Açılış töreninin direktörü Thomas Jolly yaptığı bir açıklamada efsanevi ikilinin bir performans sergileyebileceğine dair sinyaller verdi. Şimdilik resmi bir açıklama gelmiş olmasa da Jolly'nin sözleri hayranlar arasında heyecan yarattı. Thomas Bangalter ve Guy-Manuel de Homem-Christo tarafından kurulan Daft Punk, ilk albümleri Homework'ü 1997'de çıkarmıştı. Ardından 2001'de Discovery, 2005'te Human After Allve 2013'te Random Access Memories albümlerini elektro müzik severlerle buluşturmuştu. 28 yıllık işbirliğinin ardından, ikili Şubat 2021'de Epilogue başlıklı sekiz dakikalık bir video paylaşarak birlikteliklerini sonlandırdıklarını duyurmuştu. Müzikle geçen yılların ardından Daft Punk, 12 Grammy adaylığı, altı ödül, dört stüdyo albümü, iki belgesel, bir film, iki canlı albüm ve bir soundtrack'la adından söz ettirmeye devam ederken yazının devamında Daft Punk'ın öne çıkan beş şarkısına göz atın. Tüm zamanların en büyük parti şarkısı yazarlarından Daft Punk, 1998 yılında şarkıyı yazmalarına rağmen tam iki yıl sonra piyasaya sürdüler. Zamansız bir parça olan One More Time, vokoder kullanımı yüzünden zamanında eleştiriye maruz kalsa da şarkının yükselişi durdurulamadı. Şarkı Cartoon Network'ün sevilen çizgi dizisi Toonami'de yer almasının ardından popüler kültürün kültlerinden biri oldu. Kanye West'in orijinal Stronger şarkısını yeniden yorumlayan Daft Punk, vokoder teknikler kullanmaya devam ediyor. Michel Gondry'nin ikonik koreografisi ve sinematografisinden izler taşıyan bu şarkıda baslar öne çıkıyor. Her seferinde farklı bir ses öğesine odaklanabileceğiniz bu şarkı zamanın popüler parçalarından biriydi. Şarkının sample'ları Duke'un I Love You More adlı parçasından alındı. Aşk şarkısı tadındaki parçanın sözleri Dj Snake tarafından yazıldı. Şarkının köprü bölümü ise Wurlitzer piyanoda kaydedildi. Müzik sekanslarının efektlerle uyum içinde birleşmesinin sonucu romantik ve üstüne düşünülmüş Digital Love ortaya çıktı. Random Access Memories'ın en büyük hiti ve ilk single'ı olan Get Lucky Daft Punk'ın kariyerinin dönüm noktası diyebiliriz. Aniden kendi soul ve funk melodilerini kaydetmeye başlayan analog ekipmanlar kullanarak tamamen özgün besteler yorumlayabileceklerini kanıtladılar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyonce'nin müzik dünyasına girişinin kapılarını aralayan ve 90'lar döneminin en popüler kadın gruplarından biri olan Destiny's Child yakında bizi şaşırtabilir. Yolculuklarına 4 kişi başlayan Destiny's Child, Beyonce Knowles ve Kelly Rowland sabit kalmak üzere belirli süreçlerden geçmişti. İlk popüler çıkışını 1997 yılındaki The Writing's on the Wall albümüyle yapan grup; Bills, Bills, Bills ve Say My Name isimli pop dünyasında iz bırakan parçalara imza da atmıştı. Ancak esas çıkışları ise Michelle Williams'la beraber üç kişi olarak devam ettikleri Survivor albümüyle oldu. Oldukça başarılı geçen yıllara rağmen her müzik grubunda yaşanan solo albüm tutkusu Destiny's Child'a da dokunarak bir süreliğine ayrı yollara gitmelerine sebep olmuştu. Elbette bu noktada en uzun soluklu ilerleyen Beyonce olurken, Kelly Rowland da ufak çapta bir başarı yakalamıştı. Daha sonra tekrar bir araya gelen üçlü 2004 yılında beşinci ve son stüdyo albümü Destiny Fulfilled ile hala popüler bir grup olduğunu kanıtlayıp 2006 yılında da tamamen dağılmıştı. Son olarak 2018 yılında gerçekleşen Coachella Festivali'nde sürpriz bir hamleyle karşımıza çıkan Destiny's Child, hayranlarına göre yeniden bir araya gelebilir. Kısa bir süre önce Facebook ve Twitter sayfalarındaki fotoğrafın değişmesi, beklenilenden fazla heyecan yaratarak bir dönemin en popüler grubu hakkındaki söylentilerin yayılması için yeterli oldu. Geçtiğimiz Mayıs ayında Michelle Williams'ın yeni kitabı grup üyelerini çevrimiçi de olsa bir araya toplamıştı. Bir diğer yandan Beyonce'nin beş yıl aradan sonra yeni bir albümün yolda olduğunun müjdesini vermesi, ilerleyen dönemde başka sürprizlerin de gelebileceğine dair en önemli sinyal olarak kabul ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pop müziğin ikonik isimlerinden Diana Ross, yeni albümü için Tame Impala'yla bir araya geliyor. Geçtiğimiz Mart ayında 77'inci yaşını kutlayan Diana Ross, yeni bir albümle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. 15 yıllık bir aranın ardından tekrar stüdyoya giren şarkıcı, Covid-19 döneminde başladığı albümde pek çok değerli isimle çalıştı. Jack Antonoff, Jimmy Napes, Tayla Parx ve Spike Stent gibi isimlerin yer aldığı proje, içinde başka sürpriz isimleri de barındırıyor. Henüz duyumlar dışında iki taraftan da net bir açıklama gelmese de Diana Ross'un müzikal vizyonunu düşündüğümüz zaman bu birlikteliğin kesinleşme ihtimali oldukça yüksek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. BLACKPINK ve BTS uzun süredir zirvede olabilir ancak listelerde yalnız değiller. O zaman StayC'den ENHYPEN'e, K-pop'un en heyecan verici yeni isimleriyle tanışma zamanı. BTS ve BLACKPINK hala K-pop müzik listelerine hükmediyor olabilir, ancak Güney Kore'nin pop endüstrisindeki rekabet oldukça şiddetli ve her iki haftada bir yeni gruplar çıkış yapıyor. ENHYPEN, 26 Nisan'da yeni single'ları Drunk-Dazed için canlı yayınlanan bir basın toplantısıyla çok beklenen ilk geri dönüşlerini yaptılar. Bununla birlikte müzik ortamını uygun bir şekilde \"savaş alanı\" olarak adlandırdılar ve en son gruplar arasında en iyisi olmak için bir savaş olduğunu belirttiler. K-pop'un dördüncü nesli Stray Kids, ITZY, ATEEZ ve TXT gibi grupları içeriyor. Hepsi de 2018'den sonra çıkış yaptı ve şimdiden dünya çapında önemli başarılara imza attı. Müzik dünyasında kendi izlerini bırakmak isteyen de onlara katılıyor. İşte şu anda dinlemeniz gereken en iyi yeni K-pop yıldızlarından yedisini bir araya getiriyoruz. StayC'nin ilk single'ı So Bad, geleneksel fly-high pop korosu, Güney Kore'nin mesajlaşma uygulaması KakaoTalk'taki sesli mesaj düğmesine tekrar tekrar ve sabırsızca basılmış gibi ses çıkaran kulüp baslarıyla güçlendirildi. Anında hit oldular ve EP'leri Staydom, onları 2020'den 2021'e kadar ilk hafta en çok satış yapan kız grubu haline getirdi. Black Eyed Pilseung'un CEO ve yapımcısı olduğu düşünülürse, beklenmeyenin gerçekleşmesi imkansız değil. Son birkaç yıldır çok tartışılan bir konu, gürültü müziği oldu. Hayranlar tarafından tutarsız K-pop olarak kategorize edilen bu tür, ultra ağır elektronik ritimler ve mekanik sesler içeriyor. Tıpkı Red Velvet'in Zimzalabim isimli parçasında olduğu gibi. P1Harmony'nin ikinci single'ı Scared, bu bölücü türün ortasında yer alıyor, ancak onların potansiyeli tam da burada hissediliyor. En son EP'leri Disharmony: Break Out ise K-pop'un yüksek enerjili ve meydan okuyan tarafından hoşlananlar için mutlaka dinlenmesi gereken türden. aespa, SM Entertainment'ın 2014'ten beri ilk yeni kız grubu olma özelliğini taşıyor. Görsel konseptleri dijital sanat, yapay zeka ve sanal gerçekliğe dayanıyor: aespa, dört insan ve dört sanal üye içeriyor. İki kız grubunun birbirleriyle ve potansiyel olarak hayranlarıyla nasıl etkileşime girdiği My, Karina adlı kısa bir videoda gösterildi. Ancak şimdiye kadar yayınlanan yalnızca iki parça ile SM'nin destekleyici fikirleri görülmüş değil. Black Mamba, sadece beş ayda şaşırtıcı bir şekilde 141 milyon görüntüleme elde etti, bu nedenle bu anı bekleyen hayran sıkıntısı olmadığı açık. K-pop devleri Big Hit ve CJ E&M arasında bir ortak girişim olan hayatta kalma şovu I-Land ile şekillenen ENHYPEN, ilk EP'leri Border: Day One'ın Kasım 2020'de yayınlanmasından önce büyük bir hayran kitlesi edindi. Yapımcıları Wonderkid , 2021 EP'leri Border: Carnival'a psikedelik rock esintileri ekleyerek ENHYPEN'in en büyük gücü olan sahne performanslarını artırmak için temeller ortaya koydu. Karmaşık, zorlu koreografisiyle yeni single Drunk-Dazed ise tekrar tekrar izlemeye değer. 2020'de My Heart Skip A Beat ve 2021'de Can We Talk Again isimli iki single, grubun yelpazesini gösterirken, Ponzona parçası Purple Kiss'e başka bir boyut ekledi. Parça, K-pop'un yiğit \"kız aşkı\" konseptini Billie Eilish'in kırbaçlamalarıyla ve diğer K-Pop grubu I-DLE'nin daha koyu, daha keskin hissiyle birleştirdi. Bu sürece ne dediğiniz önemli değil. K-pop'un bir düzine popüler kültür referansından tutarlı, ilgi çekici bir manzara ve sesler yaratma yeteneği asla şaşkınlık yaratmıyor. K-pop'un daha küçük ajanslardan çıkış yapacakları asla tahmin edilemese de, bu simyayı, varlığı bir dizüstü bilgisayar ekranından bile hissedilebilen Purple Kiss gibi bir grupla eşleştirerek, bir sonraki büyük olaya bakıyor olabilirsiniz. Endüstrinin avantajlarından biri, gotikten şeker rengine, hip-hop'tan balladry'ye, ciddiden duygusallığa ve 2020 Güney Kore Melon Music Awards'ta Yılın Yeni Sanatçısı ödülünü alan Weeekly'ye herkesin ihtiyaçlarını karşılaması aslında. Weeekly, özellikle B-side Top Secret, Butterfly ve Lucky'de gerçekten parıldayan üç EP yayınladı (2020'nin We Can and We Are ve 2021'in We Play). Eğer zevkiniz gerçeklerden kaçmaya meyilliyse, Weeekly'nin sizi uzaklaştırmasına izin verebilirsiniz. Yıllarca gruptan gruba sıçrayan Cho Seung-youn, WOODZ ve 2020'nin akıllarda kalan parçası Love Me Harder ile tek başına sağlam bir zemin buldu. İlk EP'si Equal (2020), belki de çok fazla stil ve sesle çarpıcı bir dönüş olsa da, ikinci EP olan 2020 Woops! sıcak, akustik pop-rock ile bir ritim yakaladı. Son single'ı Feel Like (2021) ise tartışmasız en iyi parçası. WOODZ yaratıcı bir şekilde kendini K-pop'un mevcut ortamında başka hiç kimseye benzemeyeceği bir noktaya iterken, bu tek başına dikkat gerektiriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geçtiğimiz ay Certified Lover Boy ile En İyi Rap Albümü ve Way 2 Sexy şarkısı ile En İyi Rap Performansı Grammy'lerine aday gösterilen Kanadalı rapçi Drake, iki Grammy adaylığını da geri çekme kararı aldı. Ödül sezonları, kazananlar ve kırmızı halı görünümlerinin yanı sıra artık sürpriz geri çekilme kararları veya protestolarla da gündemi belirliyor. 2022 Grammy Müzik ödülleri öncesinde sürpriz bir karar da Drake'den geldi. Geçtiğimiz ay Certified Lover Boy ile En İyi Rap Albümü ve Way 2 Sexy şarkısı ile En İyi Rap Performansı Grammy'lerine aday gösterilen Kanadalı rapçi Drake, iki Grammy adaylığını da geri çekme kararı aldı. Variety, nedeni henüz açıklanmaya bur kararın, bizzat Drake ve menajerleri tarafından verildiğini ve talebinin Grammy kurulu tarafından yerine getirildiğini aktardı. Drake daha önce de dünyayı etkileyen müzikler ve Grammy Ödülleri arasındaki kopukluk nedeniyle her yıl şok yaşamamayı ve bu organizasyonun önemini yitirebileceğini kabullenmeyi önererek, yeni bir adım atılması gerektiğini söylemişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ünlü şarkıcı Dua Lipa, kişisel notlarıyla oluşturduğu rehberini Service95 adını verdiği haftalık bir bültenle paylaşmaya hazırlanıyor. Instagram'ın en etkin yıldızlarından Dua Lipa, favori rotalarını topladığı not defterini yeni bir platformla buluşturuyor. Vogue'a yaptığı açıklamada bunun çok uzun süredir hayalini kurduğunu söyleyen Lipa stil, kültür ve sosyal hayatı kapsayan bir içerik sunuyor. Gittiğim yerlerde her şeyin listesini yapıyorum. Sevdiğim otellerden favori mekanlarıma, yaptıklarımı not almak benim en büyük hobim. Arkadaşlarım ve ailem bir yere seyahate gittikleri zaman mutlaka ne yapacakları konusunda benden fikir alır ve şimdi bu fikirleri herkesin bilmesini istiyorum. diyen genç şarkıcı Service95'le kişisel dünyasının kapılarını aralıyor. Instagram'da 75 milyon takipçisi olan Lipa, bu yeni platformla birlikte çok daha fazla şey paylaşacağının altını çiziyor. Sadece moda ya da mekanlara odaklanmanın dışında yardım amacıyla kullanılacak olan Service95, gençlere destek olabilecek fikirler ve bağlantılar da sunacak. Dua Lipa'nın ünlü arkadaşlarıyla yaptığı röportajlar da podcast serisi olarak eklenirken genç şarkıcı bu şekilde insanların birbirine yardımcı olabileceği ve ilham verici bir alan yaratmayı umuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Delaware'de düzenlenecek Firefly Festivali, bu sene Halsey'den Dua Lipa'ya pek çok ismi ağırlamaya hazırlanıyor. Sahne alan isimlerle birlikte dünyanın en büyük müzik festivallerinin başında bilindiği üzere Coachella geliyor. Ancak Firefly, bu sene onun statüsüne erişmeye kesinlikle aday! İlk olarak 2012'de düzenlenmeye başlayan Firefly Festivali, 2022'de 22-25 Eylül tarihleri arasında Delaware'de bulunan The Woodlands of Dover International Speedway'de müzikseverlere kapılarını aralayacak. Kimlerin sahne alacağı söz konusu olduğunda ise liste bir hayli kabarık; Halsey, Dua Lipa, Green Day ve My Chemical Romance bu yılki festivalin dört büyük yıldızı olurken onları Zedd, Avril Lavigne, Big Sean, Charlie XCX, Cold War Kid ve daha pek çok sanatçı takip edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2021'nin ilk günlerine dönmüş olabiliriz! Grammy Ödül töreni Omicron nedeniyle süresiz olarak ertelendiğini duyurdu. 2022'nin ilk günlerindeyiz ancak bir an önce geçsin dediğimiz 2021'in ilk günlerine benzer haberler almaya devam ediyoruz. Omicron varyantının hızla yayılması nedeniyle ödül törenleri, festivaller ve kırmızı halı seremonileri iptal olabilir. İlk haber Grammy Ödülleri'nden geldi. Grammy Ödülleri 2022, Omicron nedeniyle süresiz olarak ertelendi. Covid vakalarında son zamanlarda yaşanan artış, bu ay gerçekleşmesi planlanan yıllık ödül töreninin ertelenmesine neden oldu. Yapılan resmi açıklamada 31 Ocak'ta Los Angeles'ta yapılması planlanan törenin, seyircileri ve çalışanları riske atmamak adına ertelendiği belirtildi. Törenin ne zaman yapılacağı ise belirsizliğini koruyor. Grammy Ödülleri geçen yıl da salgın nedeniyle ertelenmiş, 14 Mart 2021'de düzenlenmişti. Vakalarda son zamanlarda yaşanan artış, gerçekleşmesi planlanan ödül törenlerini nasıl etkileyecek merak ediyoruz. Grammy'nin yanı sıra farklı organizasyonlardan da erteleme ya da değişikliğe gitme haberleri alıyoruz. Yüz yüze yapılması planlanan Sundace Film Festivali online olarak düzenleneceğini duyurdu. İçimizde eski kırmızı halı ve ödül törenlerinin özlemiyle gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Merakla beklenen geceye geri sayım başlamışken tören hakkında bilmeniz gereken her şeyi beş maddede topladık. Grammy töreninin müzik takvimindeki en önemli gece olduğu bir gerçek. Bu yıl 63'üncü kez düzenlenecek olan geceye geri sayım başlamışken gece hakkında neler biliyoruz, göz atalım. Öncelikle Beyonce'nin, dokuz dalda aday gösterilerek Grammy'ye şimdiden imzasını attığını söyleyerek başlayalım. Son dönemin popüler K-pop grubu BTS, büyük ödüllere aday gösterilmeyerek hayal kırıklığı yaratırken Dynamite adlı single'ı ile en iyi pop grup performansı alanında Grammy'ye aday oldu. Bu, grubun ilk Grammy adaylığı olması nedeniyle önemli. Dua Lipa, Roddy Ricch ve Taylor Swift sahneye çıkmanın yanı sıra 6'şar dalda adaylıklarıyla dikkat çekiyorlar. Sosyal medyada adaylıklar tartışılırken, The Weeknd'in Grammy'ye aday gösterilmemesi hem hayranları hem de müzik dünyası açısından büyük bir hayal kırıklığı oldu. The Weeknd de bu hayal kırıklığı karşısında sessiz kalmadı ve Grammy'ler yozlaşmaya devam ediyor. Bana, hayranlarıma ve sektöre şeffaflığı borçlusunuz\" şeklinde bir tweet atmıştı. Yaşanan tüm bu gelişmeler, sürpriz adaylıklar, ödüle kavuşacaklar ve performanslar merakla beklenirken, tören hakkında bilmeniz gereken her şeyi beş maddede topladık. Tören başlangıçta 31 Ocak 2021 için planlanmıştı, ancak şimdi pandemi nedeniyle 14 Mart 2021'e ertelendi. Cardi B, BTS, Billie Eilish, Doja Cat, Haim, Dua Lipa, Megan Thee Stallion, Harry Styles ve Taylor Swift... Gerçekten etkileyici bir gece bizi bekliyor. Ayrıca Bad Bunny, Black Pumas, Brandi Carlile, DaBaby, Mickey Guyton, Brittany Howard, Miranda Lambert, Lil Baby, Chris Martin, John Mayer, Maren Morris, Post Malone ve Roddy Ricch de sahnede izleyeceğimiz isimler arasında yer alıyor. Uzun bir gece olacak. Törenin bazı bölümleri önceden kaydedildi ancak büyük bir kısmı da canlı olarak yayınlanacak. Los Angeles Kongre Merkezi'nde gerçekleşen tören için yapılan resmi açıklamalarda prodüksiyon ekibi, katılan herkesin törenden 48 saat sonra teste tabi tutulacağını duyurdu. Yeme-içmenin yasaklanacağı törende fiziksel mesafenin korunmasına da dikkat edilecek. Maske ve yüz siperlerinin kullanılması da gecenin önemli kurallarından biri. Bu kısıtlamalar ve etkinlik için yapılacak Covid-19 testiyle birlikte, gecenin muhtemelen şimdiye kadarki en pahalı Grammy Töreni olacağı gelen bilgiler arasında. Törenin seyircisiz olacağını da ekleyelim. Törenin sorumlu yapımcısı Ben Winston da Variety'e yaptığı açıklamada, Bu kez sanatçılar ve adaylar birbirlerinin izleyicileri olacak demişti. Bu yılki tören öncesinde dikkat edilmesi gereken birkaç değişiklik duyuruldu ve bunlar sadece pandeminin gerektirdiği değişiklikler değil. Yapılan resmi açıklamaya göre müzikal ortamla gelişmek ve adaylık sürecinin ve kurallarının daha şeffaf ve adil olmasını sağlamak için bir dizi kategori hafifçe yeniden düzenlendi. Yapılan değişiklerin bazılar şöyle: En İyi Latin Pop Albümü kategorisi En İyi Latin Pop veya Urban Albüm olarak, Latin Rock, Urban veya Alternatif Albüm, En İyi Latin Rock veya Alternatif Albüm olarak yeniden adlandırıldı. En İyi Dünya Müzik Albümü kategorisi, En İyi Küresel Müzik Albümü olarak değiştirildi. Belki de en dikkat çekici değişiklik ise En İyi Yeni Sanatçı kategorisinde yapıldı. En İyi Yeni Sanatçı için aday gösterilen bir sanatçının sahip olabileceği yayın sayısı konusunda artık bir sınırlama bulunmuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gelecek yıl şubat ayında düzenlenecek 66. Grammy Müzik Ödülleri'ne üç yeni kategori eklendi. Grammy Ödülleri listesini uzatabiliriz! Akademi, Grammy Ödülleri'ne üç yeni kategori eklediğini duyurdu: En İyi Afrika Müzik Performansı, En İyi Alternatif Caz Albümü ve En İyi Pop Dans Kaydı. Geçen yıl eklenen yeni kategoriler arasında yılın şarkı yazarı ve toplumsal değişim şarkısı yer alıyordu. Ayrıca, yapımcının yılın sınıf dışı ve yılın şarkı yazarı sınıf dışı kategorileri genel alana taşınacak. Bu da tüm Grammy oylayıcılarının bu kategorilere oy verebileceği anlamına geliyor. Kategori eklemeleri ve değişiklikleri, Recording Academy'nin geçtiğimiz ay düzenlenen en son Yönetim Kurulu toplantısında oylanarak kabul edildi. Yeni kategoriler ve değerlendirme kriterleri de kamouyuna duyuruldu. En İyi Afrika Müzik Performansı: Afrika kıtasının farklı bölgelerinden gelen benzersiz yerel ifadeleri kullanan kayıtları tanıyan bir kategori. Bölgesel melodi, harmoni ve ritmik müzikal geleneklere odaklanarak, kategori Afrobeat, Afro-füzyon, Afro Pop, Afrobeats, Alte, Amapiano, Bongo Flava, Genge, Kizomba, Chimurenga, High Life, Fuji, Kwassa, Ndombolo, Mapouka, Ganalı Drill, Afro-House, Güney Afrika Hip-Hop ve Ethio Jazz gibi türleri içerir. En İyi Pop Dans Kaydı: Pop düzenlemesini takip eden hızlı tempolu, dans edilebilir müziği tanıyan kayıtları ve tekli çalışmaları onurlandırır. Uygun pop dans kayıtları, güçlü ritmik vuruşları, vokal performansı, melodi ve kancalara odaklanan önemli ölçüde elektronik temelli enstrümanları içerir. En İyi Alternatif Caz Albümü: Bu kategori, bireylerin, ikililerin, grupların/ensemble'ların vokal içeren veya olmayan alternatif caz albümlerini ödüllendirecek. Alternatif caz, cazı diğer türlerle karıştıran, sınırları zorlayan bir tür karışımı olarak tanımlanabilir. 66. Grammy Ödülleri, Şubat 2024'te sahiplerini bulacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Harry Styles, 5 Şubat'ta gerçekleşecek 65. Grammy Ödülleri'nde sahne alacak. 2023 Grammy Ödülleri'ne bir haftadan daha az bir süre kala Styles'ın 5 Şubat'ta 65. yıllık Grammy Ödülleri'nde performans sergileyeceği kesinleşti. Styles böylece, daha önce duyurulan Grammy sanatçıları Bad Bunny, Mary J. Blige, Brandi Carlile, Luke Combs, Steve Lacy, Lizzo, Kim Petras ve Sam Smith'e katılmış oldu. Gecenin öne çıkan başlıklarına bakalım. Beyonce, 2023 Grammy adayları arasında dokuz adaylıkla yine öne çıkıyor. On, Kendrick Lamar sekiz adaylıkla takip ederken Adele ve Carlile yedi adaylıkla hemen arkasından geliyor. Bu arada Beyonce, Adele, Styles, Lamar ve Lizzo, her biri tüm türler kategorisinde ilk üçe aday gösterilen beş yarışmacı oldu: rekor, albüm ve yılın şarkısı. Bu arada sahne alacak Harry Styles da adaylar arasında. Onu Yılın Albümü, Yılın Şarkısı, En İyi Solo Performans, En İyi Pop Vokal Albümü ve Yılın Kaydı kategorilerinde yarışırken izleyeceğiz. Harry Styles eve kaç ödülle dönecek merakla bekliyoruz ancak performansı için daha heyecanlı olduğumuzu itiraf edelim. 5 Şubat Pazar gününe kadar bekleyeceğiz. Geri sayımı başlatabiliriz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jennifer Lopez dokuzuncu stüdyo albümü This Is Me...Now'un 16 Şubat 2024'te yayınlanacağını duyurdu. R&B, çağdaş pop ve hip-hop ritimlerinin bir karışımı olan bu yeni albüm, ünlü şarkıcının 2002 yılında piyasaya sürdüğü This Is Me...Then albümünün de yıl dönümünü kutlar nitelikte. Diğer albümlerinden farklı olarak bu albüm kısa bir belgesel filmle birlikte geliyor. Ünlü yıldızın This IsMe...Now albümünden esinlenerek romantizmi, kalp kırıklıkları, en dürüst ve kişisel anlarını paylaştığı aşkı bulma yolculuğu samimi ve fantastik bir anlatıya dayanan bir projeyle Prime Video üzerinden yayınlanacak. Dave Meyers'in yönettiği, Lopez'in kendi yolunu bulma ve kendi kendini iyileştirme yolculuğuna bir övgü niteliğinde düşünülen belgesel film, müzikal ve görsel olarak yeniden yorumlanıyor. Öte yandan aktör Ben Affleck ile olan ilişkisine göndermeler içeriyor. Albümde yer alan Dear Ben Pt. II, 2002'de yayınlanan Dear Ben şarkısının devam niteliğinde olacak. 13 şarkıdan oluşan yeni albümün ilk single parçası Can't Get Enough 10 Ocak 2024'te yayınlanacak. Bunlara ek olarak 27 Kasım'da Prime Video üzerinden yayınlanan fragmanda 1952 yapımı aktör Gene Kelly'nin başrol aldığı Singin' In The Rain'klibindenikonik bir sahneyi Lopez, yeniden canlandırıyor. Lopez'in dışarıda yağmur altında oturup bir mektubu okuyup onu şömineye fırlattığı 37 saniyelik fragmanda ayrıca Lopez'in dans ettiği, yeniden gelinlik giydiği ve şarkı söylediği çeşitli çekimler de yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bieber, aşkı, iyileşmeyi ve neşeyi kutlayan yepyeni albümü Justice ile ilgili öne çıkanları Vogue'a anlatıyor. Justin Bieber'in beşinci albümü Changes'in yayınlanmasının üzerinden bir yıl, dört hafta ve iki gün geçti. Bu süre zarfında dünya, Covid-19 salgını, giderek kötüleşen iklim krizi, devam eden ırksal adaletsizlik, cinsiyet ayrımcılığı ve ne yazık ki çok daha fazlasını yaşadı. Dürüst olalım ki gezegen olarak oldukça zor zamanlar geçirdik. Bu, Kanadalı şarkıcının bugün yeni albümü Justice'in Zoom playback'inde dünya ile rezonansa girme ihtiyacından bahsettiği için son derece farkında olduğu bir durum. İnkar edilemeyecek kadar yakışıklı olan Bieber görüşme sırasında sweatshirt ve şapka giyiyordu. İlk önce kırmızı bir \"Drew\" bere vardı ve daha sonra yeşil ve sarı bir versiyonuyla değiştirdi. Arada iPad'in kamerasıyla saçını düzeltti. Görülebilen tek mücevheri ise sol kulağındaki küçük gümüş haçtı. Albümün ikinci parçası Deserve You, ortalarında In The Air Tonight dramatik davul müziği ile eski Genesis davulcusuna doğrudan bir selam veriyor. Justice'ın ilk üçte birlik bölümü 1980'lerin synth sesine sahip. Aslında, baştan sona çok sayıda pop ve disko hissi var. Die For You, Duran Duran ve Depeche Mode havasına sahipken, Somebody ise eskilere dönüş sunuyor. Şarkı sözleri üzücü olabilir ancak Ghost'un sonikleri kesinlikle iyimser. Bieber, şarkının sevdiğin birini kaybetmekle ilgili olduğunu söylerken, Sevdiklerimizi ve ilişkilerimizi de kaybettiğimiz gerçekten zor bir yıl olduğunu biliyorum. diyerek devam ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Oscar ödüllü oyuncu Diane Keaton, kariyerinde bir ilki gerçekleştirerek Justin Bieber'ın yeni müzik videosunda yer aldı. Justin Bieber bir süre önce çıkarttığı Justice albümünden Ghost isimli parçasına çektiği yeni videosunu yayınladı. Bieber'a bu kez eşlik eden isimse Oscar ödüllü oyuncu Diane Keaton. Bieber'ın kişisel bir çalışma olduğunu ifade ettiği albümündeki Ghost parçası ise oldukça duygusal. Büyükbabasını kaybeden bir torunun büyükannesiyle tekrar kurmaya çalıştığı yakın ilişkiyi konu alan klip, kullanılan stillerle de oldukça dikkat çekici. Gerçek hayatında da zarif ve net bir tarza sahip olan Keaton, genç şarkıcının müzik videosunda da bu tavrından ödün vermeyerek kendi kıyafetlerini kullandı. Vogue'a verdiği röportajda, Bazı kıyafetler benim gardırobumdan. Gucci'den harika kıyafetlerim var. diyerek kişisel stilinin bir kez daha altını çiziyor. Özellikle sahil sahnesi için giydiği Gucci paltoya ayrı bir parantez açan oyuncu şunları söylüyor; Bu palto benim kilit parçam ve favorim. Benim gibi tuhaf bir insan için palto bu dünyadaki en önemli detaydır. Büyübabasına veda sahnesi içinse Justin Bieber siyah bir Saint Laurent takım giyerken, Keaton Louis Vuitton imzası taşıyan bir ceket tercih ediyor. Keaton'ın şapka tutkusunaysa Nick Fouquet, Thom Browne ve Mark Baron gibi tasarımcılar eşlik etti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzik dünyasını etkisi altına alan K-pop akımı yeni bir grubu daha listeye ekliyor. Blackpink ve BTS'nin dünya çapında popülerliği hız kesmeden devam ederken yeni bir kız grubu oyuna girmeye hazırlanıyor. Girls On Top adını taşıyan yeni ekip Güney Kore'li şarkıcı BoA'nın liderliğinde aespa, Girls' Generation ve Red Velvet gruplarının bir karmasından oluşuyor. 7 üyesi bulunan grup SM Entertainment'ın da altıncı projesi olarak karşımıza çıkıyor. İlk çıkışlarını Yılbaşı günü yapacak grubun ilk şarkısı ise 3 Ocak tarihinde müzik severlerle buluşacak. Blackpink ve BTS'nin moda dünyasındaki başarı grafiğini de düşündüğümüzde Girls On Top üyelerinin de sektör için taze bir kaynak oluşturacağını söylemek mümkün."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lady Gaga, Tom Cruise'un yeni filmi Top Gun: Maverick için yaptığı yeni şarkısı Hold My Hand'i müjdeledi. Tom Cruise'un yeni filmi Top Gun: Maverick'in vizyona girmesine sayılı günler kala filmin merakla beklenen Lady Gaga imzalı şarkısının yayın tarihiyle ilgili açıklama geldi. Lady Gaga, Top Gun: Maverick'in yeni şarkısı Hold My Hand'in 3 Mayıs salı günü yayınlanacağını duyurdu. Single, Gaga ve BloodPop tarafından üretildi. Gaga single haberini Instagram hesabından duyururken, Bu fırsat için Tom, Hans ve yönetmen Joseph Kosinski'ye minnettarım ve onlarla çalışmak güzel bir deneyim oldu. ifadelerine yer verdi. Ünlü şarkıcı ayrıca Hold My Hand'i \"çok zor bir dönemde ve sonrasında dünyaya bir aşk mektubu\" şeklinde tanımladı. Lady Gaga, beyazperde için yaptığı şarkılarla epey başarılı bir geçmişe sahip. A Star Is Born'un Shallow'u ile 2019 En İyi Orijinal Şarkı Akademi Ödülü'nü kazanmış ayrıca 2016 Oscar'larında Til It Happens to You ile En İyi Orijinal Şarkı dalında aday gösterilmişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kısa bir süre önce yayınladığı Chemtrails Over the Country Club albümünün ardından Lana Del Rey, 8'inci albümü için hazır. Lana Del Rey'in 5 Eylül tarihinde yayınlamayı planladığı 7'inci albümü Chemtrails Over the Country Club yaşadığımız pandemi süreciyle birlikte ertelenerek geçtiğimiz 19 Mart'ta müzik severlerle buluşmuştu. Bu gecikmenin ardındansa Lana Del Rey, 8'inci albümü Rock Candy Sweet için 1 Haziran tarihini gösterdi. Instagram üzerinden paylaştığı bir fotoğrafla bir sonraki stüdyo çalışmasının müjdesini veren şarkıcı büyük ihtimalle bir önceki albümde yaşanan gecikmenin tekrar olmayacağının sinyallerini de vermek istedi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lana Del Rey'in yedinci stüdyo albümü Chemtrails Over the Country Club, hayranlarıyla buluştu. Lana Del Rey'in daha yayımlanmadan kapağıyla çok konuşulan yedinci stüdyo albümü Chemtrails Over the Country Club, 19 Mart'ta hayranlarıyla buluştu. 5 Eylül'de yayımlanması planlanan ancak pandemi sebebiyle ertelenen albümde fazla pozitif olduğu için Lust for Life albümünden çıkarılan Yosemite, albüm yayımlanmadan paylaşılan Chemtrails Over the Country Club, Let Me Love You Like A Woman ve Silent Night dahil 11 şarkı yer alıyor. Albümde olması beklenen Dealer isimli şarkı ise telif sebebiyle çıkarılmış. Lana Del Rey hakkında son zamanlarda en çok konuşulan konu, Instagram'dan yaptığı bir paylaşımla alakalıydı. Paylaşımında çoğunlukla siyahi ve Latin kökenli kadın şarkıcıları hedef alan sanatçı, şarkı sözlerinin derin olmadığına ve kadın bedenini metalaştırdığına dair bir açıklama yapmıştı. Ardından yeni albümünün kapağı için farklı kökenlere sahip arkadaşlarıyla çekildiği bir fotoğraf kullanan Lana Del Rey'in bu hareketi eleştirilince ünlü şarkıcı, konuyla alakalı uzun bir yorum yazarak dikkatleri iyice üzerine çekti. Aylardır beklenen albümünün başarısıyla hakkındaki konuşmaları durdurup durdurmayacağı merak konusu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son albümü 30 vesilesiyle Caesars Palace Colosseum'da 16 Nisan'a kadar toplam 24 konser vermesi beklenen Adele, ilk konserine bir gün kala Las Vegas'taki tüm konserlerini ertelediğini duyurdu. Kasım ayının sonlarında duyurulan Weekends With Adele serisinde şarkıcının Nisan ayına kadar her hafta sonu iki konser vermesi planlanıyordu. Satışa çıkarıldıktan sonra sadece 6 saatte tüm biletlerin tükendiği konser, Adele'in 5 yıl sonra vereceği ilk canlı konser olmasıyla da önemliydi. Instagram'dan paylaştığı bir videoyla bu ertelemeyi duyuran Adele, ağlayarak teslimatta yaşanan gecikmeler ve Covid nedeniyle\" konserlerin başka bir zaman yapılacağını söyleyerek özür diledi. Adele, ekibin yarısının covide yakalandığını ve bu aksaklıklar nedeniyle gösterinin hazır olmadığını da ekledi. Şarkıcının yine sosyal medya hesabından yaptığı duyuruya göre tüm tarihler yeniden planlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Madonna'nın merakla beklenen yeni turnesi 14 Ekim Cumartesi gecesi Londra'daki O2 Arena'da başlıyor. Madonna:The Celebration Tour, pop kraliçesinin kültürü değiştiren kariyerinden kırk yıllık klasikleri kapsıyor. 15 Temmuz'da Vancouver, BC'de başlaması planlanan turne Madonna'nın sağlık sorunları sebebiyle ertelenmişti. Turun müzik direktörü Stuart Price, Madonna'nın efsanevi hikayesini anlatmak için arşiv görüntüleri, stüdyo kayıtları ve ikonik hitlerinden kırkının da konserde yer alacağını açıkladı. Konserin farklı bölümlerinde canlı müzisyenler performans sergilerken Madonna'nın çocukları da gösterinin bir parçası olarak sahnede yer alacak. Bunlara ek olarak, sahne tasarımı ise 1984 MTV Video Müzik Ödülleri'nin sahne düzenine atıfta bulunuyor. Gösteride tur için özel olarak yaratılan arşivlik tasarımlar da yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. New York, Paris, Amsterdam, Berlin... Madonna, müzik kariyerindeki 40. yılını dünya çapında gerçekleşecek bir turne programıyla kutlamaya hazırlanıyor. Madonna, müzik kariyerindeki 40. yılını dünya çapında gerçekleşecek bir turne programıyla kutlamaya hazırlanıyor. Bu kutlama turu, 15 Temmuz'da Kanada'nın Vancouver kentinde başlayacak ve 1 Aralık'ta Amsterdam'ın Ziggo Dome'unda sona erecek. Live Nation yapımı 35 şehirlik bu küresel turda Madonna Avrupa kıtasına geçmeden önce Detroit, Chicago, New York, Miami, Los Angeles gibi şehirlerde de müziğini hayranlarıyla paylaşacak. Turne kapsamındaki konserler Londra, Berlin, Barselona, Paris ve Stockholm'ün de bulunduğu 11 ayrı şehirde gerçekleşecek. Biletler 20 Ocak Cuma günü, madonna.com/tour adresinde satışa sunulacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Flowers şarkısı ile uzun bir süredir sosyal medyada viral olan Miley Cyrus, yeni single çalışması Used To BeYoung'ın 25 Ağustos'ta yayınlanacağını duyurdu. Bu Cyrus'un birçok kişi tarafından beğenilen on iki şarkının yer aldığı albümü Endless Summer Vacation'ın yayınlanmasının ardından çıkardığı ilk yeni single oluyor. Dünya çapında gerçek bir hit olan Flowers, Billboard Hot 100 listesinde 8 hafta boyunca 1 numarada kalarak Miley'nin kişisel rekorunu kırmıştı. Öte yandan şarkı, ABD Pop Radyolarında 10 hafta boyunca 1 numarada kaldı ve yaklaşık on yıl içinde bu konuma en hızlı ulaşan şarkı oldu. Flowers toplamda dört milyar dinlenme toplarken Spotify'da 500 milyon dinlenmeye ulaşan tarihteki en hızlı şarkı olma rekorunu da kırdı. Resmi olarak bir kadın solo sanatçının İngiltere'de en uzun süre 1 numarada kalan single'ı seçilmişti. Yeni single'ının tanıtım videosunda ise Miley Cyrus karşımıza Disney Channel yıldızı olarak geçirdiği günlere atıfta bulunan üzerinde Mickey Mouse figürlü bir kıyafetle çıkıyor. Yeni şarkısı Used To Be Young'u hayranlarına ithaf ettiğini açıkladı. Cyrus, Backyard Sessions olarak adlandırdığı performanslarında şarkılarının akustik versiyonlarını paylaşmıştı. Hit yapımcı Mart ayında çıkan en son albümü Endless Summer Vacation'ın da Backyard Sessions serisine dahil olacağını açıkladı. Öte yandan seride hayatının ilk 30 yılında dair duyulmamış hikayelerin bulunduğu samimi bir röportaj da yer alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Rihanna hem müzik hem de güzellik dünyasındaki başarısını zirveye çıkartarak milyarderler kulübüne dahil oldu. 2005 yılında müzik sektörüne giriş yapan Rihanna daha o günden müzik dünyasında kalıcı olacağının sinyallerini vermişti. Kariyeri süresince hem müzikal hem de görsel anlamda yenilikten asla kaçınmayan tavrıyla daima gündemde kalmayı başaran şarkıcı sadece sanat dünyasındaki başarısıyla yetinmeyerek rotasını güzellik ve moda dünyasına da çevirerek başarısına başarı katarak bugünlere geldi. Elbette çoğu girişim hikayesinin bir parçası olan inişli çıkışlı dönemler Rihanna'nın yolculuğunda da kendini gösterdi. Fenty Beauty ve Fenty Skin markalarının ardından Fenty Hair ile bir üçleme yaratan Rihanna'nın güzellik sektöründeki adımları başarıyla devam ederken moda dünyasındaki çalkantılı serüveni, Savage x Fenty markasıyla yüksek bir başarı grafiği yakaladı. Yüzde 150 büyüme oranıyla değeri 1 milyar dolara ulaşan markayla birlikte, ünlü şarkıcı, bu yoğun temponun karşılığını 1.7 Milyar dolar olduğu açıklanan servetiyle aldı. Ünlü televizyon sunucusu Oprah Winfrey'den sonra ışıltılı dünyanın en zengin kadınları arasına adını yazdıran Rihanna, resmi olarak milyarderler kulübüne dahil oldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her yıl düzenlenen MTV Video Müzik Ödülleri'nin sonuncusu New Jersey'deki Prudential Center'da gerçekleşti. Nicki Minaj'ın ev sahipliği yaptığı ihtişamlı gecede Taylor Swift aldığı ödüllerle dikkat çekerken Shakira, Doja Cat, Cardi B ve Megan Thee Stallion sahne performanslarıyla öne çıkan ünlüler arasında yerlerini aldı. Yazının devamında geceye damgasını vuran anlara göz atın. İkonik müzik grubu NSYNC yeniden bir araya geldi. 10 yıl aradan sonra MTV Video Müzik Ödülleri'nde bir araya gelen Amerikan pop müzik grubu NSYNC, son performanslarını 2013'te sergilemişlerdi. Aralarında Justin Timberlake, JC Chasez, Joey Fantone, Chris Kirkpatrick ve Lance Bass'ın bulunduğu tüm zamanların en çok albüm satan grubunun, Trolls film serisinin üçüncü filmi için yeni müzikler hazırlayacağı söyleniyor. Taylor Swift, 9 kategoride VMA kazandı. The Eras turnesine hız kesmeden devam eden Taylor Swift, Anti-Hero şarkısıyla yılın videosu ve yılın şarkısı da dahil olmak üzere 11 ödülde aday gösterildi ve dokuz kategoride ödül aldı. MTV'ye göre şu anda genel sıralamada en çok galibiyete sahip ikinci isim oldu. Shakira, Video Vanguard Ödülü'nü kazanan ikinci Güney Amerikalı sanatçı oldu. Sahne şovlarıyla geceye damgasını vuran Shakira, 2018'de Vanguard Ödülü'ne layık görülen latin sanatçı Jennifer Lopez'den sonra bu ödülü kazanan ikinci Güney Amerikalı sanatçı oldu. En büyük hitleri She Wolf'dan Hips Don't Lie'ı içeren 10 dakikalık karışık bir performans gerçekleştirdi. Diddy'nin ödül töreni sevimli bir aile anına dönüştü. Hip-Hop kralı ve yapımcı Diddy, hit şarkılarından bazılarını seslendirerek Küresel İkon Ödülü'ne layık görüldü. Ödülü ise sanatçı arkadaşı Mary J. Blige ve kızı Chance Combs tarafından verildi. Hip-Hop'un 50. Yılına saygı duruşunda bulundular. Gecenin kapanışı ise Hip-Hop'un 50. yıl dönümü kutlamalarıyla son buldu. Aralarında Lil Wayne, Nicki Minaj, DMC ve birçok ünlü isim unutulmaz performanslar sergiledi. Ice Spice, En İyi Yeni sanatçı Ödülü ile öne çıktı. Kısa sürede popülarite kazanan İce Spice, Taylor Swift'le olan şarkısı Karma ve Nicki Minaj'la olan BarbieWorld şarkısıyla Yazın Şarkısı kategorisine aday gösterilerek En Yeni Sanatçı ödülünü aldı. Olivia Rodrigo'nun Vampire performansı çok konuşuldu. Performansı sırasında sette bazı teknik aksaklıklar yaşandı. Bazıları kasıtlı olarak yapıldığını söylese de Rodrigo, parlak kırmızı kombiniyle parladı. Hatta bazıları performansını Britney Spears ile olan benzerliğinden dolayı kıyasladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir Türk ve bir İngiliz bir araya gelirse nasıl müzik yapar? Yanıtı, Londra merkezli müzik ikilisi Kit Sebastian'ın ikinci albümü Melodi'de gizli. Saykedelik caz, Fransız popu, Latin tınıları ve Türk ezgileri... Farklı müzik türleriyle flört etmeyi bir hayli seven Kit Sebastian'ın müziği, dinleyiciyi dünyanın dört bir yanına uzanan müzikal bir yolculuğa çıkarıyor. Sinema, edebiyat ve felsefeden ziyadesiyle beslenen grup, yarattığı görsel ve işitsel evrene bunu yansıtmaktan çekinmiyor. İkilinin yeni albümü ilk albümden izler taşısa da müzikal ve duygusal anlamda yepyeni kapılar aralıyor. İkinci albümlerinden Agitate adlı şarkıya yakın zamanda çektikleri video şu sıralarda YouTube'da dolaşan grubun yüzleri Merve Erdem ve Kit Martin'e bağlanıyoruz. Merve: İlk albümümüz Mantra Moderne çok spontane bir şekilde ürettiğimiz; genel anlamda müziğe ve görselliğe yaklaşımımızı ortaya koyan bir albümdü. Bir ikili olarak henüz yeni yeni beraber çalışmaya alışan, farklı arka planlardan gelen ama benzer ilgi ve zevklere sahip iki insan olarak birlikte nasıl bir müzik üretebileceğimize dair düşe kalka ortaya çıkan bir denemeydi. İlk albümün kompozisyon ve analog kayıt tekniklerini, müzikal etkileşimlerini ve görsel evrenini korusa da; ikinci albümümüz daha olgun ve üstüne düşünülmüş bir iş oldu. Melodi hariç şarkıların hepsini pandemi sürecinde yazıp kaydettik. Tüm dünyanın kapalı olduğu ve kendi ev stüdyomuzun olduğu bir gerçeklikte, stüdyoda daha fazla vakit geçirip, daha deneysel olabilme şansımız oldu. Kit: Bence uykusuzluk çeken, geçmişteki pervasız davranışları nedeniyle tecride zorlanmış ama yine de neşeli delilik patlamaları yaşayan biri. Merve: Şarkıların çoğu gece ya da sabah henüz hava aydınlanmadan önceki o aralıkta geçiyor - dolayısıyla bu kişi bence de kesinlikle uykusuzluk problemleri yaşayan ya da geceleri uyanık kalmayı seven biri olurdu. Hayatta ve insanlarla olan ilişkilerinde hep belli bir anlam ve yoğunluk arayan ama kendini gündelik hayatın ironik isteklerine ve uçuşan duygularına bırakmaktan da kaçamayan biri. Mutlu olduğu anlarda hep biraz melankolik, mutsuz anlarındaysa mutsuzluktan tuhaf bir zevk alan biri. Kendini zaman zaman biraz fazla ciddiye alan ama bunun farkına vardığı anda kendine gülen biri... Merve: Genellikle aklımda belli bir şarkı için bir fikir oluyor, o fikir etrafında küçük bir senaryo ve belli referanslar içeren ve temel görsel tercihleri anlatan bir moodboard hazırlıyorum. Sonrasında onu Kit'e yolluyorum ve üzerine birlikte yeni fikirler, referanslar ekliyoruz. İşin prodüksiyon, çekim ve kurgu kısımlarına geldiğimizdeyse daha bağımsız çalışıyorum. Kit: Sokağa çıkma yasakları sırasında çok fazla Doğu Avrupa ve Rus sineması izledim, filmlerin ruh hali ve nasıl çekildiği bana bilinçli ve bilinçsiz yollarla ilham verdi sanırım. Bu yönetmenlerin böylesine soyut bir şiirselliği iddiasız bir gerçekçilik aracılığıyla iletme tarzları beni etkiledi. Umarım biz de temelli, mütevazı bir güzelliği dinleyiciye iletebildik. Merve: Londra farklı kültürlerin bir arada olduğu ve sosyal anlamda oldukça heterojen bir şehir. Dolayısıyla, insanlar farklı türden müziklere alışkın ve açık. Bu açıdan avantajlı bir şehir fakat diğer yandan, sanat da dahil her şeyin rekabete ve paraya dayalı bir şekilde ilerlediği bir ülke. Bunun yanı sıra, eğer İngilizce sözlü şarkılar yapmıyorsanız müziğinizin ana radyolarda duyulma ihtimali çok daha düşük. Kit: Brexit, yalnızca vatandaşlara değil, yaratıcılara da hayatı çok zorlaştırdı. Ülkenin iklimi yabancı kültürlere daha düşman hale geldi ve Londra bazen eski benliğine adanmış bir müze gibi görünüyor. Ancak diğer yandan bu durum müziğimizi isyan ruhuyla besliyor. Merve: Türkiye'de konser vermeyi her şeyden çok istiyoruz diyebilirim. Bir nevi, bu şekilde müziğimizi evine getirmiş olacağız. Geçen yaz gelme planımız vardı fakat malum tüm konserler iptal oldu. Yakın takvimimizde henüz kesin bir tarih yok fakat 2022'de gelebilmeyi umuyoruz. Kit: Ben Türkiye'yi turist olarak bile ziyaret etmedim ama müziği ve kültürü beni derinden etkiledi. Konser vermek için Türkiye'ye gelmek sadece bir rüya değil, aynı zamanda zorunlu görünüyor bizim için."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2022 yazına damgasını vuran Beyonce'nin yedinci stüdyo albümü Renaissance; Taylor Swift'in geri sayımı çoktan başlattığı sonbahar sürprizi \"Midnights\" ve hepimizi şaşırtan Rihanna'nın Super Bowl sürprizi... Evet, 2022 yılı müzik dünyası için epey coşkulu bir yıl olarak hatırlanacak. Şimdi de bu isimlerin düzenleyeceği dünya turu haberleri kulaktan kulağa yayılıyor. 2022 yazına damgasını vuran Beyonce'nin yedinci stüdyo albümü Renaissance; Taylor Swift'in geri sayımı çoktan başlattığı sonbahar sürprizi \"Midnights\" ve hepimizi şaşırtan Rihanna'nın Super Bol sürprizi... Evet, 2022 yılı müzik dünyası için epey coşkulu bir yıl olarak hatırlanacak. Şimdi de bu isimlerin düzenleyeceği dünya turu haberleri kulaktan kulağa yayılıyor. Evet, Beyonce, Taylor Swift ve Rihanna'nın gelecek yıl stadyum turlarına çıkacakları bildirildi. Bu isimlerden hiçbiri turlarını resmi olarak onaylamamış olsa da, aslında her şey Taylor Swift'in 2023 yılı konserleri için geniş bir tarih aralığını duyurmasının beklendiği haberinin yayılmasıyla başladı. Swift'in 21 Ekim'de kavuşmaya gün saydığımız Midnights isimli albümünü düşününce bu tur elbette kulağa çok mantıklı geliyor. Beyonce cephesindeki haberlere gelecek olursak... Olası dünya turuyla ilgili haberler, aynı şekilde pop yıldızının yaklaşan dünya turu için tarihlerin rezerve edildiğini iddia eden Hits Double Daily tarafından bildirildi. Ek satış noktaları planlamalarının yanı sıra, Beyonce'nin turu için bir bekleme listesi oluşturduğu Avrupa, ABD ve Avustralya için gösterilerin planlandığı açıklandı. Beyonce fanları olarak bu habere elbette heyecanlandık ama bir yandan da çok uzun zaman önce çıkmasını umduğumuz video klipleri düşünüp çok da heveslenmeyelim diyoruz. Gerçi Kraliçe B'den her an büyük duyuru da gelebilir. Kafalarımız karışık ancak heyecanlanmadan da duramıyoruz. Ve Rihanna'ya geliyor sıra. Yakın zamanda doğum yaptığı için herhangi bu yıl bir turne planlamayan ddüllü sanatçı 12 Şubat'ta Arizona, Glendale'deki State Farm Stadyumu'nda gerçekleşecek olan 2023 Super Bowl'de sahne alarak hayranlarını bir nebze de olsa mutlu edecek gibi görünüyor. Bu gösteri, şarkıcının sekizinci stüdyo albümü Anti'nin 2016'da yayınlanmasından bu yana ilk büyük ölçekli canlı performansı olacak. Rhianna'nın Superbowl gösterisi kendi stadyum turunu garanti etmiyor elbette ama biz daha fazlasını ummaktan vazgeçmiyoruz elbette."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Coldplay ve BTS'in, My Universe isimli parça için bir araya gelişi müzik dünyasının başarılı iş birliklerinden biri olmaya aday. Yaptıkları albümlerle pek çok Grammy Ödülü'nün sahibi olan Coldplay, elbette dünya çapında en başarılı müzik gruplarının başında geliyor. Şimdilerde ise bir başka iddialı grupla güç birliği içinde; BTS ile... Güney Kore'den çıkan müzisyenlerin sayısı her geçen gün artarken, BTS kendine sağlam bir hayran kitlesi oluşturmuş durumda. İkiliyi buluşturan ise Coldplay'in yeni albümü Music Of The Spheres. Her ne kadar albüm 15 Ekim'de piyasaya sürülecek olsa da, içinde yer alan My Universe isimli single 24 Eylül'de müzik dünyasına hızlı bir giriş yapacak. İngilizce ve Korece bestelenen parça, her iki grubun üyelerinin de imzasını taşıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çok yönlü sanatçı Öykü Aras'ın ilk single'ı Uyan, video klibiyle beraber yayımlandı. Çok yönlü sanatçı Öykü Aras, önümüzdeki günlerde ilk albümünü çıkarmaya hazırlanıyor. Elektronik müzik, ambient, özgür doğaçlama ve minimalizm dahil birçok türden esintiler barındıran albümden ilk single çalışması Uyan ise geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Albümü için Şevket Akıncı ve Zeynep Oktar ile beraber çalışan Aras, 2019'dan bu yana işlediği projesinin ilk ipucunu da klibiyle vermiş oldu. Uyan'ın müzisyen ve yönetmen Volkan Ergen tarafından çekilen, kadın bedeninin gücüne odaklanan klibi boyunca aşağıdan yukarı doğru kullanılan kamera açısı, toprakla olan bağımıza ve kadının özgürlüğüne dikkat çekiyor. Ses ve nefesin ilişkisi üzerine çalışan Öykü Aras, güzel sanatlar eğitimini Fransa'da tamamladı. Sözü ve müziği kendisine ait olan Uyan, odağına insanın kendine yabancılaşması halini alıyor. Dijital platformlar üzerinden dinlenebilen parçanın yer aldığı albümün ismi de bu odağa umuylu: İçimize Doğru. İnsanın ve insan sesinin ilişkisini araştıran sanatçının albümü gibi single da insanın dışarıda barışa erişebilmesi için önce kendiyle barışması gerekliliğine dikkat çekerek çağrıda bulunuyor. Prodüksiyonu Şevket Akıncı tarafından yapılan Uyan için Aras'a başta Zeynep Oktar olmak üzere Can Ömer Uygan, Hazal Döleneken ve Nihal Saruhanlı eşlik etmiş."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Rihanna altı yıl aradan sonra \"Black Panther\" filmi için hazırladığı \"Lift Me Up\" single çalışmasıyla karşımızda. Rihanna altı yıl aradan sonra \"Black Panther\" filmi için hazırladığı \"Lift Me Up\" single çalışmasıyla karşımızda. Birçoğumuz çok uzun zamandır Rihanna'nın müzik kariyeri cephesinden gelecek haberlerini merakla bekliyorduk.Lift Me Up, Rihanna'nın 2016 Star Trek Beyond parçası Sledgehammerdan bu yana piyasaya sürdüğü ilk yeni solo şarkısı olmasıyla dikkatleri üstüne çekiyor. Şarkının detaylarına gelecek olursak... Rihanna, Lift Me Up sarkısınının sözlerini 2020'de 43 yaşında ölen ilk Kara Panter filminin yıldızı Chadwick Boseman'ın olağanüstü yaşamına ve mirasına bir övgü olarak Tems, yapımcı Ludwig Göransson ve yönetmen Ryan Coogler ile birlikte yazdı. Yapılan basın açıklamasında Tems Ryan ile konuştuktan ve film ve şarkı için yönetmenliğini duyduktan sonra, hayatımda kaybettiğim tüm insanlardan sıcak bir kucaklama betimleyen bir şey yazmak istedim. Onlara şimdi şarkı söyleyebilsem ve onları ne kadar özlediğimi ifade edebilsem nasıl hissedeceğimi hayal etmeye çalıştım\" açıklamasını yapıyor ve Rihanna'nın kendisi için bir ilham kaynağı olduğunu da belirtiyor. Ayrıca Rihanna'nın 2023 Super Bowl'da sahne alacağını da hatırlatalım. Kim bilir, belki 2023 Riri'yi yeniden şarkılarıyla konuşacağımız bir yıl olur. Beklemedeyiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kısa bir süre önce Savage x Fenty Vol.3 defilesini gerçekleştiren şarkıcı, dokuzuncu albümü hakkında ipuçları verdi. 24 Eylül'de gerçekleşen Savage x Fenty Vol.3 defilesi cesur tasarımların yanı sıra ünlü isimleriyle de konuşulmuştu. Rihanna'nın Instagram hesabı üzerinden Hazır olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? cümlesiyle yaptığı duyuru hakkını vermişti. Yoğun geçen moda serüveninin ardından ünlü şarkıcı benzer bir cümleyi yeni albümü için de kullandı. Uzun süredir beklenen dokuzuncu albümü için harekete geçen şarkıcı Duyacaklarınızı beklemiyor olacaksınız. diyerek bizi başka bir sürprizle buluşturmaya hazırlanıyor. Yaptığı basın açıklamasında deneme yoluyla ilerlediğini belirten Rihanna, moda ve müziğe aynı şekilde yaklaştığını söyledi. Bu açıklamalara ek olarak yaratım sürecini eğlence olarak gördüğünü ifade ederken tamamen farklı bir albüm beklememiz gerektiğinin de altını çiziyor. Son dönemde gerek kişisel stili gerek moda markasıyla sunduğu değişiklikler düşünüldüğünde, Rihanna'nın dokuzuncu albümünü de bu listeye ekleyeceğiz gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 18 yıl aradan sonra ilk orijinal stüdyo albümü Hackney Diamonds'ı çıkaran efsanevi İngiliz rock grubu Rolling Stones'a albümde Beatles grubunun kurucularından Paul McCartney Lady Gaga, Elton John ve James King gibi isimler eşlik ediyor. Londra'nın doğusundaki Hackney bölgesinde yapılan ve 12 parçadan oluşan Hackney Diamonds'ın tanıtım partisinde Ronnie Wood coşkuyla gitar çalarken Keith Richards mor ipek ceketiyle stil sahibi görünüyordu. Mick Jagger'ın 80 yaşındaki enerjik dansları ise etkinlikte dikkat çekti. Jagger, albümde öfkeli bir temanın hakim olduğunun sinyallerini verirken aşk şarkılarının da yer aldığına vurgu yaptı. Öte yandan Rolling Stones grubunun bateristi Charlie Watts'ın 2021 yılındaki vefatının ardından bu yana Hackney Diamonds grubun ilk albümü oluyor. Ancak yıldızın grupla birlikte olan kayıtlarının da albümde yer aldığı biliniyor. Andrew Watt'ın prodüksiyonunu üstlendiği Hackney Diamonds albümündeki nostaljik hava hissedilirken günümüze uzanan müzikalite de anlaşılıyor. Yazının devamında yeni albümün öne çıkan şarkılarına göz atın. Hackney Diamonds albümünün ilk single'ı ve açılış şarkısı olan Angry, albümün genel havasına etki eden öfke temasına atıfta bulunuyor. Hızlı ritimler ve Jagger'ın huysuz tavırları öne çıkıyor. Orta tempolu bir balad olan bu şarkıda, pişman ve üzgün bir Jagger duyuluyor. Rolling Stones, bu tehditkar rock şarkısıyla Londra sokaklarına geri dönüyor. Ancak bu sefer çok daha dinamik duyuluyorlar. Şarkıda Hackney Diamonds'ın ismini aldığı görselden bahsediliyor. Lady Gaga ve Stevie Wonder ile gospel tadındaki bu şarkıda Gaga ve Jagger düet yaparken Wonder klavyeyle eşlik ediyor. Hackney Diamonds'ın final şarkısı olan Rolling Stones Blues grubun ismine ilham veren Muddy Waters şarkısının yeni bir yorumu oluyor. Jagger'ın sesi ve harmonikası ile Richards'ın gitarı, gençliklerinde onları bir araya getiren blues sevgisine geri dönüş yapıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tanıyanların yıllardır beklediği, tanımayanların müptelası olacağı ilk albümü Merhem vesilesiyle buluştuk Melike Şahin'le bir dijital perde ardında. O perde rengarenk tüllere, doyumsuz anlara dönüştü. Melike Şahin. Bu kişinin kim olduğunu, müzikal özgeçmişini, hayat hikayesini merak edenler bir Google araması sayesinde bulabilirler bu cevapları. Bu yazı bunu amaçlamıyor; Melike'yi Melike yapan o nakış gibi işlenmiş renklerin izini sürmek istiyor. Bu yazı Melike'nin hangi üniversitenin hangi bölümünde okuduğunun, yirmili yaşlarında hangi grupla tüm dünyada kaç yüz küsur konser verdiğinin cevaplarını vermeyecek. Aksine, bu yazı Melike'ye kendi sorularınızı sorduracak ve onun ruhunu tecrübe edebilmek için Konserler ne zaman başlayacak? sorusunun izini sürdürecek. Öyle bir müzik yapmak, öyle bir sese sahip olmak ki dinleyicisine yaşatacağı hissiyatın da kıvılcımını üstlenmek. Bu hissiyatlar öyle bir aralıkta geziyor ki, yakıştırılanın aksine asla arabesk değil. Muazzam nahiflikte ve berraklıkta bir yorum, ziyadesiyle eğitimli bir orkestral altyapıyla birleşiyor ve içinizde, bilinçaltınızda bir yerlere gizlediğiniz hissiyatları gün yüzüne çıkarıyor. Bu hislerin karanlık olması gerekmiyor. Örneğin; bende uyandırdığı his, yaz sonu serinliğinde keyifli ve sakin bir akşamın dinlendirici etkisi. Ancak bu bir başkasında karanlık, uzun ve soğuk bir kış gecesinin yalnızlığı olabilir. Son yıllarda oldukça popülerleşen, özellikle bazı kesimlerin bayrağını taşıdığı rakı edebiyatını yapmaktan hiç hazzetmediğimi baştan söyleyeyim. Ancak Melike'nin sesinden bahsederken bu konuya girmemek olmaz gibi geliyor. Zira bu, o klişe haline gelen rakı içen kadın güzellemesindeki değil; Türk Sanat Musikisi'ne, Müzeyyen Senar'ın sesine eşlik eden ya da bir Eylül akşamı hafif serin bir terasta en çok özlenen dostlarla birlikte içilen rakı. Derdi, tasayı, arabeski ve karanlığı sahiplenen değil; iç huzuruna, deniz kıyısına, uda ve kanuna eşlik eden, saatlerce keyifle yudumlanan... Tam da bu yüzden Melike'nin ekibinin ona yakıştırdığı kıyafet, Akdeniz arabesk. Kıyafet demişken Melike'nin renklerle, kostümlerle ve modayla ilişkisinden bahsetmemek de olmaz. Melike'nin herhangi bir konserini tecrübe eden, klibini izleyen, sosyal medyada takip eden kimsenin gözünden kaçmayacak bir renk ve desen paleti var. Bitkiler, hayvanlar, çiçekler, allar - morlar, takılar, pelerinler, tüyler gibi doğaya ve dünyaya dair onlarca öğeyi bir arada görebilirsiniz. Melike bir konserine, herhangi bir sahnesine, görsel cephesi olan herhangi bir üretimine hazırlanırken kendi stilistliğini de üstleniyor. Takılarından tokalarına her şeyini geceden seçip hazır ediyor. Modayla müziğin birbirinden asla ayrı düşünülemeyecek bir ikili olduğuna inanıyor. İster Spotify'da, ister konserinde, ister yüz yüze olsun; Melike, ona maruz kalan birinin etkisinden kaçmasının mümkün olmayacağı bir aura'ya sahip. Çoğunluğa göre onun şarkıları yürek dağlıyor, ama Melike'nin ta kendisi insana çok iyi geliyor. Enerjisi, gülümsemesi, tercih ettiği kelimeler, taşımayı seçtiği renkler, takılar ve bütün evreniyle ruh halinizi yükseltiyor; o samimi gülümsemesini size de bulaştırıyor. Tam da bu yüzden icra ettiği müziğin yakıştırıldığı rakı masasında onun da olmasını istememek mümkün değil. Sazı, sözü o eline alsın; fasılı o yönetsin istiyorsunuz. Unkapanı'nın nostaljik 45'liklerini alıp bugünün diliyle ve imkanlarıyla yepyeni bir pakete sokan, yeni nesil bir gazinodan seslenen bu Akdeniz arabesk, an itibariyle raflarda yerini almış olan Merhem ile bambaşka hisler uyandıracak dinleyicisinde. Ondan duymaya alışık olduğumuz müzik türlerinin sınırlarının çok dışına çıkan, yepyeni şeyler deneyen ve bunları da layığıyla yerine getiren bir Melike göreceğiz bu albümle. Mabel Matiz, Sabi Saltiel, Uri Brauner Kinrot, Can Güngör, Emre Malikler, Elif Dikeç ve Dijf Sanders gibi birbirinden değerli müzisyenlerin de sihirli parmaklarını değdirdiği albümün açılışını yapan Serim atmosferik bir intro iken, ardından gelen Hepsi Geçti modern rock sound'u ve kuvvetli baslarıyla yepyeni, 2021 model bir Melike sunuyor. Nasır alaturka tonuyla alıştığımız Melike'ye biraz daha yakın olsa da o alıştığımız minör parçalarından uzakta, ziyadesiyle yüksek enerjili bir parça. Gönlüm Durur Orda o çok sevdiğimiz akustik yorumlarından biriyken, Uri Brauner Kinrot imzalı Samatya'da İlk Rakı tam da ismindeki gibi oturduğunuz yerde meyhaneler açılsın artık dedirtiyor. Öpmem Lazım bu kez aşk acısı çekenlerin değil, aşkını özlemeye doyamayanların repertuvarına girecek; halihazırda tanıştığımız Uykumun Boynunu Bükme ise o aşina olup sevdiğimiz saykedelik Anadolu rock klavyeleriyle yüzümüzü gülümsetecek. Sardunyanın Kırmızısı 90'lar ballad'larını hatırlatırken, Hançer ruh titreten üflemelileriyle dinleyicisinin kalbine yine ismiyle müsemma davranacak. Kapanışın mükemmel oyuncusu Bedelini Ödedim ise albümün ismine selam çakan sözleriyle yeni favori Melike Şahin şarkınız olmaya oynayacak. Melike'nin tamamını kendi yazıp prodüktörlüğünü de üstlendiği Merhem, bütün anlatısıyla kadın acılarına, yenilgilerine, galibiyetlerine, kalp kırıklıklarına, umutlarına, kadınların hikayelerine eşlik edecek. Tıpkı Melike'nin de ilhamını kadın hikayelerinden aldığı gibi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. K-Pop gruplarından BLACKPINK, popülaritesini parlatmaya devam ederken grubun ön plana çıkan ismi Rose tek başına bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Müzik dünyasında 90'lar ve 2000'lerde kaldığını sandığımız girl band kavramının artık eskisi kadar popüler olamayacağını düşünürken yeni nesil K-Pop grubu BLACKPINK geçmişin kaybolan kültürünü başarılı bir şekilde geri getirmeyi başarmıştı. Grup üyelerinin hem stiliyle hem de yükselen grafiğiyle birlikte moda dünyasından içeri adım atması da çok uzun sürmedi. Elbette yaşanan başarılara rağmen grup üyelerinin bir süre sonra solo kariyere de yönelmeleri bu tür başlangıçlarda kaçınılmaz oluyor. Geçtiğimiz Ocak ayında BLACKPINK'ın çevrimiçi konserinde paylaştığı Gone parçası ile tekil yolculuğunun sinyallerini veren Rose, yakın zamanda instagram üzerinden yaptığı paylaşımlarla da durumu kesinleştirmiş oldu. 12 Mart tarihinde On The Ground şarkısıyla karşımıza çıkacak olan Rose, çektiği klibin ilk görüntülerini de yayınlayarak solo dünyasına gösterişli bir giriş yapaya hazırlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl altıncısı gerçekleşecek MIX Festival için geri sayım başladı. Çok sesli festival MIX, 7-8 Ekim'de şehre geri dönerken, festivalin konuklarından Futuro Pelo sorularımızı yanıtladı. Çok sesli festival MIX, 7-8 Ekim'de şehre geri dönüyor. Bu yıl altıncısı gerçekleşecek MIX Festival için geri sayım başladı. 7 8 Ekim'de Zorlu PSM'de gerçekleşecek festival, 6. senesinde de farklı müzik türlerinin sevilen isimlerini şehrin merkezinde bir araya getirecek. İki gün boyunca Zorlu PSM'de müziğe doyacağımız festivalde sahne alacak isimler de bir o kadar iştah açıcı. İki gün boyunca, Men I Trust, Ceza, 3pillie, Bangoverz, Can Güngör, Futuro Pelo, Geeva Flava, Gülinler, Hedonutopia, Hünkar, Kardelen, Kit Sebastian, Klor, MFY b2b Ali Özel, Opus Kink, Second, Seda Erciyes & Tuğçe Şenoğul , The Away Days, The Ringo Jets, Thomas Guerlet gibi isimlerin sahnelerine konuk olacağız. Ajandalarınızda gerekli notlarınızı aldıysanız festivalin konuklarından Futuro Pelo ile sohbetimize buyurun. Çoğu şarkıyı Sporto Kantes ile yazdım. Futuro Pelo'yu da yazma sürecinin doğal bir devamı olarak görüyorum. Amerikan rock müziğinin başlangıçları benim de müziğe ilk adımlarımdı. Elvis, Eddy Cochrane, Gene Vincent... Hepsi çok özgürleştirici ve heyecan vericiydi. Sonra tüm bunların da geldiği tüm müzikler benim motivasyonum halinde geldi. Stones, Bowie, Beatles, Mc5, Clash, Iggy Pop... Ayrıca aynı zamanda evde çalınan tüm klasik müzikler de bana kaynaklık etti. Ravel, Debussy, Faure bu örneklerden yalnızca bazıları. Hepsi beni tamamlayan tamamlayan kaynaklara dönüştü. Genelde seçtiğim müzik örnekleriyle başlıyorum. Kelimeler, melodi, ritimler gelene kadar bir döngüde çalıyorum. Karakterler, diyaloglar ve bir hikaye yaratmanıza yardımcı olacak bir dekor ayarlamak gibi. Bir şeyler inşa edilene kadar ne yaptığımı asla gerçekten bilemem ve sadece yaratıcı süreç boyunca bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenirim. Evet... Türkiye'de ilk kez sahne alacağız ve gerçekten heyecanlıyım. Bu şehir o kadar çok yüzyıllık bir tarih kat etti ki, ruhu her köşesinde ortaya çıkıyor olmalı. Avrupa'da oldukça tanınan Altın Gün adlı çok iyi grup biliyorum. Ayrıca Fransa'da, İzmir'de doğan ve 50'li yıllarda Brigitte Bardot ile Fransızca şarkı söyleyen Dario Moreno'yu da uzun süredir dinliyoruz. Benim için müzik, ruha giden en kolay yol. Titreşimleri sizi o kadar derinden etkileyebilir ki, ben müziksiz bir hayatı hayal bile edemiyorum. Birçok büyük müzisyen bana hayatıma devam etme gücü verdi. Canlı çalmayı sevdiğim belirli bir şarkım yok. Bir dizi şarkı üzerinde çalışmayı ve doğru sırayı bulmayı seviyorum, böylece doruk noktasına ulaşan bir gerilim oluşturabilirsiniz. Tıpkı bir DJ'in çalışması gibi insanları alıp götürebileceğimiz kadar uzağa götürmek amacımız. Sleaford Modları Mork n Mindy, Rosalia Hentai ve Gorillaz Friday 13th. Damon Albarn'ın Gorillaz ile yaptığı çalışmalara veya solo projelerine gerçekten hayranım. Prince gibi, o da her zaman yenilik peşinde koşuyor. Ayrıca geleneksel müzik yapılarına modernliği getiriyor. Her şeyden önce ultra üretken ve müzik yazmayı asla bırakmaması da çok etkileyici. Fransa'daki konserlerde dinleyicilerin her zaman çok iyi tepkiler verdiğini söyleyebilirim. Bence insanlar her şeyden önce bizim nesiller ötesi bir canlı grup olduğumuz gerçeğine çok şaşırıyorlar. Örneğin Mila 19 yaşında bir solist, saksafondaki Qwenteen 32 yaşında ve ben 50 yaşın üzerindeyim. Ancak yarattığımız enerji öyle yüksek ki genelde dinleyicileri hiç ummadıkları yerlere götürüyor. Birkaç ay önce Paris'ten Brüksel, Belçika'ya taşındım. Bir marangoz atölyesine, müzik stüdyomu kurdum. Bu süreçte yeni bestelerimin testere sesleriyle arasında nasıl bir ilişki kuracağını çok merak ediyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yakın zamanda \"My Mind and Me\" filmiyle karşımıza çıkmaya hazırlanan Selena Gomez, belgeselle aynı adı taşıyan parçasının çıkış tarihini duyurdu. Fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarıyla mücadele eden ve bu konuda pek çok insanı bilinçlendirmek adına projelere imza atan Selena Gomez, şimdi de \"My Mind and Me\" isimli belgesel türündeki filmle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Apple TV+'da 4 Kasım'da yayınlanacak film, başarılı yıldızın son altı yıllık tecrübelerine odaklanacak. My Mind and Me ile birlikte Selena Gomez, hayranlarına başka bir duyuru daha yapıyor. Yayınlanmaya gün sayan belgeseliyle aynı adı taşıyan yeni single ise 3 Kasım'da müzikseverler ve Gomez hayranlarıyla buluşacak. Yeni parça, belgeselin de odak noktası olan zihinsel sağlık tecrübesinden izler taşıyacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Benzersiz ses rengi ve özgün tarzıyla iz bırakan İrlandalı sanatçı Sinead O'Connor'ın stili, moda dünyasında bugün bile etkiye sahip. Bu isim söylendiğinde yakın plan renkli gözler ile tüm duygusunu ekrandan bize geçiren saçları kazınmış bir kadın beliriyor hemen gözlerimizin önünde. Ve onun Nothing Compares 2 U şarkısını söyleyişindeki isyanı. İrlandalı şarkıcı sadece ses rengiyle müzik dünyasında değil, ayrıca özgün stiliyle moda evreninde de iz bıraktı. Toplumsal normlara meydan okumaktan çekinmeyen O'Connor için kendini ifade etmek, stilinin ana kodlarını oluşturuyordu. Cinsiyet onun için bir sınır değildi; özgün ve rahat olmayı kendine şiar edinmişti. Bir sevgi seli içindeyken, bir gece canlı yayında Papa John Paul II'nin fotoğrafını yırtmasıyla belki de ilk cancel kültürü mağdurlarından biri oldu. NBC stüdyolarından ömrü boyunca yasaklanan O'Connor, daha sonrasında verdiği bir röportajda hedefinin birileri olmanın çok ötesinde çocuk istismarına karşı bir hareket başlatmak olduğunu ifade etmişti. Normlara meydan okuyan tarzı, dönemindeki güzellik algısını da yerle bir etti. Onu ilk olarak The Lion and the Cobra albümüyle 1987'de tanıyan rockseverler, radyodan alışık oldukları bu kocaman sesin sahibini karşılarında gördüklerinde oldukça şaşırmışlardı. O'Connor, konuşan tişörtleriyle mesaj içerikli, minimal ama etkili parçaları ve kazınmış saçlarıyla, sonralarda moda dünyasında genel geçer bir kabul haline gelen azın çok olduğu mesajının en güzel örneklerinden biriydi. Performansının ve yeteneğinin önüne geçebilecek herhangi bir kostüm ya da makyajın onun kariyerinde bir yeri yoktu. Nothing Compares 2 U klibindeki boğazlı kazağı ve göz yaşı küpesi tüm duygusal derinliğinin yansıması olarak stiline yerleşmişti. O'Connor; zamansız ve çabasız, hikayeye odaklanan saf bir tavır bulmuştu. Androjen bir estetik sunan Sinead O'Connor'ın tarzı, cinsiyet ayrımlarını ortadan kaldırıyordu. Bol ve rahat kesimlere eklediği detaylar, modanın cinsiyet klişelerini aşan cesur bir tarz belirledi. Hayranlarında ve moda dünyasında da karşılık bulan bu stil; onlara sunulan sınırları aşmaya cesaret edenler için de bir kapı açtı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çocukluk günlerine dayanan bir tutku, iki senelik bir emek, ticari kaygılardan uzak, içten sesler... Su Soley, yeni albümü Kabuk'la beraber kendi kabuklarını da kırdığını müjdeliyor. Kabuk albümü benim için tam bir özgürlük alanı oldu diyor Su Soley: Debelenmeyi bir süre önce bıraktım. Kendimle de uğraşmıyorum artık pek, yakamdan düştüm. Bu, tüm yoluma olduğu gibi müziğime de yansıyor. Senelerdir hasretini duyduğum sesleri tercih edebilme özgürlüğünü hissetmek iyi geldi. Yakın zamanda çıkan yeni albümü, sanatçının kiminin üzerinde 15 sene çalıştığı bestelerinden oluşuyor. Özlediği, inandığı ve sevdiği sesleri yarattıktan sonra onları Genco Arı'nın prodüktörlüğüne teslim etmiş Su. Şarkıların ticari kaygılardan sonuna kadar uzak yapılmış olması albümün ilk hikayesi. Bunun yanında, Kabuk'un geneline dokunan biri daha var: Genco Arı. Kendisi albümün müzik prodüktörlüğünü üstlendi, tüm düzenlemeler de ona ait. Kabuk'u emanet etmek için en doğru isimmiş diye anlatmaya devam ediyor. Kabuk'un yapım şirketiyse Su'nun 2018'de kurduğu Soley Tunes. Soley Tunes olarak yaklaşık iki ayda bir yeni bir şarkı yayımlıyoruz. Soley Kids isimli bir de çocuk projesi oluşturduk. Bu albümlerde Volkan Asyalı ile birlikte çalışıyoruz diye bahsediyor şirketinin icraatlarından. Su'nun 13 yaşında aldığı müzik dersleriyle başlayan müzikal serüveni onu üniversite yıllarında sahneye taşımış, oradan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikal Tiyatro Oyunculuğu bölümüne, son olarak da kendi yapım şirketini kurmaya sevk etmiş. Yapımcılığını üstlendiğim ilk projeler kendi albümlerim oldu. Sonrasında yeni isimlerin yapımcılığını üstlenmeye başladım. Duygu Çevik sanatçılarımdan biri, şimdiye kadar toplamda üç şarkısını yayınladık. Mata Yücel de kendi şarkılarını yazan diğer bir sanatçım diye anlatmaya devam ediyor. Su'yu bir girişimci yapan, müziğe duyduğu tutku kadar sektörde değişmesi gerektiğine inandığı problemler de. Müzik eğitimi alanında daha çok açılıma ihtiyacımız olduğunu söylüyor örneğin. Pek çok yetenekli çocuğumuz ve gencimizin müziğimize ve ruhumuza katabileceklerinden mahrum kalıyoruz. Dilerim ki çocukluk döneminde müzik eğitimi alanında daha çok zenginleşiriz diyor. Sektördeki telif haklarıyla alakalı boşluklardan da rahatsız; yine de güç bulduğu ekibi, ailesi ve müzik aşkı sayesinde daha bir öncekini tamamlamadan kendine yeni bir hedef belirliyor Su. İnsanın başarılarını sevdikleriyle paylaşabilmesi, hele ki bu insanlar söz konusu başarılarda emek sahibiyse, çok özel bir duygu diyor. Biraz bu duygular, en çok da kendisini özgürleştiren sesler için üretmeye devam ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünyanın farklı ülkelerinde düzenlenen ve incelemeye aldığımız bu 5 festival, kaliteli müzik ve çevre sağlığını aynı potada eriterek sürdürülebilirliğin her alanda aktif olabileceğini kanıtlıyor. Yaz ayları tatil kelimesiyle de eş zamanlı olduğu için heyecan duygusunu ister istemez beraberinde getiriyor. Pek çok etkinlik ise bu zamanları daha da keyifli kılmayı başarıyor ki müzik festivalleri bunların başında. Ancak geniş toplulukları buluşturan bu festivaller, israfı beraberinde getirirken gezegen sağlığını da olumsuz etkileyebiliyor. Peki kaliteli müzik dinlerken çevreye saygılı olmak mümkün değil mi? Sürdürülebilir duruşuyla öne çıkan bu 5 festival, bize cevabı çok net bir şekilde veriyor. Sürdürülebilirlik üzerine kurulu müzik festivallerinin başında adını da buna adamış olan We Love Green geliyor. Festival bu yıl 2-5 Haziran tarihleri arasında Fransa'da Le Bois de Vincennes'de düzenlenecek. 2016'da En İyi Yeşil Festival Ödülü'nü de kazanmış olan festival, farklı müzik türlerini tek bir çatı altında toplayarak her zevke hitap ediyor. Enerji tüketiminde gıdaya, atık yönetiminden ulaşıma, çevre sağlığına fayda sağlayan ve bu konuda farkındalık yaratmaya odaklanan maddelerle düzenlenirken, 2025 yılına kadar yüzde yüz döngüselliği hedefliyor. Bu sefer rotamızı Paris'ten İngiltere Suffolk'ta yer alan Henham Park'a çeviriyoruz. 2006 yılından beri düzenlenen Latitude Festival, plastik şişeler, alüminyum kutular, kartonları geri dönüşüme gönderiyor, karbon emisyonunu azaltabilmek adına ulaşım aşamasında servisler sunuyor ve yaratıcı endüstrilerdeki emisyonları azaltmayı amaçlayan kar amacı gütmeyen Julie's Bicycle isimli kuruluşla da birlikte çalışıyor. Bu sene 21-24 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek festivalde sahne alacak isimlerin başında ise Snow Patrol, Lewis Capaldi ve James Arthur var. Özellikle jazz müzik sevenlerin ilgisini çekecek bir festival EDP Cool Jazz. Avrupa'nın en büyük elektrik sağlayıcısı olan EDP, tamamen karbon nötr bu festivale de sponsorluk yapıyor. Sadece festivale katılan kişilerin değil, yer alan sanatçıların seyahat ve konaklamaları da çevre sağlığına uyumlu şekilde organize ediliyor. Ayrıca Zero Waste ortaklığıyla da gıda israfını azaltma politikasına devam ediyor. İlk olarak Amsterdam'da düzenlenmeye başlayan ve sonrasında Sao Paulo, Barselona, Tel Aviv ve Madrid'e de yayılan DGTL, tekno müzik severler için öne çıkan bir festival. Kaliteli müziğin ardından ikinci önceliği ise elbette sürdürülebilirlik. İçecekleri yalnızca yeniden kullanılabilir kaplarda sunarken, yiyecekler etsiz ve enerji tasarrufuna ekstra özen gösteriliyor. Dünyanın ilk dairesel festivali olma hedefi için de Material Flow Analyses isimli analiz yöntemleriyle gerekliliklerin neler olduğu tespit ediliyor. Avustralya merkezli müzik festivali 22-24 Temmuz'da Gorillaz başta olmak üzere pek çok grup ve sanatçının katılımıyla düzenlenecek. Otobüsle ulaşım sağlamaktan atık azaltma ve yeniden kullanılabilir bardaklara kadar çevre sağlığını göz önünde bulunduran detaylarla hayat bulan Splendour in the Grass, Green Globe Awards 2019'un da kazananı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Burası Taylor Swift'in dünyası. Biz sadece onun bir parçasıyız\" diyenler haklı olabilir, zira şarkıcının rüzgarı hız kesmeden devam ediyor. 2022 Amerikan Müzik Ödülleri'nde beş farklı dalda ödül alan Swift, 50 yıllık Amerikan Müzik Ödülleri tarihinde toplamda 40 kez ödül alan sanatçı olmayı da başardı. Genç yaşta oldukça başarılı bir kariyere sahip olan Taylor Swift hiç şüphesiz bu senenin en çok konuşulan isimlerinden biri. Özellikle de 10. stüdyo albümü Midnights sayesinde. Bu albüm \"Burası Taylor Swift'in dünyası. Biz sadece onun bir parçasıyız\" diyenleri bir kere daha haklı çıkarıyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen 2022 Amerikan Müzik Ödülleri de bu durumun son örneği oldu. Favori Kadın Pop Sanatçısı, Favori Pop Albümü ve Favori Kadın Country sanatçısı dahil olmak üzere altı ödülün sahibi olan Swift, 50 yıllık Amerikan Müzik Ödülleri tarihinde toplamda 40 kez ödül alan sanatçı olmayı da başardı. Los Angeles'ta gerçekleşen ödül törenine The Blonds imzalı kristal işlemeli bir tulumla katılan genç sanatçı son yıllarda hayranlarından gelen desteğiklerin kendisini daha fazla müzik yapmaya teşvik ettiğini ve bunun da kendisini daha mutlu ettiğini söyledi. Şarkıcının en son albümü \"Midnights\", Ekim ayında yayınlanmasının ardından Billboard single listesinde ilk 10'a girmeyi başarmıştı. Swift, son albümü Midnightsın hemen ardından beş yıl sonraki ilk turnesi olacak Eras'ı duyurarak kendi evrenin en büyük fiziksel buluşmaları için geri sayımı başlattı. Turne, 17 Mart 2023'de Arizona'da başlayacak, yaklaşık 20 şehri gezerek Ağustos'a kadar devam edecek. Swift turneyi 1 Kasım'da duyurdu, kariyerinin müzikal dönemlerinde bir seyahat şeklinde tanımladı. Ancak hayranlar bilet almak için siteye koştuklarında, satış firmasının Biletleme sistemlerine yönelik olağanüstü yüksek talep ve bu talebi karşılamak için kalan bilet envanterinin yetersizliği nedeniyle, Taylor Swift The Eras Tour için halka açık satış iptal edilmiştir mesajıyla karşılaşmıştı. Bu arada ödül gecesiyle ilgili detayları da not düşelim. 2022 Amerikan Müzik Ödülleri, 20 Kasım Pazar günü Los Angeles'taki Microsoft Theatre'da Wayne Brady'nin sunuculuğunda gerçekleşti. Harry Styles, Bad Bunny, BTS ve Beyonce de evlerine büyük tür ödülleri alırken, Lionel Richie prestijli İkon Ödülü'ne layık görüldü."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Taylor Swift, 1989 adlı albümünün Taylor'ın versiyonu olarak yeniden kaydedileceğini duyurmuştu. Swift, sosyal medya hesabından albümde yer alacak parçaları da paylaştı. İlk olarak 2014 yılında hayranlarıyla buluşan albümün yeni versiyonunda Is It Over Now?, Slut!, Say Don't Go, Now That We Don't Talk ve Suburban Legends şarkıları da yer alacak. 1989 albümü, 2016 Grammy Ödülleri'nde Swift'e Yılın Albümü ve En İyi Pop Vokal Albümü ödüllerini kazandırmıştı. Swift, daha önce de Fearless, Red ve Speak Now albümlerini yeniden kaydetmişti. Yeni versiyon, orijinal albümün dokuz yıl önce yayınlandığı tarih olan 27 Ekim'de satışa sunulacak. Sanatçı, yakında çıkacak olan albümünün simgesi açık mavi kıyafetleri de sık sık giyiyor. Renk, hayranları için bir tür sembol haline geldi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 21 Ekim'de kavuşacağımız yeni bir Taylor Swift albümü için gün sayıyoruz. İşte bildiğimiz her şey. Taylor Swift, 38. MTV Video Müzik Ödülleri'nde aldığı ödüller ve ışıltılı görünümü dışında çok daha fazla heyecan uyandıran bir haber paylaşmıştı bizimle. Yılın Videosu, En İyi Uzun Formlu Video ödülünü aldıktan sonra üçüncü kez En İyi Yönetmenlik ödülünü almak için sahneye çıkan sanatçı, 21 Ekim'de çıkacak yeni albümünü müjdeledi ve bizlere geceyarısı daha fazlasını açıklayacağı sözünü verdi. Hemen ardından sosyal medya hesaplarından, Midnights hakkında ipuçları paylaşmaya başladı. Taylor Swift'in 21 Ekim'de kavuşacağımız bu albümü hakkında bildiğimiz -şimdilik- her şey için okumaya devam edebilirsiniz. Albümde katkısı olan ve ortak çalışmalara imza atıldığı iddia edilen birçok isim var. Ancak içlerinden biri resmi olarak duyuruldu. Lana Del Rey ile Swift, \"Snow on the Beach\" isimli şarkı için bir araya geldi. Evet, 2010'lu yıllara ışınlanıyoruz. Bu konuda fanların birbirinden farklı teorileri var. paylaşılan albüm kapak görseli, başta olmak üzere tüm bu ipuçları Midnights'ın 60'lar, 70'ler ve 80'lerin müziğinden ilham almış olabileceğini gösteriyor. Hayranlarıyla ipuçları paylaşmayı seven Swift, neler yapacak merakla bekliyoruz. Bu arada Swift, albümü, Hayatıma dağılmış 13 uykusuz gecenin hikayeleri olarak nitelendirdi. Herhangi başka bir sürpriz olur mu bilinmez ancak 21 Ekim'de Taylor Swift ve Midnights'ı konuşmaya başlayacağız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kendisini tohum gözlemcisi olarak tanımlayan, grafik tasarımcı Lalehan Uysal'ın fotoğraflarından oluşan Kurda, Kuşa, Aşa ... Ve Göze adlı sergi, ziyaretçileri tohumların ruhuna bir yolculuğa davet ediyor. Kendisini tohum gözlemcisi olarak tanımlayan, grafik tasarımcı Lalehan Uysal'ın fotoğraflarından oluşan Kurda, Kuşa, Aşa ... Ve Göze adlı sergi, ziyaretçileri tohumların ruhuna bir yolculuğa davet ediyor. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği'nin ve Türkiye'nin ilk ekolojik pazarı olan İstanbul'daki Şişli %100 Ekolojik Pazar'ın kurucularından biri Lalehan Uysal. Grafik tasarımcı olarak uzun yıllar, farklı dergilerin tasarımlarına imza attı. Yazar, editör ve grafik tasarımcı olmanın yanı sıra Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde gazetecilik uygulamaları üzerine öğrencilerle buluşuyor. Bu kabarık özgeçmişi bir yana, Uysal kendini 'tohum gözlemcisi' olarak tanımlıyor. Tasarımcı Lalehan Uysal, ilk tohum fotoğrafları sergisini Oxford Üniversitesi'nde 40 yılı aşkın süredir her yıl farklı temalarla gerçekleşen Oxford Symposium on Food and Cookery'de açtı. Londra'daki sergisini Türkiye'de farklı şehirlerde, farklı coğrafyaların topraklarına has tohumların fotoğraflarıyla açtığı sergiler izledi. Fotoğraflarında tohumları görünür kılmayı amaçlayan Uysal'ın, tohumların ilk bakışta görülmeyen ince ve zarif, akıl almaz matematik ve kusursuz tasarımlarını ortaya çıkaran fotoğrafları arasında, gölgesini bildiğimiz ama tohumunu bilmediğimiz, her gün gördüğümüz ağaçların, hiç görmediğimiz çiçeklerin tohumları da var. Lalehan Uysal'ın, hayatın sürdürülebilirliğinin öznesi olan tohumların fark edilmesi için yakın plan çektiği ve makrografik olarak tanımladığı, neredeyse hepsi yeni tohum fotoğraflarından oluşan Kurda, Kuşa, Aşa ... Ve Göze adlı sergi, 25 Ağustos'a kadar her gün Yapı Kredi bomontiada Galeri'de ziyaret edilebilir. Pandemi koşullarına uygun şekilde gezilen sergi, her gün 12.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Ayrıca sergi süresince hafta sonları tohum, baharat, buğday ve ekmek atölyeleri de gerçekleştirilecek. Atölye ve sergi turlarına Lalehan Uysal da eşlik edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun sükse yapan serilerinden Euphoria'nın ilk sezonunda çokça duyduğumuz Emmy adaylı şarkı All For Us, Coachella'yı salladı. 7 yıl sonra Zendaya ilk kez canlı performansıyla Labrinth'ın sahnesinde sürpriz konuk olarak yer aldı. İkili All For Us ve I'm Tired gibi Euphoria'nın popüler şarkılarını seslendirdi. Performan sonsrası Instagram'da kakalabalığa teşekkürlerini ileten Zendaya Bu büyülü gece için ne kadar minnettar olduğumu anlatamam, Labrinth'e beni davet ettiği ve tekrar sahnede olmamı sağladığı için teşekkür ederim. Kalbim o kadar dolu ki... Bu gece gördüğüm sevgi için sana ne kadar teşekkür etsem az, tüm sinirlerimi eritti diyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ülkenin yetiştirdiği son yılların en yetenekli pop yıldızlarından Zeynep Bastık ile yepyeni ve ilk albümü Zeynodisco vesilesiyle bir araya geldik. Onun ismini muhtemelen aranızda duymayan kalmamıştır. Her popüler ve gündemde olan ismin başına geldiği gibi, ismini çok fazla duyduğunuz için onu dinlemeye yeltenmemiş de olabilirsiniz veya üç sene önce YouTube videolarıyla keşfetmiş ve geldiği yeri hayranlıkla izliyor da olabilirsiniz. Belki siz de lise ve üniversite yıllarınızı İzmir'de geçirdiniz ve 8 - 10 sene önce onu sahneyle tanıştıran Jackpot grubuyla keşfettiniz. Sözün özü, Zeynep'in isminden haberdar olsanız da onunla ilgili bilmediğiniz çok şey var. Tahminimce onun isminden haberdar milyonlar gibi siz de Zeynep'i birkaç yıl önce yaptığı cover'ları YouTube'a yükleyerek, Ezhel'in kendisinden daha çok izlenen Felaket şarkısına yaptığı cover sayesinde şöhrete ulaştı sanıyorsunuz, eğer öyle sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Henüz 28 yaşında olan Zeynep'in müzikal hikayesi ömrünün neredeyse yarısına, bundan 11 yıl gerisine uzanıyor. Gelin önce bir hikayenin başlangıcına, gaz ile toz bulutunun buluşmasına gidelim. Müzik kariyeri hızlanmadan önce profesyonel olarak dansçılık ve oyunculuk da yapan, dolayısıyla yıldız hamuruna doğuştan sahip Zeynep'in Zeynodisco ile daha da büyük başarılara erişeceği şüphesiz. Darısı müzik dünyasına yeni atılan yetenekli ve genç isimlerin başına diyor, müzik dinleyicilerinin bir zamanlar hafife alıp daha sonra abartı bulmakla itham etmediği ideal bir dünya hayaliyle; sizi Zeynodisco ile baş başa bırakıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Big Little Lies dizisinin yıldızı Zoe Kravitz yaşadığı hızlı yükselişten ilhamla müziğe yeniden dönüyor. Hem ekran önünde hem de moda dünyasında popülerliğini kutlayan Zoe Kravitz bir yetenek alanına daha dönüş yapıyor. İlk olarak 2014 yılında LolaWolf isimli bir R&B ve elektro-pop grubunda olan Kravitz bu kez kendi başına bir yolculuğa çıkıyor. Yapımcılığını Jack Antonoff'un üstlendiği yeni albüm son birkaç yıldır yapım aşamasındaydı. Genç sanatçının yaptığı açıklamaya göre oldukça duygusal bir şekilde ilerleyen bu süreç geçmişten izler taşıyor. Yaklaşık 18 ay evli kaldığı Karl Glusman'la boşanma sürecini de konu alan albüm Kravitz'in özel hayatına dokunan özel bir proje. Verdiği bir ropörtajda Bu, sevmek ve kaybetmek hakkında olan çok kişisel bir albüm. Ben evlendim ve boşandım. Ama ayrılıklar üzücü olduğu kadar güzel de. Bu o kadar karmaşık bir durum ki bir yandan kalp kırıklığı yaşarken ve yas tutarken diğer yandan yeni bir başlangıcın heyecanını yaşıyorsunuz. diyerek oldukça samimi bir albümün ilk sinyallerini verdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 16. Contemporary İstanbul, çağdaş sanatı izleyicilerle buluşturmaya hazırlanıyor. 16. Contemporary İstanbul, Akbank ana sponsorluğunda 5-10 Ekim tarihlerinde, İstanbul'un kültür mirasında önemli bir yeri olan, Camialtı ve Taşkızak Tersanelerini kapsayan bölgesel yenileme ve restorasyon projesi olarak bilinen, Tersane İstanbul'da kapılarını ziyaretçilere açacak. Bu yıl yine ilk kez Focus Russia projesi ile Moskova ve St. Petersburg'dan çağdaş sanat galerilerini, sanatçılarını ve de koleksiyonerlerini ağırlayacak olan fuarda ayrıca MMOMA ve Garage Museum of Contemporary Art da müzeler bölümünde yer alacak. Proje yönetimi Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından gerçekleştirilen, World Architecture Festival Awards 2019'un Gelecek Projeleri kategorisinde yer alan ve açılışı merakla beklenen Tersane İstanbul, Contemporary Istanbul için proje bitiş süresini öne çekerek, hedeflenen tarihten sekiz ay önce kapılarını açacak. İstanbul'un yeni simge mekanlarından biri olacak ve bölge insanı için önemli bir buluşma noktası haline gelecek Tersane İstanbul, son yıllarda İstanbul'a kazandırılan kültür sanat alanındaki en önemli yenileme ve bölgesel gelişim projesi. Tersane İstanbul'da, Haliç'in kıyısında İstanbul'un en büyülü mekanlarının gölgesinde çağdaş sanatları sanatseverlerle buluşturmak için hazırlıklarımıza devam ediyoruz. Contemporary İstanbul'un Haliç Tersanesi'ne taşınması, fuar için heyecan verici yeni bir dönemi temsil ediyor. 2 medeniyette önemli görevler üstlenmiş, Cumhuriyetin ilk yıllarında da tersane olarak kullanılmış bu yapılar topluluğunda fuarı gerçekleştirecek olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Fuar için İstanbul'a gelen sanatçıları, katılımcıları, koleksiyonerleri son yılların en büyük bölgesel yenileme projesi olan Tersane İstanbul'da kültür, sanat ve teknoloji ile bir araya getireceğiz. 16. yılımızda daha fazla yabancı basın mensubunu TGA yani Türkiye Turizm Tanıtım ve Gelişim Ajansı ile birlikte fuar süresince İstanbul'da ağırlayacağız. Gelen gazeteci dostlarımız sadece fuarı değil, İstanbul'u da gezecekler. Türk Hava Yolları, uluslararası sanatseverlerin Contemporary İstanbul'u ziyaret etmelerini ve sonrasında da yolculuklarına dünyadaki diğer sanat ve kültür destinasyonlarıyla devam etmelerini amaçlayan sanat turları düzenliyor. Bu iki iş birliğinin İstanbul'un tanıtımına da pozitif katkı sağlayacağına hiç şüphemiz yok."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl sonbaharda gerçekleşmesi planlanan 17'nci İstanbul Bienali, pandemi önlemleri kapsamında 2022'ye ertelendi. Bu yıl Eylül-Kasım aylarında 17'ncisi gerçekleştirilmesi planlanan İstanbul Bienali sergileri, 2022 yılının sonbaharına ertelendi. Küratörleri Ute Meta Bauer, Amar Kanwar, David Teh ile katılımcılarının pandemiden zarar görmemesi amacıyla bir sene ertelenen bienalin, ertelenme kararının temelinde yaşanan krizin gelecek günlerde ne boyutlarda devam edeceğinin kestirilememesi yatıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından, 2007-2026 Bienal Sponsoru Koç Holding desteğiyle düzenlenen bienalin her sene fiziksel ortamda yapılan sergi ve buluşmaları bu sene düzenlenmese dahi 2021 yılı süresince bienalin küratoryal yaklaşımı merkeze alınarak üretilen projeler gerçekleştirilmeye devam edilecek. Önümüzdeki yıla ertelenen bienali beklerken, geçmiş bienalleri anımsamak isteyenler için online kataloglar üretsiz olarak buradan incelenebiliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 17. İstanbul Bienali, bu sene her zamankinden farklı bir yapıyla karşımıza çıkacak. Bienal kapsamında birçok farklı yerel topluluk aralarında sahaflar ve kafeler de bulunan, şehrin belleğinde yer etmiş küçük ve samimi mekanlarda ağırlanacak. 17. İstanbul Bienali, bu sene her zamankinden farklı olarak, sekiz haftalık süresinden daha önce başlayacak. Bienalde yer alacak projelerin bir kısmı 2021 Nisan ayından itibaren farklı mecralarda yer almaya başlayacak. Bienal sergileri ise 11 Eylül'de açılıp 14 Kasım'da kapanacak. Pandeminin getirdiği koşullarla yaşadığımız bu dönemde bienal, ölçeği, yöntemi ve hedefleri açısından önceki edisyonlardan farklılaşacak. Bienal kapsamında birçok farklı yerel topluluk aralarında sahaflar ve kafeler de bulunan, şehrin belleğinde yer etmiş küçük ve samimi mekanlarda ağırlanacak. Öte yandan bienal, radyo aracılığıyla ve dijital ortamda daha geniş kitlelere seslenecek. Bienal'in Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh'ten oluşan küratoryal ekibi, içinde bulunduğumuz belirsizlik anını bienallerin önceliklerini, biçimlerini, katılım yöntemlerini ve izleyici beklentilerini yeniden düşünmek için bir vesile olarak görüyor. Küratoryal ekip, İnsan türünün yol açtığı bu sağlık krizi, hem derin bölünmeleri hem de toplumsal ve ekonomik yaşamı düzenleyen normların sürdürülebilir olmadığını gözler önüne serdi. Böyle bir dönemde bir güncel sanat bienalinin amacı ne olabilir? sorusundan hareketle bu bienalde uluslararası güncel sanat platformlarının varlık sebepleri ve sahip oldukları potansiyelin gözden geçirileceği bir zemin hazırlamayı hedefliyor. Bu bienal, İstanbul'un belleğinde yer etmiş mekanlar ve buluşma noktalarına yayılacak. Kimi tek seferlik, kimi aylarca kullanılacak fiziksel ve dijital mekanlarda gerçekleşecek gösterimler, fikir alışverişleri, konuşmalar ve sergilerden oluşan geniş çaplı bienal programı, birbiriyle iç içe geçen altı ekseni keşfe çıkacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanat dünyası 2022'den nasıl etkilendi, 2023'te endüstriyi neler bekliyor? LVH Art'ın kurucusu, What's Up Shows'un küratörü Lawrence Van Hagen'a sorduk. 2022 sanat eserlerinin satışında ve bu satışlardaki meblağlarda rekor kırmakla kalmadı, aynı zamanda da sanat eserlerinin en çok ziyaret edildiği yıl oldu. 59. Venedik Sanat Bienali tarihin şu ana kadar en çok ziyaret edilen bienallerinden biri olurken Art Basel yeni inisiyatifi Paris + by Art Basel'i gerçekleştirdi. Pandeminin getirdiği kısıtlamalara ve dünyanın bazı yerlerinde hala devam eden dışarı çıkma yasaklarına rağmen 2022 sanat dünyasına büyüme ve inovasyon getirdi; Sotheby's'de açık arttırmaya çıkan Macklowe Collection ve Christie's'deki Paul Allen Collection'ın satışı birbiri arkasına rekor kırdılar. Müze ve galeriler de dünyanın farklı yerlerinde ilgi merkezleri haline geldiler; Louis Vuitton Foundation'daki Claude Monet ve Joan Mitchell sergileri, MoMa'daki Wolfgang Tillman retrospektifi, Royal Academy of Arts'daki Francis Bacon sergisi bbu duruma birkaç örnek. Sosyal medya ve sanat fuarları da birçok yeni sanatçıya her zamankinden daha çok görünürlük verdi, ben de bu yolla birçok yeni keşif yaptım. Berlin Koening Gallery'de ilk sergisini gerçekleştiren Camilla Engstrom ve Miami ICA'da sergisini gerçeleştiren Jiang Cheng bunlardan sadece birkaçı. Çin'de süregelen COVID-19 fırtınası, 2022'yi sonlandırdığımız politik ve ekonomik durum bize 2023'e dair birçok sinyal verdi. Bu verilerden hareketle sanat pazarına bakınca Asya'nın satış ve satın alma konusunda düşüşte olduğunu fark ediyoruz. Bu durum açık arttırmalarda da kendini gösteriyor. Bunun aksine Amerika ve Amerikan koleksiyonerler yükselişte. Bu yıl Amerika kıtası sanat konusunda alım gücü kazanmaya devam edecek. Önümüzdeki yıl boyuna Amerika kıtasındaki bu güç pazarın ayakta kalması için kritik bir önem taşıyacak. İşlerin çoğu 100.000 dolar altında satılsa da ana sanat pazarı olarak adlandırdığımız geleneksel bölgelerin konjonktürden pek de etkilenmediğini söyleyebiliriz. Bu yıl Bombay'daki Nita Mukesh Ambani Kültürel Merkezi'nin açılışını çok önemsiyorum. Bu platform sadece Hindistan için bir Çağdaş Sanat platformu olmakla kalmayacak aynı zamanda da endüstriyi de etkileyecek. Mart ayında gerçekleşecek Kochi Bienali de yılın sanat etkinliklerinden biri olacak. 2023'ün sanat pazarı için zor ama heyecanlı geçeceğini söyleyebiliriz. Londra Tate Britain'da gerçekleşecek Piet Mondrian ve Hilma af Klimt sergileri bu yılın heyecanını duyuran birkaç örnek. 2023'ün genç sanatçılara daha çok alan tanımasını ve yeni platformlar vermesini öngörüyoruz. Bu yıl geçtiğimiz bir iki yıl boyunca üzerine konuştuğumuz genç sanatçıların da rüştünü kanıtlayacakları yıl olacak. Hepimiz biliyoruz ki sağlam olarak adlandırdığımız iş ve sanatçılar her zaman olduğu gibi bu yıl da yatırım yapmak için güvenli durak olacaklar, ama bununla birlikte sanat dünyası gençleşmeye, büyümeye ve canlanmaya tam gaz devam ederken yeni fırsatları da yanında getirecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda tasarımdan 17. yüzyıl ustalarına, dünyada etki uyandıracak sergilerden hazırladığımız seçki huzurlarınızda. Amsterdam'da konumlanan modern ve çağdaş sanat müzesi Rijksmuseum, son dönemde popüler kültürün başat karakterlerinden birine dönüşen İnci Küpeli Kız resminin yaratıcısı Hollandalı ressam Johannes Vermeer'in geniş kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor. 1632 yılında doğan ve 1675'te hayattan ayrılışına değin Delft'te yaşayan ve çalışan sanatçı, sakin iç mekan tasvirlerini yansıtan resimlerinde dönemin sosyoekonomik atmosferini gözler önüne seriyor. Rembrandt gibi üretken Hollandalı ustaların tersine, kariyeri boyunca yalnızca 37 adet eser yaratmış Vermeer'in daha önce bir arada görülmemiş çalışmalarının dünyanın dört bir yanından ödünç alındığı sergi, sanatçının en önemli başyapıtlarını içeriyor. İnci Küpeli Kız'ın yanı sıra Açık Pencere Önünde Mektup Okuyan Kız ve Terazi Tutan Kadın gibi ilgi uyandıran resimlerin yer aldığı Vermeer sergisi, 10 Şubat'ta açılıyor. Sergi için farklı müzelerden profesyonellerin bir araya gelerek oluşturduğu araştırma ekibinin resimler üzerinde yaptığı çalışmaların sonuçlarının da izleyiciyle paylaşılacağını ayrıca belirtelim. Keza, serginin küratörlerinden Gregor J. M. Weber'e göre, sanatçının parlak renk ve ışık kullanımındaki gizem hala çözülemedi. Yalnızca sanatseverlerin değil; sanat tarihçileri, bilim insanları ve kültür aktörleri için de önemli bir kaynak teşkil edecek sergi, 4 Haziran'a dek açık olacak. Sanat tarihinde modernizmin öncülerinden Gustav Klimt'in ilham aldığı izlenimci ressamların izini süren Klimt. Inspired by Van Gogh, Rodin, Matisse... sergisi Viyana Belvedere Müzesi'nde 3 Şubat - 29 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşiyor. 2015'ten bu yana Belvedere ve Van Gogh Müzesi'nin ortaklığında yürütülen derinlikli araştırma projesinin dahilindeki bu sergi, Klimt'in hayatta olduğu süre boyunca görmüş olabileceği resimleri belirleme mevzusunu merkeze alıyor. Özellikle 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Secession ve Mietke Gallery'de görücüye çıkan uluslararası bağlamda ünlenmiş modern sanat örnekleri üzerinden yapılan takipte, Klimt'in yaptığı geziler, ziyaretler ve muhtemel buluşmaların izi sürülüyor. Az bilinen önemli koleksiyonerlerin araştırıldığı ve dönemin dergi ve gazetelerinin sanat sayfalarının da incelendiği bu araştırma projesi, başlı başına ilgi çekici bir konu. Yalnızca Klimt ve eşliğindeki önemli ressamların değil, yapım metodunun da merak uyandırdığı bu sergi, tartışmasız sanat izleyicisine yeni bakış açıları kazandırıyor. Küresel boyutta nüfuz sahibi moda ve sanat aktörlerinin her yıl farklı bir tema etrafında şekillenen buluşmalarının zirvesi, şüphesiz ki New York Metropolitan Sanat Müzesi dahilinde yer alan Costume Institute'ta gerçekleşiyor. Bu senenin bahar sergisi ise 2019 yılında aramızdan ayrılan değerli tasarımcı ve düşünür kimliğiyle de çevresini etki altına alan Karl Lagerfeld'e adanıyor. 1950'lerde başladığı kariyerine Balmain, Patou, Chloe, Fendi, Chanel gibi dünyaca ünlü modaevlerinin yanı sıra kendi adını taşıyan markayı da sığdıran tasarımcının çalışmaları arasından seçilen 150 kadar işi, müzenin Tisch Galleries bölümünde sergileniyor. Kıyafet tasarımlarının yanı sıra çizimlere de yer verilen sergi, moda tarihine iz bırakmış Lagerfeld'in sofistike dünyasını ve yaratıcılığının ince detaylarını izleyiciyle paylaşıyor. The Met Marina Kellen French direktörü Max Hollein'a göre Karl Lagerfeld: A Line of Beauty sergisiyle izleyiciler, tasarımcının sınırsız hayal gücünü ve yeniliğe olan tutkusunu deneyimleme fırsatı buluyor. 1 Mayıs'ta gerçekleşecek The Met Gala'nın hemen ardından 5 Mayıs'ta açılacak sergi, 16 Temmuz'a dek ziyaret edilebilir. Londra merkezli Victoria & Albert Müzesi, Fransız tasarımcı Gabrielle Coco Chanel'in ikonlaşmış tasarım çizgisini kronolojik şekilde gözler önüne seren Gabrielle Chanel. Fashion Manifesto başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. V&A direktörü Tristram Hunt'a göre sergi bir anlamda, varlığını hala devam ettiren en başarılı modaevlerinden biri olan Chanel'in, kimliğini bir yüzyıl önce markanın ana hatlarını kurmuş olan Gabrielle Chanel'e borçlu olduğunu vurguluyor. Modaevinin gelişimini adım adım izleyen sergi, Coco Chanel'in Paris'te 1910 yılında açılan ilk butiğinden 1971'deki son koleksiyonuna değin detaylı bir moda tasarım serüvenini incelemeye alıyor. 180'den fazla tasarımın yanı sıra mücevher, aksesuar, kozmetik ve parfümün yer aldığı sergide, modern feminen siluetin gelişimi takip edilirken, Chanel'in günümüz modasını etkileyen unsurları öne çıkarılıyor. Hollywood yıldızları Lauren Bacall ve Marlene Dietrich için yaratılan parçaların da izleyiciye açıldığı sergide, Chanel'in kumaş ve kesimlere getirdiği yenilikçi bakış açısına dikkat çekiliyor. Serginin açılışı 16 Eylül'de."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uluslararası fotoğraf etkinliği 212 Photography Istanbul, 1-11 Ekim tarihlerinde İstanbul'un pek çok farklı mekanında olacak. Bu yıl 4'üncüsü düzenlenen ve şehirde olduğu süre boyunca sergiler ve etkinliklerle bir kültür platformuna dönüşen 212 Photography Istanbul, 1-11 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek. Türkiye ve dünyadan birçok önemli fotoğraf sanatçısının eserlerini İstanbul'a getiren 212 Photography Istanbul, on gün boyunca şehrin iki yakasında konumlanan pek çok mekanda ziyaret edilebilecek. Söyleşi, atölye, performans, film gösterimi ve uluslararası fotoğraf yarışması gibi etkinliklerle zenginleşecek günlerin programının yakında açıklanması bekleniyor. Odağına fotoğraf sanatını alarak disiplinlerarası diyalog imkanı sunan uluslararası etkinlik serisi, her sene yeni temalarla düzenleniyor. Konuk olduğu alternatif mekanlar ile sanatseverlere şehri keşfetme imkanı da sunan günlerde genç fotoğraf sanatçılarının sesini duyurmasına araç olan bir de fotoğraf yarışması gerçekleştirilecek. Başvuruları Nisan ayında başlayacak fotoğraf yarışması ve festivalle ilgili duyuruların hepsi 212 Photography Istanbul'un web sitesinde."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Türkiye'nin önde gelen fotoğraf etkinliklerinden 212 Photography Istanbul kapılarını açıyor. 11 Ekim tarihine kadar sürecek festival, 35 sanatçı, 15 farklı sergi konsepti, 13 söyleşi, 5 atölye çalışması, 6 konser/performans, 18 film gösterimi ile karşımızda. Türkiye'nin önde gelen fotoğraf etkinliklerinden 212 Photography Istanbul kapılarını açıyor. 11 Ekim tarihine kadar sürecek festival, 35 sanatçı, 15 farklı sergi konsepti, 13 söyleşi, 5 atölye çalışması, 6 konser/performans, 18 film gösterimi ile karşımızda. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştirak şirketlerinden Kültür A.Ş. iş birliğinde düzenlenen 212 Photography Istanbul'un 4. edisyonunda sergi programına paralel olarak ziyaretçilerine atölye çalışmaları, söyleşiler, sanatçı buluşmaları, film gösterimleri, performans/dans gösterileri, pop-up konserler, portfolyo değerlendirmeleri ve fotoğraf yarışması dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı etkinlik programını sunmaya hazırlanıyor. 212 Photography Istanbul'un ana mekanı olan Yapı Kredi bomontiada'da Thomas Albdorf, Diana Artus, Helena Blomqvist, Scarlett Hooft Graafland, JeeYoung Lee, Rosa Munoz, Esra Özdoğan, MODI katkılarıyla gerçekleşen Uzaktaki/Yakındaki sergisi ziyaret edilebilir. 212 Photography Istanbul, İstanbul'un tarihi mekanlarında benzersiz bir sanat deneyiminin yanı sıra festival takipçilerine alternatif bir keşif rotası sunuyor. Sergi programı kapsamında, Levon Biss ve Jonas Bendiksen Zülfaris Karaköy'de, Christian Tagliavini ve NOWNESS seçkisi Yeldeğirmeni Sanat'ta ve Tim Flach ve Hasan Deniz'in eserleri Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı'nda görülebilir. Olimpiyat Oyunlarına ithafen hazırlanan, bu alanda isim yapmış önemli fotoğrafçıların yer aldığı, olimpiyat oyunlarının perde arkasını yansıtan sergide ise, David Burnett, Chris Mcgrath ve Mine Kasapoğlu'nun objektiflerine yansımış çok özel kareler Müze Gazhane'de görülebilir. 212 Photography Istanbul bu yıl ayrıca MUBI Türkiye ile festivale özel bir film seçkisi sunuyor. 212 Photography Istanbul özel seçkisinde aralarında Agnes Varda, Barış Azman, Carl Olsson, Ely Dagher, Heinz Emigholz, Jalil Lespert, Jonas Mekas, Joris Ivens, Juliano Ribeiro Salgado, Karim Ainouz, Man Ray, Pere Portabella ve Wim Wenders'in yer aldığı ünlü yönetmenlerin toplam 12 eseri MUBI platformundan ücretsiz izlenebilecek. Ayrıca festival bu yıl bir ilki gerçekleştirerek yeni medyayı ilk kez etkinlik programına ekliyor. Dünyanın farklı coğrafyalarından yetenekli sanatçıların eserlerine yer veren video içerik platformu NOWNESS ile iş birliğiyle özel bir video seçkisi sunuyor. Platformun küratöryel uzmanlığı doğrultusunda hazırlanan sanat, tasarım, moda, müzik ve daha pek çok alanda ilham kaynağı olan videolar 212 Photography Istanbul kapsamında İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor. Festival etkinlik programı kapsamında önceki edisyonlarda olduğu gibi bu yıl da Jotun'un desteğiyle gerçekleşecek mimari ve fotoğraf konulu iki söyleşi ve bir atölye yer alıyor. Söyleşilerin ilkinde Hasan Çalışlar ve Metin Çavuş, sanatçı ve yönetmen Kutluğ Ataman'ın Erzincan'daki çiftliği olan Mehmet Ali Bey Palangası'nı belgelemeyi konuşacaklar. Çevrimiçi olarak takipçilerle buluşacak olan ikinci söyleşide ise mimari fotoğraf alanı ve yapılı çevrenin fotoğraf ile aktarılması konuşulacak ve Yerçekimi ekibinden Ömer Kapınak, Orhan Kolukısa ve Pamukkale Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesinden Doç. Dr. Burak Altınışık bir araya gelecek. Atölye çalışması kapsamında ise İstanbul'un kültür-sanat hayatına katılan Müze Gazhane'nin hikayesi ve fotoğraflanması yer alıyor. Katılımcılar, Müze Gazhane'nin hikayesini İTÜ Mimarlık öğretim üyesi Gülsün Tanyeli ve Müze Gazhane'nin oluşum sürecinin başında olan Özgür Boran'dan dinleme şansını yakalayacak. Devamında ise Tomas Hetmanek ile mekanın fotoğraflandığı atölye gerçekleşecek. 212 Photography Istanbul, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı'nın katkılarıyla 1-11 Ekim tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada, Akaretler Sıraevler A 37-39, Zülfaris Karaköy, Tarihi Hüsrev Kethüda Hamamı, Yeldeğirmeni Sanat, Müze Gazhane ve Kalyon Kültür dahil olmak üzere yedi mekanda ücretsiz ziyaret edilebilir. Festival ve etkinlik programı ile ilgili duyurular için 212photographyistanbul.com adresini ziyaret edebilir ve sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. NFT Biennial kurucu direktörü ve multimedya sanatçısı Rahim Ünlü, 6 Ocak'ta kapılarını açan proje hakkında konuştu. Dünya üzerinde pek çok ilki kaçırsak da bu kez şanslıyız. Dünyanın ilk NFT Bienal'i 6 Ocak 2023 tarihinde İstanbul'da Zorlu PSM'de kapılarını açtı. 2023'ün ilk iki ayı boyunca İstanbul dahil Berlin, Amsterdam, Londra, Bogota, Brüksel, Los Angeles ve Tokyo gibi dünyanın en ikonik sanat başkentlerinde sergilere ve performanslara ev sahipliği yapan NFT Biennial, Metaverse'de gerçekleşecek sergileriyle de tam bir fijital deneyime dönüşüyor. Ziyaretçilerin ekranlar ve projeksiyonlar aracılığıyla katılımcı olarak yer alabilecekleri bienalde; medya sanat performanslarından, hibrit söyleşilere, VR/AR deneyimlerden immersive sergilere kadar pek çok etkinlik bulunuyor. Doğa, insan ve teknoloji üçgeni etrafında dokuz pavilyon sunacak bienalin kavramsal çerçevesinde İnsanlığın teknolojiyi ne kadar içselleştirebildiği yer alıyor ve ziyaretçilere Doğru soruların peşinde miyiz? sorusunu yöneltiliyor. Üç noktalı bir soru işaretiyle sembolize edilen bu yaklaşım her izleyenin kendi cevaplarını bulabilmesine imkan sağlamayı hedefliyor. NFT Biennial kurucu direktörü ve multimedya sanatçısı Rahim Ünlü'den Bienali dinledik. NFT dünyası ile ilişkim bir dijital sanat bienaline sanat eseri üretmek üzere davet almamla başladı. Dijital sanatın kayıt ve dağıtımı adına birçok kolaylık sağlayan NFT'ler, şahit olduğumuz gibi 2021 yılında büyük bir çıkış yakaladı ve bu popülerlik, kavramsal birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. NFT Biennial fikri aslında bu dönemde zihnimde olgunlaştı diyebilirim. Sonrasında küçük bir ekiple birlikte çalışmalara başladık üzerinde çalıştığımız kavramsal yapı şekillenmeye başladı. Amacımız en baştan beri küratöryel bütünlüğün web 3.0 değerleriyle birleştiği kolektif bir yapı inşa etmekti. Sonrasında, gayet organik bir şekilde birçok küratörün, sanat kurumunun, merkeziyetsiz organizasyonun, galeri ve partnerin katılımıyla bu hayal gerçeklik zeminine oturmuş oldu. Tezos Vakfı ve ekosistemi de dünya çapında bir organizasyon geliştirmemize büyük katkıda bulundu. Aynı zamanda, Türkiye'nin öncü kültür sanat kurumlarından biri olan Zorlu PSM'nin NFT Biennial'e alan açması ve destek sağlaması en büyük motivasyonlarımızdan biriydi. Dijital dünyanın ve yaratıcı endüstrilerin bir araya geldiği multidisipliner alanların çoğalmasına büyük ihtiyacın olduğu bugünlerde, Zorlu PSM ile bu sergiyi gerçekleştirmek, bizim için de harika bir başlangıç oldu. Tuhaf bir Kehanetin Katarsisi başlığını taşıyan ilk edisyonumuz doğa, insan ve teknoloji üçlüsü etrafında şekillendi. 12 kişilik küratör ekibimizde her küratör bağımsız olarak kendi sanatçılarını seçti ve aynı zamanda, birkaç ay önce yayınladığımız açık çağrı üzerinden yapılan başvurularla da bienalde yer alacak eserler şekillendi. MoMA koleksiyonunda eserleri bulunan, Lumen Prize listesine girmiş dünyaca ünlü sanatçıların yanında yeni yükselen çok yetenekli sanatçılarda kürasyonda yer alıyor. Aslında bu çok kişisel bir soru ve herkesin teknolojiyle olan deneyimi açısından özel yanıtlar içeriyor. Onun için bu soruya doğrudan bir cevap vermek yerine NFT Bienal'in kavramsal çerçevesinin de üstünde şekillendiği açık uçlu ve soyut soru yapısına gönderme yapmayı tercih ederim. NFT Biennial'in amacı insan ve teknoloji ilişkisini irdeleyen açık uçlu sorular sormak, teknolojiyle ilişkisi içinde hızla değişip dönüşen sanata bu soruları çoğaltıp geliştirmek için alan açmaktı. Aslında NFT Biennial'in gerçekleşmesi başlı başına insan teknoloji ilişkisini ve bu ilişkinin yol açtığı yeni ilişki biçimlerini ne kadar içselleştirdiğimiz sorusuna verilmiş güzel bir yanıt oldu ve olmaya da devam edecek. Bienalin resmi olarak başlamasıyla birlikte küresel NFT ve sanat dünyasından daha fazla insana ulaşılacak, daha fazla insan bu organizasyonun parçası olarak ona yeni bir yön verecek. Bu projenin en büyük başarısı Web 3 değerleriyle bu tür bir organik ve kolektif büyümeye olanak verebilmesi, teknoloji aracılığıyla çağın insanlarını sanat etrafında bir araya getirmesi. Seyircinin de bizim bienali hazırlarken yaşadığımız heyecanı paylaşarak bu büyüyen küresel kolektifte aktif olarak yer alacağını ve bu yanıtın bir parçası olacağını düşünüyoruz. NFT Biennial kapılarını 6 Ocak'ta Zorlu PSM'de açtı ve 15 Ocak'a kadar sergi devam edecek. İlk iki günde çesitli medya performansları ve alanlarında uzman isimlerin yer aldığı hibrit söyleşiler yer aldı. Bunun sonrasında NFT Biennial Şubat sonuna kadar farklı noktalarda seyahat edecek. Aralarında Los Angeles, Londra, Berlin, Bogota, Amsterdam, Tokyo ve Brüksel'in de bulunduğu şehirlerde, fiziksel sergilerin yanında VR/AR ve immersive deneyimlerle birlikte devam edecek. Aynı zamanda, halen açıklamadığımız dünyanın farklı noktalarında 2 mekanımız var ve özellikle Şubat ayı içinde, daha fazla sanatçıyı davet etmek istiyoruz. Bunun yanında metaverse ve fiziksel galerilerimizi ziyaret edenlere NFT'ler dağıtıyor olacağız. Bunun için bir oyunlaştırma tasarımı yaptık ve daha çok galeriyi deneyimleyen ziyaretçilerimize farklı ödüller dağıtacağız. Bunun ilk aşaması Zorlu PSM'deki sergi esnasında dağıttığımız sınırlı sayıdaki NFT'lerle gerçekleşiyor. Dijital sanatta ve daha genel bir çerçevede dijital nesnelerin koleksiyonerliği, problemli bir yapıya sahipti çünkü eserin kopyalanması çok kolaydı. NFT'ler bu duruma, blok zincire kayıtlı bir dijital bir kontrat olarak çok büyük bir çözüm getirdi ve dijital nesnelerin biriciklik kazanmasına imkan sağladı. Bu doğal olarak sanatçıların doğrudan koleksiyonerlerle bağlantı kurması açısından çok büyük bir kolaylık sağladı. Sanatçının aradaki kurumlar olmadan doğrudan koleksiyonerlere ulaşması sosyal medyayla yaygınlaşmıştı ve NFT'lerin geniş çapta adaptasyonuyla birlikte bu durumun çok daha hızlanacağını düşünüyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Birbirine paralel yaşam öykülerinde yarattıkları imgesel eserlerle 20. yüzyılın ikonik isimleri Hilma af Klint ve Piet Mondrian, Tate Modern'de ezoterik bir diyalog içinde. Hiç tanışmadılar, yolları kesişmedi. Ancak aynı dönemde birbirlerinden habersiz şekilde önce doğa ve manzara resimleri yaptılar; ardından geometriyle derinden ilişki kurdular. Renk ve formlarla kurguladıkları dilde, dünyanın ötesindeki güçleri araştırırken doğaya bağlandılar. Deneysel figüratif resimleri 1900'lerin başlarında soyut resimde somutlaşırken, birbirinden bağımsız iki farklı ifade ortaya çıkıyordu. Londra Tate Modern'de 20 Nisan'da açılışı yapılacak Hilma af Klint and Piet Mondrian: Forms of Life sergisi, bu iki ikonik isimle diyaloğa girerek soyut resme getirdikleri yeni yaklaşımları gözler önüne seriyor. Birbirine benzemeyen ancak ortaklıklar barındıran bu iki ressam, manzara resimlerinin yanı sıra botanik çizimlerle başladıkları kariyerlerine, güçlü soyut resimleriyle devam ederek ve burada ısrarlı, istikrarlı bir tutum izleyerek, kendilerine özgü bir dil kurdular. Diğer yandan ruhaniyet ve mistisizm, bu iki ismin de ilgi alanı olarak kaldı. 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşen bilimsel buluşlar, radyoaktivite, röntgen, elektron gibi gözle görülemeyen maddelerin ve sistemlerin keşfinin fiziki yaşama getirdiği alternatif bakış ve türlü endüstriyel gelişimlerin sonucu olarak toplumsal değişim, iki ressamın felsefi teorilere merak salmasına sebebiyet verdi. Dolayısıyla, insanın duyularının ötesinde bir gerçekliğin olasılığı, iki ressamın da ifade biçimlerine yön verdi. 250'den fazla resim, çizim ve arşiv materyallerini içeren sergi de bu vesileyle, sanat tarihinde bir dönemin DNA'sını yansıtan af Klint ve Mondrian'ın yaşamsal biçimlerine ev sahipliği yapıyor. Hilma af Klint'in şimdiye dek İngiltere'de gerçekleşen en geniş kapsamlı sunumunu izleyiciye ulaştıran serginin odağında, sanatçının 1907 yılında ürettiği devasa resimleri The Ten Largest serisi yer alıyor. Sergi aynı zamanda af Klint'in, ölümünden en az 20 yıl sonra görülmesini vasiyet ettiği ve sırasıyla 1908 ile 1913-1915 yılları arasında ürettiği Evolution ve Tree of Knowledge gibi mistik resimlerini de barındırıyor. 1862 yılında Stockholm'de doğan ve Royal Swedish Academy of Fine Arts'ın ilk kadın öğrencisi unvanını taşıyan sanatçının spiritüalizm ve doğayla ilişkisi resimlerinin başat özelliğini oluşturuyor. Hatta 1904 yılında, doğaüstü güçlerle yaşadığı bir buluşma esnasında, ruhani uzamı resmediyor: 1915'e değin üzerinde çalıştığı altı farklı ve büyük ebatlı resimden oluşan seri The Paintings for the Temple başlığıyla yaşamın yeni felsefesini ortaya koyuyor. Hayatta olduğu süre boyunca yalnızca erken dönem doğa resimleri sergilenen sanatçının, soyut resimleri uzun süre saklı kalıyor. Ta ki, 1944'te vefat eden sanatçının bir resmi, 1986 yılında Los Angeles County Museum of Art'ta gerçekleşen bir sergide görülene dek... İsveç'te bundan 10 sene önce yapılan solo sergisinin ardından, 2018'de New York Guggenheim Müzesi'ndeki retrospektifi ise rekorlar kırıyor. Zira müzenin 60 yıllık tarihinde en çok gezilen sergi olma özelliğini koruyor. Diğer yandan, Piet Mondrian'ın en bilinen eserlerine yer veren Hilma af Klint and Piet Mondrian: Forms of Life sergisi, sürpriz şekilde sanatçının 1907 yılında ürettiği Red Cloud ve 1911 tarihli Evolution gibi figüratif resimlerine de alan açıyor. Mondrian'ın da felsefi tarafını irdeleyen sergi, sanatçının, evrenin temel gerçekliğini minimal ve açısal resimlerle ortaya koyduğu savını öne çıkarıyor. Diğer yandan sanatçının erken işlerinde betimlediği çiçek resimleriyle doğayla olan yakın bağının izini sürerken, geometrik formlara geçişini bir süreç olarak izleyiciye açıyor. 1872 yılında Amersfoort, Hollanda'da doğan Mondrian 20 yaşında Amsterdam'a taşınarak Royal Academy of Visual Arts'ta eğitim alıyor. 1909 yılında dünyanın önde gelen müzelerinden Stedelijk Museum'da o dönem yapmış olduğu izlenimci manzara resimleri sergileniyor. Ardından Paris'e taşınan sanatçı, kübizmden ilhamla deneysel resimler yapmaya başlıyor ve soyut resme geçişi bu dönemde hızlanıyor. 1917'de Hollanda'ya dönerek, temel renkleri ve geometrik biçimleri merkeze alan De Stijl akımının önde gelen kurucu isimlerinden biri oluyor. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından tekrar Paris'e dönerek, kendi ismiyle özdeşleşen soyut dikdörtgenlerin temel renklerde siyah konturlarla geometrik kompozisyonlarını yapmaya başlıyor. Bir süre Londra'da da yaşadıktan sonra New York'a taşınıyor, renk çizgileriyle deneysel çalışmalar yapıyor ve 1944 yılında, bu kültür başkentinde hayata gözlerini yumuyor. Aynı yıl içinde hayata veda eden bu iki sanatçının tüm ortaklıkları, tuhaf şekilde birbirine paralel yollarda geziniyor. Londra Tate Modern'de gerçekleşen Hilma af Klint and Piet Mondrian: Forms of Life sergisi, 3 Eylül tarihine dek açık olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pop Art sanatçısı Ahmet Ağıllı, eserlerindeki pozitif ve alışılmadık değerleriyle sıradanlığa karşı çıkıyor. Sanat olmadan insanların estetik yanının hep eksik kalacağını vurguluyor ve sanatın toplumda iyileştirici gücü olduğunu anlatıyor. Çocukluktan bu yana kalemler ve boyalarla vakit geçirirken, kendimi merak edip tanımaya başladım. İlk günden bu yana yaptığım işi bir meslek olarak görmüyorum; bu benim var olma biçimim. Çocukluk dönemim şu anki üretimlerimi besliyor ve hala da beslemeye devam ediyor. Çünkü o dönemlerde izlediğim, şahit olduğum her şey içsel bir yüzleşmeyle karşı karşıya getiriyor beni. O dönemlerim içine sıkıştırılmışlıklarla dolu. Ben de resim yoluyla aktarmaya çalışıyorum tüm olup biteni. Sanat, üretimimi tetikleyen aslında kendi güncel hayatımda da hep farklı olanı aramamla ilintili. Bir nevi onarım hali. İçimdeki sancıların dışavurumu beni bu sürece itti. Kendimle ilgili arayışlarım var hep. Üretim sürecim beni buraya getirdi diyebilirim. Resimlerimde farklı teknikler denemeyi seviyorum. Malzeme gözetmeden, uyguladığım spontane pratiklerle pozitif ve hayatta az bulunan güzel değerlere, hislere ve duygulara dokunmayı bu şekilde başarabildiğimi düşünüyorum. Bu durum beni aşırı şekilde motive ediyor son zamanlarda. Hayatın monotonluğu, renksizliği ve sıradanlığı, yeni keşifler, bunun yanında duygu ve düşüncelerim beni çok etkiliyor. Bunu da bir şekilde dışa aktarmaya çabalıyorum, yazarak ya da çizerek. Sıradan olan her şey, beni çok sıkıyor. Bu yüzden elimden geldiğince sıra dışı, dikkat çekici, farklı işler çıkarmaya çalışıyorum. Andy Warhol, Haluk Akakçe ve Yayoi Kusama ilham aldığım, beslendiğim sanatçıların başında geliyor. Bazen çok mutlu, bazen çok üzgün, bazen çok aşık... Gün içinde yaşadığım olumlu ya da olumsuz her şey beni üretmeye itebiliyor. Gece veya gündüzün pek bir önemi yok benim dünyamda. Tuvalin başına geçtiğimde düşünmeden, kurgulamadan içimden gelen her şeyi aktarmayı ve orada kaybolmayı seviyorum aslında. Bazen sancılı, bazen ise heyecanlı olabiliyor bu süreç. Günün sonunda bir tasarımı bitirebilmenin verdiği mutluluk ve kendini gerçekleştirme duygusu paha biçilemez gerçekten. Yarattığım bu çocuksu, masalsı ve ütopik dünyayı çok seviyorum. Günümüzde teknolojinin faydalarını hiçbirimiz inkar edemeyiz bence. Kullandığım materyal ve görsellere daha kolay ulaşmamda, bir eserimi daha iyi ve sağlıklı bir şekilde muhafaza etmemde katkısı büyük. Dünyanın diğer ucundaki bir kimseye ulaşabiliyor, bir şekilde dokunabiliyorsak bu onun sayesinde. Dijital medyanın tüm sanat dallarına -pop art da bunlara dahil- artısı çok fazla. Gitgide artacaktır diye ümit ediyorum. Hiç durmadan, pes etmeden, olumsuzluklara karşı büyük bir özenle ve çabayla çalışmak, üretmek bana getirdiği sorumluluklardan bazıları. Hem sanatçı hem bir insan olarak objektif, dürüst, merhametli ve pozitif bir kişi olmaya gayret ediyorum. Her sanatçının olması gerektiği gibi. Sanatın toplum üzerindeki etkisi saymakla bitmez aslında. Ama sanatın iyileştirici gücü olduğuna eminim -tarih öncesinden başlayıp günümüze kadar gelen. Sanat olmadan insanların estetik yanı hep eksik kalır. Sanat fikirleri değiştirerek veya dönüştürerek, değerleri hatırlatarak ve deneyimleri mekan ve zaman kapsamında tercüme ederek toplumu etkilemiştir hep. Sanat toplumdaki değişimin habercisi olduğu kadar, statükoyu sorgulayan önemli fikirlerin ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasına da vesile olmuştur. Sanatın yapılması ve beğenilmesi bireyseldir, sanat yalnız bir eylem olarak başlar ancak toplum böyle yaşantı birimlerini önemseyip sindirdiğinde toplumsal dokuya işlenmiş olur. Sanat sürekli yenilikler ve yaratıcılığı destekleyen bir olgudur. Eğitim konusunda da bizden sonra gelecek nesilleri sanatla iç içe yaşatmak gerekir diye düşünüyorum. Bu çok değerli ve kıymetli bir deneyim. Heyecan verici bir şey. Genelde keyifli ve güzel geri dönüşler alıyorum. Ürettiğim bir resmin hiç tanımadığım birine dokunması, onda bendeki etkiyi uyandırması ve iyi gelmesi, aldığım o güzel enerji beni çok mutlu ve motive ediyor. Bu da beni arzuyla yeni işler yapmaya tetikliyor. Ufukta benim için ne var bilmiyorum ama akışına bırakarak, deneyimlemek, hayatımın son anına kadar üretmek, resim yapmak ve hep böyle hatırlanmak istiyorum. Şimdilik bunu söyleyebilirim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bodrum'da yer alan Zai Yaşam, Ahmet Güneştekin'in Kutsal Ağaçlar adlı kişisel sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Koleksiyoner ve iş insanı Yunus Büyükkuşoğlu'nun kurucusu olduğu ve eşi Derya Büyükkuşoğlu ile birlikte yönettiği Zai Yaşam, edebiyat, sanat ve gastronomiyle iç içe geçmiş bir yaşam deneyimi sunmayı amaçlayan yeni nesil bir kütüphane. Zai Yaşam içinde kurulan sanat galerisi Art Zai'nin aynı zamanda açılış sergisi olacak Kutsal Ağaçlar, Güneştekin'in geleneği şimdiye taşıma düşüncesiyle yorumladığı işlerine ve ağaç haritalarının dairesel yapısını anımsatan formlarla çalıştığı yapıtlarına yer verecek. Sergide, sanatçının yaratıcı denemelerinin özünü yakalayan, algı ve duyguları için görsel bir eşdeğer yarattığı bronz heykelleri, geçmiş uygulamaların dışında kalarak yaptığı seramik işleri ve mitolojik öğeleri, optik yanılsamaları yaratan yarıkürelerin yanı sıra, işlerin yüzeyinde ortaya çıkan üç boyutlu yarıkürelerle bütünleştirdiği işleri sergileniyor. Sanatçı, Kutsal Ağaçlarda sergilenen Gelene ek adını verdiği çalışmalarının temel felsefesini ek ifadesine yüklediği anlam üzerine kuruyor. Gelenek ifadesinin gelene ek biçiminde kullanımı gelenek ve onun elde ediliş biçimi olan deneyimin şimdiye taşınma tasarısıdır. Gelene ek, geçmişte kalan ve bugüne olduğu gibi taşınmak isteneni değil, kopmaksızın devam eden bir bütünü ifade eder. Bu devamlı değişen, çoğullaşan bütün ancak kesintisiz olarak yorumlandığında canlı kalır. Geçmişten bugüne tekrar eden, uzanan, kalan, gelen bir ek vardır. Bu ekin kesintiye uğraması düşünmenin de kesintiye uğraması demektir. Kutsal Ağaçlarda sergilenen tuval üzerine çalıştığı işlerinde sanatçı hareketin ve sonsuzluğun evrensel sembolü olan daire üzerine kurulu sarmal yapıyı mitolojik öğelerle birleştirir. Sanatçının çocukluğunda çizdiği ilk şekiller arasında olan bu sarmal yapı, eşmerkezli daireler, bir ağacın halkalarından su üzerindeki dalgalanma desenlerine kadar çok sayıda doğal düzenlemeyle belleğine yerleşmiştir. Sanatçının bu işlerinde yüzeyde, dairesel ağaç haritalarında olduğu gibi, halkalar veya iç içe geçen güneş patlamaları merkezi bir kökle başlar, diğer sıralar ortadan dışa doğru genişler. Bununla birlikte, bazılarında bir dizi parçalı halka ve yan yana hücreler de kullanır. Her bir hücrenin alanı çoğu zaman birbirine geçen belirli bir yoruma ve renge karşılık gelir. Sanatçı bu yorumlama alanını, anlamsal yapının oluşturucu öğesi olarak mitolojik bir kabukla örterek inşa eder. \"Kutsal Ağaçlar 18 Haziran 28 Temmuz 2021 tarihleri arasında ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul'un önde gelen kültür sanat merkezlerinden Akaretler, yeni yıla bağımsız sanatçılar ile giriyor. ONE AKARETLER, 27 bağımsız sanatçı, yaklaşık 140 sanat eseri ve 3 sanat inisiyatifi ile 20 Aralık 5 Ocak tarihleri arasında Akaretler No: 37-39'da sanatseverler ile buluşuyor. İstanbul'un önde gelen kültür sanat merkezlerinden Akaretler, yeni yıla bağımsız sanatçılar ile giriyor. Bilgili Holding ev sahipliğinde düzenlenen ve bağımsız sanatçıları desteklemek için oluşturulan yeni sanat etkinliği ONE AKARETLER, 27 bağımsız sanatçı, yaklaşık 140 sanat eseri ve 3 sanat inisiyatifi ile 20 Aralık 5 Ocak tarihleri arasında Akaretler No: 37-39'da sanatseverler ile buluşuyor. One Akaretler ile bağımsız sanatçıları desteklemek için yeni bir platform oluşturmayı hedefleyen Bilgili Holding, yeni yıl ruhuyla sanatı harmanlayarak izleyicilere keyifli bir deneyim yaşatıyor. Begüm Güney'in küratörlüğünü üstlendiği seçkide farklı disiplinlerde eserleri sanatseverler ücretsiz olarak ziyaret edebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ebru Duruman yeni Akışkan Arzu sergisinde soyut ve figüratif sanatı birleştiren güçlü imgeleriyle dikkat çekiyor. Sergi, bedenin karmaşıklığını ve duygusal derinliği keşfederken, cinselliği beden ve zihin arasında bir geçiş olarak ele alır. Ebru Duruman'ın eserleri, izleyiciyi kimlik, cinsellik ve özgünlük gibi temel kavramlar etrafında düşünmeye sevk eder. Sanatçının renk ve form ile olan derin bağı, eserlerindeki içsel çatışmaları ve çeşitli duyguları ifade etme isteğini yansıtır. Sergideki figürler, izleyiciyi içsel bir yolculuğa çıkararak, bedenin ve duyguların karmaşıklığına odaklanır. Eserlerindeki agresif fırça darbeleri ve canlı renk paleti, içsel çatışmaların ve duygusal dalgalanmaların bir yansıması olarak görünür. Aynı zamanda, soyutlamalarıyla da izleyiciye bireysel ifade özgürlüğünün önemini hatırlatır. Ev kavramı, sergide önemli bir tema olarak karşımıza çıkar. Bu mekan, fiziksel ve toplumsal temsilin bir bileşimi olarak ele alınırken, bireyin özgün benliğini bulabileceği bir alan olarak tasvir edilir. Evin içsel ve dışsal dünyasının birbirine karıştığı bu eserler, izleyicilere kendilerini anlama ve kabul etme yolunda derinlemesine düşünme fırsatı sunar. Sergi, ziyaretçilerini sanatın derinliklerine davet ederken, aynı zamanda toplumsal normlar, benlik kimliği ve insan arzuları gibi evrensel konular üzerine düşünmeye teşvik eder. Akışkan Arzu, sanatın gücünü kullanarak izleyicilere dokunacak, düşündürecek ve etkileyecek bir deneyim sunar. Bu önemli sergi, 28 Ekim 2023 tarihine kadar Dirimart Pera'da görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ünlü moda tasarımcısı Alber Elbaz'ın yaşamına ve çalışmalarına adanmış en kapsamlı moda sergisi, İsrail'de bulunan Design Museum Holon'da kapılarını açmaya hazırlanıyor. Müzenin tamamı, geçtiğimiz yıl COVID-19 nedeniyle hayatını kaybeden ünlü moda tasarımcısı Alber Elbaz'ın ilham verici ve yaratıcı hayatına ayrılacak. Alber Elbaz: Rüya Fabrikası başlıklı sergi, couture parçaları, nadir arşiv materyalleri, kişisel objeler ve ilk kez halka gösterilecen fotoğrafları içerecek. Ayrıca Elbaz'ın kendi markası AZ Factory için tasarladığı ve ilk kez bir müzede sergilenecek olan ilk koleksiyonu da yer alıyor. Love Brings Love, Alber'in ortağı Alex Koo ve AZ Factory tarafından başlatılan uluslararası moda tarihinde benzeri görülmemiş bir olaydı. Dünyanın önde gelen 46 moda evi bu gösteri için bir araya gelerek, Elbaz'ın anısına saygı duruşunda bulundu. Sergiye Alber Elbaz'ın İsrail'deki ailesi de eşlik ediyor. Alber Elbaz uluslararası bir moda efsanesiydi. Kazablanka'da doğdu, Holon'da büyüdü, New York'a göç etti, Paris'i fethetti ve modayı sonsuza dek değiştiren olağanüstü bir miras bıraktı. Elbaz (1961-2021) erken çocukluktan itibaren moda dünyasının hayal kurucularından biri oldu, üretti ve moda tasarımcıları arasında bir dahi olarak kabul edildi. Ayrıca Alber'in nazik kişiliği, onun dünya çapında birçok kişi tarafından derinden sevilmesini ve takdir edilmesini sağlamıştı. Bu sergi, onun olağanüstü hikayesini anlatmak ve deneyimlemek için eşsiz bir fırsat sağlayacak. Sergi, Holon Tasarım Müzesi'nin tamamını kaplayacak. Ayrıca bugüne kadar Alber Elbaz ile ilgili en kapsamlı sergi olması yönüyle de dikkat çekiyor. Yolunuz İsrail'de gerçekleşecek bu sergiye düşer mi bilmiyoruz ancak eğer önümüzdeki dönem için bir seyahat planınız varsa, 15 Eylül'de kapılarını açacak sergiyi ziyaret etmek için 2023 Mart'ına kadar vaktiniz olduğunu not düşelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Estetik algıların ve tüketim alışkanlıklarının standartlaştığı ekosistemde akla odaklanan Love Over Entropy, 29 Nisan'a dek Anna Laudel İstanbul'da. Estetik algıların ve tüketim alışkanlıklarının dayatmalar sebebiyle standartlaştığı bir dünyada akla odaklanan karma sergi Love Over Entropy, 29 Nisan'a dek Anna Laudel İstanbul'da görülebilecek. Küratörlüğünü Ayça Okay'ın, koordinatörlüğünü ise Lal Batman'ın üstlendiği sergide 19 sanatçının geçmiş eserleri ile sergiye özel üretimleri beraber yer alıyor. Aralarında Ahmet Sel, Aybala Yalçın, Bahadır Çolak, Büşra Çeğil, Dinçer İşgel, Zeren Göktan, Halil Vurucuoğlu, Fırat İtmeç, Elçin Acun, Fırat Engin, Hande Şekerciler, Kadriye İnal, Lal Batman, Mert Özgen, Furkan Temir, Nejat Satı, Sinan Logie, Serra Duran Paralı ve Volkan Kızıltunç gibi isimlerin yer aldığı sanatçıların eserleri farklı malzeme ve tekniklerle üretilmiş. \"Evrende var olan her şey bir gün yok olmaya mahkumdur\" önermesinden hareket eden ve evrendeki düzensizlik anlamına gelen entropi kelimesini odağına alan Love Over Entropy'nin adı, aynı isimli elektronik müzik parçasından geliyor. Akıl kavramı etrafında, insanın değişime ayak uydurup alışkanlıklarını terk ederek geçiş yaptığı akıllı hayat olgusuna vurgu yapan sergi, merkeze yüzyılın öne çıkan kavramlarından sapyoseksüelliği alıyor. Karma eserlerin ortaya koyduğu etkileyici duruşu mesajıyla harmanlayan Love Over Entropy, sanatseverlere aklı ne derece çekici bulduklarını sorgulatmak niyetinde."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul'a sürdürülebilir bir kültürel sistem önerisi sunan Apartman sergisi, tam kapanma sürecinin ardından kapılarını yeniden açıyor. Küratörlüğünü Lara Lakay ve Tuba Kocakaya'nın üstlendiği, İstanbul'un kültür ve sanat hayatına alternatif bir sistem önerisinde bulunan, ayrıştırılmış çağdaş sanat ortamını birleştirmeyi amaçlayan Apartman sergisi, COVID-19'a karşı alınan tedbirler kapsamındaki tam kapanma sürecinde kapılarını kapatmıştı. Küratörlüğünü Lara Lakay ve Tuba Kocakaya'nın üstlendiği sergi, Kadıköy Yeldeğirmeni, Apartman No.52'de kapılarını yeniden açtığını duyurdu. Adını Türkçe'de ayırmak, parçalara, hisselere bölmek anlamına gelen 'appartire' kelimesinden alan sergide, farklı teknik ve materyellerle üretim yapan Ali Kanal, Z.Ayşe Hatipoğlu, Bedia Ekiz, Cansu Yıldıran, Cins, Dila Yumurtacı, Dinçer İşgel, Eşref Yıldırım, Gaye Su Akyol, Gökhan Deniz, Gökhan Deneç, Gökhun Baltacı, Güler Güçlü, Hakan Gürsoytrak, İris Ergül, Kıvılcım Güngörün, Leman Sevda Darıcıoğlu, Meltem Sarıkaya, Mustafa Horasan, Özgür Can Taşcı, Sevim Kaya, Tayfun Gülnar ve Zeynep Özkanca dahil olmak üzere 23 sanatçının yakın dönem eserlerinin yanı sıra sergiye özel ürettikleri yeni eserleri de yer alıyor. Aynı zamanda farklı yeteneklere ve tarzlara sahip sanatçılar özerkleştirilmeden, kamusal alanda bir çatı altında nasıl bir araya gelebilir ve nasıl konumlanır gibi sorulara yanıt arayan sergide resim, heykel, video, yerleştirme sanatı, performans sanatı, grafiti ve ses olmak üzere farklı tekniklerle üretilmiş, disiplinlerarası bir seçki de ziyaretçilerle buluşuyor. Ayrıca sergi sonrasında mimar Hayri Ödensoy tarafından sanattan koparılmadan ve aslına sadık kalarak restore edilecek olan Apartman No:52, mimari proje olarak, sergi, atölye çalışmaları ve misafir sanatçı programlarına ev sahipliği yapmaya devam edecek, mahalle deneyimi ve ortak üretime olanak sağlayacak, alternatif bir kentsel dönüşüm modeli sunmayı hedefliyor. Sanatçı, sanatsever, kent meraklısı gibi şehir kahramanlarını bir araya getirmeyi hedefleyen sergi, 28 Mayıs 2021 tarihine kadar ziyaretçilerini ağırlayacak. Ulaşım, ziyaret gün ve saatleri hakkında ayrıntılı ve güncel bilgi için www.apartman52.com adresini ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2018 yılından bu yana sayısız galeri, sanatçı ve izleyiciyle sanat severleri ağırlayan Art Basel Miami Beach, bu yıl 200'ün üzerinden galeri ve tanınan sanatçılar eşliğinde izleyicileri ağırlıyor. 2018 yılından bu yana sayısız galeri, sanatçı ve izleyiciyle sanat severleri ağırlayan Art Basel Miami Beach, bu yıl 200'ün üzerinden galeri ve tanınan sanatçılar eşliğinde izleyicileri ağırlıyor. Moda dünyasından izlerin de yer aldığı dikkat çekici çalışmalar izleme deneyimini artırıyor. Üstelik bu yıl NFT'nin gücü de gündemde. Es Devlin, Chanel No.5'in 100.yaşını kutlamak için geniş çaplı bir proje ile karşımızda. Miami Design District Jungle Plaza'yı 1.000'den fazla bitkiden oluşan yemyeşil bir ormanla çevrili çok duyusal bir labirente dönüştüren Five Echoes, bu dairesel heykeli ışık, renk ve sesle canlandırıyor ve sinestetik bir deneyim aracılığıyla kutluyor. Bu gösterişli deneyim 21 Aralık tarihinine dek izlenebilecek. Snapchat'in artırılmış gerçeklik özelliği kullanılarak oluşturulan alan Alex Israel'in çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Gösterimler 1 Mayıs 2022'ye kadar The Bass Museum of Art'ta izlenebilecek. Dior, 17 sanatçıyı ikonik madalyon sandalyesini yeniden tasarlamaya davet etti ve bilinen tasarımın yeniden düşünülerek tasarlanmış renk, doku ve formlardaki versiyonları The Dior Medallion Chair Exhibition'da izlenebilecek. Louis Vuitton, Frank Chou tarafından tasarlanan ilk dış mekan mobilyaları da dahil olmak üzere Objets Nomades koleksiyonuna yeni eklemeler yapacak. Fendi ise, Botsvana mobilya markası Mabeo ile olan iş birliğini sunacak. Design Miami'de görücüye çıkan Kompa Koleksiyonu, Fendi'den ilham alan 10 parça mobilya içeriyor. Sanatçıları ve tasarımcıları alüminyum malzemelerini yeniden tasarlamaya davet etmeye devam eden lüks valiz markası Rimowa'nın As By Seen sergisi 5 Aralık'a kadar Rimowa'nın Design District mağazasında sergileniyor. Sergide Maxwell Arkin, Sean Brown, Benjamin Edgar, Nicole McLaughlin, Noel Mercado ve Emmett Moore'un yeniden tasarlamaları yer alıyor. Denize açılmadan yat deneyimi yaşamak isteyenleri hafta boyunca Dom Perignon yatı karşılıyor ve beyaz eldivenle sunulan şampanyalar farklı bir deneyim sunuyor. 2019 yılında Art Basel ile açılışını yapan The Museum of Graffiti bu yılki sergileriyle ikinci yaşını kutlıyor. The Faena Art Project Room bir NFT bağlantısıyla tanıtılıyor ve deneysel sanat için kar amacı gütmeyen bir sanat alanının açılışı izleyiciye sunuluyor. Faena Art Project Room, Andres Reisinger'in iklim bilincine sahip NFT platformu Aorist ile işbirliği içinde sunduğu The Smell of Pink adlı yerleştirmesiyle görücüye çıkıyor. Amerika'nın resmen ilan edilmese de herkesin kabul ettiği kripto para başkenti Miami, Art Basel boyunca NFT'nin merkezde olduğu etkinlere de kucak açıyor. Bu hafta kripto sahnesi, NFT BAZL ve SLS Hotels arasında bir işbirliği olan Mason Rothschild'in MetaBirkins'inin lansmanını içeriyor. Dahası da var elbette: Bir Jean-Michel Basquiat NFT Müzayedesi, The Sagamore Hotel'de NFT devralımı, Winklevoss ikizlerinin müzayede platformu Nifty Gateway'in ev sahipliğinde Setai'de bir NFT kurulumu ve web3 sosyal kulübü The Gutter Cat Gang için sürükleyici bir buluşma."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Arter Koleksiyonu'ndan oluşturulan \"Tedbir\" başlıklı grup sergisi ziyarete açıldı. Arter'in üçüncü kat galerisinde düzenlenen sergide Hamra Abbas, Halil Altındere, Rogelio Lopez Cuenca, Burak Delier, Lamia Joreige, Ali Kazma, Alicja Kwade, Serkan Özkaya, Walid Raad, Canan Tolon ve Nasan Tur'un yapıtları yer alıyor. Küratörlüğünü Emre Baykal'ın üstlendiği \"Tedbir\" başlıklı grup sergisi, Arter Koleksiyonu'ndan bir araya getirilen yapıtlar yoluyla sanatın üretim, muhafaza ve sergileme pratiklerine odaklanıyor. Yaşamın günlük akışının, sosyal ilişkilerimizin, çalışma biçimlerimizin, dünyayla ve birbirimizle kurduğumuz mesafelerin değiştiği, hareket alanlarımızın kısıtlandığı, hatta fiziksel görünüşlerimizin maskelendiği bir dönemde tasarlanıp ziyarete açılan Tedbir, adını Canan Tolon'un sergide yer alan bir yapıtından ödünç alıyor. Sergi, çoğu kez izleyicinin tanık olmadığı hazırlık ve müzakere süreçlerinin; kültürel, ideolojik, hiyerarşik ve ekonomik bağlamların şekillendirdiği güç dinamiklerinin yanı sıra, sanatın kendine özgü zaaf, hassasiyet ve kırılganlıklarını konu ediniyor. Arter'in üçüncü kat galerisinde düzenlenen sergide Hamra Abbas, Halil Altındere, Rogelio Lopez Cuenca, Burak Delier, Lamia Joreige, Ali Kazma, Alicja Kwade, Serkan Özkaya, Walid Raad, Canan Tolon ve Nasan Tur'un yapıtları yer alıyor. Sanatçı, sanat kurumu, sanat eseri ve izleyici arasındaki ilişkiler etrafında kurgulanan Tedbir, 11 sanatçının 13 eserinden oluşuyor. Pandeminin biçimlendirdiği sıradışı bir dönemde tasarlanıp ziyarete açılan sergi, başta sağlık alanında olmak üzere ekonomi, güvenlik, enerji gibi farklı bağlamlarda sıklıkla duyup kullanır olduğumuz tedbir kelimesinin açılımlarından esinleniyor. Tedbir, 20 Şubat 2022 tarihine kadar Arter'de görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Banksy, hastane duvarına çizdiği 'Game Changer' isimli eserini sağlık çalışanları yararına satışa çıkarıyor. Toplumsal sorunlara ve adaletsizliklere dikkat çeken işleriyle bilinen anonim sokak sanatçısı Banksy, pandeminin ilk dalgası sırasında Southampton Hastanesi'nin duvarına yaptığı 'Game Changer' isimli çalışmasını sağlık çalışanlarına bağışlamak üzere açık artırmaya çıkarıyor. 'Game Changer' isimli çalışmada, süper kahramanlar Batman ve Spiderman'in oyuncaklarını sepete atmış küçük bir çocuğu, hemşire bebekle oynarken resmetmişti. Hastanenin acil bölümünde asılı olan tablo 23 Mart'ta açık artırmaya çıkacak ve elde edilen gelir Ulusal Sağlık Hizmetleri'ne fon olarak aktarılacak. Eserin açık artırmada 2.5-3.5 milyon pound (26.5-37 milyon lira) arası bir fiyata alıcı bulması bekleniyor. Çalışma sonrasında Banksy, \"Yaptıklarınız için hepinize teşekkür ederim. Bu resim siyah beyaz olsa da ortamı biraz aydınlatacağını umuyorum\" diyerek bir de not paylaşmıştı. Müzayede şirketi Christie's, tablonun 'umudun resmi' olduğunu belirterek, dünya çapında pandemiyle ön saflarda mücadele edenlere bir saygı ve hayranlık duruşu olarak nitelendirdi. Haberi ilk kez bildiren BBC'ye konuşan hastane CEO'su Paula Head ise \"İnsanlar yoğun hayatlarında bir an durup bu sanat eserini düşünmek, yansıtmak ve takdir etmek için hastanedeki herkes tarafından gerçekten değerli olacak. Hiç şüphesiz hastanemizde çalışan ve bakılan herkes için büyük bir moral desteği olacaktır\" diyerek bu anlamlı destek için teşekkürlerini dile getirdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2018 yılında Banksy'nin açık artırma sırasında kendini imha eden eseri Girl With Balloon yeni adıyla geri döndü ve oldukça yüksek bir fiyata alıcı buldu. 2018 yılında sosyal medyadan televizyonlara, sanat dünyasında oldukça ses getiren bir olay yaşanmıştı. Farklı duvar çalışmaları ve müdanasız tavrıyla ünlenen Banksy'nin en bilinen eserlerinden biri olan Girl With Balloon müzayedeye çıkmıştı. Satışı gerçekleştikten saniyeler sonraysa yapılan çalışma kendini bir noktaya kadar imha etmişti. Bunun Banksy'nin bir protestosu mu yoksa müzayede eviyle yapılan ortak bir hamle mi olduğu tartışmaları sürerken, çalışma yeni ismiyle satıldığı yere geri döndü. Banksy'nin yarım kalan bu hareketi hafızalarda tazelenirken yeni hali ve yeni adıyla çok daha yüksek bir fiyata alıcı bulmasını da sanat dünyasının ufak bir ödeşmesi olarak görmek mümkün."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. BASE, Türkiye'nin dört bir yanından yeni mezun genç sanatçı adaylarının yapıtlarını İstanbul'da sanatseverlerle buluşturuyor. Bu yıl beşinci kez gerçekleştirilecek olan BASE'e Tophane-i Amire ev sahipliği yapacak. Sergide, 32 üniversiteden 100 yeni mezun sanatçı adayının 114 eseri yer alacak. Bu yılki teması Rezonans olarak belirlenen BASE'te, sanat kariyerinin başındaki sanatçı adaylarıyla tanışabilmek ve onların farklı disiplinlerde özgün yapıtlarını bir arada görebilmek mümkün olacak. 29 Eylül'de başlayıp 3 Ekim'e kadar devam edecek BASE, Türkiye'nin 42 farklı şehrindeki 75 üniversiteden 1200'e yakın başvuru aldı. 2021 edisyonunda, seçici kurulun değerlendirmesiyle 100 yeni mezun sanatçının eseri ybulunuyor. Mezuniyetten profesyonel sanat hayatına geçişlerinde gençlere destek olmayı, kariyerlerine bir ivme ve yön kazandırmayı amaçlayan, Türkiye'nin yeni sanatçı nesline ışık tutan BASE, aynı zamanda galeri, koleksiyonerler, sanatseverler ve yaratıcı endüstrilerin de genç yetenekler keşfetmesine aracı olma misyonu taşıyor. Her yıl sanat dünyasından değerli isimlerin yer aldığı çok sesli bir seçici kurula sahip olan BASE'in 2021 yılı başvurularını Aslı Sümer, Burak Delier, Çağrı Saray, Defne Casaretto, Derya Yücel, Gülçin Aksoy, Memed Erdener, Melek Gençer, Necla Rüzgar, Nermin Kura, Nilüfer Şaşmazer, Oğuz Erten, Orhan Cem Çetin, Sarp Evliyagil, Seçkin Pirim ve Serhat Kiraz değerlendirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğiyle, Grundig, Kale Tasarım ve Sanat Merkezi ve TEB Özel Bankacılık eş sponsorluğunda, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi paydaşlığı ve Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi ev sahipliğinde düzenlenecek BASE, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da tüm hijyen ve güvenlik önlemlerinin ışığında ziyaretçilerini ağırlayacak. BASE eş zamanlı olarak base.ist adresinden de online olarak ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Namı Olmayan Giremez, Efekte Efekt, ve Diyalogların Anı gibi sergileriyle ön plana çıkan sanatçı Kemal Kara, şimdilerde 5. kişisel sergisini sunuyor. Bir Parçadan Diğerine isimli sergide sanatçı, anıların değişken dünyasında sürekli biçim değiştiren, geçirdiği değişim içinde her insanın taşıdığı kaygıların, umutların buluştuğu o yerden yaşantısına ve yaşantımıza bakıyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü Kemal Kara ve Bann Art & Design'ın kurucusu Banu Çoruh'un ev sahipliğinde gerçekleşen özel bir etkinlikle sanatseverlerle buluştu Bir Parçadan Diğerine. Sergi, 20 Kasım 2021 tarihine kadar Bann Art & Design'da misafirlerini bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatçılar için üretimin, paylaşmanın, yer değiştirmenin ve her anlamda beslenmenin zor olduğu bir dönemde Vision Art Platform, düşüncenin ve pratiğin, ekonomik ve entelektüel dayanışma ilişkilerinde bir sığınak olmasını hedefliyor ve sınırların, kimliklerin ve tanımların kaygısı olmadan öykülerini yazmayı sanatçılara bırakıyor. 8-19 Eylül tarihleri ziyaret edilebilecek olan Tayfa 35'in sanatçıları ise Mert Acar, Pınar Akkurt, Tanzer Arığ, Majid Baharan, Leyla Emadi, Serra Kuşkaya, Albena Martinova, Mehmet Öğüt, Işık Özçelik, Sevim Sancaktar, Çağrı Saray, Candaş Şişman, Nermin Ülker, Ufuk Yılmaz ve Semih Zeki."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Performans sanatçısı Ayça Ceylan'ın #MyInnerFlora performans belgesi 30 Kasım-4 Aralık 2021 tarihleri arasında Performance Alive ve Satellite Art Show işbirliğiyle Miami Art Week'te yer alacak. Canlı performansların ve performans videolarının sergileneceği etkinliğin küratörülüğünü Quinn Dukes ve Satellite Art Show'un kurucusu Brian Andrew Whiteley üstlenecek. #MyInnerFlora ; bitkilerin dili ile iç dünyamız arasındaki ilişkiyi ele alan, uzun soluklu, araştırmaya dayalı, mekana özgü bir performans sanatı serisi. Karşılaştırmalı mitoloji, herbalizm, bitki sembolizmi, hareket araştırmalarını performans sanatı ile bir araya getiren #MyInnerFlora serileri, iklim krizinin yıkıcı etkilerini her gün daha da yoğun bir şekilde deneyimlerken insanlığı sürdürülebilir bir gelecek için yavaş yaşama davet ediyor. Sanatçı Ayça Ceylan, Bir performans sanatçısı olarak, bitkiler dünyasının mucizevi katmanlarının insanlığa sadeleşme, sürdürülebilirlik ve yaratıcılık konusunda ilham verdiğini düşünüyorum. İklim krizinin yıkıcı etkilerini her gün yaşarken, diğer türlere saygı duymanın anahtarının doğayla senkronize olma haliyle gerçekleşebileceğini bir kez daha hatırlamak gerek. açıklamasıyla çalışmasını anlatıyor. Ayça Ceylan, Japonya'da katıldığı konuk sanatçı programı Do a Front çerçevesinde The key that opens the gate of invisible library başlıklı bir sergi açmış ve Yamaguchi kentinde gerçekleşen programda yer almıştı. Sagi no Mai ritüelinden ilhamı alan ve bunu güncel sanatta Thinking like Dancing temasıyla birleştiren konuk sanatçı programında Ceylan, The key that opens to the gate of invisible library isimli mekana özgü performatif bir yerleştirme üretmişti. Japonya Hükümeti Kültürel İlişkiler Ajansı tarafından desteklenen Do a Front adlı program 2012 yılından beri her yıl farklı belirlediği ir başlık altında açık çağrı sonucu biri Japon olmak üzere iki konuk sanatçıyı ağırlarken; Ceylan da program çerçevesindeki eser üretimini İstanbul ve Göbeklitepe'de gerçekleştirmişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yükselen notalar, perde açan oyunlar, keşfedilmeyi bekleyen sergiler... İstanbul herkesi kendi ritmine davet ediyor. Yükselen notalar, perde açan oyunlar, keşfedilmeyi bekleyen sergiler... İstanbul herkesi kendi ritmine davet ediyor. Bu hafta ajandanıza not edebileceğiniz etkinlik önerilerimiz var. Hollanda ve Türkiye'de yaşayıp üreten sanatçıların yapıtları vesilesiyle dil, iletişim ve ifade biçimlerinin alışılanın dışındaki aktarımına odaklanan Su Akar Dilini Bulur başlıklı sergi, İstanbul Edebiyat Evi'nde ziyaretçilerini bekliyor. Naz Kocadere'nin küratörlüğündeki sergide Özgür Atlagan, Annabelle Binnerts, Ulufer Çelik, Eser Epözdemir, Giovanni Giaretta, Itamar Gov, Fatoş İrwen, Şafak Şule Kemancı, Merve Kılıçer, Marina Papazyan, Merve Ünsal ve Müge Yılmaz yapıtlarıyla yer alıyor. Sergiyi 6 Ekim - 19 Kasım 2022 tarihleri arasında Pazar hariç her gün 11:00-19:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Yeni nesil sanat ve tasarım platformu Mercado, Urbanscapes sergisi ile Esk Reyn, Gamze Yalçın ve Max on Duty'i Artweeks kapsamında bir araya getiriyor. Şehrin dokusuna eklemlenen üretimleriyle dikkat çeken multidisipliner üç sokak sanatçısı, şehir kimliğine dair farklı odakları ilham alarak kurguladıkları eserlerle bulundukları alana ilişkin kendi çözümlemelerini ortaya koyuyor. Sergi, 2-14 Kasım tarihleri arasında Akaretler Sıraevler No:17 Kat:2'de. 26. İstanbul Tiyatro Festivali'nin dumanı üstünde tütmeye devam ediyor. Zülfü Livaneli, kaleme aldığı ilk tiyatro oyunu olmasıyla öne çıkan Duvar, yönetmenliğini Bilge Emin'in üstlenmesi ve Bu İşte Bir Kadın Var bölümünde prömiyerini yapması nedeniyle de radarımızda.Duvar, yorgun dünyanın yakın tarihinde yaşananlardan paylarına düşeni sırtlanmış farklı coğrafyalardan dört insanın bir otel odasında kesişen yollarını, iç içe geçen trajik hikayelerini konu alıyor. 31 Ekim ve 1 Kasım tarihleri için planlarınızı yapabilirsiniz. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, 1960'lardan günümüze ekolojik sanatın öncülerinden Agnes Denes'in Yaşayan Piramit isimli mekana özgü eserine ev sahipliği yapıyor. Dünyadaki varlığımızın bir metaforu olarak doğayla ilişkimizi canlandıran ve SSM bahçesinde yer alan Yaşayan Piramit isimli eserle birlikte Agnes Denes'in 1969'da kaleme aldığı Manifesto da sergileniyor. Sergiyi 29 Ocak'a kadar görme şansınız var ancak biz planlarınızı ertelemeyin deriz. Robert Louis Stevenson'ın klasik gerilim romanından uyarlanan dünyaca ünlü 'Jekyll & Hyde' müzikali, Hayko Cepkin, Elçin Sangu, Nermin Koçak, Umut Kurt, Cenk Bıyık ve Fatih Al, Tuncay Çağıl, Işık Tolgay, Miray Akovalıgil, Alper Alpman, Buket Bahar, Elerki Taşkın ve Oğuz Turgutgenç gibi isimleri bir araya getiriyor. Zorlu PSM'de sahnelenen müzikal, Kasım ayı içinde farklı tarihlerde izleyicilerle buluşacak. Göz atmak da fayda var. Enstrümanı fagotun özgün dilini müzikseverlerle buluşturan Burak Özdemir, topluluğu Musica Sequenza ile birlikte Borusan Müzik Evi'ne konuk oluyor. Sampling Barok, barok müzik ve farklı stilleri, yeni bir diyalog çerçevesinde birleştiren, dönem enstrümanları ile güncel elektronik enstrümanlarıyla farklı bir deneyim vaat eden konser için 5 Kasım Cumartesi gününü not edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu haftayı sanat gezileriyle tamamlamak isteyenler için radarımıza aldığımız 5 sergiyi anlatıyoruz. Tsunamiler, dev dalgaların yıkıcı gücü, yükselen su seviyesinden sular altında kalması beklenen şehirler ve iklim değişikliği... Tüm bunlar Suyun Bildikleri başlıklı sergide, içinde bulunduğumuz dönemin belirsizliklerini ve krizlerini su üzerinden okumak isterken, bir gerçeklik ve metafor olarak suyun akışkanlık, uyum sağlama, şekilsizlik özelliklerini tartışmaya açıyor. 16 sanatçının katılımıyla düzenlenen Suyun Bildikleri başlıklı sergi, 15 Ocak-26 Şubat 2022 tarihleri arasında Pilot Galeri'de ziyaretçilerini ağırlayacak. Aras Yayıncılık ve Yesayan Salonu, Ermenice edebiyatın 20. yüzyıldan bugünlere taşınan en önemli isimlerinden Zaven Biberyan'ın 100. yaşını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Bu kapsamda Zaven Biberyan'ın yaşamının az bilinen yönlerine odaklanan Yazmak Teselli Oluyor sergisi ziyarete açıldı. Yesayan Salonu'ndaki sergide, yazarın yaşamının fotoğraflarla, çalışma rutininin ise elyazısı notları, süreli yayınlardan kupürler ve defterler aracılığıyla anlatıldığı sergide, Biberyan'ın resimleri, kızı Tilda için tuttuğu günlük, obje ve metinler de yer alıyor. Pera Müzesi, Yarına Notlar sergisi ile , COVID-19 küresel salgını sürecinde yaşanan kültürel geçişi ele alan güncel sanat çalışmalarını bir araya getiriyor. Independent Curators International oluşumunun hazırladığı bu gezici sergi, mevcut kriz ortamında, günümüz kültürünün değerlerini sorgulamak ve yeniden değerlendirmek amacıyla 25 ülkeden 30 küratörün oluşturduğu seçkiyi sunuyor. Sergi, 6 Mart'a kadar kapılarını açık tutacak. Besteci David Tudor tarafından tasarlanan ve John Driscoll ile Phil Edelstein tarafından gerçekleştirilen Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) başlıklı etkileşime açık yapıt, Arter'in performans salonlarından Karbon'da sergileniyor. Bu kendi kendini icra eden ses yerleştirmesinde kullanılan şamandıra, plastik fıçı, bakır kova, saksı ve raket gibi çeşitli gündelik kullanım nesneleri havada asılı şekilde mekana yayılıyor. Farklı biçimlerde müdahale edilip birleştirilmiş bu nesneler önceden kaydedilmiş ses dosyalarından gelen sinyallerle titreşiyor, yağmur ormanlarının doğal seslerini hatırlatan bir ses ortamı meydana getiriyorlar. Sesli Dizi serisinin Arter Kurucu Direktörü Melih Fereli'nin küratörlüğündeki dördüncü sergisi olarak izleyiciyle buluşan Yağmur Ormanı V (varyasyon 3) için son ziyaret günü 6 Şubat 2022. Mixer proje odasında, sanatçı, yazar ve illüstrator Gökçe İrten'in Kişisel Katmanlar başlıklı ikinci solo sergisi, 14 Ocak'tan itibaren sanatseverlerle buluşuyor. Sergide, bireyin kendi öz benliği ile bulunduğu yer ve etrafındaki her şeyle olan çok katmanlı ilişkisine odaklanılıyor. Sanatçı sergide, toplumsal yapı içinde sıkışmış kimliklerin duygularını anlamaya, kişinin kendini bulma ve yeniden kurgulama süreçlerine dikkat çekiyor. Açılışı 14 Ocak Cuma günü gerçekleşecek Kişisel Katmanlar, 27 Şubat'a kadar Mixer proje odasında gezilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Contemporary Istanbul Vakfı, 18 Mart - 5 Mayıs tarihleri arasında Canan Tolon'un Fişekhane'deki Cocoon'a özel ürettiği büyük ölçekli enstalasyonu Limbo'ya ev sahipliği yapıyor. Tolon'un 1997'de yayımladığı kitabı ile aynı adı taşıyan mekansal enstalasyonu Limbo, yaşamın döngüsünü merkeze alarak sanatseverleri yaşam ve ölüm gibi zıtlıkların da içinde bulunduğu bir yolculuğa çıkarıyor. Limbo, kendisini sürekli yenileyen doğanın ve zamanın bıraktığı izleri yansıtarak varoluşun birbirleri üzerindeki etkisini, direncini ve belirsizliğini ifade ederek izleyicilere yaşam ve ölüm arasındaki yakınlığı deneyimleme imkanı sunuyor. Canan Tolon'un sıraladığı salıncakların çim ve su gibi doğal malzemelerle ve mekanın doğal koşullarıyla etkileşimini gösteren enstalasyonu, sanatın zamanla nasıl dönüşerek yeni formlar aldığını izleyiciye gösteriyor. Tolon, sergide suyun metal salıncaklara yaptığı korozyon ve aşınma hali üzerinden doğayı, çevreyi ve yaşamı yeniden düşünmemize olanak tanıyor. Küratörlüğünü Ayça Okay'ın üstlendiği sergi, yer aldığı tarihi bina Fişekhane'nin 18-19 yy. da mühimmat, fişek ve ordunun ihtiyacı olan metal aksamların üretim yeri olma özelliğine gönderme yaparak, yaşam-ölüm ve inşa etme-yıkım gibi zıtlıkların hayatımızın her daim bir parçası olduğu gerçeğine vurgu yapıyor. Metalin giderek paslanmasına, çimlerin büyümesine ve zaman içerisinde kuruyarak ölmesine sergi boyunca tanıklık edecek izleyici, doğanın, zamanın ve hayatın döngüsünün bir parçası oluyor. Sanatçı birbirileriyle etkileşen malzeme ve mekanın ilişkisinde Onu yaşatır mı yoksa öldürür mü? sorularını sorarken, izleyiciyi neden-sonuç ilişkisindeki döngünün bir parçası haline getiriyor. Canan Tolon'un yapıtlarında sıklıkla kullanmayı tercih ettiği tekrarın yarattığı ritim, mücadele ve doğal süreç bu yeni sergisinde de karşımıza çıkıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şimdi dört duvar arasında, çerçeveler içinde ve dingin bir ışık altında bulacaksınız onu; Namıdiğer sanatçı olarak canavar. Toplumun kötücül yanı, acı ve hazlarını gözlemleyerek, bu kültürel baskıların insan psikolojisi üzerinde yarattığı travmatik etkilerden beslenen Canavar'ın ilk kişisel sergisi Her Şey Yolunda izleyicilerle buluşuyor. Sanatçının üç yıllık üretim sürecini kapsayan çalışmalarının yer aldığı sergi toplumsal baskı, iktidar sevdası, fetihçilik, insanın şehirdeki varoluş ve yaşam mücadelesine odaklanıyor. Sanatçı üretiminin referans noktalarını Kafka'nın Dönüşüm ve Babaya Mektup'u ile Nietzsche'nin Böyle Söyledi Zerdüşt'üne dayandırıyor. Şiddet ve öfkenin bulaşıcı halini, varoluş sürecini etkileyen deneyimleri irdeleyen sergide, sanatçının 60'a yakın sprey boya çözümlemesi, pentür, gravür ve duvar üzerine gerçekleştirdiği performatif uygulamaları yer alıyor. Sergi izleyiciyi Francis Bacon'dan referansla eril baskı, soy devamı, erkek çocuğa yüklenen sorumluluk konularının işlendiği C1 adlı eseri ile karşılıyor. Sanatçının toplumun farklı karakterlerinin yansımalarını ele aldığı çalışmalarının yer aldığı sergi, izleyiciyi toplum tarafından dayatılan normlar ile yüzleştirmeyi amaçlıyor. Canavar'ın Her Şey Yolunda başlıklı ilk kişisel sergisi 9 Ekim'e kadar Versus Art Project'te ziyaret edilebilir. Ezgi Bakçay, sergi metninden alıntıdır."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Verileri kullanarak sanat eserlerine yeni bir soluk kazandıran yeni medya sanatçısı Refik Anadol, Francis Kurkdjian imzalı yeni J'adore L'or parfümü için özel bir sanat eserine imza atıyor. 26 Eylül - 8 Ekim tarihleri arasında Paris Moda Haftası kapsamında Beaux-Arts de Paris'te sergilenecek L'or de J'adore çalışması için Refik Anadol parfümün formülünü yapay zeka sistemiyle paylaşarak 300 milyondan fazla doğa fotoğrafının yer aldığı veri setinden çok özel bir altın dalgası ortaya çıkardı. Görünmezi görünür hale getirmenin çok şiirsel bir keşif olduğunu belirten sanatçı, J'adore kokusunun çiçeksi sihrini koku imzası kadar duyusal, çarpıcı ve bağımlılık yaratan bir görsele dönüştürdü. Altın dalgasının sınırsız hareketi, J'adore'un görsel sanatların sınırlarına direnen özünü ifade eden, yaşayan ve değişen bir altın levhayı gözler önüne seriyor. Bu görsel ile Kurkdjian imzası taşıyan yeni içerikteki çiçek demeti, benzersiz ve şiirsel soyut bir duyu deneyimine dönüşüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstiklal Caddesi'nde bulunan ve Art Nouveau tarzında inşa edilen tarihi Botter Apartmanı, 123 yıl sonra restore edilerek tasarım ve sanat merkezi olarak kapılarını açıyor. İstiklal Caddesi'nde yürürken başınızı kaldırıp yukarı bakma isteği uyandıran, uzun uzun bakmak isteyeceğiniz yapılardan biri Botter Apartmanı yani Casa Botter. Bina ayrıca, İstanbul'un ilk modaevi olarak da adından söz ettiriyor. Kent hafızasında da önemli bir yeri olan Botter Apartmanı'nın geçmişine kısaca uzanalım...19.yüzyılın sonlarında İstanbul'a göç etmiş Hollanda uyruklu Jean Botter, II. Abdülhamid döneminde sarayın resmi terzisi ve modacısıydı. Onun için, 1900 yılında yapımına başlanan Botter Apartmanı, ünlü mimar Raimondo D'Aronco tarafından 1901 yılında tamamlandı. 2022'de binanın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin başlattığı restorasyon çalışmalarının ardından tasarım ve sanat merkezi olarak hizmet vereceği duyurulmuştu. Restorasyon süreci nihayet sona erdi. Binanın 123 yıllık geçmişine saygı duyarak gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarının ardından Casa Botter kapılarını açtı. Binanın restore edilen bölümleri arasında sergi salonu, gösterim merkezi, İstanbul belgeleyici film arşivi, bilgi-belge merkezi, konferans salonu, tasarım atölyesi ve açık alan tasarım ofisi gibi farklı etkinlik alanları yer alıyor. Bu kapsamlı fonksiyon programı, Botter Apartmanı'nın İstanbul'un kültür ve sanat hayatına katkı sağlaması amaçlanıyor. Casa Botter ilk sergisine de ev sahipliği yapıyor. Binanın zemin katında açılan Düşler, Hakikatler sergisine ilk ev sahipliğini yapıyor. 14 Nisan - 16 Temmuz 2023 tarihleri arasında İstanbulluları ağırlayacak. Melike Bayık küratörlüğünde hazırlanan sergi, farklı disiplinlerden sanatçıların eserleri ile, rüya, hatırlama, canlanma ve uyanış gibi soyut kavramlarla gerçek bir uykudan dinlenmiş, kendisiyle ve sokakla bütünleşmiş olarak uyanmayı odağına alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzayedelerde elde edilen yüksek satış rakamları ve kimsenin dilinden düşmeyen NFT'ler bir yana dursun, sanat alanında yeni bir akım dikkatleri topluyor. İzleyiciyi içine alan, hatta etkileşim imkanı tanıyan immersive art denilen mekansal sanat yerleştirmelerinin Türkçe karşılığı henüz olmadığından ben bu yazı kapsamında çevreleyen sanat tanımını kullanacağım. Sanat eserine bakmaktan tüm duyu organlarıyla deneyimlemeye geçiş sağlayan çok boyutlu bu sanat biçimi her türlü izleyiciye hitap ediyor. Çocuklar da bu oyunsal deneyimden keyif alabiliyor, sanatseverler de. Pek çok kişi için yeni olan çevreleyen sanat yerleştirmelerini birkaç örnekle anlatmaya çalışacağım. Bir mekanı kaplayan renk projeksiyonlarıyla zemin, duvar, tavan ile birlikte konum algısını kaybettiren bir James Turell eseri; duvarlara ve mekanda yer alan izleyicilerin üzerine yansıtılan çiçek görsellerinin açılmasına şahit olup, dokunmaya çalıştığınızda hızla solduğunu gözlemleyeceğiniz bir Teamlab eseri... Belki de çevreleyen sanatı anlatmanın en kolay yolu Türkiye'de hemen hemen herkesin aşina olduğu Refik Anadol'un mekansal işlerinden bahsetmek. Galeri sergisini ziyaret etmiş olanlar, renkli veri dalgalarının kapladığı odalara girip yürüyüp bu yeni sanat akımını deneyimleme şansına erişmiş demektir. Bunlar sanatçının kendisi tarafından mekana özel olarak tasarlanmış, bu mecra için üretilmiş sanat eserlerine örneklerden birkaçı. Bu alanda pek çok şirket olsa da Pace Gallery ve Steve Jobs'ın eşi olarak bilinen Laurene Powell Jobs'ın kurduğu Superblue bu akımın en saygı göreni. İlk olarak Miami ve Londra'da açılan Superblue mekanlarına Nisan ayında New York'ta bir yenisi daha katılacak. James Turrell, JR ve Nick Cave'in de aralarında bulunduğu, sanatçı olarak diğer sanat dallarında kendini kanıtlamış isimlerle işbirliği yapması Superblue'yu benzerlerinden ayrıştırıyor. Bir de Teamlab gibi yalnızca bu alanda iş üretip öncülük eden sanatçı toplulukları var. Hatta benim hatırladığım ilk çevreleyen sanat tecrübem, Teamlab'in Borusan Contemporary binasındaki sergisinden. Bundan tam altı sene önce, yani çevreleyen sanat yerleştirmeleri daha şimdiki kadar gündemde değilken bu akılda kalıcı deneyimi İstanbul'daki sanatseverlere yaşatan Borusan Contemporary'nin yenilikçi niteliğini tebrik etmek lazım. Çevreleyen sanat yerleştirmelerinin popülerliğinden bahsettik, şimdi de gelin bunun nedenlerine bakalım. Öncelikle sanattaki dijitalleşme akımının bir uzantısı olduğu yadsınamaz. Bu alandaki her eser dijital denemez ama hemen hemen hepsinin kurgusunda teknoloji bir şekilde rol oynuyor. Bir de işin paylaşılabilirlik boyutu var. Yayoi Kusama'nın meşhur camlarla kaplı sonsuzluk odalarının veya Refik Anadol'un Dolapdere'deki galeri sergisinin önünde oluşan uçsuz bucaksız sıraların altında yatan biraz da günümüzdeki sosyal medya çılgınlığı. Sanatı tümüyle deneyimleme isteği mi yoksa daha çok ilgi çekici deneyimleri sosyal medyada paylaşma isteği mi bu yeni sanat anlayışını körükleyen? Bunu ayırt etmek zor. Peki, bu sanat mıdır? İşin orası hala tartışılıyor. Çevreleyen yerleştirmelerin sanattan çok eğlence sektörü unsuru olduğunu savunanlar olsa da yeni sanat akımlarına şiddetle karşı çıkmak tarihte çokça gördüğümüz bir eğilim. Marcel Duchamp, 1917 New York'unda, Society of Independent Artists'in açılış sergisinde gösterilmek üzere sunduğu R. Mutt adlı meşhur pisuarı kurul tarafından sanat eseri olmadığı iddiasıyla reddedilmişti. Günümüzde sanattaki hazır nesne olgusunun ve kavramsal sanatın öncülerinden kabul edilen bu eser, kendi döneminde tepkiyle karşılanmıştı. Değişen hayatla birlikte sanatın kapsamı da sürekli olarak evrilmek durumunda. Ne de olsa sanat hayatın ta kendisi. Deneyim bazlı çevreleyen sanat eserlerinin sanatı demokratikleştirdiğini ve daha geniş kitlelere yaydığını da unutmamak gerekir. Müzayedelerde adı geçen sanatçıların eserlerini alıp duvarında seyretme keyfi küçük bir zümreye aitken, uygun görülen bilet fiyatını ödeyebilecek ve bu eserler aracılığıyla sanatçıların eserlerini deneyimleyebilecek çok daha büyük bir kesim var. Dolayısıyla da bu, topluma hitap eden sanat mekanları vesilesiyle sanatçıları ve mesajlarını çok daha geniş bir kitleye ulaştırabiliyor. Bu şekilde düşünüldüğünde konunun pek çok boyutu var. Artısıyla eksisiyle sanat gündemine dahil olmuş olan bu yeni sanat akımının kabul görüp görmeyeceğini ancak zaman gösterecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Efsanevi tasarımcı Coco Chanel'in mirası dünyayı dolaşmaya devam ediyor. Avustralya'da bulunan Victoria Ulusal Galerisi bir ilki gerçekleştirerek tasarımcı odaklı bir sergi düzenliyor. Gabrielle Chanel, moda dünyasının reformist olduğu kadar feminenliği yansıtan tasarımcıları arasında. Tüvit kumaştaki ustalığı ve asla çıkartmadığı incileriyle ikonik bir isim haline gelen Chanel, hayatındaki detaylarla da asla eskimeyen bir hikaye sundu. Kendisi hakkında bir çok belgesel ve film çekilmesine rağmen de güncelliğini yitirmedi. Şimdi kimliği ve mirası yeniden ilham kaynağına dönüşerek Avustralya'nın Melbourne şehrinde bulunan ve NGV olarak da bilinen Victoria Ulusal Galerisi'nin bir ilki gerçekleştirmesine vesile oluyor. İlk kez bir tasarımcıya ve spesifik yıllara odaklanacak olan sergi Gabrielle Chanel. Fashion Manifesto adını taşıyor. Palais Galleria ile ortak yürütülecek olan çalışma, çizimler dışında farklı müzelerden toplanmış özel parçalardan oluşacak. Chanel'in marka elçisi Margaret Qualley ise 4 Aralık'ta kapılarını açacak serginin Youtube videosunda sanat ve moda severlere kısa bir tur sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Chanel dünyasının kapıları bu kez Victoria ve Albert Müzesi'nde yer alacak Gabrielle Chanel. Fashion Manifesto isimli sergiyle geçmişe doğru aralanıyor. Yüksek moda dünyasının çığır açan tasarımları ve tarihi söz konusu olduğunda Chanel, ilk akla gelecek modaevlerinden biri hiç şüphesiz. Bu etkileyici konumu pek çok alana konu olurken, Victoria ve Albert Müzesi ise Coco Chanel'e adanmış yeni bir sergi hazırlığı içerisinde. Fransız tasarımcının 1910'da Paris'teki ilk butiğinin açılışından son koleksiyonuna kadar kariyerinin geniş bölümünü kapsayan ilk büyük sergisiyle İngiltere'de bir ilki gerçekleştirecek olan V&A, mücevher, aksesuar ve parfümün yanı sıra 180 tasarım sergileyecek. Böylelikle Gabrielle Chanel. Fashion Manifesto isimli sergiyle birlikte bu zamana kadar bir arada sergilenmemiş pek çok parça buluşmuş olacak. İngiliz model Anne Gunning ve Hollywood yıldızları Lauren Bacall ve Marlene Dietrich için oluşturulan kıyafetler de serginin özel parçaları arasında. Gabrielle Chanel. Fashion Manifesto'nun ziyaretçilere kapılarını açacağı tarih ise 16 Eylül 2023."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çağdaş sanatın en önemli etkinliklerinden biri kabul edilen Contemporary Istanbul, 15. edisyonunu gerçekleştirmeye hazırlanıyor. 4-5 Mayıs VIP ön izleme, 6-9 Mayıs genel ziyaretçi programı ile Contemporary Istanbul, sürdürülebilir sanat ortamının sağlanması için sanat kurumları ve galerilerle birlikte ortak hareket etmeyi hedefliyor. Bu nedenle, bu yıl sadece Türkiye'deki galerilere özel bir edisyon ile ziyaretçilere ulaşacak. Pandeminin de etkisiyle birlikte yeniden şekillenen sanat ortamının değişen yüzünü yansıtmayı amaçlayan Contemporary Istanbul, Virtual Contemporary Istanbul'un ardından fiziksel alanda koleksiyoner, sanatçılar ve sanatseverler ile 15. kez bir araya gelecek. Bu amaçla önde gelen sanat galerileri ile Contemporary Istanbul yönetimi bir araya gelerek 15. edisyonu birlikte tasarladı. Akbank ana sponsorluğunda, 4 ve 5 Mayıs tarihlerinde iki gün boyunca ön izleme günleriyle birlikte, çağdaş sanat performansları, solo sergiler ve ek olarak galeriler tarafından eserleri sergilenen tüm sanatçıların katılımı ile Sanatçı Günü gerçekleşecek. 8. yaşına giren dijital sanat ve yeni medya sanatı Plug-in Istanbul bölümünde ise; post- teması üzerinden teknoloji, bilim ve sanatın güncel yaklaşımları sunulacak. Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli, Mayıs ayında başlayacak coşkulu sanat ortamı 2021 yılında heyecanlanacak, kaynaşacak ve sevinecektir. Sanatçılarımızı, sanat galerilerimizi, akademisyenlerimizi, koleksiyoncularımızı ve sanatseverleri 15. Contemporary Istanbul'a davet ediyoruz, diyerek 15. Edisyonla ilgili açıklamalarda bulundu. Her yıl yeni medya sanatından yenilikleri bir araya getiren Plug-in bölümü, bu sene Ahmet Rüstem, Bevoid, Can Büyükberber, Ece Gözen, Enes Özenbaş & Ethem Cem, Hakan Sorar, Sofia Crespo H.o, Mert Kızılay& Hakan Gündüz, Maxim Zhestkov, Mario Klingemann, Nye Thompson, Onur Sönmez, Philipp Schmitt & Steffen weiß, Selin Balcı, Yonca Karakaş'ın katılımıyla gerçekleşecek. Plug-in bölümünün küratörlüğünü ise Esra Özkan üstleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 16.'sı düzenlenecek Contemporary Istanbul Çağdaş Sanat Buluşması yeni mekanında izleyicilerini ağırlıyor. Tersane İstanbul'da gerçekleşecek Türkiye'nin en büyük ve prestijli sanat fuarı 7-10 Ekim tarihlerinde genel izleyiciye açık olacak. Bu yıl 16.'sı düzenlenecek Contemporary Istanbul Çağdaş Sanat Buluşması yeni mekanında izleyicilerini ağırlıyor. Tersane İstanbul'da gerçekleşecek Türkiye'nin en büyük ve prestijli sanat fuarı 7-10 Ekim tarihlerinde genel izleyiciye açık olacak. Yeni sanat mekanı olarak tercih edilen Tersane İstanbul, Haliç'in eski ihtişamına kavuşması ve şehrin yeni kültür sanat merkezi olması için büyük öneme sahip. Sergi mekanına eşlik eden açık alanları ile izleyicilere kapsamlı bir fuar deneyimi sunulması hedefleniyor. Contemporary Istanbul, sanat, teknoloji ve tasarım konularına ek olarak bu yıl 16 edisyonda hedefleri bulunan sürdürülebilirlik konusunda da etkin rol oynuyor; sanatın ve dünyanın sürdürebilirliği adına üzerine düşen görevleri yerine getiriyor. Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli basın toplantısında yaptığı konuşmada Contemporary Istanbul olarak Haliç'in tarihsel önemini ve kültüre olan katkısını çağdaş sanatla birlikte ifade etmeye hazırlanıyoruz. 16. yılımızda yaptığımız bu mekan değişikliği ile ikinci 15 yılımıza başlıyoruz. Bunu salt bir mekan değişikliği olarak değil, CI olarak kendimize belirlediğimiz hedeflerimizin ilk adımı olarak değerlendirebiliriz. Tarihin her alanda parladığı bu şehirde, Haliç Tersaneleri, yani Tersane İstanbul; Bizans ve Osmanlı döneminde etkin rol oynamıştı ve şimdi, CI olarak yeni mekanında Türkiye'nin çağdaş sanat fuarı olarak, sanatçıları, galerileri ve ziyaretçiyi bu buluşma noktasında kültür ve sanatla bir araya getirmenin gururunu yaşıyoruz. Camialtı ve Taşkızak Tersanelerini kapsayan bölgede çağdaş sanatı açık ve kapalı olmak üzere her alanda ağırlamak bizi çok heyecanlandırıyor. Burada belirtmek isterim ki Venedik'ten sonra bir çağdaş sanat fuarı tarihi bir yapıda gerçekleştirilecek. Tarihte Altın Boynuz olarak bilinen Haliç'in tekrar eski ihtişamına kavuşturan bu yenileme projesinden sesimizi çağdaş sanatla yükselteceğimiz için ayrıca heyecanlı ve gururluyuz. Ekim ayı İstanbul'da sanatla başlıyor. İstanbul sanatla buluşurken, açılan yeni müzeler ve kültür mekanları şehirde bir festival havası yaratıyor. Yeni dönemde, Contemporary Istanbul'un ülkemiz için öneminin farkındayız ve bunu farklı projelerle sürdürebilirliği içine alan yeniliklerle büyütüyoruz. CI bu yıl 16. edisyonunda çağdaş sanatı, kültür ve sanat yaşamını şehirle birleştirirken, daha aktif ve daha kapsayıcı bakış açısıyla yenilenmiş bir fuar olarak geleceğe bakıyor. Bu noktada öncelikle 16. yılımızda yanımızda olan Akbank'a, ilk projelendirmesini gördüğümde beni çok heyecanlandıran ve fuarı gerçekleştirebilmemiz için Tersane İstanbul'un zamanından sekiz ay önce CI'ın kullanımına açan, bizden her konuda desteğini esirgemeyen Haliç Altınboynuz ekibine teşekkür ederim. sözleriyle ikinci 15. yılın açılışını yapmış oldu. Bu yıl Contemporary Istanbul'da 30 sanatçının yer aldığı The Yard açık alan yerleştirmesi, sürdürülebilirliği merkezine alan Gelecek için Bayraklar sergisi, 100 yaşını kutlayan İlhan Koman sergisi gibi çok sayıda fuar içi etkinlik de izleyici ile buluşuyor. Katılımcı galeriler, ziyaret saati ve koşulları ile ilgili detaylı bilgiye Contemporary Istanbul üzerinden ulaşabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Galleria Borghese Roma, İngiliz sanatçı Damien Hirst'ü \"Archeology Now\" sergisiyle ağırlamaya hazırlanıyor. Prada'nın sponsorluğunu üstlendiği sergi, Hirst'ün son yirmi yıldaki en orijinal projelerinden biri olarak görülüyor. Galleria Borghese Roma, İngiliz sanatçı Damien Hirst'ü \"Archeology Now\" sergisiyle ağırlayacak. Anna Coliva ve Mario Cogodnato küratörlüğünde gerçekleşecek sergi, Damien Hirst'ün \"Treasures from the Wreck of the Unbelievable\" koleksiyonundan 80'den fazla eseri, müzenin antik başyapıtlarıyla birlikte sergileyecek. \"Archeology Now\" sergisi, Hirst'ün son yirmi yıldaki en orijinal projelerinden biri olarak görülüyor. Hirst'ün eserleri, klasik Roma heykeltraşlığının başyapıtları, Rönesans ve 17.yüzyıl döneminin ünlü İtalyan tabloları ve Bernini ve Canova'nın en önemli eserlerinin yanında yer alacak. Sergide bronz, Carrara mermeri ve malakit gibi malzemelerden yapılmış hem anıtsal hem de küçük ölçekli heykeller yer alacak. Prada'nın sponsorluğunu üstlendiği sergi ayrıca, Hirst'ün \"Spot Paintings\"in bir gelişimini ve bu serinin ilk çalışmasının bir retrospeksiyonunu oluşturan, 2016 tarihli çalışmalarından Color Space adlı bir grup resmi de ziyarete açacak. Sergi, 8 Haziran- 7 Kasım tarihleri arasında ziyaretçilerini ağırlayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Prada, Dubai'de sanatçı Damien Hirst'ün bir enstalasyonuyla Prada Mode'un sekizincisiyle karşımızda. Çağdaş kültüre odaklanan gezici bir sosyal kulüp Prada Mode, üyelerine müzik, yemek ve sohbetlerin yanı sıra benzersiz bir sanat deneyimi sunmasıyla biliniyor. Damien Hirst: Pharmacy, Prada Mode Dubai. Photographed by Maha Edde. Damien Hirst and Science Ltd. All rights reserved, DACS 2022. Prada, Dubai'de sanatçı Damien Hirst'ün bir enstalasyonuyla Prada Mode'un sekizincisiyle karşımızda. Çağdaş kültüre odaklanan gezici bir sosyal kulüp Prada Mode, üyelerine müzik, yemek ve sohbetlerin yanı sıra benzersiz bir sanat deneyimi sunmasıyla biliniyor. Dubai versiyonu, Los Angeles, Londra, Paris, Hong Kong, Miami, Şangay ve Moskova'yı çoktan ziyaret etmiş olan bu seyahat konseptinin en yenisi olarak da öne çıkıyor. Prada Mode Dubai'de, 2021'de Moskova'daki Prada Mode'da sunulan yinelemenin ardından Damien Hirst imzalı yeni bir Pharmacy baskısıyla karşımıza çıktı. Hirst, aynı adlı açılış kurulumundan altı yıl sonra, 1998'de Notting Hill, Londra'da Pharmacy restoranını yarattı. Eczane, Hirst'ün yerden tavana ecza dolapları ve özel olarak yapılmış kelebek tablolarından oluşan bir enstalasyonda tam işlevli bir restoran ve bar olarak tasarlandı. Hirst tarafından tasarlanan mobilyalar, penceresindeki devasa bir moleküler model gibi mimari detaylar, ışıklı kutular ve bir reçeteli ilaç kataloğundan alınan bir duvar kağıdı tasarımıyla dikkat çekti. Damien Hirst: Pharmacy, Prada Mode Dubai. Photographed by Maha Edde. Damien Hirst and Science Ltd. All rights reserved, DACS 2022. Bu arada tüm bu dünyanın Prada Mode'a özel bir başka dokunuşu daha oldu: Orijinal restoranın personel üniformalarını sanatçının uzun süredir arkadaşı olan Miuccia Prada tasarladı. Sanatçı da bir kere daha Prada ile birlikte çalışmaktan dolayı oldukça mutlu. \"Moskova'daki başarılı işbirliğimizin ardından Miuccia Prada tarafından Dubai'de Prada Mode için Eczacılık'ı yeniden yaratmak üzere davet edilmekHten heyecan ve onur duydum\" sözleriyle heyecanını paylaştı. 9 ve 10 Kasım tarihlerinde gerçekleşen etkinlikte üyelerin sabah ve öğleden sonra panelleri ve tartışmalarının yanı sıra gece etkinliklerine de katıldılar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pop art akımıyla tanınan, 20. yüzyılın en etkili ressamlarından David Hockney'nin eserleri, Baharın Gelişi, Normandiya, 2020 sergisi ile ilk defa Türkiye'de. Sergi 29 Temmuz'a kadar Sakıp Sabancı Müzesi'nde sanatseverleri bekliyor. Pop art akımıyla tanınan, 20. yüzyılın en etkili ressamlarından David Hockney'nin eserleri, Baharın Gelişi, Normandiya, 2020 sergisi ile ilk defa Türkiye'de. Sakıp Sabancı Müzesi, Akbank iş birliğiyle 20. ve 21. yüzyılın en ilham verici sanatçılarından David Hockney'nin Baharın Gelişi, Normandiya, 2020 sergisine ev sahipliği yaapıyor. Daha önce Londra'daki Royal Academy'de ve Brüksel'deki Bozar'da sanatseverlerle buluşan serginin üçüncü durağı Sakıp Sabancı Müzesi'nde. Kariyeri boyunca yeni teknolojileri ve sanat yapmanın farklı yöntemlerini araştıran Hockney, 2000'lerden itibaren iPhone ve iPad ile çizim yapıyor. Bu sergi için, söz konusu teknolojik arayışının doruk noktası diyebiliriz. Sergi, sanatçının baharın gelişini müjdeleyen iPad resimlerinin 116 tanesini içeriyor. Bunların tamamı 2020'de, Covid-19 salgınının ilk dönemi sırasında, Normandiya'daki evinde üretildi. Katalogdaki William Boyd yazısından, Hockney'nin, bu çizimlere başlamasının nedenini, yazılımın sonunda eli takip edebiliyor olmasına, yani sinir bozucu anlık gecikmelerin olmamasına bağladığını anlıyoruz. Bu resimler, Hockney'nin meyve ağaçları, çalılar, çiçek bahçeleri, gölet ve nehirler, tarlalar ve uzak tepelere uzanan bir manzarada çalıştığını, baharın senelik yolculuğunu çıplak ağaçlardan tomurcuk ve çiçeklere, bol yeşil yapraklara kadar yakaladığını gösteriyor. Sergi baharın başından sonuna bir hikayesi, adeta bir kutlaması niteliğinde ve doğal dünyanın mucizelerini, sürekli yenilenişini, yaşam döngüsünü bize hatırlatıyor. Hockney'nin ilham verici eserleriyle baharın gelişini kutlamak isterseniz, sergi 29 Temmuz'a kadar Sakıp Sabancı Müzesi'nde sanatseverlerle buluşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Depo İstanbul'daki The Garden of Forgetting, bir mimar ve bir sanatçının izinden şehrin hafızasını yokluyor. 2018'de kapatılan İstanbul Üniversitesi Botanik Enstitüsü'nden yola çıkan bir mimar ve bir sanatçı, yıkım karşısında Bir mekanı kaydetmek, hafızalardaki yerini diri tutmak, şehrin hafızasında bahçeye bir yer açmak mümkün mü? sorusunu sorarak oluşturdukları projenin çıktılarını Depo İstanbul'da bir araya getiriyor. Dilşad Aladağ ve Eda Aslan'ın The Garden of Forgetting -Türkçe adıyla Unutma Bahçesi- isimli sergileri 30 Mayıs'a dek görülebilecek. İkinci Dünya Savaşı'nda vatanlarını terk ederek Türkiye'ye gelen Alfred Heilbronn ve Leo Brauner tarafından 1935 yılında kurulan Botanik Enstitüsü, bünyesinde Anadolu'nun ve dünyanın dört bir yanından gelen bitki ve tohum örneklerine ev sahipliği yapan Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi'ni de barındırıyor. Aladağ ve Aslan, 2018'de kapatılmasına kadar bir vaha olan enstitüden hareketle yapının şehir, toplumsal hafıza, kentsel ve kültürel mirasla ilişkisini irdeliyor. Üniversiteden koparılması sebebiyle harabe haline gelen geleceği belirsiz enstitüyle ilgili proje için yıllardır çeşitli kurum ve arşiv sahipleriyle çalışan ikili, Depo'daki sergiyi proje çıktılarının ve üretim sürecinin anlatısı olarak kurguladı. Özetle disiplinlerötesi bir yaklaşımla yönetilen proje ve sergi, temelde bir hatırlama ve hatırlatma mücadelesi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Görsel sanatlar alanında dünyanın önde gelen isimlerinden sanatçı Jonathan Monaghan, Kalyon Kültür'de gerçekleşen ŞAŞAA başlıklı sergisini anlatıyor. Görsel sanatlar alanında dünyanın önde gelen isimlerinden Amerikalı Jonathan Monaghan, Ceren ve Irmak Arkman küratörlüğünde Kalyon Kültür'de gerçekleşen bugüne kadarki en kapsamlı kişisel sergisi ŞAŞAA ile sanatseverlerle buluşuyor. Baskı, heykel ve animasyon teknikleri dahil olmak üzere pek çok farklı medyumla işler üreten, aynı zamanda NFT ve dijital sanatın ilk uygulayıcıları arasında yer alan Monaghan, 20'den fazla eseri ile Kalyon Kültür'de benzersiz bir dijital sanat deneyimi sunuyor. 27 Ağustos'a kadar ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek sergiyi Jonathan Monaghan'dan dinliyoruz. Kalyon Kültür'ün eşsiz mekanlarında işlerimin ne kadar başarılı olabileceğini gören mükemmel küratörler Ceren ve Irmak Arkman tanışıp çalışmamızla başladı her şey. Böylece eserlerimden mekana uygun olanları seçtik. Benim işim aynı zamanda tarihin birbiriyle harmanlanmış katmanlarıyla ilgili. Bence İstanbul'u da bu şekilde tarif edebiliriz. Normalde dijital çağın zengin olduğunu düşünmüyoruz, ancak durum tam olarak bu. Bugün dijital teknoloji her şeyi kapsayan, kaçınılmaz bir boyutta. Bence Rokoko mimarisine çok benziyor. Bu epik bir şey aslında. Ben de çalışmalarım aracılığıyla bunu ifade etmeye çalışıyorum. Son on beş yıldır dijital animasyonlu videolar, heykeller, baskılar ve yerleştirmeler sergiliyorum. Bu çalışmalar, toplumun artan teknolojik bağımlılığının insanlıktan çıkaran ve yabancılaştıran etkilerine ve tüketimin ekolojik sonuçlarına yönelik duyduğum endişelerin bir sonucu. Çalışmalarım, bilimkurgu, kitlesel gözetim ve materyalist kültüre geniş kapsamlı referanslarla antik mitleri ve metaforları bir araya getiriyor. Gelecekle ilgili endişeleri ortaya çıkaran ve geldikleri teknolojik manzara hakkında eleştirel yansımalar sunan disiplinler arası, ancak bağlantılı bir çalışma bütünü olarak tanımlayabilirim. Sanatçılar, ister matbaa ister TV olsun, popüler medya sayesinde yüzyıllardır kendi alanlarının dışında tanınır hale geldiler. Dijital çağ hakkında daha benzersiz olan şey, oradaki sanatsal ve yaratıcı medyanın büyük hacmi ve daha demokratik doğası bence. Sanatçıların insanlara ulaşması kesinlikle daha kolay ve aslında sanatçıların daha spesifik bir kitle bulmasını sağladığını düşünüyorum. Bununla birlikte, sanatçılar bu devasa içerik alanında parlamaya ne kadar çok odaklanırsa, çalışmalarının daha az eleştirel ve kavramsal olarak güçlü hale gelme riskinin olduğunu da söylemek lazım. Dijital bir sanat eserinin bir blok zinciri aracılığıyla doğrulanması konseptinin dijital sanatçılara yardımcı olabilecek güçlü bir fikir olduğunu biliyordum. Ancak ben ve diğer sanatçılar 2013 ve 2014'te bu konsepti keşfetmeye başladığımızda, koleksiyonerlerin ve diğerlerinin onu gerçekten anlamasını sağlamakta zorlandık. Dolayısıyla bu fikirler günümüz NFT'lerinde daha rafine hale geldiğinde, aslında onların bu şekilde ortaya çıkabilecekleri konusunda şüpheliydim. Sanırım çoğu insan hala bunu anlamıyor. Sanatsal pratiğim için gerçek olan ile aracılık edilen arasındaki sınırlar çok önemli. Sanatçıların gelişmekte olan, sürükleyici dijital medyayı sahiplenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü çevremizdeki dünyaya dair anlayışımızı genişletebilecek kişiler, sanatçılardır. Sanatçılar ayrıca teknolojideki insan unsurunu ifade edebilir ve sürdürebilir diye düşünüyorum. İstanbul'daki izleyicileri eleştirel olarak yeni teknolojiyle ilgilenen sanat konusunda çok açık ve heyecanlı buldum. Bu tür çalışmaların özellikle tarihi bir binada sergilenmesinin geçmiş ile gelecek arasında bir bağ oluşturduğunu düşünüyorum. Bu, günümüz insanlarında yankı uyandıran sanatsal bir ifade, çünkü hepimiz kaçınılmaz dijital çağda gezinmenin yollarını arıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Heykeltıraş Hande Şekerciler ile dijital sanatçı Arda Yalkın'ın dijital eserleri, 18 Mayıs 2021'e dek CerModern'de. Heykeltıraş Hande Şekerciler ile dijital sanatçı Arda Yalkın'ın bir araya gelerek oluşturdukları dijital eserler, 18 Mayıs 2021'e kadar ha:ar başlıklı sergiyle CerModern'de. Farklı disiplinlerden iki sanatçının uzun yıllar ve iki farklı şehri barındıran dostluklarını ve birikimlerini yansıtan sergi, odağına bir soruyu alıyor: Sanat, gerçek yaşam pratiğinde ve dijital ortamda gerçekleşirken ne kadar farklıdır birbirinden ya da aslında farklı mıdır? Sanatçıların İmkansız Heykeller ve Lucid başlıklı işlerine ev sahipliği yapan sergideki eserler, fiziksel ve dijital ortam arasında konumlanan sanat pratiği üzerine düşünme olanağı sunuyor. Şekerciler ve Yalkın, İmkansız Heykeller için fiziksel olarak şekillendirmenin kolay olmadığı heykelleri dijital ortamda mümkün kılıyor; somut üretimin entelektüel, anatomik, estetik değerlerini koruyarak... Her yöne gidebilecek hikayelerin yolunu açan bir noktanın üç boyut kazanmasıyla oluşan eserler, dijital dünyanın sonsuz olasılıklar sunan evreninde felsefi ve mitsel anlatılarla buluşuyor. Gerçek olanla dijital olan arasında kalan Lucid ise, dijitalde gerçeği ya da gerçekte dijitali deneyimleyen bir sanatçının kendini izleme hikayesini aktarıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu sene Frieze Seoul sanat fuarı \"Lady Dior Celebration\" sergisiyle başlayacak. Uluslararası sanat takviminin önemli etkinliklerinden biri olan Frieze Seoul öncesi Dior, Lady Dior Celebration sergisiyle karşımıza çıkıyor. Lee Bul'un ünlü Cella heykelinin yanı sıra 24 çağdaş Koreli sanatçının eserlerinin de yer aldığı sergi, moda evinin ikonik Lady Dior el çantasından ilham alan eserleri eklektik sanatçıların gözünden yorumluyor. Moda evinin sanatla tarihi bağlarını birleştirdiği Frieze ile paralel olarak ilerleyen sergi, Dior ile Güney Kore arasında kurulan güçlü bağların yanı sıra Dior'u sanat dünyasıyla birleştiriyor. Lee Bul'un 2013'te Paris'teki Miss Dior sergisi için tasarladığı Cella heykeli sahnenin merkezinde yer alırken sergide 42 eser yer alacak. İkonik Lady Dior çağdaş sanatçılardan oluşan bir seçki tarafından yeniden yorumlanarak bu retrospektif sergisi ortaya çıkıyor. Sanatçılar arasında heykeltıraş Bahk Seon Ghi, sürdürülebilir malzemelerle çalışan tasarımcı Jay Sae Jung Oh gibi ve çeşitli disiplinlerden sanatçılar yer alıyor. İşlemeli Lady Dior'a adanmış bir oda ve farklı temalardan oluşan odalarda sergilenen eserler 2021'e kadar dünyayı dolaşan Lady Dior as Seen By gezici sergisinin ve Dior Lady Art projesinin güçlü bir dönüşü oluyor. Öte yandan sergi 17 Eylül'e kadar devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatçı Pınar Yeşilada'nın fotoğraf ve heykellerden oluşan The Cage isimli sergisi 15 Mart'a kadar Sevil Dolmacı Art Gallery'de ziyaretçilerini bekliyor. Fransa-Türkiye arasında yaşayan ve üretimlerini gerçekleştiren sanatçı Pınar Yeşilada'nın The Cage isimli sergisi Sevil Dolmacı Art Gallery'de sanatseverlerle buluşuyor. Beden ve biyo-iktidar üzerine kurulu günümüz kültür politikalarına eleştirel bir gözle yaklaşan Yeşilada, beden ve benlik üzerine şimdinin yorumunu katarak üretimlerine devam ediyor. Doğanın artık uzakta olması ve giderek uzaklaşan kaybedilen bir 'yok yer' haline gelmesini temel alan sanatçı, huzursuz kimlik tamlamaları üzerinden eserlerini kurguluyor. Pınar Yeşilada, dört bacaklı insan olarak kurguladığı heykellerini, bir çeşit doğaya dönüş ritüeli olarak düşünüyor. Sanatçı, klasik bir malzeme olan bronzun hem gelenekselliğini hem de estetik algısını beden üzerine işleyerek bir yandan doğal olmayana da gönderme yapıyor. Sergide, heykeller ile birlikte doğanın içine çıplak/saf hali ile insanların yerleştirildiği kurgu fotoğraflar da yer alıyor. Durağan fakat boşluğa doğru bir kaçış hevesinde olan figürlere, insan-hayvan karışımı boynuzlu bronz heykeller eşlik ediyor. Beden sorgulamasının doğa içinde ele alınması oldukça ilgi çekici. Çıplak insanlar ve melez formlar sınırsızlıkta/doğada kafeslenmiş olma hissi ile oldukça farklı bir deneyime aracılık ederken, beden sorgulanmasının doğa içinde ele alınması da bir o kadar ilgi çekiyor. The Cage, 24 Mart'a kadar Villa İpranosyan binasında ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünya edebiyatına katkılarıyla bilinen İspanyol şair ve yazar Miguel de Cervantes'in romanıyla aynı adı taşıyan karakter Don Kişot'un İstanbul maceraları belgesel oluyor. Avanak Apti ve Korkusuz Korkak gibi yapımlarla tanınan Mehmet Gün Esaretten Doğan Şövalye- Don Kişot belgeseli için yönetmen koltuğuna geçti. 3 kez Altın Portakal adaylığı alan yönetmen, Mimar Sinan hakkında çektiği bir belgesel sırasında Don Kişot'un yazarı İspanyol Miguel de Cervantes'in KılıçAli Paşa Camii'nin inşaatında çalıştığı iddiasının konuşulduğu ve fikrinde bu şekilde ortaya çıktığını açıkladı. Yazar Cervantes üzerine araştırmalar yapan akademisyen Nesrin Karavar ile gerçekleştirilen proje ilhamını Cervantes'in Yüce Sultan adlı eserinden alıyor. Eserde bulunan bir satırda Cervantes Elveda şanlı İstanbul, elveda Pera ve Pelmas, elveda Ayasofya, şimdi büyük bir mescitsin ifadelerini kullanıyor. Yönetmen Gün, çekimlerin eserde bahsedilen yerlerde gerçekleşeceğini ve belgeselin akademisyenlerle gerçekleşecek röportajlara da yer vereceğini açıkladı. Bunlara ek olarak 8 Kasım'da çekimleri başlayacak belgesel Barselona, Madrid, Alcala ve Cezayir gibi bölgelerde de devam edecek. İlk gösterimin ise 23 Nisan 2024'te gerçekleşeceğini söyleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pallant House Galerisi, İngiltere'nin en büyük sanatçılarının küçültülmüş çalışmalarını sergilemeye hazırlanıyor. Dünyaca ünlü sanatçılar mini başyapıtlarının yer aldığı bir sergide karşımıza çıkıyor. Pallant House Galerisi, İngiltere'nin en büyük sanatçılarının küçültülmüş çalışmalarını sergilemeye hazırlanıyor. 34 çağdaş İngiliz sanatçının 80 orijinal minyatür sanat eserinin yer aldığı bir sergi, Haziran ayında West Sussex'teki Pallant House Gallery'de sanatseverlerle buluşacak. Beş metreden daha kısa bir vitrinde sahnelenen Masterpieces in Minature: The 2021 Model Art Gallery başlıklı sergide, Julian Opie'nin heykelleri, Grayson Perry ve Edmund du Waal'ın seramikleri, Gillian Wearing'in fotoğrafları, Damien Hirst, Maggi Hambling ve Tacita Dean'ın resimleri ve John Akomfrah'ın bir enstalasyonunu içeren - hepsi bir pound madeni para boyutundan daha büyük olmayan eserleri yer alacak. Pallant House direktörü Simon Martin, \"Herkesin dünyasının daraldığı ve sanatçıların stüdyolarına ulaşamadığı ilk kilitlenmenin zirvesinde, bu durumdan yönetilebilir ve olumlu bir şey yaratmak için ne yapabiliriz diye düşünüyordum,\" diyerek serginin ilham kaynağını açıklıyor. Martin ayrıca, serginin oyuncak bir bebek evi olmadığını, ciddi bir çalışmanın ürünü olduğunu da, Bu işlerin her biri ciddi, içinde ciddi kavramsal mesajlar var. Tam ölçekli bir binada yapacağınız küratöryel görüşmelerin aynısını yapıyoruz. Aydınlatma, döşeme, konumlandırma... Her biri özenle çalışıldı, diyerek vurguluyor. Sergi, 26 Haziran'da kapılarını açtıktan sonra 2022 baharına kadar Pallant House Galerisi'nde ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Genç sanatçı Ufuk Yılmaz'ın ilk kişisel sergisi Duvar, Ezgi Bakçay küratörlüğünde Vision Art Platform'da izleyiciyle buluşuyor. 24 Ekim'e kadar Akaretler'de yer alan sergi mekanında gösterimi devam edecek Duvar, sanatçının tuval üzerine uygulanan resim çalışmalarından oluşuyor ve geç modernizmde yaşam, mekan ve mimariye odaklanıyor. Eserlerde yer alan soyut mimari detaylar, galeri mekanı ile iletişim kurarak bir enstalasyon hissi uyandırıyor. Farklı tekniklerle çalışan 4 sanatçının eserlerini bir araya getiren sergi sınırları, çevreyi, boşlukları ve bütün bunların içindeki insanı, dört sanatçının kişisel perspektifinden izleyiciye sunuyor. Mike Berg, Merve Denizci, Umut Kambak ve Semih Zeki'nin katıldığı Şu An Buradasınız'ın metnini ise küratör ve sanat yazarı Sinan Eren Erk yazdı. 24 Eylül Cuma günü açılan Şu An Buradasınız, 24 Ekim tarihine kadar 11.00 18.00 saatleri arasında, Vişnezade mh. Süleyman Seba cd. No.35 Akaretler Beşiktaş adresindeki Vision Art Platform'da izlenebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Odunpazarı Modern Müze, 31 sanatçıyı bir araya getirdiği Maziye Bakma Mevzu Derin isimli karma sergiyle, toplumsal normlara dayanan alışkanlıklara ve ötekiyi tanımlama biçimlerine odaklanıyor; özgürlük ve ifade alanları gibi kavramları sosyal düzen ve bu düzenin ritüelleri üzerinden sorguluyor. Odunpazarı Modern Müze, 31 sanatçıyı bir araya getirdiği Maziye Bakma Mevzu Derin isimli karma sergiyle, toplumsal normlara dayanan alışkanlıklara ve ötekiyi tanımlama biçimlerine odaklanıyor; özgürlük ve ifade alanları gibi kavramları sosyal düzen ve bu düzenin ritüelleri üzerinden sorguluyor. Kutuplaşan bir bireysellik anlayışının hakimiyet sürdüğü bu dönemde İfade özgürlüğü nedir? sorusuna cevap arayan Maziye Bakma Mevzu Derin sergi programında ayrıca, sergide işleri yer alan sanatçıların günümüz Türkiye'sinde toplumsal aidiyet ve birey olmanın tanımları üzerine konuştuğu Spotify üzerinden dinlenebilecek bir podcast serisi ve MUBI'de ücretsiz izlenebilecek özel bir film seçkisi yer alıyor. 31 sanatçıyı bir araya getiren karma sergide yer alan eserler, geleneksel teknik ve imgeler üzerinden inşa edilen ortak bir paydada buluşuyor. Aidiyet, adaptasyon, kabul görmeme, meydan okuma gibi kaçınılmaz insan olma hallerini araştıran, kutuplaşan ve çelişkili perspektiflerin yarattığı, kökleri geçmişe uzanan birey-toplum çatışmasını irdeleyen eserler, parça ile bütün, birey ile toplum arasındaki sistematik ilişkiyi anlatıyor. Zamanın derinliklerinde gezinirken kişisel ve kolektif bilinç arasında yeni bağlar keşfetme imkanı sunan seçki, izleyiciye kendisine verilen roller, belirlenen sınırlar ve alternatif hayatlar hakkında yeni fikirler veriyor, bu bağlamda içinde bulunduğu konum ve durumları yeni bir ışık altında tekrar düşünmeye davet ediyor. Ali Elmacı, Antonio Cosentino, Aydan Murtezaoğlu, Bengisu Bayrak, Can İncekara, CANAN, Cansu Yıldıran, Damla Yalçın, Eda Çekil, Fatma Bucak, Gözde İlkin, Halil Altındere, Hasan Özgür Top, İhsan Oturmak, Kezban Arca Batıbeki, Manolya Çelikler, Memed Erdener, Mustafa Boğa, Nancy Atakan, Nilbar Güreş, Nur Koçak, Olgaç Bozalp, Pınar Yolaçan, Ramazan Can, Rehan Miskci, Sinan Tuncay, Şener Özmen, Şükran Moral, Zehra Çobanlı, Zeren Göktan ve Zeyno Pekünlü. Sergi, 31 Mayıs 2022 tarihine kadar OMM'un tüm katlarında devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uluslararası performans sanatı platformu Performistanbul sanatçısı Ekin Bernay'ın, V&A Museum tarafından davet edilerek Performistanbul ortaklığında gerçekleştirdiği Atlas adlı 33 dakikalık yeni performansı 26 Kasım'da, Londra'daki müzenin Raffaello odasında, Friday Late kapsamında izleyicilerle buluşacak. Uluslararası performans sanatı platformu Performistanbul sanatçısı Ekin Bernay'ın, V&A Museum tarafından davet edilerek Performistanbul ortaklığında gerçekleştirdiği Atlas adlı 33 dakikalık yeni performansı 26 Kasım'da, Londra'daki müzenin Raffaello odasında, Friday Late kapsamında izleyicilerle buluşacak. Hayatta kalan en eski müzik kompozisyonu olan Seikilos Epitaph'ın bestesinden ilham alan performansın yolculuğu ise Şubat 2021'e dayanıyor. İnsanlar olarak taşıdığımız ağırlığa hem fiziksel hem de duygusal perspektiften bakan sanatçı, kendi özüne yaklaşmak umuduyla insan vücudunu yapıbozuma uğratıyor. Dünyaya kendi gerçeklik deneyimimden daha fazla ne sunabilirim? sorusundan hareketle performansın adımlarını atıyor. Yaşamak yalnız ama yine de sevgi dolu. Performans V&A Museum ve Performistanbul ortaklığında V&A Friday Late kapsamında gerçekleşecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sevil Dolmacı Art Gallery, ressam Şahin Demir'in Boş Zamanlar Bahçesi isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Sanatçının, küresel felaketler, ekolojik sorunların git gide ağırlık kazanması ve yaşamları doğrudan etkilemesi konularını agresif bir ekspresyon ile ele alan Boş Zamanlar Bahçesi başlıklı sergisi, 16 Aralık 2021'de Villa İpranosyan'da sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Demir'in İstanbul'da 2019 yılında Sevil Dolmacı Art Gallery'de açılan ilk kişisel sergisi Sessizliğin İçinden, Pablo Neruda'nın, Kuruntular kitabında yer alan Sessizlik Şiiri'nden ilham alıyordu. Söz konusu sergide yoğun boya tabakaları ile tuvalden taşan soyut portreler oldukça ilgi çekmiş ve açıldığı gün tüm işlerin önemli koleksiyonlara kazandırılmasıyla oldukça konuşulmuştu. Sanatçı, 2021 yılında ise Dr. Kathy Battista'nın küratörlüğünde gerçekleşen Everything Has Its Place grup sergisi için sanat tarihine referansı olan bozulmuş Ayçiçekler'le yeni bir evreye girdi. Demir, bu sergi ile kendi kültürüne ait detayları, bozulmuş parçalanmış kompozisyonlarına ekleyerek Boş Zamanlar Bahçesi'ne doğru yola çıkmış oldu. Natürmort teması geçmişe bakıldığında bolluk, zenginlik ve ihtişamı çağrıştırırken, bugün iklim krizi ile kıtlık, yokluk ve çöküşe karşılık geliyor. Sanatçı, Boş Zamanlar Bahçesi'nde bu ikilemi kendi diliyle aktarıyor. Sanatçının üretim tekniği olarak kullandığı yığıntılar, dökülmeler ve bozulmalar da ele aldığı konuyu destekleyen bir diğer önemli unsur. Şahin Demir, ilk sergisinde yeni dünya düzeninin insan üzerinde yarattığı deformasyonu sorgularken, ikinci sergisinde ise doğa üzerindeki tahribatı da işin içine katıyor. Günümüzde sıklaşan küresel felaketler, ekolojik sorunların git gide ağırlık kazanacağına ve yaşamları doğrudan etkileyeceğine yönelik bilgiler, sanatçının uzun zamandır üzerine yoğunlaştığı konuların başında geliyor. Şahin Demir'in söz konusu konuları agresif bir ekspresyon ile ele aldığı Boş Zamanlar Bahçesi isimli yeni serisi, Sevil Dolmacı Art Gallery ana mekanı Villa İpranosyan'da 16 Aralık-17 Ocak arasında ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Reflections İstanbul, Zamansız Sofralar sergisiyle 5-8 Ekim tarihleri arasında Esma Sultan Yalısı'nda yenilikçi bir paylaşım alanı sunuyor. Bereket temasından yola çıkılarak hazırlanan Reflections İstanbul - Zamansız Sofralar sergisi, yaratıcılık, ağırlama, sunum, lezzet ve teknolojiyi bir araya getiriyor. Farklı bir deneyimi ilk kez izleyiciyle buluşturacak sergi The Marmara Grubu ev sahipliğinde Esma Sultan Yalısı'nda gerçekleşiyor. Sofraların birleştiriciliğini 'Bereket' teması altında buluşturan serginin bu yıl ilki gerçekleşiyor ve sınırları zorlayan bir deneyim sunuyor. 5 bölüm üzerine kurgulanan sergi tasarımında Mutfak Sanatları, Sofra Düzenleme, Çiçek Tasarımı, Işık Tasarımı Sanatı ve Görsel Sanatlar: Suyun Zekası ile daha önce görülmemiş, gerçek dışı bir oluşuma kapı açılıyor. Suyun temsil ettiği 'Bereket' temasıyla suyun titreşimleri, akıcılığı ve yaydığı ses frekanslarının yapay zeka ile harmanlanmasından oluşan verilerin dijital sanata dönüşmesi deneyimlenecek. Ayrıca özel olarak hazırlanan performans sanatları koreografisi ile suyun dans ile bütünleşmesi izleyenleri büyüleyecek. 5-8 Ekim tarihleri arasında izlenebilecek sergi, farklı disiplinleri ve yaratıcılığı bir araya getirerek daha önce karşılaşılmamış bir deneyim sunmayı amaçlıyor. Etkinliğin danışmanlığını ve komite başkanlığını Çiğdem Simavi üstlenirken komite üyeleri arasında Merve Gürsel, Defne Gürsel, Selin Habbab Özkaynak ve The Marmara Grubu yer alıyor. Konsept ve tasarım ekibi ise Merve Gürsel, Yeşim Demir, Mert Onaran ve Bartuğ Sayılı'dan oluşuyor. Serginin detaylarını ve ziyaret koşullarını buradan inceleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. PİLEVNELİ Yalıkavak, 1500 metrekare kapalı alan, 5000 metrekare açık alandan oluşan 6,5 dönümlük bir arazi içerisinde yer alıyor. Beş ayrı kota oturan taş evlerin iki kotunda galeri mekanları bulunurken; sergileri gezdikten sonra Zaaf'ın etkileyici sunumlarıyla gastronomi deneyimi yaşayabilirsiniz. Sergiler, galeri alanında yer alan tüm binalar ve bahçe içerisinde çeşitli noktalara yayılıyor. Yalıkavak'ın mükemmel gün batımı eşliğinde gezebileceğiniz sergiler, eserlerle beraber sizleri yolculuğa çıkarıyor. Bunun yanı sıra alan içerisinde PİLEVNELİ bünyesindeki sanatçılarla, Türkiye'den markaları bir araya getiren özgün ürünlerin ve PİLEVNELİ basımı kitaplarında satışa sunulacağı bir mağaza bulunuyor. PİLEVNELİ ve temsil ettiği sanatçılarından; Esra Gülmen, Ali Elmacı, Tarık Töre ve Mehmet & Kazım'ın Anim, Les Benjamins, Mergim ve Misela markalarıyla işbirliğinden doğan ürünler yaz boyunda PİLEVNELİ içerisindeki mağaza satışta olacak. Sergi alanlarının yanında bulunan pop-up alanında ise 2-17 Temmuz aralığında Midnight Express'in mağazası yer alıyor. Her detayı incelikle düşünülerek, sizlere çeşitli alanlar sunan PİLEVNELİ Yalıkavak; eşsiz manzarasıyla bu yaz Bodrum'da çok yönlü bir deneyim sunuyor. Sergide; Bora Akıncıtürk, Nevin Aladağ, Refik Anadol, Nobuyoshi Araki, Stephan Balkenhol, Johan Creten, Ali Elmacı, Jan Fabre, Esra Gülmen, Hechizoo, Tim Kent, Daniel Knorr, Arik Levy, Bjarne Melgaard, Mehmet & Kazım, Frank Nitsche, Hans Op de Beeck, Zoe Ouvrier, Michael Sailstorfer, Serkan Sarıer, Meltem Sarıkaya, Defne Tesal, Tarık Töre, Richard Wilson ve Erdoğan Zümrütoğlu'nun eserleri Bodrum'u ziyaret eden sanatseverlerle buluşuyor. PİLEVNELİ Yalıkavak; Bodrum Belediyesi, ABC Deterjan, Artukbey Kahve, Atelier Rebul, Bidfood, Deniz Eroğlu, Guruss Barbekü, illy caffe, Jotun, Kalebodur, Lara Concept, Linens, Mon Soleil, MT1012, NUDE, Perrier, Seih, Vespa Türkiye, Vestel, Waternet, Yastık by Rıfat Özbek ve Yataş Bedding destekleriyle gerçekleştirilmiştir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Usta sanatçı Etel Adnan'ın retrospektif niteliğindeki sergisi İmkansız Eve Dönüş, 6 Nisan'da Pera Müzesi'nde. Çok dilli ve kültürlü bir ailenin çocuğu olarak yetişen usta sanatçı Etel Adnan, retrospektif niteliğindeki sergisi İmkansız Eve Dönüş ile 6 Nisan'dan itibaren Pera Müzesi'nde. Ağustos 2021'e dek görülebilecek sergide duvar halısından yağlı boyaya, baskıdan videoya birçok disiplinden eser var. Etel Adnan'ın doğduğu coğrafyanın siyasal ve toplumsal olaylarını yalın üslubuyla harmanladığı İmkansız Eve Dönüş'ün küratörlüğünü ise Serhan Ada ile Simone Fattal üstleniyor. Beyrut doğumlu Etel Adnan, üretiminde yazı ve resmi kimi zaman harmanlayarak kimi zaman ise birbirinden ayrı kullanarak mevsimleri, manzaraları, işaretleri, hayali gezegenleri ve uyduları yorumluyor; yani ortaya çıkan her eser, çokyönlü sanatçının gözlem yeteneğinin ve zengin kimliğinin birer örneği. Sanatçının bir asra yakın birikiminin yer alacağı İmkansız Eve Dönüş'te, söz konusu eserlerin yanı sıra Etel Adnan ile yapılmış geçmiş röportajların videoları da izlenebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bozlu Art Project Mongeri Binası, 20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından biri olarak kabul edilen Fahrelnissa Zeid'in, yaşamı ve sanatı hakkında yazılmış kapsamlı yayınlardan biri olan \"Fahrelnissa Zeid: Fırtınaya Doğru\" isimli kitap dolayısıyla hazırlanan sergiye ev sahipliği yapıyor. Bozlu Art Project Mongeri Binası, 20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından biri olarak kabul edilen Fahrelnissa Zeid'in, yaşamı ve sanatı hakkında yazılmış kapsamlı yayınlardan biri olan Fahrelnissa Zeid: Fırtınaya Doğru isimli kitap dolayısıyla hazırlanan sergiye ev sahipliği yapıyor. Serginin küratörü Oğuz Erten ile Fahrelnissa Zeid'i, Bozlu Art Project Mongeri Binası'nda ziyarete açılan sergiyi ve Zeid hakkında bugüne kadar yazılmış en kapsamlı kitap olmasıyla dikkat çeken Fahrelnissa Zeid: Fırtınaya Doğru kitabını konuştuk. Sergi, Türk görsel sanatlarının en önemli kadın sanatçılarından biri olan Fahrelnissa Zeid'in neredeyse tüm dönemlerine kısa bir bakış atmamızı sağlayan, en etkili işlerinden oluşturulmuş bir seçki niteliğinde. Resimlere eşlik eden, sanatçının dünyanın önemli galerilerinde açmış olduğu sergilerin afişlerinden oluşturulmuş bir duvar da izleyenleri bekliyor. Ayrıca sanatçının atölyesinde çekilmiş pek çok orijinal fotoğraf izleyenleri Zeid'in dünyasında kısa bir gezi yaptırıyor. 1975 tarihinde Paris'teki atölyesini kapatıp Amman'a taşınmadan önce Olivier Lorquen tarafından çekilen ve dönemin Paris'inde yaşayan önemli galerici ve sanat eleştirmenlerinin görüşlerinin yer aldığı, sanatçıyı tanımak için oldukça önemli belgesel de sergi mekanında bulunuyor. Sergiler çok görkemlidir, ama kısa sürelidir, anlık etki verir; ancak kitaplar ölümsüzdür ve bizden sonra da yaşamlarına devam ederler. Öncelikle böyle bir kitap yaptığımız için çok mutluyum. Dört yıllık uzun bir sürecin sonucunda çıktı ve oldukça tatmin edici oldu. Kitap ve sergi dolayısıyla bildiğimiz bir sanatçının hayatına ve eserlerine daha detaylı bakmaya başladık. Ancak Zeid hakkında ne kadar araştırılma yapılsa o kadar ilginç bilgiler elde edildiğini öğrenmeye başladım. Hayatı dolu dolu yaşamış ve sanat onun için bir yaşam biçimine dönüşmüş, adeta hayatını sanata dönüştürmüş bir karakter olduğunu hem sergiden hem de kitaptan görebilecek izleyici ve okurlar. Aslında kitabın ve serginin ismi olan Fırtınaya Doğru tüm anlatmak istediğimizi ele veriyor. Çocukluğundan itibaren ne yapmak istediğini bilen, bir zorlukla karşılaştığında vazgeçmek yerine onun üzerine giden bir karakter. 1901 yılında doğmuş bir kadın sanatçıdan bahsediyoruz. Şu günlerde bile kadın olmanın ne kadar zor olduğunu gazete ve televizyonlarda izlerken o Osmanlı'nın son dönemlerinde Büyükada'daki evlerinden vapur ve tramvay ile birkaç vesait ile Sultanahmet'teki ilk kız sanat okulunun ilk öğrencilerinden biri olmuş bir karakter. O, İstanbul'da sanat galerisi olmadığı dönemde evini bir galeriye dönüştürüp sergi açmış biri; II. Dünya Savaşı sonrası yıkıntılar içindeki Londra'da sergi açmış bir Türk 'kadın' sanatçı. Resimleri, kariyeri çok önemli ama bence en büyük mirası koşullar ne olursa olsun, yapmak istediğinden hiçbir şeyin vazgeçiremediği bir karakter oluşu onu en önemli sanatçılar listesine almamıza yetiyor ve kendi dünyamıza eleştirel bir bakış atmamızı da sağlıyor. Tüm bu çıkarımlar 2017 yılında dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Tate Modern'in Zeid hakkında büyük bir retrospektif düzenlenmesini de sağladı. Tabii, pandemi döneminde bir şeyler yapmak normal zamanlardan birkaç kat daha fazla efor sarf etmemizi sağlıyor. Neredeyse iki yıldan bu yana hayatımızda olan pandemi ile en büyük savaşın belki de yaptığımız işi ve yaşamımızı çok daha iyi ve keyifli yapmak olduğunu anladık. Bu bakış açısı bizi olumsuz değil, olumlu yönde etkiledi ve pandeminin psikolojik yaptırımlarından böylece uzak kalabildik. Hem kitap hem de sergi için şu sorulabilir; daha önce birçok sergisi ve kitabı yapılmış bir sanatçıdan bahsediyoruz, Yeni ne söylenebilir? Bu soru aklımızı en çok kurcalayan soruydu. Fakat söylediğim gibi Zeid öyle derinlikli bir karakter ki süreç içinde kendini adeta bize açtı ve biz onun sadece eser üreten bir sanatçı olmaktan çok insani yanlarını da görünür kılmaya başladığımızı hissetmeye başladık. Yüceltildiği noktadan önce bir insan konumuna geldi ve sonrasında nasıl tuğla tuğla üstüne koyarak sanatını ve yaşamını inşaa ettiğini gördük. Sonuç; hiçbir şey tesadüf değil... Her bir yaptığı çalışma, hayatından, yaşamından, hissettiklerinden parçalar taşıyor. İzleyenleri sergiye gelmeden önce kitabı okumaya davet ediyorum. Eğer sergi önce kitap okunarak gezilirse doyumsuz keyif alınacaktır. Bu mutluluğu bizler yaşadık. Kitap aslında Türkiye'nin ilk galericilerinden Yahşi Baraz'ın 30 yıllık hayali. Zeid ile tanışıklığı, ailenin üyeleri ile dostlukları ve onun hakkında yaptığı sergiler yıllar sonra Baraz'ın bu kitabı hayal etmesini sağlayan etmenler. Dört yıl önce bu hayalini bize açtığında, aslında Zeid'in dünyasına giden kapıları da bize açmış oldu. Yüzlerce koleksiyoner ile iletişime geçip sahip oldukları Zeid resimleri teker teker soruldu. İmkanlar elverdiği ölçüde her bir eve gidilip fotoğrafları çekildi ve kitapta yer verilmeye çalışıldı. Zorlu ama keyifli bir süreci vardı. Her bir resim bulunduğunda hazine bulmuş gibi sevinir olmuştuk. Zeid'in soyut çalışmalarından portrelerine kadar, sanat yaşamındaki kırılmaları ve hayatındaki önemli yol ayrımlarının sanatına yansımasını ortaya koymayı amaçlayan, özel koleksiyonlardan derlenen eserlerine yer veren sergi 30 Ekim'e kadar Bozlu Art Project Mongeri Binası'nda ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Brooklyn Müzesi, Kasım ayında aramızdan ayrılan tasarımcının mirasını Figures of Speech sergisiyle devam ettirmeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz Kasım ayında aramızdan ayrılan ve vefatıyla moda dünyasında derin bir üzüntü yaratan Virgil Abloh, tasarımlarıyla yaşamaya devam ediyor aslında. İmza attığı parçaların pek çoğu ölümünden önce de Figures of Speech sergisinin ana temasını oluştururken, bu sergi de varlığını korumaya devam ediyor. Brooklyn Müzesi Virgil Abloh'un anısına bir sergiye ev sahipliği yapacağını duyururken, küratörlüğünü Michael Darling ve Antwaun Sargent'ın yaptığı Figures of Speech'in devamı niteliğinde olacak. 1 Temmuz 2022'den 29 Ocak 2023'e kadar ziyaretçilerini ağırlaması planlanan sergi, Abloh'un 2019'da Chicago'daki Çağdaş Sanat Müzesi'nde sergilediği aynı adlı kişisel sergiden yola çıkarak efsanevi tasarımcının kariyerini gözler önüne serecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz sanat yönetmeni Derek Forsyth tarafından yaratılan Pirelli Takvimi, 1964'ten bu yana her yıl fotoğrafçı ve model seçimleriyle dikkat çekmeye devam ediyor. Zamansız olarak adlandırılan 2024 Pirelli Takvimi, fotoğrafçı Prince Gyasi tarafından Idris Elba, Angela Bassett ve Naomi Campbell gibi ünlü isimlerle çekildi. Boxed Kids'in kurucusu ve fotoğrafçı Prince Gyasi, ilk fotoğraflarını henüz 16 yaşındayken eski bir iPhone'la çekmeye başlamıştı, zamanla kendi kendini eğiten Gyasi, şimdi ise Pirelli Takvimi'ne sanatsal dokunuşlar ekliyor. Renkli evreni ve stilize fotoğrafları ile dikkat çeken Ganalı sanatçı, Pirelli'nin inovasyon tutkusunu Pirelli Takvimi'ne yansıtıyor. Eserlerinde izleyiciye Batı dünyasında hakim olan Afrika algılarına zıt bir söylem sunan Gyasi, 1964'ten beri ikonik bir kültürel mirasa dönüşen Pirelli Takvimi'nin bu yılki çekimlerinde Afrobeat yıldızı Tiwa Savage, şair Amanda Gorman ve Gana Asante halkının kralı Otumfuo Osei Tutu II gibi isimlere de yer verdi. Gyasi, sanatsal fotoğrafçılığın kurallarını yıkarak izleyiciyi kendi sinestezi deneyimlerinden etkilendiği rengarenk bir evrene davet ediyor. Temsili ve kültürü çok önemsediği için ikonik Pirelli Takvimi'nin tarihinde bir ilk olarak projenin bir kısmını ülkesi Gana'da gerçekleştiren Gyasi, bu anlamda da standartlara meydan okuyor. \"Pirelli'nin düşüncelerimi, hislerimi ve duygularımı ifade etmem için takvimin 50. edisyonunu bir tuval olarak sunmasından onur duyuyorum. 2024 Pirelli Takvimi'ni çeken ilk Afrikalı ve siyahi fotoğraf sanatçısı olmak, bana çocukluğumdan beri yıllardır ilham kaynağı olan bazı kişileri öne çıkarma şansı veriyor. diyen Prince Gyasi 15-17 Haziran'da Londra'da, 18-23 Temmuz'da ise Akra ve Kumasi'de deklanşöre bastı. Pirelli Takvimi'nin Zamansız başlıklı 50. edisyonu her zaman olduğu gibi bu sonbaharda Kasım ayında sunulacak. 2024 Pirelli Takvimi'nin Gyasi'ye emanet eden Pirelli, \"Genç sanatçı Prince Gyasi'nin karelerinde yeni nesillere de hitap eden, pozitif bir enerji ve güçlü mesajlar ileten yeni bir dil görüyoruz. Gyasi, özgün bir estetiği yansıtan fotoğraflarıyla benzersiz özelliklere sahip bir dünyanın içindeki renklere doğru bir yolculuğa çıkarıyor. açıklamasını yapıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her yıl Londra'daki Regent's Park'ta düzenlenen çağdaş sanat galerisi Frieze London bu yıl 20. yıldönümünü kutluyor. 160'ın üzerinde galeri küresel takvimin en çok beklenen etkinliklerinden olan Frieze London11-15 Ekim tarihleri arasında Londra'da. Sanat fuarında Frieze Sculpture programı ve Sanatçı Ödülü'nün yanı sıra İngiltere'nin önde gelen sanat kuruluşlarıyla bir dizi yeni işbirliği de yer alıyor. Yazının devamında öne çıkan 5 sergiye göz atın. Bu sergi, Britanya Pop Art sanatının göz ardı edilen figürlerine atıfta bulunuyor. Su Dunkley, eserlerinde 60'lı ve 70 li yıllardaki kadın bedeni ve eril bakış gibi konuları canlı renklerle tuvaline yansıtıyor. Özellikle de dramatik bir yaşama sahip olduklarını düşündüğü John F. Kennedy, Robert Kennedy, Gilbert & George ve Marilyn Monroe gibi ikonları resmediyor. Bir dizi pastel çizim, Dunkley'nin vücut diline duyarlılığını ve figürleri gizemli bir şekilde gergin sahnelerde düzenleme yeteneğini vurgu yapıyor. Brezilyalı sanatçı Marina Rheingantz'ın manzara tabloları serisi sunduğu sergide 19. yüzyıldan kalma fırça darbeleri, tekstil dikişleri ve pikselleri anımsatan dokunuşları dikkat çekiyor. Soyut simgeleri ve figürleri içeren manzara resimleri Brezilya'nın kırsal bölgelerine atıfta bulunuyor. Jhonatan Pulido'nun tabloları, ilk bakışta soyut gibi görünse de aslında doğduğu Kolombiya'nın kentsel dokusunun unsurlarını yansıtıyor. 1990'ların sivil çatışmaları sırasında büyüyen Pulido, eserlerinde siyasi, kamusal ve toplumsal konuları soyut bir şekilde sentezliyor. Eserleri iki boyutlu olmalarına rağmen, derinlik hissi taşıyor. Londra'daki Hales ve GRIMM galerilerinde yer alan ressam Anthony Cudahy, aynalama yöntemini ve çeşitli efektleri Double Spar'da sergiliyor. Sergi, günlük yaşamın samimi ve rüya gibi sahnelerini içeren büyük ölçekli figüratif resimler içeriyor. Cudahy, geçmişten ve günümüzde var olan diğer sanatçılardan öğeleri de sergisinde barındırıyor. Bu sergi, James Lee Byars ve Seung-taek Lee tarafından yaratılan heykelleri bir araya getiriyor. Amerikalı Byars ile Koreli Lee farklı kökenlere sahip olmalarına rağmen eserlerinde kullandıkları malzemeler, temalar ve formlar konusunda benzer bir duyarlılığı paylaşıyorlar. Lee, örneğin taşlar ve ağaç dalları gibi doğal nesnelerle heykeller yaratırken benzer şekilde, Byars deniz süngeri gibi doğal malzemeler kullanıyor. Bu eserlerle doğanın geçici, kırılgan, kozmik ve görünmez olan temasına dokunuyorlar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Londra'da yer alan Victoria & Albert Müzesi, moda endüstrisinde kalıcı bir iz bırakan lüks ve ikonik tasarımlarıyla bilinen özellikle de küçük siyah elbiseyi yaratmasından tüvitin nasıl yeniden sofistike göründüğüne ve Ballets Russes dahil olmak üzere sahne ve ekran için hazırladığı tasarımlarla öne çıkan 20. yüzyıl Avrupa modasının ikonik duayeni Gabrielle Coco Chanel'in hayatına ve yarattığı etkiye adanan ilk sergiye ev sahipliği yapıyor. Gabrielle Chanel Fashion Manifesto olarak adlandırılan sergi, 16 Eylül'den 25 Şubat'a kadar sürecek ve tasarımcının 1910'da Paris Rue Cambon'da açtığı ilk butiğinden 1971'deki son Paris koleksiyonuna kadar uzanan olağanüstü altmış yıllık kariyerini sergileyecek. 200 tasarımın sergilendiği müzede, Chanel'in kişisel tarzı ve markanın gelişim hikayesine değiniliyor. Ayrıca aksesuarlar, takılar ve parfümler de sergide yer alacak. İlk olarak Paris'teki Palais Galliera'da gösterime açılan sergi, Londra için yeniden tasarlandı. Sergide, orijinal koleksiyon parçalarının yanı sıra Victoria & Albert Müzesi'nin kendi arşivinden eserler ve Patrimoine de Chanel'in özel tarihi arşivinden parçalar da bulunuyor. 10 bölüme ayrılan retrospektif sergide, 1916 tarihli bilinen en eski Chanel görünümlerinden biri ve 1924'teki Ballets Russes prodüksiyonu için tasarladığı orijinal kostümler yer alıyor. Ayrıca Hollywood aktrisleri Marlene Dietrich ve Lauren Bacall için özel olarak yaratılan tasarımlar da bulunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Stay Warehouse, ev sahipliği yaptığı sanatsal aktivitelere bir yenisini daha ekliyor. Galeri 77'nin Türkiye ve dünyada temsil ettiği 12 sanatçının eserlerini bir araya getiren Yolculuk / Journey sergisi, 26 Temmuz-27 Ağustos tarihleri arasında The Stay Warehouse'da sergileniyor. Alaçatı'da eski bir deponun sürdürülebilirlik ilkesiyle ve eğlenceli lüks anlayışıyla otele çevrilmiş The Stay Warehouse, Galeri 77'nin Yolculuk / Journey isimli yeni sergisine ev sahipliği yapıyor. Yurt içi ve yurt dışından 12 sanatçının farklı üslup ve tekniklerle hayata geçirdiği eserler, galerinin portföyü üzerine ekspresyonizm, sürrealizm, neo pop-art, deneysel sanat, soyut, fotorealist ve minimalist etkiler taşıyan geniş bir seçki sunuyor. Sergi, The Stay Warehouse'un tarihi 80'li yıllara uzanan, zamanında depo olarak kullanılan ve restorasyon sürecinde tek bir ağaca dahi zarar verilmeden özgün ve sıra dışı bir tasarımla yenilenmiş binasının çok amaçlı salonunda sergileniyor. Sergide, Galeri 77 portföyünde yer alan; Roman Babakhanian, Vahram Davtian, Bayram Demir, Sedat Girgin, Vav Hakobyan, Mesut Karakış, David Martirosyan, Rafael Megall, Daron Mouradian, Armen Rotch, Kirkor Sahakoğlu ve Arman Vahanyan gibi birbirinden farklı üretim tekniklerine sahip sanatçılar bulunuyor. Birbirinden çeşitli üsluplarla hayata geçirilen 26 eser, özgün ifade biçimleri arasında ilişki kurmak için alan açıyor. Sergi, 26 Ağustos'a kadar ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatçı Damien Hirst, NFT olarak satışa çıkardığı eserler satın alınırsa çalışmalarının orijinal versiyonlarını yakacağını açıklamıştı. Görünen o ki sanatçı sözünü tutuyor. Üstelik bu durum oldukça da memnun. Ünlü İngiliz sanatçı Damien Hirst bizleri şaşırtmaya devam ediyor. Kendisi geçtiğimiz günlerde son koleksiyonundan parçalar satın alan alıcılara, fiziksel sanat eserini veya onu temsil eden NFT'yi seçmelerini söyleyip NFT'leri seçenlere de aldıkları eserlere karşılık gelen fiziksel parçalarının yok edileceği sözünü vermişti. Görünüşe göre sanatçı verdiği sözü tutuyor. Geçtiğimi salı günü Hirst'ün Londra galerisinden yükselen dumanlar ise bunun en büyük kanıtı. Galeri fuayesindeki ekranlara yansıtılan ve Instagram'dan da canlı yayılanan etkinlik, Hirst'ün altı yıl önce 10.000 benzersiz noktalı tablonun yaratılmasıyla başlayan \"The Currency\" projesinin bir parçasıydı. Hirst, 10.000 orijinal sanat eserine karşılık gelen 10.000 NFT'den oluşan The Currency adlı ilk NFT koleksiyonunu geçen yıl piyasaya sürdü. Eser satın alan koleksiyonerler, NFT'yi tutmak veya fiziksel sanat eseri için değiştirmek arasında seçim yapmak zorunda kaldı. Londra'daki Newport Street Gallery, 5.149 alıcının orijinal sanat eserlerini, 4.851'in ise NFT'leri seçtiğini söyledi. Londra'daki galeriden yükselen dumanları 30 Ekim'de The Currency sergisi kapanana kadar görebileceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerini desteklemek ve disiplinler arası etkileşime zemin yaratmak amacıyla yola çıkan uluslararası konuk sanatçı programı olan Gate 27, farklı ülke ve disiplinlerden sanatçıları konuk etmeye yeni sezonunda da devam ediyor. Farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerini desteklemek ve disiplinler arası etkileşime zemin yaratmak amacıyla yola çıkan uluslararası konuk sanatçı programı olan Gate 27, farklı ülke ve disiplinlerden sanatçıları konuk etmeye yeni sezonunda da devam ediyor. Gate 27 kurucusu Melisa Tapan ev sahipliğinde Yeniköy konuk sanatçı evinde düzenlenen ve sezonun ilk Art Brunch'ında, kültür & sanat dünyasının önde gelen fikir liderleri ve etkileyicileri bir araya geldi. Yaratıcı zanaat, toplumsal ve kolektif projeler üzerinde çalışan Yaratıcı Zanaat Projesinin liderleri Sanatçı Bilal Yılmaz ile Küratör Lydia Chatziiakovou'da bu buluşmaya katıldılar. Bilal Yilmaz ve Lydia Chatziiakovou, küratörlüğünü yaptıkları Yaratıcı Zanaat Konaklama programını tanıttılar. Ayrıca Yaratıcı Zanaatkar İşbirliği programının ilk misafir sanatçısı Mahzaib Baloch ile bölge zanaatkarlarının işbirliği ile ortaya çıkardıkları Ro-Thog adlı eseri de ilk kez sergilendi. Bilal Yilmaz ve Lydia Chatziiakovou liderliğinde gerçekleşen Creative-Craft Projesinin ayrıntılarına gelecek olursak... Proje kapsamında sanatçılar ve zanaatkarlar arasında üretim odaklı karşılıklı bir iş birliği ve diyalog yaratıyor. Yaratıcı yaklaşımlar ile geleneksel el sanatlarını deneysel bir üretim altında buluşturmak, uluslararası sanatçıların İstanbul'un zengin zanaat kültürünü keşfetmelerine, zanaatın kentin sosyal yaşamına ve dokusuna yansımalarını farklı açılardan görmelerine, zanaat atölyeleriyle etkileşime geçmelerine ve yeni katmanlar eklemelerine olanak sağlıyor. Kısacası bu program, zanaatı, sanatçıların şehir deneyimlerine yanıt olarak fikirlerinin konseptini ve gerçekleştirmesini deneyebilecekleri alternatif, sosyal ve kültürel olarak sürdürülebilir bir üretim modelinin bir parçası olarak görüyor. Program, sanatçılar ve zanaatkarlar arasında yalnızca araştırma sırasında değil, aynı zamanda üretim sürecinde de anlamlı etkileşim ve iş birliğini sağlaması açısından diğer benzer girişimlerden farklı olanaklar sunuyor. Bilal Yılmaz, 2012'den beri zanaatın haritalanması ve yaratıcı üretimdeki potansiyeli konusunda kapsamlı bir saha araştırması yürütüyor. Zanaat üzerine çalışmaları, 2. İstanbul Tasarım Bienali, 15. İstanbul Bienali ve uluslararası Arte Util'de yer aldı. Lydia Chatziiakovou, 10 yılı aşkın bir süredir \"toplumsal değişim için sanat\" üzerinde çalışan deneyimli bir küratör ve aynı zamanda Selanik'teki yaratıcı sanatlar yönetim ofisi ArtBOX'ın eş direktörlük görevini yürütüyor. Creative-Craft Projesinin ilk misafir sanatçısı, Mahzaib Baloch ise Gate 27 Konuk Sanatçı Programı kapsamında İstanbul'da kaldığı iki aylık süre boyunca, zanaat kültürüyle çok değerli bir etkileşimde bulundu. Bu süre boyunca kendisini saha araştırması yoluyla yerel el sanatları sahnesi ve ikamet odağının genel yaklaşımıyla tanıştıran program küratörleri ile araya gelerek rehberlik alma fırsatı yakaladı. Baloch, aynı zamanda zanaat atölyelerinde üretimin çeşitliliğini ve zenginliğini deneyimledikten sonra, sanatsal pratiğini İstanbul'un en deneyimli kakma ustalarından Thomas Usta'nın sanatıyla birleştirdi ve bu iş birliğinin meyvesi olarak çok değerli bir eser ortaya çıkardı. Bu eser, Thomas Usta tarafından oyulmuş ve daha sonra Baloch tarafından bir patina elde etmek için yapay olarak manipüle edilmiş bir bakır levhadan oluşuyor. Eserde geleneksel Ortadoğu halılarında görülen hayat ağacı deseninden esinlenildiği gözlemleniyor. Birbirine bağlı anlamlar, bilgiler ve etkileşimlerle dolu olan iki unsur -bakır ve kağıt- farklı zamanları, yerleri, gelenekleri ve nesilleri kapsayan benzersiz bir çerçevede yan yana kuruldu. Gate 27, bu dönemde de farklı disiplinlerden çeşitli sanatçıları konuk ederken, iş birliklerini devam ettirmeyi ve geliştirmeyi hedefliyor. Yeni sezonda uluslararası farklı iş birlikleriyle bir araya gelmek için çalışmalarını devam ettiren Gate 27, yerel ağlarını da güçlendirmeye devam etmeyi planlıyor. Sürdürülebilirlik ve ekonomik kalkınma kapsamında zanaat olmak üzere iki ana dalda programlar bu sezon yine ön planda olacak gibi görünüyor. Gate 27 Danışma Kurulu; Beral Madra, Dr. Nazan Ölçer, Assoc. Prof. Selçuk Artut ve Prof. Dr. Ahu Antmen'den oluşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyonce'nin Renaissance albüm kapağından Vogue gibi dergilerin çeşitli moda çekimlerine kadar, Hollandalı fotoğrafçı Carlijn Jacobs'ın gerçeküstü bir fanteziyi kurguladığı kişisel sergisi Sleeping Beauty Amsterdam Foam'da sergileniyor. Tasarımcı Sabine Marcelis ile ortak eserlerinin sergilendiği fotoğraf sergisi Sleeping Beauty, henüz var olmayan bir dünyayı tasvir ediyor. Foam'da yer alan serginin ilk odasında aynalı bir zemin ziyaretçileri karşılıyor. Duvarlardaki eserler ayna yansıması sayesinde gerçeküstü bir atmosfer oluşturuyor. Öte yandan 3 boyutlu eserlerin hakim olduğu sergide Sabine Marcelis'in renkli cam küpleri duyularımızla oynamak için tasarlandı. Algılarımızla oynayarak fantastik bir dünya yaratmayı hedefleyen Jacobs, duvardaki fotoğrafları izleyicilerin üzerine geliyormuş gibi bir his uyandırmak adına özellikle eğimli yerleştirdi. İkinci odada ise sürekli uykuya dalmakta olan bir güzellik olarak adlandırılan bir modelin videosu dikkat çekiyor. Son odada Marcelis'in şampanya rengi ışıklı totemi ve bu odada sergilenen fotoğrafların nostaljik hissini yansıtan çalışmalar karşımıza çıkıyor. Odanın kaotik atmosferi ise alternatif bir gerçeklik yaratıyor. Bunlara ek olarak ressam Mondrian'dan ilham alan ana renklerde büyük cam küpler, aynalı zeminler ve koridorlar izleyicinin kendisini mekanda görme biçimine müdahale etmek için düşünüldü. Eserlerinde Carlijn Jacobs, modellerinin vücutlarını gerçeküstü bir etki yaratacak şekilde büküyor ve çarpıtıyor. Fotoğraflarının çoğu gerçek hayattan alınsa da bazı yeni çalışmalar kısmen yapay zeka kullanılarak oluşturuldu. Sergi, moda ve güzelliğin dönüştürücü potansiyelini kutlarken Jacobs, geyşa makyajından Venedik karnaval maskelerine kadar giyinme yoluyla şekil ve form değiştirmekten ilham aldığını açıklıyor. Gerçekliğin çarpıtıldığı sergide peri masalı hikayesi kinayeli bir şekilde tasvir edilirken Sleeping Beauty teması yüzlerce yıl uyuyarak cezalandırılacak kadar meraklı bir kadına gönderme yapıyor. Carljin Jacobs'un Sleeping Beauty sergisi 21 Ocak 2024'e kadar Amsterdam'daki Foam'da sergilenecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Türkiye'den aldığı ilhamla sanatsal üretimine devam eden Yunan sanatçı Gina Ginali ile ilham kaynakları, heykelleri, resimleri ve geleceğe dair planları üzerine konuştuk. Farklı kültürlerde ve estetik olanda bulduğu ilhamla farklı disiplinleri bir araya getiren genç sanatçı Gina Ginali ile heykelleri, resimleri ve geleceğe dair planları üzerine konuştuk. Güzel şeyler, güzel elbiseler hatta güzel insanlar beni hep etkilenmiştir. Özel bir estetik algım olduğunu daima hissettim. Bu konuda mütevazı olamayacağım; resim yapmak ve yaratmak konusunda her zaman yetenekliydim. Bu çok kişisel bir hikaye ama sizinle paylaşabilirim. Babamı küçük yaşta kaybettim. Bir gün annem benden babamın portresini çizmemi istedi. Daha önce hiç çizim yapmamıştım, tüm ruhumu ve acımı o portreye yansıttım. Hala evimde duruyor. Her şey bana ilham verebiliyor. Dünyayı gezmek, birçok kültürden insanlarla tanışmak ufkumu genişletti. Hayatım için o kadar minnettarım ki, en sevdiğim 2 şeyi yapma fırsatı bulabiliyorum: Seyahat ve sanat. Yaptığım her sanat eserinde mükemmeliyetçiliğimi koyuyorum. Her iş eşsizdir ve bence bu DNA'nın önemli bir parçası. Bence bir heykeltıraş olmanın en ilginç ve heyecan verici yanı, aklımda beliren görüntüleri ve fikirleri gerçek hayatta somutlaştırma ve onları hayal ettiğimden daha da büyülü hale getirme fırsatına sahip olmak. Türkiye'yi ve barındırdığı kültürleri seviyorum ve buradaki çoğu şeyden ilham alıyorum. Bir sonraki resmim veya heykelimde Türk kültürüne de yer vermek istiyorum ama buradaki kültür o kadar çeşitli ki hala hangisini seçeceğimi düşünüyorum! Belki çok klasik gelebilir ama Boğaz benim sınırsız ilham kaynağım. Kişisel sergimi Londra'da yapmayı planlıyorum. Şimdilik bu kadar söyleyebilirim. Kesinlikle Fransa'da yaptığım ve ürettiğim yeni projem. Bu proje için bir yıldan fazla zamandır çalıştık ve sonbaharda sizler de göreceksiniz. Bayılacaksınız!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünyanın bilinen en eski tapınak komplekslerinden biri olarak kabul edilen gizemli Göbeklitepe, Isabel Munoz'un gizem, köken ve sonsuzlukla ilgili sorularının peşinde gittiği \"Isabel Munoz: Yeni Bir Hikaye - Göbeklitepe ve Çevresinden Fotoğraflar\" başlıklı bir sergiyle keşfediliyor. Farklı kültürlerin doğasını, estetiğini, yaşam biçimlerini keşfederek fotoğraflarına yansıtan Isabel Munoz, Türkiye'nin en önemli arkeolojik alanlarından Göbeklitepe ve bölgedeki Taş Tepeler'i konu alan çalışmalarıyla İstanbul'da. Pera Müzesi'nin ev sahipliğinde gerçekleşen Isabel Munoz: Yeni Bir Hikaye - Göbeklitepe ve Çevresinden Fotoğraflar başlıklı sergi, Munoz'un tarihi yaklaşık 12.000 yıl önceye dayanan Taş Tepeler'den Göbeklitepe ve çevresindeki arkeolojik alanları çektiği fotoğrafları, ilk kez ziyaretçilerle buluşturuyor. Dünyanın en eski kült alanı olabileceği düşünülen ve 2018'den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Göbeklitepe'nin yanı sıra Karahantepe ve Sayburç'u, Munoz'un etkileyici bakış açısından keşfetme imkanı sunuyor. Farklı coğrafyalardan insanları ve kültürleri konu alan monokromatik portreleriyle tanınan Isabel Munoz, ilk kez 1992'de İstanbul'da açılan sergisiyle Türkiye'den sanatseverlerle buluşmuştu. Sık sık ziyaret ettiği Türkiye'de semazenlerden zeytinyağı işçilerine, yağlı güreşlerden Sulukule Romanları'na farklı konular üzerine eğilen sanatçı, Pera Müzesi'nde ziyarete açılan yeni sergisinde bu kez, çok etkilendiği Göbeklitepe ve çevresinde, gizem, köken ve sonsuzlukla ilgili soruların peşinden gidiyor. Türkiye'den arkeologlar ile ilk defa çalışma fırsatı bulduğunu belirten Munoz, Bir fotoğrafçı olarak doğal bir merakım ve yeni şeyler keşfetmeye karşı bitmeyen bir arzum var. Fotoğraf makinem olmadan önce bile geçmişte insanların nasıl yaşadığını ve hissettiğini anlamaya çalışıyordum. İspanya'da zengin bir Paleolitik sanat geleneğimiz var ama Göbeklitepe'de bana hitap eden manevi bir unsur buldum. diyor. Fotoğrafçılık alanında pek çok uluslararası projeye imza atan, Mougins Fotoğraf Merkezi Direktörü François Cheval'in küratörlüğünü üstlendiği sergi, 15 Haziran - 17 Eylül 2023 tarihleri arasında Pera Müzesi'nde ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 500 yılllık tarihi boyunca her zaman lüks dünyasına ilham kaynağı olan bu topraklar Beymen'in 50. yılı şerefine özel hazırlanan \"Golden Opulence\" sergisiyle onurlandırılıyor. Hazırlığı iki yılı aşan bu çok yönlü proje kapsamında Beymen; aralarında akademisyenler, sanat tarihçileri, müze müdürleri ve yazarların da bulunduğu uzman isimlerin bir araya geldiği bir Danışma Kurulu oluşturdu. Coğrafyamızın 500 yıllık tarihinde iz bırakan objelerden mücevherlere, el yazmalarındaki motif ve süslemelere uzanan bir derinlikte gerçekleştirilen çalışmanın verileri, lüks moda ve tasarım dünyasına yön veren 50'yi aşkın global marka ile paylaşıldı. Markalardan her biri, bu değerli çalışmadan aldıkları ilhamla kendi kimliklerini yansıtan Beymen'e özel parçalar tasarlayıp ürettiler. Bu eserler, Beymen'in 50. yıl kutlamaları kapsamında, küratörlüğünü gazeteci ve yazar Laurence Benaim'in üstlendiği Golden Opulence sergisinde bir araya getirildi. Precious Dreams, Bosphorus Gardens ve Mineral Roundness temalarıyla üç bölüme ayrılan sergi, dünya moda haftalarında önemli projelere imza atan tasarım ve prodüksiyon ajansı Bureau Betak'ın fütüristik bir yapıya dönüştürdüğü Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi'nde ziyaretçilerle buluşuyor. Golden Opulence sergisi iki misafir sanatçıyı da ağırlıyor. Sanatçı Hakan Yılmaz'ın, sergideki eşsiz parçalardan ilhamla yarattığı dijital eseri In The Mind of a Designer ve Japon sanatçı Miyouki Nakajima'nın Flowers adlı Beymen'e özel eserleri 6-30 Kasım tarihleri arasında Tophane-i Amire'de ziyaret edilebilecek. Valentino'dan Balmain'e, Dior'dan Givenchy'e, Etro'dan Brunello Cucinelli'ye, Stella McCartney'den Dolce&Gabbana'ya, Zimmermann'dan Victoria Beckham'a lükse ve modaya küresel ölçekte yön veren 50'yi aşkın markanın, bu toprakların 500 yıllık lüks yolculuğundan ilhamla hazırladıkları tasarımlar, kültürel mirasımızın önemini ve değerini bir kez daha ortaya koyuyor. Ayrıca sergide, ülkemizin önde gelen koleksiyonerlerinin bu proje için gün yüzüne çıkardıkları çok özel eserler de bulunuyor. Beymen Group CEO'su Elif Çapçı bu özel proje için Ülkemize, markamıza ve küresel ölçekte lüks moda sektörüne değer katacak, çok boyutlu bir projeyle yarım asrımızı geride bırakmanın heyecanını yaşıyoruz. Yaşadığımız coğrafya, lüksün tüm yaratıcı ışıltısını içinde barındıran çok güçlü bir kültürel mirasa sahip. Bizler bu mirası bugüne taşımayı görev olarak görüyoruz. Ülkemize; markamızın 50. yılında, üstelik Türkiye Cumhuriyeti'nin, Cumhuriyetimizin 100. yılında böylesine anlamlı bir armağan sunabildiğimiz için de ayrıca gurur duyuyorum. Bu eşsiz topraklardaki kültürel mirasımızın bugün de dünya lüksüne ilham vermeye devam ettiğini görmek bizler için büyük gurur vesilesi. Bugün; modanın, sanatın, kültürün birleştiren, iyileştiren gücünü çok yönlü ve kuvvetli bir şekilde hissediyoruz. Kültür, sanat ve zanaatı merkeze koyarak lüks dünya modası ile ülkemiz arasındaki köprü olmaya devam edeceğiz.\" açıklamasını yaparken Golden Opulence sergisinin küratörü ve kitabının yazarı Laurence Benaimise Projenin ilk gününden itibaren Beymen'in kültürel mirasına olan yaklaşımından çok etkilendim. Beymen, bu toprakların çok dilli, çok boyutlu ve çok renkli kültüründen köklenen güçlü kozmopolit mirasını, tarihi araştırmalara dayanan sergi, kitap ve belgesel projelerinin merkezinde konumlandırdı. Geçmişe olduğu kadar bugüne de saygı duyan bu proje, kültürel sürdürülebilirliği de kutluyor. Geçmişten ve günümüzden cömert bir sentez sunan proje, bizi lüksün 500 yılını kutlamaya, kendimizi ona kaptırmaya ve onunla bütünleşmeye, tüm yönleriyle benzersiz yaşam tarzını deneyimlemeye ve ondan ilham almaya davet ediyor. diyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uluslararası performans sanatı platformu Performistanbul, Hafızanın Dönüşümünde performansın izlerini sürüyor. Bir hafıza mekanı olan Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı ev sahipliğinde gerçekleşen Hafızanın Dönüşümü'nde; pandemi dönemi gerçekleştirilmiş üç performansın video dokümantasyon gösterimleri ile performansta kullanılan malzemelerden esinlenen çok-duyusal yerleştirmeler yer alacak. Gülhatun Yıldırım'ın Senin Yarın Su, Mk Yurttaş'ın Bitkilerin çok uzun bir zaman içinde çürümesiyle oluşmuş olan koyu renkte organik toprak ve Leman Sevda Darıcıoğlu'nun Beyaz Güller, Pembe Simler performanslarının izleri Hafızanın Dönüşümü'nde yeniden hayat bulacak. Performistanbul'un 2018 yılında gerçekleşen Bu Bir Performans Değildir adlı sergisi, performans kalıntılarını izleyici ile buluştururken sürece ve dönüşüme dikkat çekerek, elle tutulamayan performans sanatının, süreç sonunda esere dönüşen objeleri ile izlerini ortaya koymuştu. Hafızanın Dönüşümü de Bu Bir Performans Değildir ile diyalog kurarak Yok olan nasıl sergilenir? Performans hafızası nasıl aktarılır? sorularının peşine düşüyor. Hafızanın Dönüşümü, 15 Nisan-12 Mayıs 2021 tarihleri arasında Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı'nda ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sonbaharın gelmesiyle şehir hareketleniyor, birbiri ardına gelen etkinliklerle takvimler güncelleniyor. Gözden kaçırmamanızı önerdiğimiz, haftanın öne çıkan etkinliklerine bir göz atalım. Sonbaharın gelmesiyle şehir hareketleniyor, birbiri ardına gelen etkinliklerle takvimler güncelleniyor. Gözden kaçırmamanızı önerdiğimiz, haftanın öne çıkan etkinliklerine bir göz atalım. British Council'ın geliştirdiği çevrimiçi sergi platformu Duvarları Olmayan Müze'nin beşinci sergisi Rahat hissediyor musun?, Türkiye'yi temsilen Rita Aktay ve Birleşik Krallık'ı temsilen Ritika Biswas'ın küratörlüğünde erişime açıldı. %100 dijital ve erişilebilir bir sergi, kadın deneyimine ve aileye yakından bakarken kendi içimizde ya da yaşadığımız yerlerde evde hissetmenin ne anlama geldiğini irdeliyor. Siteye girdiğiniz zaman eserlerin künye bilgilerinden, sanatçı biyografisine kadar pek çok önemli bilgiye ulaşılabiliyor. Yalnızca birkaç emojiye tıklayarak sergiyi gezmeniz mümkün. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık iş birliğiyle hazırlanan BURASI sergisi, tarihsel ve güncel imgelerin izini sürerek İstanbul'u kent ve ekoloji çerçevesinden yeniden düşünmeye davet ediyor. Kenti, doğal çevre açısından yaşadığı tarihsel, kültürel ve politik dönüşümlere dikkat çekerek ele alan sergi, çağdaş sanat yapıtları ile İBB Kent Müzesi Koleksiyonları ve Atatürk Kitaplığı Arşivleri'nden bir seçkiyi bir araya getiriyor. Adını, Füsun Onur'un 1993 tarihli aynı adlı yapıtından alan sergide İBB arşiv ve koleksiyonlarından, İstanbul bağlamında kent, çevre ve doğa ile ilgili resimler, hat çalışmaları, haritalar, fotoğraflar, albümler, gazeteler, dergiler ve kentin farklı tarihsel dönemlerinden günlük yaşama dair parçalardan oluşan bir seçki sergileniyor. Beraberinde, çağdaş sanatçıların kent bağlamında ekoloji ve çevre adaleti temalarını çeşitli perspektiflerden yorumlayarak ürettikleri yapıtlar sergide yer alıyor. BURASI, 27 Şubat 2022 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Yazar Orhan Pamuk ve tarihçi Edhem Eldem'in bir araya geldiği mini söyleşi dizisinin ikinci ve son bölümü ekranlara geliyor. Pamuk ve Eldem, Veba Geceleri'nden yola çıkarak roman ve tarih ilişkisini konuşacak. Tarih nasıl başladı? Edebiyattan ne zaman ayrıldı? Tarihçiyi yazardan ayıran özellikler neler? Bildiğimiz anlamda tarih yazımı nasıl ortaya çıktı? Tarihi roman türü içerisinde tarih nerede duruyor? Romancı ve tarihçi arasındaki güç dengesi hakkında ne söylenebilir? Pamuk ve Eldem, Veba Geceleri'nden yola çıkarak roman ve tarih ilişkisini konuşacak, bu ve benzeri soruların yanıtlarını arayacaklar. İlki 23 Eylül'de gerçekleşen söylenin ikinci bölümü de Yapı Kredi Yayınları Instagram hesabında yayınlanacak olan söyleşinin kaydı, yayının ertesi günü kurumun Youtube kanalından da izlenebilecek. Arter, yeni sezonu Candeğer Furtun'un 60 yıla yayılan yapıtlarını kapsayan ilk retrospektif sergisiyle karşılıyor. Küratörlüğünü Selen Ansen'in üstlendiği sergi, sanatçının 1960'lı yıllardan bu yana ürettiği seramik ağırlıklı heykellerden ve nesnelerden oluşan geniş bir seçkiyi üretim süreçlerine eşlik eden arşiv malzemeleriyle buluşturuyor. Sergi, Furtun'un seramiğe dair özgün yaklaşımlarını sunarken pratiğinin yaşamsal, felsefi, tarihsel, toplumsal ve siyasi sorunsallardan beslenen katmanlarına da ışık tutuyor. Sanatçının üretiminde sıklıkla referans verdiği 'kabuk' kavramı etrafında kurgulanan ve 100'den fazla yapıtını içeren sergi, Furtun'un sanatında biçimsel ve düşünsel bir öneme sahip doğa ve beden temalarını odağına alıyor. Sergi, 17 Nisan 2022 tarihine kadar ziyaret edilebilir. Bozlu Art Project Mongeri Binası, 20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından biri olarak kabul edilen Fahrelnissa Zeid'in, yaşamı ve sanatı hakkında yazılmış kapsamlı yayınlardan biri olan Fahrelnissa Zeid: Fırtınaya Doğru isimli kitap dolayısıyla hazırlanan sergiye ev sahipliği yapıyor. Zeid'in erken tarihli figüratif resimlerinden soyut çalışmalarına ve 1970 sonrası yoğunlaştığı portrelerine uzanan bu geniş seçki 30 Ekim tarihine kadar ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Multidisipliner sanatçı Haluk Akakçe, üç önemli video işi ve beş yıllık üretimlerinin özeti niteliğinde kapsamlı bir sergiyle izleyenlerle buluşuyor. Made in Love başlıklı bu yeni sergi, Akakçe'nin, 2006 yılında Las Vegas sokaklarında 4-6 bloğu kaplayan They Called it Love, I Call it Madness isimli ses ve video yerleştirmesi ve hiç görülmemiş devasa resimleri de içermesiyle dikkat çekiyor. Akakçe'nin videoları insanın teknoloji ile olan ilişkisini irdeler, kimi zaman da biyolojiye, geometriye ve mimariye göndermeler yapar. Akakçe'nin video çalışmalarına çoğunlukla ya özel olarak bestelenmiş ya da var olan klasik bir eserden uyarlanmış müzik kompozisyonları eşlik eder. Bilgisayarda üretilmiş imgelerin hipnotik niteliği, filmlerinin müzikleriyle daha güçlü biçimde vurgulanır. They Call it Love, I Call it Madness isimli video ile birlikte White on White ve Mr. Butterfly isimli videolar sergide yer alacak diğer işler. Akakçe'nin videoları ve resimlerine son dönem üretimleri olan cut-out duvar işleri, heykeller ve kağıt üzeri çalışmalar da eşlik ediyor. Made in Love isimli sergi 3-22 Mart günleri arasında Akaretler ve Sevil Dolmacı Art Gallery iş birliği ile Akaretler Sıraevler No:37-39'da ziyaretçilerini ağırlayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatın kendisini ifade etmek için mükemmel bir araç olduğunu düşünen Hayal Pozanti, doğanın güzelliğinden İlham alarak yeni dünyalara yolculuk yapıyor. Sanatçının New York'ta açılan The World For A Mirror başlıklı sergisi vesilesiyle kendisini daha yakından tanıyoruz. Pozanti uzun bir süre dünyanın en önemli sanat metropollerinden New York'taydı. Yedi yıllık New York macerasını harika bir deneyim olarak hatırlayan sanatçı; Orada başarılı olursan her yerde başarılı olabilirsin klişesi kesinlikle doğru diyor. Şehrin enerjisi, hızı ve sosyal ortamlarıyla kendisini beslediğini ama bir yandan da meydan okuduğunu söylüyor. Bu meydan okumanın da hem zihinsel hem fiziksel olarak kendi ayakları üzerinde durmasına destek olduğunu öğreniyoruz. Pozanti, 2018'de Los Angeles'a gitmek için New York'tan ayrılma kararı aldığında gerçek bir yerli gibi hissetmek için minik bir maceraya başlamış: Hayatımda ilk kez hareketli bir şehir ortamının dışında yaşamayı deneyimledim. Bu durum sanat yapma biçimimi ve yaşamak isteyebileceğim yerlerde nelere değer verdiğimle ilgili düşüncelerimi önemli ölçüde etkiledi diyerek anlatıyor. Pozanti şu an Vermont'ta yaşıyor. New York'taki yaşamına göre daha sakin bir tempoda geçen bir rutini var artık: Buradaki hayatım doğa yürüyüşleri, şelaleler ve vahşi hayvanlarla dolu ama aynı zamanda yaşadığım kasabada gerçekten güzel restoranlar, barlar ve mağazalar var, bu yüzden bir şekilde şehir dürtüsünü tatmin ediyor. Bu arada New York ile bağını koparmış değil, sık sık ziyaret ettiğini sözlerine ekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Stanley Kubrick'in kızı Katharina Kubrick ile İstanbul Sinema Müzesi'nde açılan ve 1 Mart 2023'e kadar gezilebilecek Kubrick retrospektifi şerefine buluştuk. Katharina Kubrick tam karşımda oturmuş bana Stanley Kubrick'in kucağında torunları ve kedisiyle olan aile fotoğraflarını gösteriyor. Babam eğer şu an bizimle İstanbul'da olsaydı burada sokakta yaşayan kedilere bayılırdı diyor ve ekliyor: Babam New York'ta büyüdüğü için hayvanlar hakkında pek fazla bir şey bilmiyordu. Ormandaki evimizde bir gün koşarak mutfağa geldi, annemle ben ne olduğunu anlamaya çalışırken büyük şaşkınlıkla kedilerin çok değişik bir yaratık bulduğunu ve onun etrafında beklediğini söyledi. 'Çok değişik elleri ve alışılmamış bir formu var' diyordu. Odaya gittiğimizde kediler bir köstebeğe bakıyordu. Daha önce hiç köstebek görmediği için vücut yapısı yüzünden hayvanın başına bir şey geldiğini düşünmüştü. Babam bizden en çok hayvanlar ve doğa hakkında öğrendi. Katharina ile onun babasına öğrettiği ve ondan en çok öğrendiği şeyleri konuşarak başlıyoruz söyleşiye. Ona ve onun filmlerini izleyenlere... Stanley Kubrick'in işleri hep büyük konuları işledi ve bir şeyler öğretti. İşlerini zamansız kılan belki de buydu. Büyük konular. Aşk, kıskançlık, hayatın anlamı; babam bu konuları işledi ve dolayısıyla nereden, hangi milliyetten geldiği fark etmeksizin onun işleri herkese hitap etti. Bugün onun filmlerini izlediğimizde o filmler hala anlamlıysa o zaman dünya hiç değişmiyor mu diye geçiriyorum içimden, bunu Katharina'ya sorunca gülümseyip cevap veriyor: İnsanlar değişmedikçe dünya düzeni de değişmeyecek. Belki de evrilmeden geliştik. İleri gittik ama gelişmeden değiştik. İçinde olduğumuz sistemin bize dayattığı şeyler var. Seni bir başkasından korkar haline getiren bir düzen... Bu korku düzeni seni esir alıyor. Bu düzenin içinde her şeyden önemlisi, eğer birbirimizle gerçekten konuşmazsak kaybedeceklerimiz. Çoğu zaman kaybetmemizin sebebi de buydu, birbirimizi duymamak. Ya da tam tersine doğru olmayan şekillerde duymak ve konuşmak. Bugün mesela sosyal medya yüzünden insanlar normalde yüzüne söyleyemeyeceği bir şeyi orada kolayca söyleyebiliyor. Vietnam savaşı sırasında herkes sokaklardaydı ama şimdi buradalar. Bunu söylerken cep telefonunu gösteriyor Katharina. Kubrick'in detaya verdiği önem şimdi İstanbul'da onun hakkında açılan sergide de önemli bir nosyon olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul Sinema Müzesi'nde açılan retrospektif bugüne kadar sanatçı hakkında yapılmış en kapsamlı sergi. İkonik yönetmenin daha önce yayınlanmamış ve gösterilmemiş belge, obje, senaryo, kamera, lens ve orijinal kostümleri de bu sergiyle gün yüzüne çıkıyor, detaylarla örülü bir kürasyon Kubrick'in hayatına kronolojik bir bakışla yaklaşıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2019'da açılan Odunpazarı Modern Müze, eğitim programları, seminerler, sanatçı buluşmaları, atölye çalışmaları ve dinamik sergi programlarıyla kültürel gelişimin artmasını ve sanatsal birikimin güçlenmesini hedeflemeye devam ediyor. Sanat sezonuna Erol Tabanca'nın koleksiyonundan bir seçkiyle giriş yapan OMM'nin yeni sergisi İki Güneş Altında 24 Ağustos'ta başladı. Aslı Seven'in küratörlüğündeki sergi, gökyüzünde iki güneş olasılığının açtığı mitolojik ve spekülatif ufuklardan, dünyadaki varoluşumuzun Güneş'le olan derin bağlantılarına uzanan bir keşif yolculuğu sunuyor. Sergi, resimden fotoğrafa, heykelden video yerleştirmelerine kadar uzanan çeşitli disiplinlerde üretilmiş eserler ile güneş ışığı, gölgeler ve atmosferik kırılmalar etrafında şekillenerek optik, termal, metamorfik ve duygusal olgulara dair bir duyarlılık paylaşıyor. İki Güneş Altında hayali bir varsayım olarak iki güneş fikri ile güneşle değişmekte olan ilişkimizin yarattığı farklı perspektifler aracılığıyla sanat eserlerine bakmanın yeni yollarını öneriyor. Bu bağlamda sergi, tüm ışık, yaşam ve bilgelik kaynağının potansiyel olarak tehdit edici bir güce, daha karanlık veya fazla aydınlık bir güneşe dönüştüğü, iklim değişikliğiyle kavrulan yerkürenin kıyamet estetiği ile doğanın büyüsünü yeniden keşfetmemizi sağlayacak parıltıları da gizlediğini ziyaretçilere berrak ve gerçekçi bir dille anlatıyor. 45 yerli ve yabancı sanatçının eserlerinin yer aldığı sergi, gezegenimizin ve bedenlerimizin Güneş etrafındaki döngülerine bağlı olarak ilhamını OMM'un Kengo Kuma and Associates imzalı mimarisinden alıyor. Güneş ışığının çevre ile kurduğu kademeli ve geçirgen ilişkiyi üçlü bir kurguyla takip eden İki Güneş Altında sergisi 28 Temmuz 2024 tarihine kadar ziyarete açık olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 20 yaşında resim yapmaya yoğunlaşan Deniz Pelister, tuvali karşılaştığı insanların hikayelerini anlatacak bir araç olarak kullanmaya devam ediyor. Human Race sergisinde yer alan eserlerinde insani deneyimlerin özünü etkili bir şekilde yakalayan Pelister, Irk: İnsan serisinde bir dizi figüratif portre resmiyle ve enstalasyonlarıyla bizleri sanatsal bir yolculuğa davet ediyor. Yaşamındaki otobiyografik öykülerden ve Afrika'daki kişisel seyahat deneyimlerinden ilham alan Pelister'in eserleri, insan varlığının derinliğini mercek altına alırken, yolculuğun dönüştürücü gücünü görünür kılıyor. Titiz çalışmaları ve ilham verici kurgularıyla, insanın yolculuğunun güzelliğini, zorluklarını ve mücadelelerini ortaya çıkaran canlı bir panorama çiziyor. Sergi, 30 Kasım'a kadar Vision Art Platform'da ziyarete açık olacak. Pelister, Afrika'ya yaptığı seyahat sırasında karşılaştığı çeşitli anlatılar ve kültürel yapı hakkında fikir vermek için sembolizmi kullanıyor. Portre resimlerinde ise canlı renk kullanımı ve sade anlatımı dikkat çekiyor. Afrika sembollerini ve motiflerini bir araya getiren Pelister, izleyicileri sanat dili aracılığıyla kendilerini zengin bir kültürel dünyada görsel bir keşif sunuyor. İnsanlık olarak kat ettiğimiz bireysel ve kolektif yollar üzerine düşünmek için yolculuk teması bir metafor olarak kullanılıyor. Pelister'in eserlerindeki hareket, ilerleme ve akışkanlık unsurları kişisel, duygusal ve fiziksel yolculukların görsel temsillerini sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hindistan asıllı Kanadalı Rupi Kaur'un Instagram'da 4,3 milyon takipçisi var. Takip ettiği kişi sayısı sıfır. Neredeyse her gün bir paylaşım yapıyor ve paylaşımları dakikalar içinde binlerce beğeni alıyor. Kaur kendini şair, sanatçı ve performans sanatçısı olarak tanımlıyor. İnternet sitesinde evinizin rahatlığında yapabileceğiniz geçici dövme, tişört ve pirinç tükenmez kalem satılıyor. Sanal dükkanın Sanat sekmesi altında ise kendi şiirlerinin basılı olduğu kanvaslar satışta. Çoğu tükenmiş. Üreticisi de tüketicisi de ağırlıkla genç olan Instapoetry, Instagram başta olmak üzere Tumblr, Twitter ve TikTok'ta paylaşılan şiir türüne verilen isim. Günlük dilde yazılan bu kısa şiirler güzel bir font ve kimi zaman sade bir illüstrasyonla paylaşılıyor. Rupi Kaur, Atticus, Nikita Gill, Nayyirah Waheed, Lang Leav ve Yrsa Daley-Ward bu dijital camianın en bilinen isimlerinden. Bilinirlik kıstasıysa elbette takipçi sayıları. Bazı Instapoet'ler şiir paylaşımlarının arasına kendi filtreli fotoğraflarını serpiştirirken, anonim kalmayı tercih edenler de var. Her birinin sosyal medyada varoluş amacı farklı. Kimi sosyal medyayı geleneksel formlarda okuyucularıyla buluşmadan önceki durak olarak benimsemişken, kiminin sosyal medyadan başka bir yerde olma planı yok. Okuyucu ve takipçi kategorilerinin iç içe geçtiği bu dünyada Instapoet'ler popülerliklerini kullandıkları dilin erişilebilirliği ve paylaştıkları deneyimlerin evrenselliğine borçlular. Kadına şiddetten göçmenliğe; pandemiden ırkçılığa, gündemdeki konuları ele aldıkları şiirler yayına hazırlık süreçlerinden muaf oldukları için hızla, çok pişmeden takipçilere sunuluyor. Çoğunluğu genç kadınlardan oluşan Instapoetry'nin erkek egemen geleneksel şiir camiasına alternatif olarak farklı seslerin ve deneyimlerin yer bulabildiği bir alan sağlaması en önemli artısı olarak görülüyor. Görselin hakimiyetindeki Instagram'a şiirin sızışı herkes için kabul edilebilir değil. Bu akımın şiire yeniden hayat verdiğini düşünenlerin aksine, bu yeni türün şiiri ucuzlaştırdığını, sosyal medyanın sunduğu bir tüketim malzemesine dönüştüğünü düşünenler de var. Instapoetry'nin sanatsal olarak hiçbir değeri olmadığına inanan şairler, bu görüşlerini şiir dergilerinde yazılarıyla beyan ediyorlar ve Instapoet'leri aralarına almak istemiyorlar. Instapoet'lerin geleneksele dahil olmak isteyip istemedikleri ise meçhul. Öte yandan Instapoetry'nin zaman zaman Instapoet'ler arasındaki sıkı rekabetle, intihal suçlamalarıyla geleneksel şiir camiasını andırması son derece ilginç. Son yıllarda Kuzey Amerika ve Avrupa'da artan şiir kitabı satışlarının da bir yansıması olarak, COVID-19 ile birlikte sosyal medyada şiir paylaşımı arttı ve farklı anlamlar kazandı. Pandeminin beraberinde getirdiği endişe, izolasyon ve kayıplar, şiiri hem geleneksel formunda hem de dijital mecralarda sığınılacak bir kovuğa, çaresizliğe karşı duyulan öfkenin dile getirildiği bir sahneye dönüştürüyor. Sonu gelmeyen bu zor ve belirsiz zamanlarda, geleneksel ve dijital şiirin baştan ayrılmış yolları, şiirin iyileştirici gücünde kesişiyor. Ünlü Instapoet Kaur'un Rupi Kaur Live isimli gösteri kaydı Nisan ayında izleyiciyle buluştu. Kaur'un kendi şiirlerini okuduğu şovun biletleri, yine kendi internet sitesinde satışa sunuldu. İsteyenler 15 dolarlık biletlerine gösteri için özel hazırlanmış, hardal ve lacivert renk seçeneği bulunan 85 dolarlık bir sweatshirt ekleyebildiler."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hollandalı tasarımcı Iris van Herpen çağdaş sanat, teknoloji ve geleneksel haute couture işçiliğini bir araya getirmesiyle yarattığı 3D baskılı çalışmalarıyla tanınıyor. 29 Kasım'da Paris'teki Musee des Arts Decoratifs'te kapılarını açacak Sculpting the Senses sergisi, tasarımcının avangart ve dünya dışı izler taşıyan sanat eserlerine odaklanarak onu kutlayacak. Sıklıkla heykeltıraşlar ve mimarlarla işbirliği yapan tasarımcının evrenine yoğun ve duyusal bir yolculuk sunan bu retrospektif, feminenlik için yeni formlar arayan yaklaşık 100 dinamik eseri içeriyor ve haute couture kavramlarımızı sorguluyor. Öte yandan sergide, Rogan Brownart, Wim Delvoye, Tim Walker gibi diğer sanatçıların eserleri de yer alacak. İskeletler, doğa, beden, moda fosilleri ve mitoloji gibi dokuz tema etrafında gelişen sergi, tüm duyuları harekete geçiren bir yolculuk olarak tanımlanıyor. Sanatçı Salvador Breed'in özgün besteleri sergiye eşlik ederken defile vidoları, atölyesi ve gökyüzünde dans eden elbiselerin projeksiyonla oynatılan bir şovu gibi entalasyonlar yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Seramik sanatçısı Mara Gülerşen'in aşkla yoğurup hayat verdiği koleksiyonu Haz, Galata'daki Galeri Bu'da gerçekleşecek sergide izleyiciyle buluşacak. Sanatçının Naked Raku, Raku ve Sagar tekniği ile üretti��i bu özel koleksiyonda, lambader, abajur ve sehpa gibi birbirini tamamlayan parçalar yer alıyor. \"Koleksiyona bir isim ararken, her gün peşinden heyecanla kovaladığım mucizeler, ışık huzmeleri çıktı karşıma. Gerek bulutların arasından süzülenler gerek evimi her gün ziyaret eden renkli halleri. Sanki evrenin göz kırpışlarıydı bu güzellikler. Hiç beklentisiz, öncesinde düşünülmeden, nereye gittiğini hiç bilmeden ancak hissedilerek, minik minik şekillenen, doğan, doğdukça ışık veren evreler... Gireceği her eve ışık getireceği inancıyla gelen bir paylaşma dürtüsü. Işık ve huzmenin çeşitli dillerdeki karşılığını araştırmaya başladık. Hem Türkçe hem İspanyolca'da tam karşılığını bulduk: HAZ. Ne güzel bir kelimeydi... Mara ile de tamamlanınca beni ve bu koleksiyonun sürecini anlatıyordu. Ma Güneş Tanrıçası. Ra Ay Tanrıçası. Onlar hamdılar, piştiler, yandılar... Işıkla buluştular."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünyadaki diğer örnekleri gibi iki senede bir gerçekleşen İstanbul Bienali, pandemi sebebiyle ertelenmek zorunda kaldığından, üç senelik bir aradan sonra bu sene tekrar global sanat rotasındaki yerini alıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından organize edilen İstanbul Bienali'nin 17. edisyonu, 13 Eylül'den itibaren başlayacak ön gösterimlerin ardından 17 Eylül'de halka açılacak. İstanbul Bienali süresince 500'ün üzerinde katılımcının projeleri şehirde 50'nin üzerinde mekana yayılırken, sergilenecek işler kadar bu işlerin sergileneceği mekanlar da ilgi çekecek. İstanbul Bienali'nin bu seneki küratörleri Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh, sanatçıların eserlerini sergilemek kadar, onların üretim süreçlerini görünür hale getirmeyi önemsiyorlar. Fikirlerin ilk oluşumlarından, etkileşimle ve zamanla nasıl evrildiklerine kadar, izleyiciyi sanatçıların üretim yolculuklarının farklı aşamalarını gözlemlemeye davet ediyorlar. Pandemi döneminde yaşanan kapanma sürecinin ardından, bu projelerin yeniden bir buluşma, diyalog, keşif ve tartışma için fırsat niteliğinde olacağını vurguluyorlar. 17. İstanbul Bienali, sanat anlayışının çerçevesini geniş çizmek, diğer bilim dallarıyla diyaloğu sıkı tutmak açısından oldukça iddialı. Bu bienalde sanatçıların yanı sıra düşünür, yazar, şair, araştırmacı, mimar, radyo programcısı, balıkçı, aktivist, stand-up komedyeni, şef, etnomüzikolog, ornitolog, deniz bilimci, kukla ustası, müzisyen ve daha pek çok başka alandan uzman isimlerin katılımıyla yürütülen projeler yer alıyor. Bienal izleyicileri, şiir okumalarından dergi tanıtımlarına, festivallerden film gösterimleri ve podcast kayıtlarına, spekülatif yayınların özel sayılarından bahçe gezintilerine, hikaye anlatımlarından toplumsal araştırmalara, protesto gösterilerinden kukla gösterilerine pek çok farklı projeyle karşılaşacak. Başka bir deyişle, 17. İstanbul Bienali bir sergiden daha çok büyük çapta bir kamusal program olarak tecrübe edilebilecek. Etkileşim ve üretim süreci odaklı bir bienal tasarlayan küratöryel ekip, bienal izleyicisini İstanbul'un farklı köşelerinden alışılagelmişin dışındaki mekanlara da taşıyacak. Bienal'in bu seneki mekanlarının arasında en heyecanla bekleneni şüphesiz on yıldan fazla süredir restorasyonda olan Mimar Sinan'ın Çinili Hamam'ı. 2023'te halka açılması planlanan müze-hamam, 17. İstanbul Bienali sırasında geçici bir süreliğine ziyaret edilebilecek. Duvarlarındaki tarihi İznik çinilerin bir bölümü 18. yüzyılda bölgede yaşanan depremler ve yangınlar sonrasında tahrip olmuş ve kısmen yurtdışına kaçırılmış olsa da, geriye kalan çiniler hamamı süslemeye devam ediyor. Bienal vesilesiyle ziyaret edebileceğimiz bir başka tarihi yapı da Hasanpaşa Gazhanesi. 19. yüzyılın sonunda şehrin sokaklarının aydınlatılması için açılan birçok gazhaneden biri olan Hasanpaşa Gazhanesi, havagazına talebin bitmesiyle 1993'te kapandı. Mahallelilerin yoğun taleplerinin sonucunda ise yirmi dört saat açık bir çalışma ve etkinlik alanı olarak geçen sene Müze Gazhane adıyla tekrar halka kazandırıldı. Peki, İstanbul'da bir tıbbi bitkiler bahçesi olduğunu biliyor muydunuz? Modern tıp ile çeşitli şifa geleneklerinin kesişiminde yer alan Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi, biri müzikal olmak üzere iki sanat işine ev sahipliği yapacak. Süreç odaklı bu bienalde performans sanatı da tabii ki odak noktası. Bu alanda Türkiye'de öncü olan Performistanbul'un Galata'daki tarihi binası da bu senenin bienal mekanları arasında yer alıyor. Ayrıca, bir hat ve cilt atölyesi, yirmi yılı aşkın süredir kullanılmayan bir Rum okulu ve Taksim Meydanı'nın altındaki metro tüneli de ilk kez bienal kapsamında sergi mekanı olarak kullanılacak. Bunlara ek olarak şehrin dört bir yanında sayıları 50'yi aşan kitapçı, sahaf, hastane, huzurevi, kafe ve metro durakları da bienal vesilesiyle sanatseverlerin rotasına dahil olacak. Bienal'in sergi ve proje mekanları, Koç Holding'in desteğiyle, 20 Kasım'a kadar ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek. 17. İstanbul Bienali'ne duvarlara asılı resimler görmek beklentisiyle değil de katılımcılarla diyaloğa hazır, yeniliğe açık bir tutumla gitmekte yarar var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Farklı kültürlerin izleri ile bugünkü halini alan İstanbul, kültür ve sanatın odak noktalarından biri olarak anılırken Beyoğlu'nda başlayan Beyoğlu Kültür Yolu Festivali, özlenen sanat dolu ortama yeniden kavuşulması için sanatseverlerle buluşuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığınca tarihi, kültürel, mimari, ekonomik ve turistik varlıklarıyla İstanbul'un uluslararası marka değerine katkıda bulunmak amacıyla geliştirilen Beyoğlu Kültür Yolu Projesi, 1000'den fazla sanatçının katılımıyla 30 Ekim-14 Kasım 2021 tarihlerinde gerçekleştirilecek festivalle Türkiye ve dünya sahnesine çıkıyor. 65 noktada farklı disiplinlerden sanatçıların bir araya geldiği Kültür Yolu, Klasik sanattan güncel sanata, dijital sanattan sinemaya, çağdaş sanatçıların çalışmalarından üniversiteli öğrencilerin çalışmalarına, özel koleksiyon eserlerinden festival için üretilmiş eserlere, edebiyattan dansa ve müziğeuzanan geniş bir seçki sunuyor. Aralarında yeni yüzüyle aramıza dönen Atatürk Kültür Merkezi, Emek Sahnesi, Atlas Sineması gibi köklü mekanlarla birlikte SALT Galata, Galataport gibi sanat alanları da izleyicilerle buluşmayı bekliyor. Türkiye'nin en büyük kültür ve sanat projesi olan Beyoğlu Kültür Yolu Festivali, 14 Kasım'a dek farklı mekanlarda deneyimlenebilecek. Teknoloji dokunuşuyla yeni nesil iletişim ve sanat pratiklerine de işaret eden etkinlikler, festivalin uygulaması üzerinden takip edilebiliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Nisa Taşyar Savaş'ın sahibi olduğu Vision Art Platform, galeri mekanının üç katına yayılan iki yeni sergiye ev sahipliği yapıyor. Jacqueline Roditi'nin Günün En Güzel Saati isimli kişisel sergisinde yer alan eserleri; yazın, sıcaklığın ve şefkatin güzelliğine eşlik eden tanıdık alanlar ve anıları çağrıştırırken, beklenmedik anlarda ortaya çıkan tekinsizliklere, çelişkilere kapı aralıyor. Ela Atakan kaleme aldığı sergi metninde 22 Temmuz'a kadar sürecek olan Günün En Güzel Saati'yi İsmini sanatçının yazdığı ve henüz yayınlamadığı kitabından alan sergi, kitabın son sayfasıyla başlıyor. Roditi'nin görsel anlatımı, belki de bu sebepten sıklıkla şiire yaklaşıyor ve sanrı ile gerçeklik arasında bir manzara ortaya koyuyor. Sanatçının alışılagelmiş zamanın dışında duran fotoğrafları, bizleri aşina olduğumuz saatlerin uzayarak aktığı yürüyüşlere çıkarıyor. Zamansız çöl, gökyüzü, göl, yol manzaralarına; gündeliğin zamanında yaşayan iç içe geçmiş şefkat dolu bedenler, anlar eşlik ediyor. Yalnızlık, manzaralarda mevcutken, uykuda kayboluyor. Sanatçı sergide yer alan video yerleştirmesinde, deniz imgesini kesitler halinde sergileyerek, çoklu olasılıkların ve karmaşanın dışarıdaki varlığını ve içerideki yalnızlık döngüsünü anlatmak için kullanıyor. Denizin üzerinde farklı yansımalar ve kaotik sesler görüntünün anlık yitimiyle bir anda kesilerek, dibe dalma, içe dönme ve kalp sesi gibi bir uğultuya bırakıyor yerini. Tendeki çiller, denizin üzerinde dağılan beyaz dalgalar, gökyüzündeki yıldızlar, su ve ışık yansımaları bizi yaşananlar ile düşlenenler arasında çelişkiye düşürüyor. Zamanı ve zemini kaydırarak gerçekliklerini sorgulatıyor. Ve beklenmedik bir anda, bazen kan, bazen içimize doğru bakan bir göz bizi uyandırıyor. sözleriyle anlatıyor. Vision Art Platform'un ikinci katında kapılarını açan Şule Nur Alev'in Ötede Bir Şey Yok isimli kişisel sergisi ise, düş/zihin mekanlarını ilk kez izlediğimiz Here You Are'dan Non Plus Ultra'ya doğru sadeleşen, Core serisi ile parçalara ayrılarak, titiz detaycılığı ve kalemi ustalıkla kullandığı desenleri ile bizi yeni düş mekanlarına davet ediyor. Saliha Yavuz tarafından yazılan sergi metninden alıntı: Sergi ismini antik bir post-klasik Akdeniz aforizmasından, Cebelitarık boğazının iki yanındaki Herkül Sütunları'nda yazan, gemilere daha uzağa yelken açmamaları için bir uyarı olarak yazılmış olduğu iddia edilen Non Plus Ultra!dan ödünç alıyor. Rönesans döneminde antik felsefenin düşüncenin ilerlemesi üzerindeki boğucu etkisinin bir metaforu olarak benimsenen kavram Latince'de \"daha ötede, ileride hiç birşey yok\" anlamına geliyor. Mükemmellik, gelinecek son nokta anlamlarını cesur bir şekilde üzerine giyinen işler ile Non Plus Ultra / Ötesi Yok!'ta sanatçının son bir yıldır ürettiği işler ile birlikte Here You Are ve Core serileri yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kadınların moda endüstrisindeki yaratıcılığını ve önemini vurgulamak için The Met Women Dressing Women sergisini duyuruyor. New York Metropolitan Müzesi, 2023 Sonbahar'da Costume Institute ile yepyeni bir sergiye imza atmaya hazırlanıyor. 7 Aralık 2023'te başlayacak olan ve 3 Mart 2024'e kadar sürecek Women Dressing Women sergisikadın tasarımcıların yaratıcılığını ve sanatsal mirasını kutluyor. 70'den fazla tasarımcının çalışmalarına ev sahipliği yapan yaklaşık 80 eserden oluşan sergi, 20. yüzyıldan günümüze kadar kadınların öncülüğündeki öne çıkan moda evlerini ve onlara liderlik eden tasarımcılara dikkat çekiyor. AralarındaMiuccia Prada, Vivienne Westwood, Gabriel Chanel ve Jeanne Lanvin'den ikonik parçaların yer aldığı sergide, Ann Lowe ve Anfia Mveumba gibi daha az bilinen tasarımcılara ve Hillary Taymour gibi daha çağdaş tasarımcılara yer verilecek. Dört temel kavramın keşfi yoluyla Women Dressing Women sergisi moda tarihinin geleneklerinin yeni bir yorumunu sunuyor. Öte yandan moda endüstrisinin kadınlar için sosyal, finansal ve yaratıcı özerklikleri açısından güçlü bir araç olarak hizmet ettiğini vurguluyor. Tarih boyunca kadın yapımcılar arasındaki kimlikler, mentorluk geçmişleri ve bağlantılar keşfedilirken yeni iç görüler ve çalışmalarına ilişkin gelişmiş bir anlayış sunuyor. Morgan Stanley tarafından hazırlanan sergi, isimsiz bir terzinin bir tür kollektif ata rolünden başlayarak, günümüzün isimsiz tasarımcılarına uzanan anonimlikdurumu ele alınarak açılacak. Carl ve Iris Barrel Apfel galerisi, Costume Institute'un 20. yüzyılın başlarından kalma koleksiyonunda haute couture endüstrisinin tarihi merkezi olan Paris'te çalışan kadın tasarımcıların bir panteonunu tanıtacak. Görünürlük kavramı, modacıların yükselişini ve tasarımın kolektif doğasını vurgulayarak modanın kadınlara finansal, sosyal ve yaratıcı özerkliğin ilk biçimlerini sağlamak için nasıl bir araç olarak hizmet ettiğini inceleyecek. Lizzie ve Jonathan Tisch galerisi, nesiller arası geçişlerin kadınlar için yeni fırsatlara nasıl yol açtığını ortaya çıkarmak içinaracılık öncülünü kullanarak kadın tasarımcıların ortaya çıkışını zaman ve coğrafya boyunca genişletecek. Tasarımlar ve yapımcılar, sanat alanları, bağımsız mağazalar ve butik kültürünün yükselişiyle moda endüstrisine farklı giriş noktaları gösterecek. 1960'lardan günümüze çalışan çağdaş tasarımcıların giysileri, modanın siyasi ve bedensel bir ifade alanı olarak hizmet ettiği yolları vurgularken kimlik ve seçim kavramlarıyla ilişki kuracak. Sergi, Jacqueline Bouvier'nin o zamanki senatör John'la evliliği için giydiği gelinliği tasarlayan Ann Lowe gibi, çalışmaları yakın zamanda geniş çapta itibar görmeye ve tanınmaya başlayan tasarımcıların nesnelerinin sunumuyla yokluk ya da ihmal hikayelerini vurgulayarak sona erecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Argos in Cappadocia Artist in Residence projesi kapsamında, Art Goes Argos ile yönetmen/yazar kimliği Mu Tunç ve dünyaca ünlü Amerikalı sanatçı Zola Jesus'u ağırladı. Argos in Cappadocia, Artist in Residence ile misafirlerine zengin bir tarih, eşşiz güzellikte manzaralar, yöresel ürünler ve geleneksel tariflerle hazırlanan menüler ile otantik dekorasyonla buluşan mimarinin yanı sıra sanatla zenginleştirilmiş bir konaklama sunmaya devam ediyor. Kapadokya'nın büyülü coğrafyasından ilham alan Artist in Residence projesi ünlü sanatçıların yaratım süreçlerine benzersiz bir deneyimle katkı sunuyor. Proje kapsamında, 24-27 Ocak'ta gerçekleşen programın üçüncü deneyimin konukları yönetmen/yazar Mu Tunç ve dünyaca ünlü Amerikalı şarkıcı/şarkı yazarı Zola Jesus oldu. Mu Tunç, geçen Kasım ayında da Art Goes Argos kapsamında Argos in Cappadocia'da ilham yolculuğuna çıkmasının ardından bu deneyimi ikinci kez yaşayan ilk isim oldu. Kendine has tarzı, şarkıları ve sesiyle dünya genelinde geniş bir hayran kitlesine sahip olan Zola Jesus, özel olarak hazırlanan program kapsamında Argos in Cappadocia'nın farklı mekanlarını deneyimledi. Argos in Cappadocia'nın, bulunduğu coğrafyayı yansıtan mistik atmosferi Zola Jesus'un özgün yaratım sürecine eşlik ederken, sanatçı Bezirhane'nin büyülü atmorferinden aldığı ilham ile piyano başına geçip özel bir konser verdi. Mu Tunç ise hem Zola Jesus'un bu ilham yolculuğunu hem de konseri kameraya alarak özel bir kolaj film haline getirdi. Zola Jesus ve Mu Tunç, Art Goes Argos kapsamında önümüzdeki dönemde de üretimlerini sanatseverlerle buluşturmaya devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Miu Miu Women's Tales kısa film serisinin 26. bölümü Stane, yönetmen Antoneta Alamat Kusijanovic imzası taşıyor. Günümüzün özgün kadın yönetmenlerine saygı duruşunda bulunan ve 21. yüzyılda kadın olmayı sorgulamaya davet eden kısa film, 3 Eylül'de Venedik Film Festivali'nde prömiyer yapıyor. Stane kısa filmi, kadınların toplumun dokusunu korumak için yapmak zorunda olduğu fedakarlıklar; göçmen nesiller arasında hissedilen ailevi gerilimler, kültürel normlar ve huzursuzluklar; cinsiyetler arasındaki onur ve onursuzluk gibi temaları konu alırken hem kendi kültürüne özgüdür hem de evrenseldir. Karmaşık bir inşaat sahasında geçen film, taze bir ihanet konusunu ele alırken uzaktaki New York siluetini selamlıyor. Stane, ailesinin işini devralmaya hazırlanıyor. Ancak Stane'in evliliği yıkım tehlikesi altında. Geleneksel ataerkil beklentilerin eşlere dayattığı karşıtlık ile Stane'in kendi acısı ve öfkesi arasındaki bir çeşit hesaplaşmayı anlatan kısa film, Miu Miu dijital kanallarında ve tüm MUBI platformlarından erişilebiliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünyanın en fazla ziyaret edilen ve en ünlü eserlerinden Mona Lisa'ya ev sahipliği yapan Louvre Müzesi şimdi bir tık uzakta. Dünyanın en fazla ziyaret edilen müzelerinden Louvre koleksiyonunun tamamı ilk kez çevrimiçi olarak erişilebilir durumda. Louvre koleksiyonlarının zenginliği, müzenin tüm sanat eserlerini tek bir yerde bir araya getiren yeni bir platformda görülebiliyor. Üstelik daha kullanıcı dostu ve sürükleyici yeni bir web sitesi eşliğinde. Hem araştırmacılar hem de meraklı sanatseverler için tasarlanan Louvre ve Musee National Eugene-Delacroix'ten eserler ve Tuileries ve Carrousel bahçelerinden heykeller dahil olmak üzere 482.000'den fazla kayıt ücretsiz olarak görülebilecek. Sitede yer alan etkileşimli bir harita, katılımcıların ziyaretlerini hazırlamalarına veya uzatmalarına yardımcı olmanın yanı sıra müzeyi oda oda keşfetmelerine de olanak tanıyor. Müze uzmanları tarafından düzenli olarak güncellenen veritabanı büyümeye devam edeceği ve araştırmadaki gelişmeleri yansıtacağı da gelen haberler arasında. Louvre Müzesi'nin başkanı ve direktörü Jean-Luc Martinez, \"Louvre'un çarpıcı kültürel mirası artık sadece bir tık ötede. Bu dijital içeriğin, Louvre'a gelip koleksiyonları bizzat keşfetmeleri için insanlara ilham vereceğinden eminim\" diyerek müzenin koleksiyonunun erişime açılmasının heyecanını aktartıyor. Fransızca, İngilizce, İspanyolca ve Çince olarak mevcut olan site, tabletlerde ve bilgisayarlarda ziyaret edilebilecek, ancak öncelikle akıllı telefonlarda kullanılmak üzere tasarlandığı gelen bilgiler arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Louis Vuitton, tarihinin son 160 yılına yayılan sanat ve tasarım işbirliklerini sergilediği LV Dream ile yenilikçi ve çağdaş duruşunu pekiştiriyor. Paris'te açılan LV Dream, markanın evrenselliğe referansla kurduğu sanatsal ortaklıklarını tarihsel incelemeye açarken, markanın yıllara yayılan kreatif gelişimini gözler önüne seriyor. Dokuz farklı galeriye yayılan eserlerle modaevinin kurduğu diyaloğu izleyiciye açan mekan, böylelikle dünyaca ünlü sanatçı ve tasarımcılar Rei Kawakubo, Takashi Murakami, Jeff Koons, Yayoi Kusama ve Azzedine Alaia gibi isimlerin çalışmalarını ilk kez bir araya getiriyor. Louis Vuitton'un kapsamlı arşivinden çıkan objelerle yan yana gelen çalışmalardan en ilgi çekenlerinden biri örneğin; modaevine adını veren kurucusunun, çağdaş figüratif resim öncülerinden Amerikalı sanatçı Alex Katz tarafından yapılan portresi. Yine modaseverlerin kolaylıkla hatırlayacağı, 2008 İlkbahar/Yaz koleksiyonundan maskeli hemşire kıyafetlerinin, dönemin kreatif direktörü tasarımcı Marc Jacobs'ın Amerikalı sanatçı Richard Prince ile yarattığı işbirliğinin bir parçası olduğunun bilgisi, bu sergide açığa çıkıyor. Diğer yandan, efsanevi fotoğraf sanatçısı Paul Nadar'ın markanın kuruluş yıllarından günümüze ulaşan ekipman çantası ve ünlü İngiliz orkestra şefi Leopold Stokowski'nin, katlandığında bagaja dönüşen çalışma masası gibi örneklerle kurulan ve köklere giden bu tarihsel bağ, aynı zamanda mekana ev sahipliği yapan mimariyle de ilişkileniyor. Zira LV Dream, 19. yüzyılın ikinci yarısının en popüler alışveriş merkezi ve artık yalnızca adı yaşayan, La Belle Jardiniere'de konumlanıyor. LV Dream sergisi 15 Kasım 2023 tarihine dek Paris'te ziyaretçilere açık olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Güncel sanat etkinliği Mamut Art Project, sergileme alanını ve içeriğini genişleterek 19 - 31 Ekim tarihleri arasında Yapı Kredi bomontiada'da ve çevrimiçi platformunda eş zamanlı izleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Türkiye genelinde bağımsız yetenekleri sanat profesyonelleriyle buluşturan ve süresiz danışmanlık desteği sağlayan Mamut Art Project, yeni sergi tasarımı ile pandemi öncesi ve pandeminin ilk yılında yapılan uyarlamaların bir sentezi ile ziyaretçilerini ağırlamaya hazırlanıyor. Mamut Art Project 2021, 19 Ekim Salı günü Yapı Kredi bomontiada'da ve çevrimiçi platformunda eş zamanlı olarak başlıyor. Bu sene bomontiada'nın üç mekanına yayılan sergi alanı ve zengin içeriği ile dopdolu bir deneyim sunmaya hazırlanan Mamut Art Project'te 44 sanatçının eserleri ve Dreamscapes adı altında özel bir seçki sergilenecek. Sergi 31 Ekim tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Eserler, kurulduğu günden bu yana birlikte düşünmeyi, üretmeyi ve paylaşmayı teşvik eden bir platform olarak, sanatın her dalından yaratıcı ve üretici örneklere ev sahipliği yapan Yapı Kredi bomontiada'nın bahçesi dahil olmak üzere üç farklı mekanında sergilenecek. 44 sanatçının 300'e yakın eserinden oluşan daha kapsamlı bir seçki ise eş zamanlı olarak mamutartproject.com adresi üzerinden sanatseverlerle buluşacak. Mamut'un sosyal medya kanalları üzerinden proje süresince yayınlanacak röportaj videolarıyla sanatçılar ve eserleri hakkında bilgi edinilebilecek. Mamut Art Project 2021 edisyonunda, illüstrasyon sanatçılarının, müzikle olan kişisel bağlarından yola çıkan hayali konser afişi projesi 'Dream Gigs Illustrated'i yürüten HOOD Base ekibi ile Dreamscapes adı altında özel bir sergi için bir araya geldi. Hood Base küratörlüğünde gerçekleşecek sergide yaklaşık 28 illüstratörün, müziğin görsel dünyasını yansıttıkları eserleri yer alacak ve çalışmaların limitli edisyonları satın alınabilecek. Aynı zamanda, mekana gelen ziyaretçileri Dream Gigs Illustrated projesinin devamı niteliğinde olan bir sürpriz bekliyor olacak. Sizi müzikle örülü, her şeyin mümkün olduğu bir yere çağırıyoruz: 'Dreamscapes'. Ruhumuzda iz bırakan, bizi bir sonraki güne taşıyan, her anın eşsizliğinin altını çizen müzik bir yer olsaydı, burası olurdu. Sergide; Burak Beceren, Burak Tozkoparan, Bülent Gültek, Can Dağlı, Cins, Cosmicnutz , Dilara Akbal, Doğa Can Ertürk, Ece Haskan, Efe Akarca, Erdem Yıldız, Hande Koçhan, Hürkan Alcan, Kübra Su Yıldırım, Mert Tugen, Merve Atılgan, Merve Yiğit, Murat Kalkavan, Ozan Atalay, Selin Çınar, Serçin Çabuk, Somonzi, Tolga Tarhan, Tuğçe Türksoy, Ufuk Barış Mutlu, Uğur Acil, Yiğit Yerlikaya ve Vardal Caniş'in üretimleri yer alacak. Ayrı bir alanda sergilenecek 'Dreamscapes' sergisine, Yapı Kredi bomontiada'da ve eş zamanlı olarak mamutartproject.com adresinden ulaşılabilecek. Her yıl alanında uzman isimlerden oluşan jüri üyeleri tarafından belirlenen sanatçılara disiplinlerarası bir paylaşım ve sergileme imkanı sunan Mamut Art Project'in bu yılki jürisinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı ve İç Mimarlık Bölüm Başkanı Can Altay, küratör, sanat tarihçisi ve yazar Necmi Sönmez, sanatçı Hale Tenger, sanat danışmanı Melis Terzioğlu ve Pilot Galeri kurucusu ve direktörü Azra Tüzünoğlu yer alıyor. Türkiye genelinde bağımsız sanatçıların üretimleriyle büyümeye devam eden Mamut'a bu sene Türkiye'den yurt dışına göç etmiş bir çok sayıda genç sanatçı başvurdu. Sergilenecek işler arasında video başta olmak üzere dokuma ve yerleştirmeler dikkat çekerken seramik, illüstrasyon, dijital, fotoğraf, kolaj ve resim dahil olmak üzere birçok alanda üretimler yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Diğer canlılarla bağlantı kurma mücadelesinde içsel değişimlerini yansıttığı işleriyle, Melih Çebi Pilot Galeri'de. Konvansiyonel anlamda sanat eğitimi geçmişi olmayan Çebi için akademik bir altyapıdan gelmediği gerçeği, izleyiciyle de açıkça paylaşmak istediği bir ayırt edici özelliğe dönüşüyor. Bir çeşit dışlanmışlık olarak gördüğü bu durum, aynı zamanda çocuksu tavrını sergilemek ve sürdürmekle de ilişkileniyor. Bu tutumun işlerime bir şekilde özgünlük ve derinlik kattığını düşünüyorum. Sanatım da bu kusurlara odaklanarak benim spontane ve oyuncu bir hava yaratma ve koruma isteğimi yansıtıyor. Henüz 3-4 yaşlarındayken çizim yapmaya başlayan ve o günlerden bu yana resimle bağını koruyan Çebi, aradan geçen 30 senenin sonucunda, sözü tekrar çocukluğuna bırakıyor: Kendimi bulmak için çocukluğumdan beri sürdürdüğüm bu kurgusal yolculuk, bir noktada her geçen gün büyümeye ve şişmeye devam eden bir balona benziyor. Çevremi, evim diye bahsettiğim şehrin ruhunu, ait olduğum coğrafya ve ülkeyi, dünyayı ve esasında tüm evreni anlamaya yönelik çabalarım, gün geçtikte büyümeye devam eden bir sabun köpüğünü gözlemlemeye ve incelemeye itiyor beni. Şimdiyse geçmişte el üstünde tuttuğum ve zamanı geldiğinde kopmakta zorlandığım oyuncaklarımı hatırlatıyor. Sanatçı, kendini keşfetme sürecinde çocukluğunu bir başlama ve buluşma noktası olarak belirlerken, zamanın zikzaklı koordinatlarında geziniyor; yetişkinlerin normatif standartlarını, hızla değişen trendlerini ve tüketim kültürünü anlamlandırmaya çalışıyor. Melih Çebi'nin ilk kişisel sergisi Baby on Board, 18 Mart - 29 Nisan tarihlerinde Pilot Galeri'de ziyaretçilere açık olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eserlerinde gerçek olamayacak kadar güzel bir dünya tasviri yapan Melis Buyruk, \"Habitat\" serisini Vogue Türkiye'ye anlatıyor. İlkbahar sonunda New York Leila Heller Gallery'de gerçekleşecek Habitat sergisini hazırlayan sanatçının, pandemi sürecinde ürettiği 14 eseri sergide izleyiciyle buluşacak. Serinin tamamını tek başına karantinada kaldığı dönemde üreten Melis, New York'taki ilk kişisel sergisini gerçekleştireceği için fazlasıyla heyecanlı olduğunu söylüyor. Seramik gibi çalışması sabır gerektiren ve sürprizlere açık olan bir malzemeyle dokuları, tüyleri, dikenleri, yaprakları, hayvan figürlerini tek tek çalıştığı doğa tasvirleri yaptığını ve gerçekçiliğin yanında aslında gerçek olmayan bir dünya sunduğu için doğada görmeye alışık olduğumuz renkleri kullanmaktan kaçındığını anlatıyor Melis Buyruk: Jacob Bronowski, kaleme aldığı İnsanın Yükselişi'nin birinci bölümünde, insanı diğer tüm canlılara göre farklı bir yere yerleştirdiği şu saptamayı yapar: İnsan olağanüstü bir yaratıktır. Kendisini canlılar arasında eşsiz kılan bir dizi yeteneğe sahiptir. Diğerlerinden farklı olarak, manzarada yer alan bir figür değil, manzaranın bir şekillendiricisidir. Bedende ve zihinde doğayı keşfedendir; her kıtada yuvasını bulan değil, yuvasını yapan, her yerde yaşayabilen canlıdır. İnsanı diğer canlılara göre apayrı bir yere konumlandıran bu saptamanın karşılığında Habitat serisinde, türler arasında hiyerarşiyi yok sayarak insan, hayvan ve bitkilerin bir arada yaşadığı hibrit yaşam formları ve tanımsız dünyalar kurguluyorum. Bu dünyayı estetik unsurları önemseyerek oluşturuyorum. Güzellik, çalışmalarımda önemsediğim bir kavram. Amacım, izleyicinin ilk bakışında gördüğü güzelliğe yaklaştığında fark ettiği detaylarla tüm metni tekrar düşünmesi. Melis Buyruk'un detaycı üslubuyla incelikle yarattığı dünyayı yakından görmek isterseniz Pg Art Gallery ile iletişime geçebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Farklı nesillerden kadın sanatçıların görünürlüğüne adanan Hep Buradayız sergisi, İstanbul Modern'in yeni binasında. Müze mimarisi, sergileri ve sanat programlarıyla şehirde ve dünyada köklenmeye hazır. Bu yazıyla, İstanbul Modern'de kadın sanatçıların yer aldığı Hep Buradayız sergisine odaklanmadan önce, her birinin ayrıca görülmesi ve mercek altına alınması gereken sergileri anmadan geçmeyelim. Yüzen Adalar, çoğunluğu ilk kez sergilenen; Türkiye ve dünyadan sanatçıların 280'den fazla yapıtına yer verirken, Nuri Bilgi Ceylan'ın Başka Bir Yerde başlıklı fotoğraf sergisi yönetmenin farklı coğrafyalarda çektiği 22 büyük portreden oluşuyor. Renzo Piano: Yerin Ruhu sergisi müzenin yeni binasının hikayesini gözler önüne sererken, Cemal Emden'in Mimarinin İnşası başlıklı fotoğraf sergisi ise inşaat süreci dahilindeki mimari unsurları tarihe iz düşen görsellerle bir anlatıya dönüştürüyor. Bank of America'nın sponsorluğunda gerçekleşen ve kadın sanatçıların üretimlerini desteklemek üzere 2016 yılında başlatılan İstanbul Modern Kadın Sanatçılar Fonu vesilesiyle koleksiyona dahil edilen eserlerin sergilendiği Hep Buradayız sergisi ise, farklı mefhumları işleyen ve tekil varoluşlarıyla bulundukları yerde güçlü yapıtların biraradalığına adanıyor. Kimlik politikaları, kolektif ve mekansal bellek, ataerkil ve normatif sosyal unsurların irdelendiği çalışmalar, farklı nesillerden sanatçıları bağlantıya geçirerek çok katmanlı bir eleştirel söylemin varlığına da alan açıyor. rin kadın mücadelesine katkısının altını çiziyor: 1980'lerden itibaren toplumsal meseleleri net bir şekilde dile getiren, kendi hayatını ve bedenini ifşa ederken dayatılan rolleri sorgulayan ve bunlara en cesur şekilde karşı koyanlar kadın sanatçılar oldu. Bu anlamda, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren üretilen sanatı, kadınların artık kendi ifadelerini buldukları, farklı malzeme ve yöntemlerle yapıtlarına aktardıkları, böylece yalnızca temsil edilmekten çıkıp, kendi sanatsal ifadeleriyle var oldukları bir dönem olarak düşünebiliriz. 2000'li yıllarda ise sanat ekosisteminde kültür-sanat kurumlarının, özel müzelerin ve galerilerin açılması, koleksiyonerlerin artmasıyla birlikte sergileme imkanlarının genişlemesi, kadın sanatçıların görünürlüğüne de katkıda bulunuyor; ancak yine de bir cinsiyet eşitliğinden söz etmek mümkün olmuyor elbette. Hep Buradayız sergisi, kendi dilini oluşturmuş, yapıtlarında izleyiciye direkt etki eden, odaklandığı meselede estetik ve düşünsel iddiası olan kadın sanatçıların yapıtlarına yer veriyor. Farklı malzemeler, farklı konular, farklı ifade biçimleri ve farklı teknikler, kadın sanatçıların yaşadığı dönemi, ortamı ve atmosferi yorumlama ve yansıtma becerileriyle birbirine bağlanıyor. Özsoy sergide yer alan sanatçıların yaratma cesaretlerinin, bugünün sanatının güçlü örneklerini sunmalarına aracı olduğunu anlatıyor. Yaşadıkları çağa tanıklık eden bu sanatçılar, her türlü ayrımcılığa, eşitsizliğe karşı seslerini yükseltirken; göç ve bunun sonucu ortaya çıkan sorunları, cinselliğin barındırdığı iktidar ilişkilerini, güç ve aidiyet gibi kavramları, bellek, mekan ve tarih yazımı arasındaki ilişkileri, ekolojik felaketlerin yarattığı yıkımları yapıtlarında aktarıyorlar. Türkiye'den 11 değerli kadın sanatçının yer aldığı sergide, yakın zamanda kaybettiğimiz Selma Gürbüz, mitolojiden beslenen kült kadın figürlerini yeniden yorumlayan eseri Birbirimize İyi Bakalım (2020) ile izleyene toplumun bir parçası olduğunu ve dayanışma ihtiyacını hatırlatıyor. Hera Büyüktaşçıyan'ın Sonsuz Takımadalar Üzerine Bir Çalışma (2017) başlıklı işi, sanatçının Heybeliada'da yaşadığı Terk-i Dünya Manastırı'ndan başlayarak farklı mekanlara yaydığı -fayans parçası ve taş gibi artık istenmeyen mimari buluntuları- araştırma sürecini nihaileştiren bir yerleştirme. Mehtap Baydu'nun Otoportre: Karakter Bürünmek (2017) adlı yapıtı, toplumsal cinsiyet rollerini kadın elbiseleriyle kurguladığı bir performansla test ederken, İnci Eviner 2005 tarihli Tekinsiz serisi dahilindeki Arthur Rimbaud ve Korkma Sana Bir şey Olmaz isimli işlerinde güç ve iktidarın korkuyla ilişkisini inceliyor. Ayrıca Nilbar Güreş, Sibel Horada, Bengü Karaduman, Zeynep Kayan, Ayça Telgeren, Güneş Terkol ve Burcu Yağcıoğlu'nun eserleri de Hep Buradayız sergisinde, izleyenin temaşa ve tetkiklerini bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Metropolitan Sanat Müzesi, Mayıs ayında gerçekleşecek Costume Institute'ün bahar sergisi Karl Lagerfeld: A Line of Beauty hakkında detayları paylaşmaya devam ediyor. Her yıl Mayıs ayının ilk pazartesi günü, Metropolitan Sanat Müzesi ve Costume Institute işbirliğinde gerçekleşen Met Gala 2023 için geri sayımı başlatabiliriz. Bu senenin teması ise çok uzun süre önce açıklandı; tabi hemen ardından gelen tartışmalar da uzunca bir süre konuşuldu. Galada konukların Karl Lagerfeld: A Line of Beauty temasına uygun kostümlerlerle kırmızı halıda boy göstermesi bekleniyor. 5 Mayıs 2023'te kapılarını açan ve 16 Temmuz' kadar devam edecek sergide Karl Lagerfeld'in 150'den fazla orijinal görünümünü yer alırken tasarımcının 1950'lerden 2019'daki son koleksiyonlarına kadarki yaratıcı çalışmalarını keşfetme şansına sahip olacağız. Sergi, aynı zamanda tasarımcının Balmain ve Patou'daki zamanını da ele alacak. Sergilenen nesnelerin çoğu, onun geniş eskiz koleksiyonuyla birlikte görülecek. Ziyaretçilerin, tasarımcının karmaşık yaratıcı süreci ve kreasyonlarını gerçekleştiren terziler olan \"premieres d'atelier\" ile işbirliğine dayalı ilişkileri hakkında çok boyutlu bir anlayış edinmeleri amaçlanıyor. Sergilenecek 150 parçanın çoğuna Lagerfeld'in eskizleri de eşlik edecek. Serginin küratörlüğünü Kostüm Enstitüsü'nden Wendy Yu üstlenirken, Lagerfeld'in uzun süredir arkadaşı olan Amanda Harlech de yaratıcı danışman olarak görev yapacak. Alman tasarımcı ilk kez 1996 yılında tanışan ve Pritzker ödüllü bir mimar olan Tadao Ando ise sergiyi tasarlayan isim olarak karşımıza çıkıyor. Lagerfeld'in 1997'den 2019'a kadar olan koleksiyonlarını belgeleyen Loic Prigent ise sergi için video içeriği üretecek. 1 Mayıs'ta yapılması planlanan Met Gala'nın eş başkanlığını Michaela Coel, Penelope Cruz, Roger Federer, Dua Lipa ve her zaman olduğu gibi Conde Nast'ın küresel içerik sorumlusu Anna Wintour üstleniyor. Büyük destek ve finansman ise moda devleri Chanel ve Fendi tarafından sağlanıyor. Bu arada sergiyle bağlantılı olarak, Mayıs ayında Karl Lagerfeld: A Line of Beauty adlı bir kitap da çıkacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. TÜKD İstanbul Şubesi bünyesindeki Mina'nın Çocukları Projesi, Kolektif \"Hafıza\" sergisi, disiplinlerarası bir seçkiyle ziyaretçilerini ağırlıyor. Didem Erk, Fikrimin İnce Gülü, 2012, Kağıt üzerine dikiş ipliği, Değişken ölçüler, sanatçı ve Zilberman Gallery'nin izniyle. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İstanbul Şubesi bünyesindeki Mina'nın Çocukları Projesi, Kolektif Hafıza sergisi Ramada Bodrum'da 1 Eylül 2021 Çarşamba günü açıldı. Yaşanan iklim krizi ve buna bağlı olarak tüm dünyaya yayılan orman yangınları ve pandemi gibi global sorunların tam ortasında olduğumuz bu çağda, insanların birbirlerine bağlanması ve bir ağaç gibi ortak hafızada buluşabilmeleri hayati bir önem taşıyor. İçinde bulunduğumuz zorlu dönemde ortak hafıza ile pozitif bir toplum tasarımı oluşturma fikriyle yola çıkan Kolektif Hafıza sergisi, Mina Başaran ve arkadaşlarının anısını yaşatmak amacıyla, Türkiye'nin dört bir yanından dezavantajlı kız çocuklarının maddi ve manevi gelişimlerine destek olmak, kendilerine güven duymalarını, bedenlerini ve kimliklerini sevmelerini ve her türlü ayrımcılığa karşı durabilmelerini amaçlayan TÜKD İstanbul Şubesi Mina'nın Çocukları Projesi kapsamında gerçekleşiyor. Kolektif hareket etmenin ve geleceği, geçmişte yaşadıklarımızı unutmadan inşa edebilmenin en büyük ilham kaynağı olan sanat TÜKD İstanbul Şubesi Mina'nın Çocukları Projesi'nin temel taşlarından birini oluşturuyor. Proje, bu doğrultuda satış amacı gütmeden ücretsiz gerçekleştireceği sergi ile yeni bursiyerlerine fayda sağlamak için mümkün olduğu kadar fazla kişiye ulaşmayı amaçlıyor. Önümüzdeki dönemde ise sanat öğrencilerine de katkı sağlamak amacıyla projenin destek alanı ve kapsamı genişletiliyor. Yiğit Yazıcı, RTU239621, 2021, Tuval üzerine akrilik, 180 x 180cm. Sergide resim, heykel, video ve enstalasyon dahil olmak üzere farklı medyumlarda üretim yapan 11 sanatçı Pınar Akkurt, Ramazan Can, Fırat Engin, Leyla Emadi, Didem Erk, Mert Ege Köse, Ouchhh, Erdil Yaşaroğlu, Yiğit Yazıcı, Uğur Ayık Koleksiyonu'ndan Ardan Özmenoğlu ve Feride İkiz Koleksiyonu'ndan Mario Klingemann'nın eserleri yer alıyor. Sergi, aynı zamanda Bodrum'daki öğrenciler için düzenlenecek özel sergi turlarıyla, çocukların değişim ve dönüşüm süreçlerine destek olmak üzere projeye sanatın gücünü kullanarak katkı sağlamayı hedefliyor. Hepimizin ihtiyacı olan pozitif enerji ile uyumlu, mekanının hafızası ile bütünleşen, disiplinlerarası bir seçkinin yer aldığı Kolektif Hafıza sergisi 11 Eylül 2021 tarihine kadar Ramada Bodrum'da görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son günlerde adını sıkça duyduğumuz NFT'nin peşine düşüyor ve moda dünyası bu çılgınlığa nasıl dahil oluyor sorusunu keşfe çıkıyoruz. Son günlerde belki de en çok duyduğumuz şeylerden biri NFT. İlk olarak ne anlama geldiğiyle başlayalım, daha sonra sanat dünyasındaki gelişmeleri incelemeye devam edeceğiz. İngilizce açılımı non-funible token olan NFT, internet üzerinden satılan dijital eserlerin sertifikalandırılması anlamına geliyor. Yani dijital ortamda sergilenen eserlerin varlığını ve mülkiyetini temsil ediyor diyebiliriz. Küçük bir örnekle açıklayalım. Eskiden sanat galerileri ya da açık artırmalar aracılığıyla bir tabloyu ya da bir heykeli satın alırken fiziksel varlığına para veriyorduk. Ancak dijital ortamdaki sahipliği temsil eden NFT'ler sayesinde artık fiziksel varlık söz konusu olmasa da eserler alınabiliyor ve sahiplikler tescillenebiliyor. NFT'ler de Bitcoin ve diğer kripto para birimleri gibi, blockchain teknolojisini kullanıyor, kripto para birimleri kullanılarak satın alınabiliyor. Ürünler aklınıza gelen her şey olabilir- NFT haline getirerek satışa çıkarıyorsunuz. Her bir ürünün özel bir dijital kodu oluyor ve bu dijital kod bir anlamda söz konusu ürünün sertifikası kabul ediliyor. İkonik bir tweet, çok paylaşılan bir video ya da dijital sanat eserlerinden, fotoğrafa kadar pek çok şey NFT olarak satışa sunulabiliyor. Örneğin, NBA Top Shot uygulaması aracılığıyla satılan Lebron James'in smaç video NFT'si 77 bin dolara satılırken; Twitter CEO'su Jack Dorsey'in tweet'i 2.9 milyon dolara alıcısını buldu. Elon Musk da bu trende ayak uyduranlardan biriydi. Musk, bir GIF ile paylaştığı tweet'ini NFT olarak açık artırmaya çıkardı. Türkiye'den de NFT trendine katılanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Sanatçı Tarık Tolunay'ın 'Fractal İstanbul-Pandemi' adlı eseri, Türkiye'nin NFT'ye çevrilerek satılan ilk eseri oldu. Ne yani evimde otururken attığım bir tweet NFT ile satış rekorları kırabilir mi? sorusunun aklınıza geldiğinizi biliyoruz. Şansınız yaver giderse neden olmasın, ancak NTF tam olarak bu demek değil. Bazı insanlar bunun gerçekten dijital bir sanat koleksiyonculuğu olacağına inanıyor. NFT satmak için de birkaç adım gerekiyor. Farklı platformlar üzerinden satış yapılabildiği için her platformun kendine has bazı özellikleri ve talimatları olduğunu bilmek gerekiyor. İçeriğinizi esasen bir platforma yükledikten sonra, onu bir NFT'ye dönüştürmek için talimatları uygulayacaksınız. Daha sonra ürününüz hakkında bilgiler paylaşmak, ürünü açıklamak ve önerilen fiyatlandırma gibi adımları takip etmeniz gerekecek. Çok zor görünmese de alışveriş yaparken iyi bir araştırma yapmanın ve güvenilir kaynaklar seçmenin önemli olduğunu bir kere daha hatırlatalım. Neredeyse her gün NFT rekor satışlarıyla ilgili bir başka yeni haber gündeme geliyor. Elbette moda dünyası da bu yeni trende karşı koyamadı. Vogue Business, birçok sektör kaynağından aldığı bilgilerle, bir dizi lüks moda evinin NFT'leri piyasaya sürmeye yakın olduğunu doğruladı. Sydney merkezli moda koleksiyon platformu Neuno'nun, şu anda NFT'leri piyasaya sürmek için beş lüks moda eviyle çalışmaya başladığı açıklandı. Gucci'nin geçtiğimiz günlerde satışa sunduğu dijital sneakerlar da moda evinin NFT'ye girişinin habercisi olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Gelen son verilere göre İtalyan moda devi her an bir NFT müjdesiyle sektöre hareketlilik katabilir. Öte yandan lüks saat markası Jacob & Co., sosyal kanallarında NFT platformu ArtGrails ile işbirliği içinde yaklaşan NFT müzayedesini tanıtıyor ve onu ilk NFT lüks saat lansmanı olarak adlandırdı. İnternetten telefonunuza bir resim indirmek, bir Picasso tablosunun reprodüksiyonunu satın almaya benziyorsa, o görüntünün NFT'sine sahip olmak, orijinal Picasso'ya sahip olmak gibidir. Bu ayrıcalığın özellikle lüks moda markaları için bir stratejiye dönüşmesi çok da uzak gelmiyor. Markalar ve yaratıcı ekipler NFT'nin olumlu yanlarının yanı sıra riskleri üzerine düşünmeye devam ederken, moda dünyasından isimlerse çoktan işbirliklerini açıklamaya başladı bile. Son olarak Kate Moss üç farklı videosunu NFT olarak satışa çıkardığını açıklayarak oyuna dahil olduğunu duyurdu. Moss NFT'ler benim için ilginç, çünkü doğrudan katılabileceğim ve imajımın kontrolünü elimde tutabileceğim yeni bir sanat ortamı,\" şeklindeki açıklamasıyla da bu dünyaya giriş nedenlerini açıklamış oldu. NFT trendi sanat ve moda dünyasını nasıl etkileyecek, kalıcılığı olacak mı sorularının cevabını tam kestiremiyoruz ancak bir süre daha satış rekorları kıran NFT haberlerini duyacağımıza eminiz. Moda dünyasındaki ünlü oyunculardan hangileri bu rüzgara kapılacak merakla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gastronominin zihin açıcı yanına odaklanan sanatçılar, gıda ve yemekle ilişkimizi toplumsal cinsiyet, hafıza, tedarik zinciri ve temsiller üzerinden irdelerken bize yeni bakış açıları sunuyor. Gastronominin zihin açıcı yanına odaklanan sanatçılar, gıda ve yemekle ilişkimizi toplumsal cinsiyet, hafıza, tedarik zinciri ve temsiller üzerinden irdelerken bize yeni bakış açıları sunuyor. Sanatın kullandığı malzeme çeşitliliği ve sanatsal ifadenin olası olduğu alanlar dahilinde; yiyecek, gıda yahut yemek mefhumları sosyal, kültürel ve politik boyutlarıyla inceleniyor ve kavramsal olarak yeniden üretiliyor. Sanatçılar, öncelikle gündelik hayatın sürmesine aracı olan ve zamanla türlü anlamlar ve boyutlar kazanan bu olguyu derinleştiriyor, kendi dilleriyle izleyiciye anlatıyor. Böylece, mutfağın bileşenleri çağdaş sanat tarihinin bir parçasına dönüşüyor. 2000'lerin ortalarından bu yana ulusal ve uluslararası sergilerde yer alan ve aktif üretim yapan Seda Hepsev'in düşünme, araştırma yapma ve yazma pratiklerini edindiği yer, Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi. 2001 yılında yüksek lisans yapmaya ve hemen ardından üniversitede çalışmaya başladım. Sanat Tasarım Fakültesi henüz kurulmuştu ve yenilikçi, disiplinlerarası geçişkenliği destekleyen, entelektüel bir platform gibiydi. Bu süreçte okulda çok değerli sanatçılar ve hocalarla çalışma şansım oldu diyerek özetliyor bu dönemi Hepsev. Bu süreç boyunca daha çok resimleriyle izleyiciye ulaşan sanatçı, gıda malzemeleriyle işler yapmaya bir çağrı üzerine başlıyor. 2007 yılında Halil Altındere'nin davetiyle Gerçekçi Ol, İmkansızı İste sergisine katılmıştım. Karşı Sanat Çalışmaları'ndaki bu serginin açılışında yenmek üzere servis edilen kurabiye adamlar ve kadınlar yapmıştım. Her iki şeklin cinsiyetini vurgulamak üzere belli bölgelerine çörek otu eklemiştim. Kadın kurabiyeler hemen yenmişti ama erkek kurabiyeleri alıp yemeye çekinmişti sergiye gelen izleyiciler. Yiyecek ve yeme kültürü üzerinden sanatsal üretiminde toplumsal cinsiyet rollerini irdeleyen sanatçı, gıda malzemelerinin formları ve bu formların toplumsal cinsiyet alanındaki temsilleri üzerine düşünüyor, araştırıyor. Bu noktada 2018'de ekmek hamurundan yaptığı minik anıtlar üzerine bir anekdot paylaşıyor: Biraz soyuta kaçan ama fallik formlar olmasına dikkat ettiğim bu anıtları, Zürih Gölü kenarına yerleştirip orada bıraktım. Göldeki kuş, kuğu ve ördeklerin anıtları yemelerini istedim. Bazılarını kuşlar kaptı. Ekmek anıtlar suya düşünce yumuşadığı için ördekler ve balıklar da yedi. Sanatçının ekmek dilimlerini farklı pozisyonlarda çizdiği Erotic Bread isimli desen serisi, çeşitli koleksiyonlarda yer alıyor. Yine ekmek desenlerini kullandığı Edge of a Bread as a Topography isimli işi, Scoul'da NAIRS Zentrum für Gegenwartskunst'taki bir sergide yer aldı. Şu sıralar İsviçre'de katılacağı sergilere çalışan Hepsev, gıda malzemelerini kullanarak yaptığı işleri, farklı süreçler gerektirdiği için zihin açıcı buluyor. Gıda hareketlerini, aktivistleri, yeme-içme oluşumlarını, genç şefleri ve çeşitli gastronomi aktörlerini yakından takip eden sanatçı TUNCA, 2014 yılında artON'da gerçekleşen Desire sergisi kapsamında aşçılık eğitimi alıyor. Gıdayı bir malzemeden çok alan olarak gören sanatçı, o dönemde yeni kurulan Doors Akademi'ye gidip onlara mutfağı tanımak ve öğrenmek istediğini söylüyor. Akademi projeyi beğenerek sponsor oluyor. Yöntemsel olarak, mutfağı pratiğinin bir parçası olarak gören sanatçı; nesnelerin, kavramların arkasındaki ideolojileri sorgularken, mutfağın sosyolojik ve politik durumunun kendisi için çok cezbedici olduğundan bahsediyor. Gastronomiyi hafızayla ilişkilendiren sanatçı, örneğin, 2014'te Adam Mickiewicz Müzesi çatısı altında Tarlabaşı'nda, Mickiewicz'in yaşadığı 1800'lü yıllara ait bir reçeteyi performe ediyor. Tavuk eti parçalarının ve kuru meyvelerin bir arada olduğu ve balla tatlandırılmış Ballı Mahmudiye yemeğini yapıyor Osmanlı mutfağından. Tadan izleyicilerse tavuklu aşure yediklerini söylüyor. Bu noktada Tarlabaşı'nın bir dönem Rumların, Ermenilerin oturduğu ve tatlı ile tuzlunun eşzamanda tecrübe edildiği bir semtken; 1980'lerde Doğu'dan Batı'ya göçle gelen kebabın, daha tuzlu ve ekşi bir mutfağı getirdiğine dair bir çıkarım yapıyor. İstanbul, sonra Amsterdam, Paris ve en son da Tel Aviv'de izleyiciyle buluşan Desire sergisini sanatçı detaylandırıyor: İçeriğindeki 20. yüzyıl liderlerinden bir seçkinin yemek yerken çekilmiş görüntülerinin ve yemekle ilintili hallerinin çizimlerinden oluşan bir sergiydi. Ek olarak bu liderlerin favori yemeklerini dönemin reçetelerine sadık kalarak uyguladım ve televizyonda rast gelebileceğiniz herhangi bir yemek programı formatında videoya dönüştürdüm. Tel Aviv'de gerçekleştirdiğim performansta ise liderlerden Kruşçev'in favori yemeği Borş Çorbası'nı pişirerek izleyiciye tadıma sundum. Ayrıca çizimleri, yemeklerin fotoğraflarını ve reçetelerini içeren, yemek kitabı formatında bir sanatçı kitabı yaptım. Ayvalık'ta yaşayan sanatçı, şimdilerde başka sanatçıların, şeflerin, aktivistlerin, düşünürlerin üretimlerine alan açacak bir atölye - mutfak ve restoran kurmayı planlıyor ve bunun üzerine çalışıyor. Bağlama ve mekana özel iş ürettiği için pratiğinde genellikle şehir hayatına odaklanan sanatçı Serra Tansel, son 14 yıldır Londra'da yaşıyor, ancak İstanbul'a sıklıkla seyahat ediyor. Sanatçı, İstanbul üzerine bir işi İstanbul'da üretmeye ve sergilemeye, Londra üzerine ürettiği bir işiyse Londra'da sunmaya özellikle dikkat ediyor. Böylece iki büyük kentte yaşama ve üretme; gündemini, sokak hayatını, politikasını takip edebilme; sistemsel benzerlikleri ve farklılıkları gözlemleyebilme fırsatlarını ve dünya düzeniyle ilgili daha geniş bir bakış açısını yakalayabiliyor. Gıda ve yemek kültürüyle alakalı olarak çalışmaya başlamasıysa, Londra'nın Vauxhall semtinde bir dönem yaşadığı evin büyük bir meyve-sebze haline yakın olmasıyla ilinti. Sabah 7'de, hal kapandıktan sonra insanların kalan artık ürünleri topladığını duymuştum. Bunun üzerine bir arkadaşımla gittiğimizde kasalarca taze meyve-sebzenin ortalıkta bırakıldığını gördük. Toptancıların miktar algısı farklı oluyor ve Londra kadar pahalı bir şehirde yer kısıtlı olduğu için depolama masraflarından dolayı satamadıklarını sokakta bırakmak bazen daha karlı oluyor. Londra'da da yoksulluğun her geçen gün derinleştiğinden bahseden sanatçı ekliyor: Yemek bankaları, ihtiyacı olan insanlara haftalık gıda sağlamaya çalışıyor. Devlet ve finansal düzenin yarattığı sistematik vahşetin insanları nasıl mağdur ettiğini bireysel hikayeler üzerinden anlatan, eski bir yemek bankası çalışanı Tara Osman tarafından yazılıp yönetilen Foodbank As It Is adlı tiyatro oyununu izledikten sonra, halde bulduğum artık yemekler ile bu gıda ihtiyacı arasında köprü kurmayı düşündüm. Super Mercato Canaletto başlığıyla bir yemek projesi kurgulayan Tansel, artık meyve-sebzelerle yemekler yaparak insanları açık büfeye davet ediyor. Katılımcılar yedikleri ve eve götürmek için aldıkları taze meyve-sebzelerin karşılığındaysa istedikleri kadar bağış bırakıyor. Sanatçı bu bağışları yemek bankalarına aktarıyor. Gıdanın pazar değerini korumanın ziyana dayalı olduğunu halde artıkları toplarken öğrendiğini anlatan sanatçı, diğer yandan yemeklerin sembolik değeri üzerine düşünüyor. Tansel, şimdilerde Pilot Galeri'deki Suyun Bildikleri başlıklı karma sergide yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Füsun Onur'un 2011 yılında Arter Koleksiyonu'na eklenen Opus II Fantasia (2001) adlı yerleştirmesi yeni bir mekansal düzenlemeyle Arter'deki galeri mekanına uyarlanarak Emre Baykal küratörlüğünde sergileniyor. Onur, ilk kez 2001 yılında Baden Baden'daki Staatliche Kunsthalle'de düzenlenen Aus der Ferne so nah adlı sergi için tasarladığı Opus II Fantasia'yı daha sonra Arter'deki Görünmezlik Taktikleri (2011) ve Neues Museum Nürnberg'deki Zamanın Kıyısında (Saum der Zeit, 2018) başlıklı grup sergileri için farklı düzenlemeler halinde mekana uyarlamıştı. Formu, mekanı, zamanı ve bunlar arasındaki ilişkileri sıradışı bir malzeme çeşitliliğiyle araştırırken gündelik, öyküsel, hatta otobiyografik öğeleri de devreye sokan Onur, müziğe farklı duyuların dahil olduğu bir süreç olarak yaklaşır. Sanatçının Çiçekli Kontrpuan (1982), Kadans (1995), Opus I (1999), Prelüd (2000), Noktürn (2001) ve diğer pek çok yapıtında olduğu gibi, doğrudan müziksel referanslar taşıyan bu yerleştirmesinde, dört sıradan nesne birbirleriyle etkileşime girerek mekana özgü bir kompozisyon kuruyorlar. Zemin üzerinde sırayla belirip birbirleriyle etkileşime geçen beyaz örgü şişleri, altın renkli ip yumakları, küçük porselen figürler ve standart müze kaidelerinin meydana getirdiği farklı formlar ve motifler, yer yer duraklamalar ve kreşendolarla çeşitlenerek çoğalırken, içinde yayıldıkları mekanı referans alıp onu yeniden düzenleyen görsel bir müzik oluşturuyorlar. Füsun Onur'un diğer pek çok yapıtında olduğu gibi doğrudan müziksel referanslar taşıyan bu yerleştirmede, sanatçı dört sıradan nesneyi müziğin mecrası ve unsurları olarak kullanıp, mekanı ve zamanı ritim ve varyasyonlar yoluyla yorumluyor. Opus II Fantasia, 20 Şubat 2022 tarihine kadar Arter'de görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pera Müzesi, Plastik Düşler Sahnesi ile fiziksele en yakın dijital etkinlik deneyimini sunuyor. Pera Müzesi, Plastik Düşler Sahnesi ile fiziksele en yakın dijital etkinlik deneyimini sunuyor. HYPERCORTEX işbirliği ve British Council desteğiyle hayata geçirilen ve 12 Mart'ta açılış partisiyle ziyarete açılan online müze, mekansal ses tasarımı, interaktif objeler ve katılımcılar arası etkileşim olanakları da sunuyor. Sanatı teknolojiyle harmanlayan etkinliklerin ikincisi 2 Nisan, üçünücü ise 7 Mayıs'ta gerçekleşecek. Sanal ortamda sergi gezmeye, tiyatro izlemeye; hatta buluşup kahve içmeye alıştığımız bugünlerde kabullendiğimi sanal deneyimi mükemmelleştirmenin yolunu arayan Pera Müzesi, keyifli performanslarla fiziksele yakın bir tecrübenin mümkün olduğunu kanıtlıyor. Görsel sanatlar ve müziği bir araya getiren serinin hedeflerinden bir diğeri de pandemi döneminden en çok etkilenenler arasında bulunan müzisyen ve görsel sanatçılara destek olmak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beeple'ı yaşayan en değerli sanatçılar arasına yerleştiren Everydays: The First 5000 Days eseri, sanatçının 13,5 yıl önce başladığı bir projenin ürünü. Bu süre zarfında her gün bir dijital eser üreten ve bunları sosyal medya hesabında yayınlayan Beeple, projenin ilk 5000 gününden bir seçkiyi bu eserde bir araya getirdi. Peki Beeple'ın daha önce de paylaştığı, bir tık ile bilgisayar ekranımıza kaydedebileceğimiz bu eserini Claude Monet'nin Nilüferler'inden ve Jeff Koons'un Balloon Dog 'ından daha yüksek fiyata satılmasına sebep olan ve hatta Salvador Dali'nin en pahalı eseri Portrait de Paul Eluard'dan yaklaşık iki kat değerli kılan ne? Bu soruların yanıtını bulmak için öncelikle, dijital varlıkları benzersiz ve değiştirilemez bir kodla sertifikalandırmaya yarayan non-fungible token'ların sanat dünyasına kattığı değeri anlamak gerekiyor, zira Christie's'deki rekor satışın arkasında yatan sebep bu. NFT'lerin sanat dünyasına kazandırdıklarını üç temel başlık altında topluyor: Orijinalliği ispatlaması, yeni platformlar sunması ve telif hakları. Blockchain teknolojisi üzerinden gerçekleşen işlemlerin, kalıcı kayıt özelliğiyle tartışmasız mülkiyet hakkını belirtmesinin ve sanat eserinin orijinalliğini ispatlamasının, sanat piyasası için oldukça önemli bir adım olduğunu ifade ediyor: Blockchain tabanlı kayıt sistemi sayesinde NFT'ler sanatta sahteciliğin önüne geçme imkanı sağladı. İkinci olarak, Nifty Gateway, SuperRare, OpenSea ve Foundation gibi platformlar sayesinde, fiziki mekanda sergilenmesi ve satışı zor olan dijital eserlerin ya da geleneksel galeri yapısının içinde sıklıkla yer bulamayan sanatçıların görünürlük kazanabileceğinden bahsediyor. Son ve belki de en önemli başlık altındaysa, sanatçıların akıllı sözleşmeler aracılığıyla eserlerinin ikinci el satışlarından yaklaşık yüzde 10'a tekabül eden telif haklarını koşulsuz şartsız alabileceklerini anlatıyor: Türkiye'de sanatçılar aslında zaten hukuki olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında ikinci el satışlardan pay elde etme hakkına sahipler, ancak takibinin oldukça zor olması ve sistem tarafından bazen kasti olarak göz ardı edilmesi neticesinde çoğu zaman sanatçılar bu haklarını alamıyor. NFT'ler bu anlamda sanatçıları gözeten bir yapı sunduğu için bir dönüm noktası. Sözü bu kez teknolojik gelişmelerin üretime etkisini ilk elden deneyimleyen sanatçılardan birine, Hande Şekerciler'e veriyorum. Dijital çağdaş sanat ikilisi Ha:ar'da yer alan Hande, konvansiyonel heykel üretiminin yanı sıra yeni medya sanatıyla ilgileniyor. Ha:ar'ın yolu NFT ile, SuperRare'in kurucusuyla tanışıp platforma davet edilmesiyle kesişmiş. Şimdiye kadar dört eser drop eden ikilinin eserlerinin hepsi de iyi koleksiyonlara, fiziksel edisyonlarla neredeyse aynı fiyattan girmiş durumda. Platformun alternatif bir koleksiyoner grubuyla bir araya gelmelerine vesile olduğunu söyleyen Hande, Hatta eserlerimizi SuperRare'de görüp, NFT edisyonuyla beraber fiziksel edisyonunu alan koleksiyoner dahi oldu. Şu anda bir resmimiz, onun NFT'sine de sahip olan koleksiyonerin Venedik'teki evine doğru yola çıktı bile diyor. Bu durum, NFT tabanlı eserlerin geleneksel formları arkada bırakmak yerine onlarla iç içe geçebileceğine dair bir işaret gibi yorumlanabilir. Tüm bunların ışığında yazının açılışında bahsettiğim Christie's müzayedesine geri dönelim. Kripto topluluğu tarafından MetaKovan ismiyle tanınan iş insanı Vignesh Sundaresan'ın yatırımı, aslında sanat dünyasında bugüne kadar çok da etkili bir figür olmayan Beeple'ı bir anda günümüzün en çok konuşulanlarından biri haline getirdi. Kimliğini kısa süre önce açıklayan MetaKovan'ın çeşitli kanallarda yaptığı röportajlarda eserin sanatsal değerinden üstünkörü bahsedip maddi potansiyeline odaklanan açıklamalar yapması, yatırımın spekülatif doğasına işaret ediyor. Bu tip yüksek satış rakamları ve ani yükselişler maddi kazanç sağlamak isteyen bir topluluğu cezbederken bir kısmının da bu teknolojiden uzak durmasına sebep oluyor. Öte yandan NFT'lerin hem üretimi yapan sanatçılara hem de sanatseverlere sunduğu imkanlar şüphe götürmez. NFT'ye para ve zaman yatırımı yapmak ileri görüşlülük mü yoksa çılgınlık mı, süreç gösterecek. Emin olduğumuz tek şey ise NFT'lerin sanat gündemini uzun süre daha meşgul etmeye devam edeceği."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vision Art Platform'un ArtweeksAkaretler'e paralel yeni karma sergisi Not Behind The Scenes, 10 Nisan 2022'ye kadar Akaretler No:35'te yer alan mekanında ziyaret edilebilir. Sahnenin önü ya da ardı değil; kenarı, kıyısı. Perdenin kıvrımları arasında, henüz gelmemiş bir şimdinin mekansallaştığı yer: Uç-bucak. Sesler söze dönmemiş. Salon karartılmamış. Oyuncu gülümseyecek mi yakaracak mı belli değil. Seyircinin üstüne gölgesi düşen, yarı saydam yüzeye dipten yansıyan, kıyıya vuran, eşikte incecik duran hallere bakıyoruz. Not Behind The Scenes bir mekan ve bir tavır tasvir ediyor. Kavramların kuytusuna sığınmadan akışta ve aralıkta durmayı önemseyen sanatçıları bir araya getiriyor. Hiçbiri bir diğerine benzemiyor fakat canlı ve serin olduğu kadar sert ve yıpratıcı olarak da duyulabilen tecrübelerden tanışık gibi görünüyorlar. İşleri mütevazı, akıl vermeye çalışmıyor, hayrete, dehşete ya da düşe de çağırmıyor. Kulis yapmıyor. İç ve dış arasında gerilmiş ince bir ip üstünde, dengesizliğini yitirmeden durabilmeyi deniyor. Belki de sanatçı, tüm sinirleri uyarılmış ve kasları yay gibi gerilmişken bile, hafif ve zarif kalabilmeyi bir ömür prova eden kişidir. Çağın yabancılığıyla perde arasında randevulaşıp, ışıkları kapatmadan sevişir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ocak ayı boyunca farklı şehirlerde ziyaret edebileceğiniz sergi ve etkinlikleri derledik. Yurtdışında yaşayan Türkiyeli seramik sanatçısı İpek Kotan'ın şu ana kadarki en büyük sergisi Boston'da sanatseverlerle buluşacak. Pucker Gallery'de yakında çıkacak olan In Search of the Perfect: Vessels başlıklı sergi 21 Ocak- 5 Mart tarihleri arasında ziyaret edilebilir. Fran Aniorte'un İstanbul'daki ilk çağdaş sergisi \"Ritüel\", 12 Ocak - 12 Şubat 2023 tarihleri arasında Polat Piyalepaşa'daki MERKUR'da sanatseverlerle buluşacak. Salt'ın Beyoğlu ve Galata yapılarında 12 Şubat'a kadar devam eden sergisi Sahnede 90'lar kapsamında iki sanatçı konuşması gerçekleşecek. 18 Ocak Çarşamba günü saat 19.00'da Salt Beyoğlu'ndaki Açık Sinema'da sanatçı Taner Ceylan ile tiyatrocu Murat İpek, Sahnede 90'lar kapsamında yeniden sunulan The Monte Carlo Style performansı üzerine söyleşecek. 21 Ocak Cumartesi günü ise saat 15.00'te ise sanatçı Moni Salim Özgilik, Ankara'dan New York'a uzanan sanat pratiği üzerine Salt'tan Sezin Romi ile söyleşecek. Murat Palta'nın Logarithmic Growth başlıklı kişisel sergisi 18 Şubat'a kadar x-ist'te sanatseverlerle buluşacak. Murat Palta, Logarithmic Growth sergisinde minyatür sanatı hakkındaki görüşlerden biri olan sahnelerin tanrının gözünden betimlenmesi düşüncesiyle kendini üçüncü tekil şahıs konumuna yerleştiriyor ve yaşadığımız gezegenle alakalı çıkarımlarda bulunuyor. Küratörlüğünü Daniel-Joseph MacArthur-Seal ve Gizem Tongo'nun, tasarımını PATTU'nun yaptığı Meşgul Şehir: İşgal İstanbul'unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918 1923 sergi, resmi belgeler, güncel basın, tablolar, filmler, şarkılar ve fotoğraflardan oluşan bir dizi yazılı ve görsel malzemeyi bir araya getiriyor. Türkiye, Fransa, Birleşik Krallık, Yunanistan, Ermenistan, Rusya ve daha başka ülkelerden toplanan bu dokümanların çoğu ilk defa sergileniyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nün yeni sergisi, 11 Ocak'ta kapılarını açtı. Yıl sonuna kadar ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek. Hayal İncedoğan'ın, Ekrem Yalçındağ küratörlüğünde gerçekleşecek 'Yalnızlık Çağı Vol.I isimli kişisel sergisi Anna Laudel Düsseldorf'ta kapılarını açacak. Sanatçının Almanya'daki ilk solo sergisi, sanatçının tuval resimlerinden sesli videolara, neon yerleştirmelerden cam ve ayna işlere kadar farklı tekniklerden eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, 19 Ocak 10 Mart 2023 tarihleri arasında ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Amsterdam'da yer alan Van Gogh Müzesi, 50. yılını kutlamak için Pokemon ile işbirliğine girerek doğum gününü, ses getiren bir kutlamaya dönüştürdü. Pokemon'ların sevilen dünyası bu sergide birer Van Gogh tablosuna dönüşürken serinin popüler karakterlerinden bazıları Hollandalı sanatçının en ünlü tablolarında hayat buluyor. Gri keçe şapkalı Pikachu, Van Gogh'un yatak odasında uzanmış Snorlax, bir buket ayçiçeğinin içinden bakan Sunflora gibi ilginç yeni sanat eserleri müzede yer alıyor. Pokemon bir Japon popüler kültür simgesi olurken popüler kültürde uzun bir süredir varlığını korurken Vincent van Gogh için Japon baskıları her zaman önemli bir ilham kaynağı olmuştu. Güçlü renklerden oluşan düzlemlerin kullanımı, gündelik konular ve doğadaki detaylara verilen önem ona ilham verdi. Sergi, gençlerin Van Gogh ile Japonya arasındaki bağlantıyı ve ilhamın nasıl iki yöne gidebileceğini öğrenmesini de sağlanıyor. Pokemon karakterlerinin yer aldığı sergi, 7 Ocak 2024'e kadar Van Gogh Müzesi'nde olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ressam Lütfiye Kösten'in Geçmişten Gelen adlı son sergisinde, sanatçının izleyiciyi etkisi altına alan detaylı gözlere sahip portrelerine bakıyoruz. Çalışmalarında zaman, mekan, kimlik ve varlık kavramları üzerine odaklanan ressam Lütfiye Kösten, gözlerin ön planda olduğu portre resimler yapıyor. Her portresinde ayrı bir hikaye anlatan, bunu yaparken farklı ifade ve motiflerden yararlanan sanatçı, özellikle gözleri betimlerken oldukça detaylı ve gerçekçi bir üslup kullanıyor. Bakışlarından kaçamadığınız bu portreler, izleyiciyi gözleriyle nereye giderse gitsin takip ediyor; kalbin aynası gözler, ifadenin ve duygunun en çok yoğunlaştığı alanlara dönüşüyor. Sanatçının Türk süsleme sanatında karşılaştığımız motifler, semboller ve mitlerden de yararlandığı portelerden oluşan yeni sergisi Geçmişten Gelen, Emirgan'daki Şule Gazioğlu Art & Design'da 8 Mayıs tarihine kadar ziyaret edilebilir. 7 Nisan'daki açılıştan hemen önce Lütfiye Köstem ile bir araya gelerek sergi hakkında konuştuk. Geçmişten Gelen, aslında içinde çok şey barındırıyor benim için. Tarihin içinde sakladığı semboller, simgeler, motifler, mitler ve öyküler... Bunların hayatta anlam bulmuş halleri ve elbette kadınlar. Geçmişin ince bir ruhu varmış diye düşünüyorum. Güzel olan her şeyin sadeleştirilip tılsımlaştırılması, öykülendirilmesi ve bunların hayatın içinde kullanılması beni her zaman çok etkiledi. Geçmişten gelen, bir bakıma da kültürümüzde her zaman olan fakat unutmaya başladığımız bir gizli özne... Resimlediğim portreler bazen hayali, bazen tarihten ya da bir romandan, bazen de hayatın içinde etkilendiğim gerçek insanların portrelerinden oluşuyor. Ben üniversite yıllarından beri portre çiziyorum. İlk kendi portrelerimle başladım. Sonrasında da çevremdeki insanların portrelerini yapmaya yöneldim. O dönem yaptığım portreler realist bir anlatım içindeydi tabii ki. Zaman içerisinde farklılaştı. Yüzler ve ifadeler beni her zaman çok etkiledi, özellikle de gözlerdeki anlam. Benim için gözlerin portrelere kattığı anlam çok önemlidir. Bakışlar benim resimlerimde en önemli unsur, ifadenin ve duygunun yoğunlaştığı, resmin merkez noktasıdır. Belli bir zaman sonra takıntı haline geliyor sanırım. Gözleri yapmaktan kaçamıyorum, tıpkı portre yapmaktan uzaklaşamadığım gibi. Portre yapmak bir tutku oldu sanırım. Her yüz ayrı bir hikaye ve bu durum beni çok heyecanlandırıyor. Fotoğrafın resimlerime yansıması oldu diye düşünüyorum. Özellikle fotograftaki ışık ve gerçekçi durum, görüntülere daha üç boyutlu ve sadeleştirerek bakmamı sağladı. Çizimlerimde en yalın hali aramaya başladım. Resim tarihinden favoriniz portre ressamlarını ve eserleri de duymak isteriz. Johannes Vermeer'in The Girl With A Pearl Earring ve Diego Velazquez A Young Lady en sevdiğim portreler arasında. Bunların yanı sıra Albert Dürer, Kathe Kollwitz, Kiki Smith, Anselm Kiefer, Zhang Xiaogang, Claire Tabouret, Luc Tuymans, Zeng Fanzhi, Jenny Saville, Kehinde Wiley, Elizabeth Peyton, Louis Boudreault, Sarah Ball, Takao Ono, takip ettiğim favori ressamlardan. Bu motifler eskiye, mitlere, tarihe olan ilgimle başladı. Geçmişi araştırırken Anadolu, Osmanlı, Mezopotamya motifleri, anlamları, mitoslari beni çok etkiledi. Yaptığım resimlerde bu motifleri, sembolleri kullanmaya başladım. Her motifin benim için ayrı bir anlamı oldu. Bazen bunları resimlerime aktardım, bazen de bu sembollerin mitosları resimlerimin konusunu belirledi. Bu sergide çintemani motifini çok kullandım: Bereket, koruyuculuk, güç gibi kavramları temsil eden bu motif hem sembol olarak hem de tılsım özelliğiyle beni çok etkiledi. Gerçi son zamanlarda bitki mitosları ve böcek mitosları üzerine de okumalar yapıyorum. Resimlerimde portrelerle beraber bitki ve böcekleri stilize ederek kullanıyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2001'de Oscar'larda Bjork'un giydiği çok konuşulan kuğu elbise, bu yılkı Brit Ödülleri'nde Sam Smith'in üç boyutlu lateks kostümü ve Harry Styles'ın işlemeli pantolonu Londra'daki Tasarım Müzesi'nde sergilenen başyapıtlardan yalnızca birkaçı. İngiliz Moda Konseyi ile işbirliği içinde düzenlen Rebel: 30 Years of London Fashion sergisi moda sahnesinde sesini duyurmak isteyen coşkulu, asi ve radikal tasarımları bir araya getirecek genç tasarımcıların hikayelerini ortaya çıkarıyor. Öte yandan sergi aynı zamanda İngiliz Moda Konseyi'nin, gelişen en iyi moda tasarımcısını destekleyen bir girişim olan Newgen programının da kutlaması niteliğinde. Birçoğu Birleşik Krallık merkezli tasarımcıların kariyerlerini başlatan ilk koleksiyonları kapsayan 100'e yakın görünüm sergileniyor. Sergide JW Anderson, Wales Bonner, Erdem, Christopher Kane, Simone Rocha ve Russell Sage'in koleksiyonları ve çalışmaları da yer alıyor. Eserler arasında tasarımcıların filmleri, çizimleri, hatıra eşyaları ve daha önce hiç görülmemiş arşiv malzemeleri bulunuyor. Rebel: 30 Years of London Fashion 11 Şubat 2024'e kadar Tasarım Müzesi'nde sergilenecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çeşitli malzemeler ile imzası haline gelmiş çok renkli eserler üreten Rachel Hayes, mekana özgü açık hava enstelasyonu ile ISTANBUL'74 ev sahipliğinde 16. Contemporary Istanbul Sanat Fuarı'nda. Sanatçı ile sohbetteyiz. Dünyanın dört biryanından sanatçıların bir araya geldiği etkinlik, 7-10 Ekim tarihleri arasında Tersane İstanbul'da gerçekleşecek. Contemporary Istanbul'un 16. edisyonunda yer alan ISTANBUL'74, Amerikalı sanatçı Rachel Hayes'in mekana özgü kurguladığı ve büyük ölçekli kumaşlar kullanarak yarattığı renkli enstalasyonunu açık havada sergileyecek. Formları ve geometrik desenleri, mevcut mimari ve çevre unsurlarıyla iç içe geçerken, izleyicileri eserler ile etkileşime geçmeye davet eden sanatçıyla sohbetteyiz. Amerikalıyım. Bir süre New Mexico ve New York'ta yaşadıktan sonra, bir sanatçı ikamet programına katılmak için Midwest'e döndüm. Şu anda Tulsa, Oklahoma'da yaşıyorum. Eşim de bir ressam, büyük endüstriyel bir depoyu stüdyo olarak beraber kullanıyoruz. 7 ve 11 yaşında iki çocuğumuz var. Onlar okuldayken de iki büyük köpeğimiz bize eşlik ediyor. Genel olarak bunları söyleyebilirim. Sanatın, görsel olarak dikkat çekici, fiziksel olarak dokunsal ve duygusal olarak canlandırıcı, en hareketli yerlerde bile beklenmedik deneyimler için bir fırsat sunduğuna inanıyorum. Mekana özel kurulumlarım, herhangi bir ortamla uyum içinde çalışarak, yoruma açık güzelliği, merakı, inceliği ve gücü ortaya çıkarıyor. Renk, ölçek ve doku da her zaman oyunun bir parçası. Aydınlık ve karanlık, parlak ve ince, şeffaf ve opak arasında bir denge bulmaya çalışıyorum. Çeşitli ortamlara uyarlanabilen kompozisyonlar yaratmaya çalışmanın zorluklarından zevk alıyorum. Geniş açık gökyüzü, gün batımları ve gökyüzünün ve dünyanın birleştiği yerin ufuk çizgisini görmek. Koyu çelik mimari armatürün ölçeği çok cesur ve lineer, bu yüzden kalın ve lineer bir çalışma grubu seçtim. Bu mimari, etkileyici yükseklik ve dinamik açılar dahil olmak üzere birçok fırsata sahip. Ona bakarken gökyüzünde bir şekille kesildiğini görüyoruz. Yapının ciddiyeti, yaptığım dalgalı panolardan bir anekdot içeriyor. Çalışmamın bu armatürün tüm özelliklerini öne çıkardığını ve içindeki armonileri yansıttığını düşünüyorum. İlk önce kurulumun rengi ve ölçeğinden etkileneceklerini düşünüyorum. O zaman umarım ışığın kumaşla nasıl etkileştiğini, aynı anda gölgeler ve parlak yüzeyler oluşturduğunu da fark ederler. Renk insanlarda duygusal bir tepki uyandırabilir ve belki de bazı ziyaretçiler işime derinden, öznel bir tepki verebilir. Öncelikle kendileri için benzersiz anlar yakalayabileceklerini söyleyebilirim çünkü gökyüzü ve ışık günün 24 saati değişiyor, her bir an eşsiz. Bunun yanı sıra rüzgarın da tam anlamıyla bir işbirlikçi olduğunu söyleyebilirim; resmen çalışmaya hayat veriyor. Güneş gökyüzünde hareket ettikçe ve rüzgarlar sakinden daha esintili hale geldikçe iş anbean değişecek. Kısacası, çalışma da çevreye tepki verecek ve her seferinde farklı şekilde deneyimlenebilecek. Gerçekten heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Moda sayesinde beden, desenlere ve dokulara hayat ve hacim kazandırıyor. Sanatımla ve mimariye verdiğim tepkiyle birlikte doğal unsurlar ve çevredeki ortamlar da formun yaratılmasına yardımcı oluyor, bedenlerimiz de buna tepki gösteriyor. Sanat, moda ve mimari daha ne kadar benzer olabilir! Tüm parçaları kendim dikiyorum. Farklı yapım yöntemleri ve renk kombinasyonları, dünya çapında farklı şekillerde görülüyor ama ortak bir tepki alıyor. Ortamların bu şekildeki çarpışması, samimiyet, coşku ve ihtişam, şık bir hava veriyor ve sanırım hepimiz bu tür bir güzelliğin sunabileceği akışa ilgi duyuyoruz. Contemporary Istanbul'dan Demet Müftüoğlu-Eşeli ve ISTANBUL'74 ekibiyle tanıştıktan sonra haberdar oldum. Burada olanlardan büyülenmişken, şimdi de işin bir parçasıyım. Küratörlüğünü Demet'in yaptığı işlerimden derlenen bir seçki, bu tarihi tersanenin yanında, suya yakın, çevredeki binaların güzel manzarası ve her yerde İstanbul'un zengin tarihi ile yan yana. Çalışmalarımı bu bağlamda, böyle bir ortamda gördüğüm için çok şanslıyım. Aynı şekilde İSTANBUL'74 ile çalışmak da benim için büyük bir şans. Dünyanın her yerinden sanatçılar ve galerilerle tanışabildim. Tüm bu deneyimleri evime, stüdyoma taşımak için elimden geldiğince her şeyi özümsemeye çalışıyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Evin Sanat Galerisi 10 Mart 9 Nisan 2022 tarihleri arasında Cansen Ercan'ın kişisel sergisine ev sahipliği yapacak. Resme yaklaşımını, Bir ressamın gözlemlerini biriktirme biçimi diğerlerinden farklıdır; ayıklayarak, ekleyerek, çoğaltarak, yeniden düzenleyerek biriktirir ve bir malzeme haline getirir. Bu birikim resimsel, plastik unsurların çevrelediği yüzey üzerinde resim halini alır. Bütün hesaplaşmam bahsettiğim bu resimsellik içinde ortaya koyduğum problemlerde ve o problemleri çözerken sunduğum önermelerdedir. Bu anlamda malzeme dile hizmet eder. Plastik değerlerin dışında edebiyata, şiire temel oluşturabilecek unsurları benim işlerimde aramak yanlış olur. Tercihim, izleyiciyle resmin kendi elemanları ve plastik değerler üzerinden ilişki kurulmasından yanadır. cümleleriyle açıklayan sanatçı, yeni çalışmalarıyla sanatseverlerle buluşuyor. Sanatçının peyzajlarının, portrelerinin yanı sıra figürlü kompozisyonlarının da yer aldığı sergisinde kullandığı gri skala, dilinin önemli bir unsuru olarak görülüyor. Ercan, konuyu resme bahane etmesi ve nesneyi görmezden gelmek yerine resmin diğer unsurlarının içinde sindirip kurduğu düzene işlevsellendirmesiyle biliniyor. 9 Nisan'a kadar ziyaret edilebilecek sergide sanatçının yeni çalışmaları da yer alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Louvre Abu Dhabi ve Richard Mille çağdaş sanat sergisi Louvre Abu Dhabi Art Here 2023 ve Richard Mille Sanat Ödülü'nün üçüncü yılı için özel bir jüri oluşturdu. Etkinlik, iki girişimin bölge sanatçılarının yeteneklerini ve kabiliyetlerini sergileyebilecekleri bir platform sunarak bölgenin yeni yeşeren sanat ve kültür ekosistemine destek olmayı hedefliyor. Sanatın birçok alanını temsil eden Louvre Abu Dhabi Art Here 2023'ün jürileri arasında uzman arkeolog ve sanat tarihçisi Guilhem Andre, British Museum hamili Şeyh Zayed bin Sultan Al Nahayan, Fransa'daki Musee du Louvre'da İslam Sanatları Departmanı Direktörü Dr. Souraya Noujaim jüride yer alacak isimler arasında. Louvre Abu Dhabi Direktörü Manuel Rabate, Arap dünyasının ilk evrensel müzesi olan Louvre Abu Dhabi bölgenin sanat ve kültür ekosisteminin gelişimini ve büyümesini desteklemek için fırsatları tespit etmek üzere sürekli bir çaba içerisinde\" açıklamasında bulunuyor. Bunlara ek olarak sanatçılar Louvre Abu Dhabi Art Here 2023 and Richard Mille Art Prize için başvurularını 3 Temmuz 2023'e kadar gönderebilirler."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kalite, el işçiliği ve estetiği aynı çatında altında toplayan Richard Mille, hevesli bir sanat destekçisi olmaya devam ediyor.Üstelik rotasında bu kez İstanbul da var. Kusursuz kaliteli, derin el işçiliği ve göz alıcı bir estetiği aynı çatı altında toplayan Richard Mille, hevesli bir sanat destekçisi olmaya devam ediyor. Marka, çağdaş sanatın merceğinden sanatın sınırlarını yeniden tanımlayan düşündürücü sergiler ve ilgi çekici etkinliklerle yerel ve bölgesel sanat topluluklarının potansiyelini geliştirmek için bir kez daha görev başında. Richard Mille Sanat Ödülü ikinci yılına girerken marka Louvre Abu Dhabi ile ortaklaşa Louvre Abu Dhabi Art Here 2022 sergisini Mart 2023'e kadar uzattı. Richard Mille Sanat Ödülü'nün son edisyonunun başarısı, daha fazla sayıda sanat meraklısının Louvre Abu Dhabi Forumu'nda 10 finalistin sanat eserlerini ön izlemesine de olanak veriyor. Richard Mille Artbook serisinin ilk baskısı olan Art in the Gulf, aynı zamanda Louvre Abu Dhabi'de yer alıyor ve prestijli sanat müzesi ile Richard Mille markası arasındaki bağı derinleştiriyor. GCC'nin gelişen sanat ortamına eşi görülmemiş bir keşif sunan sınırlı sayıda, iki dilli sehpa kitabı, müzenin hediyelik eşya dükkanlarında ve Richard Mille butiklerinde sergilenecek. Marka, kitap ve içinde barındırdığı sanatçıları kutlamak için Riyad'da öncü bir sanat sergisi olan Faisal Alkheriji ile Körfezde Sanat, Richard Mille Sürükleyici Sergi ile sanat kitabının ortaya koyduğu ivme üzerine inşa etti. Suudi Arabistan'da türünün ilk örneği olan etkileşimli bir sanat gösterisi ve sürükleyici sergi, Suudi sanatçı Faisal Alkheriji'nin eserlerini Yapay Zeka ve Leap Motion teknolojisinin birleşimiyle hayata geçirdi. Körfezde Sanat: Bir Richard Mille Artbook'un açılışının bir parçası olarak, kitapta yer alan Suudi kübist sanatçı Alkheriji, vizyoner bakış açısı ve güçlendirici kültürel anlatımı nedeniyle Richard Mille tarafından özel olarak seçildi. Richard Mille imzalı saatler, geleneksel saatçilik sanatında devrim yarattıkları için efsanevi bir statü kazanmasıyla bilinir. Bu yaklaşımı Alkheriji'nin resimlerine tercüme eden deneyim, her ziyaretçiyi Alkheriji'nin sanat eserlerinin ortak yaratıcısına dönüştüren yeni bir sanat formu geliştirmek için çığır açan bir teknoloji kullandı. 8-10 Aralık tarihleri arasında Riyad'ın Jax Bölgesi'ndeki HiaHub'da sanat ve yeniliğin zirvesinde gerçekleştirilen sergi, izleyiciler ve sanat eserleri arasındaki etkileşimler aracılığıyla çok önemli diyalogları ateşleyen, sınırsız olanaklara sahip bir mekan küratörlüğünü yaptı. Daha fazla sanatsevere ulaşan ve çağdaş sanatçılara ışık tutma misyonunu genişleten Richard Mille, lüks saat ve çağdaş sanatta dünyanın önde gelen otoritesi ve önde gelen müzayede evi Christie's ile İstanbul'da hayırsever bir sanat müzayedesi olan ArtSahne'ye ev sahipliği yapmak için iş birliği yaptı. 1455 yılında inşa edilen ve dünyanın en eski tersanelerinden biri olarak kabul edilen tarihi Osmanlı Tersane İstanbul Tersane'de gerçekleşen etkinlik, şehrin sanat koleksiyonerlerini, önde gelen Türk çağdaş sanatçılarını, küratörlerini ve Richard Mille müşterilerini en önemlilerinden bazılarını kutlamaya adanmış bir akşam için bir araya getirdi. ArtSahne Richard Mille x Christie's Edit, hem Richard Mille'e hem de Christie's'in sanatsal mükemmellik ve seçkinliğe yakınlığı olan müşterilerine hitap etmek üzere tasarlandı. Gece için müzayede için toplam altı sanat eseri seçildi. Bunların beşinin küratörlüğünü Christie's yaptı ve bir tabloyu Richard Mille hediye etti. Richard Mille, bu müzayedede satılan son sanat eseri olarak, Körfezde Sanat: Bir Richard Mille Sanat Kitabı'nın kapağı için yaptırdığı tabloyu geri getirmeyi seçti. Ayrıca 12 Aralık'ta 80 uzmanın katılımıyla gerçekleşen ArtSahne Richard Mille x Christie's Müzayedesi, kendini sinir sistemi yaralanmaları için çığır açan tedaviler geliştirmeye adamış uluslararası bir bilimsel ve tıbbi araştırma merkezi olan Paris Beyin Enstitüsü'nün yararına yüksek bağışlar da topladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eski vampir yeni Batman Robert Pattinson, bu kez beyazperde hazırlıklarını kenara bırakarak Sotheby's ile sanatsal bir yolculuğa çıkıyor. Robert Pattinson'ın oyunculuk kariyerini ne kadar başarılı bir şekilde inşa ettiğinden pek de söz etmeye gerek yok aslında. İlk büyük çıkışını Twilight ile yapmış olsa da, zaman içinde festivallerde yarışan pek çok yapımda yer alarak hünerlerini gösteren Pattinson, son olarak nasıl hayat vereceği merakla beklenen Batman performansıyla da tam not almıştı. Onun için sırada elbette yepyeni filmler var ancak araya yeni bir tecrübe sıkıştırmayı da ihmal etmiyor. Bu kez Sotheby's sanat küratörü olarak karşımıza çıkan aktör, Contemporary Curated serisi için bu rolü üstleniyor. Daha önce Oprah Winfrey, Steve Aoki, Ellie Goulding ve Kim Jones gibi isimler bu kapsamda görev alırken, Pattinson'ın seçtiği sanatçılar arasında ise Willem de Kooning, Richard Serra ve Genieve Figgis var. Çağdaş sanat müzayedesinde 23-29 Eylül tarihleri arasında sergilenecek altı eser yer alacak ve müzayede 30 Eylül'de yapılacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bahar aylarının gelmesiyle kültür sanat dünyasındaki hareketlilik de artmaya başlıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Özel Saint Benoit Fransız Lisesi arasında Ruhların İletişimi: Proust ve Müzik etkinliğiyle başlayan işbirliği, Romain Rolland'ın Yapıtından: Jean-Christophe ve Beethoven konseriyle devam edecek. Fransız yazar Romain Rolland'ın başyapıtı Jean-Christophe, Avrupa'da ırmak roman geleneğinin öncülü kabul edilir. Araştırmacılar, Rolland'ın, romanın başkahramanı Alman besteci Jean-Christophe Krafft'ın yaşamını anlatırken büyük hayranlık duyduğu Beethoven'ın yaşamından kesitlere yer verdiğini düşünmektedirler. Adnan Cemgil'in çevirisiyle YKY tarafından yayımlanan Jean-Christophe'tan yola çıkan programda devlet sanatçısı piyanist Gülsin Onay, romanda ve Rolland'ın hayatında önemli yeri olan Beethoven bestelerini yorumlayacak. Konser öncesinde felsefeci, yazar ve çevirmen Nami Başer, Rolland'ın yapıtında Beethoven'ın yerini anlatacak. Frankofoni Festivali kapsamında erişime açılacak söyleşi ve konser, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Özel Saint Benoit Fransız Lisesi'nin Youtube kanalları üzerinden yayınlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Levent'te Muse Contemporary Galerisi'nde, Ayşe Pınar Akalın küratörlüğünde birçok sanatçı Aykırı başlıklı bir sergiyle bir araya geldi. Canan Savaş'tan Reka Nyari'ye, Mehmet Sinan Kuran'dan Rahşan Düren'e kadar birçok sanatçının üretimlerinin yer aldığı sergi, Kasım ayının sonuna kadar ziyaret edilebilecek. Sergiyi sanatçı Canan Savaş'tan dinledik. Levent'te Muse Contemporary Galerisi'nde, Ayşe Pınar Akalın küratörlüğünde birçok sanatçı Aykırı başlıklı bir sergiyle bir araya geldi. Canan Savaş'tan Reka Nyari'ye, Mehmet Sinan Kuran'dan Rahşan Düren'e kadar birçok sanatçının üretimlerinin yer aldığı sergi, Kasım ayının sonuna kadar ziyaret edilebilecek. Aykırılık durumu hayatın içinde her ne kadar olumsuzluk bulutu gibi algılansa da, içinde barındırdığı cesaret duygusuyla eşsiz sonuçlara ulaşılabildiğine inanıyorum diyen sanatçı Canan Savaş ile sergiyi konuştuk. Marmara Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Değerli Hocalarım Hüsamettin Koçan ve Ergin İnan Atölyeleri mezunuyum. Bunun yanında Tayfun Erdoğmuş Gravür Atölyesi ve Cam Atölyelerinde eğitim aldım. Çalışmalarımın temel motivasyonunu insan, insan doğası ve davranışları oluşturmakta. Buradan yola çıkarak ana materyalim olan ahşap ile minimal bir düzen içerisinde doku ve renk ile bir kurgulama yapıyorum. Benim çalışmalarımda çok yerini bulduğunu düşündüğüm bir kelime 'aykırı.' Ana materyalim olan ahşap ile olan bağım burada en çok öne çıkan fiziki durum ve duygu. Ahşap, duruşu, dokusu ve onlarca yıl canlı kalabilme özelliği ile hükmedilmesi zor bir malzeme. Bir iş yaparken ben değil biz oluyoruz. Ahşap benim üzerine koyduğumu koruduğu gibi bazen de kendi karakterini ortaya çıkartıp başka bir şekle dönüştürebiliyor. Buna Aykırı sergisinde öne çıkararak kullandığım, kendi doğası gereği yapısında aykırılık barındıran ve benim tüm işlerimde kullandığım diğer temel materyalim Joss Paper da eklenince anlatmak istediklerime çok belirsiz ama kararlı bir yol ile ulaşıyorum. Ve sonuç beni her zaman mutlu ediyor. Bu aykırılık durumu hayatın içinde her ne kadar olumsuzluk bulutu gibi algılansa da, içinde barındırdığı cesaret duygusuyla eşsiz sonuçlara ulaşılabildiğine inanıyorum. Akademideyken Hocam Hüsamettin Koçan, her zaman eskiz defteriniz yanınızda olsun derdi. Bütün eskiz defterlerimi sakladım; o zamandan beri olan işlerimin zaman içerinde nereden ne yollara gittiğini görmek beni için önemli. Mutlaka ne yapacağımı, kullanacağım renkleri, ne boyutta yapacağımı daha önceden kurgularım. Hazırlıklarımı yaparım, eskiz defterimde çalışırım, ama yola çıktıktan sonra bahsettiğim unsurlarla kurgum her zaman örtüşmüyor ve bazen sonuç istemediğim şekle dönüşebiliyor ve ben o yoldan gidebiliyorum. Orada başlayan mücadele beni en çok besleyen duygu aslında. Sonuçta benim ulaşmak istediğime eklenen bir çok duyguyu barındırıyor. İzleyiciye işlerimle ilgili hiçbir yönlendirmede bulunmam. Bu çok üstten bakan, benim yapımla örtüşmeyen bir duygu biçimi. İzleyici benim işlerime baktığında, ben de onları izliyorum. Benim için onların ne düşündüğü ve işlerim hakkında ne hissettikleri önemli. Benim ne düşündüğümü hangi duygulardan yola çıkıp işimi meydana getirdiğimi ancak ben anlattığım zaman ya da konseptimi okuduklarında anlayabilirler. Bir önceki sergimizde bir araya geldiğimiz sanatçılara eklenen yerli ve yabancı farklı disiplinlerde çalışan üreten bir çok sanatçıyla Aykırı sergisinde olmanın son iki senedir içinde bulunduğumuz evrensel duraklama döneminde çok umut verici olduğunu düşünüyorum. Beni ve yeni üretimleri motive eden bir adım oldu. Bu duruma Ayşe Pınar Akalın'ın sanatsal birikimi, vizyonerliği ve sanatçılarla birebir yakınlıkta iletişimi eklendiğinde ortaya çıkan samimiyet, çalışma isteğini de artırıyor ve motive edici oluyor. 29 Ekim de başlayacak olan Kültür Bakanlığı Beyoğlu Kültür Yolu projesi kapsamında Sanatçı Atölyesi etkinliğine Muse Contemporary Galeri ile katılacağım. Ayrıca yine Muse Contemporary Galeri ile Ocak ayında bir sergimiz olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sabato De Sarno, Gucci'nin kreatif direktörlüğünü üstlenmesinin ardından cesaret gerektiren hamlelere devam ediyor. İlk olarak Şanghay'da sergilenen Gucci Cosmos gezici sergisinin Londra ayağı için tasarımcı yeni dokunuşlar katıyor. Çağdaş sanatçı Es Devlin tarafından tasarlanan ve İtalyan moda eleştirmeni ve teorisyeni Maria Luisa Frisa'nın küratörlüğünü üstlendiği sergi, markanın arşivlerinden 102 yıllık zanaatkarlık hikayesini anlatan görüntüler, nesneler ve illüstrasyon seçkileri sunuyor. Sergi içindeki odalar, Gucci'yi bilinen bir isim haline getiren önemli dönüm noktalarını ele alırken markanın renkli arşivini ve Floransa köklerini her köşedeki ince detaylarda hissettiriyor. Londra versiyonu, Sarno tarafından düşünülen iki yeni odayı içeriyor. Gucci Cosmos'un başlangıç noktası The Savoy, Gucci'nin 1921'de bavul taşıyıcısı olarak çalıştığı yeri temsil ediyor. Hatta Gucci'ye zanaatkar bavul atölyesi kurmaya iham veren yer olarak biliniyor. Ardından Portals ziyaretçilerin 19. yüzyıl atmosferinden modern güne dönüş yaptığı minimalist bir alan sunuyor. Bir sonraki kısım olan Zoetrope ise Gucci'nin ilham kaynağı olan atlara gönderme yapıyor. Öte yandan Eden odasında Flora deseninin Gucci tarihine olan ilhamını yansıtan heykeller yer alıyor. Uniseks modanın evrimi ise serginin Two bölümünde ortaya çıkıyor. Ardından Archivio bölümünde Gucci'nin Bamboo, Jackie, Horsebit, Diana gibi ikonik çantalarının kökenleri ve evrimlerini anlatan bir dünya izleyicileri karşılıyor. Cabinet of Wonders'tan ilham alan bölümde ise çeşitli dönemlerden farklı tasarımlar ve aksesuarlar yer alıyor.Bir diğer yandan Carousel bölümünde geçmişten günümüze Gucci mankenlerinin döndüğü bir sergi yer alıyor. Ardından sergi, Sabato De Sarno'nun ilk koleksiyonundan ilham alan Gucci Ancora odasıyla son buluyor. Gucci Cosmos, Londra'daki 180 Studios'ta açıldı ve 31 Aralık 2023'e kadar devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gucci prospektif kitap serisi, kreatif Direktör Sabato De Sarno'nun hayallerinin peşinden koşmaya olan bağlılığını yansıtırken sanat ve moda arasındaki diyaloğa vurgu yapıyor. Kitapta yayınlanan eserler, Gucci'nin her koleksiyonuna eşlik ediyor. Luigi Pecci Çağdaş Sanat Merkezi'nin direktörü ve Roma Quadriennale'nin eski küratörü Stefano Collicelli Cagol, Gucci Prospettive n.1, Milano Ancor kitap serisi, Gucci'nin Sarno'yla olan yeni başlangıcının vizyonunu yorumladı. Bu kitap serisi markanın Milano'ya bir aşk mektubudur. İçerisindeki sanat eserlerinin yolları edebiyatla, müzikle, sinemayla, modayla ve tarihle kesişirken şehrin kültürel ve sanatsal geçmişi savaş sonrası dönemden günümüze kadar olan kesitlerle anlatılıyor. Sürekli bir röle halinde katılan sanatçılar, Milano'yu güzellik ve şehvet dolu bir yer olarak anlatırken geleneksel anlatıların ötesinde yeni alanlar ve yeni benlikler hayal etmeye teşvik ediyor. Cristiano Rizzo, Martino Santori, Noura Tafeche ve Valerio Eliogabalo Torrisi'nin eserleri, Sabato De Sarno tarafından Accademia di Brera'nın yeni mezunları arasından işbirliğiyle seçildi. Kitap serisine dahil edilen eserler, Via Fiori Chiari 5 geçici sanat galerisinde 19-23 Eylül tarihleri arasında halka açık olarak sunulacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. SAHA, 2011 yılından beri 400'den fazla sanatçı, küratör, yazar ve sanat inisiyatifinin projesine, 39 ülkede kar amacı gütmeyen 170 sanat kurumunda destek oldu. Beyoğlu'nda 2019 yılında kurulan SAHA Studio ise katılımcılarına SAHA'nın yurtiçi ve yurtdışındaki ortaklıklarının da katkısıyla diyalog, işbirliği ve birlikte öğrenme olanakları sunuyor. Davetli sanatçılara uzun süreli atölye ve ortak çalışma mekanı ile projeleri için araştırma ve eser üretim fonu sağlayan SAHA, grup içi ve birebir danışma ve geribildirim toplantılarıyla sanatçıların araştırma, üretim, sunum ve sergileme süreçlerine yardımcı oluyor. SAHA Studio, sadece Türkiye'nin farklı kentlerinden görsel sanatçıları değil, yurtdışından yazar ve küratörleri de ağırlayarak İstanbul sanat ortamıyla etkileşim içinde araştırmalarını geliştirmelerini sağlıyor. SAHA Studio'nun üçüncü döneminde, ARTWORKS işbirliğiyle Yunanistan'dan gelen küratör Eva Vaslamatzi, Mayıs-Haziran aylarında SAHA Studio bünyesinde yaptığı araştırmayı sonbaharda Atina'da düzenlediği sergiye Türkiye'den üç sanatçı davet ederek tamamlıyor. SAHA Studio'nun misafir yazarı Murat Alat ise yıl boyunca SAHA Yazı Dizisi için her ay farklı bir sanatçının eseri üzerine yeni bir yazı hazırlayıp paylaşırken, SAHA Studio sanatçıları için okuma ve tartışma seansları programlıyor. Ocak ayından beri SAHA'nın desteğiyle SAHA Studio bünyesinde araştırmalarını yürüten sanatçılar Yasemin Nur, Onur Gökmen, Ege Kanar, Bengü Karaduman ve Merve Ünsal'ın çalışmaları 29 Eylül 2 Ekim tarihleri arasında her gün 13.00 19.00 saatlerinde gezilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bodrum'daki ilk resort oteli Caresse, Bodrum sanat turizmine öncülük etmek ve yön vermek amacıyla Caresse Art projesini duyurdu. Caresse Art, metropollerdeki sanat eserlerinin sergilendiği müzelerden ilhamla, otelin mimari tasarımını sanat ile taçlandırılıyor. Bodrum ve Bitez koyu arasında bulunan Asarlık Mevkii'nin en sakin ve gizli noktasında konumlanan uluslararası otel zinciri Marriott International'ın, The Luxury Collection bünyesinde yer alan Bodrum'daki ilk resort oteli Caresse, a Luxury Collection Resort & Spa, Bodrum sanat turizmine öncülük etmek ve yön vermek amacıyla Caresse Art projesini Haziran ayı itibariyle hayata geçiriyor. Caresse Art, kendini ulusal ve uluslararası Türk sanatçılarla Caresse Bodrum'un mimari dokusunun birleştirildiği vizyoner bir proje olarak adlandırılıyor. Sanatsal iş birlikleri süreçlerini tamamlayan Caresse Art projesinin sanat yönetimini üstlenen Elçin Sümer, ilk çalışma olarak nitelendirilen '' Artistik Integrity'' isimli sergisini sanatseverlerle oluşturuyor. Caresse Art; Server Demirtaş, Hanefi Yeter, Ayla Turan, Ara Güler, Kemal Tufan, İbrahim Örs, Cihat Aral ve Mert Ege Köse gibi isimlerin de yer aldığı 100 sanatçının, toplamda 400 ve üzeri eserinin sergileneceği ve sezon boyunca birçok sanatsal etkinliğe yer verilecek bir art fair olarak kurgulandı. Caresse Art, metropollerdeki sanat eserlerinin sergilendiği müzelerden ilhamla, otelin mimari tasarımını sanat ile taçlandırılıyor. Caresse Art oluşumu ''Artistik Integrity'' ile birlikte sanat fuarı edasıyla Bodrum'da yaza damgasını vurmaya hazırlanırken aynı zamanda sanatın iletişimi arttıran unsurlarından yola çıkılarak sanatçı performanslarının, vizyoner turların ve söyleşilerin gerçekleşeceği proje olarak sanatseverlerle buluşuyor. Caresse Art Küratörü Elçin Sümer bu projenin sanatsal yaklaşımını kurgularkenki hedefini, \"Bu projeyle birlikte sanat eserleri mekanın önemini taçlandırırken, aynı zamanda yerel sanatçılara özgünce kendilerini anlatabilecekleri podyumlar oluşturduk. Caresse Bodrum, mimarisi ve üst segment hizmet anlayışı Caresse Art projesiyle beraber misafirlerinin duyularına dokunmaya hazırlanıyor diyebiliriz\" diyerek açıkladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uluslararası Marriott International'ın The Luxury Collection bünyesinde yer alan Caresse a Luxury Collection Resort & Spa Bodrum, Temmuz ayında Caresse Art projesini hayata geçirdi. Asarlık Mevkii'nin en sakin ve gizli noktasında konumlanan Caresse Art, kendini ulusal ve uluslararası nitelikli Türk sanatçılarla Caresse Bodrum'un mimari dokusundan esinlenerek sanatla bütünleşen vizyoner bir proje olarak adlandırıyor. Sanatçılarla gerçekleştirilen iş birlikleri süreçlerini tamamlayan Caresse Art projesinin sanat yönetimini ve kürasyonunu üstlenen Elçin Sümer, projeyi ilk olarak Artistic Integrity sergisiyle lanse etti. Caresse Art'ın doğuşunun ilk temsilcisi olan Artistic Integrity bir sanat fuarı niteliği taşıyor. Öte yandan Caresse Art, 150'den fazla birçok tanınmış sanatçının yer aldığı, toplamda 500 ve üzeri eserin sergilendiği ve sezon boyunca birçok sanatsal etkinliğe yer verilecek bir art fair olarak kurgulanıyor. 6 ay boyunca sürecek olan bu izlence kalıcı ve değişen eserlerle birlikte aylar içerisinde yeni sergilerle gelişen bir sanat şöleni sunuyor. Metropollerdeki sanat eserlerinin sergilendiği müzelerden esinlenerek hayata geçirilen Caresse Art projesiyle sanatçılar, Caresse Bodrum'un mimarisi, doğası ve misafirlerine sunduğu ayrıcalıklardan ilham alarak kendi tarzlarına uygun sanat eserleri tasarladılar. Caresse Art'ı ziyaret eden sanatseverlere, mobil cihazları ile 42.000 m2'lik alanın her yerine yayılmış eserleri müze örgüsünde özel seslendirme ve maping deneyimiyle keşfetme imkanı sunuluyor. Caresse Art küratörü Elçin Sümer, bu projenin sanatsal yaklaşımını kurgularken ki hedefini: ''İnsanların yaşam alanlarında doğa ve mimarinin güçlü etkisini göz önünde bulundurarak, sanatın iyileştirici ve duyusal tamamlayıcı etkisi ile taçlandırmak oldu. Bu fikirden yola çıkarak multidisipliner sanat anlayışıyla bir podyum yaratma duygusu ön plana çıktı. Bu projeyle birlikte sanat eserleri mekanın önemini taçlandırırken, aynı zamanda yerel sanatçılara özgünce kendilerini anlatabilecekleri podyumlar oluşturduk. Amacımız, 2023 yaz sezonunda 6 ay boyunca devam edecek bir sanat turizmi oluşturarak sanatı, sanatçıyı ve sanatseverleri bir araya getirmek açıklıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. goodspaces, bu yıl ilkini gerçekleştireceği ART & TECH for GOOD SUMMIT 2022 ile sanat, teknoloji ve sürdürülebilirlik alanındaki dönüşümü 13 - 15 Mayıs tarihleri arasında Türkiye ve dünyadan konusunda uzman konuşmacılar eşliğinde tek bir zirvede sunmaya hazırlanıyor. 42 Maslak'ta yer alan ve şehrin sanat, teknoloji, iyilik merkezi olan goodspaces, bu yıl ilkini gerçekleştireceği ART & TECH for GOOD SUMMIT 2022 ile dönüşüm yolculuğundaki merak edilenleri tek bir zirvede sunuyor. Türkiye'den ve dünyadan konusunda uzman konuşmacılar eşliğinde gerçekleşecek panellere ev sahipliği yapacak olan zirve, üç gün boyunca birbirinden farklı etkinliklere ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 13 Mayıs Cuma akşamı dijital sanatı ve müziği bir araya getirecek, BeeGee ve Hakan Yılmaz'ın performans sergileyeceği sıra dışı 'Digital Art Party' ile açılışı gerçekleşecek zirvede 14 Mayıs Cumartesi günü, sürdürülebilirlik, sanat, girişimcilik, teknoloji ekosisteminin günümüzdeki buluşma noktası olan Metaverse, NFT ve Web 3.0, Türkiye'den ve dünyadan konusunda uzman konuşmacıların özgün içerikleriyle karşımıza çıkacak. Kültür & sanat, medya, yaratıcılık sektörlerinin önde gelen isimleri, goodspaces sergi ve etkileşim alanı ve ESA Espor Arena'da gerçekleşecek panellerde farklı konu başlıklarıyla yeni dünyadaki dönüşümün altını çizecek. Moderatörlüğünü Levent Erden'in yaptığı, keynote speaker'ı David McWilliams olan panelde; Refik Anadol, Haluk Levent, birçok sanatçı, iş insanı ve sivil toplum kuruluşu lideri yer alacak. ART & TECH for GOOD SUMMIT 2022'nin son gününde, 15 Mayıs'ta ise bilim, teknoloji, eğitim, çevre, kültür, sanat faaliyetleri sürdüren sivil toplum örgütlerinin katılımıyla toplumsal farkındalık yaratacak etkileyici ve ücretsiz bir panel gerçekleşecek. Kadın Girişimcileri Derneği , Dünya Doğayı Koruma Vakfı, Habitat, Yuvam Dünya, Ahbap, TÜRKONFED sözcüleri bu anlamlı panelde konuşmacı olarak yer alacak. Bu özel günde sürdürülebilirliği odağına alan birçok marka da stantlarda ziyaretçilerle buluşacak. Değişen dünya hakkında geniş toplumu bilgilendirmek adına gerçekleşen zirve süresince goodspaces iki farklı sergiyle de görsel bir şov sunmaya hazırlanıyor. Zeynep Arınç küratörlüğünde goodspaces Exbition Hall'de gerçekleşecek dijital sanat sergisi; Can Büyükberber, Hakan Yılmaz, Emre Yusufi, Ecem Dilan Köse ve birçok sanatçının eserlerini sanatseverlerle buluşturacak. Artopol Art Gallery'de ise Türkiye'nin ilk NFT Marketplace'ı Babylons.io sanatçılarının NFT'lerinin sergileneceği multidisipliner bir sergi izleyicilerle buluşacak. Ayrıca 42 Maslak içerisinde yer alan Nezih Kitabevi'nde sanat, teknoloji ve sürdürülebilirlik dönüşümünü odağına alan yazarlar okurlarla buluşurken Atölye Mayacan'da gerçekleşecek dijital sanat workshop'ları ile çocuklar kendi avatarlarını oluşturma şansına sahip olacak.. 13 ile 15 Mayıs tarihler arasında gerçekleşecek ART & TECH for GOOD SUMMIT 2022 biletlerine biletix.com'dan ulaşılabilecek. Detaylı program için ise goodpsaces'in web sitesine göz atabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Contemporary İstanbul, heykeltıraş Hande Şekerciler ve dijital sanatçı Arda Yalkın'ın sanatçı ikilisi ha:ar olarak ortaya koydukları çalışmalara ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. İkilinin Pulse: Electric Mannerism başlığı altında sergilenen üretimleri Ankara ile başladığı yolculuğuna Venedik ve Milano ile devam etmişti. Serginin yeni durağı ise İstanbul olacak. İkilinin çalışmaları, Londra'nın önemli galerilerinden JD Malat Gallery iş birliğiyle 5-10 Ekim tarihleri arasında Contemporary İstanbul'da sanatseverlerle buluşacak. Ayrıca J.D Mallat Gallery tarafından temsil edilen heykeltıraş ve yeni medya sanatçısı Hande Şekerciler de Ecstasy adlı heykel serisinden eserlerle bu yıl ilk kez Tersane İstanbul'da gerçekleşecek olan Contemporary İstanbul'da yer alacak. ha:ar'ın çalışmaları, Rönesans ve Barok dönemlerinin büyük ustalarını, geçmişi yeniden yorumlayan bir dizi kompozisyon ile fiziksel ve sanal bir ortamla ilişkilendirerek keşfediyor. Maniyerist bir etki öneren ha:ar'ın çalışmalarının her bir ögesi mistik pozlarda tasvir edilirken, Barok resmini anımsatan bulutlarla çevrili dramatik bir bedensel gerilim ile karakterize ediliyor. Sanatçıların benimsediği teknoloji, izleyicinin önünde durmak ya da estetik deneyimin odak noktası olmak niyetinde değil; daha ziyade, yeni anlamların keşfedilmesine yardımcı oluyor. İnsanlığın yarattığı medeniyetle, ürettiği teknolojiyle ve varoluş biçimiyle çatışma konularına odaklanan sanatçı ikilisinin sergisinde İmkansız Heykeller serisinden işleri yer alıyor. Serinin yeni parçası olan video çalışma da fuar kapsamında ilk kez izleyicilerle buluşmayı bekliyor. ha:ar'ın üretimleriyle diyalog kuran Hande Şekerciler'in heykelleri, dijital ve somut gerçekliklerin yansımalarını araştırıyor. Sanatçı, Rönesans yankısına dalmış görünen bir insan figüründen yola çıkarak, öznelerin kimliğini altüst ederek, onları saç ve giysi gibi karakterize edici unsurlardan arındırıp özgürleştiriyor. Böylece izleyici bedenleri anonim olarak, herhangi bir sosyal yapının ötesinde görme fırsatı yakalıyor. Toplumsal meselelere heykel perspektifinden yaklaşan Hande Şekerciler'in figürleri Helenistik ve Rönesans sanat eserlerinden ilham alıyor. Kıyafet, saç, cinsiyet gibi detaylardan arındırılmış bronz heykeller, çelişkili ve farklı ruh hallerini yansıtıyor. Sanatçının farklılığı sıradanlaştıran yaklaşımı, kimliksiz figürler üzerinden ütopik bir dünyanın kapılarını aralıyor. Fiziksel detayların ve varlığın ötesine geçerek yaşanan an, duygu ve ruha şahitlik etmeyi öneriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Festival gösterimleri için sinema salonlarına gitmeyi, sergi programları hazırlamayı çok özledik. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte açık hava etkinlikleri artmışken, online sanat etkinlikleri de hız kesmeden devam ediyor. Haziran ayını dolu dolu geçirmek isteyenler için önerilerimiz var. Festival gösterimleri için sinema salonlarına gitmeyi, sergi programları hazırlamayı çok özledik. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte açık hava etkinlikleri artmışken, online sanat etkinlikleri de hız kesmeden devam ediyor. Haziran ayını dolu dolu geçirmek isteyenler için önerilerimiz var. Murat Germen'in Masal isimli Solo Sergisi 27 Mayıs'ta hem online hem offline olarak sanatseverlerle buluşacak. Serideki bazı eserler, alışageldik fiziksel edisyonların yanı sıra NFT olarak da edinilebilecek. Bu özel edisyonlar, Murat Germen'in NFT formatında blokzincir'de yer alan ilk işleri olması yönüyle de dikkat çekiyor. Cue Art Space'in açılış sergisi olan sergi, 27 Mayıs - 16 Haziran tarihleri arasında Bomontiada' da ziyaret edilebilir. Kazuo Ishiguro'nun Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıktan sonra yayımlanan ilk romanı Klara ile Güneş, Lale Akalın'ın çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. İnsana dışardan bakarak, yaşam, ölüm ve görev gibi kavramları irdeleyen roman, robot ve insan karşıtlığı ekseninde yarattığı anlatısal olanakları, metinsel sessizliklerı, insan kurgusu yapay zekanın mecazdan arındırılmış dilsel yalınlığını kullanarak insanı ve insan olma halini insan olmayan aracılığıyla dillendiriyor. MSGSÜ Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı, çevirmen Dr. Zeynep Bilge ile MSGSÜ Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü İngiliz Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkan Yardımcısı, çevirmen Gökçen Ezber, Ishiguro'nun edebiyat yolculuğunu ve Klara'nın insanlığın yüzüne vurduklarını konuşuyor. Söyleşi, 16 Haziran saat 18.00'da Yapı Kredi Kültür Sanat YouTube kanalından takip edilebilir. İKSV tarafından 40 yıldır düzenlenen ve 1984 yılından bu yana Nisan ayında yapılan İstanbul Film Festivali geleneğini bozmayarak bu yıl da 1 Nisan'da, festivalin çevrimiçi gösterim platformunda başlamıştı. 40. edisyonu için nisandan bu yana çevrimiçi gösterimlerine hız kesmeden devam eden İstanbul Film Festivali, zorunlu bir aranın ardından sinema salonlarına geri dönüyor. Uluslararası Yarışma filmleriyle buluşacağımız fiziksel gösterimler, Atlas 1948 Sineması ve Kadıköy Sineması'nda, 18 Haziran 4 Temmuz arası düzenlenecek. Ayrıca aralarında Uluslararası Yarışma ve Galalar bölümleri filmlerinin de yer aldığı 16 uzun ve 6 kısa metraj, festivalin çevrimiçi gösterim platformu filmonline.org üzerinden erişime açılıp, Türkiye'nin her yerinden izlenebilecek. Küratörlüğünü Emre Baykal'ın üstlendiği Tedbir başlıklı grup sergisi, Arter Koleksiyonu'ndan bir araya getirilen yapıtlar yoluyla sanatın üretim, muhafaza ve sergileme pratiklerine odaklanıyor. 11 sanatçının 13 eserinden oluşan sergide Hamra Abbas, Halil Altındere, Rogelio Lopez Cuenca, Burak Delier, Lamia Joreige, Ali Kazma, Alicja Kwade, Serkan Özkaya, Walid Raad, Canan Tolon ve Nasan Tur'un yapıtları yer alıyor. Tedbir, 20 Şubat 2022 tarihine kadar Arter'de görülebilir. SALT'ın 2011'den bu yana devam eden Bak kim var? konuşmaları, onuncu yıl özelinde, kurumun çalışmaları ve iş birliklerini konu alan bir video serisi olarak hayata geçiriliyor. SALT bünyesinde çeşitli araştırma projelerine, sergi ve programlara katkı sunan davetli katılımcılarla hazırlanan videolar, 15 Haziran'dan itibaren birer hafta arayla saltonline.org ve SALT Online sosyal medya kanallarında yayına girecek. Kurumun on yılından farklı içeriklerin işlendiği seri, grafik tasarımcı Aslı Altay, yazar Emre Ayvaz, araştırmacı Eylül Şenses ile sanatçı Serkan Taycan, tarihçiler Firuzan Melike Sümertaş ile Ahmet Ersoy, ekmekçi Erman Topgül ile yemek yazarı Büşra Sağlam'ın konuşmalarıyla başlayacak. Pera Müzesi'nin yeni sergisi, sıra dışı bir sanatçının, ressam, yazar ve şair Etel Adnan'ın imzasını taşıyor. Adnan'ın 60 yıllık üretiminin tüm dönemlerini kapsayan retrospektif niteliğindeki sergi, Etel Adnan: İmkansız Eve Dönüş başlığı altında, sanatçının savaş, sürgün, göç, kayıplarla geçen yaşamına ve çok katmanlı dünyasına ışık tutuyor. Küratörlüğünü Serhan Ada ve Simone Fattal'in üstlendiği sergide, birden fazla alanda ustalaşmış sanatçının pratiğinin bir parçası olan seramikler, halılar, leporellolar , yağlı boya çalışmalar, desenler, baskılar ve sanatçının bir de filmi yer alıyor. Etel Adnan'ın sanatsal üretimlerinin yanı sıra farklı dönemlerde yapılmış söyleşilerin kayıtları da izleyiciyle buluşuyor. Sergi, 8 Ağustos 2021 tarihine kadar ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sotheby's yönetim kurulu başkanı ve güzel sanatlar küresel satış direktörü Brooke Lampley ile buluşmak, aralarında daha önce hiç sergilenmemiş Richter, Giacometti ve Warhol eserlerinin de bulunduğu, 922 milyon dolarlık rekorla tarihe geçen Macklowe koleksiyonunun satışını canlı izlemek için 36 saatliğine New York'a uçuyoruz. NASA üssünde geçen, uzaya gönderilen roketlerle alakalı o filmlerden illa ki izlemişsinizdir. İnsanlar büyük bir odada, kulaklarında kulaklıklar ve önlerinde çeşitli ekranlarla hummalı bir çalışma ve heyecan içinde pür dikkat bir amacın peşindedir. O amaç uğruna saniyelerle yarışıp ince detaylarla uğraşıyorlardır. Şimdi bu sahnenin sanat dünyasında olanını düşünün. Uzaya gönderilen roketler yok ama onun yerine yeni sahiplerine gönderilecek dünyanın en önemli sanat eserleri var. Öyle eserler ki bazıları daha önce görülmemiş veya sergilenmemiş. Sotheby's'in New York 1334 York Avenue'deki yüksek tavanlı açık artırma salonundayım. Tam karşımda bir sahne ve açık artırmada meşhur satıyorum, satıyorum, sattım deyip ahşap çekici masaya vuran kişinin kürsüsü, hemen arka sağında Andy Warhol'un hayatını kaybetmeden önce yaptığı eserlerden biri, sol arkasında ise Gerhard Richter ve Sigmar Polke'nin eserleri var. Kürsünün sağ ve sol taraflarında ise iki büyük, uzun ve yüksek platform; üzerlerinde onlarca telefon duruyor, açık artırma başladığında Sotheby's uzmanları sıra sıra o platforma dizilsin ve telefonda açık artırmayı uzaktan takip eden danışanlarıyla konuşabilsin diye. O platformların hemen üstüne denk gelen yerin yukarısında buzlu camlı odalar var, açık artırma sırasında orada olmak isteyen ama kimliklerini belli etmek istemeyenler için. Açık artırma başladığında telefon aracılığıyla koleksiyonerlerle iletişimde olan uzman temsilciler bir yana, halihazırda salonda olup açık artırmaya fiziksel olarak katılan sanatseverler de burada. Bazıları fiyatı artırmak için ellerinde numara yazılı paleti kaldırıyor, bazıları sadece elini yükseltiyor, bazıları ise sesli bir şekilde fiyatı yukarı çekiyor. Açık artırma başlamış, bütün bunlar olurken ben o sırada kafam kaşındığında kafamı kaşımak gibi bir risk bile almıyorum, fiyatı yanlışlıkla artırıp eserin sonradan bende kalması Vogue Türkiye'nin sanatseverliğini kanıtlamak için güzel bir yöntem olmakla beraber benim için farklı sonuçlar doğurabilir. Bittiğinde 922 milyon dolarlık bir satışla dünya rekoru kıracak Macklowe koleksiyonunun eserlerinden Andy Warhol'un bir işi açık artırmayı açıyor ve ilk işi Brooke satıyor. Hemen yanımda oturan ve bu eser için teklif veren, kendisinden izin almadığım için adını burada zikredemediğim sanatsever, başka bir ülkeden sadece bu açık artırmada bulunmak için gelmiş. Bu odada seyahat etmiş tek şey sanatı görmek veya satın almak için uzaktan gelen insanlar değil. Eserlerin kendisi de buna dahil, keza üç hafta önce Venedik Bienali'nde bir günlük sergisini göremediğim Monet'nin Venice adlı eseri hemen yan odada duruyor. Bu konu önemli zira 50 milyon doları aşkın bir fiyata satılan bu işin seyahati sırasında yaşanacak bir aksaklık sadece işin sahibi için değil dünya tarihi için bir kayıp demek. Geçen yıl Brooke Lampley'nin ekibi toplamda 4,3 milyar dolarlık modern ve çağdaş sanat eseri satarak rekor kırmıştı. 2018'de Sotheby's'e katıldıktan ve ardından 2021'de yeni görevine başladığından beri Brooke'un kuruma getirdiği başarı burayı 10 yıldır ilk defa açık artırma evleri arasında ilk sıraya çıkarmakla kalmadı, çoğu eser Brooke'un bağlantıları ve çevresi sayesinde bulundu. Açık artırma sırasında benim için satılan eser kadar hatta eserden daha önemli bir şey var; bu efsanevi kadını işini yaparken izlemek. Ben Brooke'un bir elinde telefonla durduğu yere yakın bir sandalyenin boşaldığını görünce sanatseverler milyon dolarlık bir yarışın içindeyken yerimden kalkıp Brooke'a daha yakın olan o sandalyeye oturuyorum. Brooke beni görünce yüzündeki o samimi gülümsemeyle başını sallıyor. Son derece odaklı ve profesyonel, NASA'da uzaya roket fırlatacak kişilerden farksız. Brooke sonradan yaptığımız konuşma sırasında konu bundan açılınca şöyle diyor: Eğer bir danışanımla açık artırma sırasında telefondaysam yayını izlememelerini istiyorum çünkü yayın ile salon arasında saniyelik bir fark olabiliyor ve o bir saniye yüzünden her şey için çok geç kalınmış olunabilir. Brooke açık artırma sırasında sergilediği odaklı vücut dili ve satışı bekletmek için yere paralel tuttuğu ve hafif öne uzattığı koluyla son zamanlarda sanat dünyasında bir memee de konu olmuştu, bu işaret bekleyin anlamına geliyor. Günün sonunda bir tane daha örneği olmayan tek seferlik, tarihi bir satış anından bahsediyoruz. O eserden bir tane daha yok ve bu bazı kişiler için çok önemli. Fiyat olarak karşılaştırılamamanın ötesinde bir başka konu da o işten yalnızca bir tane olması. Hiçbir zaman o satılan işten bir tane daha olamayacak ve belki de o sanat seyahati sırasında bir kereliğine tarihe tanıklık edip, o esere sadece bir kez bakabileceksiniz. Peki, gerçekten bir sanat eserinin peşinden gitmek, bir sanat eseri için seyahat etmek ne anlama gelir? Belki de bu yola çıkarken insanların çıkmak istediği başka bir seyahat vardır. O da kendi içinde, kendinle çıktığın bir seyahattir. Üstelik bir eseri görmek, başka birinin dünyasını anlamanı ve kendi içinde başka senleri bulmanı da sağlıyor. Açık artırma öncesinde Sotheby's çağdaş sanatlar başkan yardımcısı ve açık artırmaların başkanı Ashkan Baghestani bana satışa çıkacak işleri tek tek gezdirip hikayeleri hakkında bilgi vermişti. New York'tan çoktan döndüm ve şu an okuduğunuz bu yazıyı dünyanın bir başka yerinde yazıyorum ama aklım ve kalbim bir sürü eserle, başka benlerle New York'ta Ashkan ile çıktığım o seyahatlerde kaldı. Belki de sanat seyahati sadece bir eser görmeye gitmekten öte paralel evrenlerde yapılan, başka boyutlardaki zihinsel seyahatlerle de alakalıdır. Referanslarla dolup taşan zihnim hala Ashkan'ın bana gösterdiği, Francis Bacon tarafından yapılan Study of Red Pope 1962, 2nd Version 1971'de ve bu seyahatten ne zaman döneceğimi tam olarak bilmiyorum. Belki de her seferinde o ahşap açık artırma çekici Satıyorum, Satıyorum, Sat... Sat... Sattım! sözleriyle kürsüye temas ettiğinde yeni bir seyahat başlıyordur. Yeni bir sanat seyahati."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatı her alanda sanatçı ve sanatseverler ile bir araya getirmeyi başaran Sedef Gali, yakın zamanda New York'ta Sedef Gali Art House'un açılışını gerçekleştirdi. Genç sanatçı sergileri, eserleri ve yakın zamanda yapacağı yeni iş birliklerini Vogue Türkiye ile paylaştı. New York'taki yeni ArtHouse'uma, aralarında mekik dokuduğum bu iki şehrin kaotik ama şeker kalpli birlikteliğini getirdim. Üç yıllık çalışmanın sonucu olan Fragile Words adlı sergim ile seyirci karşısındayım. Sanatı farklı yaklaşımlarla deneyimlemeye çalışıyorum. Amacım, hem bir sanatçı hem de sanatsever gözünden bakabilmek. Yalnızca white cube'da olduğu için değil, gerçekten duyguları harekete geçiren işler, materyaller, mediumlar ve fikirlere odaklanıyorum. Sanatı bir bütün olarak deneyimlemek, bir enstalasyonun içinde kaybolmak, renk ve boya katmanlarının arasında yüzebilmek gerek. Sanatçı, galeri ve koleksiyoner üçgeninde ortak bir alanda duruyorum. Yaratıcı güç ruhumuza işlenmiş, biraz üzerindeki tozları almak gerekiyor ki ışıldayabilsin. Ben ArtHouse ile bu üçgene bir sanatçı gözünden bakıyorum; belki biraz daha naif bir yer burası. Hem duygular işin içinde hem kolektif üretim amacı hem kendi yolculuğunu paylaşmak hem de yeni nesil sanatçıları bu yolda takılacakları taşları kenara çekmek veya renklendirmek istiyorum. Sanata sadece bir ticari sektör veya hisse senedi gibi bakmak beni yaralıyor. Çünkü sanatçı hayatını, hikayesini, kalbini, geçmiş aşklarını, tüm sırlarını dokuyor kanvasına; çıplak ve korunmasız çıkıyor seyirci karşısına. Bu sebeple de üretim sürecimin yanı sıra ArtHouse ile interaktif ve mental iletişimi de içine alan bir deneyim sunmak amacım. Liseden sonra New York'ta Pratt Institute'da interior design ve painting eğitimime başladım. Bachelor of Fine Arts diploması ile mezun olduktan sonra burada tasarım ve mimari üzerine şirketlerde çalıştım. Hatta Barney's'de store design bile yaptım. Hafta sonları sergilerime, pop-up show'lara, canlı resim performanslarıma devam ediyordum. Bir noktada bunlar birleşti ve çalıştığım projelerle iş birlikleri yapmaya başladık. 2017'den itibaren İstanbul'da daha çok zaman geçirmeye başladım ve ArtHouse, New York'taki kolektif üretim alışkanlığımdan ortaya çıktı. Pratt'te öğrenciyken birimiz resim yaparken, birimiz autocad çizer, biri modelleme yaparken diğeri pigment deneyleri yapardı. Oldukça farklı beceriler edindik. Farklı materyaller ve bakış açıları ile her projemizi tekrardan şekillendirebildik. Bu sebeple kolektif ilham benim için çok önemli. New York'ta bir süredir sergi yapmamıştım ve ilk kez kendi ArtHouse'umda sanatseverlerle bir araya geldim. Bu hem ilk kez seyirci karşısına çıkmış gibi bir heyecan taşıyor hem de daha geniş bir kitle ile kalbimin derinliklerini yepyeni fırça darbeleri ile paylaşmak çocukça bir coşkuyu beraberinde getiriyor. Zaten serginin içinde de çocukluk ve oyun gibi temalar da mevcut olduğundan hem ruh halim hem de Fragile Words'un hikayesi yan yana yürüyebiliyor. Benim sanat ve hayat ilhamım oldukça paralel. Yakından tanıyanlar da insan ile olan ilişkimi bilirler, anlarlar, görürler. İnsan henüz evrim yolculuğunun ortasında olan bir tur. Dünyayı, kendi duygularını, vücudunu, zihnini anlamaya çalışıyor hala. Ben toplumsal ilişkilerden, sosyal kontrastlardan, yoğun, şiddetli duyguların gücünden, bu duyguların birikiminin etkilerinden besleniyorum. Duygusal çalkantıların, aktivasyonların ifadelerimize etkilerini, bu ifadeleri ve hatıraları bazen saklama çabasıyla taktığımız bin bir maskeyi araştırıyorum. Bu nedenle İstanbul ve New York gibi hızlı, kalabalık, kaotik şehirler bana ilham oluyor. Heyecanımı tetikliyor. Hayat heyecanı benim içimde bitmeyen bir aşk gibi. Bir günden alabileceğimiz verimin belki çok azını elde edebiliyoruz. Bazen güneşin ruhu aydınlatışını, ayın ışık sirkülasyonunu unutuveriyor insan. O şehrin hayhuyu dedikleri şey benim için bir kutlama. Bu nedenle de sugar coated chaos hem biz hem de yaşadığım şehirler için bir metafor. Sanıyorum kullandığım farklı malzemeler, yaptığım boyalar ve duygulara olan yaklaşımım işlerimi farklı kılıyor. Yepyeni malzemelerle deneyler yapmak ve bu materyallerin birbiriyle olan ilişkisi işlerimi ayrıştırıyor. Yakından görünce daha iyi anlaşılan materyal kullanımı bence işlerin en güçlü yanlarından biri haline geliyor. Kullandığım malzemeler arasında yağlı boya dışında toz pigmentler, gıda boyaları, oje, mürekkep de yer alıyor. Ama herkesin duygusal yolculuğu farklı olduğundan, hayatımıza da bir sanatçı performansı gibi bakarsak herkesin eserinin, yolculuğunun farklılık gösterdiğini de hatırlarız. Önümüzde üç farklı iş birliği ve farklı şeflerle gerçekleştireceğimiz sanat yemekleri var. Bunlar hem yemek enstalasyonlarını içeriyor hem de daha önce yaptığım sanat yemeklerine paralel olarak menüdeki içeriklerden yaptığım natürel pigmentlerin de masada olduğu, ziyaretçilerin farklı duyularına da hitap ettiği interaktif yemekler. Bunların yanı sıra Sequel ile New York'taki editörler ile gerçekleştireceğimiz -yeni ilgi alanım- gel printing workshop'um var. Çarşamba günleri ise açık stüdyo etkinlikleri yapmaya devam ediyorum. Öncelikle yazıyorum. Üretimin büyük bir parçası aslında hikayeyi yazmakta. Bu resimler hikayenin yalnızca farklı bir dille anlatımı. Renk takıntılarımın olduğu farklı dönemler tabii ki bu dili şekillendirebiliyor. Ancak insan ile duygusal akümülasyon ve benim de tam ortasında olduğum kültürel kontrastlar ana ilham konularım. Önceki işlerim bu kadar kişisel değildi, benim hayat yolculuğum belki de kendi duygusal birikimimi ve zihnimdeki çalkantıları paylaşabilmemi sağladı. Ben yaratıcı iş birliklerine her zaman açık olan ve heyecan duyan bir sanatçıyım. Yaratıcı yaklaşımların ve beyinlerin bir araya gelmesi ortaya çıkan fikirleri daha değerli kılabiliyor. Los Angeles merkezli bir marka ile önümüzde bir moda iş birliği var. Bunların yanı sıra üzerinde çalıştığım farklı tasarım iş birlikleri var ancak henüz paylaşmamın doğru olmadığını düşünüyorum. Öte yandan yeni cam heykeller üzerinde de çalışıyorum. Bir sonraki sergide kırılgan sözcükleri üç boyutlu görebileceksiniz. Bunların dışında da New York'taki bir otel ile de yeni bir iş birliğine adım atıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şimdi şehirde tiyatro zamanı diyor ve 22 Ekim 20 Kasım tarihleri arasında tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanan 25. İstanbul Tiyatro Festivali'ni keşfe çıkıyoruz. Şimdi şehirde tiyatro zamanı diyor ve 22 Ekim 20 Kasım tarihleri arasında tiyatroseverlerle buluşmaya hazırlanan 25. İstanbul Tiyatro Festivali'ni keşfe çıkıyoruz. Bir ay boyunca fiziki ve çevrimiçi olmak üzere toplam 25 yerli ve uluslararası yapımı ağırlayacak 25. İstanbul Tiyatro Festivali hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Bu Zamanda Tiyatro sloganıyla festivalin 25'inci edisyonu, yeni bir normal arayışındaki dünyaya tiyatronun gözünden bakan pek çoğu yeni yapımla hem tiyatro dünyasına hem de tiyatroseverlere nefes aldırmak üzere yola çıkıyor. Festival kapsamında yurtdışından ve Türkiye'den toplam 25 tiyatro, performans ve dans gösterisi izleyeceğiz. Festivalin bu yılki yeniliklerinden biri de tamamı kadınlar tarafından yönetilen oyunların bir araya geldiği, sanat alanında kadın üretimini daha da görünür kılmayı amaçlayan Bu İşte Bir Kadın Var başlıklı bölüm. Tema başlığı altında Yüzleşme, Birazdan Gideriz Şimdi Yağmur Yağıyor, Kendine Ait Bir Oda ve Eşit Masallar olmak üzere toplam dört oyun yer alacak. Festival programında yer alan 14 yerli yapımın 11'i sahnelerde prömiyer yapıyor. Zerrin Tekindor'un performansıyla seyirciyle buluşacak Toz'un yanı sıra, Emre Kınay'ın performansıyla izleyeceğimiz Irgat, Zehra İpşiroğlu'nun yazdığı Yüzleşme, BAMİstanbul'dan Istırap Korosu, Sema Elcim'in metnini yazdığı, Ahmet Sami Özbudak'ın yönettiği Gabriel'in Düşü, Eyüp Emre Uçaray'ın yönettiği Koleksiyoncu, Kocaeli Şehir Tiyatroları'ndan Mehmet Birkiye'nin yönettiği Vişne Bahçesi, Kadıköy Emek Tiyatrosu'ndan Birazdan Gideriz Şimdi Yağmur Yağıyor, İstanbul Tiyatro Festivali yapımı ve Yelda Baskın'ın yönettiği Beni Sakın Yumruklardan ile çocuk oyunları Eşit Masallar ve Mitolojik Hikayeler ilk kez festivalde izleyici ile buluşacak. Podacto yapımı Godot'yu Beklerken ve Açık Aile ile Tiyatro Boyalı Kuş'tan Kendine Ait Bir Oda ise çevrimiçi olarak dinlenebilecek. Festivalde ayrıca Hollanda, Fransa ve İtalya'dan büyük övgü toplayan 4 uluslararası prodüksiyon mekanlarda, 7 uluslararası yapım ise çevrimiçi programda seyirciyle buluşacak. Festivalde, Hollanda, Fransa ve İtalya'dan büyük övgü toplayan 3 uluslararası prodüksiyonun yanı sıra çevrimiçi izlenebilecek 7 yabancı yapım yer alıyor. Festivale Fransa'dan konuk olan dans gösterisi Waterfloor Müze Gazhane'de ücretsiz izlenebilecek. İngiliz yönetmen Robert Icke'nin imzasını taşıyan Oedipus ise Atlas 1948 Sineması perdesinden yapılacak özel bir gösterim ile yer alacak. Programdaki fiziki yapımlar Alan Kadıköy, Atlas 1948 Sineması, Profilo Kültür Merkezi Batı Ana Sahne, Duru Ataşehir, Moda Sahnesi, DasDas, Caddebostan Kültür Merkezi, Müze Gazhane, Yapı Kredi bomontiada ve Zorlu PSM'de fiziksel olarak Covid-19 önlemleri altında izleyicileriyle buluşacak. İzleyiciler etkinliklere aşılarını tamamladıktan sonra veya en fazla 48 saat önce yapılmış negatif sonuçlu PCR testlerini göstererek girebilecek. Giriş kontrolleri mekan girişlerinde Hayat Eve Sığar uygulaması üzerinden yapılacak, 18 yaş altındaki izleyiciler için PCR testi zorunluluğu aranmayacak. Etkinlik mekanlarında Covid-19 önlemleri daha önce açıklandığı şekilde alınmaya devam edecek. İstanbul Tiyatro Festivali'nde takip etmek istediğiniz gösterileri İKSV mobil uygulaması üzerinden takviminize ekleyebilir, kendi programınızı oluşturabilir, sanatçı, mekan ve etkinlik adına göre arama yapabilir, etkinlikleri harita üzerinde görüntüleyip yol tarifi alabilirsiniz. Uygulamayı App Store ve Google Play'den indirebilirsiniz. Ayrıca AppStore'dan ücretsiz olarak indirilebilen İKSV Kitaplık uygulamasından festival broşür, kitapçık ve kataloglarına ulaşılabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yılın en özel ayında sevgilinizi mutlu etmek için ne yapacağınızı düşünüyorsanız Fişekhane, Şubat ayı boyunca birbirinden farklı etkinlikler ile yardımınıza geliyor. Sevgi bir gün değil her gün kutlanır düşüncesi ile Şubat ayında sevgisini bir güne sığdırmak istemeyenler, 1 ay boyunca sevgilisi ile farklı bir gün geçirebilir. Love Fair sunduğu etkinlikler ile size en iyi anları yaşatacak. Sinemadan alışverişe, tiyatrodan söyleşilere, atölye etkinliklerine ve daha birçok etkinliğe Fişekhane'de ulaşabilirsiniz. Sevgililer Günü dendiğinde sevgili ile yapılan programlar başında sinema gelir. Fişekhane de sizleri Başka Sinema işbirliğinde çeşitli filmler ile buluşturuyor. Love Fair kapsamında 12 Şubat'ta birbirinden tamamen farklı karakterlere sahip bir kadın ve bir erkek arasındaki tutkulu ama imkansız bir aşkın öyküsünü anlatan Soğuk Savaş, 13 Şubat'ta hayatının en unutulmaz zamanına geri dönme şansı bulan bir adamın 40 yıl önce hayatının aşkı ile tanıştığı güne geri dönmek istemesini konu alan Yeni Baştan, 14 Şubat'ta ise Noel'den iki ay önce yaşanan farklı olayları mercek altına alarak aşkın yüceliğini konu alan Aşk Her Yerde filmiyle sevdiğiniz ile size keyifli film izleme fırsatı sunuyor. Burçlar son yıllarda herkesin merceği altında; ve size sevdiğiniz ile burç uyumunuzu ölçeceğiniz mükemmel bir söyleşi fırsatı. 12 Şubat Cumartesi günü Astrolog Hande Kazanova ile Burçlara göre 2022 Sevgi Haritaları etkinliğine misafirlerücretsiz olarak katılabilir. 13 Şubat Pazar günü ise şair, müzisyen ve yazar Tuna Kiremitçi ile Aşk Üzerine Şiirler & Şarkılar söyleşisi ile sevgilinizle romantik ve keyifli bir gün geçirin. 14 Şubat Pazartesi günü ise Grabovai sayılarının şifasını ve thetahealing tekniğini aksesuarlarına sevgi ve özenle işleyen Unique Bizella sizlerle. Son olarak eğitmen Rabia Alga ile Sayıların Şifası Üzerine söyleşilerine katılabilirsiniz. Tabii ki konu Sevgililer Günü bile olsa kadınlar için en önemli şey moda ve alışveriş. Love Fair kapsamında Designers Iconic Look çatısı altındaki çağdaş tasarımcıların ürünleri ile buluşacaksınız; bunun yanı sıra Flapper Swing, Göksenin with Women's Blues ve Bestem Yuvarlak'ın müzik ve dans performanslarını izleyebilirsiniz. Ayrıca eğer gerçek bir sanatseverseniz Contemporary İstanbul Vakfı'nın Fişekhane'de yer alan ilk ve tek kalıcı sanat alanı Cocoon'daki Videodaki Manzara sergisine ücretsiz olarak katılma deneyimini yaşayabilirsiniz. Love Fair kapsamında düzenlenecek atölyelerle Sevgililer Günü haftası dopdolu geçecek. 12 Şubat günü düzenlenecek Love is in the air ve çikolata yapım atölyesi, sevgilisi ile birlikte hem eğlenceli anlar yaşamak hem de çikolata yapma deneyimini gerçekleştirerek o günü unutulmaz kılmak isteyenler için. Sevgililer Günü'nün de bir simgesi olan çikolata her zaman vazgeçilmezdir ve sevdiğiniz kişi ile gideceğiniz bu atölye en özel günlerinizden olabilir. 13 Şubat günü sevgi çayı atölyesi ve mum yapım atölyelerinde yaptığınız ürünleri hem kendiniz için hem de sevdiğiniz için hazırlayabilirsiniz. Yaptığınız mum ile 14 Şubat günü hazırladığınız romantik masanızı tamamlamayı unutmayın. Tiyatro, her romantik çiftin birlikte katılmak istediği en değerli etkinliklerdendir. Bu kapsamda Şubat ayı Fişekhane tiyatrosunda dolu dolu geçecek. Neredeyse bir ay boyunca birbirinden değerli oyuncuların oyunları ile sahnede şölen izleyeceksiniz. Genco Erkal, Rutkay Aziz, Dolunay Soysert, Hakan Gerçek, Cem Davran, Ediz Hun, Erdal Özyağcılar gibi usta oyuncular ile unutulmaz oyunlarda buluşacaksınız. Tiyatronun usta ismi Erdal Beşikçioğlu, Şubat ayında yönetmen olarak hem sahne arkasında hem de sahnede izleyiciler ile buluşuyor. Yaşadıklarıyla baş etmeye çalışan bir adamın hatıra defterinde yazanları konu alan Bir Delinin Hatıra Defteri gibi Erdal Beşikçioğlu'nun muhteşem performansıyla izleyeceğiniz daha birçok oyun Şubat ayı boyunca ile sizleri bekliyor. Fişekhane sizleri çeşitli etkinlikler ile Love Fair'da buluşturarak Şubat ayınızı eşsiz kılıyor. Keyifli zaman geçireceğiz etkinler için detaylara fisekhane.com adresinden ulaşabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sevil Dolmacı Dubai, uluslararası platformda tanınan Ekrem Yalçındağ'ın Natures isimli sergisini sanatseverlerle buluşturuyor. Görkemli sergi ve ardından düzenlenen yemek davetinde ülkemizin ve dünyanın sanat tutkunları bir araya geldi. İstanbul'da 2020 yılında ana galeri mekanı olan Villa İpranosyan'da açılışı gerçekleştiren ve açıldığı günden itibaren önemli küratörlerle iş birliği yapan, sanatçı portföyünü genişleten, önemli proje ve sergilere imza atan Sevil Dolmacı Gallery, Türk sanat sektörü üstünde etki yaratmak ve Dubai'de gelişmekte olan sanat ortamına katkıda bulunmayı hedefliyor. Bu vizyonla Sevil Dolmacı Dubai'nin açılışı Kunstforum Viyana'da, Robert Fleck'in küratörlüğünde düzenlenen Seeing the World Anew ve MoMA Dubrovnik'te Natures isimli iki müze sergisiyle uluslararası platformda tanınan köklü Türk sanatçılarından Ekrem Yalçındağ sergisi ile gerçekleşti. Sevil Dolmacı Dubai, 2023 Kasım - 2024 Mayıs tarihleri arasında Barry X Ball, Beverly Fishman, Bosco Sodi, Daniel Knorr ve Robert Janitz gibi uluslararası sanat alanının önemli isimlerini sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. Mevcut sanat ortamını zenginleştirerek, kültürel alışverişi teşvik ederek yeni uluslararası yetenekleri bir araya getirmeyi amaçlayan Sevil Dolmacı Gallery, Dubai'nin canlı sanat ortamına dikkate değer bir katkı vadediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pandemi ve fiziksel mesafe önlemleriyle yaşamaya alıştığımız bu günlerde kültür sanat etkinlikleri de sürece uyum sağlıyor. Bahar aylarının gelmesiyle ajandalarımızdaki ağırlığı artan açık hava sergilerini ve pandemiyle dönüşen sanat etkinliklerini Pg Art Gallery kurucusu Pırıl Güleşçi Arıkonmaz ile konuştuk. Pandemi ve fiziksel mesafe önlemleriyle yaşamaya alıştığımız bu günlerde kültür sanat etkinlikleri de sürece uyum sağlıyor. Bahar aylarının gelmesiyle ajandalarımızdaki ağırlığı artan açık hava sergilerini ve pandemiyle dönüşen sanat etkinliklerini Pg Art Gallery kurucusu Pırıl Güleşçi Arıkonmaz ile konuştuk. Pek çoğumuzun ilk kez pandemi sebebiyle deneyimleme fırsatı bulduğu online sergiler o günlerin olmazsa olmazıydı. Sanatseverlerin yoğun bir ilgiyle takip ettikleri online sergiler, yasaklar kalkınca yerini galeri mekanlarına bir anda bırakamadı maalesef. İzleyicinin sergileri yakından görme ve eserlerle bağ kurma arzuları, kapalı alanlara girme konusundaki çekinceleri ve tedirginlikleri karşısında sönük kaldı başlarda. Şimdilerde ise Pg Art Gallery olarak hijyen ve sosyal mesafe koşullarını gözeterek belirli kısıtlamalar dahilinde sergiler açmaya ve ziyaretçilerimizi ağırlamaya devam ediyoruz. Randevu ile ziyaretçi kabul ettiğimiz bugünlerde, izleyicilerin kendilerini daha güvende hissederek sergi görmelerine olanak sağlıyoruz. Diğer yandan hala kapalı alanlara girmekte tereddüt eden, zorunlu olarak izolasyon hali devam eden ve bizleri evlerinden takip eden izleyicilerimiz için tüm süreçleri sosyal medya hesaplarımız üzerinden yoğun olarak paylaşmaya devam ediyoruz. Sanatın, sanatçının atölyesinden sanatsevere erişiminde köprü görevi gören galeriler ve müzeler için hızla gelişen teknolojik araçlar ve dijital platformlar, bu süreçte en önemli iletişim kaynakları. Yapılan işlerin görünürlüğünü arttırabilmek için her iki kanalda da varlığımızı sürdürmeli, 'yeni normal' diye tabir ettiğimiz bu düzenin, 'hibrit' bir yapı olduğunun farkına varmalıyız. Online platformların daha demokratik bir sergileme olanağı sunarak geniş kitlelere erişilmesini sağlaması, sonsuz mekan varyasyonu sunması, süre sınırlaması olmaması gibi başlıca nedenlerden dolayı artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası olacağını düşünüyorum. Bu sürece hızla uyum sağlamamız ve izleyicilerden aldığımız olumlu geri dönüşler sayesinde ilk başlarda yaşadığımız tedirginlik ortadan kalktı. Teknik konulardaki becerilerimiz arttı, kullandığımız dil gelişti, izleyici kitlemiz genişledi, diyaloglarımız çoğaldı... Bu durum bize, dijitalleşmenin geçici bir çözümden ziyade sürdürülebilir bir alan sağladığını ve gerekliliğini gösterdi. Bu ana fikirden yola çıkarak yeni sergi hazırlıklarına başlayıp Ahmet Rüstem Ekici tarafından tasarlanan dijital sergi platformumuz Pg Online'ı hayata geçirdik. Genç ve bağımsız sanatçıları desteklemek amacıyla kurduğumuz Pg Basement'ta açmayı planladığımız Hakan Sorar'ın kişisel sergisini izleyicilerle buluşturduk. Sanatseverlerin zaman, mekan gözetmeksizin telefon, tablet ve bilgisayar ile ziyaret edebilecekleri sergi, VR gözlüklerle de gezilebildi. Bu olağandışı sergileme biçimimize farklı bir boyut katacağını düşünerek sanatsever dostlarımıza VR gözlükler gönderdik. Dijital kanallar artık hayatımızın bir parçası haline geldi ve bundan sonra da Pg Online'da belli periyotlarda sergiler açmaya devam edeceğiz. Pandemi döneminde pek çok galeri, müze ve fuar etkinliklerini çevirimiçi olarak sürdürdü. Bizim açımızdan sanatseverlerle diyalog kurabilmek adına oldukça verimli idi. Ancak okuduğum yorumlara ve edindiğim tecrübelere dayanarak söylemeliyim ki fiziksel olarak bir sergiyi deneyimlemenin keyfi bambaşka. Öte yandan zaman içinde özellikle uluslararası fuarlar, çevirimiçi platformlarını rayına oturtarak galerilere profesyonel sergileme biçimleri sunmaya ve gerçeğe en yakın şekilde izleyiciye ulaşmaya başladığında başka bir boyuta geçilecektir. Eğer gelişmek ve dünyaya açılmayı hedefliyorsak bizim de global olarak atılan her adımı itinayla takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Pandeminin herkes üzerindeki etkisi farklıydı ancak özlem duyulan şeyler ortaktı sanırım. Birçok olumsuz yönüne rağmen pandemi sürecinin, Pg Art Gallery ailesi olarak bize pozitif anlamda çok şey kattığını, her şarta adapte olabilmenin önemini fark ettiğimizden bahsetmiştim. Sergi takvimimizde 2020 Mayıs ayında Çukurcuma'da açılması planlanan Günnur Özsoy'un 'Beyaz' adlı sergisini, pandemi nedeniyle beklettik. Günnur'la birlikte açılışı Eylül ayında yapmaya karar verdik. Hem Günnur hem de ben böylesi alışılmadık bir dönemde bu sergiyi iç mekana izleyicisiz hapsetmeye kıyamadık ve açık alan arayış sürecimiz başladı. İlk aklıma gelen sevgili Melisa Tapan'ın kurucusu olduğu, şimdilerde sanatçı konuk programları düzenleyen Gate 27 oldu. Günnur da bu muhteşem bahçeyi gezdiği an sergiyi burada gerçekleştirmeye karar verdi. Melisa'nın da bu fikre en az bizim kadar heyecanla yaklaşması, müthiş bir sinerjiye dönüştü. Günnur'un heykellerini tasarlarken özellikle kaidelerden bağımsız olmalarını sağlaması bize özgür bir alan tanıdı. Epeydir üzerine düşündüğüm ve girişimlerde bulunduğum 'beyaz küpün katı sınırlarını aşma' serüvenim, 'Beyaz' adlı sergi sayesinde doğayla olağanüstü bir buluşmaya sahne oldu. Sanatçının sergileme biçimine getirdiği bu taze dokunuş, eşsiz bir tecrübeye dönüştü. Herhangi bir aydınlatma kullanılmaması ve doğal ışığın sürekli değişkenlik göstermesiyle sergi, her saat her dakika hatta her saniye farklı bir duygu ile deneyimlendi. 28 yıllık galericilik hayatımda açtığımız yüzlerce serginin her birinin yeri bende apayrı. Ama böylesi bir dönemde geleceğe dair endişelerimizle yüzleşirken sergiyi bir bahçeye taşıma fikri hem izleyiciye hem sanatçıya hem de bizlere bir umut kaynağı oldu diye düşünüyorum. Kapalı ortamda izleyicileri nasıl ağırlayacağımızın kaygısını taşırken açık alanda her yaştan izleyicinin korkusuzca sergi ziyaret edebiliyor olmaları herkes için mutluluk vericiydi. Bu serginin yanı sıra Ayla Turan, Cansu Sönmez, Emre Namyeter, Göksu Gül, Günnur Özsoy, Kemal Tufan, Mahmut Aydın gibi sanatçıların kamusal alanlara yayılan çalışmaları, sanatın erişilebilirliği ve izleyici ile gündelik yaşamlarında doğrudan temas halinde olmaları açısından oldukça kıymetli benim için. Sosyalleşme arzumuz hepimizi kış aylarında bile açık alanlarda daha çok vakit geçirmeye yöneltti. Yaşadığımız bu sıra dışı dönemde koleksiyonerlerin evleri beraberinde balkon, teras ve bahçe gibi açık alanlarında da sergileyebilecekleri yapıtları sıklıkla koleksiyonlarına dahil etme eğilimlerinin arttığına değinmek isterim. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ve Çağdaş İstanbul Vakfı tarafından düzenlenen, aralarında Pg Art Gallery sanatçılarından Ayşe Gül Süter, Emre Namyeter ve Melis Buyruk'un da farklı tekniklerde ürettikleri çalışmalarının bulunduğu 'İstanbul The Lights', şehrin farklı noktalarına yayılan en son deneyimlediğim etkinlikti. Açık havada düzenlenmesinin yanı sıra teknolojinin de dahil edilmesi, etkinliğe farklı bir boyut katarak, alıştığımız sergileme tekniklerinin gelecekte sınırlarının daha zorlanacağının ipuçlarını veriyordu. Öne çıkan bir diğer açık hava etkinliği ise Ekim 2020'de Kemal Tufan küratörlüğünde dünyanın hala kullanımda olan en eski tersanesi olarak bilinen Haliç Tersanesi'nde düzenlendi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi katkılarıyla gerçekleştirilen 'Tersane-i Amire'de Çağdaş Sanat' adlı sempozyum, Ayla Turan, Kadriye İnal ve Kemal Tufan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanatçıyı bir araya getirdi. 16 gün süren bu sempozyuma katılan sanatçıların, tersanelerde ana malzeme olarak kullanılan paslanmaz çelik ve demirden ürettikleri büyük ölçekli heykelleri, İstanbul'un çeşitli bölgelerinde, kamusal alanlarda daimi olarak sanatseverlerle buluşacaklar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Türkiye'de dijital sanatın önde gelen temsilcilerinden bazılarını daha yakından tanıyoruz. Türkiye'de dijital sanatın önde gelen temsilcilerinden bazılarını daha yakından tanıyoruz. Özgün Hercules serisi ile Herkül'ü bir kere daha gündeme getirip modern hayata uyarlayan Emre Yusufi, NFT'yi \"fiziksel dünyamla dijital köprüler kurmanın bir yolu\" diyerek tanımlıyor. Sanatçı geçtiğimiz yıl heykel, dijital ve NFT formatındaki son dönem çalışmalarından oluşan, uzun bir süreden sonra Türkiye'de açtığı ilk solo sergisi Harmony of Contrast ile karşımıza çıkmıştı. Yine geçtiğimiz sene, Yusufi'nin Divine Selfie isimli eseri, NFT olarak 40 Ethereum'a satılmıştı. Sanatçı 2022 yazının başında da yeni NFT koleksiyonu Mighty Hercules'i duyurmuştu. Studio House ile işbirliğinin yanı sıra The Crypt Gallery, QGlobe gibi uluslararası işbirliklerine sahip NFT koleksiyonu Mighty Hercules koleksiyonu, 10 bin 50 adet NFT'den oluşmuştu. Resim, illüstrasyon, sanat yönetimi ve NFT dahil olmak üzere çeşitli alanlarda POP-Sürreal sanat eserleri üreten HATİŞ, çalışmalarında ağırlıklı olarak yağlıboya ve dijital teknikler kullanıyor. Uluslararası koleksiyonlara giren, yurtdışından da takip edilen bir sanatçı olarak, Bağdat Caddesi'nde yer alan atölyesinde çalışmalarına devam eden sanatçı, gerçek ve hayali uyuşum anlarını ortaya çıkarmak veya yaratmak için imge, dil ve öyküleme gibi birbirinden farklı sistemleri yan yana getiriyor. Dijital sanat denilince akla gelen ilk isimlerden biri elbette Refik Anadol. Kendini yeni medya sanatçısı olarak tanımlayan Anadol, dünyanın ilk görsel data heykeli olarak anılan Virtual Depictions başlıklı çalışmasını an Francisco'da sergilemişti. Anadol şaşırtıcı olmayan bir şekilde NFT dünyası için de önemli bir isim. Sanatçının Open Sea'de yayınlanan Machine Hallucinations - Nature Dreams: AI Data Sculpture 2021 1/1 isimli NFT eseri 300 Ethereum yani 1.1 milyon dolara satılmıştı. Sanatçı ilgiyle karşılanan sergilerine de tüm hızıyla devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Pilevneli Galeri'de Makine Anıları: Mekan başlıklı sergisiyle Türkiye'deki sanatseverlerle buluşan Anadol, 2021'de Venedik Mimarlık Bienali'ne de seçildi. Ayrıca sosyal medyanın da çok sevdiği Alkazar Rüyası adlı interaktif enstalasyonu da ilgiyle ziyaret edilmeye devam ediliyor. Siz Ege İşlekel'i daha çok Instagram için hazırladığı filtrelerle tanıyor olabilirsiniz ancak o yaklaşık on yıldır mitolojiden ilhamla günümüz sosyal medya kullanım alışkanlıklarını manipüle ederek üretimlerine devam eden bir sanatçı. İşlekel, Gucci, Nike, Loreal gibi global pek çok markayla işbirliği yaptı. Kendisi bir AR sanatçısı olarak Facebook'un da resmi ortaklarından biri. Kendisini ve Instagram filtrelerini keşfetmek isteyenleri sanatçının kişisel Instragram hesabına davet edelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hacer Kıroğlu ve Egemen Tuncer imzalı Bounding Box sergisi, Pilot Galeri ev sahipliğinde kapılarını açıyor. Videodan heykele, objelerden çizimlere pek çok farklı medyum kullanılarak üretilen eserler, ilk kez bu sergide izleyiciyle buluşuyor. İkilinin birlikte yer aldığı bu ilk sergide yer alan çalışmalar, bağlamını sanatçı olma hali üzerinden kurguluyor ve sanatçıların sanat mekanları ve sanat kurumlarıyla olan ilişkilerini güncel sanat sergilerinin çeşitli dinamikleri üzerinden inceliyor. Sanat üretim pratikleri; sanatçı, kurum ve sanat yapıtı arasındaki çoğul ilişkiler gözetilerek ele alınıyor. Bounding Box, bir nesnenin dış noktalarını belirlemek için kullanılan, sınırlayıcı kutu anlamına gelen bir terim. Özellikle 3 boyutlu modellemede kullanılan ve nesnenin kendi uzamına doğru bir şekilde yerleştirilmesi için gerekli olan bounding box, akademik çizimin temelinde de var olan planlı çizimde karşımıza çıkar. Sanatçılar, bu başlık üzerinden, Brian O'Doherty'in kült kitabı Beyaz Küpün İçinde'yi anımsatan bir galeri mekanı tartışmasını sürdürürler. İlk kez bu sergi için yan yana çalışan sanatçılar, kendi çalışma pratikleri arasındaki benzerlik ve farklılıkları da keşfediyor ve bu farklara vurgu yapan eserler üretiyorlar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Couture denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Tunuslu moda dahisi Azzedine Alaia ve yakın dostu fotoğrafçı Peter Lindbergh fotoğraflarda bir araya geliyor. Couture denince akla ilk gelen isimlerden biri olan Tunuslu moda dahisi Azzedine Alaia ve yakın dostu fotoğrafçı Peter Lindbergh fotoğraflarda bir araya geliyor. Azzedine Alaia, namı diğer Tanrıçaların Tasarımcısı. Kimler yoktu ki onu \"papa\" diyerek içselleştiren ve tasarımlarını taşıyan ünlü isimler arasında... Grace Jones, Madonna, Kate Moss, Farida Khelfa, Elaine Irwin, Emma Wiklund ve elbette kızım dediği Naomi Campbell. Rihanna'nın 2013 Grammy kırmızı halı töreninde karşımıza çıktığı kırmızı elbisesi ve Campbell'in parlak yeşil elbiseli görünümü aklımıza kazınan tasarımlarından yalnızca bazıları. Tasarımcı 2008 yılında Fransız hükümeti tarafından Legion d'honneur Şövalyelik ödülüne layık görülmüştü. 2017 yılında 87 yaşında hayatını kaybeden modacının siyah rengine olan tutkusu da en bilinen yönlerinden biriydi. Yakın iş arkadaşı, 2019'da hayata veda eden fotoğrafçı Peter Lindbergh de benzer bir şekilde siyah rengine aşıktı. Ancak ikilinin ortak yönleri ve paylaşımları bununla da sınırlı değildi; bambaşka bir dostlukları vardı. Azzedine Alaia bir keresinde fotoğrafçı Peter Lindbergh için Peter ve ben başladığımdan beri birbirimizi tanıyoruz demişti. \"Birbirimizi çok iyi tanıyoruz. Konuşmamıza bile gerek yok. Her şey akıyor. demişti. Bu özel dostluk şimdi bir kere daha onurlandırılıyor. Naomi Campbell, Yasmin Le Bon, Nadja Auermann ve Linda Evangelista gibi bir dizi süper modelin yer aldığı 240 sayfalık Azzedine Alaia, Peter Lindbergh başlıklı kitapta, Peter Lindbergh'un unutulmaz kareleriyle Azzedine Alaia ve tasarımlarını görüyoruz. Kitapta yer alan fotoğrafların tamamı siyah beyaz olarak karşımıza çıkıyor. 14 Mayıs 2021'de yayımlanan kitaptan öne çıkan fotoğrafları keşfediyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Grafik tasarımcı ve illüstratör Dilara Akbal, sporun en önemli iki ögesi olan eşitlik ve birlik olmanın gücünden ilham alan basketbol sahaları tasarladı. Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nın basketbol sahalarının yeniden tasarlandığı projenin amacı, sokak basketbol kültürünü geliştirmek olarak öne çıkıyor. Projenin detaylarını tasarımcı Dilara Akbal'dan dinliyoruz. Grafik tasarımcı ve illüstratör Dilara Akbal, sporun en önemli iki ögesi olan eşitlik ve birlik olmanın gücünden ilham alan basketbol sahaları tasarladı. Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nın basketbol sahalarının yeniden tasarlandığı projenin amacı, sokak basketbol kültürünü geliştirmek olarak öne çıkıyor. Projenin detaylarını tasarımcı Dilara Akbal'dan dinliyoruz. Nike ile birçok proje de bir araya gelmiştik; bu proje de bana onlar sayesinde ulaştı. Nike ve Sportive'in bana verdiği brief doğrultusunda eşitlik ve özgürlük kavramlarının ön planda olduğu bir tasarım yapmamı istediler. Nike'dan gelen briefi aldıktan sonra çok heyecanlandım. Çünkü proje aynı zamanda kendi içimde düşündüğüm bir sorunu ele alıyordu. Sokak kültüründe de insanlar bir şekilde sorunlarını dile getiriyor. Benim tasarladığım saha da bir şeyler anlatmalıydı. Hayalim sahada görselleştirdiğim özgürlük, eşitlik, sevgi gibi kavramların gerçek hayatta da bir araya gelmesi. Proje kapsamında Selamiçeşme Özgürlük Parkı'nın basketbol sahalarını yeniden tasarladınız. Nelerden ilham aldınız, tasarımın detaylarını bir de sizden dinlemek isteriz. Tasarımın ilham kaynağı sokakta basket sahasında oynayan çocuklar oldu. Evimin yakınındaki basketbol sahasına gidip sahayı ve onu nasıl kullandıklarını gördüm. Kızlar ve erkekler bir arada gülüp eğlenerek bir oyun oynuyorlardı. Bu nedenle tasarımı yaparken ilk düşündüğüm şey ben sahada bir oyunu canlandıracaktım, oradaki gerçek mücadeleyi gösterecektim. Bu yüzden iki sahayı tek bir tasarımda kullanmak istedim. Birbirine uzanan kollarla ve toplardaki alevlerle bu oyunun hızını, birlikteliği ve mücadeleyi yansıtmaya çalıştım. Peki, bu çalışmadaki insanlar ne için mücadele ediyor derseniz, onu da sevgi ile birleştirdim ve her takımın yüzüne ve ellerin birleştiği yerlere kalpler koydum. Toptaki ateşler yarışın hızını, kalpler ise bu yarışın sevgi ve eğlence ile oynanmasını temsil ediyor. Her sahada bir kız ve bir erkek kullandım ve bununla da eşitliği savundum. Mücadele etmeyi seven bir insanım ama bu mücadeleye kimseyi kırmadan doğru aktarımlarla yapmak isterim. Umarım tasarımım da savunduğum kavramları aktarabiliyordur. Bence sanatın ve sporun bu şekilde bir araya gelmesi çok güzel. Çünkü oyunu izlerken gördüğün her şeyi görsel olarak da hissetmek bana heyecan veren bir durum. Bu projenin bütün söylemlerini çok seviyorum, bu yüzden bu proje de yer almak benim için çok anlamlı. Kadıköy Belediye'sinin böyle projelere yer açması da çok güzel bir şey, benim gibi bir sürü genç illüstratör var ve bunların desteklendiğini görmek umut verici. Umarım böyle daha çok projeye dahil ediliriz. Bu alanı ben tasarladım ama tasarlamamda yardımcı olan koskoca bir ekip var. Aylarca bu proje üzerinde çalıştık. Bizce çok güzel bir projeydi ve geri dönüşlerin de bu anlamda olumlu olması beni çok mutlu etti. Bu projenin anlattığı özgürlük ve eşitlik kavramları benim için çok değerliydi ve geri dönüşlerin de bu şekilde olması ve desteklenmek çok güzeldi. Umarım. Albüm kapakları, kitap illüstrasyonları ve mural boyalamalarıma devam ediyorum. Bunların dışında küçük hikayelerden oluşan animasyon projelerim var. Zaman yarattıkça onlara bakıyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehre dönüşü müjdeleyen Eylül ayı, bizi yoğun bir etkinlik takvimiyle karşılıyor. Şehre dönüşü müjdeleyen Eylül ayı, bizi yoğun bir etkinlik takvimiyle karşılıyor. Biz de önümüzdeki sohbahar için bizi bekleyen sergi, festival ve şenlikleri ajandalarımıza not etmek üzere keşfe çıkıyoruz. Fotoğraf odağında kurgulanan, farklı disiplinlerin de dahil olduğu içerikler ve İstanbul'u kapsayan programıyla 212 Photography Istanbul heyecanı başlıyor. Etkinlik beşinci senesinde, sergiler, atölyeler, söyleşiler, paneller, film gösterimleri ve portfolyo incelemelerinin yanı sıra yayıncılık, dans, müzik, gastronomi gibi farklı başlıklara da programında yer verecek. 15'e yakın mekanda 60'ın üzerinde sanatçının 500'ün üzerinde eserini sanatseverlerle buluşturacak olan festivalde, fotoğrafın yanı sıra geçen sene olduğu gibi yeni medya, video sanatı, heykel ve daha pek çok farklı yaklaşım görülebilecek. Fotoğraf sanatı üzerinden disiplinlerarası bir diyalog ortamı sunan Şehrin Festivali 212 Photography Istanbul, 6-16 Ekim 2022 tarihleri arasında festival takipçilerini ağırlayacak. Kıraathane Kitap Şenliği dördüncü yılında yine Beyoğlu'nda, bu kez 30 bağımsız yayınevinin emeği ve katılımıyla gerçekleşiyor. Okurluğu, yazarlığı, çevirmenliği, editörlüğü, yayıncılığı, kısacası kitapları ve kitaplara verilen emeği kutlamayı amaçlayan şenlik bu yıl da kitapları yaşatmak, kitaplarla yaşamak isteyen herkesi bir araya getirecek. Kıraathane binasındaki kitap stantları 10-11 Eylül ve 17-18 Eylül Cumartesi-Pazar günleri 11:00-20:00, hafta içi 12 Eylül'den 16 Eylül'e kadar ise her gün 14:00-20:00 saatleri arasında ziyarete açık. Evin Sanat Galerisi, Devin Yalkın'ın Obsidyen isimli Türkiye'deki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi aynı zamanda 5. 212 Photography Istanbul'un ana sergileri ve 17. İstanbul Bienali'nin paralel etkinlikleri arasında yer alıyor. Sanatçının siyah-beyaz, minimal öğelerin yoğun kontrastlı ve vurucu bir üslupla bir araya geldiği fotoğrafları izleyicileri hayal güçlerinde gizemli bir yolculuğa davet ediyor. Sergi, 4 Ekim - 12 Kasım tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi'nde izlenebilir. Özlem Altın'ın 16. İstanbul Bienali paralelinde İstanbul'daki ilk kişisel sergisi Kısmet, The Pill ev sahipliğinde gerçekleşiyor. Sanatçının 59. Venedik Bienali'ne katılımıyla paralel olarak gerçekleşen sergi, 8.09.2022- 8.11.2022 tarihleri arasında ziyaretçileri ağırlamaya devam edecek. ISTANBUL'74, Amerikalı sanatçı ikilisi Jonah Freeman ve Justin Lowe ile Boo-Hooray'in küratörlüğündeki mekana özgü sergisi Rastlantısal Orman 'nı sunar. Sergi, 17. İstanbul Bienali'ne paralel olarak kapılarını açıyor. Rastlantısal Orman sergisi esnasında, New York merkezli Escape-ism ve Michelle Mae'nin gerçekleştireceği müzik performansının yanı sıra Jonah Freeman, Justin Lowe, Johan Kugelberg, Ian Svenonius ve Alphan Eşeli ile söyleşiler de dahil olmak üzere bir dizi etkinlik yer alacak. 15 Eylül 2022'de Nef Bebeköy'de açılacak sergi, dört hafta boyunca ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sırların alt üst olduğu bir hattan sesleniyor bize Muğlak. Küratörü Derya Yücel'in aktarımıyla söylemsel sınırlara meydan okuyan üretimlere odaklanıyor. 24 Aralık'a kadar Vision Art Platform Akaretler'de izleyici ile buluşacak sergide Ayşegül Altunok, Sena Başöz, Selim Birsel, Çisil Deniz Delibalta, Ayçesu Duran, Ali Kanal, Gülşah Mursaloğlu, Serkan Özkaya, Ezgi Tok, Deniz Üster, Nil Yalter/Nicole Croiset, Dilek Winchester ve Dream News bir araya geliyor. Üretimlerin esnek doğası gereğiyle biçimden çok öze dönülen bakış ile, sıradan nesneleri izleyicilerin farklı biçimlerde tüketimine ve ilişkisine dahil eden, yeni formlar ya da 'görülecek' estetik ve steril nesneler değil doğrudan doğruya 'dünyayla bağlar' kurarak etkin topluluk biçimleri üretmeye yönelen, alternatif bilgi ya da karşı bellek hamlesi olarak arşivsel itkiyle kayıp ya da bastırılmış bilginin izini süren, bu bilgiyi çeşitli yöntemlerle fiziksel olarak ortaya çıkaran üretimleri bir araya getirmeyi amaçlıyor. Muğlak, sanata güç kazandıranın anlamın açık seçikliğine değil, ne olduğuna dair zaman zaman çelişkili yorumlar doğuran bir olası anlamlar yelpazesinin varlığına işaret ediyor... Özgürlüğün çıkıp gelivermesinin ve sunar gibi göründüğü olanakların yarattığı boşlukla ve özgürleşme deneyiminin muğlaklığıyla uğraşmayı seçiyor. Serginin alt başlığının da işaret ettiği gibi belirsizliğin bilinemez olanı tümüyle istila etmeyi başardığı an...lara dair görsel bir cümle kuran sergi, muğlaklık arayışının özünde bireysel özgürlük arayışı olduğuna, dilin/söylemin baskıcı iktidarını giderek daha fazla hissettiğimiz bugünlerde anlam üretiminin açık uçlu biçimlerinin hem sanat alanını hem de siyaset alanını çaprazlayarak özgürleştirme potansiyeli taşıdığına dikkat çekiyor. Sergi, didaktik ve tanıdık/bilindik olana güven besleyenleri bir muammada bırakan durumlara, olgulara, nesnelere ve imgelere dair geniş bir jenerasyon sanatçının muğlak jestlerini paylaşıyor. Sergi ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Mimar ve sanatçı Cansu Dinç, George Perec'in yerlerin bellekle kurduğu tuhaf etkileşimler üzerine düşündüğü ve düşündürdüğü Mekan Feşmekan adlı kitabındaki bu cümleden aldığı ilhamla ikinci sergisinin kapılarını açıyor. Sanatçı, ilk kişisel sergisinde connected cities başlığı altında içinde bulunduğumuz kentleri, ilişkilenme biçimlerini ve bunların yansımalarını konu edinmişti. Bu kez odağını biraz da kişinin kendi deneyimlerine kaydırıyor ve kişinin kent içinde kendine yer edinme çabasını, bulunduğu yer ve mekanla kurduğu ilişki biçimlerini deneyimletmeyi amaçlıyor. Sanatçı, kağıt ve tuval üzerine karışık teknik çalışmaları, mekan yerleştirmeleri ve sergi boyunca değişecek konseptte geliştirdiği üretimlerle sergi mekanının kendisini deneyimletirken, bir yandan da sanatsal üretimlerin kendi mekanına dikkat çekiyor. 29 Ocak 2022'de Sekiz Artı Bir Galeri'de kapılarını açacak Şu Anda Buradasınız 19 Şubat'a kadar ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Microsoft'un kurucu ortağı Paul Allen'ın sanat koleksiyonundan bir seçki 1,5 milyar dolara Christie's müzayedesinde satıldı. Bu daha önce bir koleksiyonun açık artırmayla satıldığı 922 milyon dolarlık rekoru geçerek, yeni bir rekor kırıldığı anlamına geliyor. Koleksiyonda aralarında Van Gogh, Cezanne, Gauguin, Klimt'ın tabloları ve heykellerin bulunduğu eserler yer alıyor. Microsoft'un kurucu ortağı Paul Allen'ın sanat koleksiyonundan bir seçki 1,5 milyar dolara Christie's müzayedesinde satıldı. Bu daha önce bir koleksiyonun açık artımayla satıldığı 922 milyon dolarlık rekoru geçerek, yeni bir rekor kırıldığı anlamına geliyor. Koleksiyonda aralarında Van Gogh, Cezanne, Gauguin, Klimt'ın tabloları ve heykellerin bulunduğu eserler yer alıyor. Satılan en pahalı eserler arasında, Pointillist öncüsü Georges Seurat'ın üç çıplak kadını betimleyen 1888 tarihli bir tuval üzerine yağlı boya olan \"Les Poseuses, Ensemble\" bulunuyor. Ayrıca Cezanne'ın 1888-1890 yılları arasında boyanmış renkli bir manzara olan \"La Montagne Sainte-Victoire\", 137.8 milyon dolara satılarak bir rekor daha elde etti. Christie's, müzayede satılan eserlerden Seurat'ın \"Modeller\" isimli tablosunun 149,2 milyon dolara, Vincent van Gogh'un \"Selvili Meyve Bahçesi\" isimli eserinin 117,2 milyon dolara, Gauguin'in \"Annelik\" isimli tablosunun 105,7 milyon dolara alıcı bulduğu açıklandı. Edward Steichen'in 1905 tarihli bir fotoğrafı \"The Flatiron\" ise, 11.8 milyon dolara satıldı. Bir Steichen çalışması için de rekor kırıldı ve bu rakam Christie'nin en yüksek tahmininin neredeyse dört katı. Elde edilen tüm gelir, 2018 yılında vefat eden Allen'ın isteği doğrultusunda hayır kurumlarına bağışlanacak. Allen, 65 yaşında vefat ettiği tahmini net değeri 20.3 milyar dolar ile Forbes tarafından dünyanın en zengin 44. kişisi seçilmişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda, sanat, mimari, performans, antropoloji, biyoloji ve felsefeyi kendine özgü biçimde birleştiren ve bireysel hikayelerden toplumsal tahliller yaratan Hüseyin Çağlayan, Souffleur başlıklı sergisiyle Sakıp Sabancı Müzesi'nde. Bu elbiseden bir süre önce, 2000 yılında, Çağlayan'ın emsalsiz dehasına ikna olmuştum. Tasarımcı o yıl, After Words adlı Sonbahar/Kış koleksiyonunu tanıtıyordu. Koleksiyon dahilindeki tasarımlarını TV'de izleyen milyonlarca insandan biriydim elbette. Savaşın ve zorunlu göçün verdiği dehşeti, hem fiziken hem ruhen üstlenen kadınlar çok yönlü, çok disiplinli ve çok katmanlı şekilde tasarlanmış kıyafetleri koltuk örtülerinden sökerek giyiyor, ahşap koltuk iskeleti valizlere çevriliyor, ortadaki yuvarlak ahşap sehpa ise başka bir kadının taşıdığı etek formuna dönüşüyordu. Tıpkı ahşabın kendisi gibi organik, sert ve ağır olan bu koleksiyon, modern sosyolojik felaketlerin zihinsel kıvılcımlarla nasıl bambaşka bir boyuta taşınabildiğini gözler önüne seriyor; son kertede minimal ve vurucu tasarımlar da ayrıca moda bağlamında değerleniyordu. Elbette gerçek anlamıyla bir sansasyon olan bu üretim, deneyselliğin en fonksiyonel biçimde imal edildiği ve performansın en rasyonel boyutta yaşamsallığı irdelediği bir külte evriliyordu. Keza, hala akıllarda ve kayıtlarda kalan bu işin ölümsüz olduğuna ve öncülüğünün, geçerliliğinin ve düşünsel olgunluğunun en üst seviyelerde icra edildiğine dair hiçbir şüphe yok. Vogue Amerika editörleri için de bu koleksiyon yüzyılın en iyi şovlarından biriydi. 1990'lardan bu yana dikkat çekici ve yenilikçi işler üretmiş, gerçek anlamıyla disiplinlerarası eserler yaratmış, teknolojik buluşları moda tasarımının tekniğiyle birleştirmiş, sayısız ödüller almış Çağlayan'ın Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde gerçekleşen Souffleur sergisi, yeni medya ve performansa odaklanan bir popüler kültür eleştirisi niteliğinde. Moda tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak, verdiği tarihsel referansların ve biçimlendirdiği estetik eleştirinin dozu, onu sanat ve felsefeyle yakınlaştırıyor; bir düşünce tasarımcısı olarak yerini sağlamlaştırıyor. Sergide, fikirlerini kumaş, beden ve farklı medyalar kullanarak video ve enstalasyonlarla kurgulayan sanatçının üç eser serisi Pre-tension , Fake Celebrations ve Post-Colonial Body başlıkları taşıyor. Özellikle göç ve kimlik gibi konuları irdelediği Gravity Fatigue adlı performansın videosu ise özellikle vurucu. Çünkü Çağlayan işlerini kavramsallaştırırken, olgunlaşmış ve süzülmüş çıkarımlarla ya da sorularla yoğuruyor, suları bulandırmadan net mesajlar veriyor. Bu da sanatçının zihniyle yeteneğini tam kararında ölçütlerle harmanlamasıyla mümkün oluyor. Son olarak, Çağlayan'ın Sakıp Sabancı Müzesi direktörü Nazan Ölçer'le yaptığı söyleşide nasıl ve neden vurucu işler ortaya çıkarttığını özetlediği sözlerine yer verelim: Ben, fikirleri olan biriyim. Sakıp Sabancı Müzesi ve Pilevneli işbirliğiyle gerçekleşen Souffleur sergisini 8 Ocak 2023 tarihine dek ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Akaretler'deki Nisa Tasyar'in sahibi oldugu Vision Art Platform'da 17 Ocak'ta tek gecelik özel bir sergi düzenlendi. Sanatçı Sefa Çakır alışılmamış bir sunumla tek bir gece ve birkaç saat sergilenmek üzere HUY isimli işini galerinin giriş katındaki duvarı tamamen kaplayarak geceye damgasını vurdu. Kağıt üstüne marker tekniğiyle yapılan siyah-beyaz çizgi resmi, ilk bakışta sürrealist bir anlatımda olmasına karşın, gravür benzeri ince işlenmiş bir çizgi resim olarak geleneksel resmin yarattığı o bildik-tanıdık etkiyi bırakıyor. Bu etkiyi Rönesans gravürlerinde, Albrecht Dürer, Vasari gibi ressamların gravürlerinde izlenen ve zaman içinde klasik resim sanatında yerleşik kompozisyonları çağrıştıran görüntü yaratıyor. Çakır'ın bu resmi, içerdiği düzen ve imgelerle üç aşamada bakmayı öneriyor. Resme alttan başlayarak bakıldığında bir grup insanın gökyüzüne doğru heyecanla ya da endişe ile baktığı, olağanüstü bir olaya tanık olduğu izleniyor. Bu bakış günümüzün beklenmedik olaylarında, savaş ve terör koşullarında hiç de yadırganamaz. İkinci aşamada bu bakışın sırrı açıklanıyor; bir kız çocuğu gökyüzünden aşağı doğru düşmektedir. Burada iki yorum geçerli olabilir: Çocuk, klasik resimlerde algılandığı gibi olası bir tanrının armağanıdır; ya da çocuk bir kaza, bir şiddet sonucu tehlikeli bir biçimde düşmektedir. Yerel ve küresel bağlamda çocuk olgusunda toplumların yaşadığı ikilemlerini düşününce bu imge de karşılığını buluyor. Bu anlatıya arka planda bir mekan kurgulanıyor; tarihsel geçmişi çağrıştıran sütunlu bir mimari, ki bu da klasik resimlerde var olan bir metafordur, burada bireysel ve toplumsal epistemolojideki bellek sorununa işaret ediyor. Sanat tarihindeki çizgi resimler günümüzde üretilen resimler için her zaman önemli bir altyapı oluşturur. Sefa Çakır'ın resimlerindeki geleneksel çizgi resim üretimi günümüzdeki görsel dilin içerdiği teknik ve dijital üretim ile bir hesaplaşmadır. Bilgisayar tekniklerinin ve dijital görsel dilin etkin olduğu sanat üretiminde çizimin, çizgi resmin nerede olduğunu sorguluyor Çakır, 2008'den günümüze ürettiği çocuk imgesinin çoğul örneklerini içeren çizgi resimlerinde. 2017'den günümüze ise çocuk imgeleri daha kalabalık kompozisyonlarda ve zaman-mekan ilişkisi içinde gösteriliyor. Kağıt üstüne ve en sade biçimiyle çizgi resim hala dinamik bir görsel dil mi oluşturuyor? İnsan elinin ürettiği çizimin sürdürülmesinde nasıl bir yöntem uygulanmalı? Başka türden bir yapıt, -renkli resim ya da heykel için bir eskiz değil de bağımsız bir üretim olarak çizgi-resim onun yapıtlarında bu üretimin günümüzdeki etkisi ve gücü hakkında bir güvence veriyor. Vision Art Platform'da gerçekleşen bu özel geceye katılan davetli ve koleksiyonerler uzun uzun Çakır'ın işine bakarak kendi çıkarımlarını, hissettiklerini paylaştı. Beral Madra'nın Sefa Çakır'ın işi üzerinden kaleme aldığı özel yazıdaki Sefa Çakır'ın özel olarak, alışılmamış bir sunumla tek bir gece ve birkaç saat sergilenmek üzere üretilen HUY başlıklı kağıt üstüne marker tekniğiyle yapılan siyah-beyaz çizgi resmi, ilk bakışta sürrealist bir anlatımda olmasına karşın, gravür benzeri ince işlenmiş bir çizgi resim olarak geleneksel resmin yarattığı o bildik-tanıdık etkiyi bırakabilir.\" sözleri dikkatimizi çeken paylaşımlar arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tekstil atıklarından elde ettiği materyalleri geri dönüşüm ve ileri dönüşüm teknikleri kullanarak sürdürülebilir bir şekilde, yarattığı eserlerde kullanmasıyla tanıdığımız Deniz Sağdıç ile sohbetteyiz. Deniz Sağdıç'ı tekstil atıklarından aldığı materyalleri geri dönüşüm ve ileri dönüşüm teknikleri kullanarak sürdürülebilir bir şekilde yarattığı eserleriyle tanıyoruz. Pek çok markanın, kurum ve tasarımcının \"artık çevreye ne kadar az zarar verebilirim\", \"karbon ayak izimi nasıl küçültebilirim\" diye düşünmeye başladığı bu günlerde Sağdıç çevre dostu üretimleriyle aslında tüm kariyerini bu anlayış üzerine kurmuş bir isim. Sağdıç'ın gündeminde şu sıralar H&M'in modada döngüsel düşünce yapısını desteklediği bir projeyle, üç ayrı mağazada sergilenen eserleri var. Doğa dostu üretim politikalarının takipçisi olmalı, satın alacağımız ürünlerde bunları uygulayan kurum ve markaları tercih etmeliyiz. diyen sanatçıyla sohbetteyiz. Tekstil ürünleriyle olan çalışmalarım benim her türlü atığı sanat eserlerine dönüştürdüğüm projelerimin bir parçası. Aslında denim başta olmak üzere tekstil üreticileri sürdürülebilir üretim prensiplerini ilk uygulamaya başlayan sektörlerdendir. Tekstil üreticileriyle birlikte gerçekleştirdiğimiz sayısız işbirliği projesi nedeniyle tekstil ürünleriyle meydana getirdiğim eserler çok daha fazla görünür olmasına karşın, aslında öteden beri neredeyse her türlü atıkla çalışmalar gerçekleştiriyorum. Elbette çalıştığım atık malzemeler arasında tekstilin özel bir yeri var benim için. Anadolu, medeniyet tarihinde dokuma tekniğinin ilk defa geliştirildiği coğrafya. Öte yandan tekstil ürünleri bizim için bir tüketim nesnesinden öte kültürümüzün derin anlamlar barındıran bir imgesi adeta. Bu nedenle tekstil ürünleriyle gerçekleştirdiğim çalışmalarımda özel bir heyecan duyuyorum. Denim gibi sık pamuklu dokumalar çalışmak için sadece imgesel değil teknik olarak da heyecan verici malzemeler. Aslında bunu neredeyse hepimiz hayatımızın bir döneminde yapmışızdır, özellikle denim pantolonlarımızı keseriz, kazırız ya da üzerlerine bazı çizimler yaparız. Aslında ben de aynı yöntemle ama giyilebilir olanlarla değil de üretimlerden arta kalan tekstil ürünleriyle bu çalışmaları yapıyorum. Özellikle denim tıpkı bir taş malzemeyi yontmak gibi kazıdıkça sonsuz sayıda renk tonları sunabilen bir malzemedir, üstelik bunu yaparken mermerdeki gibi kırılmasından endişe etmenize gerek yoktur. Elbette atık malzemelerle çalışmak teknik olarak boya ve fırçayla resim yapmaktan çok daha zorlayıcı ama bir o kadar keyifli ve heyecan verici. H&M ile bu işbirliğimiz birkaç yıldır devam ediyor. Atık malzemeleri sanat eserlerine dönüştürdüğüm sürdürülebilir sanat olarak isimlendirilen çalışmalarımın temel amacı kişi ve kurumları doğa dostu sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına teşvik edebilmek. Dolayısıyla Ben atıklarla sanat yapabiliyorsam herkes kendi uzmanlık veya ilgi alanlarında bu konuda bir şeyler yapabilir demeye çalışıyorum. Gezegenimizde yaşayan tüm insanları ilgilendiren böyle bir sorumluluğun sanat yoluyla ifade edilmesi çok etkili. Öte yandan böyle bir yaklaşıma alışılmış sanat mekanları dışında H&M mağazaları gibi çok daha geniş kitlelere ulaşabilecek alanlarda yer vermek oldukça önemli. Bu nedenle H&M'in sürdürülebilirlik alanındaki kurumsal politikalarıyla benim bu konudaki çalışmalarım birbirleriyle oldukça uyumlu ve heyecan verici. Elbette temel motivasyonum olan, insanlara doğa dostu yaşam alışkanlıkları konusunda ilham vermek, onları bu alanda teşvik edebilmek için yaşamın tam içinde olan böyle alanlar çok değerli. Öte yandan sürdürülebilir sanat yapmak kadar sanatın sürdürülebilirliğine katkıda bulunabilmeyi de çok önemsiyorum. Maalesef uzun süredir yalnızca müze, galeri gibi alanlarda yer alan, bu mekanların yüksek ve steril duvarları arasında sıkışıp kalmış bir sanat tanımına alıştırıldık. Bunun en olumsuz yan etkilerine yakın dönemde hep birlikte tanık olduk. Pandemi tedbirleriyle sanat kurumları da kapılarını kapatmak zorunda kaldığında bir anda sanatın sonunun geldiğine inanan yaklaşımlarla karşılaştık. Sanat, müze yerine bir mağazanın duvarları gibi günlük hayatın bir parçası durumundaki alanlarda var olursa asıl yerine, insana ait olabilir. Böylece sanatsever gibi ayrımlara gerek kalmadan sanat toplumun her kesiminden insanın bir parçası haline gelebilir. Bu tür projelerin çoklu kazanımları var. Sürdürülebilir ve doğa dostu yaşam alışkanlıklarını teşvik ederken bunu sanat aracılığıyla yaptığınız için kitleleri aynı zamanda sanatla buluşturmuş oluyorsunuz. Bu tüm taraflar için oldukça samimi bir ilişki zemini kuruyor. Hayatın günlük pratikleri içinde sanat eserleriyle karşılaşmak izleyenler için oldukça hoş bir deneyim. Öte yandan bu eserler herkesin çok yakından tanıdığı malzemelerle meydana getirilmiş biçimde. Bu durum sanat ve sanatçı için de oldukça heyecan verici. Çünkü böyle bir alanda izleyicinin verdiği tepki sanat mekanlarındaki gibi önceden zihinsel olarak hazırlanılmış biçimde değil son derece pür ve samimi. Bu nedenle en prestijli müzelerdense yaşam ile bu denli iç içe olan alanlarda eserlerimi sergilemeyi çok daha önemli ve değerli buluyorum. Tekstil sektörünün bu konuda oldukça süratli ve öncü biçimde kendini güncellemiş olması oldukça önemli. Çünkü tekstil ürünleri hem en çok hem de en hızlı tüketilen ürünlerden. Öte yandan sürdürülebilirlik prensipleri uygulanmadığında en çok su ve enerji tüketen sektörlerden birisi. Sektörde bu konuda her geçen gün yeni olumlu gelişmeler gözlense de biz tüketicilere de bu konuda önemli görevler düşüyor. Doğa dostu üretim politikalarının takipçisi olmalı, satın alacağımız ürünlerde bunları uygulayan kurum ve markaları tercih etmeliyiz. Olumsuz şartlarda üretilerek ucuz hale gelen ürünleri bolca ve hızlıca tüketmektense doğa dostu ürünlere şans vermeliyiz. Öyle ki tüm sektörler fiyatlarıyla değil de çok daha doğa dostu olmak üzerine rekabet edebilsinler. Bu eğilimleri belirleyebilecek olan biz tüketicileriz. Aslında bu çalışmalarım biraz görünür, bilinir olduktan sonra yakın çevrem ve komşularım görsel sanatçı olduğumu anlayıp normal karşılamaya başladı. Bundan önce herkesin gözünde çevre konularını takıntı haline getirmiş bir aktivist ya da istifçi deli kadın gibi karşılanıyordum. Öte yandan hala bazı üyeleri göçebe halde yaşayan yörük bir aileden geliyorum. Dolayısıyla bir şeyleri yeniden değerlendirmek, onları farklı işlevlerde dönüştürmek her zaman alışık olduğum bir tutumdu. Bugün kendi atıklarımı da eserlerimde değerlendiriyorum."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pop kültürün son 50 yılının star portrelerİniİ küresel görsel hafIzaya kazıyan çalışmalarıyla tanınan İngiliz fotoğraf sanatçısı Terry O'Neill, Fotografiska New York'ta. New York Magazine'de Jessica Pressler tarafından kaleme alınan ve dünya çapında sansasyon yaratan makale yayınlandığında takvimler 2018 yılının Mayıs ayını gösteriyordu. Bu yazıda, Anna Delvey adıyla tanınan henüz 20'li yaşlarındaki meteliksiz Rus Anna Sorokin, kendini zengin bir Alman mirasyedisi olarak New York sosyetesine tanıtıyor; kuracağı Soho House tarzı sanat odaklı mekan için bankalardan yüklü miktarda krediler çekerek -belki de çekebilerek demek daha doğru olur- girişimciliğe soyunuyor; şehirde lüks otellerde ücretsiz konaklıyor hatta yaşıyor; gerçekleştirdiği aksiyonlarda ise ya nakit parayla işlem yapıyor ya da bolca bahşiş dağıtıyordu. Bu esnada tüm enerjisini takıntılı biçimde tasarladığı sanat kulübünün kuruluşu için harcıyor ve adresi belirliyordu: 1800'lerin sonunda inşa edilmiş, tarihi Avrupa -hatta daha spesifik olmak gerekirse Hollanda ilhamlı- mimarisiyle ikonik Park Avenue binası. Ancak bu bina, yani Sorokin'in tüm çabasını ve çevresini kullanarak bir şekilde ulaşmaya epeyce yaklaştığı altı katlı ilgi çekici yapı, Stockholm menşeli dünyanın en iyi fotoğraf müzelerinden Fotografiska tarafından tutuluyor. Bu süreçte, Anna Delvey'in oldukça ilginç sahtekarlık hikayesi açığa çıkarken tutuklanıyor; iki sene kadar sonra, Aralık 2019'da Fotografiska kapılarını açıyor ve şimdilerde belki de Anna Delvey'in hayallerini süsleyen konseptle ünlü, başarılı ve etkileyici tüm ikonların gözler önündeki hayatlarından ve kariyerlerinden karelerin yer aldığı, Terry O'Neill'in retrospektifine ev sahipliği yapıyor. İngiliz fotoğrafçı Terry O'Neill kariyerine 1960 yılında İngiliz gazetesi The Daily Sketch'de fotoğrafçı olarak başlıyor. Gazetede dönemin gençlik kültürünü belgeleyen etki uyandırıcı çalışmalara imza atan O'Neill; Vogue, Rolling Stone ve Vanity Fair gibi başat mecmuaların dikkatini çekiyor ve bu dergiler için de üretmeye başlıyor. 1960'ların toplumsal gelişmelerine paralel olarak star sisteminin parlak dönemine rastlaması ve pop müziğin akabinde pop kültürünün de gelişmesine aracılık etmesiyle, O'Neill'in yeteneği açığa çıkıyor ve sektörde oldukça takdir görüyor. Dönemin en taze yüzleri The Beatles ve The Rolling Stones gibi müzik gruplarının üyelerini fotoğraflarken, David Bowie ve Elton John gibi ünlü müzisyenlerin -yıllar boyu- turnelerine katılarak sahne arkası görüntülerini çekiyor. Aynı zamanda, Hollywood setlerinde ciddi mesai yapıyor O'Neill. Audrey Hepburn'ü Fransa'daki film seti arasında kriket oynarken, Sean Connery'i James Bond karakterini hayata geçirirken, Brigitte Bardot'yu İspanya'da film setinde elinde sigarasıyla fotoğraflıyor örneğin. Diğer yandan, belki de Oscar törenlerinin ardından medyada hala en çok dolaşan karelerden biri olan, Faye Dunaway'i Beverly Hills Oteli'nin havuz kenarında masada Oscar heykelciğiyle objektife aldığı çalışma, fotoğraf olgusunun en başarılı karelerinden biri olarak tarihe geçiyor. O'Neill'in fotoğraflarındaki tılsımı tariflemek gerekirse, üretimlerinin oldukça bilindik kareler içermesine rağmen klişeleşmeye ve sıradanlaşmaya karşı bir savunma kalkanıyla örülü olduğunu söylemek gerek. Gerçekten de sanatçının kadrajındaki yıldızların doğal görünümleri, yahut izleyenle iletişim kuran sıcaklıklarını ya da serinkanlı duruşlarını portrelerken, ona özgü o belirgin üslubu devamlı kılmış olmak, onu alanındaki en iyi isimlerden birine dönüştürüyor. 20. yüzyılın ikinci yarısından global düzlemde ünlü bir kişiyi düşünün; büyük ihtimalle Terry O'Neill fotoğrafını çekmiştir diyor Fotografiska'nın küresel sergiler direktörü Johan Vikner ve devam ediyor: Kimse yıldızlara Terry O'Neill kadar yakın olmamıştı. 1960'lardan 2019'da aramızdan ayrılışına değin, sayısız Hollywood yıldızının, müzik efsanesinin, moda ikonunun ve ünlü sporcunun portrelerini çekti ve oldukça saygıdeğer bir statü kazandı. Fotografiska New York'taki Terry O'Neill: Stars retrospektifi bu bağlamda 1960'lardan 2010'lara uzanan 50 yıllık bir sürece yayılırken, Elizabeth Taylor'dan Ava Gardner'a, Faye Dunaway'den Elton John'a, David Beckham'dan Kate Moss'a dünyanın en ünlü kişiliklerinin odakta olduğu 100'den fazla fotoğrafı kapsıyor. Yazıya son noktayı koymadan evvel, yine başka bir küresel ünlü olan ve şimdilerde -dijital blog formatındaki- kendi vakfının işleriyle uğraşan Anna Delvey'in göz koyduğu New York Fotografiska'dan da kısaca bahsedelim. 2010 yılında modern dünya için bir müze deneyimi düsturuyla Stockholm'de açılan Fotografiska, bir müzeden çok yeni bir sanat ve yaşam stili anlayışını temsil eden bir konsept ve mekan. Fotoğraf sanatında çığır açan isimlere yer vererek kurguladığı sergilerin yanı sıra, eklektik programı ve gastronomi alanındaki iddiasıyla da aslında fotoğraflarla yaratılan kültürel atmosferin çeperlerini genişletmeyi amaçlıyor. Stockholm ve New York'un yanı sıra Talinn'de de bir merkezi bulunan Fotografiska, bu yıl Berlin, Miami ve Şanghay'da yeni lokasyonlarını açarak fotoğraf ve kültür alanında yeni buluşma alanları yaratıyor. Anna Delvey'in en çılgın hayallerini, bu anlamda, bu İsveç menşeli sanat kurumunun gerçekleştirdiği kesin."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pera Müzesi'nde gerçekleşen İstanbul'dan Bizans'a: Yeniden Keşfin Yolları, 1800-1955 sergisi, şehrin katmanlarından fışkıran kültürel değerleri incelemeye alıyor. Pera Müzesi'nde gerçekleşen İstanbul'dan Bizans'a: Yeniden Keşfin Yolları, 1800-1955 sergisi, şehrin katmanlarından fışkıran kültürel değerleri incelemeye alıyor. Küratör Pitarakis, İstanbul'un Bizans döneminde kültür başkenti seviyesinde olduğunun altını çiziyor. Franz Liszt, Sarah Bernhardt gibi uluslararası seyirci kitlesine sahip sanatçılar İstanbul'da temsiller vermiş, diğer yandan şehirde çok aktif bir yayıncılık ortamı gelişmişti. Bilimsel ve kültürel toplantılar, aralarında alim, bürokrat, doktor, öğretmen gibi çeşitli mesleklerden meraklılara bilgi alışverişi imkanı sağlıyordu. Eugene Antoniadi gibi Tatavla ile Büyükada arasında yaşayan bir genç, uzay haritasına ismini yazdıracak nitelikte önemli buluşlar yapabiliyor, Paris'te büyük astronomi çevrelerine dahil edilebiliyordu. Diğer yandan, Bu çarpıcı kültürel mirastan günümüze kalan ne? sorusu geliyor akla. Pitarakis'e göre, gördüğümüz şey sadece buzdağının tepesinde küçük bir alan. Bu durum, yüzyıllar boyu süren bir gelişimin sonucu. Deprem ve yangın gibi doğal afetlerin yıkıcı etkisini göz önünde bulundurmak gerekir. Ayrıca, 1204'te Latin istilasında çok önemli hazineler, mimari parçalar Batı'ya götürüldü. 20. yüzyılın ilk yarısında İstanbul'daki inşaat faaliyetleri sonucu çıkan Bizans dönemine ait çeşitli eserler yeni bir uluslararası antikacı piyasasının oluşmasına neden oldu. Şehir planlamasının tarihsel ve kültürel duyarlık yerine, güncel ihtiyaçlara göre tatbik edilişi de elbette bir başka faktör. Neticede şu an en önemlisi, bu örnek etkinlikte olduğu gibi, köklerin modernle çatışmasında, gündelik hayatımızın içinde bizimle yaşayan bu mirası korumaya çalışmak ve ona nefes alma ve konuşma imkanı tanımak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gelecek nesillere daha iyi yarınlar bırakma sorumluluğuyla projeler geliştirmeyi, toplumda farkındalık oluşturmayı amaçlayan Kalyon Holding, Home Art iş birliğiyle gezendeki kısıtlı kaynakları bilinçli tüketme düşüncesini temel alan İleri Dönüşüm Sergisi'nin ön gösterimini Kalyon Kültür'de gerçekleştiriyor. İleri Dönüşüm Sergisi için, alanlarında profesyonel mimar ve tasarımcılar ikonik yerel objeleri, inşaat malzemelerini ve artık neredeyse hiç kullanılmayan nesneleri kullanılabilir eşyalara dönüştürdüler. Bu çalışmalar arasından 20 seçki Kalyon Kültür'de, küratörlüğünü Ceren-Irmak Arkman'ın, proje koordinatörlüğünü Gülderen Tumba'nın üstlendiği 'İleri Dönüşüm Sergisi'nde yer alacak. Sergi ile sürdürülebilir bir yaşam için kaynakları tüketmeden dönüştürüp, gelecekte de kullanılabilecek tasarım ürünleri ortaya çıkarılabileceğini göstermek ve gezegenin kısıtlı kaynaklarının bilinçli tüketilmesi konusunda farkındalık oluşturulması hedefleniyor. Sergi, 31 Ağustos'a kadar haftanın her günü 10.00 - 22.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatın farklı disiplinlerine ev sahipliği yapan Kalyon Kültür, kasım ayında pop-art sanatının ünlü ismi Jisbar'ı ağırlayacak. Pop-art tarzında ürettiği özgün eserlerle sanat dünyasında tanınan Jisbar; İstanbul'un renkli ruhunu da yansıtacağı, Jisbar İstanbul'da başlıklı sergisini İstanbullu sanatseverlerle buluşturacak. Sanatçının deyimiyle; İstanbul'un ilham kaynağı olduğu toplam 20 eser ve 40 adet orijinal baskıdan oluşan sergi, 8 Kasım 2023- 14 Şubat 2024 tarihine kadar ücretsiz ziyaret edilebilir. Jisbar, sanat dünyasında Leonardo da Vinci'nin ölümünün 500. yıldönümü anma töreninde sergilediği ve çok konuşulan performansıyla tanınıyor. Jisbar'ın yeniden yorumlayarak uzaya gönderdiği Mona Lisa'nın yeni bir versiyonu da bir buçuk saatten fazla bir süre boyunca dünyanın 33,4 km üzerinde asılı kalmasıyla uluslararası medyada ses getirdi. Jisbar sanatını yorumlarken, her sanat eserini şifresi çözülecek yeni bir hikaye olarak gördüğünü söylüyor ve bu hikayeyi kelimeler, sloganlar, sayılar ve kodlarla zenginleştiriyor. Sanatçı, eserlerinde herkesi her ayrıntıya odaklanmaya ve kendi ipuçlarını, kendi mesajını ve tarihini bulmaya davet ediyor. Eserlerdeki bol miktardaki işaretler, izleyicinin resme her baktığında yeni unsur ve yorumlar bulduğu yeni açılar yaratıyor. Eserleri; San Francisco'dan Gold Coast'a, Taipei, Venedik ve Paris'ten Londra'ya kadar dünyanın dört bir yanındaki galerilerde sergilenen Jisbar, özgün yaklaşımıyla birçok sanatçı ve markaya da ilham kaynağı oluyor. Kalyon Kültür'de Jisbar İstanbul'da isimli sergisiyle ilk kez yer alacak Jisbar duygularını dile getirirken İstanbul, sergim için sadece bir arka plan değil; aynı zamanda bir ilham kaynağı, esin perisi oldu. Kendimi bu şehrin zengin tarihine ve hareketli sokaklarına kaptırdığımda, derin bir bağ hissettim. Farklı kültürlerin iç içe geçtiği, seslerin harmanlandığı ve buradaki renk paletinin sanatıma derinden etki ettiği bir ortamda buldum kendimi. Sergim, bu muhteşem şehre olan saygımın bir ifadesi, onun ruhuna olan bir övgü niteliğinde. İstanbul ile kalbimi ve ruhumu paylaşmanın heyecanını yaşıyorum. Umarım sanatım hem İstanbullularda hem de sergi ziyaretçilerinde yankı uyandırır dedi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Londra'da bulunan Victoria ve Albert Müzesi, yeni moda sergisinin, 15 yaşındayken Covent Garden'da keşfedilmesinden neredeyse 40 yıl sonra, İngiliz süpermodel Naomi Campbell'e ithaf edileceğini duyurdu. Campbell'ın onlarca yıllık kariyeri sergiye taşınacak ve ünlü modelin yaşamı, önemli tasarımcılar ve moda fotoğrafçıları ile olan çalışmaları geniş kapsamlı olarak müzede yer alacak. Süpermodel sosyal medya hesabından, 22 Haziran 2024 tarihinde başlayacak olan sergiden onur duyduğunu paylaştı. Naomi olarak adlandırılacak sergi, müzenin Gabrielle Coco Chanel'e adadığı güncel retrospektifi takiben başlayacak. Sergide Campbell'ın kendi gardırobundan ve Chanel, Alexander McQueen, Vivienne Westwood, Virgil Abloh gibi lüks markaların defilelerinde giydiği 100'ün üzerinde seçkin kıyafeti sergilenecek. Campbell'ın 1993 yılında podyumda yürürken takılıp düştüğünde giydiği meşhur Westwood topuklu ayakkabıları da müzede yer alacak. Serginin küratörü Sonnet Stanfill, bir kariyerin hikayesini olağanüstü kıyafetlerle anlattıklarını belirtti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Venedik Bienali'nin 17. Uluslararası Mimarlık Sergisi'nin Türkiye Pavyonu'nda bu yıl Neyran Turan'ın küratörlüğünde Ölçü Olarak Mimarlık başlıklı proje yer alıyor. Proje, yaşadığımız iklim krizi ışığında, mimarlığın kendi işleyişine dair alternatif tartışmalar yaratmayı amaçlıyor. Dünyanın en önemli mimarlık etkinliklerinden Venedik Bienali'nin 17. Uluslararası Mimarlık Sergisi bu sene 22 Mayıs-21 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın koordinasyonunu yürüttüğü Türkiye Pavyonu'nda bu yıl Neyran Turan'ın mimarinin iklim krizi ışığında nasıl yeni bir bakış sunabileceğini araştıran Architecture as Measure/Ölçü Olarak Mimarlık başlıklı projesi yer alıyor. Küratörlüğünü Neyran Turan'ın üstlendiği Ölçü Olarak Mimarlık projesi, yaşadığımız iklim krizi ışığında, mimarlığın kendi işleyişine dair alternatif tartışmalar yaratmayı amaçlıyor. Ayrıca E. Ece Emanetoğlu, Melis Uğurlu, Betsy Clifton ve Samet Mor da projede küratör yardımcısı olarak görev alıyor. Proje, fiziki enstalasyonu ve sürekli güncellenen web sitesiyle, Türkiye'de inşaattan bakıma, kaynak kullanımından tedarik zincirine uzanan süreçlerin çevreyle ilişkisine odaklanıyor. Fiziki enstalasyon dört diyoramadan oluşacak. Projenin çıkış noktası ise, Tasarımın rolünü basitçe iklim değişikliği sorununa çözüm üretmeye indirgemek yerine, mimarlığı, çevrenin yeniden tahayyül edildiği bir ölçü olarak düşünebilir miyiz? sorusu. Proje ilk olarak, mimarlığın gezegene yönelik potansiyelini, kendi gündelik iç işleyi��lerine bakarak değerlendirmenin önemine vurgu yapmasıyla dikkat çekiyor. Adını Neyran Turan'ın Mart 2020'de İngilizce olarak yayımlanan Architecture as Measure isimli kitabından alan Ölçü Olarak Mimarlık projesi, mimari sözleşmelerin, imar kanunlarının, teknik standartların, şartnamelerin veya maden çıkarımının, tedarik zincirlerinin, inşaat montajlarının, emek gücünün, bakım-onarımın ya da teftiş teamüllerinin yalnızca mimarlığın fiziksel pratiğinde derin izler bırakmadığının, aynı zamanda mimarlık için çevrenin ne anlama geldiğine ilişkin değer ve varsayımlarımızı da yansıttığının altını çiziyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vision Art Platform Bir Yok Oluş Repertuarı ismini taşıyan yeni sergisiyle Bedia Ekiz, Hacer Kıroğlu, Parya Pahlevani, N.Pınar Özen, Tuğçe Diri ve Umut Bahçeci'nin işlerini bir araya getiriyor. Sergi, 6 Şubat'a kadar Vision Art Platform Akaretler No:35'te hafta içi 11.00-18.00, hafta sonu 12.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. \"Bir Yok Oluş Repertuarı\", geleneksel adıyla deseni yani çizimi hem bir medyum hem de anlatısal bir araç olarak kullanan ve aynı çağın tanıklığını taşıyan Bedia Ekiz, Hacer Kıroğlu, Parya Pahlevani, N.Pınar Özen, Tuğçe Diri ve Umut Bahçeci'nin işlerini bir araya getiriyor. Bedia Ekiz, resim ve eskizlerinde kırsal ve kent arasında gidip gelen, doğanın insan üzerindeki ve insanın doğa üzerindeki etkileşimini araştıran işler üretiyor. Kimi zaman doğduğu topraklarda kimi zamansa daha önce hiç görmediği bölgelerde uzun yürüyüşler gerçekleştiriyor ve bu sürece ilişkin görsel notları çeşitli eskizler, resimler, nesneler ve video aracılığıyla biriktiriyor. Hacer Kıroğlu'nun üretimine ilişkin temel kavramlardan biri tekrar kavramıdır. Aynı çizgiyi yüzlerce kere çizmek, bir A4 kağıt bloğunu aynı hareketin tekrarıyla spiral biçimde delmek veya aynı eylemi kağıt yüzeyinde ve hatta kendi bedeninde yüzey yaralanana dek bir ritüel halinde yinelemek bir eylem olarak; Kıroğlu'nun sanat pratiğine dair hem bir yöntemi hem de bir davranış biçimini de ortaya koymaktadır. Perya Pahlevani, kendi yaşadığı coğrafyadaki kimlik ve cinsiyet kavramlarını görünür kılmaya çalışıyor. Bir toplumun tekrar ve tekrar yinelenerek yüzleştiği ve her gün haber kaynaklarından izleyerek şahitlik ettiğimiz adeta bir loop'a dönüşmüş olan kültür, inanış ve gelenek üzerinden vuku bulan çatışmaları üretiminin merkezine koyuyor. N. Pınar Özen'in üretimleri ise birbirine bağlanan, ardıllığı olan ve gerçekle soyut arasında gezinen bir atmosferi ve an'a ilişkin olanın izlerini ortaya koyuyor. Bir ateşin ya da bir nefes sigaranın dumanı gün ve gün birbirine karışıyor ve siyahın içinde yok olmakla yeniden var olmak arasında geziniyor. Karanlık; mekanı, nesneyi ve gökyüzünü sarıyor ve yayılıyor. Tuğçe Diri son dönem çalışmalarında, tarihi mekanları tavaf ederek yüzeylerin dokularını ortaya çıkaran ve mekanın hafızasına dair verileri biriktirmek için uygulanan frotaj tekniğini kullanıyor. Mekana ve tarihe dokunmak, hatırlamak ve mekanın uzamına ilişkin izleri kaydetmek toplumsal ve tarihsel olanı birbirine bağlıyor ve izleyeni bir tanık olarak resmi izlemeye davet ediyor. Umut Bahçeci'nin desenleri, dijitalize olmuş dünyanın analog hatalarını çalışmalarının merkezine alıyor. Yaşadığımız gerçekliğin sürekli deforme olduğu ve sonrasında yeniden biçimlenerek forma kavuştuğu devinimi bir yeniden üretim olarak tanımlıyor. Bireyler arasındaki diyaloğun ve ilişkiselliğin bu yeniden üretime ve görüntüdeki anlık bozulmaya kaynaklık etmesine olanak veriyor. Bedia Ekiz, Hacer Kıroğlu, Parya Pahlevani, N.Pınar Özen, Tuğçe Diri ve Umut Bahçeci'nin işlerinin yer aldığı \"Bir Yok Oluş Repertuarı\" isimli sergi 6 Ocak 2022 itibariyle Vision Art Platform'da görülebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vision Art Platform'da 25 Temmuz - 25 Ağustos 2022 tarihleri arasında izlenebilecek Hits Different sergisi 9 sanatçının üretimlerinden oluşuyor. Sergide yer alan eser seçkisi, Vision'ın yeni sezon öncesinde temsiliyetini üstlendiği ve platformda yer verdiği sanatçılarının güncel üretimlerini ve gelecek projelerini bir ön gösterim olarak harmanladığı yerleştirmelerden oluşuyor. Pınar Akkurt, Tanzer Arığ, Huo.rf, Mert Acar, Candaş Şişman, Sefa Çakır, Tuğçe Diri, Irmak Dönmez ve Daniela Budişteanu!nun işlerinden oluşan seçkide farklı teknik ve malzemelerden oluşan eserler izleyicilerle buluşacak. Her sanatçının pratiğinden öne çıkan eserlerden oluşan bu sergide Vision'ın izleyicilerine sunduğu seçki Ağustos sonuna kadar izlenebilir. Sergide yer alan seçki, sanatçının yakın geçmişte ürettiği Absence ve Suspended Stillness serilerinde hissedilen içe dönük kapalı atmosferi dönüştürerek pandemi öncesinde çekmekte olduğu manzaralara, geniş boşluklara ve detaylara odaklanıyor. Kentin dışında kalan doğal alanlara yaptığı yolculuklar, karantina süreçlerinde deneyimlediği içe dönük bakışın üzerini tamamen örtmek yerine peyzaja ve peyzajın detaylarına yeni bir gözle baktığı farklı bir bakış açısını mümkün kılıyor. Pınar Akkurt'un ileri dönüşüm pratiği ile ürettiği Bu pet şişeleri ne yapacağız? adlı eser, her gün yüz binlercesi çöpe atılan pet şişelere yeni bir amaç yaratıyor. Uluslararası İşaret Kodu'ndan yola çıkarak yeni bir işaret dili yaratan sanatçı, tüketildikten sonra amaçsızlaşan bu malzemeye yeni bir kullanım şekli üretiyor. Adeta bir teknenin flamaları gibi, Akkurt'un düzenlemeleri de kendi dilinde bir anlam kazanıyor. Sanatçının gündelik yaşamdan, güncel olaylardan ve deneyimlediğimiz evrensel duygu durumlarından yola çıkarak ürettiği Önü Aslında Arkası III adlı eseri, geçirgenlik, alan yaratma, var olma ve var etme gibi konuları ele alıyor. Links iç ve dış mekan arasındaki iç içe geçen iletişimi ele alan, ses ve video enstalasyonundan oluşuyor. Bu iki mekanın etkileşimi kaçınılmaz bir metamorfoza yol açarken çeşitli bağlantılar oluşturur. İzleyiciyi bu etkileşimin içine çeken enstalasyon, iletişimin kaçınılmazlığına dikkat çekiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vision Art Platform, Nisan ayında iki kişisel sergiye ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor: Semih Zeki'nin kişisel sergisi Dip Dalgası ile Berna Dolmacı'nın kişisel sergisi Uzaktan kalana, veda. Dip Dalgası, Semih Zeki'nin son dönem işleri üzerinden yaşamlarımızdaki büyük kırılma anlarını ve ardından giderek daha da şiddetlenen değişimleri resim, baskı ve heykel gibi farklı tekniklerdeki eserler üzerinden anlatıyor. Sanatçının kent meselelerine, metropollerin değişen sosyokültürel yapılarının psikolojik uzantılarına, oluş halindeki bireyin kendiyle olan etik mücadelesine odaklandığı bir sürecin sonunda ortaya çıkan eserlerden oluşan sergi, içinde yaşadığımız çağın sarsıntılarını, zihnin ve hayatın derinlerindeki kırılma anlarının izini sürerek sanatçının perspektifinden izleyiciye sunuyor. Galeri mekanının iki katına yayılan ve sanatçının yaklaşık son iki yılda ürettiği seriler, Zeki'nin yaşama, algılama, düşünme ve yaratım süreçlerini bütün şeffaflığıyla gözler önüne seriyor. Zamansal açıdan iki yönlü bir okumaya olanak sağlayan bu sergi kurgusu, izleyiciye sanatçının formla, renkle ve anlatımla olan karmaşık ilişkisinin katmanlarını keşfetme imkanı sunuyor. Sinan Eren Erk tarafından yazılan, Semih Zeki \"Dip Dalgası\" sergi metninden alıntı. Galeri mekanının ikinci katında ise Berna Dolmacı'nın \"Uzaktan kalana, veda\" isimli kişisel sergisi minimalist doğa kolajlarından ve iki hafta boyunca doğal malzemelerle renklendirdiği, bir odayı kapsayacak şekilde kağıtlarla hayata geçirdiği mekana özgü, koku ve sesin eşlik ettiği enstalasyon çalışmasından oluşuyor. Sergi, 30 Nisan'a kadar ziyaretçilerle buluşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çok İyi İşler yayınının kurucusu Rumeysa Kiger'in seçkisiyle Aralık ayı sergi rehberi dopdolu ve ilham verici. Gördüklerimiz: Sergi, 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı ve Türk toplumundaki seçkin kesime mensup kadınların giydiği, çoğu özel terzi ve markaların etiketlerine sahip gelinlikler, davet kıyafetleri, sokak elbiseleri, binici giysileri ile çanta ve şemsiye gibi aksesuarları içeriyor. Serginin Özü: Gördüklerimizin ötesinde sergi, Osmanlı İmparatorluğu'nun sonu ve Cumhuriyet döneminde gerçekleşen modernleşme reformlarının kadın kıyafetlerine etkisi, kadının toplum hayatındaki yeri ve kazandıkları haklar gibi konuları içeriyor. İlginç Detaylar: Öne çıkan parçalar arasında, Atatürk'ün eşi Latife Hanım'a ait iki elbise, sergi mekanına da ismini veren Abdülmecid Efendi'nin eşinin gelinliği, Osman Hamdi Bey'in \"Gezintide Kadınlar\" tablosu ve Atatürk'e ait kişisel eşyalar bulunuyor. Mekanın Özellikleri: Sergi, İstanbul'un Anadolu yakasında, tarihi Abdülmecid Efendi Köşkü'nde yer alıyor. Köşk, 19. yüzyılın sonlarında Mısır Hıdivi İsmail Paşa tarafından av ve dinlenme köşkü olarak yaptırıldı ve daha sonra Sultan II. Abdülhamid tarafından satın alınarak Abdülmecid Efendi'ye tahsis edildi. Halife Abdülmecid Efendi'nin yazlık olarak kullandığı köşk, sanat ve edebiyat toplantılarına ev sahipliği yapmış bir tarihi yapıdır. 2011'de Koç Holding tarafından satın alınan bina, Koç Grubuna ait çeşitli koleksiyonların sergilendiği kapsamlı sunumlarla zaman zaman ziyarete açılıyor. Düzenleyenler: Sadberk Hanım Müzesi - Küratörler Hülya Bilgi, Şebnem Eryavuz ve Bahattin Öztuncay. Ne kadar sürer? Sergiyi hakkıyla gezmek 1,5 saati alacaktır. Sergiye ek: Kapsamlı sergi kataloğunda Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadın modasının evrimi, kadınların toplumsal yaşamdaki yeri, modanın sosyal sonuçları ve kadınların moda aracılığıyla kendilerini ifade ediş biçimleri ile ilgili makaleler bulunuyor. Katalog bölümünde ise Gelin Kıyafetleri, Özel Gün Kıyafetleri, Sokak Kıyafetleri, 1920-1930'lardan Özel Gün Kıyafetleri, Gündelik ve Spor Giyim, Her Daim Şık! Atatürk'ün Özel Eşyaları başlıkları altında gruplandırılan kısımlar serginin teşhir düzenini yansıtıyor. Tarih ve Ziyaret Bilgileri: 17 Mart 2024'e kadar açık ve ücretsiz. Pazartesi hariç her gün 11:00-19:00 arası. Adres - Kuşbakışı Cad. No.18, Kuzguncuk, Üsküdar İstanbul. Gördüklerimiz: Serginin ilk katı 19. Yüzyıldan Osman Hamdi Bey, Hoca Ali Rıza, Süleyman Seyyid Bey, Şeker Ahmet Paşa gibi Türk resminin öncülerinin eserlerini, diğeri ise 20. Yüzyıldan Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik İzler, Elif Naci, Cemal Tollu gibi isimlerle daha yakın dönem sanatçılardan Devrim Erbil, Özdemir Altan, Burhan Doğançay ve Bedri Baykam'ın eserlerini içeriyor. Serginin Özü: Türkiye İş Bankası'nın 900'ün üzerinde sanatçıya ait 2700 eserlik koleksiyonundan bir kesiti içeren sergi, Türkiye sanat tarihinde alışık olduğumuz dönemlendirmelere uygun bir şekilde kısımlara ayrılmış ve ayrıca Deniz Coşkusu, Anadolu Esinlenmeleri ve Kadın Portreleri gibi tematik bölümlendirmeler de yapılmış. Ziyaretçilerin Türk resim sanatı tarihine dair genel bir izlenim edinmesi ve ünlü resimleri yakından görebilmesi açısından önemli. İlginç Detaylar: İbrahim Çallı'nın Gül Koklayan Kadın, Feyhaman Duran'ın Mavi Şalvarlı, Osman Hamdi Bey'in İftardan Sonra ve Fikret Otyam'ın Güzel Gözlü gibi ünlü resimleri görmek mümkün. Düzenleyen: İş Sanat ve Türkiye İş Bankası Müzesi - Küratör Prof. Dr. Gül İrepoğlu. Ne kadar sürer? Sergiyi hakkıyla gezmek 45 dakika alacaktır. Ancak aynı binanın alt katlarında devam eden diğer sergi için de bir o kadar vakit ayırmak planlanabilir. Sergiye ek: Sergiye ek olarak müzenin kurucu küratörü İrepoğlu tarafından hazırlanan Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu'nun Işığında Türk Resmini İzlemek isimli iki ciltlik bir de kitap var. Birinci ciltte Türk resim tarihinin gelişimi anlatılırken, ikinci ciltte ise 1940'lardan itibaren koleksiyona dahil edilen eserler yer alıyor. Mekanın Özellikleri: 1900'lü yılların başında zemin katı ticari, üst katları konut olarak inşa edilen bina 63 yıldır İş Bankası Beyoğlu Şubesi olarak hizmet verdikten sonra restore edildi. Korunması gerekli kültür varlığı tescilli yapı altı katlı ve Beyoğlu'nda 20. Yüzyıldan kalan binalar içinde dikkat çeken örneklerden biri. Tarih ve ziyaret bilgileri: Sergi müzenin kalıcı sergilerinden sayıldığı için uzun süre devam etmesi bekleniyor. 2023 sonuna dek müzeyi girişleri ücretsiz. Adres - İstiklal Caddesi No: 144, Beyoğlu İstanbul. Gördüklerimiz: Kütahya'nın Domaniç ilçesindeki gölete birbirini taşıyarak yürüyen kurbağalar ve Kütahya Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen kurbağa biçimindeki sunak kaplarının ilişkisi ile başlayan uzun bir araştırma sürecinin, sanatçılar tarafından yapılmış heykel, video, yerleştirme ve interaktif deneyimleme alanlarına çevrildiği çok sayıda iş ve yapay zeka imajların evrilebileceği deneyimler. Serginin Özü: Arkeoloji ekseninde geçmişi yeniden değerlendiren sergi, sanatçı ikilisinin birlikteliğinin altını çizerken, arkeolojik nesnelerin üretim biçimleri ve seramik gibi geleneksel alanlarla, yeni medya gibi teknolojik alanların birlikteliğine dair 3B baskı kil, YZ animasyon, oyun gibi incelikli örnekler sunuyor. İlginç Detaylar: Kalben'in Hatıraların Gölgesi isimli şarkısı ilk kez sergideki aynı isimli videoda dinlenebiliyor. Ayrıca kum üzerine baskı yapmak gibi, izleyicilerin deneyimlemesine açık sürprizli kısımlar da yer alıyor. Ne kadar sürer? Sergiyi hakkıyla gezmek ve detayları incelemek 1 saati alacaktır. Sergiye ek: Serginin ana aksını oluşturan hikayedeki Domaniç kurbağalarından ilhamla sanatçıları temsil eden iki kurbağanın yer aldığı tasarım gömlek Bilsar etiketiyle satın alınabiliyor. Ayrıca sergiye ek olarak hazırlanan katalogda da ikilinin daha önce iş birliği yaptığı küratör, mimar, koleksiyoner ve arkeoloji dünyasından isimlerin yazıları yer alıyor. Mekanın Özellikleri: Art Nouveau tarzındaki bina mimar Han Tümertekin tarafından restore edilmiş. Ön cephesi Tünel Meydanı'na, arka cephesi ise Haliç'e bakan yapı Bilsar tarafından şirket binası olarak kullanılırken yapının bodrum katında Bilsart çatısı altında yeni medya sergileri düzenleniyor. Tarih ve ziyaret bilgileri: 30 Aralık'a kadar süren sergi ücretsiz gezilebiliyor. Salı'dan Cumartesi'ye açık. Adres - Meşrutiyet Caddesi 90/A, Beyoğlu İstanbul. Gördüklerimiz: Sergi İstanbul'a panoramik bakan sanatçıların resim, baskı ve fotoğraflarıyla birlikte, yangınlardan sanayileşmeye farklı konularda kullanılan İstanbul panoramalarını arşiv belgeleri üzerinden bir araya getiriyor. Serginin Özü: 360 derece manzara konseptinin cazibesi üzerinden panorama formunun geçmişi ele alınıyor. Pera Müzesi'nin de bulunduğu Tepebaşı, İstanbul'a panoramik olarak bakılabilen noktalardan bir tanesi. O nedenle serginin ismi de Tam Yerinden: İstanbul'a Panoramik Bakışın Tarihi konmuş. İlginç Detaylar: 19. yüzyıldan olup, daha önce hiç yayınlanmamış ve sergilenmemiş bir İstanbul panorama çiziminin 360 derecelik büyükçe bir yerleştirmesinin içinde gezinebiliyorsunuz. Mekanın Özellikleri: 1893 yılında mimar Achille Manoussos tarafından inşa edilen yapı ilk olarak Bristol Oteli olarak kullanılmış. 2002 yılına kadar bir bankanın genel müdürlüğü olarak kullanılan bina, orijinal cephesi korunarak müzeye çevrilmiş. Düzenleyen: Pera Müzesi Küratörler: Çiğdem Kafescioğlu, K. Mehmet Kentel ve M. Baha Tanman. Ne kadar sürer? Sergiyi detaylıca gezmek 1 saati alacaktır. Müzedeki diğer sergileri de detaylı gezmek isterseniz, toplamda 2,5 saat ayırabilirsiniz. Sergiye ek: Sergiye eşlik eden katalogda küratörler dahil 7 makale panorama tarihine ve İstanbul panoramalarına yer veriyor. Kataloğun içinden, sergide yerleştirmesi bulunan ve duvarınıza asabileceğiniz anonim panoramik İstanbul çizimi de ek olarak çıkıyor. Tarih ve ziyaret bilgileri: 24 Mart 2024'e kadar devam eden sergi Pazartesi günleri hariç ziyaret edilebilir. Müze giriş ücretleri 50-100 TL arasında değişiyor. Adres Meşrutiyet Caddesi No:65, Beyoğlu İstanbul. Gördüklerimiz: Bienal Adıyaman'daki Karakuş Tümülüsü ve Cendere Köprüsü etrafı ile, Fırat Nehri üstündeki adalarda Türkiye'den Vahap Avşar, Cengiz Tekin, Meltem Şahin - Mert Kocadayı ve Murat Cem Baytok ile dünyanın farklı ülkelerinden Shirin Abedinirad, Yalda Jamali, Odmaa Uranchimeg, Ana Laura Cantera, Zaid Saad, Mariko Hori ve Kim İncheol gibi sanatçıların mekana özel yerleştirmelerini içeriyor. Serginin özü: Sergi, Adıyaman'ın kültürel ve tabiat mirasıyla bugünün sanatçılarının kurduğu bağı görme imkanı sağlıyor. Ülkenin gerçek anlamdaki ilk kapsamlı arazi ve nehir sanatı sergisi olan bu etkinlik, Türkiye'de daha çok İstanbul'da toplanmış sanat dünyasının Adıyaman'la ilişkisini güçlendirmeye ve Mezopotamya çevresindeki ülkelerin sanatçılarını davet ederek bölgenin bağlarını sağlamlaştırmaya çalışıyor. Ayrıca Adıyaman'daki sanatçılar, sanat öğrencileri ve sanata ilgi duyan kişilere kaliteli bir sergi örneği sunarak da önemli bir açığı dolduruyor. Mekanın Özellikleri: Fırat Nehri üzerindeki Atatürk Barajı içindeki büyüklü küçüklü birçok adacık yerleştirmeler için mekan olarak kullanılmış. Kiraladığınız küçük motorlarla bu adacıkları gezmek sanat işlerini görmenin ötesinde bambaşka bir deneyim. Şehre yapılan turistik gezilerde mutlaka ziyaret edilen Karakuş Tümülüsü ve Cendere Körüsü ile ilişki kuran yerleştirmeler, yerel insanın bu mekanları kullanıma alışkanlıklarıyla ilgili ufuk açan gözlemler yapmanıza da sebep oluyor. Düzenleyenler: Küratör Nihat Özdal. Bienal Türk Hava Yolları, İpekyolu Kalkınma Ajansı, GAP İdaresi, Grand Halı, Dr. Nar, Dedeman Otel ve Kahta Kaymakamlığı katkıları ile gerçekleşiyor. Ne kadar sürer? Sadece bienal mekanları için, aradaki transferlerle beraber hesaplandığında en az 1 gün ayırmak gerekecektir. Sergiye ek: Adıyaman Havalimanı'na doğrudan uçabileceğiniz gibi, Urfa, Diyarbakır ve Malatya gibi şehirler üzerinden giderek, bu şehirlerdeki kültürel miras noktalarını da ziyaret edebileceğiniz daha kapsamlı bir gezi rotası çıkarmak mümkün. Ayrıca gitmişken, Nemrut Dağı'nda gün batımı veya gün doğumunu seyretmek de mutlaka planlara eklenmeli. Tarih ve ziyaret bilgileri: Bienal 23 Aralık'a kadar ücretsiz gezilebiliyor. Karakuş Tümülüsü ve Cendere Köprüsüne transfer bulmak gayet kolay, adalar kısmını gezmek içinse Kaptan Mehmet'e ulaşıp (546 477 29 93) motor kiralamanız gerekiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Akfen Holding'in kuruluşunun 45'nci yılında, sosyal sorumluluk projesi kapsamında geliştirmiş olduğu sanat alanı Loft Art, İstanbul Beşiktaş'taki Nisbetiye On'da kapılarını açmaya hazırlanıyor. Ev sahipliği yapacağı \"Humano\" başlıklı ilk sergi 2 Ocak 2022 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. 45'nci kuruluş yılını kutlayan Türkiye'nin önde gelen yatırım gruplarından Akfen Holding, sanat alanında bir sosyal sorumluluk projesi olarak geliştirdiği önemli bir adımı hayata geçiriyor. Daha önce farklı işbirlikleriyle 2020 yılında yapımını tamamladığı modern köy projesi Bodrum Loft projesinde çokça ses getiren Bodrum Loft'ta Sanat ve Sculptville sergilerini gerçekleştiren Akfen, İstanbul Levent'teki Nisbetiye On adresinde Loft Art isimli bir sanat alanı açıyor. Loft Art'ın ilk sergisi olacak Humano , 23 Kasım'daki ön gösterim ile kapılarını açacak. Humano, 2 Ocak 2022 tarihine kadar İstanbul Nisbetiye On'daki Loft Art alanında gezilebilecek. Loft Art, genç sanatçıları destekleyerek, sanatın tüm disiplinlerinde eser üreten bağımsız sanatçılara alan sağlamayı ve bu sanatçılardan temsiliyet almadan onları görünür kılmayı hedefliyor. Bu kapsamda Loft Art'ın ilk sergisinde Arif Akdenizli, Bahadır Hızol, Çağrı Gözkonan, Dilan Tanburoğlu, Doğukan Çiğdem, Duygu Aydoğan, Emre Evcimen, Furkan Depeli, Kübra İnanç, Nil Büyükbayraktar, Oğuz Yeşilay, Orhan Gazi Keskin ve Ozan Dursun olmak üzere 13 bağımsız sanatçının eserleri yer alacak. Sanat alanında satışı gerçekleştirilen eserler, Akfen Holding'in kadın, genç ve çocukları merkezine alarak ulusal ve uluslararası sosyal sorumluluk projeleri hayata geçiren Türkiye İnsan Kaynakları Eğitim ve Sağlık Vakfı çalışmalarına da kaynak olacak. TİKAV Yönetim Kurulu Üyesi Dilara Akın'ın sorumluluğunda olacak Loft Art alanının Sanat Direktörlüğü'nü de Ayşe Jaber üstleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vision Art Platform, Akaretler'deki yeni mekanında düzenlediği No Room For A Door başlıklı ilk sergide açıklık kavramına odaklanıyor. Mert Acar, Tanzer Arığ, Majid Baharan, Sevim Sancaktar, Işık Özçelik, Candaş Şişman ve Nermin Ülker'in çalışmalarının yer alacağı sergi, birbirinden çok farklı üretim biçimleri olan sanatçıları bir araya getirmesiyle de dikkat çekiyor. Leyla Ünsal'ın sergi koordinatörlüğünü üstlendiği, Ezgi Bakçay'ın sergi metnine imza attığı No Room For A Door, hiçbir yere ait olmama hissinin verdiği sıkıntı kadar, yağmalanmış bir geçmişi kurtarmanın, tanıklara kulak vermenin ve kutsallığı yeniden inşa etmenin umudunu ziyaretçilere hissettirmeyi hedefliyor. Disiplinler-aşırı bir kültür, sanat platformu olma idealiyle, mekan açmayı ve mekansallaşmayı pek çok boyutu ile tartışan No Room For A Door sergisiyle yeni mekanının kapılarını açan Vision Art Platform, 1 Temmuz - 1 Ağustos 2021 tarihleri arasında ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Avrupa'nın sanat merkezleri birbirinden özel sergilerle 2022 yazını karşılıyor. Yaz tatili deniz, kum ve parlayan güneş fikrini akıllara getirse de bazılarımız için iyi bir tatilin sırrı farklı kültürlerle tanışmak ve sanat ziyaretleri yapmaktan geçiyor. Üstelik geçtiğimiz iki yılı düşününce Avrupa şehirlerinde ziyaret edilecek sergiler iştahımızı daha da kabartmış durumda. \"İmkanınız varsa, bu yıl tatilinizi bu sergilere göre planlayın.\" dedirten bazı etkinlikleri derledik. Museo Nacional del Prado Kraliyet Mütevelli Heyeti Başkanı Javier Solana'nın sözleriyle anlatmaya başlayalım bu sergiyi: \"Luis Paret, muhtemelen şu anda Museo del Prado'da açılan türden büyük bir sergiyi en çok hak eden 18. yüzyıl İspanyol sanatçısı.\" Goya ile aynı yılda doğan, ancak en azından birkaç yıl Porto Riko'ya sürgün edilmiş olması nedeniyle, onun cesur çağdaşı tarafından gölgede bırakılan 18. yüzyıl İspanyol ressam Luis Paret'in tüm eserlerinin tadını çıkarmak için nadir bir şans sunan sergi, Paret'in kariyerine ilişkin bu son derece kapsamlı araştırma. Ayrıca sanatçının sanat yaklaşımını ve tekniğinin de derin bir analinizi sunuyor. Yolunuzu Madrid'e düşürmek için bir geçerli bir nedeniniz daha var! Viyana'nın önemli sanat merkezlerinden ALBERTINA Müzesi, 2022'deki en önemli sergilerinden birini Edvard Munch'a (1863-1944) ithaf ediyor. Sergi, Edvard Munch'un, 20. yüzyılın ressamlarından Georg Baselitz, Andy Warhol, Miriam Cahn, Peter Doig, Marlene Dumas, Tracey Emin ve Jasper Johns'un sanatları üzerindeki etkisini inceliyor. Bu kapsamda sergide Munch'un 60'tan fazla eseri sergide yer alırken, onun sanatından etkilenen yedi sanatçının eserleri de diyaloğa davet edecek. Sergi, ALBERTINA Müzesi'nin 2003 ve 2015 yıllarında Munch'ta gerçekleştirdiği sergilerin devamı niteliğinde. Ayrıca, Munch Museet ve Ulusal Sanat, Mimarlık ve Tasarım Müzesi ile çok sayıda diğer uluslararası kurum ve özel koleksiyon tarafından da destekleniyor. 19 Haziran'a kadar Edvard Munch'ı keşfetmek için vaktiniz olacak. \"Gördüğümü yazarım, neysem onu çizerim.\" Bu sözler, geçen yıl 96 yaşında hayata gözlerini yuman Lübnanlı Amerikalı ünlü şair ve ressam Etel Adnan'a ait. Bu özel sergi, Etel Adnan'ın Vincent van Gogh'unkilerle birlikte renkli sanat eserlerini keşfetme şansı veriyor. Geleneksel retrospektiflerden farklı olarak sergi, Vincent van Gogh'un 10 tuvalini Adnan'ın 1960'ların ortasından 2021'e kadar uzanan yaklaşık 70 canlı tablosu, kağıt işi ve duvar halısı ile düşünceli bir şekilde bir araya getiriyor. 4 Eylül 2022'ye kadar Amsterdam'daki Van Gogh Müzesi'nde ziyaret edilebilecek sergi, aynı zamanda bu çok yönlü sanatçının Hollanda'daki ilk retrospektifi olma özelliği taşıyor. Fondation Louis Vuitton az bilinen 20. yüzyıl Macar sanatçısı Simon Hantai'nin çalışmalarının gelişimi ve sanatçının Simon Hantai'nin doğumunun (1922-2008) yüzüncü yılını kutlamak için Anne Baldassari'nin küratörlüğünde Hantai ailesiyle işbirliği içinde eşi görülmemiş bir retrospektif sergi düzenliyor. Sergide Simon Hantai'nin çoğu daha önce gösterilmemiş 130'dan fazla eseri yer alıyor ve bunların çoğu 1957'den 2000'e kadar geniş formatlı eserler. Sergi 29 Ağustos'a kadar kapılarını açık tutacak. MÖ 8. yüzyılda, Nubian başkenti Napata'nın çevresinde bir krallık büyüdü. MÖ 730'da Nubian kralı Piankhy Mısır'ı fethetti ve Nil Deltası'ndan Beyaz ve Mavi Nil'in birleştiği yere kadar uzanan bir krallıkta elli yıldan fazla hüküm süren 25. Kushite kralları Hanedanlığı'nı kurdu. Bu kralların en ünlüsü firavun Taharka oldu. Louvre Müzesi, Mısır Firavunu Taharqa'ya adanan Pharaoh of the Two Lands adlı sergiyle ziyaretçilerini bugün Sudan'ın merkezinde olan ve Kuş Krallığı olarak bilinen Napata'ya odaklanan bir keşfe çıkaracak. Sergi 25 Haziran'a kadar ziyaret edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vision Art Platform Senkron'a Beyond Vision/Görünenin Ardında adlı çevrimiçi bir sergi ile katılıyor. Gökhan Balkan, Mehmet Öğüt, Özgün Şahin ve SABO'yu bir araya getiren Beyond Vision/ Görünenin Ardında çevrimiçi ve 3d olarak deneyimlenmek üzere hazırlanmış bir sergi. Ayrıca Vision Art Platform'un Akaretler'deki yeni mekanından sanat severlere ulaşan ilk sergi 15 Nisan ile 15 Mayıs tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. Mehmet Öğüt'ün kağıt üzerine yakma tekniğiyle oluşturduğu resimler, Özgün Şahin'in Müşterek Alanda Kusursuz Tekrar videoları ve tuval üzerine yağlı boya çalışmaları, Sabo'nun John Fowles'tan esinlenmiş Magus serisi resimleri, Gökhan Balkan'ın kültür ve doğayı insan sonrası bir perspektifle ilişkilendiren kayıt üzerine UV baskı işleri çok dilli bir anlatı kuruyor. Sergideki bu yöntemsel çeşitlilik, görünenin akışkan varlıkla ilişkisini sorgularken kavramsal bir birliğe kavuşuyor. Beyond Vision/Görünenin Ardında akışın, tekrarın, dönüşümün, yaşam döngüsünün göze getirilmesinde imgenin imkanlarını sorguluyor. Bu döngü fikri Mehmet Öğüt'te ontolojik bir bağlama yerleşirken Özgün Şahin'de kentsel, Gökhan Balkan'da ekolojik, Sabo'da edebi bir derinlikte köklerini buluyor. Mehmet Öğüt kibritlerin ya da pürmüzün kağıt üzerinde bıraktığı izlerle resim yapıyor. Aslında resmi ateşin ve havanın yapmasına izin veriyor. Böylece klasik sanatın temsil geleneklerinin karşısına doğanın ustalığını yerleştiriyor. Kültür ve doğa çelişkisi tartışması Gökhan Balkan'nın işlerinde de merkezi önemde. Balkan insan merkezli tarihin dünyada bıraktığı yara izlerine bakıyor. Onun kompozisyonlarında hissedilen ritim duygusu Özgün Şahin'in işlerinde de yankı buluyor. Şahin, kaotik kent yaşamının içinde gizli geometrik düzeni ve belki de huzuru, kaleydoskopik imgelerde ve izole edilmiş anlarda yakalıyor. Sabo izolasyon halinin sanrılar ve gerçekler arasında sınırları eşik haline getirdiği bir görü deneyimine odaklanıyor. Sabo'nun işinde roman kahramanının, yazarın ve ressamın zamanları farklı katmanlar oluştururken, tuvale birbirini örten izler düşürüyor. Beyond Vision/Görünenin Ardında farklı güzergahlardan gelen bu dört sanatçı rastlantının, akışın ve tekrarın içinde saklı bir anlamın peşinde gibi görünüyorlar. Bu anlam retina üzerindeki bir leke gibi yakalandıkça kaçarken, sanatçıların yolları görünenin ötesinde, görmenin ard-zamanında kesişiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sanatçı Nancy Atakan son 50 yıla yayılan üretimlerinden zamana adanan bir seçki ve dikkat çeken tekstil çalışmalarıyla Pi Artworks'te. Nancy Atakan'ın Pi Artworks'de 10 Aralık tarihinde açılacak Zamanın Kokusu başlıklı sergisi dışında heyecan verici başka bir haberse, sanatçının yaşamı ve üretimlerine odaklanan bir belgesel projesi. Pandemi karantinasından kısa bir süre önce prodüktör Dilek Aydın sanatçıya ulaşarak hayatını belgesel yapmak istediğini söylüyor. Daha önce Mimaroğlu belgeseli ve Venedik Film Festivali'nden ödül alan Hayaletler filminin yapımcılığını üstlenen Aydın'ın ortaya koymak istediği husus ise, bir nevi terse göç olgusu. Türkiye'den ABD gibi gelişmiş ülkelere taşınan sanatçıların alışık olduğumuz hikayelerinin aksine, ABD'den Türkiye'ye gelerek sanatsal pratiğini geliştiren bir sanatçının ilginç yaşamını perdeye taşıma isteği, bu belgesel için ana motivasyon olmuş. Sanatçının 1969 yılından bu yana oturduğu Nişantaşı'ndaki evinden sokağa çıkış anlarını ve gündelik hayatında uğradığı mekanları da içine alarak sanatçıyı takip etme sürecini iPhone'la kaydederek bir video kesiti yaratan Aydın, fon bulduktan sonra, bu yıl Nisan ayında sanatçının doğduğu Virginia eyaletinde çekimlerini bitirerek, İstanbul ayağına devam ediyor. Filmin son durağı ise Pi Artworks olacak. Zamanın Kokusu sergisini 10 Aralık - 31 Ocak tarihleri arasında Pi Artworks'te ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Mine Akın imzalı Bütünün İçinden isimli seride yer alan ahşap heykeller, 19 Şubat 29 Nisan tarihleri arasında Bodrum'da. Heykellerinde zeytin ağacının zarafetinden ve kendine has yapısından destek alan Mine Akın'ın Bütünün İçinden isimli serisindeki ahşap heykeller, sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Istanbul 74 tarafından Bodrum'da Maçakızı Otel'de 19 Şubat 29 Nisan tarihleri arasında ziyaretçilerini ağırlayacak olan sergi, sanatçının ilk defa çalıştığı zeytin ağacı gövdelerine oyulmuş ahşap heykellerden seçkilerle hayata geçecek. Heykel sanatçısının Bütünün İçinden sergisine araç olan zeytin ağacı bedenleri, Gaziantep'te bir inşaat alanına yer açmak için kesilen 100 yıllık köklerden oluşuyor. Bu sergiyle ilgili olarak Mine Akın, \"Zeytin Akdeniz coğrafyasında başlar, Ege ile son bulur. Benim doğduğum topraklar Akdeniz, zeytin memleketi ve hayatımı devam ettirmeye karar verdiğim nokta Bodrum. Buna ne denir bilmiyorum ama sanki evren önceden bunu belirlemiş. sözleriyle düşüncelerini ifade ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Doğanın ve insan zihninin peyzajını senkronize edebilen ressam, düşünür, şair Etel Adnan'ı, vefatının ardından New York Guggenheim'daki sergisi vesilesiyle anıyoruz. Hiddetli bir şekilde ressam oldum. Kendimi bu yeni dilin içine daldırdım. Soyut sanat, şiirsel ifadenin karşılığıydı; kelimeler yerine renkleri ve konturları kullandım. Dil odaklı bir kültüre ait olma ihtiyacında değildim, onun yerine açık ifadeyi tercih ettim. Ruhum gevşekti. Anladım ki insan farklı yönlere hareket edebilir; bedenen değil ama düşünceler aynı anda çok başka yönlere gidebilir... diyordu Etel Adnan kendi özgeçmişini yazdığı makalesinde. Neredeyse bir yüzyıla yayılan yaşamında, bir entelektüel bir kadın entelektüel olarak savaşa karşı durdu, kolonyalizmin dayattığı kültürel eşitsizliği tatlı diliyle ifşa etti ve huzuru aradığı California'nın coğrafyasından yeni bir görsel dil yarattı. İzmir'de doğan Rum anne ile İstanbul'da askeri okulda eğitim alan ve Osmanlı'ya hizmet eden Suriyeli babanın kızı olarak Beyrut'ta 1925 yılında dünyaya gelen sanatçı, çok kültürlü, çok katmanlı bir çevrede büyüyor. Fransızca, Rumca, Arapça, Türkçe ve İngilizcenin konuşulduğu ve öğrenildiği ortam, onun önce Paris Sorbonne'a, sonra Amerika'da Berkeley'e ve ardından Harvard Üniversitesi'ne gitmesine olanak sağlıyor. 1950'lerde üniversitede sanat felsefesi dersleri verirken, hayatının dönüm noktası gerçekleşiyor. Bu da, Cezayir'de Fransa'ya karşı bağımsızlık hareketinin başladığı ve kolonyal yönetimine karşı isyanların arttığı döneme denk geliyor. Adnan'a kulak verelim: Derin çelişkilerle boğuştuğum bir dilde artık özgür şekilde yazamadığımı fark ettim. Bir anda hiç beklenmedik bir olay bu sorunu çözdü; sanki güneş olması gereken yerden değil de, ufukta başka bir noktadan doğmuştu. Berkeley kampüsünde, Sanat Departmanı'nın başkanı Ann O'Hanlon ile karşılaştım. Kampüs bahçesinde gül fidanlarının yanı başında sohbet ederken, ona sanat felsefesi dersi verdiğimi söyledim. O da bana resim yapıp yapmadığımı sordu. Hayır, dedim. Sanatla uğraşmadan felsefesini anlatabilmeme şaşırdığı için, ona 'annem beceriksiz olduğumu söylerdi' diye yanıt verdim. Bana şöyle söyledi: 'Sen de ona inandın mı?!' Etel Adnan, bu konuşmadan sonra yağlı boyalarını, pastel boyalarını, kağıtlarını ve kanvaslarını alıp resim yapmaya başlıyor ve 60 yıl boyunca hiç durmuyor. Etel Adnan: Light's New Measure sergisi 10 Ocak 2022 tarihine dek New York Guggenheim'da ziyaretçilerini bekliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başlangıçta 28 Şubat'ta yapılması planlanan 93. Akademi Ödülleri, pandemi nedeniyle ertelenmişti. Tören, 25 Nisan'da gerçekleşecek. Bu karar, adaylık kriterlerinin de değişmesine neden oldu. Başvuru şartı olarak 31 Aralık son tarihli olması gereken filmler 28 Şubat'a uzatıldı. Bu noktaya kadar yayınlanan tüm filmler adaylığa hak kazanmak için başvurabildi. Oscar adaylıkları 15 Mart 2021'de Priyanka Chopra Jonas ve Nick Jonas tarafından açıklanmıştı. Şimdiye kadar ödül sezonu boyunca A-listerleri pijamalarında görmek hoşunuza gitti mi bilmiyoruz ancak bu kez öyle bir şansınız yok. 2021 törenine katılacak konuklar, Oscar organizatörlerinden komik bir not alarak, casual bir görünümün uygun olmayacağını öğrendiler. Altın Küre'den sonra Oscar'lar, 2021 törenine Zoom konuşmalarının dahil edilmeyeceğine karar verdi. Yani kazananların ya şahsen katılmaları gerekecek ya da teşekkür konuşmalarını Instagram postlarına saklamaları gerekecek. Zoom içermeyen bir televizyon yayını olasılığı teoride kulağa iyi gelse de adaylar arasında bazı tartışmaları da beraberinde getirdi çünkü bu kararın Covid-19 nedeniyle ABD'ye uçma şansı olmayan pek çok yeteneği dışlayacağı düşünüldü. İngiltere'de uluslararası seyahatler en erken 17 Mayıs'a kadar yasaklandı, bu nedenle Emerald Fennell ve Vanessa Kirby ve Carey Mulligan gibi İngiliz yeteneklerin törene katılmaları imkansız görünüyor. Bu yılki ana Oscar töreni, elbette Hollywood'da, ancak sadece geleneksel Dolby Tiyatrosu'nda değil, birkaç mekanda gerçekleşecek. Aslında, Soderbergh ve ekibi 25 Nisan'da saat 12:00'den 26 Nisan saat 4'e kadar Union Station'da çekim yapmak için Los Angeles şehir merkezini kapatarak hazırlanacaklar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 6-15 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek 2021 Cannes Film Festivali, Covid-19 protokollerini açıklayan bir plan yayımladı. Son iki senenin ödül törenleri ve festivallerinde adaylar, kırmızı halı görünümleri ve kazananlar kadar, alınan Covid-19 tedbirleri de merakla beklenir oldu. 6-15 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek 2021 Cannes Film Festivali, Covid-19 protokollerini açıklayan bir plan yayımladı. Hatırlayacağınız üzere, pandemi nedeniyle festival bu yıl her zamanki gibi Mayıs ayı ortalarında yapılmamış, ertelenmişti. Amerikalı yönetmen Spike Lee'nin festivalin büyük ödüllerini belirleyen jüri başkanı olacağı duyurusunun ardından, 74. edisyonunun, 7 Temmuz'da Leos Carax'ın merakla beklenen romantik müzikal filmi Annette ile başlayacağı duyurulmuştu. Adam Driver ve Marion Cotillard'ın yer aldığı müzikal türündeki film, Cannes'da uluslararası prömiyer yapacak ve yarışmaya katılacak. Bunun yanı sıra The French Dispatch, Benedetta gibi yapımları sinemaseverlerle buluşturması beklenen festivale geri sayım başlamışken, festival yönetimi kısa bir süre önce katılımcılar için belirlenen salgın protokollerini içeren bir plan yayımladı. Yayımlanan protokole göre önlemler arasında, sosyal mesafeyi sağlamak, maske kullanımı gibi zorunlu önlemlerin yanı sıra tıbbi hizmet ve testleri gerçekleştirmek için bir tarama merkezi de yer alıyor. Festival yönetimi, erişim protokolleri (Covid-19 testleri, sıcaklık kontrolleri vb.) ve kapasite sınırlamaları ile ilgili tüm kararların, hükümet ve yerel makamlardan gelen tavsiyelere göre alındığını da belirtti. Ayrıca Cannes sahillerinde pavyonlara ve kokteyl etkinliklerine izin verilecek, ancak hükümet belgelerine göre bunlar da ek protokollere tabi olacak. Yemekli etkinliklerde fiziksel mesafe uyarınca oturulmasının yanı sıra, maskelerin öğünler servis edilene kadar takılması gibi bir dizi kural da yer alıyor. Ayrıca dijital menü kullanılarak, aşırı temasın da önüne geçilecek. Öte yandan gece kulüplerinin de kapalı olacağı belirtildi. Aşı sertifikası veya PCR testi olan, yurtdışından festivale gelecek olan katılımcıların 9 Haziran'dan itibaren ülkeye girişlerine izin verilmesi bekleniyor. 30 Haziran'dan itibaren gece sokağa çıkma yasakları ve diğer kısıtlamaların çoğu, vaka sayıları kontrol altında tutulursa kaldırılacak, ancak Covid-19 protokolleri kamusal alanlarda uygulanmaya devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin bir reform sürecinden geçmesi gerektiğine inanan NBC, bu değişiklik için zaman tanıyarak 2022 Altın Küre'yi yayınlamayacağını duyurdu. Her şey, geçtiğimiz Şubat ayında HFPA yani Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin bünyesinde bulunan 87 üyeden hiçbirinin siyahi olmamasıyla başladı aslında. Hatta Time's Up, bu konuda bir kampanya başlatarak organizasyonun reform yapması gerektiğine dair eylem çağrısında bulunmuştu. O zamandan beri ise HFPA için sular pek durulmuyor. Bu kararın ardından Tom Cruise da sahip olduğu üç Altın Küre Ödülü'nü iade ederek destekte bulundu. İlerleyen günlerde başka Hollywood yıldızlarının da seslerini yükseltip yükseltmeyeceğini göreceğiz ancak HFPA'in olaylar karşısında beklenen reformları gerçekleştirmesi artık kaçınılmaz gibi duruyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uzun bir süredir sunucusuz gerçekleşen Oscar Töreni bu sene üç başarılı kadına emanet. Amy Schumer, Wanda Sykes ve Regina Hall, 2022 Oscar Ödülleri'nin yeni sunucuları. Ödül törenlerinde sunuculuk yapmak hem deneyim hem de biraz cesaret gerektirir. Özellikle de söz konusu yılın en önemli etkinliklerinden biri olan Oscar Ödül Töreni'yse. Çünkü işin ucunda Ellen DeGeneres gibi başarılı olmak da var, Anne Hathaway ve James Franco ikilisi gibi esprilerin odağına yerleşmek de. Tüm bu nedenlerden dolayı Oscar Ödül Töreni 2018'den beri sunucusuz gerçekleşiyordu. Bu sene ise durum tersine dönüyor. Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi, 27 Mart gecesi ABC kanalında canlı yayınlanacak olan 2022 Oscar Ödülleri'nin yeniden sunuculu bir törenle sahiplerini bulacağını duyurdu. Bu haberin ardından Tom Holland, Pete Davidson, Selena Gomez, Tina Fey ve Steve Martin gibi çeşitli isimler gündeme gelirken akademi bugün merakla beklenen açıklamayı yaptı. Hiç beklenmedik isimler bu sene Dolby Theatre'da gerçekleştirilecek törenin sunuculuğunu üstlenecek. Peki kimler mi bu isimler? Beyaz perdenin üç sevilen oyuncusu Amy Schumer, Wanda Sykes ve Regina Hall. İlk kez üç kadına emanet edilen sahnede nasıl espriler ortaya çıkacağı büyük merak konusu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 40. İstanbul Film Festivali kapsamında, Türkiye Sineması bölümünde yer alan Ulusal Belgesel ve Ulusal Kısa Film yarışma filmlerinin gösterimleri tamamlandı ve yarışmaların kazananları açıklandı. En İyi Belgesel Ödülü'nü Yusuf Emre Yalçın'ın yönettiği Anima alırken, En İyi Kısa Film Ödülü'ne de Serhat Karaaslan'ın yönettiği Suçlular filmi layık görüldü. 40. İstanbul Film Festivali kapsamında, Türkiye Sineması bölümünde yer alan Ulusal Belgesel ve Ulusal Kısa Film yarışma filmlerinin gösterimleri tamamlandı ve yarışmaların kazananları açıklandı. En İyi Belgesel Ödülü'nü Yusuf Emre Yalçın'ın yönettiği Anima alırken, En İyi Kısa Film Ödülü'ne de Serhat Karaaslan'ın yönettiği Suçlular filmi layık görüldü. İstanbul Film Festivali'nin belgesel sinemayı ve sinemacıları desteklemek amacıyla düzenlediği Ulusal Belgesel Yarışması'nda bu yıl 9 film yarıştı. Ulusal Belgesel Yarışması jürisinde yönetmenler Serdar Kökçeoğlu ve Martina Priessner ile yönetmen ve yapımcı Hasan Söylemez yer aldı. Bu yıl festivalin Belgesel Kuşağı Tema Sponsoru da olan Discovery+ tarafından 20 bin TL para ödülü ile desteklenen En İyi Belgesel Ödülü'nü Yusuf Emre Yalçın'ın yönettiği \"Anima\" kazandı. Ulusal Belgesel Yarışması'nda Etna Özbek'in yönettiği \"Nosema\" ile Sidar İnan Erçelik'in yönettiği \"Rüzgar Tayı\" filmlerine Mansiyon verildi. İstanbul Film Festivali'nin kısa film yapımını özendirmek, bu alanda gelişimi desteklemek ve nitelikli filmleri izleyiciyle buluşturmak amacıyla düzenlediği Ulusal Kısa Film Yarışması'nda bu yıl 13 film yarıştı. Jüride oyuncu ve yapımcı Nazlı Bulum, yönetmen Engin Erden ve sinema yazarı Selin Gürel yer aldı. Jüri, En İyi Kısa Film Ödülü'ne Serhat Karaaslan'ın yönettiği \"Suçlular\" filmini layık gördü. Ulusal Kısa Film Yarışması'nda Malaz Usta'nın yönettiği \"Sürgünde Bir Yıl\" filmine Mansiyon verildi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pandemi kısıtlamalarını geride bıraktıktan sonra eskisi gibi sinema, sinemada hep beraber izlenir dediğimiz günlere geri dönüyoruz. Bu heyecan devam ederken İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile 41. İstanbul Film Festivali'ni konuştuk. 41. İstanbul Film Festivali dünya sinemasının en yeni örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenlerin son filmleri, yeni keşifler ve gizli hazinelerin aralarında olduğu 135 uzun ve 22 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla festival takipçileriyle buluşmak için gün sayıyor. 8-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek festival, hepimizi heyecanlandıran filmlerin yanı sıra konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla gerçekleştirilecek sohbetler, konserler ve özel etkinliklere de ev sahipliği yapacak. Pandemi kısıtlamalarını geride bıraktıktan sonra eskisi gibi sinema, sinemada hep beraber izlenir dediğimiz günlere geri dönüyoruz. Bu heyecan devam ederken İstanbul Film Festivali Direktörü Kerem Ayan ile 41. İstanbul Film Festivali'ni konuştuk. Öncelikle pandemi şartları sona erdi, sonunda kısıtlama olmadan salonlara dönüşümüzü kutluyoruz. Yedi salonda gösterim yapacağız, toplam 157 filmimiz olacak. Başta büyük ödülümüz Altın Lale'nin verileceği Uluslararası Yarışma, sinemamızın en yeni yapımlarının yarışacağı ve bazılarının dünya prömiyeri yapacağı Ulusal Yarışma, Ulusal Belgesel Yarışması ve Ulusal Kısa Film Yarışması bu yıl da devam ediyor. Geleneksel bölümlerimizden Genç Ustalar bu yıl ödüllü bir bölüme dönüşüyor; bu yıl ilk defa, sinema öğrencilerinden oluşan Nespresso Genç Jüri, yine genç yönetmenlerin filmlerini değerlendirecek. Spagetti western türünü ortaya çıkaran Sergio Leone'nin tüm filmlerini programa alabildik. Baba filminin de 50. yılına özel restore kopyasından gösterim yapacağız. Mayınlı Bölge'de de bu yıl folklorik korku filmlerini konuk ediyoruz. Birçok filmin gösterimini yeniden ekiplerinin katılımıyla yapacağız. Panellerimiz ve saygın sinemacılarla festival sohbetlerimiz olacak. Sinema profesyonellerine seslenen Köprüde Buluşmalar etkinlikleri de büyük ölçüde fiziksel olarak yapılacak. 2016 yılından bu yana İstanbul Film Festivali'nin direktörüyüm ama dediğiniz gibi uzun yıllardır sektörde farklı aşamalarda ve pozisyonlarda bulundum. Sinema belki birçok sanat alanından daha fazla değişime açık ve daha hızla dönüşüyor. Doğrusu her yıl beni etkileyen filmlere yenileri katılıyor; usta yönetmenlerden genç sinemacılara yaratıcılığın sınırının olmadığını kanıtlıyorlar bize. Teknik olanakların sürekli gelişmesi olasılıkları çoğaltıyor ve daha çok kişinin hevesini gerçekleştirmelerini sağlıyor. Sinema çevrimiçi, salon, platform derken yine de yerini koruyor. İzleyici oldukça sinema da var olacak. Tüm jüri üyelerimizle daha önce bir şekilde bir araya geldik. Bent Hamer'in jüri başkanlığı bizi çok sevindirdi elbette. İlk filmi Yumurtalar'ı 1997'de festivalde gösterdiğimizden beri hiçbir filmini kaçırmıyorum. Son filmi Aracı'yı programa alınca hem konuk hem jüri başkanı olarak davetimizi kabul etti. Radu Muntean da Ali Asgari de ödüllü sinemacılar. Marie-Ange Luciani'nin yapımcılığını üstlendiği üç film bu yılki festival programında yer alıyor; Gaia Furrer'i de Venedik Film Festivali katılımlarımızdan tanıyoruz. Her jürinin yaklaşımı, dinamikleri, çalışma tarzları farklı oluyor, bu yılki yarışma filmlerini nasıl değerlendireceklerini ben de merak ediyorum. Evet, pandemi sırasında festival filmlerini çevrimiçi gösterdiğimizde Jia Zhang-ke ile yine çevrimiçi bir söyleşi yapmıştık, \"omuz omuza film seyretmenin\" eşsiz olduğunu, bu yüzden sinemanın hep var olacağını söylemişti. Festivali çevrimiçine taşımakla pandeminin ağır havasını da bir nebze dağıtıp hem de bütün Türkiye'den erişime açabilmiştik. Çevrimiçi gösterimlere sinemalara dönüşle birlikte bu yıl ara verdik, önümüzdeki dönemde şartları yeniden değerlendireceğiz. Zurich Sigorta'nın süregelen desteğiyle her yıl sinemamızdan bir klasiği restore ettiriyoruz. Festivalin sinemamıza bu katkısı uzun yıllardır süren bir gelenek oldu. Türk sinemasının efsanelerinden Cahide Sonku'nun yer aldığı çok film gösterdik ama hiçbir filmini daha önce restore etmemiştik. Sonku bu filmin her şeyi: başrolü Zeki Müren'le paylaşıyor ama 1953'te hiç görülmemiş bir şekilde filmin hem yapımcısı hem ortak yönetmeni hem de Müren'in anlattığına göre sette makyajı bile üstlendiği oluyor. Bu anlamda çok önemli, bir yandan da Zeki Müren'in rol aldığı ilk film olduğu için de çok özel bir yapım Beklenen Şarkı. Öncelikle pandemiyi tamamen ardımızda bırakmış olmayı hayal ediyorum. Diğer bir hayalim de izleyicilerimizin 2022'nin türlü krizlerine rağmen festivalde başka dünyaları, iklimleri, hayatları keşfetmeye gelmeleri. Festival Programı kapsamında görmemizi önereceğiniz 5 film önerisi alsak sizden... Yansıma: 2020'de Atlantis ile İstanbul Film Festivali'nde Uluslararası Yarışma'nın büyük ödülü Altın Lale'yi kazanan Ukraynalı yönetmen Valentyn Vasyanovych Ukrayna halkının travmasını yeniden ele alıyor. Aşk, Mark ve Ölüm: Cem Kaya ile Mehmet Akif Büyükatalay'ın olağanüstü belgeseli, hem bir müzik filmi hem Almanya'yla Türkiye'nin kesişen tarihini müzik üzerinden aktarıyor hem de Almanya'daki ikinci, üçüncü kuşak müzik kültürünü çok şenlikli anlatıyor. Garip Ama Gerçek / Incredible But True: Quentin Dupieux'nün çok sıradışı bir mizah anlayışı var; doğrusu bu kez kendini iyice aştığını düşünüyorum. En son Filmekimi'nde Deri Ceket filmini izlemiştik, bu kez de gizem filmi ile bilimkurgunun kesiştiği yerde çılgın bir komediye imza attı. Elveda Leonora / Leonora Addio: Paolo ile Vittorio Taviani kardeşler uzun yıllar Kaos dahil İtalyan sinemasının birçok başyapıtına imza attılar. Bu film, Paolo Taviani'nin kardeşi öldükten sonra çektiği ilk film. Bir yandan ona adanmışken bir yandan da Kaos'un da uyarlandığı Nobel ödüllü yazar Pirandello'ya bir saygı duruşu. Çok evrensel ve çok hüzünlü. Plastic Semiotic: Radu Jude'nin 20 dakikalık minik filmi şahane bir insanlık hali/evrenin tarihi filmi. Sadece belgesel diyerek nitelendirmek haksızlık olur, çünkü binlerce yılı, hem de hiç kendini tutmadan plastik çocuk oyuncakları üzerinden anlatıyor. Berlin'de Altın Ayı'yı kazanan ve geçen yıl festivalde gösterdiğimiz Kaçık Porno filmini izleyenler hemen anlayacaklar neyi kastettiğimi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 41. İstanbul Film Festivali, dünya sinemasının en yeni örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenlerin son filmleri, yeni keşifler ve gizli hazinelerin aralarında olduğu 135 uzun ve 22 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla takipçileriyle buluşmak için gün sayıyor. 41. İstanbul Film Festivali dünya sinemasının en yeni örnekleri, kült yapıtlar, usta yönetmenlerin son filmleri, yeni keşifler ve gizli hazinelerin aralarında olduğu 135 uzun ve 22 kısa metrajlı filmden oluşan zengin programıyla festival takipçileriyle buluşmak için gün sayıyor. Festivalin açılışını, dünya prömiyerini Şubat 2022'de Berlin Film Festivali'nde yapan ve En İyi Başrol Performansı , En İyi Senaryo, Sanat Sinemaları Birliği Ödülü kazanan Rabiye Kurnaz George W. Bush'a Karşı yapacak. Köln'de yaşayan komedyen, yazar, sunucu ve oyuncu Meltem Kaptan'ın güçlü Rabiye performansı kendisine Berlin Film Festivali'nde En İyi Performans Ödülü'nü getirdi. Tiyatro, opera ve film yönetmeni Andreas Dresen'in Geceyi Bekleyenler, Yolun Yarısında ve Yarı Yolda adlı filmleri, geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali programında yer almıştı. İstanbul Film Festivali, Zurich Sigorta işbirliğiyle Türk sinemasının önemli yapıtlarını restore ettirerek gün ışığına çıkarıyor. Sinemaseverler bu yıl sinemamızın ilk kadın yönetmeni Cahide Sonku'nun yapımcılığını üstlendiği, Sami Ayanoğlu ve Orhon M. Arıburnu ile birlikte yönettiği, Cahide Sonku ile Zeki Müren'in başrollerini paylaştığı 1953 yapımı Beklenen Şarkı'yı beyazperdede izleme imkanı yakalayacak. Beklenen Şarkı'nın Atlas Post Production tarafından restore edilmiş kopyası, 10 Nisan Pazar günü saat 19.00'da Atlas 1948 Sineması'ndaki gala gösteriminde seyirciyle buluşacak. İstanbul Film Festivali'nin bu yılki gösterimleri Beyoğlu'nda Atlas 1948, Beyoğlu Sineması, Pera Müzesi Oditoryumu, Nişantaşı'nda CineWAM Premium+ City's (Salon 3 ve Salon 7) ve Kadıköy'de Kadıköy Sineması ile Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi olmak üzere 7 salonda yapılacak. Gösterimler her yıl olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30'da yapılacak. İstanbul Film Festivali tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere takdim edilen Sinema Onur Ödülleri bu yıl iki değerli oyuncuya; Meral Çetinkaya ile Gülsen Tuncer'e verilecek. Sanatçıların ödülleri 7 Nisan gecesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yapılacak Açılış Töreni'nde sunulacak. 41.İstanbul Film Festivali'nde yarışma heyecanı 8 Nisan'da başlayacak. Uluslararası Yarışma, Ulusal Yarışma, Ulusal Belgesel Yarışması, Ulusal Kısa Film Yarışmalarının kazananları ile FIPRESCI, Seyfi Teoman İlk Film Ödülü ve Genç Usta Ödülü'nü kazanan filmler 19 Nisan Salı akşamı yapılacak 41. İstanbul Film Festivali Ödül Töreni'nde açıklanacak. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği jürisi, Ulusal Yarışma, Uluslararası Yarışma ve Ulusal Kısa Film Yarışması'ndan birer filme FIPRESCI Ödülü verecek. 41. İstanbul Film Festivali kampanyası Monroe tarafından hazırlandı. Her filmin farklı bir gerçeklik ve ihtimal temsili olduğu içgörüsünden yola çıkan iletişim kampanyası, rüya metaforu üzerinden bilinçaltı, gerçeklik ve gerçeklik-üstü temalarını işliyor. Kampanyanın tüm kreatif çıktıları ise festivalin 41 yılı boyunca ağırladığı ikonik sahnelerin izlerini taşıyan bir sinema perdesinin, tüm şehri gezmesine tanık oluyor. İstanbul Film Festivali'nin retrospektif bölümü bu yıl sinemanın en yaratıcı, en etkili isimlerinden biri olarak kabul edilen Sergio Leone'ye ayrıldı. İtalyan yönetmen, yapımcı ve senarist Leone'nin çektiği yedi uzun metrajlı film yenilenmiş kopyalarından gösterilecek. Sergio Leone bölümünde Dolar Üçlemesi ve Bir Zamanlar Üçlemesi olarak anılan klasikler dahil, yönetmenin çektiği 7 uzun metrajlı film yer alıyor. 41. İstanbul Film Festivali'nin Uluslararası Yarışma, Ulusal Yarışma, Ulusal Belgesel Yarışması, Ulusal Kısa Film Yarışması ve Seyfi Teoman En İyi İlk Film bölümlerinde yer edinecek filmlerin listesini aşağıda görebilir, festivalin tüm programına ulaşmak için resmi web sitesini ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul Film Festivali, bu yıl 42. kez sinemaseverlerle buluşmak üzere şehre dönüyor. 7-18 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek festival hakkında bildiğimiz her şey burada. Baharın habercisi İstanbul Film Festivali, bu yıl 42. kez sinemaseverlerle buluşmak üzere şehre dönüyor. 134 uzun ve 29 kısa metrajlı filmden oluşan programıyla festival takipçileriyle buluşacak. Festival kapsamında 12 günde, 14 bölümde, 84 ülkeden 160 yönetmenin filmleri gösterilecek. Festivalde gösterimlerin yanı sıra konuk yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapılacak söyleşiler, özel gösterimler ve etkinlikler de yer alacak. Bunlardan belki de en heyecanla bekleneni Fransız edebiyatının en önemli isimlerinden Annie Ernaux'un katılımı. Ernaux, 8mm hatıra filmlerini bir araya getirerek hazırladığı Super-8 Yılları filminin 13 Nisan'daki gösterimi, usta yazarın katılımıyla gerçekleşecek. Festival bizi bu sene de şaşırtmıyor ve aşina olduğumuz salonlara geri dönüyoruz. İstanbul Film Festivali'nin bu yılki gösterimleri Beyoğlu'nda Atlas 1948 ve Fransız Kültür Merkezi, Şişli'de CineWAM Premium+ City's Nişantaşı (Salon 3 ve Salon 7) ve Kadıköy'de Kadıköy Sineması ile Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi olmak üzere 6 salonda yapılacak. Gösterimler her yıl olduğu gibi 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30'da gerçekleşecek. 42. İstanbul Film Festivali bu yıl, Sundance Film Festivali'nde Dünya Sineması-Dram kategorisinde Büyük Jüri Ödülü'nü kazanan Scrapper / Hırçın ile açılıyor. Charlotte Regan'ın yönettiği sıcak, esprili, yaratıcı, tatlı, duygusal bir baba-kız hikayesi olan Hırçın'da baba rolünü Triangle of Sadness / Hüzün Üçgeni'nin başrolündeki Harris Dickinson canlandırıyor. Festival tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere takdim edilen Sinema Onur Ödülleri bu sinema ve tiyatro oyuncuları, Kayhan Yıldızoğlu ile Nevra Serezli'ye verilecek. Ödüller, 6 Nisan gecesi düzenlenecek Açılış Töreni'nde sunulacak. Festivalin Uluslararası Yarışma jürisinin başkanlığını Portekizli yönetmen Joao Canijo üstlenecek. Uluslararası Yarışma jürisinde yapımcı Dora Bouchoucha, yönetmen Teona Strugar Mitevska, yönetmen Alexandre O. Philippe ve oyuncu Maeve Jinkings yer alıyor. Festivalin Ulusal Yarışma kategorisinin jüri başkanlığını yönetmen Emin Alperüstlenecek. Ulusal Yarışma jürisinde oyuncu Farah Zeynep Abdullah, görüntü yönetmeni A. Emre Tanyıldız, kurgucu Aylin Zoi Tinel ve yazar Seray Şahineryer alıyor. Ulusal Yarışma'da Altın Lale En İyi Film, Jüri Özel Ödülü, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu, En İyi Sanat Yönetmeni ve En İyi Özgün Müzik olmak üzere toplam 10 dalda ödül veriliyor. Türkiye yapımı uzun metrajlı kurmaca ilk filmlerin aday olduğu Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü jürisinde Berlin Uluslararası Film Festivali idari direktörü Mariette Rissenbeek, yönetmen ve yapımcı M. Tayfur Aydın ve yönetmen Nazlı Elif Durlu yer alıyor. Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü, 2012 yılında kaybettiğimiz yönetmen, senarist ve yapımcı Seyfi Teoman anısına 2013 yılından bu yana veriliyor. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği jürisi Ulusal Yarışma, Uluslararası Yarışma ve Ulusal Kısa Film Yarışması'ndan birer filme FIPRESCI Ödülü verecek. Başkanlığını Klaus Eder'in yapacağı jüride Bojidar Manov, Ekrem Buğra Büte, Marietta Steinhart, Jose Solis ve Yeşim Burul yer alacak. İstanbul Film Festivali, Zurich Sigorta işbirliğiyle Türk sinemasının önemli yapıtlarını restore ettirerek gün ışığına çıkarmaya ve bu klasiklerin yeni kopyalarını Türk sinemasına kazandırmaya devam ediyor. Sinemaseverler Dünden Bugüne Türk Klasikleri bölümünde bu yıl Metin Erksan'ın senaryosunu yazıp yönettiği, Hamlet rolünü Fatma Girik'in üstlendiği, 1976 yapımı İntikam Meleği Kadın Hamlet'i Atlas Post Production tarafından restore edilmiş kopyasından izleyebilecek. Zaman içinde kült mertebesine ulaşan İntikam Meleği Kadın Hamlet, 42. İstanbul Film Festivali kapsamında geçen yıl hayatını kaybeden Fatma Girik anısına gösterilecek. İntikam Meleği Kadın Hamlet, 11 Nisan Salı günü saat 19.00'da Cinewam City's Nişantaşı'ndaki gala gösteriminde seyirciyle buluşacak. İstanbul Film Festivali'nin geleneksel bölümlerinden Genç Ustalar'da genç yönetmenlerin çektikleri ilk veya ikinci filmlerin alıyor. Türkiye'de ikamet eden 18-25 yaş arası sinema öğrencilerinden oluşan Nespresso Genç Jürisi, Genç Ustalar bölümündeki filmleri değerlendirecek ve bir filmin yönetmenine yine Nespresso'nun katkılarıyla Genç Usta Ödülü verilecek. Nespresso'nun 3.000 Avro para ödülüyle desteklediği Genç Usta Ödülü, festivalin 18 Nisan akşamı yapılacak kapanış ve ödül töreninde, kazanan yönetmene verilecek. Festivalin bu yılki Nespresso Genç Jürisi üyeleri Malik Badalov, Aşkım Berberoğlu, Fidan Çaça, Kaan Kavas, Fikret Başar Kaya, Sude Özçalı ve Elif Melisa Özhan. 42. İstanbul Film Festivali film seçkilerinden Heyula'nın amacı, sinemada yeni anlatım olanaklarına yer açan ve sinematik dili genişleten filmleri seyirciyle buluşturmak. Yönetmen Burak Çevik'in küratörlüğünü yaptığı seçki, yeni anlatım olanaklarını deneyen, risk alan filmlerden oluşuyor. Program detayları için İKSV'nin internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Festival biletleri, İKSV Lale Kart üyeleri için 27 Mart Pazartesi günü başlayacak indirimli ön satış döneminin ardından 31 Mart Cuma günü saat 10:30'dan itibaren internet üzerinden ve İKSV ana gişeden üzerinden genel satışa sunulacak. Bilet fiyatları; hafta içi 11:00 seansları festival başlayana kadar 50, hafta içi gündüz seansları 70, hafta içi akşam ve hafta sonu seansları 90 lira olarak belirlendi.Eczacıbaşı Genç Bilet ile öğrencilere 10 liraya bilet alabilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 16 - 21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen Ayvalık Uluslararası Film Festivali'ne katıldık ve dikkat çeken bazı yapımların ardındaki yaratıcı isimlerle bir araya geldik. Ayvalık Uluslararası Film Festivali, gerek düzenlendiği sempatik konum, gerekse festivalde yarışma olmamasından doğan rahat ve samimi atmosfer nedeniyle son birkaç yıldır sektörün ve sinefillerin iple çektiği bir etkinliğe dönüştü. Bu yıl, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak yeni kurulan Seyir Derneği'nin düzenlediği festival, 16 - 21 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti ve 5 günde 48 film gösterildi. Direktörlüğünü Azize Tan'ın, program danışmanlığını Fatih Özgüven'in üstlendiği festivalin zengin programında, yılın en dikkat çeken yapımlarının gösterimlerine film ekipleriyle söyleşiler ve güncel meselelere dair paneller eşlik etti. Yerli ve yabancı uzun metraj, kısa film ve belgesellerin izleyiciyle buluştuğu, salonların dolup taştığı, gösterimlerin ardından film ekipleriyle soru cevap seanslarının yapıldığı festival, sinemaseverler için hem yaza veda hem de yeni sezona merhaba niteliğindeydi. Film gösterimleri ve hararetli film tartışmalarının arasında yakaladığımız; kimisi oyuncu kimisi yönetmen altı kişiden, filmlerini ve festival deneyimlerini dinledik."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 58. kez düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yarışma heyecanı başlıyor. Festival hakkında tüm bildiklerimize göz atalım. 2-9 Ekim 2021 tarihleri arasında düzenlenecek 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali için geri sayım başladı. Türkiye'de ilk kez Antalya'da izleyici karşısına çıkacak yarışma filmlerinden Birlikte Öleceğiz, Diyalog, Kafes ve Zuhal'in dünya prömiyerleri de Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yapılacak. Festivalde ilk filmlerini yapan yönetmenlerin aday olabildiği Behlül Dal En İyi İlk Film Ödülü için ise Anadolu Leoparı, Bembeyaz, Diyalog, İki Şafak Arasında ve Zuhal yarışacak. Festivale sayılı günler kala neler bildiğimize bakalım. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'nda bu yıl Emre Kayış'ın Anadolu Leoparı, Semih Kaplanoğlu'nun Bağlılık Hasan, Necip Çağhan Özdemir'in Bembeyaz, Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu'nun Birlikte Öleceğiz, Ali Tansu Turhan'ın Diyalog, Selman Nacar'ın İki Şafak Arasında, Cemil Ağacıkoğlu'nun Kafes, Tayfun Pirselimoğlu'nun Kerr, Ferit Karahan'ın Okul Tıraşı ve Nazlı Elif Durlu'nun Zuhal adlı filmleri yarışacak. Ulusal Kısa Metraj ve Ulusal Belgesel Film Yarışması'nda yarışacak filmlere, Doç. Dr. Ahmet Gürata, Senem Erdine ile Engin Palabıyık'tan oluşan seçici kurul karar verdi. Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması'nda 151 başvuru arasından seçilen 12 film yer alacak. Seçici kurul kararına göre bu yıl festivalde Mazlum Demir'in Agna, Burcu Uğuz'un Aile Tablosu, Muhammed Seyyid Yıldız'ın Ajotin, Yasemin Demirci'nin Gece Kuşağı, Aziz Alaca'nın Göl Kenarı, Ali Tansu Turhan'ın İkinci Gece, Okan Avcı'nın Kaya, Volkan Güney Eker'in Larva, Musab Tekin'in Rewşen, Elif Refiğ'in Siz Biraz Uzak Kaldınız, Adar Baran Değer'in Soğuk ve Can Merdan Doğan'ın Stiletto: Pembe Bir Aile Trajedisi adlı kısa filmleri gösterilecek. Bu yıl Ulusal Belgesel Film Yarışması filmleri yönetmen Didem Pekün, yönetmen, senarist Pelin Esmer ve gazeteci - yazar Pınar Öğünç tarafından, Kısa Metraj Film Yarışması filmleri ise yönetmen, oyuncu ve senarist Onur Saylak, oyuncu Öykü Karayel ve senarist, yapımcı, yönetmen ve akademisyen Tunç Şahin'den oluşan jüri üyeleri tarafından değerlendirilecek. 6 Eylül 2021 itibariyle uygulanmaya başlanan genelge uyarınca Festival filmlerini izleyecek seyircilerin etkinliklere girişte HES Kodu üzerinden 2 doz yapılmış aşı kartlarına veya Covid-19 hastalığı sonrası bilimsel olarak bağışık kabul edilen süre içerisinde olmalarına bakılacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 59. kez düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne geri sayım başlamışken festival hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Bu yıl 59. kez düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne geri sayım başlamışken festival hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Tüm filmlerin Türkiye'deki ilk gösterimlerini yapacağı Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisine 1984 yılında çektiği ilk kısa filmi Bir Anı Yakalamak'tan son filmi Tereddüt'e kadar geçen süreçte ulusal ve uluslararası alanda ödüllere layık görülen birbirinden başarılı filmlere imza atan, sinemamızın auteur yönetmenlerinden Yeşim Ustaoğlu başkanlık edecek. Bu yıl 59. kez düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne geri sayım başlamışken festival hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Festival bu seneki programıyla heyecan uyandırmaya devam ediyor. 14 kategoride Altın Portakal Ödülleri'nin sahiplerini bulacağı Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'na bu yıl 46 yapım başvurdu. Sevin Okyay, Mehmet Açar ve Muammer Brav'dan oluşan seçici kurulun değerlendirmesi sonucu belirlenen filmler, Türkiye prömiyerlerini festival kapsamında yapacaklar. 75. Cannes Film Festivali'nin Belirli Bir Bakış bölümünde yarışan Emin Alper'in merakla beklenen Kurak Günler'i, Selcen Ergun'un ilk uzun metrajı olan ve 47. Toronto Uluslararası Film Festivali seçkisinde de yer alan Kar ve Ayı, Kaan Müjdeci'nin uzun yıllardır beklenen yeni projesi Iguana Tokyo ilk bakışta dikkat çekenlerden. Belmin Söylemez'in yönettiği Ayna Ayna, Ümit Köreken yönetmenliğindeki Bir Umut, yeni Onur Ünlü filmi Bomboş, yönetmenliği Atalay Taşdiken'e ait Hara, Özcan Alper'den Karanlık Gece, İsmet Kurtuluş ile Kaan Arıcı'dan LCV ve Burak Çevik, Sofia Bohdanowicz ile Blake Williams'ın birlikte çektikleri Gidiş O Gidiş de yarışma filmlerinden. Bu yıl, Ulusal Belgesel Film Yarışması'na 52 başvuru arasından 10 film seçildi. Mümin Barış'ın yönettiği 23 Sentlik Asker, Somnur Vardar'ın yönettiği Boşlukta, Ekin İlkbağ ve İdil Akkuş'un birlikte yönettikleri Düet, Pınar Fontini'nin yönettiği Filmin Adı Ne?, Murat Erün'ün yönettiği Hatice, Mert Erez'in yönettiği Iska, Metin Dağ'ın yönettiği KAF KAF, Berna Gençalp'in yönettiği Kim Mihri, Hazar Uyar'ın yönettiği Plaza Köylüleri ve Behçet Güleryüz'ün yönettiği Seyirlik Bir Gariplik: Van Gölü Canavarı bu yıl Ulusal Belgesel Film Yarışması'nda Altın Portakal için yarışacak filmleri oluşturuyor. Doç. Dr. Ahmet Gürata, Senem Erdine ile Engin Palabıyık'tan oluşan seçici kurul bu yıl Belgesel Film Yarışması için 10, Kısa Metraj Film Yarışması için 12 filmi seçti. Seçilen filmleri değerlendirecek Ulusal Belgesel Film Yarışması ana jüri üyelerini yönetmen-senarist Ceylan Özgün Özçelik, belgesel film yönetmeni Elif Ergezen ve belgesel sinemacı Hilmi Etikan oluştururken, Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması jürisi ise oyuncu Ezgi Mola, sinema yazarı-senarist-yönetmen Melikşah Altuntaş ve yönetmen-senarist Nazlı Elif Durlu'dan oluşuyor. Festival kapsamında düzenlenecek Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması'nda yer alacak filmler, \"En iyi Film\", \"En İyi Yönetmen\", \"En İyi Erkek Oyuncu\" ve \"En İyi Kadın Oyuncu\" dallarında Altın Portakal heykelleri için yarışacak. Filmleri değerlendirecek jüri üyeleri belirlendi. Buna göre, Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması ana jürisinde, oyuncu Anamaria Marinca, oyuncu Jean-Marc Barr, film küratörü ve eleştirmeni Nikolaj Nikitin, Arte France direktörü Olivier Pere ve yönetmen, senarist Valdimar Johannsson yer alıyor. Yarışmada ABD, Belçika, Bulgaristan, Bolivya, Fas, Fransa, Hollanda, İran, İrlanda, İsrail, İspanya, Letonya Cumhuriyeti, Lüksemburg, Polonya, Romanya ve Uruguay yapımı 10 film yer alıyor. Venedik, Fajr, Saraybosna, Tribeca, Berlin gibi dünyanın önemli festivallerinde izleyici ile buluşan yapımlar, Türkiye'de de festival kapsamında gösterilecek. Uluslararası yarışmada, Altıncı Çocuk / The Sixth Child, Canavarlar / The Beasts, Ekmek ve Tuz / Bread and Salt, Evlilik Hayatım / My Love Affair With Marriage, Görev Adamları / Men of Deeds, Mahkeme / Dustland, Melikeler / Queens, Sessiz Kız / The Quiet Girl, Valeria Evleniyor / Valeria is Getting Married, Ziyaretçi / The Visitor adlı filmler yarışacak. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Sinema Yazarları Derneği tarafından verilen SİYAD En İyi Film Ödülü, bu yıl aramızdan ayrılan, derneğin de bir dönem başkanlığını yapmış sinema yazarı Murat Özer anısına verilecek. Murat Özer'in en yakın arkadaşlarından Murat Erşahin, Olkan Özyurt ve Uğur Vardan jüriyi oluşturacaklar. Yakın zamanda kaybettiğimiz usta yönetmen Erden Kıral anısına verilecek FİLM-YÖN En İyi Yönetmen Ödülü jürisi bu yıl Feyzi Tuna, Görkem Yeltan ve İsmail Güneş'ten oluşacak. Bu yıl 59'uncusu gerçekleştirilecek Antalya Altın Portakal Film Festivali, 1-8 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek. Program ve filmlerin vizyon tarihlerinin de kısa bir süre içinde duyurulmasını bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Size Berlinale tarihinin en genç jüri başkanını takdim edelim: Kristen Stewart! Size Berlinale tarihinin en genç jüri başkanını takdim edelim: Kristen Stewart! Bugün Berlinale resmi hesaplarından paylaştığı açıklamayla 73. Berlin Uluslararası Film Festivali Jüri Başkanı görevini kime emanet ettiğini duyurdu. Heyecanla ve kabul edelim şaşkınlıkla öğrendiğimiz bu duyuruyla öğrendik ki oyuncu senarist ve yönetmen Kristen Stewart, önümüzdeki yıl 16-26 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek Berlin Film Festivali'nde jüri başkanı olarak görev yapacak. 2018'de Cannes Film Festivali'nde uluslararası jüri üyeliği görevini üstlenen Stewart, son olarak Pablo Larrain'in son filmi Spencer'da Prenses Diana rolüyl ekarşımıza çıkmış ve Akademi Ödülü'ne aday gösterilmişti. Stewart'ın ayrıca Steven Yeun'la birlikte rol aldığı Love Me'nin çekimlerini de tamamlandığı biliyor. 16-26 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek Berlin Film Festivali için heyecanımızı daha da artıran bu haber, 2023'te Kristen Stewart'ın adını bol bol duymaya devam edeceğimizi de kanıtlıyor. Gel artık 2023!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrollerinde Adam Driver ve Marion Cotillard'ın yer aldığı film, festivalin 74. edisyonun açılış filmi olacak. Cannes Film Festivali'nin 74. edisyonunun, 7 Temmuz'da Leos Carax'ın merakla beklenen romantik müzikal filmi Annette ile başlayacağı duyuruldu. Film, Cannes'da uluslararası prömiyer yapacak ve yarışmaya katılacak. Annette, 2012'de Cannes'da yarışmaya giren Holy Motors'tan bu yana Leos Carax'ın ilk uzun metrajlı filmi ve ilk İngilizce filmi olmasıyla da dikkat çekiyor. Los Angeles merkezli film, genç bir komedyen ve ünlü bir şarkıcı Ann'in aşkla başlayan hikayelerine, ilk çocuklarının doğumunun ardından değişen hayatlarına odaklanıyor. Festivalden yapılan açıklamada, \"Avrupa ve dünyadaki halk sağlığı durumunun evrimini ve Mayıs ayı ortasında kültürel mekanların yeniden açılmasını göz önünde bulunduran Festival de Cannes, bir sonraki baskısının planlamasına güvenle ve kararlılıkla devam ediyor.\" ifadelerine yer verildi. Festival bu yıl her zamanki gibi Mayıs ayı ortalarında yapılmayacak. Bunun yerine 6-17 Temmuz 2021'de gerçekleşecek. Daha önce de Amerikalı yönetmen Spike Lee'nin festivalin büyük ödüllerini belirleyen jüri başkanı olacağı duyurulmuştu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Temmuz ayında 74.'sü düzenlenecek Cannes Film Festivali'nin seçkisi hayal kırıklıkları ve sürprizlerle dolu. Bu yıl Temmuz ayında 74.'sü düzenlenecek olan Cannes Film Festivali'nin seçkisi açıklanır açıklanmaz listede olması ve olmaması gereken isimlere dair tartışmalar başladı. Sinemanın en çok değer gören festivallerinden biri olmasına rağmen bazı ön kabullerden asla vazgeçmeyen ve geleneksel duruşunu sürdüren Cannes'ın 2021 seçkisi, festivalin bazı sürprizlere yer açmaya çalışsa da çoğu kuralını değiştirmemekte ısrarcı olduğunu gösteriyor. Tartışmaların belki de en büyüğü, festivalin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda aksiyon almadığı yönünde. Çoğunlukla erkek yönetmenlerin filmlerine ağırlık vermesi sebebiyle eleştirilen Cannes, 2021 seçkisinde de yalnızca 4 kadın yönetmene yer vererek hayal kırıklığı yarattı. Bu filmler arasından Ildiko Enyedi'nin \"L'histoire de ma femme\" isimli yapımıysa yarışma seçkisinde. Cannes'ın taviz vermediği bir diğer kural da seçkide yer alacak filmlerin sinema salonlarında gösterilmesi gerekliliği. Daha önce beyaz perdeye aktarılmamış filmleri kapsamına almayan festival, Netflix yapımlarını da bu sebeple doğrudan elemiş oluyor. Netflix'in yapımlarını sinemada göstermeyi reddetmesi de bu anlaşmazlığın devam etmesinin sebebi. Festivalin koronavirüs sebebiyle Mayıs'tan Temmuz'a alınan 74.'sünde olumlu gelişmeler de var. Geçmiş yıllarda çoğunlukla Avrupa yapımı filmlerin yer aldığı seçkide bu yıl Amerika ve Orta Doğu yapımı filmler de izlenecek. Seçkide Orta Doğu'dan Nadav Lapid imzalı Ahed's Knee, Shlomi Elkabetz imzalı Black Notebooks ve Asghar Farhadi imzalı Un Heros, Amerika'dan ise Sean Penn imzalı Flag Day'den Sean Baker'in Red Rocket'ine, birçok film yer alıyor. Tahminlerin çoğu doğru çıkarken bazı filmlerin listelerde yer almaması şaşkınlık yarattı. Özellikle Spencer, The Power of the Dog, Souvenir Part 2 ve Pig gibi yapımlarının seçkide olmaması hayal kırıklığına sebep olsa da Semih Kaplanoğlu'nun Bağlılık Hasan isimli yapımını listede görmek, Cannes Film Festivali'ni bu sene de affetmenin bir yolunu bulmamızı sağlıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 75. Cannes Film Festivali'ne günler kala 2022 Cannes Film Festivali'nde öne çıkacak filmlere göz atıyoruz. Sinema dünyasının merakla beklediği 75. Cannes Film Festivali'ne sayılı günler kaldı. 17-28 Mayıs tarihleri arasında hepimizin gözü Fransız Rivierası'ndan gelen haberlerde olacak elbette. Festivalin bu yılki kadrosu, geri dönen ve yarışmaya yeni katılan auteurlerle dolu diyebiliriz: David Cronenberg, Kelly Reichardt, Claire Denis, Arnaud Desplechin, Dardenne kardeşler, James Gray, Hirokazu Kore-eda, Ruben Ostlund, Park Chan-wook ve daha fazlası. Ayrıca Baz Luhrmann'ın yönettiği Elvis ve Tom Cruise'un başrolünde yer aldığı Top Gun: Maverick dünya prömiyerlerini festivalde gerçekleştirecekken, Emin Alper'in yönettiği Kurak Günler, Cannes Film Festivali'nin Belirli Bir Bakış bölümünde yer alacak. 75. Cannes Film Festivali'ne günler kala 2022 Cannes Film Festivali'nde öne çıkacak filmlere göz atıyoruz. Turist ve ödüllü The Square filmleriyle Ruben Östlund, işlerini merak etmekten asla vazgeçmeyeceğimiz bir isim. The Square'in 2017'de Palme D'or'u evine götürmesinin ardından İsveçli yönetmen, Triangle of Sadness ile bu yıl Cannes'ın Ana Yarışması'na geri dönüyor. Woody Harrelson, Harris Dickinson ve Charlbi Dean'in başrollerini paylaştığı bu kara komedide Woody Harrelson'ı süper zenginlerle dolu bir gemiyi yöneten Marksist kaptan olarak izleyeceğiz. Kaptan, batan yatla beraber mahsur kalan yolcular için sınıf ve gösteriş üzerine konuşmalar üzerine kurulu bir olay örgüsü için sahne hazırlayacaktır. Geçim sıkıntıları yaşayan biyolojik aileleri tarafından istenmeyen, kutulara bırakılarak kaderine terk edilen bebekler... Yönetmen Hirokazu Kore-eda, başrolünü Parasite'ın yıldızı Song Kang-Ho'ya emanet ettiği yeni filmiyle Cannes'taki yerini aldı. Yönetmen, 2018 yılında Cannes Film Festivali'nde Shoplifters ile Altın Palmiye kazanmıştı. Tekrarı olabilir mi? Neden olmasın! 80'lerin Queens'inde geçen samimi bir büyüme hikayesi. Üstelik Anthony Hopkins, Anne Hathaway ve Jeremy Strong'un bir araya geldiği bir kadro... James Gray'in kendi anılarından ilhamla çektiği, yarı otobiyografik filmi sadece kadrosu için bile merakla beklediğimiz filmler listesinde olmayı hak ediyor. Cannes 2022'deki Uluslararası Eleştirmenler Haftası sırasında izlenecek ilginç bir film, İskoç film yapımcısı Charlotte Wells'in ilk uzun metrajlı filmi Aftersun. Çocukluğuna dönüp babasıyla çıktığı bir tatili anlatan kadının hikayesini içeren filmin kadrosunda yeni simalardan Francesca Corio ve Normal People ile yıldızı parlayan Paul Mescal yer alıyor. Gerçek hayattan uyarlanan bu filmde Letitia Wright ve Tamara Lawrance başrolde. İkiz kardeşler June ve Jennifer Gibbons'ın hayatlarından yola çıkan kızlar, 1970'ler ve 80'lerde küçük bir Galler kasabasındaki tek siyahi aileden geliyordu. Irkçılık ve sosyal izolasyon, ikizleri birbirlerinden başka kimseyle konuşmayı reddettiği bir duruma zorladı ve ergenlik çağlarındaki bir vandalizm çılgınlığının ardından Broadmoor psikiyatri hastanesine gönderildiler. Bu noktadan sonra hikayeleri hızla trajediye dönüşücek gibi görünüyor. Yönetmen koltuğunda Agnieszka Smoczynska'yı görüyoruz. The Great Gatsby'nin yeniden canlandırılması ve Moulin Rouge'un arkasındaki isim Baz Luhrmann yeni filminde odağını rock n' roll dünyasının sevgilisi Elvis Presley'e çeviriyor. Elvis Presley'in gelmiş geçmiş en popüler müzisyenlerden biri olma yolculuğunu anlatan bu biyografik filmde Austin Butler, Elvis'i canlandırırken Tom Hanks onun karmaşık menajeri Albay Tom Parker rolünde. Elvis, bu senenin dikkat çeken filmlerinden biri olacak. Amerika'nın en iyi film yapımcılarından biri olan Kelly Reichardt, son çalışması Showing Up ile nihayet bu yıl Ana Yarışma'da Cannes'da ilk çıkışını yapacak. Başrolünde Michelle Williams'ın yer aldığı film, yeni sergisini tasarlayan bir heykeltıraşın, kendi sanatı ile aile ilişkileri arasında bir denge kurmaya çalışmasını anlatıyor. Filme öncülük eden Williams, aile, arkadaşlar ve meslektaşları arasında gezinirken hayatın kaosunu çıplak bir şekilde ortaya çıkaracak gibi görünüyor. Michelle Williams liderliğindeki film, yönetmen Reichardt'ın ilk komedi denemesi. BAFTA Ödüllü yönetmen Park Chan-Wook'un son filmi Decision to Leave de Cannes semalarına iniş yapmaya hazırlanıyor. Bu gerilim filmi, bir suçun sırlarını araştıran polisin hikayesini takip ediyor. Filmin başrolünde Tang Wei ve Park Hae-il'i izleyeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 75. Cannes Uluslararası Film Festivali, Paris'te düzenlenen bir basın toplantısında 2022 edisyonunun resmi seçkisini açıkladı. Festival bu yıl 17-28 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilecek. Cannes Festivali başkanı Pierre Lescure ve genel delege/sanat yönetmeni Thierry Fremaux, yarışma ve yarışma dışı başlıklarını Perşembe günü Paris saatiyle 11:00'den itibaren açıklamaya başladı. Baz Luhrmann'ın yönettiği Elvis ve Tom Cruise'un başrolünde yer aldığı Top Gun: Maverick dünya prömiyerlerini festivalde gerçekleştirecekken; Emin Alper'in yönettiği Kurak Günler, Cannes Film Festivali'nin Belirli Bir Bakış bölümünde yer alacak. Bu yılki kadro, geri dönen ve yarışmaya yeni katılan auteurlerle dolu diyebiliriz: David Cronenberg, Kelly Reichardt, Claire Denis, Arnaud Desplechin, Dardenne kardeşler, James Gray, Hirokazu Kore-eda, Ruben Ostlund, Park Chan-wook ve daha fazlası."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 16-27 Mayıs 2023 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 76. Cannes Film Festivali'nde görev alacak jüriler açıklandı. Cannes Film Festivali'ne sayılı günler kala nihayet yarışma jürisi de belli oldu. Geçen şubat ayında Triangle of Sadness filminin yönetmeni ve 2022 Palme d'Or Ödülü sahibi Ruben Östlund'un jüri başkanı olduğu duyurulmuştu. Şimdi ise başkana eşlik edecek oyuncu ve yönetmenlerden oluşan jüri üyelerinin tamamı açıklandı. Amerikalı oyuncu Paul Dano, Faslı yönetmen ve oyuncu Maryam Touzani, Fransız yönetmen Julia Ducournau, Fransız oyuncu Denis Menochet, Afgan yazar ve yönetmen Atiq Rahimi, Britanya-Zambiyalı yönetmen ve senarist Rungano Nyoni, Arjantinli yönetmen ve senarist Damian Szifron ve Amerikalı oyuncu Brie Larson. 76. Cannes Film Festivali, 16-27 Mayıs 2023 tarihleri arasında gerçekle��ecek. Büyük ödül Altın Palmiye için 21 yönetmen yarışacak. Michael Douglas'a festivalin \"parlak kariyeri ve sinemayla olan ilişkisi\" dolayısıyla Altın Palmiye Onur Ödülü verileceğini açıkladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sonunda gözümüz kulağımız Fransız Rivierası'nda! 76. Cannes Film Festivali başladı. Filmleri izlemek için biraz bekleyeceğiz ancak şimdiden radarımıza giren filmleri not etmek de fayda var. Bu sene aralarında Martin Scorsese, Wes Anderson ve Nuri Bilge Ceylan'ın da bulunduğu 19 yönetmen büyük ödül Altın Palmiye için yarışacak. Bizim de gözümüz kulağımız 27 Mayıs'a kadar devam edecek festivalde olacak. Filmleri izlemek için biraz bekleyeceğiz ancak şimdiden radarımıza giren filmleri not etmek de fayda var. Cannes'da dünya prömiyerini gerçekleştiren Asteroid City'nin başrollerinde başrollerinde Margot Robbie, Tom Hanks, Hong Chau ve Scarlett Johansson yer alıyor. Anderson'un sinematik evreninin tüm alametifarikaları yeniden karşımızda: benzersiz tarzı, pastel tonları ve vintage atmosferi. 1950'li yıllarda kurgusal bir Amerikan çöl kasabasında geçen film, ülkenin dört bir yanından öğrencileri ve velileri, bilimsel rekabet ve eğlence için bir araya getiren Junior Stargazer kongresinin hikayesini ele alıyor. Yaşayan en önemli yönetmenlerden Martin Scorsese de 76. Cannes Film Festivali'ni bir prömiyerle taçlandıran isimlerden. Scorsese, yeni filminde Robert De Niro'nun yanı sıra daha önce The Aviator, Gangs of New York ve The Departed filmlerinde birlikte çalıştığı Leonardo DiCaprio'yu da başrolde bulunduruyor. Film, 1920'lerde Osage kabilesi üyelerinin Oklahoma'da meydana gelen gizemli cinayetler dizisini konu alıyor. Yirmi yıl önce Gracie Atherton-Yu ve kocası Joe'nun ilişkisi ülkeyi etkisi altına almıştır. Artık sıradan bir hayat yaşayan çift, ikiz kızlarının mezuniyetine hazırlanmaktadır. Hollywood oyuncusu Elizabeth Berry ise yeni bir film hazırlığındadır ve filmde Gracie'yi canladıracaktır. Elizabeth Gracie'yi daha yakından tanımak ister ve aileyle vakit geçirmek için Maine'in pitoresk sahiline gider. Elizabeth'in bu ziyareti, aile dinamiğinin çözülmeye başlamasına neden olur. Halkın gözü önünde olan bir kadının, kendisinden iki on yıl daha genç bir çalışanla olan aşkı, ulusu saran bir tabloid skandalına yol açar. Todd Haynes imzalı filmin başrollerinde Natalie Portman ve Julianne Moore yer alıyor. Indiana Jones serisinin beşinci filmi 'Indiana Jones ve Kader Kadranı/ Indiana Jones and the Dial of Destiny' de Cannes'da. İlk olarak Steven Spielberg'in gözünden izlenen filmin yönetmen koltuğunda bu kez James Mangold oturuyor. Bu kez, Indiana Jones'un soğuk savaş döneminde uzay yarışı devam ederken Naziler ile girdiği mücadeleyi izleyeceğiz. Harrison Ford'un efsanevi kahraman arkeolog Indiana Jones'a yeniden hayat verdiği, filmde Phoebe Waller-Bridge, Indy'nin kızı olarak yolculuğa eşlik ederken, bu bölümün kötü adamı olarak Mads Mikkelsen yer alıyor. Hirokazu Koreeda bir kere daha Cannes'da. Kendisinin yaazıp yönettiği bir drama filmi Monster, 2018 yapımı Shoplifters'ın uluslararası başarısından bu yana ilk kez bir Japonca projeyle dönüşünü işaret ediyor. O yıl da Cannes'da Altın Palmiye ödülünü kazanmıştı. Film, Sakura Ando'nun Minato'nun davranışında rahatsız edici değişiklikler fark eden bir annenin bir öğretmenle yüzleşmesini konu alıyor. Altın Palmiye ödülü sahibi Koreeda, genellikle aile dinamiklerinin karmaşıklıklarına, toplumsal beklentilere ve bastırılmış gerçeklerin sonuçlarına odaklanan basit hikayeleriyle tanınır. Monster ile bir kera daha aynı sular etrafında dönüyor ancak bu kez daha büyük bir dalgalanma yaratabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 78. Venedik Film Film Festivali için geri sayımı başlatmadan önce festival hakkında neler bildiğimize bakalım. Prömiyer yapacak filmlerle iştahımızı kabartan festival, ayrıca pandemi sürecinden sonra düzenlenen ilk büyük film festivali olmasıyla da tüm gözleri üzerine çekiyor. Pedro Almodovar'la Penelope Cruz'un bir kere daha buluştuğu, son kalp çarpıntımız Madres Paralelas'ın açılış filmi olduğu festival, 1-11 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek. 78. Venedik Film Festivali bir ilke daha imza atacak. Son filmi Parasite ile En İyi Film ve En İyi Yönetmen de dahil dört dalda Oscar ödülünü kazanan yönetmen Bong Joon-ho, festivalin jüri başkanı olacak. Joon-ho, Venedik Film Festivali tarihinde jüri başkanlığı yapan ilk Güney Koreli yönetmen olarak da tarihe adını yazdırıyor. Jürinin diğer üyeleri ise Chloe Zhao, Jasmila Zbanic, Virginie Efira, Cynthia Erivo, Saverio Costanzo, Alexander Nanau ve Sarah Gadon oldu. Ayrıca bu yıl Roberto Benigni ile birlikte Jamie Lee Curtis'e Yaşam Boyu Başarı Ödülü olarak Altın Aslan verilecek. Festival programı yeterince iştah açıcı, önce bunu söyleyerek başlayalım. 78. Venedik Film Festivali'nde dünya prömiyerini yapacak filmler arasında geçtiğimiz günlerde yayımlanan afişle bir kere daha kalbimizi çalan Pablo Larrain imzalı Kristen Stewart'lı Spencer, sinema dünyasının nefesini tutup beklediği Denis Villeneuve'ün son harikası Dune, Jane Campion imzalı The Power of the Dog, Edgar Wright imzalı Last Night in Soho, ve Ridley Scott imzalı The Last Duel bulunuyor. Ayrıca kadrosunda Olivia Colman, Dakota Johnson, Jessie Buckley, Paul Mescal'ın bulunduğu The Lost Daughter da prömiyerini Venedik'te yapacak. Filmin gösterim haklarını ise Netflix satın aldı, yıl sonunda platformdan izleyebileceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 25 Nisan günü Los Angeles Union Garı'nda gerçekleşen Oscar Ödül Töreni, 93. kez sahiplerini buldu. 2021 Oscar Ödül Töreni 25 Nisan günü Los Angeles'taki Union Garı'nda sosyal mesafe önlemleri alınarak fiziksel katılımla gerçekleşti. Altı dalda adaylığı açıklanan Nomadland, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini aldı. Bağımsız bir yapım olan bu film ile 93 yıllık Oscar tarihinde bu yıl ödül töreninde bir ilk yaşandı. Filmin yönetmeni Chloe Zhao, The Hurt Locker'a imza atan Bigelow'dan sonra En İyi Yönetmen ödülünü kazanan ikinci kadın, ilk Asyalı kadın oldu. 39 yaşındaki Çinli yönetmen dün akşam gerçekleştirilen çevrimiçi basın toplantısında editörümüz Can Remzi Ergen'in yönelttiği Bugün, 2021'de kadın olmanın tanımı değişiyor mu? sorusunu Kadın olmak her zaman için efsanevidir ve bu durum bu yıl da değişmiyor diyerek cevapladı. Akademi'nin bugüne kadar yapılan tüm eleştirilere karşılık olarak kazananlarda çeşitliliğe önem vermesi herkesin dikkatini çekti. İşte 93. Oscar Ödülleri'ni kazananların tam listesi..."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 27 Mart akşamı sahiplerinin bulacak Oscar Ödülleri'yle ilgili tüm merak edilenleri bir araya getiriyoruz. Kimin ve hangi yapımların birbiriyle yarışacağı 8 Şubat'ta açıklanacak. Bekleyiş esnasında bir çıkarımda bulunacak olursak; 79. Altın Küre kazananları yol gösterici konumda yer alıyor. En İyi Film dalında Belfast, The Power of the Dog, King Richard, Dune ve West Side Story yarışın içinde olacak yapımlardan. Herhangi bir sürprizle karşılaşmamamız durumunda ise Olivia Colman, Kristen Stewart, Lady Gaga ve Nicole Kidman En İyi Kadın Oyuncu ödülü için muhtemelen aday gösterilecek. Merak edilen konulardan biri de Oscarlar'a bu sene kimin sunuculuk yapacağı. Zira birkaç yıldır bu görev için biri seçilmiyordu. Bu sene ise Tom Holland başta olmak üzere Pete Davidson ve Selena Gomez gibi farklı adaylar başı çekiyor. Ancak henüz resmi olarak kararlaştırılmış bir isim yok. Törenin henüz nasıl bir formatta gerçekleşeceği de gizemini şimdilik koruyor. Eğer eski görkemiyle düzenlenecek olursa, ki hepimizin görmek istediği manzara bu yönde, gecede birkaç isim de sahne alabilir. Ariana Grande, Billie Eilish ve Beyonce ise bu noktada öne çıkan yıldızlar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2022 yılında 94. kez sahiplerini bulacak Oscar ödül töreni, 27 Mart'ta gerçekleşecek. Akademi, yarı buruk geçen 2021 Oscar töreninin hemen ardından 2022 yılının Oscar töreni tarihini açıkladı: 2021 Mart-Aralık ayları arasında çıkan filmler arasından seçilen adaylar 8 Şubat 2022'de açıklanacak. Özlediğimiz gibi bir kırmızı halının mümkün göründüğü tören tarihiyse 27 Mart. Önümüzdeki sene 94.'sü düzenlenecek törenin 2021'de olduğu gibi koronavirüs tedbirlerinin yoğunluğunda geçmemesi, geçmişte olduğu gibi görkemli olması bekleniyor. 27 Mart 2022'de düzenlenecek törenin, Hollywood'daki Dolby Theatre'da, geçmiş yıllarda olduğu gibi sunucusuz olarak gerçekleştirilmesi bekleniyor. Koronavirüs sebebiyle çıkış tarihleri 2021'e ertelenen filmlerin de etkisiyle oldukça hareketli geçecek törende yarışacak filmler kadar törenin sahne olacağı atmosfer de heyecanla bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tören tarihinden, gecenin sunucularına ve ödül yarışında öne çıkan adayların tam listesine, 95. Akademi Ödülleri için bilmeniz gereken her şeyi derledik. 2023 Oscar Ödül Töreni'ni tanımlarken herkesin ortak kullandığı tek bir kelime var: \"Tarihiydi\". Apple TV+'ın CODA'sı, bir yayın hizmeti tarafından yayınlanan ve En İyi Film ödülünü kazanan ilk film oldu. Filmin yıldızı Troy Kotsur, oyunculuk Oscar'ını kazanan işitme engelli ilk aktör oldu; West Side Story'den Ariana DeBose, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü alan ilk açık queer ve beyaz olmayan kadındı ve En İyi Erkek Oyuncu ödülünü evine götürmeden önce, Will Smith, on yıllarca hatırlanacak olan, ağzı açık bırakan bir viral an yarattı. Peki, bu yılki tören ne getirecek? İşte 2023 Oscar Ödülleri hakkında şimdiye kadar bildiğimiz her şey. 95. Akademi Ödülleri 12 Mart 2023'te sahiplerini bulacak. Tören, 2021'de pandemi nedeniyle fiziksel mesafeli bir oturma düzeni için Los Angeles şehir merkezindeki Union Station'da düzenlendi. Ardından, geçen yıl 2002'den beri törene ev sahipliği yapan evine döndü: Hollywood & Highland Center'daki Dolby Theatre. 2023 etkinliği aynı yerde yapılacak, ancak mekanın adı o zamandan beri Ovation Hollywood olarak değiştirildi. Üç yıllık sunucusuz törenlerin ardından Amy Schumer, Regina Hall ve Wanda Sykes, 2022 Oscar'larının sunuculuğu görevini üstlenmişlerdi. Görev bu kez, 2017 ve 2018'de de törene ev sahipliği yapan tecrübeli Jimmy Kimmel'a verildi. Kimmel'ın bu görevdeki en ikonik anlarından biri elbette yanlışlıkla La La Land'i En İyi Film olarak duyurulduğu geceydi. Kimmel Kimmel, 7 Kasım 2022'de törenin sunuculuğunu üstleneceği duyurusuna eşlik eden bir açıklamada, diğer herkes 'hayır' dedikten sonra sunuculuğun bana teklif edilmesi ya büyük bir onur ya da bir tuzak, diyerek durumla ilgili espirili bir açıklama yapmıştı. Komedyen ve talk show sunucusu, gelecekte benzer karışıklıkları önlemek için daha istekli olacaktır, buna eminiz. 2022 Oscar sanatçıları kadrosunda En İyi Orijinal Şarkı yarışmacıları Beyonce ve Billie Eilish yer almıştı. 2023'te de benzer bir epiklikten bahsedeceğiz. Black Panther: Wakanda Forever'dan Lift Me Up ile Rihanna ve Top Gun: Maverick'ten \"Hold My Hand ile Lady Gaga'nın karşı karşıya geleceği bir yıldız kadar parlak olacak. 2023 Oscar adayları 24 Ocak'ta açıklandı. Aşağıda, 95. Akademi Ödülleri adaylarının tam listesini görebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lionsgate ve Amazon Studios, A Simple Favor'ın devam filminin geleceğini duyurdu. Devam filmi, Anna Kendrick ve Blake Lively'nin yanı sıra yönetmen Paul Feig ile birlikte geri dönecek. Lionsgate ve Amazon Studios, A Simple Favor'ın devam filminin geleceğini duyurdu. Devam filmi, Anna Kendrick ve Blake Lively'nin yanı sıra yönetmen Paul Feig ile birlikte geri dönecek. 2018'in hit gizem-komedi filmi A Simple Favor, Amerikalı yazar Darcey Bell'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış ve dünya çapında gişede 97 milyon dolardan fazla kazanmıştı. Anna Kendrick ve Blake Lively'nin başrollerinde yer aldığı film, küçük bir kasabada yaşayan ve internette çektiği videolarla ünlenen bekar anne Stephanie Ward'un hayatının en yakın arkadaşı Emily Nelson'ın bir iz bırakmadan kaybolmasıyla yaşadığı değişime odaklanıyordu. Lionsgate için büyük bir ticari başarı elde eden film, hikayenin tam olarak bitmediğinin sinyallerini veriyordu aslında. Gelen son haberler de hayranların uzun zamandır beklediği bir şeydi. Devam filminde başrol oyuncularının yanı sıra yönetmen Paul Feig de geri dönecek. Ayrıca senaryoda imzası bulunan Jessica Sharzer da yapımda yer alacak. Kırmızı halıların yıldızı Blake Lively en son Jude Law'ın karşısında The Rhythm Section'da rol almıştı. Ayrıca Scott Pilgrim'in yaratıcısı Bryan Lee O'Malley'nin çizgi romanından uyarlanan Seconds ile ilk uzun metrajlı yönetmenliğini yapmaya hazırlanıyor. En fazla, hit Pitch Perfect dizisindeki rolüyle tanınan Kendrick ise kısa süre önce Netflix filmi Stowaway'de rol aldı. Filmle ilgili neler düşünüyorsunuz, devam filmi haberi sizi heyecanlandırdı mı bilinmez. Ancak biz özellikle gala ve tanıtım gezilerinde Blake Lively'nin görünümlerine hayran kalmak için sabırsızlanıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ümit Ünal'ın merakla beklenen filmi AŞK, BÜYÜ, VS., adada doğup yok edilmeye çalışılan bir aşkın büyülü hikayesini anlatıyor. Ümit Ünal'ın merakla beklenen filmi AŞK, BÜYÜ, VS., 22 Mayıs'ta gerçekleştirilen online galanın ardından MUBI üzerinden seryirciyle buluştu. 39. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma'da Altın Lale, En İyi Senaryo ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanan film, adada başlayan ve yok edilmeye çalışılan bir aşkın yıllar sonra yeniden doğuşunu konu alıyor. Ada sokaklarında önce öfke ardından korkusuz bir aşkla dolaşan Reyhan ve Eren karakterlerini Selen Uçar ve Ece Dizdar canlandırıyor. Toplumsal baskılar sebebiyle apar topar yok edilen ilişkinin iki tarafında apayrı sorunlarla karşılaşan karakterler, yıllar sonra bir araya geldiklerinde de farklı beklenti ve düşüncelere sahiptirler. Varlıklı ailesi tarafından adadan ayrılması sağlanan Eren, yıllar sonra döndüğünde bulduğu Reyhan'ın o gittikten sonra yaşadıklarına henüz yabancıdır. Ada sokaklarında yaşadıkları bir günlük serüven eski aşkın yok edilemediğini de ortaya çıkarır. Aşk, büyü, toplumsal baskılar, cesaret ve özlemin bir yansıması olan AŞK, BÜYÜ, VS. adanın büyülü atmosferiyle yoğun bir aşkı harmanlayarak unutulmaz bir yapıma dönüşüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Barış Atay'ın, kadrosunda Funda Eryiğit, Onur Ünsal, Cemalettin Çekmece, Caner Erdem ve Sermet Yeşil'i buluşturduğu ikinci sinema filmi ADEN MUBI'de gösterime giriyor. 34.Varşova Film Festivali'nde dünya prömiyerini yaptıktan sonra, 38. İstanbul Film Festivali'nde Mansiyon, 26. Adana Altın Koza Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Sanat Yönetmeni , 25. Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali'nde ise Seyirci Ödülü kazanan ADEN, 21 Ağustos'ta çevrimiçi galasıyla birlikte ilk kez ve sadece MUBI'de izlenebilecek. Oyuncu kadrosunda Funda Eryiğit, Onur Ünsal, Cemalettin Çekmece, Caner Erdem ve Sermet Yeşil'in yer aldığı, senaryosunda Onur Orhan'ın imzası bulunan, Barikat Film yapımı, VOS ve Nelumbo Film ortak yapımı olan ADEN, savaş ve kıtlıktan kaçan Aras ve Marba'nın hikayesine odaklanıyor. Kendilerine yeni bir hayat kurmak için bilmedikleri topraklarda uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkan ikili, kimliklerini gizleyerek yol alıyor. Kendi cennetlerini ararken, büyük bir sır saklayan iki kardeşin tekinsiz evine varıyorlar. Barış Atay'ın mitolojiye ve insanlık tarihine göndermelerle dolu filmi, asırlardır kırılamayan kısır döngülerin, iktidar savaşlarının, göçlerin bir temsilini sunuyor. ADEN'in çevrimiçi galası 21 Ağustos Cumartesi akşamı saat 20:30'da canlı olarak MUBI'nin YouTube hesabında yayınlanacak. Yönetmen Barış Atay ve oyuncuların katılacağı, Muammer Brav'ın sunumuyla gerçekleşecek galaya katılmak isteyenler davetiyeye filmin tanıtım sayfasından ulaşabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ferzan Özpetek'in Serseri Mayınlar'ından ses getiren roman uyarlaması Beni Adınla Çağır'a, izleyeni Akdeniz kıyılarında gezintiye çıkaran 5 yapım. Maviyle yeşilin buluştuğu, yazın hafifliğinin romantizmle harmanlandığı filmler: Özetle yaz filmleri... Tatile gidemediyseniz ya da tatildeyken farklı kıyıların maviliklerini keşfetmek istiyorsanız konularıyla birbirinden ayrılan, konumlarıyla ortak noktada buluşan bu filmleri listenize alın. İşte Meryl Streep'li Mamma Mia!'dan Ferzan Özpetek imzalı Serseri Mayınlar'a , Yunanistan ve İtalya kıyılarında dolaşarak oturduğunuz yerden Akdeniz kokusunu almanızı sağlayacak 5 yapım. İsveçli müzik grubu ABBA'nın şarkılarının hakimiyetindeki eğlenceli Broadway müzikali Mamma Mia!'nın beyaz perde uyarlaması olan 2018 yapımı film, izleyenleri Yunan adalarına götürüyor. Phyllida Lloyd'un yönetmenliğini yaptığı Mamma Mia!'da babasının kim olduğunu öğrenmeye çalışan Sophie'nin annesini canlandıran isimse 14 Oscar adaylığı ve 2 Oscar ödülü sahibi ünlü oyuncu Meryl Streep. İtalya'nın güneyinde yaşayan bir ailenin yaz hikayesini konu alan Serseri Mayınlar Ferzan Özpetek imzalı. Başrollerini Riccardo Scamarcio, Nicole Grimaudo ve Alessandro Prezios'un paylaştığı İtalya menşeili film, yer yer gergin ancak eğlenceli bir aile kargaşasını anlatıyor. 1983 yazında, İtalya'nın kuzeyinde 17. yüzyıldan kalma bir villada hayatından gayet memnun bir yaz tatili geçiren 17 yaşındaki Elio Perlman'ın hisleri ve düşünceleri babasının yanında staj yapmaya gelen bir öğrenciyi görmesiyle karışmaya başlar. Aynı isimli kitaptan uyarlanan Beni Adınla Çağır , İtalya'nın tüm güzelliklerini gözler önüne seren romantik bir yapım. Wes Anderson'ın kendine has eğlenceli tarzıyla okyanus bilimci Steve Zissou'nun hikayesini anlattığı filmi Suda Yaşam , izleyiciyi gerçeklikle fantastik arasında kalacağı mavi bir yolculuğa çıkarıyor. Türkiye'de Sen Benimsin ismiyle yayımlanan 2015 yapımı A Bigger Splash, İtalya'da bir yaz gezintisine çıkan çiftin kendilerine dahil olan iki isimle değişen tatillerine odaklanıyor. Akdeniz kıyılarının tüm güzelliğini yansıtan film Luca Guadagnino yapımı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geçtiğimiz hafta 75. edisyonunu tamamlayan Cannes Film Festivali bizi tüm sene konuşacağımız ve kaçırmamamız gereken filmlerle tanıştırırken, Altın Palmiye'nin sahibi Triangle of Sadness filmi hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Cannes Film Festivali'nin 75. edisyonu geçtiğimiz hafta ödüllerin açıklanmasıyla son buldu. Gecenin büyük ödülü Altın Palmiye, İsveçli yönetmen Ruben Östlund imzalı Triangle of Sadness filminin oldu. Östlund, bu filmle ikinci kere Altın Palmiye kazanmış oldu. Yönetmen, 2017'de yönetmenliğini ve senaristliğini üstlediği The Square filmiyle Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazanmıştı. Festival bizi tüm sene konuşacağımız ve kaçırmamamız gereken filmlerle tanıştırırken, Altın Palmiye'nin sahibi Triangle of Sadness filmi hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Türkiye, İsveç, Fransa, ABD, İngiltere, İsviçre, Yunanistan ortak yapımı Triangle of Sadness modellik yapan genç çift Carl ve Yaya'nın milyarder yolcuların bulunduğu süper lüks bir gemiyle çıktığı gezide başından geçenleri anlatıyor. Moda ve sosyete dünyasının önde gelen isimlerinin katıldığı bir gemi seyahatine çıkan çift, kaptanın şımarık yolcularına bir ders vermek için fırtınanın ortasında bir etkinlik düzenlemesiyle kendilerini son derece rahatsız edici bir durumun içinde bulur. Woody Harrelson, Harris Dickinson ve Charlbi Dean'in başrollerini paylaştığı bu kara komedide Woody Harrelson'ı süper zenginlerle dolu bir gemiyi yöneten Marksist kaptan olarak izleyeceğiz. Ruben Östlund ise senarist, yönetmen ve yapımcı koltuğunda karşımıza çıkıyor. Kara mizahın etkileyici örneklerinden biri olarak anılan film, Cannes'da 7 dakika ayakta alkışlandı. Cannes'dan gelen yorumlara bakılırsa yönetmen bir kere daha topluma dair tüm gerçekleri lafı dolandırmadan, birçoğumuzu rahatsız edecek bir üslupla yüzümüze çarpacak. Östlund, bu filminde de insan doğasını hicvedecek ve üst orta sınıf ve üst sınıfların yaşadığı absürt durumları bizlere anlatacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Oyuncu Andrew Garfield, bir dizi yeni projeyle önümüzdeki günlerde karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Andrew Garfield cephesinden art arda haberler aldığımız bir hafta yaşıyoruz. Bu konuyla ilgili herhangi bir şikayetimiz var mı? Kesinlikle hayır! Garfield, geçtiğimiz sene epey yoğun bir çalışma takvimiyle karşımızdaydı. Oyuncu, kendisine Emmy ve SAG Ödülü adaylığı kazandıran FX mini dizisi Under the Banner of Heaven'daki beğenilen performansının yanı sıra önce Tick...Tick...Boom!'daki Jonathan Larson rolüyle Oscar adaylığı kazanmıştı. Ayrıca yakın zamanda Spider-Man: No Way Home'da Peter Parker rolünü yeniden canlandırmıştı. Tüm bu yoğun temponun ardından biraz ara vereceğini dahi açıklamıştı. Ancak görünen o ki, Garfield'ın kendine verdiği mola bitiyor. O zaman Andrew Garfield'ı yakın zamanda daha çok görmemize vesile olacak yeni projelerine göz atalım. Geçtiğimiz pazar günü Akademi Ödüllerinde birlikte sahne alarak ödül teslim eden Florence Pugh ve Andrew Garfield ikilisi bize yalnızca geceye dair unutulmaz anlar armağan etmekle kalmadı. İkili, yakın zamanda başrolünü paylaşacakları bir projede yer alacak. Yönetmenliğini John Crowley'un, senaryosunu ise Nick Payne'nin üstlendiği We Live in Time adlı proje derin bir aşk hikayesi olarak tanıtıldı. Hikayenin neşeli ve sürükleyici bir aşk hikayesi olarak tanımlanması dışında henüz çok fazla bilgiye sahip değiliz. Garfield'ın açıklanan bir diğer projesi de epey sürprizli... Deadline'ın özel haberine göre yönetmen Guillermo del Toro'nun Netflix için hazırladığı live-action Frankenstein filminde Andrew Garfield'ı izleyebiliriz. Üstelik oyuncu kadrosu Garfield ile sınırlı değil. Oyuncuya, Oscar Isaac ve Mia Goth'un da eşlik edeceği paylaşılan bilgiler arasında. del Toro'nun İngiliz yazar Mary Shelley'nin 1818 tarihli romanına dayanan proje üzerinde birkaç yıldır çalıştığı biliniyor. Ancak orijinaline sadık bir hikaye mi izleyeceğiz yoksa yönetmenin farklı bir dizi yorumlamaları olacak mı, bu konuda da henüz resmi bir bilgiye sahip değiliz. Ancak yönetmenin, Pinokyo filmiyle bu sene En İyi Animasyon Oscar'ı aldığını da göz önünde bulundurduğumuzda bu uyarlama için de heyecanlanmadan duramıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Andrew Garfield geride bıraktığı yoğun ve başarılı yılın ardından bir sonraki adımına karar vermek için mola alıyor. Belki aramızda 2021'i nasıl geçirdiğini hatırlamayanlar olacaktır ancak hepimiz geçen senenin tam anlamıyla Andrew Garfield'ın yılı olduğu konusunda hemfikiriz. Garfield, The Eyes of Tammy Faye ve tick, tick...BOOM! ve Spider-Man: No Way Home filmeriyle gündemimizdeydi. Yoğun ajandasına bir de Hulu yapımı Under the Banner of Heaven'ı ekledi. Dizinin ekranlara gelmesine az bir süre kala Andrew Garfield \"minik bir mola\" veriyor. Garfield böylesine yoğun ve başarılı bir yıl geçirdikten sonra, bir sonraki büyük rolüne hazırlanırken biraz spot ışıklarından kaçacak gibi görünüyor. Bu hak edilmiş minik molayı, hepimizi heyecanlandıran bir rolle bitireceğine eminiz ve beklemedeyiz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Angelina Jolie bir kere daha yönetmen koltuğunda. Filmin başrolünde ise Salma Hayek ile Demian Bichir'i izleyeceğiz. Angelina Jolie, sıfatları arasına yönetmen ünvanını ekleyeli epey zaman oldu aslında. Oscar ödüllü Jolie, beşinci kez yönetmen koltuğuna oturacağı Without Blood için çalışmalara başladı. Üstelik filmde yazar ve yapımcı olarak da görev alıyor. Without Blood, \"savaş, travma, hafıza ve iyileşme hakkındaki evrensel gerçekleri\" keşfetmeye odaklanan bir hikaye olarak tanıtıldı. Ayrıca çekimleri İtalya'da gerçekleşecek filmin kadrosuyla ilgili de haberler var. İtalyan yazar Alessandro Baricco'nun aynı isimli çok satan romanından uyarlanan filmin başrollerinde Salma Hayek ile Demian Bichir'i izleyeceğiz. Bu buluşma Hayek ve Jolie için bir ilk değil, zira ikili geçen yıl The Eternals filminde beraber rol almıştı. Filmin vizyon tarihine dair şimdilik net bir bilgimiz yok. Jolie, geçtiğimiz aylarda yapım şirketi Fremantle ile üç yıllık bir anlaşma imzalamıştı. Bu proje kapsamında Jolie'nin yönetmen koltuğunda oturacağı başka yapımlar da bizi bekliyor. Gelişmeleri takipteyiz; ama en çok da Hayek ve Jolie'nin yeniden bir araya gelmesine seviniyoruz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kotaro Isaka'nın Seesaw Monster romanı Anne Hathaway ile Salma Hayek Pinault'un yer aldığı bir film ile ekranlara uyarlanmaya hazırlanıyor. Çok sevdiğimiz isimlerin bir araya geldiği proje haberleri bizi her zaman heyecanlandırıyor. Şimdilerde yeni bir heyecanlanma nedenimiz daha var! Son zamanlarda kıyafet seçimleriyle sık sık adından söz ettiren Oscar ödüllü oyuncu Anne Hathaway yeni filmi Armageddon Time ile Zendaya ile birlikte yer aldığı Bulgari kampanyasının ardından yepyeni bir projeyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Gelen son haberlere göre 2019 tarihli Kotaro Isaka'nın Seesaw Monster isimli kitabı, Anna Hathaway ve Salma Hayek Pinault'un başrollerini paylaştığı bir Netflix aksiyon-komedi filmine uyarlanacak. Filmin konusuyla ilgili bilgilerimiz henüz çok kısıtlı ancak duyumlara göre iki oyuncu birlikte çalışmak zorunda kalan iki rakibi canlandıracak. Hayek'i en son House of Gucci filmindeki eğlenceli rolüyle izlemiş, ayrıca Marvel yapımı Eternals da görmüştük. Variety'nin paylaştığı detaylara göre, senaryoyu Ocean's 8'in de ortak yazarları arasında yer alan Olivia Milch kaleme alıyor. Filmi kimin yöneteceği belli değil."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Anne Hathaway, Tahar Rahim, Marisa Tomei, Joanna Kulig ve Matthew Broderick New York'ta geçen bir romantik komedi filmi için bir araya geliyor. İflah olmaz romantiklere ve ne olursa olsun romantik komedilerden vazgeçemeyenlere iyi bir haberimiz var. Anne Hathaway, Tahar Rahim, Marisa Tomei, Joanna Kulig ve Matthew Broderick gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla dikkat çeken yeni bir romantik komedi filmi bizleri bekliyor. Gerçekten modern bir romantik komedi olarak tanıtılan She Came To Me bizleri New York'ta geçen çok katmanlı bir maceraya davet ediyor. Bu kadroyu bir araya getiren isim ise Maggie's Plan, The Private Lives of Pippa Lee, Angela ve Personal Velocity gibi filmlere imza atan Rebecca Miller. Aslına bakarsak bu proje uzun zamandır hayata geçmeyi bekliyor. Zira Miller, 2017'de ilk adımlarını attığı proje için Nicole Kidman, Steve Carell ve Amy Schumer gibi isimleri düşünmüştü. Zaman aşımına uğrayan proje şimdi yeni bir kadroyla hayata geçiyor. Killer Films'den Christine Vachon ve Pamela Koffler, Round Films'den Miller ve Damon Cardasis'ın yapımcılığını üstlendiği filmin müziklerinde ise Oscar ödüllü Alexandre Desplat imzasını göreceğiz. Hollywood Reporter'da yer alan haberde yapımcılar, Dünyanın inanılmaz zor günler geçirdiği bir dönemden sonra Rebecca'nın bir sonraki filmini yapmaktan dolayı çok heyecanlıyız. Rebecca eğlenceli ve modern bir New York hikayesi yarattı ve böyle benzersiz yetenekli bir oyuncu kadrosunun yolculuğumuza katılmasından dolayı çok heyecanlıyız. diyerek heyecanlarını paylaştılar. Romantik komedi tutkunları filme ne zaman kavuşacak kesin bir tarih veremiyoruz ancak filmin çekimlerine sonbaharda başlanacağı gelen bilgiler arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Anneler Günü öncesinde, Miss Juneteenth'ten Enola Holmes'a kadar beş filmi izleme listesine almanın tam zamanı! Catherine Deneuve ve Juliette Binoche, Hirokazu Kore-eda'nın tüm biçimleriyle anneliğe dair hassas çalışmasında büyüleyici, kendini beğenmiş bir film yıldızı ve onun uzun süredir acı çeken senarist kızını canlandırıyor. Anne-kız, geçmişte yaşananları inceliyor ve eski yaraları yeniden açıyorlar; ancak son barışmaları derin, sarsıcı bir hassasiyet anı olarak karşımıza çıkıyor. Louisa May Alcott'un sevilen klasiğinin önceki uyarlamalarında, Marmee karakteri yapılan yardım çalışmalarıyla arka planda kaybolmuştu. Greta Gerwig'in ele aldığı ve Laura Dern'in canlandırdığı son versiyonda ise öyle değil. Kızlarına hayallerinin peşinden koşma ve hatalar yapma özgürlüğünü veriyor, onlara mükemmel olmaktan uzak olduğunu söylerken, hayatının neredeyse her günü öfkeyle mücadele ettiğini kabul ediyor. Channing Godfrey Peoples'ın bu dokunaklı dramındaki ana ilişki, genç bir anne ile üniversiteye burslu girme umuduyla bir yarışmaya katılan kızı arasında geçiyor. İkili, artan faturalar, kibirli rakipler ve uygun olmayan romantik beklentilerle karşı karşıya kaldıkça, farklı öncelikleri konusunda tartışıyorlar ama aynı zamanda bu olaylar onları birbirlerine de yakınlaştırıyor. Bir kızın eksantrik annesini aramasını anlatan çılgınca bir gizem olan Harry Bradbeer yönetmenliğindeki Enola Holmes, Sherlock Holmes'un kız kardeşi ve titiz genç dedektif olarak Millie Bobby Brown'u başrolüne alıyor. Helena Bonham Carter, aniden ortadan kaybolan ve arkasında bir dizi ipucu bırakan anneyi canlandırıyor filmde. Bunları çözerken Enola, ona okçuluk, satranç ve jiu-jitsu'nun yanı sıra bağımsızlığın değerini öğreten özgür bir düşünür olan annesinin ruhu tarafından yönlendiriliyor. Phyllida Lloyd'un yürek burkan filminde aile içi şiddet mağduru Sandra, iki küçük kızıyla birlikte kontrolcü kocasından kaçmayı başardığında, ev bulamama sıkıntısı onların geleceğini tehlikeye atar. Clare Dunne, bir grup gönüllüyü bir araya getirip kendi evini inşa etmeye çalışırken, kırılganlık ve zorlukları yenme gücünü bir araya getiren performansıyla beğeni topluyor. Yabancıların nezaketiyle ilgili ilham verici bir hikaye olsa da, nihayetinde birbirlerini kurtaran Sandra ve kızları oluyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Merakla beklenen Avatar: The Way of The Water filminden ilk fragman yayınlandı. Dünyanın en çok gişe geliri getiren filmi Avatar'ı izlememizin üzerinden tam 13 yıl geçti. Vizyona girdiği dönemde büyük ses getiren filmin devamının geleceği bir süre önce duyurulmuştu. Şimdi elimizde dumanı üstünde tüten bir fragman var. Disney, geçtiğimiz hafta sonu Doctor Strange in the Multiverse of Madness gösteriminde özel olarak sinemalarda yayınladığı fragmanı Pazartesi günü çevrimiçi olarak da yayınladı. Şimdiye kadarki en yüksek hasılat yapan filmin devamı, ilk filmdeki olaylardan on yıldan fazla bir süre sonra geçiyor. Avatar: The Way Of Water başlıklı film, Sully ailesini , onları takip eden sorunları, birbirlerini güvende tutma çabaları ve hayatta kalmak için verdikleri savaşlarına odaklanacak. İlk filmin yıldızları Sam Worthington, Zoe Saldana ve Sigourney Weaver'a devam filminde, Kate Winslet, Michelle Yeoh, Vin Diesel ve Edie Falco eşlik ediyor. Fragmanda filmin baş kahramanı Jake Sully'nin \"Bildiğim tek şey var, Nereye gidersek gidelim aile, kalemizdir.\" dediğini duyuyoruz. Yine fragmandan anladığımız üzere film, Cameron'ın her zaman bahsettiği gibi okyanus içinde ve çevresinde geçiyor. Ayrıca bu seride yeni yaratıklarla karşılaşacağız. İlk filmdeki görüntüleri ve yaratılan dünyayı hatırladıkça devam filmi için heyecanlandığımızı belirtmemiz gerek. 16 Aralık tarihinde vizyona girmesi planlanan Avatar: The Way of Water'ın fragmanını buradan izleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Paddington 3'ün ismi \"Paddington in Peru\" olarak duyuruldu. Filmin yönetmenliğini daha önce sadece reklam ve müzik videoları yönetmiş Dougal Wilson üstlenecek. Merakla beklenen Paddington 3'ün artık resmi olarak açıklanmış bir ismi olduğu için Paddington 3 demeyi bırakabiliriz! The Hollywood Reporter'dan gelen yeni bir habere göre, filmin adı Paddington in Peru olacak. Yönetmen koltuğunda Dougal Wilson'u göreceğimiz filmin çekimleri, Londra ve Peru'da gerçekleşecek. Michael Bond'un yarattığı Ayı Paddington karakterini odağına alan ilk iki film hem seyirciden hem eleştirmenlerden övgü toplamıştı. Ayı Paddington'ı son olarak, Kraliçe Elizabeth'in tahta çıkışının 70. yılı kutlamalarında görmüştük. Yayınlanan kısa videoda, Kraliçe Elizabeth Buckingham Sarayı'nda anime karakter Ayı Paddington ile 5 çayı içiyordu. Video, Kraliçe ve Ayı Paddington'ın konser alanında trampetlerle çalınan We Will Rock You parçasının ritmine çay fincanına kaşıklarını vurarak eşlik etmesiyle sona eriyordu. Serinin ilk iki bölümüyle dünya çapında 280 ve 250 milyon dolar elde eden Paddington'ın üçüncü filminin prodüksiyonu yakında başlıyor. Çekimlerin 2023 yılında başlayacağı paylaşılan bilgiler arasında. Biz de Ayı Paddington'ın maceralarını heyecanla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Margot Robbie ve Ryan Gosling'i buluşturan, Greta Gerwig imzalı Barbie filmi için hepimiz filmin resmi duyurularının yapıldığı ilk günden beri heyecanlıyız. Beklentilerimiz de bir hayli yüksek. Greta Gerwig'in yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosunu Noah Baumbach ile beraber kaleme aldığı filmin yıldız kadrosu da bu yüksek beklentilerin en büyük nedeni. Margot Robbie, Ryan Gosling, Will Ferrell, America Ferrera, Emerald Fennell, Jamie Demetriou, Connor Swindells as kadroyu oluşturan isimler. Barbie'nin renkli dünyasıyla 21 Temmuz 2023'te tanışacağız. Neyse ki o zamana kadar Barbie filmini konuşmaya devam edeceğiz ve tekrar tekrar izleyeceğimiz bir fragmanımız var!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Margot Robbie ve Ryan Gosling'i buluşturan, Greta Gerwig imzalı Barbie filminden gelen set görüntüleri filme dair merakımızı artırmayı başarıyor. Margot Robbie ve Ryan Gosling'i buluşturan, Greta Gerwig imzalı Barbie filmi için hepimiz filmin resmi duyurularının yapıldığı ilk günden beri heyecanlıyız. Setten gelen kamera arkası fotoğrafları ise heyecanımızla birlikte merakımızı da artırıyor. Greta Gerwig'in yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosunu Noah Baumbach ile beraber kaleme aldığı filmden paylaşılan resmi görüntülerin yanı sıra Barbie ve Ken'i pembeler içinde arz-ı endam ederken gördüğümüz kamera arkası görüntüler de gelmeye devam ediyor. Görsellerin tümünde Barbie ve Ken'i pembe renkli uyumlu kostümleriyle görüyoruz. Kimi zaman patenleriyle kayarken kimi zaman uyumlu kovboy şapkalarıyla yürürken kimi zaman da plaj kostümleriyle karşımıza çıkan ikili, bize alışkın olduğumuz peri masallarından farklı bir deneyim sunacak gibi görünüyor. Hikayeye dair bilgimiz kısıtlı olsa da setten gelen bu görseller, izleyicilere ne deneyimleyecekleri konusunda bir fikir veriyor. Robbie de projenin izleyicilerin beklediğinden farklı olacağını söylemişti. Evet, nasıl bir hikaye izleyeceğimiz konusunda henüz çok fazla bilgimiz yok. Ancak cinsiyet eşitliğine dikkat çeken, güzellik standartlarını yeniden üretmek yerine kalıp yargılara meydan okuyan bir Barbie izlemeyi çok isteriz. Tabii Margot Robbie ve Ryan Gosling uyumu için de bir o kadar heyecanlıyız. Warner Bros. Pictures, Barbie'nin çıkış tarihini de duyurdu. Barbie'nin renkli dünyasıyla 21 Temmuz 2023'te tanışacağız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Senaryosunu Greta Gerwig ile Noah Baumbach'ın kalem aldığı, Margot Robbie ile Ryan Reynolds'un başrolde yer aldığı Barbie filmine dair ilk tanıtım filmi yayınlandı. Mattel'in ikonik karakteri Barbie'nin bu ilk beyaz perde uyarlamasında yaşadığı dünyanın koşullarına ayak uyduramayan Barbie'nin hayatı feminist bir bakış açısıyla ele alınıyor. Gerwig'in yönetmenliğini de gerçekleştirdiği filmin tanıtımında oyuncak bebeklerle oynayan çocukların Barbie hayatlarına girdikten sonra hayatlarının ve alışkanlıklarının değiştiği görülürken tanıtımın ikinci yarısında Ryan Gosling'in canlandırdığı Ken ile Simu Liu'nun eğlenceli dansları dikkat çekiyor. 21 Temmuz 2023'te gösterime girecek film hakkında yeni detaylar için beklemede kalın."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Margot Robbie, pembe Corvette'in direksiyonunda ikonik bebek Barbie olarak görücüye çıkıyor. Filmin çıkış tarihi de açıklandı. Greta Gerwig'in yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosunu Noah Baumbach ile beraber kaleme aldığı Barbie filminden ilk görüntüler geldi. Warner Bros. Pictures çatısı altında hayata geçirilecek filmin ilk bakış fotoğrafında pembe bir üstü açılır arabanın arkasında oturan, pek de plastik olmayan ama yine de harika görünen bir Margot Robbie var karşımızda. Filmle ilgili bildiklerimize hızlıca bir göz atalım... Aynı zamanda filmde yapımcı olan Robbie'ye, Barbie'nin erkek arkadaşı Ken'i oynayan Ryan Gosling eşlik ediyor. Filmin heyecan verici kadrosunda ayrıca Will Ferrell, America Ferrera, Simu Liu, Issa Rae, Michael Cera ve Kate McKinnon gibi isimler yer alıyor. Nasıl bir hikaye izleyeceğimiz konusunda henüz çok fazla bilgimiz yok. Ancak cinsiyet eşitliğine dikkat çeken, güzellik standartlarını yeniden üretmek yerine kalıp yargılara meydan okuyan bir Barbie izlemeyi çok isteriz. Tabii Margot Robbie ve Ryan Gosling uyumu için de bir o kadar heyecanlıyız. Warner Bros. Pictures, Barbie'nin çıkış tarihini de duyurdu. Barbie'nin renkli dünyasıyla 21 Temmuz 2023'te tanışacağız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bridgerton'un yıldızı Phoebe Dynevor, ilk sinema deneyimi için bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Hastings Düşesi Daphne Bridgerton karakteriyle özdeşleştirdiğimiz Phoebe Dynevor, tek bir etiketle yürümemeye kararlı. Dizinin yeni sezon çekimleri devam ederken bir başka uyarlama dizi için yerini ayıran Dynevor, ilk sinema projesini de tamamladı. The Color Room adını taşıyan yapımda genç yıldız 1920'lerde yaşamış seramik sanatçısı ve feminist Clarice Cliff'e hayat veriyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Dynevor'un dönüşümüyle birlikte filmden ilk görsel yayınlanmıştı. Siyah kısa saçları ve dönemin modasını yansıtan stiliyle bizi Bridgerton dünyasından uzaklaştıran Dynevor'dan bir kare daha geldi. Bu kez yayınlanan görseldeyse Clarice Cliff'in yetenek alanı Art-deco seramiklerini de görmek mümkün. Başarı yolunda hızlı adımlarla ilerleyen Phoebe Dynevor'un yer aldığı The Color Room 12 Kasım'da vizyona girmeye hazırlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Robert Pattinson'ın başrolünde yer aldığı The Batman Part IIin vizyon tarihi belli oldu. Geçtiğimiz aylarda DC Studios'un yeni CEO'su olarak görev başına geçen Amerikalı yönetmen ve yapımcı James Dunn, DC Comics evrenindeki Batman, Superman ve daha fazlası gibi karakterlerin geleceği hakkında merak edilen açıklamaları gerçekleştirdi. En heyecanlı haber ise Batman cephesinden geldi. Daha önce bir devam filminin geleceği, CinemaCon sunumu sırasında Warner Bros. tarafından doğrulanmıştı. Şimdi bazı güncellemeler var. Üstelik tüm zamanların en karanlık Batman'ine ne zaman kavuşacağımızı da biliyoruz. İsmi, \"The Batman Part II\" olan Matt Reeves filmi, 3 Ekim 2025'te vizyona girecek. Konu özeti de dahil olmak üzere ek bilgiler şimdilik gizlendi. James Gunn ve Peter Safran, 30 Ocak'ta Warner Bros. lotunda düzenlenen bir basın toplantısında \"The Batman Part II\"nin çıkış tarihini onayladılar. Batman geçen yıl dünya çapında gişede büyük beğeni topladı ve 770 milyon dolar hasılat elde etmişti. İlk filmde, cuçla mücadelesinin ikinci yılında Batman'in Gotham City'de Riddler olarak bilinen bir seri katille karşı karşıya kalıp kendi ailesine bağlanan yolsuzluğu ortaya çıkarma mücadelesini izlemiştik. Özellikle Robert Pattison'ın her zamankinden daha karanlık bir Gotham City'deki Bruce Wayne performansı övülmüştü."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Batman 2 onaylandı: Yönetmen Matt Reeves ve başrol oyuncusu Robert Pattinson geri dönecek. Aslında hepimizin beklediği, ancak resmi olarak açıklanınca da sevinmeyi ihmal etmediği bir haberle başladık bu haftaya. CinemaCon sunumu sırasında Warner Bros., Batman2'nin yönetmen Matt Reeves ve başrol oyuncusu Robert Pattinson ile ilerleyeceğini doğruladı. Film, Batman hayranlarından ve eleştirmenlerden de olumlu eleştiriler almıştı. Özellikle Robert Pattison'ın her zamankinden daha karanlık bir Gotham City'deki Bruce Wayne performansı övülmüştü. Batman filminin sonu, gelecek filmlerin sinyalini açık bir şekilde verse de henüz resmi bir açıklama yapılmamıştı. Warner Bros.'un duyurusu sırasında yönetmen Reeves, \"bu dünyaya geri dönmekten heyecan duyduğunu\" söyledi. Geri dönen diğer oyuncular veya çıkış tarihi gibi daha fazla ayrıntı verilmedi. Batman Covid-19 gerekçeli ertelemelerin ardından Mart 2022'de vizyona girmiş, Amerika'da 134 milyon dolar ile 2022'nin şimdiye kadarki en büyük gişe rekorunu kırmıştı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kedili ressam olarak bilinen ressam Louis Wain'i, Benedict Cumberbatch'ın başrolde olduğu biyografik bir filmle daha yakından tanıyacağız. Renkli fantastik portreleri ve elbette alametifarikası haline gelen kedi çizimleriyle tanıdığımız ressam Louis Wain'in hayatı, biyografik bir filme konu oluyor. The Electrical Life of Louis Wain isimli filmde, Wain'in okul hayatı, kariyeri, evlilik yaşantısı gibi hayatının önemli noktaları anlatılacak. 10 yaşına kadar ailesi tarafından okula gönderilmeyen ve sorunlu bir öğrencilik hayatı yaşayan ressamın hayatı, West London School of Art'a girmesi ile değişir. Sanatı hayatının odağı haline getiren Wain, 23 yaşına geldiğinde kendisinden 10 yaş büyük olan Emily ile evlenir. Ancak çiftin mutlulukları uzun sürmez, evliliklerinin 3. yılında Emily meme kanserinden yaşamını yitirir. Eşini kaybetmesinin ardından kendisini çizimlerine veren Wain, takıntı haline getirdiği kedileri eserlerine yansıtmaya başlar. Film, Wain'in bu takıntılı dönemine ve kedili çizimlerine derinlemesine bir bakış atacak. Will Sharpe'in yönetmen koltuğunda oturduğu ve aynı zamanda Simon Stephenson ile senaryosunu da kaleme aldığı filmin başrollerinde ise Benedict Cumberbatch ve Claire Foy'u izleyeceğiz. Göz kamaştırıcı kariyerinde emin adımlarla ilerlemeye devam eden Benedict Cumberbatch, çılgın fikirler ve olağanüstü sanatsal üretimleriyle İngiltere'nin en etkili sanatçılarından birine hayat verecek olmasıyla da hepimizi heyecanlandırıyor. Ayrıca başrol ikilisine Taika Waititi, Andrea Riseborough, Toby Jones, Stacy Martin, Hayley Squires, Phoebe Nicholls, Adeel Akhtar, Asim Chaudhry, Richard Ayoade, Julian Barratt, Sophia di Martino ve filmin anlatımını üstlenen Olivia Colman eşlik edecek. The Electrical Life of Louis Wain'in yayımlanan fragmanı da Viktorya dönemi Londra'sının atmosferiyle dikkat çekmeyi başarıyor. Bir kedinin dünyasında nasıl yaşanılır sorusunun peşinden giden film, 5 Kasım'da Amazon Prime kataloğuna eklenecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Los Angeles'ta bulunan The Grove alışveriş merkezi pop star Taylor Swift'in Eras Tour konser filminin dünya prömiyeri için kapılarını kapattı. 13 Ekim'de dünyanın seçkin sinema salonlarında gösterime girecek olan film için davetlileri devasa bir kırmızı halı karşıladı. Swiftie'lerden ve ünlülerden oluşan izleyicilere, \"Burada olmanıza minnettarım çünkü bu gece benim için önemli bir anı ve sen de bunun bir parçasısın\" dedi Swift. Jennifer Meyer, Adam Sandler, Becca Tilley, Julia Garner, Hayley Kiyoko, Maren Morris, Flavour Flav, Mariska Hargitay, Karamo Brown, Simu Liu ve Molly Sims'in yanı sıra Grove'un sahibi Rick Caruso davetliler arasındaydı. Etkinlik beklentisiyle alışveriş merkezinin etrafındaki bazı sokakların büyük bölümü kapalı kaldı ve güvenlik görevlileri konukları tek bir girişe yönlendirdi. Ancak bu, Swift'i bir an olsun görebilmek için kaldırımlarda ve yaya geçitlerinde büyük kalabalıkların oluşmasını engellemedi. Swift, muhteşem gök mavisi kesme çiçekli ve kısa kuyruklu Oscar de la Renta elbisesi, elmas bir kolye, göz alıcı dalgalı saçları ve kendine öz kırmızı rujuyla basının karşısına çıktı. Beyonce'nin galaya katılımıyla iki büyük müzik fenomeni bir araya gelmiş oldu. Bu iki kadını rakip yapmak çok kolay olurdu ama bunun yerine her zaman birbirlerini desteklemeyi seçtiler. Ünlü şarkıcı Beyonce davette, LaQuan Smith imzalı gümüş göğüs plakalı, tamamen siyah modern bir tasarımı tercih etti. Stilini platform botları ve iddialı güneş gözlükleriyle tamamladı. Davette Beyonce'nin yer almasından büyük mutluluk duyan Swift, son derece sevgi dolu bir sosyal medya paylaşımı yaptı, Kariyerim boyunca yol gösterici bir ışık oldu ve bu gece ortaya çıkması gerçek bir peri masalı gibiydi. dedi. Gişe analistleri tarafından Swift'in filminin bu hafta sonu gösterime girdiğinde 150 milyon dolara kadar gelir elde edebileceği tahmin ediliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kitty Oppenheimer'ın hayatını, Albert Einstein'ın Manhattan Projesi'ne nasıl dahil olduğunu ve Trinity Testi'nin Los Alamos bölgesini nasıl etkilediğini merak edenlere... Bugünlerde en çok duyduğumuz kelimelerden biri Barbenheiming Greta Gerwig imzalı Barbie ile Christopher Nolan'ın Oppenheimer'ın bir araya gelmesi. Son 24 saatte tüm dünyada gişe rekorları kıran bu iki film son zamanlarda entertainment haber dünyasının en çok konuşulan başlıkları arasında. Hiç şüphesiz tanıdığım herkes de bu filmleri konuşuyor. Kai Bird ile Martin J.Sherwin'in 2005 yılına ait American Prometheus adlı biyografisinden uyarlanan Oppenheimer'ı açıksacası Barbie filmini izledikten sonra izlemekten pek hoşlanmadım. Açıkcası Oppenheimer'ın üstümde bıraktığı o depresif etkiyi Barbie'nin pembe dünyasıyla yok etmeyi tercih edebilirdim. Manhattan Projesi'nin arkasındaki gerçekleri bilmek içinde bulunduğumuz dünyayı yeniden sorgulamama neden oldu. Daha fazlasını araştırmak için ise Atomic Heritage Foundation'ın kurucusu ve başkanı Cindy Kelly ile bir araya gelerek bu konuda merak ettiklerimi sordum. Kitty aslında Los Alamos'ta Dr.Louis Hempelmann'ın süpervizörlüğünde çalışan bir biyolojist ve aynı zamanda laboratuvar teknisyeniydi. Ancak evlendikten bir yıl sonra işinden ayrıldı. Kendisi Los Alamos'un baskıcı dünyasından biraz uzaklaşmak adına evinde sık sık bir grup kadına kokteyl partileri veren bir ev kadını olmayı tercih etti. Kitty, kocası için de önemli bir sırdaştı. Robert Oppenheimer, karısına tamamen güvenir ve Manhattan Projesi'nin karşı karşıya olduğu birçok sorunda onun tavsiyesini alırdı. Kitty ve kocası, projenin en kaotik yıllarında ve aynı zamanda en popüler dönemlerinde yeni elde ettikleri ünden birbirine güvene korundular. Einstein'ın meşhur E=mc2 izafiyet kuramıyla atomun güçlü nükleer kuvvetinin muazzam bir enerji açığa çıkarabileceğinin farkına varan ilk bilim adamıydı. Kendisi bunu keşfettiğinde Amerika Başkanı Franklin D.Roosevelt'e bir mektup yazarak Almanya'nın tüm dünyaya yok edebilecek güçte bir silah üzerinde çalıştığına dair uyarmış ve Amerika'nın da bu tip bir çalışma yapması gerektiğini belirtmişti. Onun bu mektubu üzerine Manhattan Projesi ortaya çıkmıştı ancak Einstein hiçbir zaman direkt olarak atom bombası üzerine çalışan ekipte olmamıştı. Hatta Oppenheimer Einsten ile çalışmak yerine onun fikirleri ve teorilerini alarak Los Alamos'ta Manhattan Projesi'nde çalışan bilim adamlarını yönlendirmişti. O dönemde Los Alamos laboratuvarının etrafında Pueblo kabilesiyle çeşitli Hispanik kasabası bulunuyordu. Birçoğu laboratuvar tarafından inşaat işçisi, teknisyen ve destek personeli olarak istihdam edildi. Ayrıca birçok bilim adamı kendileri laboratuvarda çalışırken evlerindeki düzen devam etsin diye onları bebek bakıcısı ve temizlikçi olarak da tuttu. Trinity testi, Los Alamos'un 210 mil güneyinde, Jornada del Muerto olarak bilinen Alamogordo Bombalama Alanı'nda gerçekleştirildi. New Mexico'daki Hispanikler ve Mescalero Apaçi kabile üyeleri, Trinity Testi'nin bu bölgede yaşayanların nesiller boyu savaş verdiği sağlık sorunlarına yol açtığını iddia ediyor ve Federal hükümetten tazminat talep ediyorlar. Laboratuvar, nükleer silahlarla ilgili araştırma yapma misyonunu sürdürerek ve bugün hala ulusal güvenlik konularında çalışan 17 bine yakın kişiye istihdam sağlamaktadır. Manhattan Projesi Ulusal Tarih Parkı, 2015 yılında üç farklı yerde kuruldu: Bilim adamlarının bombayı tasarlayıp inşa ettikleri Los Alamos, NM; Devasa fabrikaların Hiroşima bombasının yakıtı olan zenginleştirilmiş uranyum ürettiği Oak RIdge, TN; ve türünün ilk örneği reaktörlerin Nagazaki bombası için plütonyum ürettiği Hanford, WA. Oppenheimer filminde gösterilenler de dahil olmak üzere Los Alamos'taki tarihi Manhattan Projesi alanlarını ziyaret edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Blake Lively ve Diablo Cody, Dark Horse Comics'in Lady Killer adlı çizgi romanının uyarlaması için bir araya geliyor. Blake Lively ve Diablo Cody, Lady Killer çizgi romanının uyarlaması için kolları sıvadı. İlk olarak Deadline'ın duyurduğu habere göre Netflix, Blake Lively'yi başrolde oynamaya; Juno, Tully ve Young Adult gibi filmlerin senaryolarında imzası bulunan Diablo Cody'yi de senaryoyu uyarlama konusunda ikna etmeyi başardı. Lively, başrolün yanı sıra yapımcı olarak da görev yapacak. Gossip Girl efsanesiyle hayatımıza giren Lively son olarak, A Simple Favor, The Rhythm Section gibi filmlerle karşımıza çıkmıştı. Joelle Jones imzalı Lady Killer, 1950'lerde geçen bir gerilim. Boş zamanlarında kiralık katil olarak gizli bir hayat süren mükemmel bir ev kadını olan Josie Schuller'in hikayesine odaklanıyor. Lady Killer ilk olarak 2015 yılında tanıtılmış, 2016 yılında Eisner Ödülleri'nde adaylık elde etmişti. Her şey planlandığı gibi giderse bu, ekran için geliştirilecek ikinci Jones çizgi romanı olacak. Daha önce CW, DC çizgi romanı Wonder Girl'e dayanan bir dizinin hazırlıklarına başlamıştı, ancak proje bazı nedenlerden dolayı yarım kalmıştı. Serinin yaratıcısı Jones, 2015 yılında The Mary Sue ile yaptığı bir röportajda, Lady Killer fikrinin 1940'lardan 1960'lara kadar eski reklamcılık ve illüstrasyon sevgisinden geldiğini açıklamış, Sadece o dünyada oynamama izin verecek bir hikaye yaratmak istedim. demişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Marilyn Monroe'nun hayatını merkezine alan Netflix filmi Blonde, pek çok başarılı oyuncuyu bir araya getiriyor. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Marilyn Monroe zamansız bir güzellik ve stil ikonu olmaya devam ediyor. Hayat hikayesi ise özellikle beyazperdede pek çok kez kendine yer buldu. Netflix imzası taşıyan Blonde isimli film de bunlardan biri olmaya hazırlanıyor. İşte 2022'de yayınlanması planlanan filme dair bilinmesi gerekenler. En başta Marilyn Monroe'yu kimin canlandıracağı bilgisini verelim. Başrol, James Bond dahil olmak üzere başarılı yapımlarda yer almış Ana de Armas'a emanet. Ona eşlik edecek diğer isimler arasında ise Adrien Brody, Bobby Cannavale ve Xavier Samuel var. Film, yazar Joyce Carol Oates imzası taşıyan kitaptan uyarlama. Roman, Monroe'nun çocukluk yıllarından başlayarak kariyer hayatını detaylı şekilde ele alıyor. Blonde'un senaryosunu ve yönetmenliğini üstlenen Andrew Dominik, Brad Pitt'le daha önce çalışmış bir isim. Pitt ise eğlence şirketi Plan B aracılığıyla Blonde'un yapımcılarından biri oluyor. Bu uyarlama, 2010 yılından beri gündemde olurken, Andrew Dominik'in de en büyük hayalleri arasında yer alıyor. Ancak hem pandemi hem de filmde yer alan bazı sahneler nedeniyle çıkış tarihinde belirsizlikler yaşanıyordu. Eğer başka bir değişiklik olmazsa, 2022 yılında seyirciyle buluşması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Joyce Carol Oates imzalı aynı adlı romanından uyarlanan ve Ana de Armas'ın başrolde olduğu filmin kostüm tasarımcısı, gerçek Marilyn'i sergilemek için pek çok elbiseyi yeniden yaratırken, detaylarını Vogue'a anlatıyor. Tasarımların çoğu sıfırdan özel olarak üretildiğinden, bağlantı parçaları ve terzilik özellikle ön üretim sırasında çok önemli hale geldi. Ne de olsa Monroe kum saati fiziğiyle tanınıyordu, bu yüzden görünümlerin çoğu temel detaylarla başladı. Protezden kaçınan Johnson, Ana'yı daha kıvrımlı hissettirmek için devreye soktuğumuz küçük numaralar vardı. diyor. Johnson ayrıca, oyuncunun kendisinden gelen geri bildirimlere uygun olarak, de Armas'ın sette rahat olmasını istedi. Karakteri hakkında gerçekten düşünebilsin ve sadece Marilyn olabilsin diye rahat olmak. diyor. Bunun yerine, iç çamaşırlarını hafifçe doldurmak gibi küçük numaralar kullanıldı. Filmde fark etmeyeceğiniz özel detaylar da Johnson ve kostüm ekibi için önemliydi. Örneğin filmdeki en sevdiği elbiselerden biri, Orry-Kelly tarafından tasarlanan ve Monroe'nun canlı bir grupla şarkı söylemek için giydiği Some Like It Hot elbisesinin yeniden yaratılmış versiyonu. Filmde görmüyorsunuz ama ben gerçekten Ana'ya karaktere girmesine yardımcı olan küçük hediyeler vermeye çalıştım. Ayakkabılar bile çok iyi düşünülmüş. Zira Johnson, topukluların yapısını bozmak ve özelleştirmek için Western Costume'de bir ayakkabı tamircisi ile birlikte çalışarak onları 1950'lere daha uygun hale getirtmiş. Johnson, Manolo Blahniks ayağına tam oturan ayakkabılardı, ancak bütçemizin çok dışındaydı, bu yüzden The RealReal'e gittim. diyor. Kardashian'ın benimsediği o daracık, ten rengi elbise, Johnson'ın Monroe'nun stilini en iyi tanımladığını düşündüğü parça. Johnson'ın dediği gibi, Monroe'nun kıyafetleri aslında ikinci bir deri gibiydi. Bazen ne giydiğinin farkına bile varmıyorsun. diyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Simone Ashley'in yeni sezonun başrolü olması, Hastings Dük'üne veda... Netflix'in dikkat çeken dönem dizisi Bridgerton'ın ikinci sezonuna dair bilmeniz gereken her şeyi açıklıyoruz. Bridgerton cephesinden haberler gelmeye devam ediyor. Hatırlayacağınız üzere Netflix, son olarak Sex Education dizisinden hatırladığımız Simone Ashley'in Bridgerton dizisinin ikinci sezonunda başrol olarak yer alacağını duyurmuştu. Dikkat çeken bir başka açıklama ise Hastings Dükü Simon Bassett'ı canlandıran Rege-Jean Page'in ikinci sezonda yer almayacağı bilgisiydi. Netflix'in bugüne kadar en çok izlenen orijinal dizisi olan Bridgerton'un ikinci sezonu merakla beklenirken, neler biliyoruz bakalım. Julia Quinn'in sekiz kitaplık serisinden uyarlanan dizinin ikinci sezonu \"The Viscount Who Loved Me\" kitabına odaklanarak Bridgerton ailesinin en yaşlısı olan Anthony'ye ve onun gönülsüz evlilik arayışını anlatacak. Bu nedenle ikinci sezonda Daphne'nin aşk hikayesini bir kenara bırakıp, abisi Anthony Bridgerton'ın evlilik sürecini izleyeceğiz. Çekimler 2021 baharında başlayacak, ancak yapımın ölçeği göz önüne alındığında, Netflix'in ikinci Bridgerton sezonunu yayınlaması 2022 olabilir. Duyuruları dört gözle beklemeye devam edebiliriz. Dizinin başlığından da tahmin edebileceğiniz gibi, Daphne dahil olmak üzere tüm Bridgerton'lar önümüzdeki sezon çıkacak. Netflix'ten gelen, Daphne sadık bir eş ve kız kardeş olarak kalacak, erkek kardeşinin yaklaşan sosyal sezonda ve sunabileceği şeylerde gezinmesine yardımcı olacak bilgisine sahibiz. Şimdiye kadar yapılan duyurular arasından belki de en büyüğü Netflix'in, son olarak Sex Education dizisinden hatırladığımız Simone Ashley'in Bridgerton dizisinin ikinci sezonunda başrol olarak yer alacağını onaylamasıydı. Ashley, Anthony Bridgerton'ın sevgilisi Kate Sharma rolüyle karşımıza çıkacak. Karakterin, akıllı ve bağımsız bir kadın olduğu ve Anthony Bridgerton'ı zorlayacağı gelen diğer bilgiler arasında. Öte yandan Rupert Young, Londra'ya yeni gelen ve en önde gelen ailelerinden bazılarıyla bağlantıları olan bir aristokrat Jack rolünde karşımıza çıkacak. Calam Lynch, ise matbaa asistanı Theo Sharpe'yi oynayacak. Anthony rolünde oynayan Jonathan Bailey Vogue UK'ye yaptığı açıklamada, Bridgerton dünyasının ihtişamlı gösterisinin mümkün olan en iyi şekilde daha belirgin hale geleceğini hissediyorum. Bu çok çılgınca ve harika. Ayrıca bu seride Anthony'nin yanı sıra pek çok harika karakter tanıtılacak. Shonda ve Chris tarafından kurulan sağlam evren genişleyecek ve sınırları zorlamaya devam edecek. Bence herkesin sevdiği şeylerden daha fazlası olacak.\" şeklinde açıklamada bulunurken şimdilik elimizdeki en sağlam ipucunun bu olduğunu söyleyebiliriz. 13 Nisan'da gelen sürpriz bir duyuruyla Netflix sevilen dizinin 3. ve 4. Sezonunu da onaylamıştı. Bridgerton'ın her sezonunun Julia Quinn'in romanlarından birine karşılık geleceği düşünülürse, üçüncü sezonun, çalışmak zorunda kalan bir kontun kızı olan Sophie Beckett'e odaklanacağını söyleyebiliriz. Dördüncü sezon ise Romancing Bay Bridgerton'dan ilham alacak ve Colin'in Avrupa seyahatlerinden sonra Penelope Featherington ile olan ilişkisini anlatacak. Bu sorunun cevabını bilmiyoruz. Ancak her şey yolunda giderse ve elbette Shonda Rhimes isterse, her biri farklı bir kardeşin romantik talihsizliklerini anlatan sekiz romana karşılık gelecek sekiz dizi olacak. Doğum sırasına göre kardeşleri de hatırlatalım: Anthony, Benedict, Colin, Daphne, Eloise, Francesca, Gregory ve Hyacinth. Maalesef. Şimdilik sakince beklemeye devam ediyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Toy Story serisinin ikonik karakteri Buzz Lightyear'ın hikayesini anlatacak Pixar filmi Lightyear'dan yeni bir fragman geldi! İkonik animasyon filmlerinden Toy Story'nin sevilen karakteri Buzz Lightyear'a odaklanan bir filmin geleceğini çok uzun zamandır biliyorduk. Yönetmen koltuğunda Finding Dory filminden tanıdığımız Angus MacLane'in oturacağı film, insan Buzz Lightyear'ın başlangıç hikayesi etrafında dönecek. Paylaşılan bilgilerden öğrendiğimiz kadarıyla bu filmde Buzz, Star Command'ın barış içinde bir yaşam sürmesi için yeni galaksileri keşfetmek amacıyla ilk test uçuşunu yapacak. Ancak kötü İmparator Zurg evrenin güvenliğini tehdit ettiğinde, Buzz herkesin tek umudu olacak. Chris Evans'ın Buzz Lightyear olarak karşımıza çıkacağı filmin kadrosunda ayrıca Keke Palmer, Taika Waititi, Peter Sohn ve Uzo Aduba gibi isimler de var. Filmin yayınlanan son fragmanında Buzz Lightyear'ın geleceğe seyahat ettiğini görüyoruz. Üstelik kahramanımız kendine yeni arkadaşlar da edinecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 74. Cannes Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu. Bu yıl, Altın Palmiye'yi Julia Ducournau imzalı Titane filmi kazandı ve Ducournau festival tarihinde ödülü kazanan ikinci kadın sinemacı oldu. 2020 edisyonu pandemi nedeniyle ertelenen Cannes Film Festivali bu sene, koronavirüs tedbirleriyle gerçekleştirildi. Spike Lee'nin jüri başkanlığında düzenlenen 74. Edisyon, Marion Cotillard ve Adam Driver'ın baş rollerini paylaştığı Annette filmiyle başlamıştı. Dün gece düzenlenen bir törenle, 74. Cannes Film Festivali'nin ödülleri sahiplerini buldu. 1993'te Altın Palmiye'yi The Piano filmiyle kucaklayan Jane Campion'ın ardından, Titane filmiyle Julia Ducournau, ödülü kazanan ikinci kadın yönetmen olarak adını Cannes tarihine yazdırdı. Jüri Büyük Ödülü, İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin Ghahreman ve Juho Kuosmanen'in Hytti Nro 6 filmlerine giderken, En İyi Yönetmen Ödülü'nü Annette ile Leos Carax kazandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 6-15 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek 2021 Cannes Film Festivali, dün açılış filmi olan Leos Carax'ın Annettei ile izleyiciyle buluştu. Bu yıl 24 filmin Altın Palmiye için yarıştığı ana yarışmada Ashgar Farhadi'nin A Hero, François Ozon'un Tout s'est bien passe, Wes Anderson'un The French Dispatch filmlerinin yanı sıra Sean Penn, Mia Hansen-Love, Paul Verhoeven gibi yönetmenler de yeni filmleri ile heyecan uyandırıyor. Festival merakla beklenen filmlerin yanı sıra yarışma, yarışma dışı seçkiler ve film marketiyle sinemaseverlerle sektör profesyonellerini ağırlamaya devam ediyor. Türk Sineması da bu yıl salonlara geri dönen Cannes Film Festivali'nde Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı ve Boğaziçi Kültür Sanat Vakfının iş birliğinde organize edilen Türkiye standında tanıtılacak. Marche du Film kapsamında bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı ve Boğaziçi Kültür Sanat Vakfının iş birliğinde organize edilen Türkiye standında Türk Sineması'nın uzun metraj, kısa metraj ve belgesel türlerindeki en yeni ve geliştirme aşamasında olan projeleri tanıtılırken Türk filmleri uluslararası arenada görücüye çıkacak. Festivalde bilgi ve teknoloji aktarımı, yerel fon kaynaklarına erişim, potansiyel pazarlar oluşturulması ve tanıtım faaliyetlerinin gelişmesi gibi sebeplerle sinema sektöründe oldukça önemli hale gelen ortak yapım ve proje imkanları da görüşülecek. Cannes Film Festivali'nde ayrıca yeni sinema yasası ile yürürlüğe giren, yabancı film yapımcılarına uzun metraj film, belgesel ve televizyon dizileri için Türkiye'de harcadıkları tutarın yüzde 30'una kadar iade edilebilmesine imkan sağlayan Yabancı Film Yapım Desteği uluslararası film yapımcılarına anlatılacak. Destek ile doğal plato özelliğine sahip Türkiye'nin bu alandaki rekabet gücünün artacağı ve önemli film çekim merkezlerinden birisi olacağı öngörülüyor. Yumurta filmi ile 2007'de festivalin Quinzaine de Realisateurs seçkisinde yer alırken yine aynı yıl Süt filmiyle festivalin proje geliştirme bölümü L'Atelier'de yer alan Semih Kaplanoğlu, Bağlılık üçlemesinin ikinci filmi Bağlılık Hasan ile Türkiye'yi Cannes Film Festivali'nde temsil edecek. Festivalin en prestijli bölümlerinden biri olan Un Certain Regard / Belirli Bir Bakış seçkisinde bu yıl 20 film yarışacak. Seçkinin jüri başkanlığını İngiliz yönetmen ve senarist Andrea Arnold üstlenirken jüride yönetmen ve yapımcı Mounia Meddour, oyuncu Elsa Zylberstein, yönetmen, yapımcı ve senarist Daniel Burman ile yönetmen, yapımcı ve oyuncu Michael Covino yer alacak. Türkiye'yi temsil edecek bir diğer isim de bu yıl yeni projesi Idea ile Cinefondation L'Atelier film geliştirme bölümünde yer alacak olan Tayfun Pirselimoğlu olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Cannes Film Festivali'ne yaklaştıkça festival cephesinden haberler de gelmeye devam ediyor. Gelen son haberlere göre, Johnny Depp'in oynadığı bir Fransız tarihi draması, bu yılki Cannes Film Festivali'nin açılışını yapacak. Film, Amber Heard ile yaşadıkları dava sürecinden sonra Deep'in en büyük dönüşü olarak yorumlanıyor. Ayrıca bu film, Berlin Fillm Festivali'nde prömiyeri yapılan 2020 yapımı Minamata'dan bu yana Depp'in başrolünde yer aldığı ilk film olacak. Depp en son Rihanna'nın Amazon için düzenlediği Savage X Fenty defilesinde görülmüştü. Jeanne du Barry'nin yönetmenliğini, işçi sınıfından bir kadın ve kralın gözdesi haline gelen bir fahişe olan başlık karakterini oynayan Fransız aktris ve film yapımcısı Maiwenn yapıyor. Maiwenn'in Polisse filmi 2011'de Cannes'da Jüri Ödülü'nü kazanmıştı. Filmin kadrosunda Maiwenn ve Johnny Depp'in yanı sıra Benjamin Lavernhe, Melvil Poupaud, Pierre Richard ve Pascal Greggory de yer alıyor. Kral Louis XV'in gözdesinin hayatını, yükselişini ve düşüşünü anlatan film, aynı anda Fransız sinemalarında gösterime girecek. Cannes Film Festivali'nin 76. edisyonu ise 16 Mayıs Salı günü başlayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kırmızı halı görünümleri, prömiyerler, dakikalarca ayakta alkışlananlar... Cannes Film Festivali'nin 74. Edisyonu, 2021'in merakla beklenen filmlerine ev sahipliği yaptı. Yılın geri kalan kısmını heyecanla beklemek için yeni nedenlerimiz var. Sinema dünyası uzun bir aranın ardından yeniden heyecan verici gelişmelere yüzünü döndü. Son bir haftadır gözümüz, kulağımız Fransız Rivierası'ndan gelen haberler ve fotoğraflarda. Heyecanlandıran kırmızı halı görünümleri, prömiyerler ve 'dakikalarca ayakta alkışlandı' haberleri, Cannes'dan bildiren sinema yazarlarının tweetlerini gördükçe heyecanımız daha da artıyor. Pek çok açıdan sıkıntılarla geride bıraktığımız dönemin acısını çıktaracak gibiyiz. 2021'in geri kalanı neler getirecek bilemiyoruz ancak Cannes'tan gelen haberlere göre yılın geri kalanında beklediğimize değecek filmlerle karşılaşacağız. Görmek için can attığımız filmlere göz atıyoruz. Wes Anderson'ın merakla beklenen, başrolünde Timothee Chalamet'in yer aldığı The French Dispatch, 74. Cannes Film Festivalinde ilk kez gösterildi. Kırmızı halıda Timothee Chalamet ve Tilda Swinton'ı görünce zaten kalbimizi bırakmıştık ancak eleştirmenlerden gelen ilk yorumlar da iştah açıcı. Frances McDormand, Timothee Chalamet, Tilda Swinton ve Bill Murray'den oluşan yıldızlarla dolu oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film, gazeteciliğe bir aşk mektubu olarak tanımlanıyor. Film, şimdiden Yılın en iyilerinden biri olarak tanıtılmaya başladı. Filmin Eylül ayında 59. New York Film Festivali'nde yapılacak gösterimin ardından 22 Ekim'de vizyona girmesi planlanıyor, Türkiye vizyon tarihi ise henüz belli değil. Cannes'da tüm gözler elbette 74. Edisyonun açılış filmi Annette'e çevrilmişti. Adam Driver ve Marion Cotillard'ı buluşturan film, eleştirmenleri ikiye bölmüş halde diyebiliriz. Filmin her izleyeni aynı şekilde etkilemeyeceği kesin ancak herkesin birleştiği bir nokta dikkat çekiyor. Elbette, Adam Driver. Driver'in performansı En İyi Erkek Oyuncu Ödülü için kendisini öne çıkarıyor. Fantastik bir müzikal olan Annette ve Adam Driver'in merakla beklediğimiz performansını, 20 Ağustos'ta Amazon Prime Video'da izleyebileceğiz. Yılın ve Cannes'ın en iyilerinden yorumlarının bir kısmı da The Worst Person in The World'e ait. Otuzlu yaşlarında hayatını sorgulayan ve özgürlüğüne düşkün bir kadın olan Julien'in aşk hayatına odaklanan filme gelen ilk yorumlar iştahımızı kabartmaya yetiyor. The Worst Person in The World eleştirmen puanlamalarında da Annette'le birlikte başı çekiyor. Joachim Trier tarafından yönetilen 2021 Norveç yapımı dramayı ne zaman izleyebileceğimize dair henüz resmi bir açıklama olmasa da kısa sürede kavuşmayı umuyoruz. Belirli Bir Bakış bölümünün öne çıkan filmlerinden After Yang, Colin Farrell ve Jodie Turner-Smith'i bir araya getiriyor. Kogonada tarafından yazılan ve yönetilen film, Farrell'ın son zamanlardaki merak uyandıran yapımlarından biri olarak dikkat çekiyor. Alexander Weinstein'ın kısa bir öyküsünden uyarlanan bilim kurgu draması yılın geri kalanının beklenen filmlerinden biri olmaya aday."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Usta yönetmen Pedro Almodovar, başrolünde Cate Blanchett'in yer alacağı \"A Manual for Cleaning Women\" uyarlamasını yönetecek. Almodovar'ın, 78. Venedik Film Festivali'nin açılış filmi olarak dünya prömiyerini yapan, Penelope Cruz'lu Madres Paralelas filmini merakla beklerken, ünlü yönetmenden kariyerinde bir ilk olacak yeni bir haber geldi. Yönetmen, yeni filmiyle, kariyerinde ilk İngilizce uzun metrajlı sinema filmini çekmeye hazırlanıyor. Hatırlayacağınız üzere, Almodovar geçtiğimiz yıl Tilda Swinton'ı izlediğimiz The Human Voice ile dili İngilizce olan bir kısa film çekmişti. Usta yönetmenin ilk İngilizce uzun metrajı A Manuel for Cleaning Women'ın kadrosundan da haber var. Filmlerinde, Penelope Cruz, Antonio Banderas, Rossy de Palma gibi daimi yol arkadaşlarıyla karşımıza çıkan usta yönetmen bu kez bir sürpriz yaparak başrolde Cate Blanchett'e yer veriyor. Kadronun geri kalanı hakkında henüz bir bilgimiz yok, ancak Blanchett - Almodovar yolculuğu merakımızı artırmaya yetiyor bile. Önümüzdeki sene yayınlanması beklenen A Manual for Cleaning Women, Lucia Berlin'in aynı isimli kısa hikaye koleksiyonunun bir uyarlaması. 43 hikayenin yer aldığı koleksiyondan beş tanesinin yer verileceği filmin çekimlerinin Teksas, Oakland ve New Mexico gibi lokasyonlarda tamamlanacağı gelen bilgiler arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Anadolu rock müziğinin efsane isimlerinden Cem Karaca'nın hayatı beyazperdeye taşınıyor. Resimdeki Gözyaşları, Tamirci Çırağı, Namus Belası ve Bu Son Olsun gibi unutulmaz şarkılarıyla dillerden düşmeyen, 8 Şubat 2004 tarihinde hayatını kaybeden sanatçı Cem Karaca'nın hayatını anlatan Cem Karaca'nın Gözyaşları filmi seyirci ile buluşmaya hazırlanıyor. Filmin çekimleri devam ederken, hayranlarının merakla beklediği filme ait ilk teaser afiş yayınlandı. Filmde Cem Karaca'yı İsmail Hacıoğlu canlandırıyor. Hacıoğlu rolüyle ilgili Cem Karaca benim için çok şey ifade ediyor. Yıllardır hayatımın her alanında yanımda gibi... Çocukluğum, ergenliğim, ilk aşkım... Şarkılarıyla tüm duygularıma eşlik eden muazzam bir ses. diyor. Filmde Fikret Kuşkan, Cem Karaca'nın babası Mehmet Karaca'yı, Yasemin Yalçın ise anne Toto Karaca'ya hayat veriyor. Rol alan isimler arasında Melisa Aslı Pamuk, Meral Çetinkaya, Buçe Buse Kahraman ve Alper Saldıran da bulunuyor. Cem Karaca'nın oğlu Emrah Karaca'nın da danışmanlık yaptığı filmin senaryosuna son olarak Emel Sayın'lı sahnelerin de eklendiği ve Sayın'ı Melisa Döngel'in canlandırdığı belirtildi. Senaryosunu Onur Böber, Özden Uçar ve Emrah Saltık'ın yazdığı filmin yönetmenliğini Yüksel Aksu yapıyor. Filmin, 2024 yılında vizyona gireceği tahmin ediliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Geçtiğimiz haftalarda Tom Holland'ın, dans ayakkabılarını giyerek, Sony'nin yeni biyografik filminde efsanevi film yıldızı Fred Astaire'i oynayacağını öğrenmiştik. Görünen o ki 2022 dans dolu bir yıl olacak! Dans ayakkabılarını giyerek sahneye çıkmaya hazırlanan bir diğer isim ise Chris Evans olabilir. Deadline'ın haberine göre Evans, efsanevi dans ikonu Gene Kelly canlandırmak için görüşmelere devam ediyor. İsimsiz film, 1952 yılında MGM film stüdyolarında çalışan 12 yaşındaki bir çocuğun hikayesine odaklanacak. Aynı dönemde çekilen ve Gene Kelly ile özdeşleşen Singin' in the Rain filminin setinde çalışan çocuğun usta oyuncuyla hayali bir arkadaşlığa başlaması ve sonrasındaki gelişmeler aktarılacak. Filmin senaryosu ise Aviator, Skyfall, Spectre gibi filmlerde de imzası bulunan John Lohan tarafından yazılacak. Henüz kesinleşmiş bir bilgi olmasa da Evans'ın dans ayakkabılarını giymeye hazır olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada Evans'ı yaklaşmakta olan Pixar filmi Lightyear'da Toy Story'nin animasyon karakteri Buzz Lightyear seslendirmesiyle de izleyeceğiz. Filmin yaz aylarında vizyona girmesi planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Her gencin en büyük kabusu, bir gün annesine dönmektir\" hikayesinin peşinden giderek 2000'li yılların hitlerinden biri olan Çılgın Cuma filmi geri dönüyor. Çılgın bir cuma için heyecanlanabiliriz! Ve hayır bu bir kelime oyunu değil. 2000'li yılların en çok ses getiren komedilerinden Çılgın Cuma filminin devamı için görüşmelere başlandığı duyuruldu. Lindsay Lohan ve Jamie Lee Curtis ikilisinin başrolleri paylaştığı film, Dr. Tess Coleman ile 15 yaşındaki kızı Anna'nın ilişkilerine ve sürpriz bir şekilde değişen hayatlarına odaklanıyordu. Mary Rodgers'ın 1972 tarihli aynı adlı romanına dayanan hikaye, 2003 filminden önce iki kez ekrana uyarlanmıştı. 1976'da Barbara Harris ve Jodie Foster, 1995'te Shelley Long ve Gaby Hoffman ikilileri anne-kız rolünde izleyicilerle buluşmuştı. Ancak Lohan-Curtis versiyonu en büyük başarıyı elde ederek gişede 160 milyon doların üzerinde hasılat yapmıştı. 2003 yapımı beden değiştirme komedisi Çılgın Cuma'nın devam filminin Disney imzalı olacağı ve Jamie Lee Curtis ile Lindsay Lohan'ın rollerini tekrar canlandırmaları bekleniyor. Elyse Hollander devam filminin senaryosunu kaleme alıyor. Zamanlamayla ilgili henüz hiçbir bilgiye sahip değiliz ancak Variety'e göre Curtis, Everything, Everywhere, All At Once filmindeki Oscar ödüllü çalışmaları için ödül turuna çıktığında, Disney ile konuşmalar olduğunu ve rolünü tekrar canlandırmak istediğini sık sık dile getirdiği için bu yılın başlarında potansiyel bir devam filminin söylentileri dolaşmaya başlamıştı. Dolayısıyla çok uzun süre beklemek zorunda olmayacağımızı umabiliriz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gösterime girdikten kısa bir süre sonra 'Şimdiden yılın en iyi filmleri' arasında gösterilen Emma Stone'lu Cruella'nın devam filmini izlemek için sandığımızdan daha az bekleyeceğiz. Disney dalmaçyalıları, dalmaçyalılar da Disney'i çok sevdi! Emma Stone'un başrolünde yer aldığı Cruella, kısa sürede yakaladığı başarıyla konuşulmaya devam ediyor. House of de Vil'in gelecekteki kreatif direktörü, 70'lerde Londra'ya gelen ve modada adını duyurmaya kararlı genç bir dolandırıcı olan Estella de Vil'in, Cruella olarak bilinen acımasız ve korkunç bir efsaneye dönüşme sürecine odaklanan film, Emma Stone'un yanı sıra; Emma Thompson, Mark Strong, Paul Walter Hauser, Emily Beecham, Jamie Demetriou, Joel Fry and Kirby Howell-Baptiste gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla da dikkat çekmişti. 70'lerin Londrası'nda punk kıyafetleri ve kırmızı rujuyla izleyeceğimiz Cruella ve hafızalarımıza kazınacak kostümler zaten iştahımızı kabartmıştı; ancak sinema eleştirmenlerinden gelen yorumlar da heyecanımızı bir hayli artırdı. Disney'in de bu durumdan çok memnun kaldığını söyleyebiliriz. Zira gösterime girdikten kısa bir süre sonra 'Şimdiden yılın en iyi filmleri' arasında gösterilen Emma Stone'lu Cruella'nın devam filmini izlemek için sandığımızdan daha az bekleyeceğiz. Hollywood Reporter'ın özel haberine göre Disney, Cruella'nın devam filmi için çalışmalara başladı bile. Devam filminde Stone'a ek olarak, ilk filmin yönetmeni Craig Gillespie ve senarist Tony McNamara'nın da filmin devamı için geri dönmesi bekleniyor. Bir Disney sözcüsü ise yaptığı açıklamada, \"Cruella'nın bugüne kadarki güçlü Disney Plus Premier Access performansının yanı sıra gişe başarısından çok memnunuz\" dedi. Cruella, 28 Mayıs'ta sinemalarda ve Disney+'ta yayın hizmetinin Premier Erişim katmanı altında eş zamanlı olarak gösterime girmişti. Film, dünya çapında 48,5 milyon dolar hasılat elde etti. Olumlu eleştiriler aldı ve 1970'lerin punk rock atmosferiyle çokça övüldü."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Uyuyan Güzel'in ikonik kötüsü Maleficent'in ardından başka bir kötü karakterin geri dönüşüne geri sayım başladı. 1996 yılında Glenn Close'un canlandırdığı Cruella De Vil karakterine odaklanan film, izleyicileri 1970'lerin Londra'sına bir yolculuğa çıkaracak. Film, genç moda tasarımcısı Estella de Vil'in, Cruella olarak bilinen acımasız ve korkunç bir efsaneye dönüşme sürecine odaklanacak. Craig Gillespie'nin yönetmenliğini üstlendiği; Emma Stone, Emma Thompson, Mark Strong, Paul Walter Hauser, Emily Beecham, Jamie Demetriou, Joel Fry ve Kirby Howell-Baptiste gibi isimleri bir araya getiren Cruella hakkında neler biliyoruz, bakalım. Aslında tam olarak böyle değil. 'House of Mouse' son birkaç yıldır uyarlamalara odaklansa da Cruella daha çok Maleficent tadında, geriye dönük bir başlangıç hikayesi. İzleyiciyi 1970'lerin Londra'sına bir yolculuğa çıkaracak film, genç moda tasarımcısı Estella de Vil'in, Cruella olarak bilinen acımasız ve korkunç bir efsaneye dönüşme sürecine odaklanacak. Kısacası çocukluk kahramanlarımızdan biraz dengesiz kötüyü, yavru köpeklere olan ilgisini merak ettiyseniz bu filmle birlikte her şey netleşecek diyebiliriz. Film, ilk olarak House of de Vil'in gelecekteki kreatif direktörünü, 70'lerde Londra'ya gelen ve modada adını duyurmaya kararlı genç bir dolandırıcı olan Estella'yı tanıtarak bir nevi hikayeye giriş yapacak. Hırsızlar Jasper ve Horace ile arkadaş olan Estella, bir suçluya dönüşmeye başlar. Daha sonra sadece siyah beyaz kıyafetler giyen efsanevi moda patronu Barones von Hellman ile tanışır, ancak yüksek moda dünyası Estella'nın beklediğinden önemli ölçüde farklıdır ve onu cehennemi yükselten Cruella'ya dönüştürür. Yönetmen Craig Gillespie Vogue'a yaptığı açıklamada, \"Cruella'nın tarihi hakkında çok az bilgi vardı, ancak filmle birlikte bu durum değişecek, ifadelerine yer verdi. Ve tabii ki Cruella'nın Dalmaçyalılara olan takıntısı da işlenecek ve merak edilen sorular cevaplanacak. Emma Stone, Cruella De Vil' karakteriyle karşımıza çıkacak. Bunun yanı sıra Craig Gillespie'nin yönetmenliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda, Emma Thompson, Mark Strong, Paul Walter Hauser, Emily Beecham, Jamie Demetriou, Joel Fry and Kirby Howell-Baptiste gibi isimler de yer alacak. Disney, Emma Thompson'ın canlandırdığı Cruella'nın baş düşmanı Barones karakterini yıkıcı derecede şık ve korkunç derecede şatafatlı diyerek tanımladı. Yönetmen Gillespie, senaryonun sürekli olarak drama ile komedi, yerçekimi ve absürtlük arasında gidip geldiğini belirterek, Tony McNamara en şaşırtıcı senaryoyu yazdı diyor. mily Beecham, henüz açıklanmayan bir karakterle karşımıza çıkacakken, Joel Fry ve Paul Walter Hauser, köpek hırsızları Jasper ve Horace olarak filmde yer alacak. Filmin kostümleri ise Mad Max: Fury Road'un arkasındaki Oscarlı Jenny Beavenve'a emanet. Meraklı kavuşmanın 26 Mayıs 2021'de olması bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 28 Mayıs'ta gösterime girecek olan Disney yapımı Cruella'dan yeni fragman geldi. Daha önce yayınlanan karelerden moda dünyasına dokunacağından emin olduğumuz film son fragmanıyla çıtayı bir üst seviyeye taşıyor. İlk olarak 1961 yılında çizgi film olarak yaratılan 101 Dalmaçyalı ardından 1996 yılında ilk filmiyle karşımıza çıkmıştı. Hikayenin kötü karakteri Cruella De Vil ise ikonik siyah beyaz şaçları ve vazgeçmediği stiliyle unutulmaz bir görünüm yaratmayı başarmıştı. 28 Mayıs'ta gösterime girecek ve Curella De Vil'in geçmişine odaklanacak olan yeni film ise karakterle birlikte De Vil'in moda dönüşümünü de anlatıyor. Yönetmenliğini I,Tonya filminden tanıdığımız Craig Gillespie'ın üstelendiği yeni Cruella filminde Emma Stone'la beraber ürkütücü moda efsanesi Barones von Hellman'a hayat verecek olan Emma Thompson'da yer alıyor. Adeta Oscar ödüllü iki Emma'nın stil savaşını izlediğimiz fragman bu kısacık sürede bile bizi o özlediğimiz gösterişli moda zamanlarına yeniden ışınlıyor. Bu iddialı mücadelenin ardındaki isim ise A Room With A View ve Mad Max:Fury Road filmlerindeki tasarımlarıyla Oscar alan Jenny Beavan. Cruella'nın hikayesinin en başına giden film daha sonra karanlık tarafını kabul ederek bu ünvanı alan Estella'nın yolculuğuyla birlikte aslında baronesin de bu dönüşüme katkılarını yansıtıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Wicked'in filminin çalışmaları devam ediyor. Unutulmaz müzikallerin arkasındaki isim Stephen Schwartz, film uyarlamasının senaryosunu Winnie Holzman ile birlikte kaleme alacak. Broadway müzikalinin yapımcısı Marc Platt, film uyarlamasının da yapımcılığını üstlenecek. Geçtiğimiz Şubat'tan beri filmin iki ana rolüyle ilgili söylentiler arka arkaya gelirken nihayet filmi sırtlanacak başroller belli oldu. Ariana Grande ve Cynthia Erivo, Universal'ın Tony ödüllü efsanevi Broadway müzikali Wicked'ın film uyarlamasının başrolünde yer alacak. Jon M. Chu'nun yöneteceği filmde, ikili sırasıyla Glinda ve Elphaba'yı canlandıracaklar. Grammy ödüllü pop yıldızı Grande, Broadway'e ilk adımını 13 müzikaliyle atmış, Victorious ve Adam McKay'in Netflix filmi Don't Look Up'da rol almıştı. Öte yandan Erivo ise The Color Purple'ın yeniden canlandırılmasında Celie rolüyle Tony, Grammy ve Emmy ödülü kazanmıştı. Başrol iki isim filmin kadrosuna dahil olduklarını Instagram hesaplarından yaptıkları paylaşımlarla duyurdu. Filmin çekimlerine önümüzdeki yaz başlanması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Daisy Edgar-Jones, ünlü müzikal Beautifulın yeni film uyarlamasında Carole King rolüyle karşımıza çıkacak. Hulu'nun 2020 yılının en çok konuşulan yapımlarıdan Normal People performansıyla hayatlarımıza hızlı bir giriş yapan Daisy Edgar-Jones, başarılı performansları ve kariyerini yönlendiren seçimleriyle bir kere daha radarımıza girmeyi başarıyor. Yakın zamanda Andrew Garfield ile birlikte rol aldığı FX'in Under The Banner of Heavendaki performansıyla Altın Küre'ye aday gösterilen Jones, ünlü müzikal Beautifulın yeni film uyarlamasında Carole King rolüyle karşımıza çıkacak. Bu önemli müzikal yayınlandığı süre boyunca 60 ön gösterim ve 2.418 normal performansla sahnelendi. Ayrıca başrol performansıyla Jessie Mueller'a Tony Ödülü kazandırdı. Müzikal, \"One Fine Day\", \" A Natural Woman\" ve \"You've Got A Friend\" gibi King'in en büyük hitlerinden birkaçını içeriyor. Bu yeni proje, stüdyonun gişe rekorları kıran filmi Where The Crawdads Singde rol alan Jones'un Sony ile ikinci işbirliği olacak. Daha önce The Kids Are All Right filmiyle Akademi Ödülüne aday gösterilen Lisa Cholodenko, Beautifulun da yönetmen koltuğunda oturacak. Kids Are All Rightın ortak yazarlarından Cholodenko ve Stuart Blumberg, yakın zamanda geliştirme aşamasında olan Beautiful senaryosunda kendi geçişlerini tamamladılar. Tom Hanks ve Gary Goetzman ve Paul Blake filmin yapımcılığını üstlenen isimler arasında yer alıyor. Yapım ekibinde ayrıca Sherry Kondor, Christine Russell, Steven Shareshian ve Mike Bosner gibi isimleri yönetici yapımcılar olarak göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sony, Venom ve Morbius'un ardından Spiderman evreninde yer alan Madame Web karakteri, bu kez kahraman olmaya hazırlanıyor. Bilmeyenler için önce biraz Madame Web'i tanıtmak da fayda var. Kendisini Spiderman'e yardım eden yaşlı bir kahin olarak tanıyoruz. Madame Web çizgi romanları da kahin ve ileri görüşlü bir mutant olan Cassandra Webb'in maceralarına odaklanıyordu. Deadline'ın özel haberine göre Fifty Shades of Grey, Suspria ve son olarak The Lost Daughter filminde izlediğimiz Dakota Johnson, Madame Web'i canlandırabilir. Sony'nin Spiderman evrenini büyütmek istediği biliniyor. Bakalım, bu evrenin son kahramanı olması planlanan Dakota Johnson nasıl bir performansla karşımıza çıkacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Brad Pitt ve Margot Robbie'nin bir araya geldiği Damien Chazelle'in merakla beklenen son filmi Babylon hakkında bildiğimiz her şey burada. Damien Chazelle, \"La La Land\" ile Oscar kazandıktan altı yıl sonra, bir sonraki uzun metrajlı filmi Babylon ile geri dönmeye hazırlanıyor. Oyuncu kadrosundan, konusuna iştah açıcı bir film bekliyor bizleri. Chazelle, son filmiyle bizi bu kez Hollywood'un Altın Çağı'na uzanan bir zaman yolculuğuna davet ediyor. Filmle ilgili bilgilerimiz henüz kısıtlı olsa da Chazelle de daha önce verdiği demeçlerde 2018'deki \"First Man\" filmini tamamladıktan sonra bu filmin senaryosu üzerine çalışmaya başladığını açıklamıştı. Brad Pitt ve Margot Robbie'nin bir araya geldiği Damien Chazelle'in merakla beklenen son filmi Babylonun tam anlamıyla yıldızlar geçidi tadında bir kadrosu var. Biz de hem kadroyu hem de Chazelle'in severek izlediğimiz önceki filmlerini düşündükçe Babylon için sabırsızlanıyoruz. İşte film hakkında bildiğimiz her şey. Evet, filmin kadrosu tam bir yıldızlar geçidi. Son olarak Bir Zamanlar Hollywood'da birlikte izlediğimiz Margot Robbie ve Brad Pitt bir kere daha bir araya geliyorlar. Kadroda ayrıca Olivia Wilde, Samara Weaving, Eric Roberts, Tobey Maguire, Jean Smart, Spike Jonze, Chloe Fineman gibi isimleri de görüyoruz. Film eleştirmenlerinden gelen ilk yorumlar, özellikle Robbie'nin performansının baş döndürücü olduğu yönünde. Ayrıca filmde Robbie'nin karakterinin babasını oynayan Roberts, The Hollywood Reporter ile yaptığı röportajda Robbie'nin performansını överek, Robbie'nin bununla Akademi Ödülü kazanacağını ve bu filmde şimdiye kadar gördüğü en inanılmaz performansı sergilediğini dile getirdi. Yapılan resmi açıklamalara göre film, Hollywood'un ilk dönemlerindeki dizginsiz çöküş ve ahlaksızlık döneminde bir aktrisin kariyerini takip edecek. 1920'li yıllara uzanacak ve dönemin Hollywood'unu odağına alacak filmde, kurgusal ve tarihi karakterlerin yıldızlaşması ve yıldızlarının sönmesini izleyeceğiz. Vanity Fair'e konuşan Chazelle, O dünyanın ne kadar büyük, cesur, küstah ve pişmanlık duymayan olduğunu yakalamak istedim demişti. Yönetmen ayrıca filmin şimdiye kadarki en iddialı projesi olduğunu da belirtti. Filmin çekimleri uzun bir serüvendi. 2019'da duyurulan filmin ilk olarak 2021 Noel Günü'nde gösterime girmesi planlanıyordu. Ancak Los Angeles çekimleri pandemi nedeniyle ertelendi ve gösterim tarihi tam bir yıl ileri alındı. Daha sonra çekimler 2021 Temmuz ayı başlarında başladı ve Ekim ayında tamamlandı. 23 Aralık'ta vizyona giren \"Babylon\" filminin Türkiye'de Ocak 2023'te vizyona girmesi bekleniyor. Biz \"Babylon'u izlemek için biraz daha bekleyeceğiz ancak neyse ki elimizde merakımızı gidermeye yardımcı olacak - ya da daha çok artıracak- bir fragman bulunuyor. Tabii oyuncuların film hakkında söylediklerinin de birer ipucu olduğunu not düşelim. Fragramanı buradan izleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Daniel Radcliffe yeni biyografik filmde \"Weird Al\" Yankovic'i canlandıracak. Harry Potter serisiyle adını geniş kitlelere duyuran Daniel Radcliffe, 2022 yılını hızlı ve yoğun geçirecek gibi görünüyor. Radcliffe'i kısa bir süre önce, ekip arkadaşlarıyla birlikte ikonik seri Harry Potter'ın 20. yılına özel bir kutlama programıyla Hogwarts'a dönüş vesilesiyle izlemiştik. Oyuncu, ayrıca baharda vizyona girmesi planlanan Sandra Bullock ve Channing Tatum'un da rol aldığı The Lost City adlı komedi filmiyle de karşımıza çıkacak. Gelen son haberlere göre Radcliffe'i bu kez de bir biyografi filminde izleyeceğiz. Oyuncu, 80'lerin başından beri yaptığı parodi şarkı ve videolarla ikonikleşen 5 Grammy sahibi, \"Weird Al\" Yankovic'e hayat verecek. Yalnızca The Roku Channel'da ekranlara gelecek film, Yankovic'in kariyer yolculuğunun yanı sıra özel hayatına dair bilinmeyen detayları da içerecek. Aynı zamanda filmin senaryosunu ve yapımcılığını üstlenen Yankovic, kendisini Radcliffe'in canlandıracak olmasından oldukça mutlu. Ünlü müzisyen, Daniel'ın filmde beni canlandıracak olmasından dolayı fazlasıyla heyecanlıyım. Gelecek neslin onu bu rol ile hatırlayacak olacağından hiçbir şüphem yok. diyerek filmle ilgili ilk açıklamayı yaptı. Yankovic'in Eric Appel ile birlikte yazdığı filmin çekimlerine Şubat ayında başlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Birçok vasfının yanı sıra sahiciliği ve samimiyetiyle hayranlık uyandıran Prenses Diana'nın farklı suretlerle yeniden hayatımıza girdiği bir dönemdeyiz. Uzun yıllardır ilk kez bu suretlerde ondan izler buluyoruz. İşte bu iyi haber! Kameralar önünde olduğu 16 yıl boyunca hayatı didik didik edilen, sayısız varsayım, yakıştırma, yalan ve komplo teorisine malzeme olan, belki de dünya üzerindeki herkesten daha çok fotoğrafı çekilen, ama tüm bunların ötesinde çok ama çok sevilen Prenses Diana'nın bunca senedir layıkıyla canlandırılamaması tuhaf değil mi? Benzersiz karizması ve koşulsuz insan sevgisiyle milyonlarca kişi üzerindeki şifalı etkisinin hala devam ettiğini hesaba katarsak, belki de değildir. 23 yıldır mantar gibi biten irili ufaklı temsillerinin en küçük bir ilgiye mazhar olmadan birer kopyadan ibaret kalması, gerçek Diana'nın yerine kimseyi koymak istemeyen halkın seçimi. Halkın Prensesi halkının hafızasında hala capcanlı. Üstelik buradaki halkın bir milliyeti yok. Her ülkeden, her kültürden, her dinden, her yaştan insanın aynı hayranlık ve sevgiyle takip ettiği gerçek bir ikondu o. Son derece güçlü olduğu kadar zaman zaman kırılganlığını ve kırgınlığını da göstermekten çekinmeyen, duygularını belli etmemeye koşullanmış saray eşrafının yerleşik şatafatını sadeliği ve doğallığıyla alt eden, sanki içimizden biriydi. Bazıları için bir kurban, bazıları için bir azize. Aynı zamanda söz konusu o olunca, herkesin durmadan bir şeyler farz ettiği ama gerçeklere pek az yaklaşabildiği, büyük bir gizem. Geçmişteki başarısız canlandırma girişimleri bir yana, her şey bu kadar tazeyken bu gizemin kapısını aralamak bile büyük cesaret doğrusu. Son birkaç yılda önce Netflix dizisi The Crown'ın, sonra Broadway sahnesinin ve son olarak gerçek yaşam öykülerini kendine has tarzıyla sahici bireysel mücadelelere çeviren Şilili yönetmen Pablo Larrain'in sayesinde sinemanın odağına girdi. Yıllar sonra yeniden birden fazla Diana sureti var önümüzde. Birden fazla oyuncunun Diana'ya erişme rüyası, başarısız olmanın o tanıdık kabusuna karışıyor. Ancak bu kez bir tabunun yıkıldığına şahitlik ediyoruz, çünkü The Crown dördüncü sezonuyla ilk sınavı geçti ve nihayet Diana'nın hakkıyla canlandırılabilir bir figür olduğunu kanıtladı. Bu sezonda ne Kraliçe'nin ne Margaret Thatcher'ın varlığı aynı heyecanı yaratıyor. Henüz bir masal kahramanı sanıldığı çağda, gencecik bir Diana tam da hatırladığımız gibi karşımızda ve yine her göründüğünde etrafındaki herkesi bir anda görünmez kılıyor. Tıpkı gerçek Diana'nın, kendiliğinden, daima başardığı gibi. Dizinin ilk bölümünden beri merakla beklenen Diana'lı sezonu başladığında, tüm gözler onun 16 - 28 yaşları arasındaki halini bir anda geri getiren genç oyuncu Emma Corrin'e çevrildi. Corrin, kısa süre öncesine kadar kimsenin tanımadığı bir Cambridge mezunuydu. Prens Charles'ın ilk aşkı Camilla'yı oynayacak adayları bir araya getiren seçmelere sadece Diana'nın repliklerini okuması için çağrılıp tüm Camilla adaylarını gölgede bıraktı. Diana'ya fiziksel benzerliği tartışılmaz. Ancak söylediğine göre Prenses'e asıl benzeyen annesiymiş. Corrin'in annesi Juliette, Prenses'in ölümünden sonra bile sokakta yürürken mütemadiyen o sanılır, her seferinde büyük bir heyecan dalgası yaratırmış. The Crown'daki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Küre kazanan Corrin, Diana rolüyle prestijli bir ödüle layık görülen ilk oyuncu oldu. Gelecek sezon Diana'nın 30'lu yaşlarına ve trajik ölümüne kadar uzanacak. Bu sallantılı yılların yükünü, potansiyeli henüz tam anlamıyla keşfedilmemiş Elizabeth Debicki taşıyacak. The Crown'da işler kızışırken, Broadway sahnesi 2020'de gala yapması beklenen ancak pandemi nedeniyle ertelenen Diana: The Musical'a hazırlanıyor. Kış aylarında canlı seyircinin beğenisine sunulmadan önce Netflix izleyicileriyle de buluşacak Diana müzikalinde Prenses'i Jeanna de Waal canlandırıyor. Müzikalin galasının ardından Diana'nın dünyasına iyiden iyiye girmişken, daha önce kusursuz bir Jackie Kennedy filmi çekmiş Pablo Larrain'in Diana filmi Spencer'ı izleyeceğiz. Filmin duyurulduğu ilk günden itibaren dillerden düşmemesinin sebebi, Larrain'in oyuncu seçimi olsa gerek. Kristen Stewart bu rol için kimsenin aklının ucundan geçmeyen bir isimken, filmden çıkan ilk fotoğraflara bakılırsa tuhaf şekilde Prenses'in ruhuna bürünmüş görünüyor. Yönetmenin Diana'nın evlenmeden önceki soyadını filmine isim olarak seçmesinin sebebi, hikayenin Prens Charles'tan ayrılmaya karar verdiği Noel tatilinde geçmesi. Spencer'da Prenses'in özüne dönme mücadelesine ortak olacak, ne televizyonda ne de tiyatroda bütünüyle sergilenebilmiş iç dünyasına ürkek adımlarla gireceğiz. Ürkekliğimizin sebebi belli. Bugün yaşasaydı muhtemelen bambaşka bir hayat sürerken, kötü anıları yeniden su yüzüne çıkaracak tüm bu Diana suretleri ona ne hissettirirdi? Kim bilir, belki de haklı bir zafer duygusu dolardı içine. Esaretten sağ çıkışının zaferi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaklaşık 84 yılın ardından Disney'in en klasik hikayelerinden biri olan Pamuk Prenses, film olarak karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Uzun süren arayışın ardından, West Side Story'nin yıldızı Rachel Zegler, Disney'in yeni prensesi oldu. İlk olarak 1937 yılında çekilen Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler en klasik çizgi filmler arasına girmeyi başarmıştı. Masal dünyasının kapılarını aralayan bu yapım daha sonra pek çok farklı senaryo ve oyuncuyla film olarak defalarca uyarlandı. Ancak hikayenin esas sahibi Disney ilk kez bu konuda bir adım atarak titizlikle çalışmalara başladı. Uzun süren bir arayışın ardından ise esas karakterin sahibi West Side Story'nin Steven Spieleberg imzalı yeni versiyonundan tanıdığımız Rachel Zegler oldu. Yeni Pamuk Prenses filminin yönetmen koltuğuna oturan Marc Webb bu seçim için şu açıklamayı yaptı: Onun gücü, zekası ve optimist yaklaşımı Disney'in en bilinen peri masallarından birinin de önemli bir parçasını oluşturuyordu. Filmin yayın tarihi hakkında henüz kesin bir bilgi olmasa da bu özel proje için oldukça özenli ve dikkatli bir rota izleyen Disney, 2022'nin başlarında çekimlere başlamaya hazırlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix'in kadrosuyla iştahımızı açan, kara komedi filmi Don't Look Up'ın ilk fragmanı yayınlandı. Bu isimlerin hepsi Netflix'in yeni kara komedisi için bir araya geliyor. Daha önce Step Brothers, Talledega Nights, Vice ve The Big Show filmlerine imza atan Adam McKay'ın yazıp yöneteceği film, Dünya'yı yok edecek bir kuyruklu yıldızın yaklaşmakta olduğu konusunda insanlığı uyarmak için büyük bir medya turuna çıkmak zorunda kalan iki astronomun hikayesine odaklanıyor. Don't Look Up'ın Paramount Pictures kapsamında 2019 yılında çalışmalarına başlanmıştı. Daha sonra Netflix tarafından alınan film, pandemi nedeniyle gecikse de geçtiğimiz Şubat ayında çekimleri tamamlandı. Don't Look Up, sınırlı sayıda sinema salonunun yanı sıra 24 Aralık'ta Netflix semalarına varacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Florence Pugh, Harry Styles ve Chris Pine gibi isimleri bir araya getiren psikolojik gerilim filmi Don't Worry Darling, ilk fragmanıyla merakımızı yükseltmeyi başarıyor. Harry Styles oyunculuk yeteneklerini sergilemeye hızla devam ederken, 23 Eylül'de vizyona girmesi planlanan Don't Worry Darling, ünlü ismin en merakla beklenen işleri arasında yer alıyor şimdiden. Başarılı şarkıcıyla birlikte başrollerde Florence Pugh, Chris Pine, Gemma Chan ve filmin aynı zamanda yönetmenliğini de üstlenen Olivia Wilde yer alıyor. 1950'lerde geçen psikolojik gerilim türündeki Don't Worry Darling, deneysel bir toplulukta yaşayan ev kadını Alice'in hayatını merkezine alıyor. Eşi Jack için ilk bakışta oldukça huzurlu ve sevimli görünen küçük bir banliyöye taşınan Alice, aslında zamanla işlerin hiç de göründüğü kadar mükemmel olmadığını anlıyor ve yaşadıklarını sorgulamaya başlıyor. Konusu itibariyle heyecan uyandıran Don't Worry Darling'in yayınlanan ilk fragmanıyla birlikte gördüğümüz üzere kostümleri ise dönem filmlerinin stil sahibi yönünü tekrar ortaya koymayı başarıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2010 yılında başlayan ve bizleri 6 sezon boyunca 20. yüzyıl başlarındaki İngiltere'ye götüren Downton Abbey, 2019 yılında da beyazperdeye transfer olmuştu. Crawley'lerin King George V ve Queen Mary'nin ziyaretine hazırlanmalarını konu alan bu film, gişede de ciddi bir başarı elde ederken, ardında bazı soru işaretleri bırakmıştı. Şimdilerde Downton Abbey hayranlarını epey sevindirecek bir haber gündemde. Yapımda yer alan Hugh Bonneville, geçtiğimiz aylarda katıldığı ve BBC Radio'da yayınlanan The Zoe Ball Breakfast Show programı esnasında verdiği röportajda, ikinci filmin senaryosunun hazır olduğunu ve bunu gerçekleştirmek için büyük bir heyecan duyduklarını ifade etmişti. Hatta çekimin başlaması için şu an önlerindeki en büyük engelin ise tahmin edilebileceği üzere koronavirüs salgını olduğunu da belirtmişti. Bu röportajın üzerinden çok geçmemesine rağmen, İngiltere'de yoğun bir şekilde devam eden aşı uygulamaları sanıyoruz Downton Abbey'nin ikinci filmi için de süreci hızlandırmış olacak ki hazırlıklara resmi olarak başlanmış durumda. Hatta 2021'in Aralık ayında vizyona girmesi planlanıyor. Eski kadroya ek olarak yeni isimler de Downton Malikanesi'nin ihtişamlı dünyasında kendine yer bulmaya hazırlanıyor üstelik. Hugh Dancy, Nathalie Baye, Laura Haddock ve Dominic West'in karakterleriyle ilgili detaylar şimdilik gizli tutulurken, yeni filmin olay örgüsü de bu sır perdesinin bir parçası."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yepyeni bir çağ başlıyor ve bakalım Crowley Ailesi bu döneme nasıl adapte olacak. Julian Fellowes imzası taşıyan Downton Abbey, televizyonda yayınlandığı dönem en popüler dizilerden biri haline gelmiş, devam filmiyle de bu heyecanı sürdürmeyi başarmıştı. Birinci Dünya Savaşı'ndan itibaren değişen dünyayla birlikte Crowley'ler de bu değişime bir şekilde ayak uydurmaya çalışıyor; hatta yeniliklere adapte olmaya devam ediyor. Serinin yeni filmi Downton Abbey: New Era, bu sefer 1930'ları merceğine alıyor. Yayınlanan ilk görsellerle de hem moda dünyasındaki değişim gözler önüne seriliyor hem de Downton Malikanesi'ne yeni simaların eklendiği dikkatlerden kaçmıyor. Tüm bunlarla birlikte filme dair bazı sorular da aklımızda canlanmaya devam ediyor elbette. Mesela Thomas hala malikanenin yönetiminden sorumlu mu yoksa Carson bayrağı geri mi devraldı ya da Lady Mary bu sefer Henry Talbot ile gerçek mutluluğu bulabildi mi? Bu cevaplara ulaşmak için ise 18 Mart'ı beklememiz gerekecek!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Grammy Ödüllü şark��cı Dua Lipa yıldızını parlatmaya devam ederken kariyer yoluna bir basamak daha ekleyerek Argylle adlı gerilim filmiyle beyaz perdeye ilk adımını atıyor. Dua Lipa hiç şüphesiz ilk çıkış yaptığı 2015 yılından bu yana en parlak dönemini yaşıyor. Sadece müzik değil moda dünyasının da ilgi odağı olmayı başaran Lipa, lüks moda markalarının da vazgeçilmez yüzlerinden biri. En son kızıl saçlarıyla Versace'nin 2021-22 Sonbahar/Kış reklam kampanyasında karşımıza çıkan şarkıcı şimdi bu ışıltılı kariyer yolculuğuna bir basamak daha ekleyerek sinema sektörüne adım atıyor. Yazar Ellie Conway'in yakında yayınlancak olan kitabından uyarlanan Argylle adlı gerilim filminde rol alacak olan Dua Lipa ilk oyunculuk deneyiminin de kapılarını açıyor. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Matthew Vaughn'ın üstlendiği yapım aynı zamanda James Bond'un izlerini süren bir casus filmi. Kısa bir süre önce Dua Lipa'nın da instagram üzerinden duyurduğu bu yeni filmde ise kendisine Samuel L. Jackson, Catherine O'Hara, Henry Cavill gibi önemli isimler eşlik edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kısa bir süre önce izleyicisiyle buluşan Dune, şimdiden ikinci bölümü için tarih belirledi. Frank Harbert'in 1965 yılında kaleme aldığı romanı Dune'nun beyaz perde uyarlaması kısa bir süre önce izleyicisiyle buluştu. Yönetmen koltuğunda Denis Villeneuve'ün oturduğu yapım, yıldız oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyordu. Başrollerinde Timothee Chalamet ve Zendaya'nın yer aldığı filmin tanıtımları hem film hem de moda dünyasında ses getirirken ikinci bölüm için şimdiden bir tarih belirlendi. Hikayenin devamı için 2023 Ekim ayın gösteren Villeneuve ilk etapta filmi tek seferde çekmeyi planlamıştı. Ancak yaşanılan aksaklıklar yüzünden fikir değiştirerek iki bölümde çekmeye karar verdi. İlk filmin fragmanında Zendaya'nın canlandırdığı Chiani karakterinin Bu sadece başlanıç. cümlesiyle haberi duyuran yapım şirketi Legendary, yolculuğa devam ettikleri için duydukları heyecanı dile getirdi. Alınan bir başka bilgiye göreyse Dennis Villeneuve'ün planları arasında bir de Dune dizi projesi bulunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sony Pictures, 2023 CinemaCon'un açılış davetini gerçekleştirerek yıl boyunca imza atacağı projelere dair katılımcıları bilgilendirdi. Las Vegas'ta her yıl düzenlenen dört günlük etkinlikte, 'The Flash',' Aquaman and the Lost Kingdom', 'Wonka', 'Barbie', 'Dune Part Two' ve çok daha fazlası dahil olmak üzere yakında çıkacak birçok filme dair bilgiler paylaşıldı. Bu vesileyle yönetmen koltuğunda Denis Villeneuve'nin oturduğu Dune'un ikinci filmine dair de son gelişmeleri öğrenme şansına sahip olduk. Yönetmenin yanı sıra etkinliğe Zendaya ve Timothee Chalamet'te etkinliğe katıldı. Filmin yapımcısı Denis Villeneuve tanıtım sırasında Dune 2'nin ilk fimin finalinden başlayacağını duyurdu. Bu yeni yapımda Paul ve Chani arasındaki aşk, hikayenin çok önemli bir parçası olduğu için, çekimin bir başka odak noktası olacak. Bu da Zendaya'nın devam filminde daha büyük bir rolü olacağı anlamına geliyor. İlk filme yönelik eleştirilerin başında Zendaya'nın sahnelerin oldukça az olması geliyordu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Marilyn Monroe, James Dean ve Marlon Brando'nun da üyeleri arasında olduğu Actors Studio 75. yılını kutlarken stüdyonun eşbaşkanları Al Pacino ve Ellen Burstyn ile buluşmak için New York'a uçtuk. Actors Studio Drama Okulu program yöneticisi Jee Duman'dan cep telefonuma bir mesaj düşüyor: Sana bir barkod göndereceğiz. Onunla 1 Pace Plaza'dan misafir kartı alman gerekiyor. Sonra o misafir kartıyla sokağın karşısındaki binaya (41 Park Row) gelebilirsin. 13. katta olacağız. O kata çıktığım anda karşımda dünyanın en iyi oyunculuk okullarından birinin birkaç son sınıf öğrencisi var. Birbirimize bakıp gülümsüyoruz. Enerjileri sanki o katı kaplamış, aynı Al Pacino'nun yukarıda söylediği gibi; hiçbir zorluk umurlarında değil, her şeyi hissetmeye ve hayata kafa tutmaya hazırlar. Sıra bana kendimi tanıtmaya gelince: Ben Can, Elizabeth Kemp'in öğrencisiyim diyorum. Katta bir anda bir sessizlik oluyor. Tüylerim ürperiyor, sanırım herkesinki de. Elizabeth Kemp, Actors Studio'nun yaşam boyu üyelerindendi ve oyunculuk okulunun yüksek lisans programının başkanıydı. Elizabeth meslekteki başarılarına ek olarak Bradley Cooper dahil sektördeki birçok oyuncunun koçluğunu yaptı, global endüstride izlediğimiz birçok dizi ve filmin şekillenmesini sağladı. Hayatını 2017 yılında kanserden kaybetti. 2012'de onunla bir yıl boyunca her hafta New York'taki bir kilisenin giriş katında ve onun Actors Studio'ya bakan evinde çalıştık. Onun öğrencilerinden Bahar Kerimoğlu'nun beni onunla tanıştırması sayesinde. 13. kattaki öğrenciler, hep duydukları ama bir türlü denk gelemedikleri Elizabeth'e dair daha çok şey duymak için yanıma geliyorlar. 'Enerji nasıl bir şey, burada olmayan birinin enerjisi nasıl oluyor da burayı böylesine sarabiliyor' diye geçiriyorum içimden. Elizabeth de hayattayken Actors Studio binası gibi bir kilisenin içinde yapıyordu çalışmalarını. Konu dinden ziyade bir enerji meselesiydi, hangi din olduğu önemli değildi, seni kendi içine götüren bir araç bulmaktı amaç. Kuruluş amacını düşünürsek Actors Studio sektör için eğlence ürünü yaratma yeri değil belki ama burası şimdilerde dünyadaki eğlence sektörünü etkiliyor: Orada yaratılan gerçeklik ve o hissin, sektördeki işlerin üzerinde bir etkisi var. Actors Studio kanıtlıyor: İçeride yaratılan, dışarıda illa ki görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Martin Bourboulon imzalı Effiel, bizleri 1880'li yıllar'ın Paris'inde bir yolculuğa davet ediyor. Fransa denilince akla gelen sembollerden biri olan Eyfel Kulesi, Martin Bourboulon imzalı Eiffel filmiyle hiç olmadığı kadar hakkında bilgi sahibi olmamızı bekliyor. Günümüzde romantizm denilince akla gelen bu ikonik sembol, Fransız Devrimi'nin yüzüncü yıl kutlamalarının anısına yapılmış. Kuleyi destekleyenler kadar Paris'e hiç yakışmadığını düşünenler de var elbette. Bourboulon imzalı bu biyografik film bizleri 1880'li yıllar'ın Paris'ine bir yolculuğa davet ediyor. Fransa Hükümeti, Amerika için Özgürlük Heykeli'ni tasarlayan mimar Gustave Eiffel'den kendileri için de bir anıt yapmasını ister. Başta çok da istekli olmayan Eiffel, kavuşamadığı hayatının aşkı Adrianne ile yıllar sonra karşılaştığında birden fikrini değiştirir ve seneler önce unutmaya çalıştığı aşkından aldığı ilhamla A harfi şeklinde bir kule tasarlar. Parislilerin eleştirilerine ve itirazlarına rağmen Eiffel, bu tutku projesinin tamamlanması için varını yoğunu ortaya koyacaktır. Emma Mackey, Romain Duris, Pierre Deladonchamps'i başrolde izlediğimiz filmin önemli bir bölümünü de Thierry Delettre tarafından yaratılan titizlikle detaylandırılmış kostümleri oluşturuyor. Delettre, Gustave'nin kot takımlarından, Adrienne'in 19. yüzyıldan kalma bir skandal tablosundan esinlenen balo elbisesine kadar en akılda kalan görünümlerinden bahsediyor. Kendimizi Eiffel filminin kostümlerine ve romantik ipuçlarının kollarına bırakıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Disenchanted olarak adlandırılan devam filminde; Amy Adams, Patrick Dempsey ve James Marsden yeniden başrolde yer alırken, hikaye kaldığı yerden devam edecek. Yetişkinlerin de büyüleyici masal dünyasının bir parçası olabileceğini gösteren, 2007 yılında Amy Adams, Patrick Dempsey, James Marsden, Idina Menzel ve Susan Sarandon gibi isimleri buluşturan Enchanted, modern hayatı ve sihri oldukça sevimli bir şekilde beyazperdede buluşturmuştu. Uzun zamandır ise bir devam filmi yapılabileceğine dair söylentiler dolaşırken, Disney bu haberin doğru olduğunu sosyal medya üzerinden duyurmuştu. Disenchanted olarak adlandırılan ikinci filmle ilgili her geçen gün yeni bilgiler gelmeye devam ediyor. Sevindirici haberlerin başında Amy Adams, Patrick Dempsey ve James Marsden'in kaldıkları yerden filme devam edecek olması geliyor. Onların yanı sıra Jayma Mays, Maya Rudolph ve Yvette Nicole Brown gibi yeni isimler de kadroya dahil oluyor. Amy Adams'ın canlandırdığı Giselle karakterinin yıllar sonra mutluluğunu sorgulaması konu alacak Disenchanted'ta hem gerçek hem de Andalasia isimli masal dünyasında yaşayanların hayatlarını alt üst edecek olayları izleyeceğiz. Bir Disney yapımı olan Disenchanted, bu sebeple özel olarak sadece Disney+ üzerinden izlenebilecek. Şu an için maalesef kesinleşmiş bir tarih yok. Ancak devam filminin 2022 yılında yayınlanması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Harry Potter'ın ardından sihir dünyasına yeni bir kapı açan Fantastic Beasts serisinin yeni filmi, Albus Dumbledore'un gençlik yıllarına odaklanıyor. Her ne kadar Harry Potter'ın kendi hikayesi sona ermiş olsa da, büyü dünyasının anlatacakları henüz bitmiş değil. J.K. Rowling imzası taşıyan Fantastic Beasts, Eddie Redmayne tarafından canlandırılan büyü-hayvanbilimci Newt Scamander'ın maceralarına odaklanırken, serinin üçüncü filmi vizyona girmek için gün sayıyor. Bu kez hikayenin ana konusu Hogwarts'un müdürü ve en büyük büyücülerden biri Albus Dumbledore olacak. Jude Law'a emanet edilen karakterin gençlik yıllarını izleyeceğiz Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore'da. Filmde Dumbledore, karanlık büyücü Grindelwald'ın büyücülük dünyasını ele geçirmesini engellemeye çalışacak ve bu noktada ekibe liderlik etmesi için Newt Scamander'ı getirecek. 15 Nisan'da seyirciyle buluşacak olan Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore'a dair yayınlanan yeni fragman ise beklentileri yükseltmeyi başarıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Harry Potter evreninden gelen haberler serinin üçüncü filmine beklediğimizden daha erken kavuşacağımızı doğruladı. Ayrıca Fantastic Beasts'in üçüncü filminin vizyon tarihi ve tam ismi belli oldu. Fantastic Beasts yaptığı duyuruda filmin adının Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore olduğunu açıkladı. Yaklaşan Fantastik Canavarlar filminde Dumbledore rolünde Jude Law, Newt Scamander rolünde Eddie Redmayne ve Gellert Grindelwald rolünde Mads Mikkelsen yer alıyor. Dan Fogler, Alison Sudol, Ezra Miller, Callum Turner, Jessica Williams, William Nadylam ve Katherine Waterston da başrollerde. Hatırlayacağınız üzere serinin kötü karakteri Gellert Grindelwald'u canlandıran Jonny Deep, boşandığı oyuncu Amber Heard'e şiddet uyguladığı iddialarıyla Warner Bros.'un isteği doğrultusunda Fantastic Beasts serisinde yer almayacağını açıklamıştı. Fantastik Canavarlar: Dumbledore'un Sırları, serinin diğer iki filminde olduğu gibi JK Rowling tarafından yazılacak ve David Yates tarafından yönetilecek. Ayrıca, serinin yeni filmi bir sürpriz yaparak beklenilenden daha erken gelecek. Warner Bros. çarşamba günü yaptığı açıklamada filmin Temmuz yerine 15 Nisan 2022'de vizyona gireceğini müjdeledi. Film, Grindelwald'ın büyücülük dünyasının kontrolünü ele geçirmek istediğini bilen Dumbledore'un, eski ve yeni canavarlarla ve Grindelwald'ın büyüyen takipçileriyle karşılaştıkları tehlikeli bir görevde bir ekibe liderlik etmesi için Newt Scamander'ı görevlendirmesiyle birlikte gelişen olaylara odaklanacak. Dumbledore ailesi ve Harry'nin en sevdiği Hogwarts Müdürünün arkasındaki karanlık ve şüpheli geçmişini aydınlatacak filmi sabırsızlıkla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ekim ayının müjdecisi Filmekimi geldi çattı. Programınızı bir türlü denk getirip filmlere bilet bulamadıysanız size iyi bir haberimiz var. MUBI, Filmekimi programında yer alan 9 yapımı önümüzdeki aylarda kataloğuna eklemeye hazırlanıyor. Ekim ayının müjdecisi Filmekimi geldi çattı. Programınızı bir türlü denk getirip filmlere bilet bulamadıysanız size iyi bir haberimiz var. MUBI, Filmekimi programında yer alan 9 yapımı önümüzdeki aylarda kataloğuna eklemeye hazırlanıyor. Geçen yıl, sinema dünyasına yön veren pek çok yönetmenin yeni yapıtlarını seyirciye sunmakla kalmayıp, dağıtımcı rolünü de üstlenmeye başlayan MUBI, programda yer alan 9 yapımı kataloğuna ekliyor. Katalogda yer alacak filmler de heyecanımızı artıran cinsten. 2021 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan Julia Ducournau imzalı TITANE, Paul Verhoeven'in kışkırtıcı son filmi BENEDETTA, Andrea Arnold'un ilk belgeseli İNEK, Jacques Audiard'ın bir grafik romandan uyarladığı PARİS, 13. BÖLGE, Zhang Yimou'nun \"sinemaya yazdığım aşk mektubu\" dediği BİR SANİYE, Cannes'da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde En İyi Film seçilen Jonas Carpignano imzalı CHIARA, aynı yıl festivalin Belirli Bir Bakış bölümünde Jüri Ödülü, ardından Saraybosna Film Festivali'nde En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini alan, Sebastian Meise imzalı BÜYÜK ÖZGÜRLÜK, Valdimar Johannsson'un Belirli Bir Bakış bölümünden ödülle dönen sıra dışı korku filmi KUZU ve 40. İstanbul Film Festivali'nde Uluslararası Yarışma'da Altın Lale'ye layık görülen Madiano Marcheti filmi MADALENA, Filmekimi kapsamında, 8-17 Ekim'de İstanbul, Ankara ve İzmir'de sinemaseverlerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dört gözle yolunu beklediğimiz Filmekimi'ni içten ve klasik bir 'merhaba' ile karşılıyor, kaçırmasanız iyi olur dediğimiz filmleri listeliyoruz. Sonbaharı sevme nedenlerimizin başında gelen, bir nevi şehre dönüşün simgesi Filmekimi nihayet geldi çattı. 2002'den bu yana sonbaharın habercisi kabul edilen etkinlik, bu yıl 8-17 Ekim arasında \"Ne İzlediğim Önemli\" sloganıyla karşımızda. Festival bir kere daha şaşırtmıyor ve zengin bir seçki ile sinemaseverlere ulaşıyor. Geleneksel hale gelen bu filmleri kaçırmayın listemize buyrun. 2021 Cannes Film Festivali'nin açılış filminden gelen yorumlardan Anette'nin izleyenleri ikiye böldüğünü biliyoruz. Adam Driver ve Marion Cotillard'ı buluşturan filmin her izleyeni aynı şekilde etkilemeyeceği kesin; ancak hangi tarafta olduğunuza karar vermek ve elbette Sparks kardeşler, Leos Carax ve Adam Driver ile Marion Cotillard'ı bir araya getiren bu rock müzikalini görmek için izleme listenize eklemenizi öneriyoruz. Andrea Arnold'un kurmaca olmayan ilk filminin kahramanı Luma isimli bir inek. Filmde, İngiltere'deki bir süt ürünleri çiftliğinde, Luma'nın gününü, hayatını, nelerden geçtiğini izleyeceğiz. Yönetmen Arnold'un İneğimiz Luma'ya baktığımda onda bütün dünyayı görüyorum. sözleri Luma ile tanışma isteğimizi artıyor. Wes Anderson'ın 2018 tarihli Isle of Dogs / Köpek Adası filminden beri merakla beklenen son filmi, gerçek bir yıldızlar geçidi. Benicio del Toro, Adrien Brody, Tilda Swinton, Lea Seydoux, Frances McDormand, Timothee Chalamet, Lyna Khoudri, Jeffrey Wright, Mathieu Amalric, Stephen Park, Bill Murray, Owen Wilson'ı kadrosunda buluşturan film, dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali'nde yapmıştı. Yönetmenin tabiriyle yurtdışındaki bürolarda çalışan muhabirlere yazılmış bir aşk mektubu olarak nitelendirilen film, The New Yorker dergisinde yayımlanmış gerçek makalelerden esinlenen üç hikayeyi Wes Anderson tarzında anlatıyor. Bu senenin merakla beklenen filmlerinin başında gelen The French Dispatch'i listeye eklemekten başka şansımız yoktu. Dünya prömiyerini Cannes'da yapan Chiara, filme adını veren 15 yaşındaki Chiara aracılığıyla mafyayı ve katı ataerkil bağları ele alıyor. Babasının birdenbire ortadan kaybolmasıyla Chiara'nın değişen hayatını konu alan filmin yönetmen koltuğunda Jonas Carpignano oturuyor. Yönetmen bu sosyal gerçekçi dram ile Carpignano 'küreselleşme' dediğimiz toplumsal ve ekonomik olguyu işlediği Mediterranea ve A Ciambra ile başladığı üçlemeyi tamamlıyor. Norveç'li Joachim Trier'in Oslo Üçlemesi'nin son halkası Dünyanın En Kötü İnsanı, 30 yaşına basan Julie'nin varoluşsal kaygılarını ve hayattaki yönünü arayışını anlatıyor. Başrol Renate Reinsve, hayat verdiği Julie performansıyla Cannes Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. Reinsve'nin merak uyandıran performansı, kafası karışık Julie ve hayatını izlemek için yeterince iyi bir neden."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hazırsanız, biraz New York havası almaya çıkıyoruz! New York'un neden başka hiçbir yere benzemediğini bir kere daha hatırlayacağımız, 5 yakın dönem yapımına göz atıyoruz. Belki de dünyanın en sinematografik şehri New York. İster güneşli bir yaz, ister huzurlu br sonbahar günü olsun fark etmez. New York, her daim en iyi seçenek olmaya devam ediyor. Bu büyülü şehir; kalabalığı, uğultusu ve hızıyla pek çok filmin de başrolünde yer almayı başardı. Hazırsanız, biraz New York havası almaya çıkıyoruz. New York'un neden başka hiçbir yere benzemediğini bir kere daha hatırlayacağımız, 5 yakın dönem yapımına göz atıyoruz. Bu büyülü metropol, üniversiteden sonra yolunu bulmaya çalışan Frances Haliday'in hikayesine ev sahipliği yapıyor. Siyah beyaz çekilen Noah Baumbach imzalı film, başrolünde izlediğimiz Greta Gerwig ile arkadaşlık, hayat mücadelesi, ekonomik zorluklarla dolu sevimli ve samimi bir yapım. New York'ta yaşayan 20'li yaşlardaki 4 kadın, hayaller, ilişkiler ve dostluk... Hayır, SATC en sevdiğimiz New York dizilerinden biri olsa da bu seferlik ondan bahsetmiyoruz. Bu kez odağımızda Amazon Prime dizisi Harlem var. Dizi ilk sezonunu tamamladı. New York elbette tüm zarafetiyle fonda bize göz kırpıyor! Elbette animasyon filmlerinde de karşımıza çıkıyor New York. Birbirleriyle geçinemeyen ve kendilerini sokakta bulan iki köpek ve dostlarının heyecan dolu macerası New York sokaklarında bir tura çıkarıyor bizi. Filme eğlenceli bir de başlangıç yapmamızı sağlayan Taylor Swift imzalı Welcome to New York ile hayaller kurmaya başlayabilirsiniz. James Baldwin'in aynı adlı romanından uyarlanan If Beale Street Could Talk, Oscar ödüllü Moonlight'ın yönetmeni Barry Jenkins imzalı bir dönem filmi. 1970'ler Harlem'ine yolculuğa çıkıyoruz. Batman ve Superman, Gotham ve Metropolis'in nabzını tutadursun, New York, Spiderman'e emanet. New York'un siluetini, metrolarını ve kişiliğini izlemek için gözünüzü Spiderman'dan birine kaydırmanız yeterli. Ancak biz listeyi Spider-Man: Into the Spider-Verse (2018) ile noktalıyoruz. Martin Scorsese'nin yönettiği, yakın arkadaşı yazar ve komedyen Fran Lebowitz'in dünyanın en önemli metropollerinden New York'u dolaşarak deneyimlerini anlattığı Pretend It's A City, Lebowitz'in olağanüstü zihniyle New York sokaklarında dolaşmak için harika bir deneyim: Biraz nefret ama çokça aşk!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Oscar'lı yönetmen Yorgos Lanthimos, Poor Things romanına yeni bir yorum getiriyor. Başrolde ise Emma Stone, Frankenstein'ı canlandırıyor. 2018'de Oscar kazanan The Favourite'in ardından Yorgos Lanthimos, 1992'de yayınlanan Poor Things romanına benzersiz bir yorum katıp beyazperdeye uyarlamak için geri dönüyor. The Favourite'de birlikte çalıştığı Emma Stone ise yönetmene yeniden eşlik ediyor. Bu kez ölümden dönen ve dünyayı görmek isteyen bir kadını canlandıracak. Tabii ki, Lanthimos olduğu düşünülürse, klasik bir çekim ve sıkıcı bir anlatımla karşılaşmayacağız. En az bir veya iki kez durup düşünmenize yol açacak bir film bekleyin. Fragmanı sadece 34 saniye olmasına rağmen bu yeni Frankenstein uyarlamasının kalbindeki gariplikleri anlamak için yeterli. Bu tuhaf ve fantastik hikayenin merkezinde aynı zamanda filmin yapımcılığını da üstlenen Emma Stone, Frankenstein'ı canlandırıyor. Hızlı flaşlarla, başrol Stone'un karakteri Bella Baxter'ın hayata döndürüldüğünü ve dünyayı yeniden ölümsüz olarak deneyimlediğini görüyoruz. Stone'un baş rolü paylaştığı diğer oyuncular ise Willem Dafoe, çatlak bilim adamı Dr. Goldwin Baxter olarak karakterini sonuna kadar yaşatıyor. Ek olarak Jerrod Carmichael, Ramy Youssef ve teaser'da Stone tarafından tokat atılan Mark Ruffalo da baş roller arasında olacak. Poor Things, İskoç yazar Alasdair Gray'in 1992'de yayınladığı kitabından uyarlanıyor. Bunu Frankenstein 2.0 olarak da düşünebilirsiniz. Filmin genel olay örgüsüne bakacak olursak zeki ve alışılmışında dışında bir bilim adamı olan Dr. Godwin Baxter tarafından hayata döndürülen genç bir kadın olan Bella Baxter'ın inanılmaz hikayesi ve fantastik evrimi konu alınıyor. Bella hayattaki güzel şeyleri beklerken işler planladığı gibi gitmez bu yüzden hilekar ve hovarda avukat Duncan Wedderburn ile kıtalar arası bir maceraya atılır. Zamanın önyargılarından kurtulan Bella, eşitlik ve özgürleşmeyi savunma amacında kararlı bir şekilde yolculuğuna devam ettiği bir serüven. Poor Things ilk teaser'ını yayınladı, Searchlight'a göre film, 8 Eylül'de sinemalarda gösterime girecek ve Oscar için yayınlanan en iyi film kategorisine gireceği iddia ediliyor. Lanthimos-Stone ortaklığı tekrardan gündeme geliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Wonder Woman filmi ile ismini geniş kitlelere duyuran Gal Gadot'un şu sıralar yoğun bir çalışma takvimi var. Son olarak, Netflix'te Ryan Reynolds ve Dwayne Johnson'la birlikte rol aldığı Red Notice filminde görülen Gal Gadot'un, devam eden çalışmalarının yanı sıra bir dizi yeni projesi de duyuruldu. Gelen son haberlere göre Gal Gadot, Eileen Jones ile birlikte Paramount Pictures için Alfred Hitchcock'un klasik gerilim filmi To Catch A Thief'in yeniden çevriminde rol alacak. Alfred Hitchcock'un unutulmaz filmi ilk kez 1955 tarihinde gösterilmişti. Bir diğer haber ise devam filmlerine yönelik. Deadline'da yayınlanan habere göre Netflix, arka arkaya yayınlanacak iki yeni Red Notice filminin hazırlıklarına da başladı. Dywayne Johnson ve Ryan Reynolds ile başrolleri paylaşan Gal Gadot devam filmlerinde de yeniden karşımıza çıkacak. Hatırlayacağınız üzere Gadot, Disney'in live-action uyarlaması Snow White filminde de kötü kalpli cadıyı canlandıracak. Oyuncu, Entertainment Tonight'a verdiği röportajda, ikonik bir karakteri canlandıracağı için çok heyecanlı olduğunu ve çekimleri dört gözle beklediğini belirtmişti. Filmin çekimlerine 2022'nin bahar aylarında başlanacağı duyuruldu. Tüm bunlara ek olarak Gal Gadot ve Kenneth Branagh'ın başrollerini paylaştığı Death on the Nile filminden karakter posteri ve yeni bir fragman da birkaç gün önce yayınlandı. 2017 yapımı Murder on the Orient Express filminin devamı niteliğindeki Death on the Nile, yine bir Agatha Christie romanı uyarlaması. 2022 neler getirecek ön görmek mümkün değil ancak bol bol Gal Gadot ile karşılaşacağımıza eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Disney'in son live-action versiyonu Snow White'ın yazar kadrosunda Greta Gerwig'in yer aldığı duyuruldu. Disney'in son live-action versiyonu Snow White'ın yazar kadrosunda Greta Gerwig'in yer aldığı duyuruldu. Grimm Kardeşler masalına dayanan orijinal Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler çizgi filmi ilk kez 1938'de yayınlanmıştı. Disney'in ilk animasyon filmi olan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, stüdyoya büyük başarılar kazandırdıktan sonra defalarca yeniden uyarlandı ve her seferinde bizi o büyülü dünyasına çekmeyi başardı. Disney'in son live-action versiyonu Snow White cephesinden de haberler gelmeye devam ediyor. Son olarak, Wonder Women filmi ile ismini geniş kitlelere duyuran Gal Gadot'un, Disney'in live-action uyarlaması Snow White filminde kötü kalpli cadıyı canlandıracağı haberini almıştık. Şimdi de yazar ekibine katılan yeni bir ismin duyurusu yapıldı. Son yıllarda imza attığı işlerle adından sıkça söz ettiren Greta Gerwig, Disney'in live-action uyarlaması Snow White'ın yazar kadrosunda. Lady Bird ve Küçük Kadınlar filmleriyle radarımıza giren ve Akademi Ödülleri'nde En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo dallarında aday gösterilmesiyle kritik başarılara imza atan Gerwig nasıl bir iş çıkaracak merakla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Greta Gerwig yakın zamanda gösterime girecek Barbie filmi hakkında merak edilenleri anlatıyor. 2022 yılını tek bir renkle tanımlamamız gerekirse hiç şüphesiz bu pembe olacaktır. Moda endüstrisinin kalbine yerleşen \"barbiecore\" akımı bizi pembe bulutlarla kaplı bir dünyaya davet ederken sinema dünyasından yükselen kokular da aynı şekilde pembeden yanaydı. Evet, yıl boyunca gerek gelen haberler gerek paylaşılan fotoğraflarla gündemimizden düşmeyen Greta Gerwig imzalı, Margot Robbie ve Ryan Gosling'in başrolleri paylaştığı \"Barbie\" filminden bahsediyoruz. Biz Greta Gerwig hayranları olarak film için heyecanlıyız ve bu heyecanı bizzat Gerwig ile paylaşıyoruz. Yönetmen Greta Gerwig de yakında çıkacak olan filmi Barbie'yi çekerken çeşitli duygular yaşadığını itiraf ediyor. Şarkıcı Dua Lipa ile At Your Service podcast'inde yaptığı konuşmada Gerwig, \"Yazmaya başladığımda başımın döndüğünü hissettim, 'Nereden başlıyorsun ve hikaye ne olacak?' diye kendime sordum\" diyerek hazırlık sürecinin arka planını anlattı. Bu zorlanma anının, genelde en iyi şeylerin ortaya çıkmasına vesile olduğunu da belirten genç yönetmen \"'Bu kariyerimin sonu olabilir, ortaya nasıl bir şey çıkacak çok korkuyorum\" dediğiniz yer genellikle iyi şeylerin çıktığı yerdir\" diyerek hislerini açıkladı. Greta Gerwig'in yönetmen koltuğunda oturduğu, senaryosunu Noah Baumbach ile beraber kaleme aldığı filmin konusu şimdilik gizli tutuluyor. Oyuncu kadrosunda Robbie ve Gosling'e America Ferrera, Simu Liu, Kate McKinnon, Ariana Greenblatt, Alexandra Shipp, Emma Mackey, Kingsley Ben-Adir, Issa Rae, Michael Cera, Rhea Perlman ve Will Ferrell eşlik ediyor. Barbie rolünde izleyeceğimiz Margot Robbie de filmin izleyicilerin beklediğinden farklı olacağını söylemişti. Evet, nasıl bir hikaye izleyeceğimiz konusunda henüz çok fazla bilgimiz yok. Ancak cinsiyet eşitliğine dikkat çeken, güzellik standartlarını yeniden üretmek yerine kalıp yargılara meydan okuyan bir Barbie izlemeyi çok isteriz. Tabii Margot Robbie ve Ryan Gosling uyumu için de bir o kadar heyecanlıyız. Warner Bros. Pictures, Barbie'nin çıkış tarihini de duyurdu. Barbie'nin renkli dünyasıyla 21 Temmuz 2023'te tanışacağız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lady Gaga ve Adam Driver'ı buluşturan House Of Gucci setinden gelen görüntüler hepimizi heyecanlandırsa da gelişmelere sevinmeyenler var. Gucci ailesi gidişattan memnun değil. 1995 yılında Milan'da bir tetikçi tarafından vurularak öldürülen Gucci moda evinin eski başkanı Maurizio Gucci'nin cinayetini konu alan House of Gucci, Lady Gaga ve Adam Driver'ın yanı sıra Jared Leto ve Al Pacino gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla hepimizi sabırsızlandırıyor. Fakat filmin çekimleri tüm hızıyla devam ederken Gucci ailesinin gerçek hayattaki üyeleri, olayların gidişatından pek memnun değil. Guccio Gucci'nin torunu Patrizia Gucci, Gucci ailesi adına The Associated Press'e Ridley Scott'ın yaklaşmakta olan filmi hakkında açıklama yaparak, sert bir şekilde eleştirdi. Hayal kırıklığına uğradıklarını belirten Gucci, Kar elde etmek, Hollywood sisteminin gelirini artırmak için bir ailenin kimliğini çalıyorlar... Ailemizin bir kimliği, mahremiyeti var. Her şey hakkında konuşabiliriz ama aşılamayacak bir sınır var. dedi. Patrizia Gucci, filmin kapsamı hakkında görüşmek için yönetmenin eşi Giannina Facio ile temasa geçtiğini, ancak herhangi bir yanıt almadığını da belirtti. Patrizia Gucci'nin eleştirileri bunlarla da sınırlı değil, oyuncu kadrosuyla ilgili de açıklamalar da bulunarak endişelerini dile getirdi. Büyükbabam, tüm Gucciler gibi çok yakışıklı bir adamdı. Çok uzun, mavi gözlü ve çok zarifti. Zaten çok uzun olmayan Al Pacino tarafından canlandırılıyor ve bu fotoğraf onu şişman, kısa, favorileri olan, gerçekten çirkin gösteriyor. Utanç verici, çünkü ona hiç benzemiyor. dedi. Jared Leto'nun Paolo Gucci tasviriyle ilgili olarak ise Korkunç, korkunç. Hala kırgın hissediyorum. ifadelerini kullandı. House of Gucci filmi, 1993 yılından beri Gucci ailesinin sahip olmadığı Gucci moda evinin işbirliğiyle çekiyor. Moda evi, Scott'ın yapımına filmin kostüm tasarımı ve sahne donanımı için gardırop arşivlerine erişim izni vermişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Cinderella bir kez daha ayakkabısını kaybediyor. Ancak bu kez daha modern bir anlatımla, daha güçlü ve ne istediğini bilen biri olarak karşımıza çıkacak. Cinderella bir kez daha ayakkabısını kaybediyor. Ancak bu kez daha modern bir anlatımla, daha güçlü ve ne istediğini bilen biri olarak karşımıza çıkacak. Masallar ne zaman değişmeye başlar, bu önyargılar ne zaman yıkılır tam olarak bilmiyoruz ancak atılacak her adımın değerli olduğuna inanıyoruz. Amazon Prime Video'nun yeni müzikal filmi Cinderella, bu masalı modernize ederek yeniden anlatmaya hazırlanıyor. Nisan 2019'da The Hollywood Reporter, Camila Cabello'nun ilk oyunculuk rolüyle Cinderella'yı canlandıracağını açıklayarak filmin duyurusunu yapmıştı. Hemen ardından Deadline, İngiliz aktör Nicholas Galitzine'in Cabello'nun Külkedisi'nin karşısında Prens Robert'ı oynayacağını açıklamıştı. Çağdaş küresel sanatçıların pop şarkılarını ve Cabello ve Menzel'in orijinal şarkılarını içeren \"Cinderella\", geleneksel masalın müzik odaklı modern bir yorumu olarak karşımıza çıkacak. Külkedisi'ni bu kez daha büyük özlemleri olan hırslı ve hayallerinin peşinden koşabilen bir genç kadın olarak izleyebileceğiz. Amazon Studios Başkanı Jennifer Salke, 'Külkedisi' hepimizin bildiği ve sevdiğimiz bir klasik, ancak bu sefer modern, benzersiz bir dokunuşla ve sansasyonel Camila Cabello ve yıldızlardan oluşan oyuncu kadrosuyla başrolde diyerek filmin yeni bir bakış açısı sunmaya hazırlandığını vurguluyor. Öte yandan yazar-yönetmen Kay Cannon, klasik hikayeyi kendi kurallarına göre uyarlayabilme sürecini şöyle anlatıyor: \"'Külkedisi hikayesini yeniden anlatabilir miyim?' 'Onu modernize edebilir ve Külkedisi'ni güçlü ve gerektiğinde sesini çıkarabilen biri olacak değiştirebilir miyim?' diye çok düşündüm. Bu kadar sevilen ve ikonikleşen bir karakteri, özellikle kızların ve genç kadınların yaşadıklarına daha yakın ve kendilerini gerçekten görebilecekleri bir şekilde göstermenin harika bir fırsat olduğunu hissettim.\" diyor. Dile getirilen modern anlatım tarzı hepimizi heyecanlandırsa da Cabello'nun heyecanının bambaşka olduğunu tahmin etmek zor değil. Zira kendisi ilk oyunculuk deneyimini bir başrolle taçlandıracak. Filmden ilk görüntüler paylaşılsa da elimizde henüz bir fragman yok. Amazon Prime Video henüz resmi bir çıkış tarihi açıklamamış olsa da Cinderella'nın önümüzdeki Eylül ayında ekranlara geleceği tahmin ediliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yılın bu zamanları yani Spooky Season başlamışken biraz korku biraz gerilim ve biraz da tuhaflık arıyorsanız küçük bir çocuk kapınıza gelip şeker ya da şaka demeden önce cadılar bayramı ruhunu evinizde hissedebileceğiniz 5 film önerisini yazının devamında inceleyin. 2022 yapımı Amerikan bilim kurgu, korku ve gerilim filmi M3GAN'ın senaryosu Akela Cooper ve James Wan'ın hikayelerinden türetilerek Gerard Johnstone tarafından yönetildi. Filmin başrollerinde Allison Williams, Violet McGraw ve Ronny Chieng yer alıyor. Film, yapay zekaya sahip bir bebek olan M3GAN'ın hikayesini anlatıyor. M3GAN, kişisel farkındalık geliştiren ve insan arkadaşlarına düşman olan bir yapay zeka karakterini canlandırıyor. Bunlara ek olarak serinin devamı M3GAN 2.0 ise 2025 yılında yayınlanması planlanıyor. Daina Reid'in yönettiği ve Hannah Kent'in yazdığı 2023 yapımı Avusturalya psikolojik korku filmi Run Rabbit Run, kadın doğum uzmanı olan bir kadının hikayesini konu alıyor. Doktor olan Sarah, yaşama döngüsü anlayışına bağlı olan bir kadını canlandırıyor ancak kızı Mia'nın gün geçtikçe tuhaf davranışlar sergilemesi, Sarah'ın inançlarını sorgulayıp, geçmişinden gelen hayaletle yüzleşmesine neden oluyor. Sundance Film Festivali'nde prömiyeri yapan film 2023'te Netflix'te gösterime giren filmler arasında yerini alıyor. The Offering, Oliver Park tarafından yönetildi ve Hank Hoffman filmin senaryosunu üstlendi. Hoffman'ın yazdığı Abyzou adlı halk masalına dayanan hikayesinin yeni uyarlaması olan The Offering, Amerikan koru ve gerilim filmidir.Başrollerde Nick Blood, Emily Wiseman, Allan Corduner ve Paul Kaye gibi isimler yer alıyor. Genç bir kızın kayboluşunun ardından, bir cenaze işletmecisinin oğlu, hamile eşiyle birlikte babasıyla barışma umuduyla eve döner. İkisi, aile mezarhanesinin hemen altında, gizemli bir cesedi keşfe çıkarlar ve olacaklara karşı koyamazlar. 2022 yapımı Avustralya doğaüstü korku filmi olan Talk to Me'nin yönetmenliğini Danny ve Michael Philippou üstlenirken senaryo Daley Pearson tarafından kaleme alınıyor. Hikaye, genç bir kadın olan Mia'nın hayatını merkezine almaktadır. Mia, gizemli bir mumyalanmış elin yardımıyla ruhlarla iletişim kurmaya başlar. Ancak bu yetenek, başta heyecan verici bir keşif gibi görünse de kısa süre sonra korkunç doğaüstü olaylara yol açar. Mia, kendisini ve sevdiklerini tehlikede bulurken, bu gizemli elin gerçek doğasını çözmeye çalışır. Öte yandan Temmuz 2023'te vizyona giren film, dünya genelinde 89 milyon dolarlık bir hasılat elde ederek A24'ün en yüksek hasılat yapan ikinci filmi oldu. Yönetmen David Gordon Green, The Exorcist serisinin elli yıl sonrasına odaklanan yeni bir film serisi başlatıyor.The Exorcist: Believer 1973 yapımı William Friedkin'in klasik eserine doğrudan bir devam filmi olarak düşünüldü ve Ellen Burstyn'i, bir zamanlar şeytan tarafından ele geçirilmiş olan Regan MacNeil'in annesi Chris MacNeil rolüyle geri dönüyor. Film, şeytani bir varlığın kontrolü altına girmiş iki genç kızı kurtarmak için çıktığı bir hikayeyi anlatıyor. Exorcist üçlemesinin ilk bölümü olarak tasarlanan film, 13 Ekim 2023'te Universal Pictures tarafından vizyona girdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and the City ile Friends'in ardından Harry Potter ekibi de özel bir bölüm ile bir araya gelmeye hazırlanıyor. Defalarca izleseniz bile sıkılmayacağınız bazı filmler vardır. Bu listenin ilk sıralarında ise dünya çapında en çok hasılat yapan 20 filmden biri olan Harry Potter kendine yer buluyor. Özellikle soğuk ve yağmurlu günlerin tadını evde çıkartmak istediğinizde her daim eşlikçi olabilecek bu ikonik yapımın ilk filmi Harry Potter ve Felsefe Taşı ise 20. yılını kutluyor. Bu kutlamayı daha da özel kılmak isteyen yapımcılar ise çoktan harekete geçmiş durumda. Öyle ki Daniel Radcliffe, Emma Watson ve Rupert Grint başta olmak üzere serinin önemli oyuncularıyla özel bir bölüm çekilmesi planlanıyor. Elbette henüz bu birleşmeye dair kesinlik kazanmış detaylar yok. Özellikle de başrol kadrosunun kabul etmemesi durumunda projenin rafa kalkması da son derece olası. Ancak işler planlandığı gibi ilerlerse, çekimler bu ayın ilerleyen günlerinde Londra'daki Warner Bros Studios'ta yapılacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Helen Mirren nihayet Harry Potter evreninde! Oscar ödüllü aktrist, dört bölümlük bilgi yarışması Harry Potter: Hogwarts Evler Turnuvası'na ev sahipliği yapacak. Helen Miren nihayet büyücülük dünyasına giriş yapıyor ve Harry Potter evreninin bir parçası oluyor. Harry Potter ve Felsefe Taşı'nın 20. yıl dönümünü kutlamak için düzenlenen Hogwarts Tournament of Houses adında bir etkinliğin düzenleneceği daha önce duyurulmuştu. Resmi açıklamalara göre dört bölümden oluşacak özel etkinlik, JK Rowling'in Büyücülük Dünyası hayranları, House Cup şampiyonu onursal unvanı için yarışacak ve büyücülük dünyasına ilişkin soruları yanıtlamaya çalışacak. Özel konuk ve sürprizlerin yer alacağı etkinliğin sunuculuğunu ise Oscar ödüllü aktrist Helen Miren üstlenecek. Mirren, Bir gün bir Harry Potter rolü alacağımı biliyordum ve 20 yıllık kutlamada yer almaktan çok memnunum. ifadesiyle bu evrenin bir parçası olmaktan ne kadar mutlu olduğunu belirtti. Harry Potter: Hogwarts Evler Turnuvası, serideki ilk filmin 20. yıl dönümünü kutlamak için Cartoon Network, TBS ve ardından HBO Max'te yayınlanacak. Bu dört bölümlük bilgi yarışması dizisi, serinin ilk filmi Harry Potter ve Felsefe Taşı'ndan neredeyse yirmi yıl sonra gelen Büyücü Dünyası hayranları için unutulmaz bir deneyim olmayı hedefliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pedro Almodovar, 'Strange Way of Life' filmiyle Cannes Film Festivali'ne dönüyor! Filmin dünya prömiyeri öncesi geri sayım başlarken Vogue, Almodovar'ın bugüne kadar çektiği en şık dokuz filmi üzerinden kariyerine bir göz atıyor. Renkli desenlere, doygun renk paletlerine ve orta yüzyıl modern tasarımına düşkünlüğüyle, Pedro Almodovar'ın estetik anlayışı tartışmasızdır. Yaklaşık 50 yıllık kariyerinde kendisine Oscar kazandıran iki filmin de yer aldığı 23 uzun metrajlı filme imza atan yönetmen bu çalışmalarıyla İspanyol sinemasının modern ustası olarak konumlanırken kullandığı maksimalist görsel dünya onu kültürel bir simge haline getirdi. Sırrı ne mi? Seçkin setler, nefis sinematografi ve cesur, oyuncu kostümleri.... Almodovar bu yıl Ethan Hawke ve Pedro Pascal'ın başrolünde yer aldığı Strange Way of Life adlı yeni bir kısa filmle geri dönüyor. Film, uzun yıllar ayrı kalan bir şerif ve bir çiftçinin yeniden bir araya gelmesini takip ediyor. Filmin dünya prömiyeri öncesi geri sayım başlarken Vogue, Almodovar'ın bugüne kadar çektiği en şık dokuz filmi üzerinden kariyerine bir göz atıyor. Almodovar'ın ilk büyük popüler projesi olan bu hızlı tempolu çılgın komedide, kalbi kırık bir televizyon oyuncusu sevgilisinin neden onu terk ettiğini keşfetmek için yola çıkar. Sürrealist senaryo ve abartılı karakterlerle uyumlu olarak, kostümler büyüleyici bir kitch tarzındadır: sıradışı süslemelerle bezenmiş denim ceketler, şeker renkli etek takımları ve puantiyeli bluzlar başlıklar ve yüksek topuzlarla bir araya getirilir. Ayrıca mücevherlere de dikkat etmek değerdir, bunlar arasında minyatür espresso kazanı şeklindeki küpeler de bulunur. Ebeveynlik, cinsiyet geçiş süreci ve AIDS salgını konularını parçalayıcı bir şekilde ele alan bu çığır açıcı drama, Almodovar'a En İyi Yabancı Film dalında bir Oscar kazandırdı ve uluslararası bir hayran kitlesi edindi. Film, oğlunun ölümünden sonra Barselona'ya giden bir hemşirenin hikayesini takip ediyor; umudu, oğlunun babasını bulmaktır. Ancak, o sırada tuhaf bir seks işçisi, dolandırıcı, film yıldızları ve hamile bir rahibe ile karşılaşır, bu rolleri mükemmeliyetle canlandıran genç yüzlü Penelope Cruz'u izlediğimiz filmin kıyafetleri şık ve kiraz kırmızısı detaylarla süslü. Öncü yönetmenin bir sonraki filminde, biri boğa güreşi sırasında boynuzlanan bir matador, diğeri ise bir araba çarpması sonucu komaya giren bir bale dansçısı olmak üzere iki kadın, iki erkeğin arzulu gözlem nesneleri haline gelir. Sanat yönetimi, High Heels veya Kika'nın Pop Art coşkusuna kıyasla daha sakin olsa da, kostümler bir o kadar etkileyicidir. En iyi giyinenlerden biri zarif bir dans öğretmeni olarak Geraldine Chaplin, temiz beyaz gömlekler ve kusursuz kesimli ceketlerle dikkat çekiyor. İspanyol pembe dizilerinden ve Hollywood öncesi Sophia Loren'den ilham alan Volver, duygusal vaatlerle dolu bir şekilde canlanıyor. Renk ve desenlerin bir karmaşası ekranın her köşesini dolu. Kostüm tasarımcısı Bina Daigeler'in detaylara olan dikkati eşsizdir; Cruz'u desenli kalem etekler, çiçek desenli üstler ve derin V yaka kontrollü gömleklerle giydirirken, altın halkalar ve çarmıha gerilmiş İsa'nın küçük bir betimlemesini içeren bir kilitli kolye ile tamamlanmıştır. Bu gerilim filmi, sert bir Alaia takım elbise, ipek Loewe eşarp ve altın zincirlerle süslü bir Chanel balo elbisesi gibi kostümlerle Almodovar'ın en iyilerinden bazılarını sunuyor. Penelope Cruz, kıskanç bir finansçıyla olan ilişkisi ile bir yönetmenle tutkulu bir ilişki arasında sıkışıp kalan bir hırslı oyuncuyu canlandırıyor. O, ikinciyi tercih ettiğinde, ikisi Lanzarote'ye kaçar ve şekillendirilmiş elbiseleri yerini uçuşan eteklere ve geniş sapa sahip hasır şapkalarına bırakır. Alice Munro'nun üç kısa hikayesinden uyarlanan Julieta, bir annenin çocuğundan uzaklaşmasının zarif bir portresidir. Madrid'de baş karakter Julieta ile tanışırız, kızı Antia'nın arkadaşı Beatriz ile tesadüfi bir karşılaşma, kızının nerede olduğuna dair haberler getirir. Suçluluk, keder ve barışma umuduyla dolu olan Julieta, iletişimi yeniden kurmaya çalışır. Julieta'nın gençliğine ait halüsinasyon benzeri geri dönüşlerde 1980'lerin referansları bolca bulunur , ancak modern zaman kostümleri en sofistike olanlardır: Julieta eski Celine ve Hermes'i tercih ederken, Beatriz baştan aşağı Dior ile büyüleyici bir görünüme sahiptir. Yönetmenin bugüne kadar en kişisel projesinde, kasvetli bir film yapımcısı çocukluğunu hatırlar, duygusal yaralarını inceler ve kendi hatalarıyla yüzleşir. Antonio Banderas, derin düşüncelere daldığı ve melankolik bir başrol performansı sergilediği halde, gardırobunda hiç özür dilemeden çarpıcı bir şekilde gösterişli kalmaktadır. Parlak deri ceketler, mücevher tonlarında takımlar ve desenli gömlekler vardır, hatta bunlardan bazıları Almodovar'ın kendi dolabından temin edilmiştir. Titizlikle hazırlanmış bir kısa film olan bu, İspanyol vizyoner için İngilizce dilindeki ilk denemesini işaret ediyor. Jean Cocteau'nun aynı adı taşıyan sembolik oyununun özgür bir uyarlamasıdır ve eski sevgilisiyle telefonda konuşan, zaman zaman kırılgan ve cesur olan Tilda Swinton'ı başrolde yer alıyor. Onunla konuşurken, giderek daha fazla üzülür ve daire içinde amaçsızca dolaşırken - birincil renklere, sürrealist sanata ve lüks mobilyalara sahip bir vaha olan daire - onu izlemekten vazgeçemezsiniz. Kan kırmızısı Balenciaga elbiseleri ve örgüleriyle Dries Van Noten imzalı gösterişli bir kıyafet dahil, sadece muhteşemdirler. Bu operatik aile draması, Penelope Cruz, Aitana Sanchez-Gijon ve Milena Smit'in canlandırdığı çatışmalı üç anne etrafında dönüyor. Çocuklarının babalığı ve kişisel hırsları hakkında sorular ortaya çıkarken, zorlu konuşmalar güneşin hüzmelere vurduğu avlularda ve özenle dekore edilmiş evlerde gerçekleşiyor. Giysileri de aynı şekilde etkileyicidir: Smit, solgun kot pantolonları ve Miu Miu ceketleriyle kayıtsızdır, Cruz ise kabarık elbiselerde ve rahat hırkalarla cazibeyi yansıtır. Ayrıca yemek yaparken rahatlıkla giydiği Dior \"hepimizin feminist olması gerektiği\" tişörtüne de değinmeden geçmek olmaz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Önümüzdeki günlerde kitaplardan ekranlara ve beyaz perdeye uyarlanacak 5 dikkat çekici yapımı radarımıza alıyoruz. İsterseniz hemen okuma listenizi güncelleyerek hazırlıklara başlayın, ya da önce filmi görmeyi bekleyin, seçim sizin. Önümüzdeki günlerde kitaplardan ekranlara ve beyaz perdeye uyarlanacak 5 dikkat çekici yapımı radarımıza alıyoruz. Bu yılın merakla beklenen yapımları listesinin en üst sıralarında yer alacağına emin olduğumuz House of Gucci, Sara Gay Forde imzalı, The House of Gucci: A Sensational Story of Murder, Madness, Glamour, and Greed kitabının bir uyarlaması. Beyaz perde uyarlamasında Lady Gaga ve Adam Driver'ı buluşturan film, eski eşi ve Gucci moda evi eski başkanı Maurizio Gucci'nin suikastını düzenlemekten yargılanan ve hüküm giyen Reggiani'nin hikayesine odaklanıyor. Lady Gaga'yı Maurizio Gucci'yi öldürmekle suçlanan ve yıllarca cezaevinde yatan eski eşi Patrizia Reggiani rolüyle izleyeceğimiz filmde, başrollere Jared Leto ve Al Pacino gibi yıldız isimler de bulunuyor. Uyarlama filmin senaryosu Roberto Bentivegna imzasını taşırken, yönetmen koltuğunda ödüllü yönetmen Ridley Scott oturuyor. Filmi izlemeden önce biraz araştırma yapmak isterseniz kitaba göz atmak için yeterince vaktiniz var. House of Gucci, yıl sonunda vizyona girecek. Geçtiğimiz yılın en sevilen kitaplarından Normal People'ın televizyon uyarlaması da aynı şekilde büyük bir ilgi görmüştü. İrlandalı yazar Sally Rooney çok sevilen kitapları ekrana uyarlanmaya devam ediyor. Yazarın 2017'de yayınlanan ilk romanı Conversations With Friends, Oscar adayı Lenny Abrahamson tarafından yönetilen, ancak bu sefer Joe Alwyn, Sasha Lane, Jemima'dan oluşan bir yıldız kadrosuyla ekrana gelen 12 bölümlük başka bir BBC draması olarak karşımıza çıkacak. Dizi, Dublin'de üniversite okuyan iki genç kadının , evli bir çiftle olan tuhaf ve beklenmedik ilişkisini ve bu insanların hayatındaki değişimleri anlatacak. Conversations With Friends, 2022'de izleyicilerle buluşacak. Megan Twohey ve Jodi Kantor isimleri size tanıdık geldi mi? Gazeteci bu iki kadın NY Times'da yayımlanan makaleleri ve kaleme aldıkları She Said: Breaking The Sexual Harassment Story That Helped Ignite A Movement isimli kitapla, Harvey Weinstein'ın işlediği cinsel saldırı suçlarını ifşa etmiş ve #MeToo ve #TimesUp hareketlerinin ortaya çıkmasının önünü açmıştı. Bu kitaba dayanan She Said filmi de yılın öne çıkan yapımlarından biri. Carey Mulligan ve Zoe Kazan'ın, taciz skandalını ortaya çıkaran Megan Twohey ve Jodi Kantor'ı canlandıracağı filmi Emmy ödülü kazanan Maria Schrader yönetecek. Filmin 2022 sonunda vizyona gireceği açıklandı. Delia Owens'ın aynı adlı en çok satan romanına dayanan Where The Crawdads Sing, Taylor John Smith, Harris Dickinson, Daisy Edgar-Jones, David Strathairn ve Jayson Warner Smith gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla radarımıza girmeyi başarıyor. Türkçeye Kya'nın Şarkı Söylediği Yer adıyla çevrilen kitap, ailesi onu altı yaşında terk ettiğinde Kuzey Carolina bataklıklarında kendini yetiştirmek zorunda kalan genç kadın Kya'nın hikayesini anlatıyor. Ayrıca filmin yapımcıları arasında başarılı oyuncu Reese Witherspoon'un da yer aldığını hatırlatalım. Başrol Daisy Edgar-Jones Instagram hesabında yaptığı paylaşımda filmin çekimlerinin bittiğini duyurmuştu. Filmin 2022 Haziran ayında vizyona gireceği açıklandı. Frank Herbert'ın bilimkurgu edebiyatının en prestijli ödülleri olan Hugo ve Nebula'yı kazandığı serisinden beyazperdeye uyarlanan Dune için ne kadar heyecanlandığımızı söyleyerek başlamak istedik. Timothee Chalamet, Javier Bardem, Rebecca Ferguson, Stellan Skarsgard, Josh Brolin ve Jason Momoa gibi önemli isimleri bir araya getiren filmin yönetmen koltuğunda Denis Villeneuve'i görüyoruz. Dune, ilk kitabın yarısını anlatacak. Kitabın diğer yarısının ise film gişede başarılı olursa çekilmesi planlanıyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan fragmanıyla merakımızı artıran Dune, Ekim 2021'de vizyona girecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sarah Jessica Parker, Bette Midler ve Kathy Najimy'nin başrollerini üstlendiği 1993 yapımı kült film Hocus Pocus bilinen kadrosuyla geri dönüyor. Sarah Jessica Parker, Bette Midler ve Kathy Najimy'nin doğa üstü güçlere sahip 3 kız kardeşi canlandırdığı kült film Hocus Pocus, yeniden aramıza dönüyor. Sanderson'ların fantastik hikayesini konu alan yapım masalsı atmosferi ve eğlenceli anlatımıyla bir döneme damgasını vurmayı başarırken, film için tasarlanan özel kostümler sizi eski dünyalara doğru bir yolculuğa çıkartıyordu. Yaşadığımız süreçte geçmiş yapımların geri dönüşüne sık sık şahit oluyoruz. Her ne kadar bazı dönüşler yeni isimleri beraberinde getirse de, özlediğimiz karakterlerin hikayenin dışında kaldığını da görebiliyoruz. Neyse ki Hocus Pocus 2, tıpkı Friends gibi kemik kadrosunu sağlam tutarak yeni yolculuğuna çıkıyor. Sarah Jessica Parker'in Instagram üzerinden yaptığı \"Yeniden koşmaya hazırım.\" paylaşımı ise yeni filmin tarihini 2022 Sonbaharı olarak işaret ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Harry Potter oyuncularının bir araya geleceği programdan ilk teaser geldi, sabırsızlanıyoruz! Bazı filmler eskimez, daha önce izlemiş olmanın yarattığı konfor ve eski bir dosta kucak açmanın güveniyle her izlediğinizde heyecanlamaya devam edersiniz. Elbette, çok sevdiğimiz Harry Potter da bu serilerden biri. Bizi çok heyecanlandıran, ilk filmin 20. yılı kapsamında Harry Potter 20th Anniversary: Return to Hogwarts adlı özel bir programın yayınlanacağı duyurusu daha önce yapılmıştı. Daniel Radcliffe, Rupert Grint ve Emma Watson'ın yanı sıra yönetmen Chris Columbus, Helena Bonham Carter, Robbie Coltrane, Ralph Fiennes, Jason Isaacs, Gary Oldman, Imelda Staunton, Tom Felton, James Phelps, Oliver Phelps, Mark Williams, Bonnie Wright, Alfred Enoch, Matthew Lewis, Evanna Lynch ve Ian Hart da yer alacağı bu özel program 1 Ocak'ta HBO Max'te ekranlara gelecek. Bu özel bölüm için heyecanlanmamak elde değil biliyoruz, ancak geri sayım başlamışken elbette bir önerimiz var: Hazır tam da battaniye altında film izleme durumuna geçmişken seriyi baştan sona izleyebilir, zamanda ufak bir yolculuk yaparak Hogwarts'ın yeniden kapılarını açmasına hazırlanabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tartışmalarla dolu ve oldukça merakla beklenen House of Gucci için geri sayım devam ederken yapım, ilk uzun fragmanı ve etkileyici afişleriyle açılışını yapıyor. Başrollerinde Adam Driver ve Lady Gaga'nın yer aldığı House of Gucci daha ilk adımlar atılırken, hem görselleriyle hem de konusuyla oldukça büyük bir merak uyandırmıştı. Jared Leto ve Al Pacino gibi isimlerin de dahil olduğu yapım, Maurizio Gucci'nin cinayetine odaklanırken Patrizia Gucci'nin olayla ilişkisini ve ailenin gölgede kalan geçmişini de konu alan film, çekim setinden yansıyan karelerle de oldukça fazla konuşulmuştu. Gucci ailesinin eleştirilerine daha yayınlanmadan hedef olan ve yapımdaki karakterlerin inanılmaz değişimleriyle moda dünyasıyla yakın temasta olduğu House of Gucci, sonunda ilk fragmanını yayınladı. 24 Kasım'da gösterime girmesi plananlanan filmin ilk görüntüleri ise beklentileri yüksek ölçüde karşılayacağının sinyallerini veriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ryan Reynolds Salı öğleden sonra sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Hugh Jackman'ın Deadpool 3'te Wolverine olarak geri döneceğini duyurdu. Ayrıca Deadpool 3ün resmi çıkış tarihini de öğrendik: 6 Eylül 2024. Deadpool filmleri, her biri dünya çapında 780 milyon doların üzerinde hasılat elde eden tüm zamanların en çok hasılat yapan X-Men filmlerinden. Sırasıyla 2016 ve 2018'de gösterime giren ilk iki film, Disney stüdyoyu satın almadan önce 20th Century Fox tarafından yayınlanmıştı. Hayranları da büyük bir heyecanla Deadpool 3'ten gelecek haberleri bekliyor. Neyse ki Ryan Reynolds ve eğlenceli duyuru videoları var! Ryan Reynolds Salı öğleden sonra sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Hugh Jackman'ın Deadpool 3'te Wolverine olarak geri döneceğini duyurdu. Ayrıca Deadpool 3'ün resmi çıkış tarihini de öğrendik: 6 Eylül 2024. Olayları başa saralım. Reynolds, Eylül ayı başlarındaki D23 Fuarı'na katılamadıklarına atıfta bulunan videoda, \"Herkese merhaba, D23'ü kaçırdığımız için çok üzgünüz, ancak uzun bir süredir bir sonraki Deadpool filmi üzerinde çok sıkı çalışıyoruz.\" diyerek başladı. Videonun sonraki kısmı ise çok daha heyecan vericiydi. Hugh Jackman arka planda yürürken, yakın arkadaş oldukları da bilinen Reynolds, \"Hey Hugh, bir kez daha Wolverine oynamak ister misin?\" diye soruyor. Jackman, \"Evet, elbette Ryan,\" diye yanıtlıyor. Video, Whitney Houston'ın I Will Always Love You - \"I will Always love Hugh\" altyazısı ve bir \"Coming Hughn\" teaser'ı ile sona eriyor. Bu videoyla öğreniyoruz ki Hugh Jackman, 2017 yılında Logan filmiyle veda ettiği ikonik Wolverine karakterini yeniden canlandıracak. Deadpool 3 için bildiğimiz diğer gelişmeler ise şöyle: Reynolds'la birlikte Free Guy ve The Adam Project'in arkasındaki isim olan Shawn Levy, Disney'in 20th Century Fox'u satın almasının ardından Marvel Sinematik Evrenine resmen katılacak olan Deadpool 3'ün yönetmenliğini de yapacak. İlk iki Deadpool filmini yazan Rhett Reese ve Paul Wernick ikilisi de Deadpool 3 için geri dönüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Güne iyi haberlerle başlıyoruz. Todd Phillipe, Joker 2: Folie a Deux filminin yapım aşamasında olduğunu duyurdu. Yönetmen Todd Philips, Joker'in devam filmi çalışmalarının başladığını Joaquin Phoenix'in senaryoyu okurken çektiği fotoğrafla duyurdu. Evet, Joker 2 resmen geliyor! Aslında Joaquin Phoenix'in çok beğenilen performansı, 2019 yapımı filmin gişe başarısı ve aldığı yorumlar devam filminin geleceğini düşündürüyordu. Hatırlayacak olursanız film, 2020 yılı 92. Akademi Ödülleri'nde En iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu kategorileri de dahil olmak üzere 11 dalda aday gösterilmişti. Phoenix, etkileyici Joker performansıyla En İyi Erkek Oyuncu ödülünü de kucaklamıştı. Kısacası aslında bir devam filmi bekleniyordu ancak işlerin gerçeğe dönüşmesi filmin sevenlerine de rahat bir nefes aldırdı. Phillips, Instagram gönderisinde yeni Joker filmi hakkında herhangi bir konu detayı paylaşmasa da öğrendiğimiz bir yeni bilgi daha var. Herhangi bir değişiklik olmazsa devam filminin adı Joker: Folie a Deux olacak. Bu Fransızca terimi \"ikili delilik\" olarak Türkçeleştirebiliriz. Bu isim de devam filminin odağı hakkında ipucu veriyor yorumları yapılsa da bizi nelerin beklediğini görmek için biraz daha sabretmemiz gerekecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yapımcılığını Martin Scorsese'nin, yönetmenliğini Amelie van Elmbt ve Maya Duverdier'in üstlendiği \"Dreaming Walls\" isimli belgesel bu yaz sonunda halka açılması planlanan Chelsea Hotel'de neler olup bittiğine yakından bir bakış atıyor. Bazen bazı mekanların özel bir yönü olduğunu biliriz. Bulunduğu bölgenin kalbidir, ilham vericidir, pek çok özel ana ev sahipliği yapmıştır. Ve tüm bu özellikleriyle yaşayan bir ilham kaynağıdır. Chelsea Hotel de bu özel yerlerden biriydi. Mark Twain, Patti Smith ve Madonna bir dönem burada kaldılar. Leonard Cohen, Janis Joplin ile bu adresin asansöründe tanıştı. Bob Dylan, 211 numaralı odada Sara'yı yazdı. 1960'ların karşı kültürünün simgesi olan Chelsea Hotel, Patti Smith, Janis Joplin ve Warhol's Factory'nin süper yıldızları gibi ünlü sanatçılar ve entelektüeller için bir tür buluşma adresiydi aslında. Ancak binanın 10 yılı aşkın bir süredir lüks bir otele dönüştürülmesi, kiracıları için işleri bir hatli zorlaştırıyor. Zira birçoğu hala iskele ve sürekli inşaatın ortasında yaşıyor. Bir inşaat bölgesinde yaşarken evlerini korumak için savaşıyorlar bile diyebiliriz. Yapımcılığını Martin Scorsese'nin, yönetmenliğini Amelie van Elmbt ve Maya Duverdier'in üstlendiği Dreaming Walls isimli belgesel de bu yaz sonunda halka açılması planlanan Chelsea Hotel'de neler olup bittiğine yakından bir bakış atıyor. Belgesel, eski New York bohem kültürüne ve büyük bir dönüşümün eşiğinde olan ünlü Chelsea Oteli'ne odaklanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her ne kadar bu listeye eklenebilecek sayısız film olsa da, Sevgililer Günü'nde yine ve yeniden izleyebileceğiniz 5 öneriyi bir araya getiriyoruz. Bugün sevgiliniz olsun ya da olmasın herhangi bir planınız yoksa, yapılabilecek en güzel şeylerden biri elbette film izlemek. Listenize ne gibi yapımları dahil etmek istersiniz bilinmez ancak günün anlam ve önemine uygun romantik-komedi türündeki filmler bizim ilgi alanımızda. Bu noktada önerilebilecek seçeneklerin hiçbir sınırı yok. Sizlere önerebileceğimiz bu 5 film ise ikonik yapımlar arasında her daim yerlerini alıyor. Before Sunset ve Before Midnight ile devam filmlerine de sahip olan yapım, bir tren yolculuğu esnasında tanışan Jesse ve Celine'in hikayesini anlatıyor. Eğer planlarınız arasında sadece film izlemek varsa, üçünü arka arkaya izlemenizi kesinlikle tavsiye ediyoruz! Editör olan ve Kate Hudson'ın canlandırdığı Andie, 10 gün içinde bir erkeği nasıl kendisinden ayıracağına dair bir haber hazırlamaya çalışır. Matthew McConaughey'in hayat verdiği Benjamin'i giderek daha yakından tanıması ise işini zorlaştırmaya başlar. Modern külkedisi masallarından biri olan Maid in Manhattan Ralph Fiennes ve Jennifer Lopez'i bir araya getiriyor. Romantik-komedi türündeki filmde Lopez, bir otelde çalışan Marisa Ventura'yı, Fiennes ise senatör adayı Christopher Marshall'ı canlandırıyor. Filmde ikili, küçük beyaz yalanlar eşliğinde birbirlerine aşık oluyorlar. 1998 yapımı Shakespeare in Love, bizleri Kraliçe I. Elizabeth döneminin İngiltere'sine götürüyor. Shakespeare'in o dönem Romeo ve Juliet üzerinde çalışması ve bir partide tanışıp aşık olduğu Viola'yla ilişkisi konu alınıyor. Oscar, Altın Küre ve Bafta gibi pek çok ödül törenine damgasını vuran La La Land, defalarca izlense bile sıkılması zor filmlerden; özellikle de müzikal türde yapımları sevenler için. Filmde Mia ve Sebastian'ın ilişkileri ve kariyerleri arasında bir denge kurmaya çalışmasını ve işlerin beklenilenden farklı gelişmesi izliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Indiana Jones 5 evreninden heyecan verici haberler var. Phoebe Waller-Bridge henüz adı belirlenmemiş beşinci Indiana Jones filmine katılıyor ve henüz açıklanmamış bir karakter olarak Harrison Ford'la birlikte rol alacak. Deadline bu sevindirici haberin yanı sıra filmin 2022 yılında vizyona gireceğini de duyurdu. Waller-Bridge'in nasıl bir rolde izleyeceğimizi bilmiyoruz ancak ismini duymak bile heyecanlanmamıza yetti. James Mangold'un yöneteceği filmde başrollere eşlik edecek diğer isimleri henüz bilmiyoruz ancak filmin çekimlerine yaz aylarında başlanması bekleniyor. Dolayısıyla kadro ve filmle ilgili sürpriz gelişmeleri duyacağımız zamanlar yakındır diyebiliriz. Seriyle ilgili bir diğer heyecan verici gelişme ise serinin ikonik teması da dahil olmak üzere önceki dört filmin müziklerinde imzası bulunan John Williams'ın da geri dönecek olması. Yönetmenliği devrettikten sonra Steven Spielberg de yapımcı olarak filme katkı sunacağını da hatırlatalım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. New York'ta dolu dizgin bir maceraya hazır mısınız? Netflix, başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat'in paylaştığı, modern ilişkileri keyifli bir şekilde ele alan, heyecan dolu yeni filmi İstanbul İçin Son Çağrı'nın tanıtım fragmanını paylaştı. Yönetmenliğini Gönenç Uyanık'ın, senaryosunu ise Nuran Evren Şit'in üstlendiği ve ikilinin New York sokaklarını altını üstüne getirdiği film, 24 Kasım'da tüm dünya ile aynı anda sadece Netflix'te yayınlanacak. Film, aşk ve ikinci şans gibi konuları ele alırken New York'un ihtişamlı atmosferi dikkat çekiyor. İstanbul'dan New York'a giderken havaalanında tesadüfen karşılaşan Serin ve Mehmet, New York'ta heyecan dolu, baştan çıkarıcı unutulmaz bir geceye sürüklenir. Serin ve Mehmet hayatlarının en güzel anlarını birlikte geçirirken ortada tek bir sorun vardır, ikisinin de evli olmaları..."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lost in Translation ve Marie Antoinette gibi filmlere imza atan Akademi Ödüllü başarılı yönetmen Sofia Coppola'nın üstlendiği ve Venedik Film Festivali'ndeki ön gösteriminde ayakta alkışlanan biyografik film Priscilla'dan yeni fragman geldi. Rock n Roll'un kralı Elvis Presley'in hayatındaki karmaşıklıkları konu alan filmde, Euphoria ve Deep Water yapımlarıyla tanıdığımız Jacob Elordi, Presley'e hayat verecek eşi Priscilla Presley'i Cailee Spaeny canlandırıyor. 3 Kasım 2023'te vizyona girecek filmin senaryosu Priscilla Presley'nin çok satan anı kitabı Elvis and Me'den uyarlanarak kaleme alınıyor. Hikaye, Priscilla'nın gözünden anlatılırken Alman askeri üssünden Graceland'daki büyüleyici malikanesine uzanan soluksuz bir yolculuk izleyenleri bekliyor. Öte yandan çalkantılı evliliklerinden süperstarın özel anlarına değiniliyor. Bunlara ek olarak Priscilla'yı 2022 yılında çıkan Austin Butler'ın başrolü oynadığı ve Baz Luhrmann tarafından yönetilen müzikal drama filmi Elvis ile kıyaslayacak olursak, Elvis Presley'nin çok daha karanlık bir yüzünü göreceğimizi söyleyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son olarak Belfast'ta izlediğimiz Jamie Dornan yeni rolü için hazır. Son olarak Belfast'ta izlediğimiz Jamie Dornan yeni rolü için hazır. Deadline'ın özel haberine göre Dornan, Netflix ve Skydance'in ortaklaşa yürüttüğü, uluslararası casus gerilim filmi Heart of Stone'da Gal Gadot ile birlikte başrolü paylaşacak. Filmin senaryosunda Tom Harper, Greg Rucka ve Allison Schroeder isimleri yer alırken Harper, Rucka ve Patty Whitcher yapımcılık görevini yürütüyor. Film hakkında yalnızca uluslararası casus gerilim filmi olarak nitelendirilmesi dışında pek bir şey bilinmiyor. Dornan, Kenneth Branagh imzalı Belfast ile Critics Choice ve Altın Küre Ödülleri'nde En İyi Oyuncu ödülüne aday gösterilmişti. Yeni rolüyle nasıl bir performans sergileyecek, bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şarkıcı, aktris ve bir moda ikonu olmayı aynı anda başaran ender isimlerden biri olan Jane Birkin, kızı Charlotte Gainsbourg ile bir araya gelerek kişisel dünyalarının kapılarını 74. Cannes Film Festivalinde araladı. Jane Birkin'i düşündüğünüz zaman büyük ihtimal aklınıza Serge Gainsbourg'da geliyordur. İkonik stilleri ve fırtınalı aşklarıyla her dönemin unutulmaz çiftleri arasında yer alan ikilinin kızları Charlotte Gainsbourg da ailesinden devraldığı popülariteyi başarıyla devam ettiriyor. Birlikte aynı rotada ilerleyen Jane ve Charlotte, kariyerlerine yeni bir basamak daha ekleyerek oldukça özel bir belgesele imza attı. Jane By Charlotte adını taşıyan bu etkileyici yapım Charlotte'un annesiyle olan karmaşık ilişkisini konu alıyor. 2018 Tokyo konserinden sonra bir kamerayla üç yıl boyunca Birkin'i takip eden Gainsbourg, anne -kız arasındaki o özel bağı oldukça samimi bir şekilde aktarırken kimi zaman bir sinematografin yardımıyla kimi zaman da kendi ufak kamerasıyla Charlotte, annesiyle derin konuları konuşarak aralarındaki iletişimi farklı bir boyuta taşımaya çalışıyor. Bu hafta 74. Cannes Film Festivali'nde gerçekleştirecekleri prömiyer öncesinde ise ikili açılış seremonisine katılarak birlikte poz verdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jared Leto, modanın ön plana çıktığı hikayeleri sevmişe benziyor. Aktör son olarak yer aldığı House of Gucci'nin ardından bu kez tasarımcı Karl Lagerfeld'in hayatına odaklanan biyografik filmde karşımıza çıkacak. Jared Leto, modanın ön plana çıktığı hikayeleri sevmişe benziyor. Aktör son olarak yer aldığı House of Gucci'nin ardından bu kez tasarımcı Karl Lagerfeld'in hayatına odaklanan biyografik filmde karşımıza çıkacak. Üstelik filmdeki tek rolü bu değil. Film, Leto ve Emma Ludbrook ile birlikte kurduğu olduğu yapım şirketi Paradox imzalı olacak. Filmin mutfağında yer alacak diğer isimler ise Karl Lagerfeld yöneticileri Paolo Righi ve Caroline Lebar'ın ve tasarımcının eski kişisel asistanı Sebastien Jondeau. Moda temalı filmler listemizi güncellemek için sabırsızlanıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jenna Ortega, Hollywood'un yeni gotik kraliçesi olarak, Tim Burton'ın yönetmenliğini gerçekleitirdiği BeterBöcek 2'de rol alacak. Bir trafik kazasında ölen ve daha sonra kendi evlerinde hayalet olarak yaşayan bir çifti konu alan filmin orijinali 1988'de Alec Baldwin, Wiona Ryder, Jeffrey Jordan ve Michael Keaton gibi ünlü oyuncuları barındıran kadrosuyla gişede 75 milyon dolarlık bir kazanç elde ederek kısa sürede hit olmuştu. Devam filmi üzerine uzun zamandır çalışan Burton, 2024'te yılında heyecanlı bekleyişin sona ereceğini açıkladı. Yine Burton'ın yönettiği Wednesday dizisi, Jenna Ortega'nın ilk büyük başrolüydü. Ortega Oldukça çılgınca bir deneyim oldu. Birlikte çalıştığım en tatlı ve aynı zamanda en detay odaklı yönetmenlerden biri diyor. The Addams Family, filminin devam niteliğinde olan Wednesday dizisindeki karakteriyle tamamen bütünleşen Ortega, gotik görüntüsü ve keskin göz kontakları sayesinde yeni karakteri Lydia için çok da zorlanmayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ünlü video oyun serisi Sonic'in beyazperdedeki ikinci macerası Sonic the Hedgehog 2, 8 Nisan'da vizyona girecek. İlk filmin kadrosunda yer alan Jim Carrey, serinin devam filminde de yer alıyor. Kendisini Dr. Robotnik karakterinin sesinde izlemeye devam edeceğiz. Carrey filmin tanıtımı kapsamında verdiği röportajlardan birinde emekli olma kararının gündeminde olduğunu söyledi. Access Hollywood'a konuşan Carrey, filmin vizyona girmesinin ardından muhtemelen emekli olacağını ve bu konuda çok ciddi olduğunu söyledi. The Truman Show, The Mask, Eternal Sunshine of the Spotless Mind gibi filmlerde izlediğimiz Carrey daha önce de mesleğine uzun süreli aralar vermişti. Sonic the Hedgehog'un 2020'de vizyona giren ilk filmi öncesinde onu 2014 tarihli Dumb and Dumber da izlemiştik."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Scranton'ın meşhur ofisi Dunder Mifflin'e geri dönüyoruz. En azından bir bakıma... Zira John Krasinski'nin yönetmenliğini üstleneceği If isimli yeni filminin başrolü Steve Carell'e emanet. Pek çoğumuzun John Krasinski'yle tanışması The Office dizisi sayesinde oldu. Zaten onun da oyunculuk kariyerinin profesyonel başlangıcı bu şekilde gerçekleşti. Jim Halpert karakteriyle kendine geniş bir hayran kitlesi edinen Krasinski, sadece aktörlükle değil yönetmenlik ve senaristlikle de ilişkisini yakın tuttu. Hatta The Quiet Place filminde bu üçünü aynı anda gerçekleştirmiş olması, çeşitli ödül ve adaylıkları da beraberinde getirdi. Şimdilerde ise John Krasinski, If isimli yeni filminin hazırlıklarına başlamış durumda. Bu haber bile başlı başına gayet sevindirici. O zaman bir de kadroya The Office'in ikonik müdürü Michael Scott'ı canlandıran Steve Carell'in dahil olduğunu düşünün. Zira bir çocuğun hayal gücünü yeniden keşfetme yolculuğuna odaklanacak filmin başrolü ona emanet. Ayrıca Krasinki, 2023'te vizyona girmesi planlanan If'in hem yönetmenliğini hem de senaristliğini üstlenecek. Carell haricinde kadronun diğer üyeleri de heyecanımızın dozunu artırmayı başarıyor. Niye diye soracak olursanız, Ryan Reynolds ve Phoebe Waller-Bridge dememiz galiba yeterli!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bugün itibariyle, aramızdaki iflah olmaz romantik komedi severler için umut verici haberler var. Romcom rüzgarına kapılmaya hazır olun. Neyse ki, bugün itibariyle, aramızdaki iflah olmaz romantik komedi severler için umut var gibi görünüyor. Cameron Diaz kısa süre önce emekliliğine kısa bir ara vereceğini ve dahası, Jamie Foxx'un da başrolde olduğu Back in Action başlıklı bir Netflix filminde beyaz perdeye dönüş yapacağını duyurdu. Umut vadeden haberler bununla sınırlı değil. Julia Roberts da kariyerini başlatan türe geri dönecek ve yeni filmi Ticket to Paradise'da başka bir rom-com prensi George ile birlikte başrol oynayacak. Clooney; evet, doğru okudunuz! Julia Roberts ve George Clooney'i bir romantik komedide, birbirleriyle dürtüsel olarak evli olan uzun süredir boşanmış iki ebeveyn olarak izleyeceğiz. Dürüst olmak gerekirse, bu filmlerden herhangi biri iyi olsun ya da olmasın, taze, kaliteli rom-com izleyeceğimiz için çok sevinçliyiz. Romantik komedi grubuna tekrar hoş geldiniz, Cameron ve Julia - sizi özledik. Bir de iyi önerimiz var. Hazır, romantik komedi haberleri alıp mutlu olmuşken kendimizi birazcık daha şımartabiliriz: Julia Roberts ve Cameron Diaz'ı buluşturan En İyi Arkadaşımın Düğünü'nü yeniden izlemenin tam zamanı!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Saatler süren filmler izlemeye enerjiniz yoksa size önereceğimiz 5 kısa Netflix filmine şans vermeyi deneyebilirsiniz. Saatler süren filmler izlemeye enerjiniz yoksa size önereceğimiz 5 Netflix kısa filmine şans vermeyi deneyebilirsiniz. Will McCormack ve Michael Govier'in, bir çiftin okuldaki çatışmada çocuklarını kaybettikten sonraki mücadelesini konu alan dokunaklı kısa filmi yalnızca 12 dakika. Netflix'ten izlenebilen kısa animasyon, silahlı şiddet ve travma konusunda güçlü bir mesaj veriyor. Ekran başında ilham verici bir yolculuğa çıkmak isterseniz Meksika'nın uzak bir bölgesinden uzun mesafe koşucusu Lorena Ramirez'in hayatına odaklanan bu belgesel tam size göre. 28 dakikalık bu kısa, köklerine ve geldiği yerli topluluğa sadık kalan filmin hikayesine geleneksel kıyafetiyle uzun mesafe koşan bir kadın sporcu ilham veriyor. David Lynch'in yazıp yönettiği, Jack adında bir capuchin maymunu ile başrolünü üstlendiği, hatta ses miksajını bile kendisinin yaptığı kısa filmi What Did Jack Do? Netflix kütüphanesinde. Bir cinayet masası dedektifi ve cinayetle suçlanan maymunun sorgulanmasına odaklanan bu kısa film yalnızca 17 dakika olsa da vaat ettiği eğlence bir hayli fazla. Yılbaşı ruhuna girmemize henüz çok vakit var ancak Damien O'Connor imzalı bu iç ısıtan animasyonu izlemek için beklemenize gerek yok. Pulitzer ödüllü yazar Frank McCourt'un kitabından ilham alan animasyon filmi, izleyicisini 1914'te İrlanda'da, I. Dünya Savaşı dönemine götürerek, Noel'de ailesini yeniden birleştirmeye çalışan Angela adında genç bir kızın hikayesini anlatıyor. Yarım saatlik bu kısa film, ailenin birleştirici gücü ve sevgi hakkında duygusal bir hikaye sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 74. Cannes Film Festivali kapsamında düzenlenen ve yükselen bir kadın yönetmeni onurlandıracak olan Lights On Women Ödülü'nü bu yıl Oscar ödüllü oyuncu ve L'Oreal Paris elçisi Kate Winslet takdim edecek. 74. Cannes Film Festivali, hem yer alan yapımlarla hem de kırmızı halı geçidiyle adından söz ettirmeye devam ediyor. Bu organizasyon kapsamında kendine yer bulan başka bir ödül ise kadınları güçlendirme yolunda farklı bir pencere açıyor ve sinema dünyasındaki kadınları onurlandırıyor. Cannes Festivali Kısa Film yarışması ve Cinefondation ile birlikte L'Oreal Paris tarafından düzenlenen Lights On Women Ödülü, gelecek vadeden kadın yönetmenleri yaratıcı tutkularının peşinden gitmek ve karşılaştıkları engellerin üstesinden gelmek konusunda teşvik ediyor, ayrıca kadınların sinemadaki yerini güçlendirmeye hazırlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. American Horror Story'nin ardından Kaia Gerber, oyunculuk kariyerine devam ediyor. Ünlü model bu kez kısa filmle rotasını beyaz perdeye çevirdi. Z kuşağının en popüler modellerinden Kaia Gerber, dizi ve film dünyasına yavaş yavaş dahil oluyor. En son American Horror Story'nin 10'uncu sezonunda izlediğimiz Gerber, oyunculuğuna bir yeni basamak daha ekledi. Kaia Gerber'i yeniden izleyeceğimiz yapım ise yazar ve yönetmen koltuğunda Carissa Gallo'nun olduğu The Palisades adlı kısa film. Henüz filme dair detaylı bir bilgi olmamasına rağmen elimizde bir fragman var. Gerber'in tanıtımın başında söylediği Bazen kızlar çok kötü olabiliyor. cümlesi ve filmin web sitesindeki kısa açıklamadan konunun kız arkadaş ilişkileri üzerine olduğunu söylemek mümkün. Ünlü modelin ilk başrolü olacak yapımın yayın tarihi ise henüz açıklanmadı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Amazon Prime Video, Camila Cabello'lu yeni müzikal filmi Cinderella ile masalların dayattığı geleneksel kalıpları yıkmaya hazırlanıyor. Çocukluğumuzun sevilen masallarından Cinderella, masalların dayattığı cinsiyet kalıplarını yıkmaya hazırlanan modern bir anlatıyla karşımıza çıkmaya gün sayıyor. Çağdaş küresel sanatçıların pop şarkılarını ve Cabello ve Menzel'in orijinal şarkılarını içeren, geleneksel masalın müzik odaklı modern bir yorumu olacak filmin başrollerinde, ilk oyunculuk denemesiyle Camila Cabello'yu ve yakışıklı prens rolünde İngiliz aktör Nicholas Galitzine'i izleyeceğiz. Evet, külkedisi bir kere daha üvey annesinin ve kız kardeşlerinin zalimlikleriyle uğraşacak; ama bu kez onu, hayallerinin peşinde koşan, hırslı ve güçlü bir genç kadın olarak izleyeceğiz. Yayımlanan ilk fragman da söylediklerimizi doğrular nitelikte. Amazon Prime'ın paylaştığı ilk tanıtım filminde, prensesin her zamanki klişelerle dolu anlatılarda olduğu gibi 'yakışıklı' prensin peşinde koşmadığını, bir terzi olmak istediğini ve kendi moda imparatorluğunu kurma hayalinin peşinde koşarken engelleri nasıl tek tek aştığını görüyoruz. Cinderella, Pitch Perfect serisiyle tanınan Kay Cannon tarafından yazıp yönetildi. Filmde Cabello ve Galitzine'nin yanı sıra Idina Menzel, Billy Porter, Minnie Driver, James Corden ve Pierce Brosnan gibi isimleri de izleyeceğiz. Özellikle Billy Porter'ın canlandıracağı karakter için oldukça heyecanlı olduğumuzu da söyleyelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her ne kadar biz performanslarına hayran kalmış olsak da akademi üyelerinin bizimle aynı fikirde olmadığı pek çok isim var. Şaşırtıcı bir şekilde kariyeri boyunca hiç Oscar ödülü kazanamayan 13 oyuncuyu listeledik. Her isimde şaşırmaya devam edeceğinize eminiz. Peki en az bir Oscar heykeli olduğuna emin olduğunuz ancak Akademi Ödülleri tarihinde bir kez bile ödül kazanamamış aktör ve aktrisler? Her ne kadar biz performanslarına hayran kalmış olsak da akademi üyelerinin bizimle aynı fikirde olmadığı pek çok isim var. Aşağıda, şaşırtıcı bir şekilde kariyeri boyunca hiç Oscar ödülü kazanamayan 13 aktörü göreceksiniz. Her isimde şaşırmaya devam edeceğinize eminiz. Smith En İyi Erkek Oyuncu dalında King Richard, Ali ve son olarak 2006'da The Pursuit of Happyness için üç kez aday olmuş olsa da henüz heykeli evine götürebilmiş değil. Glenn Close, The Big Chill (1983), Fatal Attraction (1987) ve Dangerous Liaisons (1988) gibi filmlerdeki rolleriyle sekiz kez aday gösterildi, ancak hiçbir zaman Oscar'ı eve götürmedi. Huppert, son 50 yılda Jean-Luc Godard, Maurice Pialat, Michael Haneke, Claire Denis ve Hong Sang-soo gibi isimlerle yaptığı şaşırtıcı işlerle yalnızca bir kez Akademi Ödülü'ne aday gösterildi. Paul Verhoeven'ın erotik gerilim filmi Elle (2016). Hawke'nin efsanevi filmografisi bağımsız ve arthouse favorilerinden ana akım hitlere kadar çeşitlilik gösteriyor. Yine de, 2002'de Training Day ve 2015'te Boyhood için sadece iki kez oyunculuk adaylığı elde edebildi ve asla kazanamadı. Annette Bening dört kez Oscar'a aday gösterilse de eli boş dönenlerden. Bening en son 2011'deki The Kids Are All Right'taki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde adaydı ancak o yıl Black Swan'daki rolüyle Natalie Portman'a yenildi. Julie & Julia ve Big Night gibi filmlerdeki unutulmaz rollere rağmen Tucci, 2010 Oscar'larından eli boş döndü. The Lovely Bones için yalnızca bir kez aday gösterildi ve bir kere daha ödülü eve götüremedi. Aynı rol Tucci'ye BAFTA ve Altın Küre adaylığı da kazandırmıştı. Oyunculuk efsanesi Ian McKellen, 1998'deki Gods and Monsters ve 2001'deki The Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring'deki rolleriyle iki kez aday gösterildi, ancak henüz Oscar'ı kazanamadı. Yine de yedi Olivier Ödülü, bir Tony ve bir Altın Küre sahibi olmanın gururunu yaşıyor. Jackson, Hollywood'un en tanınmış seslerinden birine sahip olmasına rağmen, 1994'te Ucuz Roman'daki performansıyla aday gösterildiği En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu kategorisinde ödül alamadı. Neeson 1994 yılında, kariyerini tamılayan bir rol olarak bilinen Schindler's List'teki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında aday oldu. Kazanamadığı zaman çoğu kişi bunu büyük bir üzüntü olarak değerlendirdi. Schindler's List'teki başrol oyuncusu Liam Neeson gibi, Fiennes de 1994'te Oscar'a aday gösterildi ve sonunda Tommy Lee Jones'a yenildi. 1996'daki The English Patient'daki başrolüyle ikinci kez aday gösterildiğinde bu sefer de ödülü Geoffrey Rush'a kaptırdı. Weaver'ın Aliens, Working Girl ve Gorillas in the Mist'teki rolleriyle üç Oscar adaylığı var. 1989'da aynı yıl iki oyunculuk adaylığı alan Akademi tarihindeki beş oyuncudan biri olmasına rağmen şu ana kadar bir galibiyeti bulunmuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Julianne Moore, 2022 Venedik Uluslararası Film Festivali jürisine başkanlık edecek. Oscar ödüllü aktris Julianne Moore, 2022 Venedik Uluslararası Film Festivali jürisine başkanlık edecek. 1 Ağustos 10 Eylül tarihlerinde düzenlenecek 79. Venedik Film Festivali'nin uluslararası jürisinde Julianne Moore'a eşlik edecek isimler de bir hayli heyecan verici. Mariano Cohn , Leonardo Di Costanzo , Audrey Diwan , Leila Hatami , Kazuo Ishiguro ve Rodrigo Sorogoyen jürideki isimler. Moore, festivalin 79 yıllık tarihinde Uluslararası jüri başkanı olan 9. kadın oldu. Festival jürisinin son altı yılınına baktığımızda üç kadın jüri başkanının ismini gördük. Bunlar sırasıyla 2017'de Annette Benning, 2019'da Lucrecia Martel ve 2020'de Cate Blanchett idi. Moore, 2002'de Far From Heaven'daki performansıyla Volpi Cup En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü ve 2017'de Suburbicon'daki performansıyla Franca Sozzani Ödülü'nü kazanmıştı. Bir başka deyişle Venedik Film Festivali'yle sıkı bağları olduğunu hatırlatalım. Kariyerine iki Emmy, iki Altın Küre ve bir Oscar ödülü sığrıdan Moore, en son When You Finish Saving the World filmiyle karşımıza çıkmıştı. 79. Venedik Film Festivali programının da yakın zamanda açıklanması bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Daha önce iki kere yönetmen koltuğuna geçen Katie Holmes, yeni filmi için de hazırlıklara başladı. Katie Holmes bir süredir yüksek moda zevkiyle ön plan olsa da bir yandan sinema dünyasındaki çalışmalarına devam ediyor. Kathleen Tessaro'nun Rare Objects adlı eserini sinemaya uyarlayacak olan Holmes, hem kamera önünde hem de kamera arkasında yer alıyor. Yönetmenlik, yardımcı yazarlık, yapımcılık ve başrol görevini üstlenen oyuncu için bu aslında bir ilk değil. Daha öncesinde 2016 yılında All We Had'in yönetmen koltuğuna oturan Holmes, geçtiğimiz Mayıs ayında da son filmi Alone Together'ın çekimlerini tamamladı. Her alanında görev alacağı yeni filmi Rare Objects ise Maeve Fanning'in karmaşalarla dolu hayatını ve zengin arkadaşının sunduğu imkanlarla kendini yeniden yaratmak için ne kadar ileri gidebileceğini konu alıyor. New York'ta çekimlere başlayan yapımın yayın tarihi ise şimdilik 2023 yılını gösteriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix, Kim Kardashian'ın başrolde olduğu komedi filmi The Fifth Wheel için yapılan ihale savaşından galip çıktı. Beş şirketten ikisi, Kardashian ve ortak yazarlar Paula Pell ile Janine Brito'nun iş birliğindeki film için Netflix ile anlaşma imzalanmadan önce geri adım attı. Saturday Night Live'da yer alan Pell, Kardashian'la birlikte The Fifth Wheel'in yapımcılığını üstleniyor. Logline gizli ancak Kardashian kadın oyuncu kadrosuyla birlikte yapımda yer alacak. Rol arkadaşları ise henüz açıklanmadı. Pell'in, 1995-2020 yılları arasında Saturday Night Live'ın 300'den fazla bölümünün yanı sıra 30 Rock'ı da içeren geniş kapsamlı yazarlık çalışmaları bulunmakta. Pell'in Saturday Night Live ile aldığı Primetime Emmy ödülü de bulunuyor. Brito'nun deneyimleri arasında ise One Day at a Time, Girls5eva, Bless the Harts gibi çalışmalar yer alıyor. İç giyim şirketi Skims'in arkasında yer alan ve Keeping Up With the Kardashian'ın yıldızı olan Kardashian, eğlence dünyasında da artık yer alacak. American Horror Story'nin son sezonunda Emma Roberts'la birlikte rol alan Kardashian'ın yapımcı rolüne yoğun bir şekilde dahil olacağı ve etkileyici statüsünü The Fifth Wheel'i tanıtmak için kullanacağı tahmin ediliyor. Netflix'in bu satın alımı, kasım ayı başında sonuçlanan tarihi SAG-AFTRA grevinin ardından gerçekleşen ilk büyük satışlardan biri oldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 37'nci Varşova Film Festivali'ndeki gösterimin ardından 18 Ekim'de Netflix'te izleyiciyle buluşan Kimya, yolları kesişen farklı jenerasyondan iki yalnız insanın bir gecesine izleyicileri konuk ediyor. Yönetmen Evirgen de Hiç beklenmeyecek biriyle yalnızlık duygusunun nasıl buhar olduğunu işliyoruz. diyerek anlatıyor ikinci uzun metraj filmini. Kalabalığın içinde yapayalnız olan bu iki yabancının birbirlerine güvenerek çıktıkları bir maceraya bizi davet eden Kimya'yı yönetmen Umut Evirgen'den dinliyoruz. Umut Evirgen ikinci uzun metrajlı filmi Kimya ile karşımızda bu kez. 37'nci Varşova Film Festivali'ndeki gösterimin ardından 18 Ekim'de Netflix'te izleyiciyle buluşan Kimya, yolları kesişen farklı jenerasyondan iki yalnız insanın bir gecesine konuk ediyor bizi. Yönetmen Evirgen de Hiç beklenmeyecek biriyle yalnızlık duygusunun nasıl buharlaştığını işliyoruz. diyerek anlatıyor Kimya'yı. Başrollerinde Melisa Şenolsun, Levent Üzümcü, Belçim Bilgin ile Bora Akkaş'ı buluşturan filmin kadrosunda ayrıca İrem Sak, Necip Memili, Alican Yücesoy, Müge Bayramoğlu, Celil Nalçakan, Esra Ruşan ve Gürberk Polat gibi isimler de yer alıyor. Görüntü yönetmenliğini Veli Kuzlu'nun üstlendiği filmin müzikleri ise Korhan Futacı imzası taşıyor. Kalabalığın içinde yapayalnız olan bu iki yabancının birbirlerine güvenerek çıktıkları bir maceraya bizi davet eden Kimya'yı yönetmen Umut Evirgen'den dinliyoruz. Yazmakla. Yazmanın iyileştirici bir özelliği olduğuna inanıyorum. Senaryo yazma sürecimle beraber Sinema-TV'de yüksek lisans yapmaya karar verdim. Ardından da kendimi sette buldum. Kimya birbirinden konsept olarak çok farklı iki mekanın ortak noktasında karşılaşan Kimya ve Ender'in bir gecesini yaşatıyor bize. Kimya sanki İstanbul'un anahtarı elinde olan bir karakter, Ender'i varlığından bile haberi olmadığı mekanlara bir yolculuğa çıkarıyor. İkisi de fena gitmeyen kendi ilişkileri olan karakterler. Beraber başka bir şey yakalıyorlar; samimi, güvenli, yeni bir şey. Belki 3-4 saat de olsa kendilerini yalnız hissetmiyorlar. Biz de onların bu birbirlerini tanımalarına tanık oluyoruz. Ben etrafı kalabalık, dolu dolu mekanların ortasında biri olarak, aslında kendimin çok da kalabalık olmadığını fark ettim. Bu kılıktaki yalnızlık hissi çok sinsi, kendini fark ettirmeden oluşan bir durum. \"Her şeyim tam, eşim, işim vs.\" derken hep bir tarafın eksik kalması gibi bir durumla baş başa kalabiliyoruz. Kimya'da tam da bu histeyken hiç beklenmeyecek biriyle yalnızlık duygusunun nasıl buharlaştığını işliyoruz. Bana ters köşe karakterlerin birbirlerinde buldukları zenginlikleri gözlemlemek çok ilgi çekici ve umut verici geliyor. İlk tepki, Burası İstanbul mu? oldu genellikle. Bizden daha çok taşra film izlemeye alışmışlar benim anladığım. Polonya seyircisi çok detaycı ve heyecanlıydı. Dört gösterimi de doldurdular ve çok detay sorular sordular. Bir senarist olarak ayrıntıların yakalanmasının verdiği haz çok iyiydi tabii ki. Senaryo aşamasından itibaren Kimya, Melisa Şenolsun'du. Başından itibaren beraber çalıştık. Levent Bey bana çok heyecan veriyor. Yıllanmış bir şarap gibi, enteresan bir enerjisi var. Hem yaş hem de tarz olarak Melisa ile tam istediğim zıtlıktaydı. Bu zıtlıkların içinde bir uyum yakalayacağımıza inanıyordum. İkisinden sonra castı kurmak tabii ki çok kolay ilerledi. Ben Bir Denizim hikaye olarak, sokaklarda, kamera omuzda daha gerilla bir işti. Kimya'da 3 hafta boyunca sadece gece çalıştık. Setin gece olması, dünyanın çok daha parıltılı bir dünya olması, tabi ki çok daha dikkat ve mesai harcamamıza sebep oldu. Sete çıkmak benim için bir tutku olduğu için makul zorluklardı. Spesifik bir replik söylemek istemem ama orman sahnesi ve Ender'in mekanındaki sohbetler, artık karakterlerin birbirlerine iç dünyalarını açtıkları anlar. Oradaki bütün replikleri çok samimi ve içten buluyorum. Herkesin filmden beklentilerinin farklı olduğunu düşünüyorum. Ben seyirciden bir beklenti ile film yapmıyorum. Yolculuğumuzun kesişmesi gereken, hikayeyle özdeşleşebilecek insanlara ulaşmasını temenni ediyorum sadece. Film artık benden çıktı, umarım sevecek insanlar ıskalamazlar filmi. Evet, Feride Çiçekoğlu ile yazığımız bir senaryomuz yolda: Annesinin Kuzusu. Bu yıl sete çıkmayı planlıyorum. Şu an yurtdışı ortaklarla prodüksiyon detayları konuşuluyor. Cast çalışmalarına başladık. Umarım 2022'de seyirci ile buluştururum. Beni çok heyecanlandıran bir proje yaklaşık iki yıldır senaryo üzerinde çalışıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir kelime bulma oyunu oynasanız ve karşınızdakine Oscar kelimesini anlatmaya çalışsanız hangi kelimeleri kullanırdınız? Hiç şüphesiz bunlardan ilki heykel, ödül, Billy Crystal ve kırmızı halı olurdu. Üzerine büyük bir endüstri kurulan bu özel gecenin kırmızı halı geçidi bu sene büyük bir değişim göstererek 1961 yılından bu yana ilk kez farklı bir renkte karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Los Angeles'taki Dolby Tiyatrosu'nun girişinde geçtiğimiz Çarşamba günü sunucu Jimmy Kimmel, Academy CEO'su Bill Kramer ve Academy başkanı Janet Yang'in gerçekleştirdiği bir basın lansmanda bu değişiklik açıklandı. Şampanya ya da kum rengi olarak tanımlayabileceğiniz bir bej tonu 2023 Oscar Ödülleri'nde Hollywood'un önde gelen isimlerini ağırlayacak. Vanity Fair'in meşhur Oscar partilerine katılan herkes bilir ki; söz konusu halı yeşil-beyaz çizgili ya da tavus kuşu mavisi olsa bile, kırmızı halı bir ruh halidir. Bu nedenle Oscar gecesine birçok sunucunun halıdan bahsederken kırmızı halı kelimesi kullanacağına şahit olmamız kaçınılmaz bir gerçek. Ayrıca umuyoruz ki; birileri yıldızları giydiren stil danışmanlarına şampanya renginde elbise seçmemeleri konusunda uyarıda bulunmuştur. Bununla birlikte herkesin aklında tek bir soru var: Akademi yöneticileri yeni kitlelere ulaşmak adına kırmızı halının yanı sıra başka gelenekleri de değiştirmeye hazırlanıyor mu? Hiç şüphesiz halı rengi değiştirmek bazı kategorileri listeden kaldırmak ya da bot'lar tarafından ödüllendirilen yani kategorileri listeye eklemek çok daha az riskli bir değişim. Belki de şampanya halısı, olası diğer değişikliklerin bir önizlemesidir: Zarif, şık, ilk başta fark etmeyebileceğiniz bir şey. Ya da belki de en baştan yanlış kurgulanan bir şeyi düzeltme çabasıdır - henüz kurtulamamış olabileceğimiz başka bir Oscar televizyon yayını geleneği."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Killing Eve'in yıldızı Jodie Comer son olarak Last Duel'da karşımıza çıkmıştı ve performansıyla büyük beğeni toplamıştı. Scott ve Comer'in kimyaları tutmuş olacak ki yakın dönemde Comer'ın, Ridley Scott'ın yöneteceği, Joaquin Phoenix'in Napolyon'u canlandıracağı yeni filmi Kitbag filminde de rol alacağı açıklanmıştı. Ancak Comer, katıldığı bir podcastte değişen çekim takvimine uyum sağlayamayacak olması ve devam eden pandemi şartlarının getirileri nedeniyle projeden ayrıldığını açıkladı. Üzülerek ayrıldığını belirten Comer, zamanlama nedeniyle böyle bir karar almak zorunda kaldığını belirtiyor. Jodie Comer'in yerine kadroya kimin katılacağı merak konusu olurken Deadline'dan gelen haberlere göre Pieces of a Woman ve The Crown'da Princess Margaret performanslarıyla dikkatleri üzerine çeken Vanessa Kirby ile anlaşıldığını duyuruldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Biz onu Prenses Diana rolüyle izlemek için gün sayarken Kristen Stewart yeni projeleri için hazırlıklarına devam ediyor. Pablo Larrain'in son harikası Spencer için nefesler tutulmuş halde diyebiliriz. Prömiyerini Cannes Film Festivalinde gerçekleştiren film, Prenses Diana'ya hayat veren Stewart'ın performansı başta olmak üzere şimdiden adından sıkça söz ettirmeye başladı. Elbette Kristen Stewart'ın Diana performansını çok merak ediyoruz, zira oyuncu kariyerindeki seçimleriyle her seferinde bizi heyecanlandırmaya devam ediyor. Birçoğumuz onu Twilight serisindeki Bella rolüyle tanısak da Stewart kariyerinde bambaşka kapılar açmayı seviyor. Gözler Diana performansına çevrilmişken Kristen Stewart cephesinden bir yeni haber daha aldık. Hakkında henüz çok az şey bilsek de Stewart, bu kez bir bilim kurgu filmiyle karşımıza çıkacak. Entertainment Weekly'e verdiği demeçte sıradaki filmine dair ilk bilgileri paylaşan oyuncu yeni projedeki partnerinin, Burning de adını geniş kitlelere duyuran, son olarak Minari'de izlediğimiz Steven Yeun olduğunu da duyurdu. Bir aşk hikayesini konu alan ve henüz ismi belli olmayan bu bilimkurgu filmi için Stewart'ın da heyecanlandığını, Aslında bir uydu ile şamandıra arasında geçen bir aşk hikayesi; açıklaması zor. Umarım yüzüme gözüme bulaştırmamışımdır, çünkü filmin gerçekten devrim niteliğinde yazılmış bir senaryosu var. sözlerinden anlıyoruz. Filmin yönetmeni, senaristi ve kamera arkası ekibi hakkında şimdilik hiçbir açıklama yapılmadı. Ancak dediğimiz gibi, şimdi -ve sonrası- yine Kristen Stewart'ın zamanı. Önümüzdeki günlerde performanslarını konuşmaya devam edeceğiz; büyük bir zevkle..."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda dünyasının ilham perisi, beyaz perdenin yükselen yıldızı Kristen Stewart bu kez ilk yönetmenlik deneyimiyle kamera arkasına geçiyor. Son dönemde Spencer'daki performansıyla adından söz ettiren genç oyuncu Kristen Stewart, yıldızını parlatmaya devam ediyor. Twilight serisiyle hayatımıza giren aktris o zamandan bu zamana hem sinema hem de moda dünyasında güçlü basamaklar inşa ediyor. Yaşadığı değişimi kameralar önünde yansıtan Stewart bu kez rotasını kamera arkasına çevirdi. Lidia Yuknavitch'in anılarından yola çıkan The Chronologhy of Water adlı uyarlama Kristen Stewart'ın da ilk yönetmenlik deneyimi olacak. Bir yüzücü, aynı zamanda bir sanatçı olan Yuknavitch'in çalkantılı hayatına ışık tutacak film Kristen Stewart için ayrı bir anlam taşıyor. Ünlü oyuncu verdiği bir röportajda çok gençken bu yapımın oyuncu kadrosunda yer almayı hayal ettiğini söylemişti. Genç aktristin bir ilki gerçekleştireceği bu proje için henüz kesin bir bilgi yok ancak Stewart'ın sıra dışı kişiliği, aynı şekilde ezber bozan isimleri bir araya getirebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kundura Sinema'nın online film platformu Kundurama'nın yeni film seçkisi \"Rüyanın Öte Yakası\"na götürüyor. Kundura Sinema'nın dünya sinemasının öne çıkan yapımlarını Türkiye'deki sinemaseverlerle buluşturduğu online platformu Kundurama, 19 Temmuz'a dek izlenebilecek yeni seçkisiyle izleyenleri bir yolculuğa davet ediyor. New York merkezli bağımsız ve deneysel film platformu Kinescope'un kurucusu ve sinema yazarı Pawel Wieszczecinski'nin küratörlüğünde hazırlanan Rüyanın Öte Yakası isimli seçkide İngiliz yönetmen ve sanatçı ikili Daniel & Clara'nın uzun metraj belgeseliyle gelecek vaat eden Hindistanlı genç yönetmen Payal Kapadia'nın iki kısa filmi var. Çağdaş ve deneysel sinemanın Türkiye'de daha önce gösterilmeyen üç yapımı, Kundurama üzerinden Türkçe altyazılı ve ücretsiz olarak izlenebiliyor. İşte Rüyanın Öte Yakası seçkisinde yer alan ikisi kısa üç film. Sanatçı ve yönetmen ikili Daniel & Clara'nın 2019 yapımı belgesel filmi Bir Yolculuktan Notlar , izleyeni Güneybatı İngiltere'de deneysel bir yolculuğa çıkarıyor. Bir yolculuk sırasında yakalanan görüntü ve sesler, duyuları sorgulatacak cinsten. Hindistan'ın Bombay şehrinde yaşayan 70 yaşındaki Kaki ve yardımcısı Malti'nin rüyalar ve memlekete duyulan özlemle dolu kısa hikayesi, Hintli genç yönetmen Payal Kapadia'nın yönetmenliğinde aktarılıyor. Hindistan'ın Kondwall köyünde canlı ve cansız varlıkların arasında dolaşan kamera, Payal Kapadia'nın yeteneği sayesinde gizemli bir şiire evriliyor. Siyah beyaz filmin görüntüleri, arkadan gelen köye dair seslerle birleşerek ortaya rüya gibi bir yapım çıkarıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Batman'in düşmanı ve Gotham'ın dört kötü adamından biri olan Joker'in hikayesine sunduğu farklı bakış açısıyla hayranlardan ve eleştirmenlerden tam not alan 2019 yapımı Joker'in devam filminin çekimleri başladı. Todd Phillips'in yönetmen koltuğunda oturduğu ve Oscar ödüllü oyuncu Joaquin Phoenix'in başrolünde yer aldığı Joker: Folie a Deux'te Phoenix'e Harley Quinn rolünde Lady Gaga oynuyor. Daha önce A Star is Born filminde Phillips ile çalışma şansına sahip olan genç yıldız bu rolüyle Hollywood'daki varlığını daha da güçlendirmeyi amaçlıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lady Gaga, House of Gucci filmindeki ikonik repliğinin hikayesini anlatmaya devam ediyor. Ridley Scott imzalı House of Gucci, Lady Gaga ve Adam Driver'ın yanı sıra Jared Leto ve Al Pacino gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla hepimizi heyecanlandırmış, 2021'in en çok konuşulan filmlerinden biri olmuştu. Filmi izlediniz mi, sevdiniz mi ya da Lady Gaga'yı her yerde görmekten çok sıkılanlardan mısınız bilemiyoruz. Ancak filmi izlemediyseniz bile fragmanda Lady Gaga'nın, Jered Leto ile karşılıklı oynadığı o ikonik sahneyle karşılaştığınıza eminiz. Söz konusu sahnede, Jared Leto'nun Sır tutabilir misin? sorusu üzerine, Father, Son, House of Gucci. diyerek yemin eden bir Patrizia Reggiani görüyoruz. İlk olarak fragmanda izlediğimiz bu sahne, birçok TikTok videosuna da ilham vermiş, kısa sürede viral haline gelmişti. Lady Gaga o sahne hakkında daha önce de açıklama yapmış olsa da geçtiğimiz günlerde yayınlanan Jimmy Kimmel şovunda bu doğaçlama sahnenin arkasındaki hikayenin detaylarını paylaşmaya devam etti; Çekimlerden önce bu replikle karavanımda dua ederdim. diyen Gaga o an, sahne çekilirken bu repliğin ve hareketlerinin doğal bir şekilde kendiliğinden ortaya çıktığını açıkladı. Gaga'nın özel doğaçlamalarına ek olarak, metod oyunculuğuna dair kendine has yöntemleri olduğunu da açıklamalarından biliyoruz. İngiliz Vogue ile yaptığı röportajda Gaga, role hazırlanırken tamamen metod olduğunu ve hatta kamera dışında karakter olarak konuştuğunu açıklamış, Bir buçuk yıl Reggiani olarak yaşadım ve dokuz ay boyunca aksanla konuştum. demişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lady Gaga Joker filminde Harley Quinn'i oynamak için erken görüşmelerde. Haberler bununla da sınırlı değil; Joker'in devam filmi bir müzikal olabilir. Geçen hafta yönetmen Todd Philips'in, Joker'in devam filmi çalışmalarının başladığını Joaquin Phoenix'in senaryoyu okurken çektiği fotoğrafla duyurması ile Joker 2 için heyecanlanmaya resmi olarak başlamıştık.Joker: Folie a Deux adlı devam filmiyle ilgili heyecan verici gelişmeler gelmeye devam ediyor. Hollywood Reporter, Lady Gaga'nın Joker: Folie a Deux filmi için görüşmelere başladığını doğruladı. Henüz imzalar atılmamış ancak büyük olasılıkla Gaga'yı filmin kadrosunda göreceğiz. Yayınla bağlantılı kaynaklar, şarkıcının kahramanın psikiyatristi Harley Quinn'i oynayacağını ve yeni filmin bir müzikal olacağını iddia ediyor. Karakterle ilgili ayrıntılar gizli tutuluyor ancak Harley Quinn, Arkham Asylum olarak bilinen akıl hastanesinde Joker'in aşık olduğu ve sonrasında onun suç ortağı olan psikiyatrist olarak tanınıyor. Lady Gaga'yı son olarak Ridley Scott'ın moda dünyasının kapılarını araladığı House of Gucci filminde Patrizia Reggiani rolüyle izlemiştik. Film boyunca metod oyunculuğu benimseyen ve çekimler boyunca karakterden çıkmayan Lady Gaga yeni rolü Harley Quinn için nasıl bir hazırlık sürecinden geçecek sabırsızlıkla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Toy Story serisinin sevilen karakteri Buzz Lightyear'ın orijin hikayesine odaklanan Lightyear'dan ilk fragman yayınlandı. Chris Evans'ın sesiyle Lightyear'ı izlemek için 17 Haziran 2022'ye kadar beklememiz gerekecek. Pixar Animation Studios tarafından üretilen Oyuncak Hikayesi hayatımıza gireli tam yirmi beş sene oldu. Birçoğumuz Andy ile maceralara atıldık ve birlikte büyüdük. En sevilen animasyonlar arasında her daim favorimiz olan serinin ikonik karakteri Buzz Lightyear'ı Lightyear adlı yepyeni bir animasyon filmiyle izleyeceğimiz haberini daha önce de paylaşmıştık. Üstelik sevilen karakteri Oyuncak Hikayesi ile bağlantılı olmayan yeni bir evrende Chris Evans'ın seslendirecek olması da bizi meraklandırmıştı. Toy Story serisinin sevilen karakteri Buzz Lightyear'ın orijin hikayesine odaklanan Lightyear'dan ilk fragman yayınlandı. Yönetmen koltuğunda Finding Dory'den tanıdığımız Angus MacLane'i gördüğümüz Lightyear, 17 Haziran 2022'de vizyona girecek. Chris Evans'ın sesiyle sonsuzluk ve ötesine demeye hazırlanırken, Lightyear'ın fragmanını izleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lindsay Lohan ve Chord Overstreet, tatil romantik komedisi \"Falling For Christmas\" için bir araya geliyor. Yılın en sevdiğimiz dönemine çok yaklaştık. Kırmızının domine ettiği parlak renkler, bol bol ışıltı ve soğuk havanın etkisini bile yumuşatan neşeli bir ruh hali... Tüm bunlara her sene izlemekten kendimizi alamadığımız Noel filmlerini de ekleyelim. Elbette klasikleri tekrar izlemek için planlarımızı yaptık ama yeni filmler de bizi heyecanlandırmıyor değil. Listemize aldığımız Noel temalı yeni film sürprizlerle dolu. Çünkü çocuk yıldız olarak hayatımıza giren ve bir süredir oyunculuğa ara verdiği bilinen Lindsay Lohan, Falling for Christmas adlı filmle ekranlara geri dönüyor. Bir kayak kazası sırasında hafızasını kaybeden şımarık bir otel varisini canlandıran Lohan'a filmde Jack Wagner, Chord Overstreet, Sean Dillingham ve Chase Ramsey eşlik ediyor. Filmin yönetmen koltuğunda ise Janeen Damian karşımıza çıkıyor. Şu sıralar filmin tanıtım turnesinde olan Lohan'ın Noel Çarpması için bir Jingle Bell Rock coverı yayınlayacağı da açıklandı. Çekimleri geçen Kasım ayında başlayan film 10 Aralık'ta Netflix kataloğundaki yerini alacak. Battaniyenizi ve atıştırmalıklarınızı yanınıza almayı unutmayın."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. M. Night Shyamalan'ın yeni filminin adı ve vizyon tarihi açıklandı. Knock at the Cabin, Universal Pictures çatısı altında 3 Şubat 2023'te vizyona girecek. The Sixth Sense, Unbreakable, Lady in the Water, The Happening, Split filmleri ve Servant dizisiyle tanıdığımız M. Night Shyamalan yeni filmiyle bir kez daha karşımıza çıkmaya ve muhtemelen yine bizleri şaşırtmaya hazırlanıyor. BAFTA, Altın Küre ve Akademi Ödülü'ne aday gösterilen yönetmenin uzun zamandır üzerinde çalıştığını bildiğimiz son filminin detayları da yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor. Daha önce Twitter'dan üzerinde herhangi bir yazı ya da isim olmayan ve bir senaryo metni olduğunu tahmin ettiğimiz dosyayı, \"Sıradaki. Üçüncü taslakta. Çok sıkı. 100 sayfanın altında. açıklamasıyla paylaşan Shyamalan, sonunda filmin adını ve vizyon tarihini duyurdu. Knock at the Cabin adlı gerilim filmi, 3 Şubat 2023'te vizyona girecek. Knock at the Cabin, Shyamalan'ın Universal Pictures ile 2015'te The Visit ile başlayan ve Split, Glass ve son olarak Old ile devam eden işbirliğinin son ürünü olacak. Universal Pictures da yaptığı bir Twitter paylaşımıyla bu haberi doğruladı. The Hollywood Reporter'a göre filmin vizyon tarihi, planlanadan iki hafta önce daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşmak ve vizyonda yeni filmlerle karşılaşmamak için bu şekilde belirlendi. Filmin ismi ve vizyon tarihi dışında şimdilik başka bir şey bilmiyoruz. Vizyona girene kadar bu gizemli bekleyişin devam edeceğini tahmin ediyoruz ancak olası her gelişmeyi de takipteyiz. Biz filmleri için heyecanlanmaya devam ederken M. Night Shyamalan cephesinden bir yeni haber daha geldi. Önümüzdeki yıl 10-20 Şubat tarihleri arasında gerçekleşecek 72. Berlin Film Festivali'nin jüri başkanının M. Night Shyamalan olacağı açıklandı. Berlinale sanat yönetmeni Carlo Chatrian, M. Night Shyamalan'ın jüri başkanı olarak görev yapma davetimizi kabul etmesinden onur duyuyoruz. Shyamalan, ABD sinema sektöründe benzersiz bir figür, vizyonuna sadık kalan bir film yapımcısı. Seçimimizde aradığımız şey de kişinin idealine olan bu dürüstlüktür. ifadelerini kullanırken yönetmenin de yeni görevi için heyecanlandığını açıklamalarından hissediyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sony'nin kendi Marvel sinematik evreni diyebileceğimiz Spider-Verse'de yer alacak en heyecan verici projeler arasında yer alan Madame Web'in oyuncu kadrosu belli oldu. Başrollerini Sydney Sweeney ve Dakota Johnson'ın paylaştığı film Madame Web, Sony'nin başrolde bir kadının yer aldığı ilk modern çizgi roman uyarlaması olacak. Dakota Johnson Madame Web'i canlandırırken Sydney Sweeney örümcek kadın Julia Carpenter karakterine hayat verecek. Öte yandan sürpriz bir isim olan Emma Roberts, aktristin ilk süper kahraman karakteri olan Mary Parker rolüyle oyuncu kadrosuna sonradan dahil olan isimlerden. Dünya çapında 1,7 milyar dolar gişe rekoru kıran film Spider-Man:No WayHome'un etkileyici başarısının ardından Sony, Marvel karakterlerinden oluşan evreni genişletmek istediğini duyurdu. S.J Clarkson yönetmenliğindeki filmin 16 Şubat'ta vizyona girmesi bekleniyor. Öte yandan film, Spider-Man karakterlerinin çoklu evren bağlantıları ile yeniden tasarlanıyor. Senaryoyu ise Matt Sazama ve Burk Sharpless üstlenecek. New York'ta başlayan çekimlerde Madame Web karakterinin çizgi romanda tasvir edildiği gibi görünmediği hayranlar tarafından fark edildi. Madame Web kas zayıflığı hastalığı yüzünden örümcek ağına benzeyen bir yaşam destek sistemine bağlı yaşlı bir kadın karakter olarak hiçbir zaman kötü adamlarla aktif olarak savaşamadı ama çekimler orijinalin aksi yönünde diyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Pop müziğin ikonik ismi Madonna'nın hayatına odaklanacak biyografik filmin başrol oyuncusunu öğrenmek için çok az vaktimiz kaldı. Teklif götürülen Julia Garner'ı büyük ihtimalle Madonna rolünde izleyeceğiz. Beyaz perdede Madonna'yı izlemek için sabırsızlanıyoruz ve o en büyük sorunun cevabını öğrenmemize de çok az kaldı. Variety'nin özel haberine göre Ozark ve Inventing Anna gibi yapımlarda izlediğimiz Julia Garner'a pop ikonunu canlandırması için teklif gitti. Yakın kaynaklar onlarca oyuncunun arasında seçilen Garner'ın bu rol için aylardır düşünüldüğünü ve oyuncunun rolü kabul ettiğini de söylüyor. Ancak şu anda anlaşmanın hangi aşamada olduğu belli değil. Rol için düşünülen diğer aktrisler arasında Florence Pugh, Odessa Young ve Alexa Demie 'nin de ismi geçmişti. Madonna'nın yönetmen koltuğunda oturacağı filmle ilgili henüz çok fazla bilgimiz yok ancak Madonna daha önce yaptığı açıklamalarda, her zaman hayatının odağında olan müziğin, filmin de merkezini oluşturacağını ifade etmişti. Ekim ayında The Tonight Show Starring Jimmy Fallon'a katılan Madonna, bu filmi yapma nedenini ise \"Bir grup insan benim hakkımda filmler yazmaya çalıştı ama hepsi erkekti\" diyerek açıklamıştı. Filmin senaryosu ise Diablo Cody ve Erin Cressida Wilson ikilisine emanet olacak. Madonna, kendi Madonna'sını bulmuş gibi görünüyor. Garner'ın yeni rolü resmi olarak ne zaman açıklanacak merakla bekliyoruz. Eğer resmiyet kazanırsa, daha önce Netflix suç draması Ozark'taki rolüyle iki Emmy kazanan oyuncunun kariyer yolculuğundaki en büyük rol olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ocean's Eleven'ın yeni filminin hem yapımcılığını hem de başrolünü üstlenecek olan Margot Robbie'yle birlikte 1960'lara yolculuk yapacağız. The Suicide Squad, Once Upon a Time in Hollywood ve I, Tonya gibi filmlerle beyazperdenin en başarılı kadın oyuncularından biri olan Margot Robbie, şu sıralar pek çok yapımın da hazırlık sürecinde. Bunların içinde en merakla bekleneni elbette Ryan Gosling'in de yer alacağı Barbie filmi. Onun dışında ise Amsterdam, Asteroid City ve Babylon'un da oyuncu kadrosunda bulunuyor. Oldukça yoğun programına ikonikleşmiş bir filmin yeni versiyonunu da sığdırmayı başarıyor Morgot Robbie ve Ocean's Eleven'ın hem yapımcılığını hem de başrolünü üstlenmeye hazırlanıyor. Yönetmenliğini Jay Roach'un yapacağı film, 1960'lı yılların Avrupa'sını beyazperdeye taşıyacak. Yeni Ocean's Eleven için hazırlıklara 2023'ün bahar aylarında başlanması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Margot Robbie'nin bir sonraki projesini merakla bekleyenlere haberlerimiz var. Robbie, Wes Anderson'ın yeni filmiyle karşımıza çıkacak. Margot Robbie'nin bir sonraki projesini merakla bekleyenlere haberlerimiz var; Robbie, Wes Anderson'ın yeni filmiyle, yardımcı bir rolle karşımıza çıkacak. Ünlü yönetmenin İspanya'da çekimlerine başlayacak olan filminin ismi henüz belli değil; ancak Tilda Swinton, Bill Murray, Tom Hanks ve Adrien Brody'nin merakla beklenen filmin kadrosunda yer aldığını biliyoruz. The Hollywood Reporter'ın özel haberine göre bu kadroya, The Suicide Squad, Once Upon a Time in Hollywood, I Tonya gibi filmlerde rol alan Margot Robbie de dahil oldu. Robbie şu sıralar, Damien Chazelle'in Babylon filminin çekimlerine devam ediyor. Wes Anderson'ın, dünya prömiyerini 74. Cannes Film Festivali'nde yapan The French Dispatch filmini merakla beklerken, bu isimsiz proje için de heyecanlanmamak elde değil. Bu isimsiz projeyle ilgili detaylara henüz hakim değiliz, ancak bu ayın sonunda çekimlere başlanacağı doğrulandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Warner Bros Barbie filmi için 2019 yılında Margot Robbie'yi seçtiğini resmi olarak açıklamıştı. Şimdi filmle ilgili elimizde birkaç detay daha var. Margot Robbie, I,Tonya'dan Suicide Squad'ın Harley Quinn'ine sadece güzel sarışın rollerinin ötesinde bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştı. Belki de bu yüzden Robbie'nin canlandıracağı Barbie karakteri çok fazla merak ediliyor. Bu film aynı zamanda Margot Robbie, eşi Tom Ackerley ve yapımcı Josey McNamara ile kurdukları LuckyChap Entertainment'ın yapımlarından biri olacak. Her ne kadar Robbie'nin görevi 2019 yılında kesinleşse de aslında söylentilere göre yapım 2015 yılından beri arayış içindeydi. Hatta ilk adaylardan biri de Amy Schumer olmakla birlikte anlaşma konusunda sıkıntılar yaşanınca Anne Hathaway de ihtimaller arasına girmişti. Greta Gerwing'in yönetmen koltuğunda olacağı filmin 2023 yılında izleyiciyle buluşması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Angelina Jolie, Oscar ödüllü opera sanatçısı Maria Callas'ı canlandırmak ��zere kamera karşısına geçti. Aynı yapımda Callas'ın sevgilisi Yunan armatör Aristotle Onassis'e ise Uluslararası Emmy ödüllü Haluk Bilginer hayat veriyor. Biyografik filmin çekimleri Paris'teki Palais-Royal'da başladı. Senaryoyu ise Peaky Blinders'ın yaratıcısı başarılı senarist ve yönetmen Steven Knight ele alıyor. 1970'lerin Paris'indeki efsanevi Yunan soprano Maria Callas'ın çalkantılı hayatının trajik öyküsünü konu alan filmin yönetmenliğini ise Pablo Larrain üstleniyor. Larrain, Kristen Stewart'ın Prenses Diana'yı canlandırdığı Spencer filmi ve Natali Portman'ın First Lady Jacqueline Kennedy Onassis rolünde oynadığı Jackie filmi gibi biyografik filmlerdeki başarılarıyla tanındığını göz önünde bulunduracak olursak Maria Callas filminin de gelecek vadettiğini söyleyebiliriz. Filmin çekimlerinde Jolie siyah kostümler, çeşitli eşarplar, iri gözlükler, dantel şapkalarla karşımıza çıkıyor. Yapılan basın açıklamasına göre çekimlerde Callas'ın giydiği orijinal giysiler kullanılıyor. Öte yandan çekimlerin Yunanistan, Budapeşte ve Milano'da devam edeceği biliniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hafta sonunu karşılamaya hazırlanırken bu ayın film ve dizi önerilerine göz atarak mutlaka izleyeceğim listesi yapmanın tam zamanı. 16 yaşında içine kapanık bir genç kadın isterse neler yapabilir? HER ŞEYİ! Jennifer Mathieu'nün aynı adlı romanından uyarlanan Moxie, 90'ların etkili olan indie-punk feminist hareketi Riot Grrrl'den ilham alan genç bir kadının ilham veren hikayesini anlatıyor. Netlix'te gösterimde olan film, hafta sonu için umutlandıran bir seçenek olabilir. Sandra Oh ve Jodie Comer'i hayranlıkla izlediğimiz Killing Eve'in ikinci ve üçüncü sezonları bu ay Blu TV izleyicisiyle buluşacak. Diziyi henüz izlemeyenler için eşsiz bir hafta sonu maratonu olabilir. 19. yüzyıl Londrası'na bir yolculuğa ne dersiniz? Dr. Watson ve çok fazla ortalarda görünmeyen Sherlock Holmes önderliğindeki sıra dışı bir grubun, doğaüstü suçları çözme maceralarına odaklanıyor. Sherlock rolünde Henry Lloyd-Hughes ve Watson rolünde Royce Pierreson'ı izleyeceğimiz dizinin oyuncu kadrosunda ayrıca Aidan McArdle, Thaddea Graham, Darci Shaw, McKell David ve Jojo Macari gibi isimler bir araya geliyor. Soruya cevabınız evetse, 26 Mart'ı ajandanıza not alabilirsiniz. Netflix Türkiye'nin yerli yapımlarına bir yeni film daha ekleniyor. Çağtay Ulusoy'u başrolünde izleyeceğimiz Kağıttan Hayatlar 12 Mart'ta Netflix izleyicileriyle buluşacak. Yönetmenliğini Can Ulkay'ın yaptığı film, hayatın tüm engel ve zorluklarına rağmen mücadeleyi bırakmayan ve çöp toplayarak kendisi ile sokaklarda tanıştığı sekiz yaşındaki bir çocuğun yaşamını idame ettirmeye çalışan Mehmet'in hikayesine odaklanıyor. Blu TV'nin özel yapım komedi dizisi Acans 11 Mart günü izleyicilerle buluşacak. Başrollerinde Bülent Emrah Parlak, Algı Eke ve Derya Alabora'yı izleyeceğimiz dizi, reklam dünyasının perde arkasında yaşananlara odaklanacak. İspanya'da büyük bir kaos ortamı yaratan cinsel taciz davasının gerçek hikayesini konu edinen belgesel davacı Nevenka Fernandez'in hayatını anlatıyor. Davacı Nevenka Fernandez 20 yılın ardından suskunluğunu bozmasına odaklanan yapım, üç bölümlük bir belgesel dizi. Nevenka: Breaking the Silence şu an Netflix'te gösterimde. Efsanevi grup Queen'in solisti, Freddy Mercury'nin hayatına odaklanan Bohemian Rhapsodyde de bu ay Blu TV'de gösterime girecek. Filmin, 91'inci Oscar Ödülleri Töreni'nde, Rami Malek'e \"En İyi Erkek Oyuncu\" ödülünü kazandırdığını da hatırlatalım. Ayrıca Blu TV'nin ödüllü filmler kategorisi için eklediği özel yapımları da hafta sonu izleme listenize alabilirsiniz. Wes Anderson'ın ilk stop-motion animasyon filmi 'Fantastic Mr. Fox', Robert Downey Jr. ile Val Kimmer'ı bir araya getiren kara komedi- aksiyon filmi 'Kiss Kiss Bang Bang ve Sergio Leone'nin klasikleşmiş filmi Once Upon A Time In America bu yapımlardan bazıları. Önceki sezonlarıyla Formula 1 tutkunlarının beğenisini kazanan belgesel formatında ilerleyen dizi yeni sezonuyla 19 Mart'ta Netlix izleyicisiyle buluşacak. Yeni sezonunda 2020 şampiyonasını ele alan dizi, Formula 1'in kıyasıya rekabetle dolu dünyasına içerden bir bakış sunuyor. Çocuklarına çok fazla hayır diyen ebeveynler bir günlüğüne de olsa her şeye evet demeye karar veriler. Bu durum sandıkların daha farklı maceraların kapısını aralayacaktır. 12 Mart'ta Netflix kataloğuna girecek film, ailecek değerlendirilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Peki Harry Styles bunlarla birlikte beyazperde serüvenini sonlandırır mı dersiniz? Daha yeni başlıyor desek hiç de yanılmış olmayız. Çünkü eski One Direction üyesi, Eternals filminde Thanos'un kardeşi Eros olarak Marvel dünyasına hızlı bir giriş yapmaya hazırlanıyor. Marvel çizgi romanlarında Starfox olarak da bilinen Eros, kaygısız kişiliği ve romantik duruşuyla tanınırken Thanos'a da tezat bir figür. 5 Kasım'da vizyona girecek filmde Angelina Jolie, Gemma Chan, Kumail Nanjiani, Kit Harington, Salma Hayek, Brian Tyree Henry ve Richard Madden gibi önemli isimler de yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Matrix serisinin yeni filmi \"Matrix Resurrections\"dan ilk görseller paylaşıldı. İlk fragmana da çok yakında kavuşacağız. The Matrix'in dördüncü filminden ilk görsellere kavuştuk. Serinin ikonik kırmızı ve mavi hapları arasında bir seçim ile geleneksel olmayan bir formatta gelen yeni görüntüler heyecanımızı daha da artırıyor. Matrix Resurrections adıyla vizyona girecek devam filminin ilk görüntülerine bakmak isteyenler WhatIsTheMatrix sitesini ziyaret edebilir. Sitede sizi neler bekliyor, hemen anlatalım. Öncelikle ikonik kırmızı ve mavi haplar arasında bir seçim yapmanız gerekiyor. Mavi hapı tıklayan kullanıcılar, Harris'in karakterinin Gerçekle kurguyu ayırt etme kapasitenizi kaybettiniz. diyen sesiyle, ekranda o anki saat yanıp sönerken kullanıcıya kendi gerçekliklerinin gerçek olduğunu kabul ettiriyor. Ardından Harris'in sesi tekrar yankılanıyor: \"Diğer her şey zihninizin size oyun oynamasıdır.\" Buna karşılık, kırmızı hapı tıklayan kullanıcılar, Abdul-Mateen'in şimdiki zaman olduğuna inandıkları halde, Bu gerçeklerden daha fazla olamazdı. diyen sesini duyuyorlar. Seçim sonucunda birbirinden farklı görüntüler gösterilse de biri bittiğinde diğer görüntüler de izlenebiliyor. Görüntülere baktığımızda Neo karakterini Keanu Reeves'in canlandırdığını görüyoruz. Ayrıca, yine Matrix filmlerinden aşina olduğumuz Carrie-Anne Moss ve Yahya Abdul-Mateen II de karşımıza çıkıyor. Merakla beklenen filmin fragmanı da çok yakında yayınlanacak. Paylaşılan görsellerin dışında ilk resmi fragmanın duyurusu için de kısa bir video paylaşıldı. Videodaki açıklamaya göre Matrix Resurrections'ın ilk fragmanı 9 Eylül'de (Türkiye saati ile 16.00'da) paylaşılacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Greta Gerwig imzalı, Margot Robbie'nin Barbie filmine geri sayım başlamışken bir sürpriz daha geldi. Barbie'nin yaratıcı şirketi Mattel de kayıtsız kalmadı ve filmdeki Barbie, Ken ve diğer ikonik görünümlerini sergileyen yeni bir seri çıkardı. Nihayet beklediğimiz yaz geldi. Bu, sadece sıcak kumlar, parlayan bir güneş ve hayalini kurduğumuz tatile kavuştuğumuz anlamına gelmiyor. Yolunu gözlediğimiz filmleri izlemeye de çok az kaldı. Senenin merakla beklenen Barbie filmi de bunlardan biri. Hazırlık ve çekim sürecinden itibaren gelen her bilgiyi ilgiyle takip ettik, filmin etkisiyle güçlenen Barbiecore akımına katıldık ve şimdi, merakla filmi bekliyoruz. Bu sürece Barbie'nin yaratıcı şirketi Mattel de kayıtsız kalmadı ve filmdeki Barbie, Ken ve diğer ikonik görünümlerini sergileyen yeni bir seri çıkardı. Bu koleksiyonda Robbie'nin ikonik pembe kovboy kızı görünümünden, Ken'in plaj tarzı pembe ve açık yeşil uyumlu setine kadar birçok bebek yer alıyor. Bebek, aksesuar ve oyun koleksiyonunun fiyatları 7 ila 51 dolar arasında değişiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Evlere kapandığımız ve bir kere daha ekranlara sığındığımız bir ay bizi bekliyor. Mayıs ayında neler izleyebileceğiz göz atalım. 2020 senesine tam anlamıyla damga vuran filmlerden biriydi Parazit. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uluslararası Film ve En İyi Özgün Senaryo kategorilerinden dört ödül kazanan film, 92 yıllık Akademi Ödülleri tarihinde de bir ilke imza atmıştı. Güney Kore yapımı Parazit, İngilizce dışındaki bir dilde çekilen ve En İyi Film Ödülü'nü kazanan ilk film oldu. Filmin Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazandıktan sonra BAFTA, Altın Küre gibi ödülleri de deyim yerindeyse silip süpürdüğünü de ekleyelim. Yoksul bir ailenin zengin bir ailenin evine hizmetçi olarak girişi etrafında sınıf farklarını, kapitalizmi ve aile ilişkilerini ele alan film, izleyicileri Güney Kore'nin başkenti Seul'de geçen bir hikayeye konuk ediyor. Bong Joon-ho'nun yönetmenliğini üstlendiği bu modern başyapıta Netflix'ten ulaşabilirsiniz. Morgan Freeman, Anne Hathaway, Helen Mirren, Uzo Aduba, Anthony Mackie, Dan Stevens, Nicole Beharie ve Constance Wu... Tüm bu isimleri bir araya getiren bir bilim kurgu filminden beklentilerimiz elbette yüksek. Birbirinden farklı yedi karakterin ne olacağını pek de kestiremediğimiz maceralarını yedi bölümde izleyeceğiz. Dizi 21 Mayıs'ta Amazon Prime üzerinden izlenilebilecek. Bilim kurgu, korku ve kara komediyi harmanlayarak ilk sezonuyla kendine has bir izleyici kitlesine ulaşan Love, Death & Robots'ın ikinci sezonu geliyor. Tim Miller imzalı dizi ilk sezonunda olduğu gibi yeni sezonunda da birbirinden farklı anlatımlar ve hikayelerle karşımıza çıkacak. Volume 2'nin duyurusu, Netflix Türkiye tarafından fragmanla birlikte \"Daha çok aşk, daha çok ölüm ve daha çok robot. 2. cilt, 14 Mayıs'ta Netflix'te.\" notuyla paylaşılmış, videonun sonunda üçüncü sezon tarihini de 2022 olacağı müjdesi verilmişti. 40.İstanbul Film Festivali çevrimiçi gösterimleri Mayıs Seçkisi ile devam ediyor. 40. İstanbul Film Festivali'nin dokuz filmden oluşan çevrimiçi Mayıs Gösterimleri'nin ilk bölümü 6-16 Mayıs tarihleri arasında, ikinci bölümü ise 20 Mayıs'tan itibaren filmonline.iksv.org'da yapılacak. Mayıs Gösterimleri arasında 2021 Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı En İyi Yardımcı Oyuncu Ödülü kazanan, Bence Fliegauf'un Orman Seni Her Yerde Görüyorum, Sushmit Ghosh- Rintu Thomas ikilisinin ilk uzun metrajı Writing with Fire ve Pedro Almodovar'ın Jean Cocteau'nun aynı oyunundan uyarladığı İnsan Sesi gibi pek çok film yer alıyor. Festival programı hakkında daha detaylı bilgi için İKSV'nin internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. Netflix'in sevilen dizilerinden The Kominsky Method üçüncü sezonuyla geri dönüyor. Diziye henüz başlamayanlara kısaca özetleyelim. The Big Bang Theory ve Two and Half Men gibi sevilen komedi yapımlarından tanıdığımız Chuck Lorre imzalı The Kominsky Method, oyuncu koçu Sandy Kominsky ve en yakın dostu Norman Newlander adlı iki yaşlı dostun hayatına odaklanıyor. Bol bol güldüren, kimi zaman da gözleri dolduran dizi Michael Douglas ve Alan Arkin'i bir araya getiriyor. Dizinin bu başarısı ödül törenlerinde de kendini gösterdi. The Kominsky Method, ilk sezonunda en iyi komedi için Altın Küre de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı. Başrol Douglas ise en iyi erkek oyuncu olarak Altın Küre ödülüne layık görüldü. Henüz izlemeyenler, diziyi tamamlamak için yeterince vaktiniz var; zira Netflix dizinin son sezonunun geliş tarihini 28 Mayıs olarak duyurdu. İkinci sezonundan daha iyi bir veda sezonu olmasını umuyor, sabırsızlıkla bekliyoruz. Hong Kong'lu yönetmen Wong Kar Wai'nin yapımını üstlendiği My Blueberry Nights, yönetmenin İngilizce olarak çektiği ilk filmi. Jude Law, Natalie Portman ve Norah Jones'u bir araya getiren film, kendisi ve hayatı ile ilgili soruları olan genç bir kadının bütün bunlarla yüzleşebilmek, kendisine ve aşka dair bütün sorularını/sorunlarını cevaplayabilmek için çıktığı ruhani yolculuğa odaklanıyor. Film, BluTV'den izlenebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Romantik komedi dendiğinde When Harry Met Sally,Sleeples in Seattle ve You've Got Mail gibi kült yapımlarla bilinen Meg Ryan, filmlere uzun bir süre ara vermesinin ardından yakında vizyona girecek filmi What Happens Later ile romantik komedi türüne geri dönüyor. Yönetmenliğini ve ortak yazarlığını üstlendiği film, kar altında kalan bir havaalanı terminalindeki eski sevgililer Willa ve Bill arasındaki ilişkiyi konu alıyor. Filmin 13 Ekim'de vizyona gireceği biliniyor. Yazar Steven Dietz'in Shooting Star adlı oyunundan uyarlanan filmin fragmanında kar fırtınası nedeniyle havaalanında mahsur kaldıktan sonra beklenmedik bir şekilde yeniden bir araya gelen eski sevgililer geçmiş ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye başlıyorlar. Bir araya gelmelerinin sadece bir tesadüf mü yoksa daha büyülü bir şey mi olduğunu keşfediyorlar. Bunlara ek olarak Arkansas'ta çekilen film için bir araya gelen Ryan ve Duchovny'nin de tıpkı kurgusal karakterler gibi en son 20 yıl önce tanıştıkları biliniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her yıl mayıs ayının ilk pazartesi günü gerçekleşen Met Gala, yaklaşık bir buçuk yıllık aranın ardından 2021 sonbaharında geri dönüyor. 13 Eylül 2021'de Metropolitan Museum of Art'ta gerçekleşecek \"modanın Oscar töreni\"nin sergisiyse iki bölümden oluşuyor: Amerika'da: Bir Moda Sözlüğü anlamına gelen In America: A Lexicon of Fashion ve Amerika'da: Bir Moda Antolojisi anlamındaki In America: An Anthology of Fashion. Müze, sergilerin teması belirlenirken Amerikan modasının politik ve sosyal değişimlere hızlıca ayak uydurması ve problemlere her zaman tepki vermesinden ilham alındığı açıkladı. Serginin ikinci bölümünün açılış partisi 2022'nin Mayıs ayında yapılarak Met Gala tarihini de normal düzene sokacak. Herkesin temaya ve verdiği hisse uygun olarak giyindiği galanın en ses getiren yanı elbette kırmızı halı görünümleri. 2021 Eylül ayında Met Gala geçmiştekilerden biraz daha kısıtlı katılımcıya sahip olacak; ancak kırmızı halıdan vazgeçmek gibi bir niyet yok. Serginin birinci kısmı In America: A Lexicon of Fashion 18 Eylül'de Met'teki Anna Wintour Costume Center'da açılacak. 5 Mayıs 2022'de açılacak serginin ikinci kısmı için Amerikalı yönetmenlerle çalışan müze küratörleri, Amerika moda tarihine atıfta bulunan sinematik sahneler oluşturmayı hedefliyor. 2021 Met Gala'da galanın düzenlenme sürecinde müze küratörlerine destek olacak eş başkanlar ise Timothee Chalamet, Billie Eilish, Amanda Gorman ve Naomi Osaka. Tom Ford, Instagram'dan Adam Mosseri ve Anna Wintour ise fahri başkanlar olarak gala sürecine destek olacaklar. Bu defa daha kısıtlı bir katılımcı kitlesi olması beklense de kırmızı halının büyülü anlara sahne olacağı kesin. Kırmızı halıda kimlerin boy göstereceğini bilmemek ise her sene olduğu gibi heyecanı yükseltiyor!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Michelle Yeoh, İmparator Philippa Georgiou karakteriyle geri dönüyor! 'Star Trek: Section 31'e yeşil ışık yakıldı. Akademi Ödüllü Michelle Yeoh, Yıldız Filosu'na geri dönüyor. Paramount+, Star Trek: Section 31'e yeşil ışık yaktı. Gelen son haberlere göre, uzun süredir devam eden Section 31 serisinin, aslında Discovery'nin bir yan ürünü olması amaçlanan dizi yerine film olarak izleyeceğiz. Başrolde ise tanıdık bir sima yer alacak. Oscar ödüllü Michelle Yeoh, Star Trek: Discovery\"nin ilk sezonunda oynadığı İmparator Philippa Georgiou karakterini yeniden canlandıracak. Hollywood Reporter'a konuşan kaynaklara göre Yeoh bu geri dönüşü en başından beri çok istiyordu. Ödül sezonu taramasının ortasında, Yeoh'un Kurtzman'ın Star Trek katına geri dönmeye kararlı olduğu gelen bilgiler arasında. Aktris heyecanını, Uzay Yolu aileme ve uzun süredir sevdiğim role geri döndüğüm için çok heyecanlıyım diyerek paylaştı. Filmin yönetmeni ve yönetici yapımcısı görevinde Olatunde Osunsanmi yer alırken; Craig Sweeny filmin senaryosunu kaleme alacak.CBS Studios'tan filmin yapımına bu yılın sonlarında başlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Olivia Colman, Colin Firth, Josh O'Connor ve Odessa Young'ı bir araya getiren kadrosuyla heyecanlandıran Mothering Sunday filminden yeni bir fragman paylaşıldı. 1924'te İngiltere'nin Beechwood kentine uzanan bir zaman yolculuğu kulağa oldukça iyi geliyor. Üstelik Olivia Colman, Colin Firth, Josh O'Connor ve Odessa Young eşliğinde bir yolculuk. Seyircisini zamanda yolculuğa çıkaracak Mothering Sunday filminden yeni bir fragman yayımlandı. Mothering Sunday sevdiğimiz oyuncuları bir araya getiren kadrosunun yanı sıra senaryosundaki isimle de dikkat çekiyor. Graham Swift'in aynı isimli çok satan romanından uyarlanan filmin senaryosunda, Normal People'ın senaristi Alice Birch'in imzasını görüyoruz. Filmin yönetmen koltuğunda ise Girls of the Sun ve Bang Gang A Modern Love Story filmlerinde imzası bulunan Eva Husson oturuyor. Filmin başrollerinde ise Olivia Colman, Colin Firth, Josh O'Connor ve Odessa Young'ı izleyeceğiz. Hizmetçi olarak hayatını sürdüren Jane Fairchild karakteri filmin odak noktasına yer alıyor. Anneler Günü'nde evlerinde çalıştığı Niven ailesi dışarıda olunca kendisini yalnız bulan Jane, gününü aslında başka bir kadınla nişanlı olan, gizli aşkı Paul ile birlikte geçirmek için bir şans yakalıyor. Ancak ikisinin de önceden tahmin edemediği olaylar Jane'in hayatının gidişatını sonsuza dek değiştiriyor. Dünya prömiyerini yaptığı Cannes'da beğeniyle karşılanan film, Toronto Film Festivali ile beraber 6-17 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek olan 65. BFI Londra Film Festivali kapsamında da gösterilecek. Filmin, 19 Kasım'da Birleşik Krallık'ta vizyona girmesi bekleniyor. Türkiye için resmi bir vizyon tarihi henüz açıklanmadı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrollerini Lale Mansur ve Salim Kechiouche'un paylaştığı Müjde dünya prömiyerini 16 Mart Çarşamba günü MUBI'de gerçekleştiriyor. Konu örgüsü İstanbul'da geçen Müjde, Suriye Savaşı'nın başlamasıyla hayatları sonsuza dek değişen iki sıradan insanın hikayesini anlatıyor. Evini ve bildiği her şeyi kaybeden dul bir kadın olan Müjde , kendini Suriyeli genç mülteci Sayyid ile beklenmedik bir aşkın içinde bulur. İlk kez hissettiği aşk tutkusuyla hayata yeniden bağlanan Müjde, sevdiği adama karşı en yakınlarının küçümsemesiyle karşılaşınca kendini bir yol ayrımında bulur. Müjde, kültürlerarası bir perspektiften Suriye Savaşı'nın Türkiye'deki yansımalarını tüm gerçekleri ile ele alıyor. Sonuçlarından hepimizin etkilendiği bir dönemde, savaş nedeniyle yolları kesişen iki insanın hikayesine odaklanan film, MUBİ'den izlenebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Natalie Portman, yeni filminde dünyası başına yıkılan bir kadını canlandırıyor. Elena Ferrante tarafından yazılan The Days of Abandonment romanı beyaz perdeye uyarlanıyor; başrolde ise Natalie Portman var! HBO filminde başrolün yanı sıra yönetici yapımcılığı da üstlenen Portman, hayallerini ev kadını olmak için ardında bıraktıktan sonra kocası tarafından terk edilen bir kadını canlandırıyor. Senaryoyu yazan Maggie Betts, aynı zamanda yönetmen ve yapımcı şapkalarıyla da projede yer alıyor. Daha önce de iki kez aday olduğu Oscar ödülünü Black Swan filmiyle kazanan oyuncunun yakın zamanda açıklanan bir diğer projesi de Apple dizisi Lady in the Lake. The Days of Abandonment gibi bir uyarlama olan dizide Portman'a Oscar ödüllü bir diğer oyuncu Lupita Nyong'o eşlik ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 12 Mart'ta gerçekleşecek Akademi Ödülleri töreni öncesinde yakalayıp izlemek isteyebileceğiniz sezonun öne çıkan yapımlarını derledik. 2022, film endüstrisi için çalkantılı bir yıl oldu diyebiliriz. Gişe başarıları ve ezici hayal kırıklıkları da gördük, uzun zamandır beklenen bazı filmlerin beklediğimiz etkiyi yaratmamasını da ya da hiç beklemediğimiz sürpriz hitleri de. Ödül sezonu döneminden önceki son düzlüğe girmeye hazırlanırken, bu sezon adını sıklıkla duyabileceğiniz yapımlara göz atıyoruz. Steven Spielberg'in, çok önemli bir öncü olan Toronto Film Festivali Seyirci Ödülü'nü kazanan, parçalanan bir aileyi derinden etkileyen, son derece kişisel anlatımı, eski usul bir En İyi Film ödülünün tüm özelliklerine sahip. Ayrıca, nazik, derin düşüncelere dayalı müzikleriyle John Williams ve elbette performanslarıyla Michelle Williams, Paul Dano ve Judd Hirsch ile daha da zenginleşen bir film var karşımızda. Rüzgarlı bir İrlanda adasında geçen, parçalanmış bir dostluk hakkındaki bu çılgın masal, Martin McDonagh'a uzun metrajlı bir filmle ilk Oscar'ını kazandırabilir (daha önce 2006'da Six Shooter kısa filmiyle kazanmıştı). Brendan Gleeson ve Kerry Condon'ın yardımcı rolleri ve Colin Farrell'in Venedik Film Festivali'nde Volpi Kupası'nı aldığı komik ve yürek burkan merkezi dönüşü olmasının yanı sıra güçlü senaryo da dikkat çekiyor. Karizmatik, manipülatif ve son derece yetenekli yapımcı Lydia Tar rolünde Cate Blanchett, En İyi Kadın Oyuncu adayları arasında şimdiden öne çıkan en parlak isim. Noemie Merlant ve Nina Hoss'un sahne çalan görünümleriyle de ustaca yazılmış ve inşa edilmiş bir senaryoya sahip film, Akademi'nin En İyi Film ödülünü almayı başarabilecek mi bekleyip göreceğiz. En İyi Yönetmen yarışının öne çıkan isimlerinden Sarah Polley, kadınları vahşice taciz edilen bir Mennonite kolonisinin yürek burkan hikayesi için bu yıl ödülü kazanırsa, Nomadland'den Chloe Zhao ve The Power'dan sonra üç yıl içinde bunu yapan üçüncü kadın olacak. Rooney Mara'nın En İyi Kadın Oyuncu adaylığına kesin gözüyle bakılırken hem Claire Foy hem de Jessie Buckley En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adaylıklarını alacaklar gibi görünüyor. Mart ayında vizyona girmesine rağmen tüm yıl konuştuğumuz bu film, dünyayı kurtarması gerekecek zorlu bir maceraya sürüklenen bir kadının hikayesini konu ediyor. Sırasıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında Ke Huy Quan, Stephanie Hsu ve Jamie Lee Curtis'in de yer aldığı En İyi Film yarışında joker olmaya aday. Dünya çapında 1 milyar doları aşan hasılatla, '80 klasiğinin başrolünü Tom Cruise'un üstlendiği, Joseph Kosinski'nin yönettiği devam filmi, hala pandeminin etkisinden sersemlemiş bir film endüstrisi için bir defibrilatör görevi gördü.Hızlı kurgusu ve tüyleri diken diken eden görsel efektleriyle uçuş sekanslarının gücünün inkar edilemediği bir film var karşımızda. Akademi pekala bunu ödüllendirebilir. Şu anda En İyi Erkek Oyuncu dalının önde gelen adaylarından Brendan Fraser, Darren Aronofsky'nin unutulmaz aile dramasında sevgilisinin ölümünün ardından aşırı yemeye başvuran orta yaşlı bir baba rolünde. Tek arkadaşı, hayatını kurtarmak için savaşırken bile gönülsüzce ona yardım eden bir hemşire rolüne olağanüstü bir gerçekçilik katan Yardımcı Kadın Oyuncu yarışmacısı Hong Chau'yu da dikkatle izlemenizi öneririz. Hollywood'un harikaları ve tuzakları hakkındaki son filmi, 2016 yapımı La La Land ile altı Oscar kazanan Damien Chazelle'in son harikası. Ayrıntılı setler, Justin Hurwitz'in gösterişli müziği, Mary Zophres'in dudak uçuklatan kostümleri ve onu büyütmeye kararlı üç kayıp ruh olarak Brad Pitt, Diego Calva ve Margot Robbie'i izlediğimiz filmi çok uzun süre daha konuşmaya devam edeceğiz. Baz Luhrmann'ın rock 'n' roll'un sorunlu kralı hakkındaki yüksek oktanlı, halüsinasyonlu biyografisi, en hafif tabirle bölücü, ancak eleştirmenlerin ve izleyicilerin hemfikir olduğu bir şey var: Austin Butler'ın performansıç Onu En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde görmeyi bekleyin. Ayrıca filmin makyajı ve saçı, prodüksiyon tasarımı ve kostümü için de adaylıkların gelmesi şaşırtıcı olmaz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Quentin Tarantino, Once Upon a Time... in Hollywooddan esinlenen bir roman yayımlayacak. Reservoir Dogs, Kill Bill, Pulp Fiction, Inglourious Basterds gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Quentin Tarantino, kariyerine yeni bir kapı daha açıyor diyebiliriz. Yönetmen, HarperCollins yayıneviyle iki kitaplık bir anlaşma imzaladı. Anlaşma kapsamında yer alacak kitaplardan ilki geçtiğimiz senelerin en çok konuşulan filmlerinden Once Upon a Time in Hollywood romanı ve daha fazlası. Entertaiment Weekly'de yer alan habere göre Tarantino, Elric Kane ve Brian Saur'un ev sahipliği yaptığı Pure Cinema Podcast\"e katılarak, kitapla ilgili ilk bilgileri de paylaştı. Yönetmen kitabın çıkacak olmasından dolayı çok mutlu ve gururlu olduğunu söyledikten sonra, Sadece senaryoyu alıp sonra roman biçiminde parçalamakla kalmıyorum. Yeniden anlattım. Yani bu, 'Ah, tamam, belli ki birkaç sahnesi kalmıştı, bu yüzden senaryoyu alıp romanlaştırdı ve fazladan birkaç sahne attı' gibi değil. Filmde olmayan detayları ve sırları keşfetmekten mutlu olacağınızı düşünüyorum. dedi. Tarantino'nun da belirttiği gibi kitap filmdeki karakterlere ve hikayeye daha derinlemesine bir bakış getirecek. Hatırlayacağınız üzere Once Upon a Time... in Hollywood Leonardo DiCaprio, Brad Pitt ve Margot Robbie'yi bir araya getirmiş ve izleyicileri 1969 yazının Hollywood'una götürmüştü. Film, kazandığı on Oscar adaylığıyla da ödül sezonunda adından sıkça söz ettirmişti. Romanda da yine bu karakterleri göreceğiz, ancak bilmediğimiz yönleriyle. Tarantino'ya göre, romanın filmden daha detaylı hale getireceği karakterlerden biri, Brad Pitt'in dublör Cliff Booth karakteri olacak. Kitapla birlikte Booth'un geçmişi de öğreneceğiz. Brad Pitt, Cliff Booth ile 2019'da En İyi Yardımcı Oyuncu Oscar'ı almıştı. Tarantino'nun romanında karakterin geçmişi ile ilgili daha çok detay olacak olsa da \"Once Upon a Time in Hollywood\" filminde de Booth'un geçmişine dair ufak flashback'leri kısa da olsa görmüştük. Bunlar arasında, karısıyla yaptığı şüpheli bir tekne gezisi ve bir stüdyonun arkasında Bruce Lee ile gerçekleştirdiği kavga sahnesi vardı. Tarantino'nun HarperCollins yayıneviyle yaptığı anlaşmaya dahil olan ikinci kitap ise 70'lerin sinema dünyasına odaklanacak. Kurmaca olmayan Cinema Speculation adlı kitapta Tarantino'nun o dönemin filmleriyle ilgili görüşlerini içeren yazılar da yer alacak. Once Upon a Time in Hollywood: A Novel romanının 29 Haziran'da hem basılı olarak hem de e-kitap olarak okurlarla buluşması bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dizinin oyuncularından Sophia Bush, Hilarie Burton ve Bryan Greenberg, Junction isimli sinema filmi için yeniden bir araya gelmeye hazırlanıyor. Eğer gençlik dizilerinin pek çoğunu izlediyseniz, mutlaka listenizde One Tree Hill de vardır. 9 sezon süren ve Tree Hill kasabasında yaşayan arkadaş grubunun hayatına odaklanan dizi, hala pek çok kişi için çok ayrı bir yere sahip. Hatta belki de diziye yeniden başlamayı bile düşünüyor olabilirsiniz. O halde sevindirici haberin detaylarından bahsetmeye başlayabiliriz. One Tree Hill'de iki yakın arkadaş Peyton ve Brooke karakterlerine hayat veren Sophia Bush ve Hilarie Burton, Junction isimli bir filmle yeniden kamera karşısına geçmeye hazırlanıyorlar. Üstelik filmin yazarı ve yönetmeni ise yine diziden tanıdığımız Bryan Greenberg. 2023'te vizyona girmesi planlanan Junction, Amerika'daki opioid krizini bir ilaç şirketinin CEO'su, bir doktor ve bir hasta olmak üzere üç farklı açıdan ele alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Küresel salgın ve Mars'a yapılan yolculuk, bilim kurgunun gerçeğe yakınlığını gösterirken, yaklaşan kıyametlerle ilgili filmler izlemek, bunlara karşı direnç oluşturmamıza ve yeni bir gelecek hayal etmemize yardımcı olabilir. 2020, gerçek zamanlı olarak ortaya çıkan üst düzey bir bilim kurgu filmi gibi hissettirdiyse, 2021 hiç kimsenin görmek istemediği güçlendirilmiş bir devam filmi olabilir. Kolektif gerçekliğimizin ne kadar gerçek dışı hale geldiğine dair inançsızlıkla boğuşurken, bazılarımız Friends ile kafasını kuma gömdü, bazılarımız ise Pandemic ve Contagion gibi filmlere ilgi duydu. Eğer ikinci grupta yer alıyorsanız, dünyanın sonuna daha iyi hazırlanmış olabilirsiniz. Gerçek bir pandeminin ortasında salgınla ilgili bilim kurgu izlemek mantıksız görünebilir, ancak psikoterapist David Waters'a göre, korkularımız karşısında sakin kalmak için kendimize sağlıklı dozda stoacı felsefe vermemiz gerekiyor. Hayali bir kötü durum senaryosunun ortaya çıkmasını izlemek, direnç oluşturmaya yardımcı olabilir. \"Çoğumuzun şu anda karşı karşıya olduğu deneyimden daha aşırı bir durumu ele alan Contagion gibi bir film, bize bir rahatlama hissi verebilir. İşler aslında daha kötü olabilir.\" diye açıklıyor. Mart 2020'deki ilk küresel enfeksiyon dalgasının zirvesinde, Netflix'teki ilk 10 filmin yarısı salgınlar ve doğal afetler hakkındaydı. Afet senaryolarında hayatta kalmaya hazırlanmak isteyenler tarafından izlenen, psikologların \"hazırlık filmleri\" dedikleri filmlerdi bunlar. En çok izlenenler arasında ise Pandemic: How to Prevent an Outbreak ve 2012 vardı. Outbreak beşinci sırada geldi ve Dünya'nın yıkılmasının ardından bir uzay istasyonunda mahsur kalan astronotlarla ilgili 3022 dokuzuncu sıradaydı. En tuhaf pandemi olaylarının bile aniden daha yakın olduğu bir zamandı. Bilim kurgu filmleri, bilim ve teknolojinin gelecek üzerindeki etkisini çevreleyen heyecan ve kaygılarımıza uzun zamandır değiniyor. En eskileri arasında, gerçek Apollo misyonundan on yıllar önce bir roket fırlatmasını hayal eden sessiz, siyah-beyaz kısa film olan Georges Melies'in A Trip to the Moon'u vardı. Bilim kurgunun altın çağı, ilk atom bombası ve Roswell UFO gözlemleri gibi teknolojik gelişmelerden ilham alarak gelişti. 2001: A Space Odyssey, Solaris, Close Encounters of the Third Kind, Star Wars üçlemesi ve Ridley Scott's Alien bu filmlerin başında geliyor. Edebiyat profesörü Patrick Parrinder, bilimkurgunun sonunda gerçeğe dönüşen fikirleri geliştirme yeteneğini, yeni olasılıkları, oraya nasıl ulaşacağımızı ve şu an nerede olduğumuzu görselleştirmemize yardımcı olabilecek bir düşünme makinesi olarak tanımlıyor. Washington DC'nin ABD'deki Georgetown Üniversitesi Tıp Merkezi'nde nöroloji profesörü olan James Giordano, bu tarz filmlerin herkesin kavrayabileceği gerçek bilim hakkında düşünmeye ve harekete geçirmeye yardımcı olabileceğini açıklayarak bu fikri genişletiyor. İyi bilimkurgunun bilime ve onu nasıl kullandığımıza odaklandığını da ekliyor. Yaratıcı görselleştirme için bilim kurgu kullanmak, işletmeler için de giderek daha yaygın hale geldi. Nike, Boeing ve Microsoft'un inovasyon ekiplerinde yer almaları için bilimkurgu uzmanlarını işe aldıkları biliniyor. Eski Google CEO'su Eric Schmidt, \"Bugün bilim kurgunun gerçeğe dönüştüğünü görmeye başladık.\" demişti. Amazon'un kurucusu Jeff Bezos'un Kindle e-okuyucusunu oluştururken Neal Stephenson'un 1995 bilim kurgu romanı The Diamond Age'den ilham aldığı, Steven Spielberg'in ise Minority Report filmi için Massachusetts Institute of Technology ve ABD Savunma Bakanlığı'ndan bir uzman ekibini kullandığı da bilinen gerçekler arasında. O zamandan beri, sesle active olan evlerden sürücüsüz arabalara ve yüz tanıma sistemine kadar bu filmdeki teknolojilerin çoğu sıradan hale geldi. Hatta iPhone'un eski arayüz tasarımcısı Bas Ording, Apple için yaptığı çalışmaların Minority Report filmindeki hareket tabanlı sistemden ilham aldığını söyledi. Son yıllarda vizyona giren bilim kurgu filmleri de daha incelikli sosyal sorunları araştırmaya odaklandı. Mesela Her, kadın ve erkek arasındaki güç dengesini makinelerin süzgecinden inceledi. Hem Tenet hem de Midnight Sky küresel çevre felaketlerinden kurtulmaya dayanıyordu. Karantina öncesi, bilim kurgu bazıları tarafından daha niş yazılabilirdi. Yani çözmemiz gereken gerçek dünya sorunları varken kimin kurgusal bir Mars kolonisini düşünmesi gerekir ki? Ancak NASA'nın Perseverance'ı Mars'a inerken, Bezos ve diğer teknoloji kralı Elon Musk, uzaya yönelik görevleri finanse etmeye kararlı bir tutum sergilerken, bilim kurgu temaları giderek daha fazla yaşanmış gerçekliğimiz haline geliyor. Bu tür, bizi felaketlere hazırlamaya ve zihinsel direnç geliştirmeye yardımcı olurken, aynı zamanda yaratıcılığı ve yeniliği artırabilirse, onu görmezden gelenlerin dikkatini çekmeye başlamasının zamanı gelmiş demektir. Mevcut salgın sona erdikten sonra bile bilim kurgu, değerlerimizi bize geri yansıtmaya devam edecek ve geleceğimizin şu anda nasıl yaşadığımıza bağlı olduğunu hatırlatacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrollerinde Adam Driver ve Lady Gaga'nın yer aldığı House of Gucci için geri sayım başlamışken Patrizia Reggiani'yi daha yakından tanımak için hakkında bilinen en vahşi 5 hikayeyi derledik. İngiliz Vogue'un Aralık 2021 kapak yıldızı Lady Gaga, Adam Driver ile birlikte Ridley Scott imzalı House of Gucci'de Maurizio Gucci'yi öldürmekle suçlanan ve yıllarca cezaevinde yatan eski eşi Patrizia Reggiani rolüyle yer alacak. Ridley Scott'un yönetmen koltuğuna oturduğu film, oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor. Başrollerdeki Lady Gaga ve Adam Driver'a, Jared Leto ve Al Pacino gibi yıldız isimler eşlik ediyor. Konusu kadar görünümleriyle de dikkat çeken bu suç draması, çiftin düğünlerinden onları ünlü yapan ultra göz alıcı yaşam tarzına kadar yaşamlarını izleme fırsatı sunacak. Elbette, bu çiftin ayrılıklarını da göreceğiz. Gucci, Reggiani'yi daha genç bir sevgili için terk etmişti. Bu ihanete Reggiani'nin yanıtı ise eski sevgilisini öldürmek için bir tetikçi görevlendirmek olmuştu. Film, vizyon tarihi için gün sayarken Lady Gaga, Vogue UK Aralık sayısında rolü hakkında açıklamalar yaptı. Biz de hüküm giymiş Patrizia Reggiani'yi daha yakından tanımak için hakkında bilinen hikayeleri derledik. 1. Genel olarak gösterişin ön planda olduğu 70'lerde bile, Gucci'lerin cömertliği sık sık manşetlere taşındı. 1972'deki evliliklerinin ardından, çift düzenli olarak St. Moritz'deki dağ evlerine, Manhattan'ın Olimpiyat Kulesi'ndeki 9,000 metrekarelik 5th Avenue çatı katına veya 64 metre uzunluğundaki ahşap yatları The Creole'a kaçamaklar yaptı. Sayısız arabalarının plakalarında Mauizia çift olarak isimleri yazarken bir yandan da Patrizia'ın sadece orkidelere ayda 9.000 sterlin harcadığı biliniyordu. Elbette kıyafetlerin, dekorun ve yemeklerin hepsinin tek bir tonda olduğu, Kennedy'lerin de konuklar arasında yer aldığı, ışıltılı çevreleri için düzenli olarak düzenlenen renk partilerini ekleyelim ve Patrizia Reggiani'nin en sevdiği rengin turuncu olduğunu da not düşelim. 2. Maurizio'nun öldürülmesindeki rolü nedeniyle mahkum edilen Patrizia Reggiani 26 yıl hapis cezasına çarptırıldı. The Guardian'a hapishane günlerini anlatırken çok fazla uyuduğunu söylemenin yanı sıra bitkilerine ve evin yaban gelinciği Bambi'ye baktığını söyledi. Evet, özel bir ayrıcalıkla hücresinde evcil hayvan bulundurabildi. Gelincik için hikaye maalesef mutlu sonla bitmedi, Bambi mahkum arkadaşlarından birinin üzerine oturmasıyla hayatını kaybetti. Neyse ki , Reggiani başka bir hayvan arkadaş bulmuş gibi görünüyor. 2016'da hapisten çıktıktan hemen sonra, siyah güneş gözlükleri ve altın takılar takarak ve omzuna evcil bir Amerika papağanı tünemiş olarak Milano'nun Bond Caddesi'nde görüldü, hatta hala hafta sonları papağanla birlikte şehrin daha lüks mahallelerinde görülebiliyor. 3. Serbest bırakılmasının ardından Reggiani, yine herkesin gündemindeydi. Bir noktada, bir televizyon ekibi, danışman olarak çalışmayı kabul ettiği mücevher butiği Bozart'ın binasından ayrılırken onu pusuya düşürmeyi başardı. Bir muhabirin, Patrizia, Maurizio Gucci'yi öldürmesi için neden bir tetikçi tuttun? Neden onu kendin vurmadın?\" diye sormayı başardı. Ve ölümcül yanıt: \"Görüşüm o kadar iyi değil - kaçırmak istemedim.\" Hayatıyla ilgili yakın tarihli bir belgeselde, eski sevgilisini öldürmesi için birini işe alma tercihi hakkında biraz daha bilgi verdi. \"Maurizio'ya çok kızgındım. Etrafta dolaşıp herkese sordum, hatta bakkala bile, kocamı öldürmeye cesaret eden var mı? Sonunda, falcısı onu, 250.000 sterlinlik harika bir parayı kabul eden borçlu pizzacı Benedetto Ceraulo'ya götürdü. 5. Bunca yıldan sonra bile, Reggiani kendini her şeyden önce bir Gucci olarak görüyor ve modaevinde yaratıcı bir rol oynamayı çok istiyor. Aslında, arkadaşlarının çoğu, Maurizio'yu öldürme kararının ilişkisi üzerindeki kıskançlıktan kaynaklandığına dair medya anlatısını sorguladı. Hatta belki de bu nedeni inandırıcı bulmadılar. Bazılarına göre Reggiani'yi öfkelendiren Maurizio'nun ihaneti kendisine değil, Gucci markasının satışınaydı. La Repubblica'ya verdiği bir demeçte ise -her zamanki alçakgönüllüğüyle- \"Bana ihtiyaçları var\" dedi ve ekledi: \"Hala bir Gucci gibi hissediyorum - hatta en Gucci'si.\" Cinayet davası boyunca baştan aşağı Gucci görünümü giymekte ısrarcı olduğunu da hatırlatalım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son günlerde baba-kız hikayesini merkeze alan Aftersun filmiyle bir kere daha radarımıza giren Paul Mescal cephesinden haberler gelmeye devam ediyor. Son günlerde hem yazılı hem de sosyal medya mecralarda karşımıza sık sık çıkan bir isim var. Herkes ne kadar yetenekli olduğunu konuşuyor, röportajlarını takip ediyor ve bir yandan da gelecek projelerini merak ediyor. Bahsettiğimiz oyuncu şu sıralar MUBİ'de ekranlara gelen Aftersun'ın yıldızı Paul Mescal'dan başkası değil. İlk olarak Sally Rooney harikası Normal People ile tanıdığımız Mescal cephesinden yeni haberler geldikçe önümüzdeki yılların da onu konuşarak geçeceğini tahmin ediyoruz. Ve açık konuşmak gerekirse bu konuda hiçbir itirazımız yok! Biz şu sıralar bir baba kız hikayesini merkeze alan Aftersun'ı konuşuyoruz ancak Mescal cephesinden gelen yeni proje haberleri de gelmeye devam ediyor. İlk olarak Ridley Scott imzalı Gladyatör'ün devam filminde başrolde yer alacağını öğrendiğimiz Paul Mescal, ilk filmde Connie Nielsen tarafından canlandırılan Lucilla'nın oğlu Lucius rolünde karşımıza çıkacak. Bir yanda da Richard Linklater'ın Stephen Sondheim'ın çok beğenilen müzikalinden uyarladığı iddialı uzun metrajlı uzun metrajlı filminde de Mescal'ı görebilme ihtimalimiz konuşulmaya başlandı. Başrollerini Beanie Feldstein ve Ben Platt'ın paylaştığı ve yirmi yılda çekilecek olan filmin yönetmen koltuğunda Richard Linklater oturuyor. The Hollywood Reporter, Merrily We Roll Along adlı film müzikalinin on yıllık prodüksiyonunda Blake Jenner'ın yerini Paul Mescal'ın alacağını doğruladı. Projenin, tıpkı yönetmenin Oscar ödüllü Boyhood'unu 12 yılda çektiği gibi 20 yılı aşkın bir süre boyunca çekileceği de paylaşılan bilgiler arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yönetmen Charlotte Wells'in İlk uzun metrajı Güneş Sonrası , kendi çocukluğundan yola çıkarak yazdığı, 90'ların Türkiye'sindeki tatil köylerinden birinde geçen bir büyüme hikayesi. Gösterim öncesi, filmin başrolü Paul Mescal'e bağlanıyoruz. Çocukluğu benim gibi 90'lı yıllarda geçenler, aileyle çıkılan yaz tatillerini nostaljik bir hisle hatırlayacaktır: Güney beldelerinde bir tatil köyü, açık büfe restoran, yemek sonrası animasyonlar, fonda duyulan Macarena şarkısı, diğer ailelerin çocuklarıyla kurulan arkadaşlıklar, hatta belki yaşanan ilk aşklar... Charlotte Wells, ilk uzun metraj filmiyle izleyiciyi hatıralardaki o yaz atmosferine götürüyor. Bolca otobiyografik öğeler taşıyan Güneş Sonrası'nda, 11 yaşındaki Sophie ile babası Calum'un baş başa geldikleri Türkiye tatilini izliyoruz. Bir yanda çocukluktan ergenliğe geçen Sophie'nin büyüme sancıları, diğer yanda bekar baba Calum'un mücadele ettiği ruhsal sorunlar... Aralarında bağ kurmaya çalışan baba ile kızın zaman zaman melankolik, çoğunlukla da keyifli geçen tatili, ilk bakışta basit bir hikaye gibi görünse de çocuk ebeveyn ilişkisinin karmaşıklığına dair incelikli bir bakış sunuyor. 6 Ocak'ta MUBI'de gösterime girecek ödüllü filmin başrolü Paul Mescal'e bağlanıyorum. Senaryoyu alır almaz severek, çok hızlı bir şekilde okuduğunu söylüyor. Pandemi nedeniyle Charlotte Wells ile önce Zoom'da tanışmışlar ve aynı sayfada olduklarını hemen anlamışlar. Charlotte'ın kısa filmlerini izledikten sonra onun harika bir sinemacı olduğunu gördüm. İnanılmaz derecede zeki ve duyarlı biri, o yüzden bu karakteri canlandırmayı deli gibi istedim. Bu rolü oynama fırsatım olduğundan emin olmak için ne istenirse onu yapmaya hazırdım diyor aktör. Drama filmlere daha çok çekildiğini söyleyen Paul Mescal'in sessiz, melankolik, problematik karakterlere ��ok yakıştığı kesin. Bu tarz rollere çekilmem benim hakkımda ne söylüyor bilmiyorum ama gençlerin ruh sağlıklarıyla ilgili yaşadıkları zorlukları ifade etme konusunda tutkulu olduğumu söyleyebilirim diyor. Hayatta herhangi bir konuda mükemmel diye bir şeyin varlığına ise inanmıyor: Yalnızca iyi niyetlerle hareket etme seçimin var. Amacın tabii ki birini sevip onunla ilgili doğru kararları vermek ama gerçekten doğru olanı yapabilmek, o kadar kolay değil. Güneş Sonrası, bu mükemmel olmayan alanda dolaşan; neşeli anlarıyla ısıtan, karanlık taraflarıyla insanın içinde uzun süre yer eden bir yapım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yönetmen Pedro Almodovar'ın Ethan Hawke ve Pedro Pascal'ı bir araya getiren kısa filmi, prömiyerini Cannes Film Festivali'nde gerçekleştirecek. Cannes Film Festivali'nin 76. edisyonundan arka arkaya haberler aldığımız bir dönemdeyiz. Festival için geri sayımı başlatmak için biraz daha vaktimiz var ancak bu gelen haberlere heyecanlanmayacağımız anlamına gelmiyor. Özellikle bu haberin son günlerde en çok gördüğümüz -ve bundan hiç şikayetçi olmadığımız- Pedra Pescal cephesinden gelmesi bizi daha da mutlu ediyor, itiraf edelim. Yönetmen Pedro Almodovar'ın Ethan Hawke ve Pedro Pascal'ı bir araya getiren queer kısa filmi prömiyerini Cannes Film Festivali'nde gerçekleştirecek. İspanya'nın güneyinde çekilen Strange Way of Life, yapımcının 2020'deki Tilda Swilton'lu The Human Voice'tan sonra ikinci İngilizce filmi olacak. Yönetmen geçen Aralık ayında Dua Lipa'nın At Your Service podcast'inde yarım saatlik filmin \"iki erkek olması ve birbirlerini sevmeleri anlamında queer Western\" bir film olarak tanımlandığını söyledi. Film, 25 yıl önce birlikte çalışan silahşörler Silva ve Jake'in yıllar sonra bir araya gelişleri üzerine şekillenen bir hikayeyi anlatıyor. İsmini de Portekizli sanatçı Amalia Rodrigues'in bir şarkısından alıyor. Kadroda Hawke ve Pascal'ın yanında Pedro Casablanc, Manu Rios, George Steane, Jose Condessa, Jason Fernandez, Sara Salamo, Ohiana Cueto ve Daniela Medina gibi isimleri göreceğiz. Kısa filmin baş yapımcılığını Esther Garcia üstleniyor ve Barbara Peiro, Diego Pajuelo ve Anthony Vaccarello'nun Saint Laurent yardımcı yapımcılığını üstleniyor. Gösterimin ardından Pedro Almodovar ve film yapım ekibiyle söyleşi yapılacağı da duyuruldu. Pescal fanları, sosyal medya kullanıcıları yeni fan video editleri için hazırlıkları başlatabilir. Pedro Almodovar'ın merakla beklenen kısa filmi Strange Way of Life, önümüzdeki ay Cannes Film Festivali dünya prömiyeri öncesinde açıklanan ilk anlaşmasını güvence altına aldı. Bu arada bir de not düşelim. Variety'nin bildirdiğine göre MUBI, filmin İtalya ve Latin Amerika için tüm haklarını satın aldı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Adam Driver, Penelope Cruz ve Sarah Gadon'un başrolü paylaştığı Ferrari filminin tanıtım videosu geçtiğimiz ağustos ayında yayınlanmıştı. Michael Mann'in yönettiği ve Troy Kennedy Martin tarafından yazılan biyografik spor gerilim filminden yeni fragman geldi. Filmde Adam Driver, Enzo Ferrari'ye hayat verirken Penelope Cruz ise eşi Laura Ferrari'yi canlandırıyor. Heat, The Insider,Blackhat gibi popüler yapımlarla da bilinen yönetmen Michael Mann, sekiz yıl aradan sonra Ferrari için yönetmen koltuğuna geçti. Film, Ferrari'nin kurucusu ve Formula 1'in ardındaki isim olan Enzo Ferrari'nin inişli çıkışlı hayatının yanı sıra 1957 yapımı efsanevi Mille Miglia yarışına hazırlanma aşamalarını da ele alıyor. Öte yandan motor sporları gazetecisi Brock Yates'in 1991 tarihli Enzo Ferrari: The Man, The Cars, TheRaces, The Machine adlı biyografisinden uyarlanan Ferrari, 31 Ağustos 2023'teVenedik'te gerçekleştirdiği prömiyerde 80. Venedik Uluslararsı Film Festivali için Altın Aslan Ödülü'ne aday gösterildi. Filmin vizyon tarihi ise 25 Aralık 2023 olarak belirlendi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Penelope Cruz'un başrolünde yer aldığı Pedro Almodovar imzalı Parallel Mothers'dan ilk görüntüler paylaşıldı. Pedro Almodovar'ın başrolünde Oscar ödüllü Penelope Cruz'un rol aldığı son filmi Parallel Mothers , kamera arkası görüntüleriyle sinemaseverlerle buluştu. Ünlü yönetmenin daha önce beraber çalışarak büyük başarı yakaladığı Penelope Cruz ve Rossy de Palma'yla yeniden bir araya gelişi filmi merak edilir kılan yönlerden yalnızca biri. Almodovar'ın üzerine yıllardır çalıştığı yoğun bir senaryosu olduğu bilinen filmin çekimleri, pandemi sırasında koronavirüse karşı yüksek tedbirler alınarak tamamlandı. Yönetmenin \"'Parallel Mothers' ile kadın evrenine, anneliğe, aileye dönüyorum. Ataların ve torunların öneminden, belleğin kaçınılmaz varlığından bahsediyorum. Filmografimde birçok anne var; ancak bu hikayenin parçası olanlar çok farklı sözleriyle bahsettiği filmde başrolü Penelope Cruz'la paylaşan isimler Milena Smit ve Aitana Sanchez-Gijon. Filmin konusuyla alakalı detaylar henüz açıklanmasa da hikayenin Cruz, Gijon ve Smit tarafından canlandırılan üç ana karaktere odaklandığı biliniyor. Sona eren çekimlerin bir kutlaması olarak kamera arkası görüntüleriyle birkaç fotoğraf karesi yayımlanan Parallel Mothers'ın ne zaman vizyona gireceği henüz bilinmiyor. 74. Cannes Film Festivali seçkisinde yer alması beklenen, ancak çekimlerinin tamamlanamaması sebebiyle yer alamadığı düşünülen filmin 2022 yılında vizyona girmesi bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrollerinde Dakota Johnson, Cosmo Jarvis ve Henry Golding'in yer aldığı, Jane Austen'in aynı adlı romanından uyarlanan Persuasion filminden yeni görseller yayımlandı. Başrollerinde Dakota Johnson, Cosmo Jarvis ve Henry Golding'in yer aldığı, Jane Austen'in aynı adlı romanından uyarlanan Persuasion filminden yeni görseller yayımlandı. Jane Austen'ın ölümünden önce tamamladığı son romanı olan Persuasion, iflasın eşiğindeki ailesiyle birlikte yaşayan güzel ve iyi kalpli Anne Elliot ve yüzbaşı Wentworth'un hikayesini konu alıyor. Kitap melankolik tonuyla dikkat çekse de Netflix, filmin romana sadık kalacağını belirterek, yapımı kitabın modern, esprili bir yaklaşımı olarak tanımlıyor. Yazar, Emma ile Gurur ve Önyargı'da olduğu gibi, birbirinden tamamen farklı iki karakterin çalkantılı aşk hikayesini ele alıyor bu kitabında da. Daha önce dört kere daha uyarlanan Persuasion 15 Temmuz'da Netflix semalarına iniş yapacak. Anne Elliot rolüyle izleyeceğimiz Dakota Johnson. Penelope Clay rolünde Lydia Rose Bewley, Sir Walter Elliot rolünde Richard E. Grant, Anne Elliot rolünde Dakota Johnson ve Elizabeth Elliot rolünde Yolanda Kettle. Anne Elliot rolünde Dakota Johnson ve Bay Elliot rolünde Henry Golding. Lady Russell rolünde Nikki Amuka-Bird ve Anne Elliot rolünde Dakota Johnson."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Phoebe Waller-Bridge hem senaryo ekibinde hem de başrolde yer alacağı yeni Mr&Mrs Smith filminden ayrılıyor. Çok değil, bu yılın şubat ayında Donald Glover ve Phoebe Waller-Bridge ikilisinin yeni Mr. and Mrs. Smith için bir araya geleceklerini duyurmuştuk. Son dönemde arka arkaya gelen, No Time To Die ve Indiana Jones 5 filmlerinin hem yapım hem de kadrosuna katılan Phoebe Waller Bridge, bu yeni Amazon projesinde de hem senaryo ekibinde yer alacak hem de başrolü paylaşacaktı. Hatırlayacağınız üzere, Brad Pitt ve Angelina Jolie'nin oynadığı film, birbirlerini öldürmekle görevli evli iki suikastçının hikayelerini anlatıyordu. 2005 yapımı Mr. & Mrs. Smith büyük ilgi görmüş ve hatta \"Brangelina\" efsanesinin doğuşuna vesile olmuştu. İkilinin Instagram'dan yaptıkları işbirliği duyurusu hepimizi heyecanlandırmıştı ancak planda değişiklikler var. Killing Eve, Crashing ve 2019'da En İyi Komedi Dizisi de dahil olmak üzere altı Emmy kazanan Fleabag'in yaratıcısı Waller-Bridge sürpriz bir kararla projeden çekildi. Variety ve Deadline'da yer alan bilgilere göre, Bridge'in ayrılma kararının arkasında Donald Glover ile yaratıcı süreçte yaşadığı anlaşmazlıklar olduğu söyleniyor. İkili daha önce Han Solo: A Star Wars Story filminde de birlikte çalışmıştı. Glover, Lando Calrissian karakterini canlandırırken, Waller-Bridge robot dostu olarak karşımıza çıkmıştı. Amazon, ortak yaratıcı ve yönetici yapımcı olarak da görev alacak yeni bir başrol oyuncusu için yeniden arayışa başladı. Henüz resmi bir açıklama yapılmasa da bu durum filmin yayınlanma tarihinin erteleneceği anlamına geliyor diyebiliriz. Yeni Mr. & Mrs. Smith için biraz daha beklememiz gerekecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 90'ların Quentin Tarantino imzası taşıyan kült yapımı resmi olarak kripto dünyasına giriş yaptı. Başrollerinde Uma Thurman ve John Travolta'nın yer aldığı ikonik Quentin Tarantino filmi dijital çağa da giriş yapıyor. Tarantino filmin daha önce görülmemiş 7 sahnesini en popüler NFT platformlarından birinde açık artırmaya sundu. Yaptığı açıklamada Pulp Fiction severlere bu özel sahneleri sunduğu için çok heyecanlı olduğunu belirten yapımcı, hayranları ve sanatçıları buluşturan yeni bir dünyanın içine dahil olmaktan da mutlu olduğunu söyledi. Tarantino sadece kesilmiş sahnelerle sınırlı kalmayarak elde yazılmış ilk senaryosunu, kendisinin özel yorumlarıyla birlikte pakete ekliyor. Günümüzde bile etkisini devam ettiren bu özel yapım dünya çapında da çok büyük hayran kitlesine sahip. NFT dünyasına böyle kült bir yapımla adım atan Tarantino'nun ilk dijital açık artırmasının oldukça çekişmeli geçeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İkili, Netflix yapımı Your Place or Mine isimli romantik komedi türünde bir film için ilk kez başrolü paylaşmaya hazırlanıyor. Hem Reese Witherspoon hem de Ashton Kutcher, söz konusu romantik komedi olunca başarılı filmlerde yer almış iki başarılı oyuncu. Ancak Hollywood dünyasında herhangi bir yapımda daha önce bir araya gelmediler. En azından şimdiye kadar. Zira Netflix ikiliyi ilk kez buluşturacak yeni filminin hazırlığı içerisinde. Your Place or Mine adlı romantik komedi türündeki film, konusu itibarıyla en sevilen yılbaşı filmlerinden The Holiday ile oldukça benzerlik gösteriyor. Arada sadece çok küçük bir fark var; bu sefer birbirini hiç tanımayan kişiler değil, yakın iki arkadaş bir hafta boyunca evlerini değiştiriyor. The Devil Wears Prada'nın senaristi Aline Brosh McKenna'nın senaryosunu kaleme aldığı Your Place or Mine ile ilgili başroller haricinde henüz netleşen bir bilgi yok. Bu yüzden hem çıkış tarihini hem de yayınlanacak ilk fragmanı merakla bekliyoruz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bridgerton dizisiyle hayatımıza giren ve tam ikinci sezonun gelişi için sevinirken diziden ayrılışını açıklayarak en az yapımdaki rolü kadar sarsıcı bir etki bırakan Rege-Jean Page'in yeni hamlesi hazır. Bridgeton dizisi yayınladığı ilk günden itibaren herkesi bir araya getiren en keyifli yapımlardan biri olmayı başarmıştı. Phoebe Dynevor'un canlandırdığı Daphne Bridgeton, masum olduğu kadar zamanla göstermeye başladığı esprili yanıyla kendini sevdirirken Hastings Dükü Simon Bassett'e hayat veren Rege-Jean Page eski poster aşklarını yeniden hatırlatan popülaritesiyle diziyi çok başka seviyeye çıkarmıştı. Tek gecede bitirilen birinci sezonun ardından gelen ikinci sezon müjdesi ise Page'in diziden ayrıldığını duyurmasıyla oldukça buruk bir sevince dönüşmüştü. Bundan sonraki süreçte ise ne zaman ve hangi projede karşımıza yeniden çıkacağı merak konusu olan Rege-Jean Page, önemli bir başrol karakterle geri dönüyor. 1920 yılında Leslie Chartairs tarafından yazılan The Saint serisi yakaladığı başarıyla birlikte 1962 yılında diziye çevrilirken başrolünde ise Roger Moore yer almıştı. Dizi ve sinema dünyasının en kült karakterlerinden biri olan Simon Templar rolü artık Rege-Jean Page'e emanet. Modern zamanların Robin Hood'u olarak tanımlayabileceğimiz Simon Templar karakteri aslında zengin suçluları soyan karizmatik ve tabi ki de romantik yanını ihmal etmeyen bir hırsız. 1997 yılında film olarak yeniden çekilen eserde Val Kilmer bu keyifli rolü üstlenmişti. Şimdi yeniden çekilecek filmde Page'ın daha önce canlandırdığı Simon Basset'in de belirli muzip özelliklerini düşünürsek, konu ve dönem ne kadar farklı olursa olsun Page'ın yeni rolü tamamen ters köşe sayılmaz. Filmle ilgili detaylar gündeme gelmeye başladıkça zihnimizde yeni favori Simon Templar karakterimiz daha net oluşmaya başlayacaktır."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Miami'de Bir Gece'nin ardından Regina King'in ikinci filmi yolda. King, Image Comics serisi Bitter Root'un uyarlamasını yönetecek. Regina King ismini her yerde duymayı çok seviyoruz ve yeni haberler bizi çok daha fazla sevindirecek gibi görünüyor. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar ödülü kazandığı If Beale Street Could Talk (2018) filmi ve başrolünde yer aldığı TV dizisi Watchmen ile ekranda gördüğümüz King, son olarak ilk uzun metraj yönetmenlik deneyimi olan One Night in Miami / Miami'de Bir Gece ile karşımıza çıkmıştı. Deadline'ın özel haberine göre Regina King, ödüllü Image Comics serisi Bitter Root'un uzun metrajlı uyarlaması olan ikinci filmini yönetecek. Bitter Root, 1924 yılında Harlem Rönesansı ya da Yeni Siyah Hareketi olarak adlandırılan bir dönemde, nesiller boyu insanoğlunu kaba önyargılarından sıyırıp canavarlara dönüştüren doğaüstü bir kötülük gücüne karşı savaşması gereken Sangerye ailesine odaklanıyor. Filmde, Regina King'e Black Panther filminin yönetmeni Ryan Coogler'ın yanı sıra çizgi romanın yazarları David Walker, Chuck Brown ve çizeri Sanford Greene da eşlik edecek. King filmin yönetmenliğini üstlenmenin yanı sıra filmin yapımcı kadrosunda da yer alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz yönetmen Ridley Scott 1-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek 78. Venedik Film Festivali'nde \"Glory to the Filmmaker\" ödülünü alacak. Blade Runner, Alien, Gladiator gibi filmlere imza atmış ünlü yönetmen Ridley Scott, 78. Venedik Film Festivali'nde Glory to the Filmmaker isimli özel ödülü alacak. Ödül, sinemaya önemli katkılar sunan ve çağdaş film endüstrisine özellikle özgün bir katkı yapmış bir kişiliğe açıklamasıyla veriliyor. Alien (1979), Blade Runner (1981), Thelma & Louise (1992), Gladiator (2000), Black Hawk Down (2001) ve The Martian (2015) gibi çığır açan filmler, Scott'ın özgün katkılarını görmek ve onu en sevdiğimiz yönetmenler listesine eklemek için sanıyoruz ki yeterli. Bu özel ödülün yanı sıra, Scott'ın epik bir destanı anlatan son filmi The Last Duel de yarışma dışı kategoride prömiyer yapacak. Film, Adam Driver, Matt Damon, Jodie Comer, Ben Affleck gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla şimdiden merakla bekleniyor. Ridley Scott'ın bu yılın merakla beklenen diğer filmini de anmadan geçmeyelim. Lady Gaga ve Adam Driver'ı buluşturan House of Gucci'nin yönetmen koltuğunda da Ridley Scott'un oturduğunu görüyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Christopher Nolan'ın yeni filmi Oppenheimer'ın oyuncu kadrosundan bir yeni haber daha var. Usta oyuncular Robert Downey Jr. ve Matt Damon filmin kadrosuna katıldı. İzleyicileri İkinci Dünya Savaşı yıllarına götürecek film, atom bombasının geliştirme sürecini konu alıyor. Filmin odağında ise atom bombasını icat eden Los Alamos Laboratuvarı direktörü, teorik fizikçi J. Robert Oppenheimer var. Filmde Cillian Murphy, J. Robert Oppenheimer'ı canlandırırken, Emily Blunt ise Oppenheimer'ın eşi Katherine rolünde karşımıza çıkacak. Robert Downey Jr. ve Matt Damon'ın canlandıracakları karakterler hakkında henüz bir bilgimiz yok. Çekimlerinin 2022 yılının ilk aylarında gerçekleşmesi planlanan film, 21 Temmuz 2023'te izleyici ile buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bizleri hiç olmadığı kadar karanlık bir Gotham'a davet eden son Batman'imizi beklerken Robert Pattinson'ın bugüne kadarki etkileyici performanslarının bir kısmını listledik. Onu ilk olarak Harry Potter ve Ateş Kadehi filminde Cedric olarak gördük. Hepimiz zavallı Cedric için üzülürken bir yandan da genç oyuncunun parlayan yıldızını fark edip gelecek projeleri için heyecanlandık. Heyecanımız boşa çıkmadı. Evet, yakışıklı bir vampir vardı şimdi de karşımızda. Belki de bir çoğumuzun aklında kalan yakışıklı vampir kartını kullanıp kariyer yolculuğuna bu şekilde devam edebilirdi, ancak Harry Potter ve Alacakaranlık serisi gibi gişe rekorları kıran filmlerde başarılı olmasına rağmen, Pattinson ana akım eğlenceden neredeyse kaçınıyor ve kariyerinde yepyeni maceralara atılmaktan çekinmiyor. Daima Edward Cullen olarak kalmak yerine -filmlere ve performansına yönelik sert eleştirilere rağmen- zorlu projeler peşinde koşmaya ve farklı rollerde karşımıza çıkarak bizi şaşırtmaya devam ediyor. Bizleri hiç olmadığı kadar karanlık bir Gotham'a davet eden son Batman'imizi beklerken Pattinson'ın bugüne kadarki etkileyici performanslarının bir kısmını listledik. Elbette bu listeye TwilightSaga ile başlayacaktık, aksini düşünmedik bile. Twilight serisi Kristen Stewart ve Robert Pattinson olmak üzere serinin tüm oyuncularına farklı kapılar açarak belki de şimdiki popülerliklerinin anahtarını verdi. Ancak hem Stewart hem de Pattinson sürpriz kararlar vererek, kariyerlerinde farklı kapılar açmayı başardı. Pattinson Twilight serisi ve performansı nedeniyle sert eleştirilere maruz kaldı, hatta bir anlamda küçümsendi bile diyebiliriz. Ancak Alacakaranlık serisinde yıldızının parlamasının ve bu rol için sayısız kişiyi geride bırakmasının elbette bir nedeni vardı; geliştirilebileceğinin sinyallerini veren yeteneği. Özellikle Bella'yı kaybetmek üzereyken onu hayata döndürmek için elinden gelen her şeyi yaptığı sahnede, öfke ve üzüntüyü başarılı bir şekilde aktardığı an, çokça eleştirilen serinin en iyi performanslarından biriydi. Şimdilerde hepimiz seriyi izlerken burun kıvırsak da Edward Cullen rolünün hakkını fazlasıyla veren Pattinson'ı büyük kitlelere tanıttığı için Twilight serisine minnettarız. High Life'ın kolay bir izlenebilen bir film olduğunu söylemiyoruz kesinlikle. Claire Denis imzalı bu bilimkurgu filmi, birçok izleyicide kafa karışıklığı yaratsa da özgün senaryosuyla o yılın en çok konuşulan filmlerinden biri olmuştu. Dünya'da ölüm cezasına çarptırılmış bir grup mahkumun bilimsel deneyler için bir uzay gemisiyle yolculuk etmesine odaklanan hikayede Pattinson, güneş sisteminin kenarındaki bir kara deliği araştırmak için görevlendirilen bir ölüm cezası uzay ekibinin üyesi olan Monte olarak karşımızdaydı. Monte'nin küçük kızını yaşatmak ve korumak için verdiği mücadelede bambaşka bir Pattinson izlemiştik. The King ile küçük bir rolde karşımıza çıkan Pattinson, bu rolle oyunculuk yeteneklerini birkaç farklı şekilde test etme şansı buldu diyebiliriz. Beşinci Henry'nin iktidara yükselişinin anlatıldığı hikayede Pattinson'ı Fransız Prensi Dauphin rolüyle izledik. Pattinson, şaşırtıcı derecede doğru bir Fransız aksanıyla güce susamış, intikamcı prens olarak etkileyici bir başka performans sergiledi. Psikolojik ve çılgınca soyut bir korku filmi olan The Lighthouse, Robert Pattinson'un belki de en merakla beklenen projelerinden biriydi. Willem Dafoe ile başrolünü paylaşayacağı filmde herkes Pattinson'ın nasıl bir performans sergileyeceğini merak ediyordu; zira partneriniz Willem Dafoe olduğunda, elinizden gelenin en iyisi bile yeterince iyi olmayabilirdi. Ancak Pattinson bir kere daha bizleri şaşırttı -belki de şaşırtmadı- kendini patronuyla küçücük bir adada kilitli kaldığı için çılgına dönen genç bir deniz feneri bekçisi rolüne tamamen adadı. New England'da deniz feneri görevlisi olarak çalışan ve akıl sağlıklarını korumak için mücadele eden iki deniz bekçisinin hikayesi korku filmi olarak sınıflandırılsa da, yarattığı gerilimden, akıldan çıkmayan bir film müziğinden ve her iki aktörün başarılı performanslarından oluşan bir ustalık eseri diyebiliriz. Oyuncunun en iyi performansını görmek isteyenlere hemen Good Time'ı izlemelerini öneriyoruz. Zira bu filmi listenin sonuna saklamamızın bir nedeni de -biraz kişisel yorumla - Robert Pattinson'ın en iz bırakan performansı olması. Safdie Kardeşler imzalı bu heyecan verici film, izleyiciyi gittikçe yükselen bir temponun içine hapsederken, Pattinson tehlikeli bir New York gecesinde tutuklanan kardeşini kurtarmaya adayan bencil bir dolandırıcı olan Connie Nikas rolüyle karşımızda. Pattinson, Connie Nikas olarak, yoluna çıkan herkesi ve her şeyi buldozerle ezen ve herkese zarar veren bu rolünde gerçekten en unutulmaz ve en iyi performansını sergiliyor. Good Time'ı izlerken Pattinson'ı değil, sadece Connie Nikas'ı göreceğinize emin olabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Rooney Mara, yakında vizyonda olacak bir Apple Studios filminde Audrey Hepburn olarak karşımıza çıkacak. Popüler kültürün en özel ikonlarından biri Audrey Hepburn'ün ilham veren hayatı defalarca beyazperdeye uyarlandı ve uyarlanmaya devam ediyor. Sürpriz bir açıklamayla Oscar adayı aktris Rooney Mara'nın ikonik yıldızı canlandıracağı açıklandı. Hem Deadline hem de Variety'de yer alan özel habere göre Mara, yakında çıkacak bir Apple Studios filminde Audrey Hepburn olarak karşımıza çıkacak. Rooney Mara daha önce Oscar adaylığı kazandığı Ejderha Dövmeli Kız ve Carol'daki rolleriyle hatırlayabilirsiniz. 1993 yılında 63 yaşında kanserden hayatını kaybeden Hepburn, Roman Holiday, Breakfast at Tiffany's ve My Fair Lady gibi klasik filmlerde rol almış, UNICEF'in İyi Niyet Elçisi olarak uluslararası işbirliklerine imza atmış ve elbette moda endüstrisinin de ilham kaynaklarından biri olmuştu. Hepburn, bugün hala zamansız stili ve güzelliğiyle zarafetin en özel sembollerinden biri. Filmle ilgili bilgilerimiz şimdilik kısıtlı. Hepburn'un hayatının biyografik bir uyarlaması olacağı tahmin ediliyor; ancak spesifik olarak odaklanacağı bir dönem olacak mı henüz bilmiyoruz. Filmin yönetmen koltuğunda ise Call Me by Your Name filmini yöneten Luca Guadagnino var. Audrey Hepburn'ü hangi yönüyle izleyeceğimizi bilmesek de Mara'nın fiziksel benzerliğini de göz önünde bulundurarak özgün bir performans çıkaracağına inancımız tam. Tabii kostümleri düşünmeden de duramıyoruz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz aktris-film yapımcısı Emerald Fennell, bir sonraki uzun metrajlı filminin kadrosuna Rosamund Pike'ı dahil etti. İlk yönetmenlik denemesi Promising Young Woman ile en iyi orijinal senaryo dalında Akademi Ödülü kazanan Fennell, yeni projeyi yazıp yönetecek. İngiliz aktris-film yapımcısı Emerald Fennell, bir sonraki uzun metrajlı filminin başrolüne Oscar adayı aktör Rosamund Pike'ı ekledi. İlk yönetmenlik denemesi Promising Young Woman ile en iyi orijinal senaryo dalında Akademi Ödülü kazanan Fennell, yeni projeyi de yazıp yönetecek. Deadline'ın özel haberine göre Pike'ın rolü ve filmin kendisi hakkında çok fazla şey bilinmiyor. Ancak Fennell'in benzer yaşam tecrübesine sahip olduğu büyük, aristokrat bir İngiliz ailesini konu alacak bir film izleyebileceğimiz gelen haberler arasında. Yönetmen Fennell, The Crown'da Camilla Parker Bowles'ı canlandırmıştı. Pike ise son yirmi yılda Pride & Prejudice, Gone Girl, A Private War ve geçen yıl Netflix'in çok beğenilen gerilim filmi I Care a Lot gibi filmlerde rol alarak etkileyici bir oyunculuk kariyerine sahip oldu. Şu anda Prime Video dizisi Wheel of Time'da Moiraine Damodred olarak izlediğimiz aktris, yıllar boyunca birçok farklı rolle karşımıza çıktı. Bu filmde de nasıl bir karakter oynayacağını görmek heyecan verici olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Barbie filminin başrol oyuncuları beyazperdede yeniden bir araya gelmeye hazırlanıyor. İkilinin buluşacağı Ocean's 11 filmi, 2018'de Sandra Bullock ve Cate Blanchett'in rol aldığı Ocean's 8 filminden bu yana Ocean's serisinin ilk projesi olacak. Filmin yapımcılığını Margot Robbie'nin yapım şirketi LuckyChap Entertainment üstlenirken yönetmen koltuğunda ise daha önce Austin Powers ve Bombshell'ın yönetmenliğini gerçekleştiren Jay Roach karşımıza çıkıyor. LuckyChap Entertainment yöneticisi ve yeni filmin yapımcısı Josey McNamara, verdiği bir röportajda Robbie ile Gosling'in 60'larda Monte Carlo'da geçecek filmde dikkatleri üstüne çekeceklerini dile getiriyor. İkilinin ortak yıldız gücü, Barbie'nin dünya çapındaki bilet satışlarının 1,4 milyar dolara çıkmasına yardımcı oldu; bu, dağıtımcı Warner Bros. için tüm zamanların en yüksek brüt satış rakamıydı. Robbie ile Gosling'in ekrandaki büyüsü yadsınamazdı ve performansları hem sinemaseverler hem de eleştirmenler tarafından büyük beğeni topladı. Warner Bros., bu başarıyı yakında çıkacak olan Ocean's 11 ile tekrarlamayı umuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Neredeyse 2016 yılından beri hayata geçirilmesi planlanan Barbie filminin, Ken'i nihayet belli oldu. Margot Robbie'yi Barbie rolünde izleyeceğimiz filmde, Barbie'nin sevgilisi Ken'e Ryan Gosling hayat verecek. Barbie filmine ve oyuncak bebeklerine dair hafızanızda nasıl anılar var bilemiyoruz. Ancak uzun zamandır beklenen Barbie filmi, yeni heyecanları da beraberinde getiriyor. Greta Gerwig'in yönetmen koltuğunda oturacağı, senaryosunu ise Noah Baumbach ile beraber kaleme alacağı film, Warner Bros. çatısı altında hayata geçirilecek. Geçtiğimiz günlerde Barbie rolünde Margot Robbie'nin karşımıza çıkacağını öğrenmiştik. Üstelik Robie yalnızca Barbie rolünü değil, LuckyChap Entertainment adı altında filmin yapımcılığını da üstleniyor. Filmin diğer yapımcıları arasında LuckyChap'ten Tom Ackerley ve Josey McNamara, Mattel'den Robbie Brenner, Ynon Kreiz ve David Heyman bulunuyor. Bu arada Barbie'nin hikayesini beyaz perdeye uyarlama planları son yıllarda birkaç kez tekrarlanmıştı. Son olarak, Robbie, Gerwig ve Baumbach'ın sırasıyla 2018 ve 2019'da projeye dahil olmalarıyla proje hız kesmeden ilerlemeye devam ederken Barbie'nin sevgilisi Ken için kimi izleyeceğimiz sorusu belirsizdi. Bu belirsizlik de nihayet ortadan kalktı. Deadline'ın özel haberine göre Ken rolü, La La Land, The Gray Man, Crazy, Stupid, Love filmlerindeki performanslarıyla kalplerimizde özel bir yeri olan Ryan Gosling'e emanet edildi. Warner Bros.'un Ken rolü için düşündüğü ilk ismin Ryan Gosling olduğu ancak oyuncunun yoğun programı nedeniyle ilk teklifte bu rolü reddetmek zorunda kaldığı bilgisine de sahibiz. Ancak bu hikaye mutlu sonla bitti ve Gosling yeni Ken olarak bizlerle buluşmaya hazırlanıyor. Barbie'nin çekimlerinin 2022 yılı içinde başlaması planlanıyor. Nasıl bir hikaye izleyeceğimiz konusunda şimdilik hiçbir bilgiye sahip değiliz. Ancak cinsiyet eşitliğine dikkat çeken, güzellik standartlarını yeniden üretmek yerine kalıp yargılara meydan okuyan bir Barbie izlemeyi çok isteriz. Tabii Margot Robbie ve Ryan Gosling uyumu için de bir o kadar heyecanlıyız. Gelişmeleri merakla takip edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Prens Harry ve Meghan Markle'in hayatını konu alan film serisinin üçüncüsü olan Harry & Meghan: Escaping the Palace'ın ilk fragmanı çiftin Oprah Winfrey'e verdiği röportajla açılışını yapıyor. Geçtiğimiz Nisan ayında Edinburgh Dükü ve Kraliçe II. Elizabeth'in eşi Prens Philip hayata veda ettiğinde gözler Prens Harry ve Merghan Markle'a bir kez daha çevrilmişti. Mart ayında Oprah Winfrey'e verdikleri röportajın etkisi devam ederken alınan bu üzücü haberin ardından çiftin nasıl bir yol izleyeceği merak konusu olmuştu. Mart ayında bütün Kraliyet sorumluluklarından feragat eden Prens Harry ve Mergan Markle kısa bir süre önce ise ikinci çocukları Lilibet'i kucaklarına aldı. Hızlı ilerleyen bu sürecin ardından daha önce Harry & Meghan: A Royal Romance ve Harry & Meghan: Becoming Royal filmlerinin ardından merakla beklenen serinin üçüncü bölümü Harry & Meghan: Escaping the Palace filminden ilk fragman geldi. Lifetime'ın titizlikle yaptığı casting çalışmalarından sonra her bölümde farklı oyuncuları seçen kanal üçüncü film için Jordan Dean ve Sydney Morton'ı başrole getirmişti. İlk yayınlanan fragman ise çiftin Oprah Winfrey'e verdiği röportajla açılışını yaparak bir kez daha ses getirmeye kararlı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Fotoğrafçı Petra Collins'in ilk film projesi Spiral, Selena Gomez'le birlikte bizi psikolojik bir gelirim yolculuğuna çıkartmaya hazırlanıyor. Sosyal medya çok uzun zamandır hayatımızın büyük bir parçası. Kişisel hayatımızdan, fikirlerimize neredeyse canlı bir günlük olarak davrandığımız platformlar, pozitif ve negatif etkileri neredeyse aynı hızda bize yansıtmayı başarıyor. Özellikle beğeni sayılarının ve popüler olma istediğinin yükselttiği egomuz ters bir durum karşısında da hızlı bir şekilde dibi görebiliyor. Fotoğrafçı Petra Collins'in ilk uzun metraj filmi olan Spiral tam da bu konuyu merkeze alarak güncel bir psikolojik-gerilimle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Selena Gomez ise bu yapımda sosyal medya bağımlılığı yüzünden sağlığını kaybetmenin eşiğine gelen popülerliğini yitirmiş eski bir influencer'ı canlandıracak. Collins'e bu projede, yazar ve şair Melisa Broder ve Euphoria dizisini prodüktörü Phoebe Fisher eşlik ederken, Drake de prodüksiyona dahil olan isimler arasında yer alıyor. Petra Collins'in ilk film projesinin ilham kaynağı ise Selena Gomez'ın 2017 yılındaki Fetish isimli müzik videosu. İkili aynı zamanda daha önceden de senaryosunu Melissa Broder'in yazdığı kısa bir korku filmi olan The Love Story'de de birlikte çalışmıştı. Yeni filmin yayın tarihi henüz belli olmasa da Collins'in Instagram üzerinden 3 yıldır bu anı bekliyorum ve sonunda paylaşabildiğim için çok mutluyum. Sanırım hep birlikte güzel bir canavar yarattık. sözleriyle yaptığı paylaşım yakın zamanda Spiral hakkında daha fazla bilgi edineceğimizin sinyallerini veriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 80'lerin klasik filmlerinden Working Girl, Selena Gomez'in öncülüğünde yeniden çekilecek. Kısa bir süre önce romantik komedilerin dönüşünü müjdeleyen haberler almış ve iflah olmaz romantik komedi severler olarak \"Nerede o eski romcomlar?\" sorusunun yanıtını sabırla beklemeye başlamıştık. Anlaşılan o ki o eski romantik komedileri özleyen yalnızca biz değiliz. Kariyerine birçok sıfat sığdırmayı başaran Selena Gomez, 1980'lerin klasik filmini uyarlamak için kolları sıvadı. Deadline'ın haberine göre Gomez, 20th Century ile uyarlamanın detaylarını netleştirmek için çoktan masaya oturdu. Filmin prömiyerinin muhtemelen Hulu'da yapılacağı da gelen bilgiler arasında. Melanie Griffith, Harrison Ford, Sigourney Weaver ve Joan Cusack gibi isimleri izlediğimiz Working Girl, vizyona girdiği 1988 yılında gişede yüz güldürmüş ve zaman içinde bir klasiğe dönüşmüştü. Staten Island'lı üniversite mezunu bir sekreter olan Tess McGil'in kariyerinde uğradığı ihanetler ve intikam hikayesine odaklanan Working Girl, altı dalda Oscar adaylığı kazanmıştı. Projenin yönetmeni, oyuncu kadrosu ve filmin orijinaline sadık kalıp kalınmayacağı henüz belli değil. Şu sıralar Only Murders in the Building dizisinde izlediğimiz Selena Gomez yalnızca yapımcı sıfatıyla yetinecek mi yoksa onu kamera önünde de görecek miyiz, şimdilik en merak ettiğimiz soru bu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Barış Pirhasan ve Levent Kazak tarafından 2004 yılında kurulan ve kısa süre önce çevrimiçi erişime açılan Senaryo Stüdyosu ve MUBİ işbirliğiyle, Pelin Batu moderatörlüğünde düzenlenen Senaryo Stüdyosu Buluşmaları'nın üçüncüsü, 9 Mart Çarşamba günü 21:30'da Yeşim Ustaoğlu'nu konuk edecek. Ocak ayında başlayan ve ayda iki kere düzenlenen sohbetlerin önceki konukları, toplu gösterimleri MUBI'de büyük ilgi gören Pelin Esmer ve Özcan Alper'in yanı sıra, son filmi AŞK, BÜYÜ VS. ile ilk kez MUBI'de seyirciyle buluşan Ümit Ünal oldu. Önceki sohbetleri kaçıran izleyiciler geriye dönük tüm bölümlere Senaryo Stüdyosu'nun YouTube kanalından erişebilecek. Ücretsiz olarak gerçekleşen, kayıtları kontenjanla sınırlı bu sohbette yönetmen Yeşim Ustaoğlu, katılımcılara GÜNEŞE YOLCULUK'un yaratım ve yapım süreçlerini anlatacak ve katılımcıların sorularını yanıtlayacak. Kayıt yaptıramayan izleyiciler ise Senaryo Stüdyosu'nun sosyal medya hesaplarından da bu sohbeti izleyebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lady Gaga ve Adam Driver'ı buluşturan House of Gucci filminden ilk görüntü geldi. Lady Gaga ve Adam Driver. İtalya'da ve karlar içinde! Evet, merakla beklenen House of Gucci setinden ilk görüntü geldi. Lady Gaga ve Adam Driver'ı buluşturan House of Gucci filmi, eski eşi ve Gucci moda evi Maurizio Gucci'nin eski başkanı Maurizio Gucci'nin suikastını düzenlemekten yargılanan ve hüküm giyen Reggiani'nin hikayesine odaklanıyor. Lady Gaga filmde Maurizio Gucci'yi öldürmekle suçlanan ve yıllarca cezaevinde yatan eski eşi Patrizia Reggiani rolüyle izleyeceğimiz filmin senaryosunda Roberto Bentivegna'nın imzası bulunuyor. Gucci ailesinin merakla beklenen hikayesi, Sara Gay Forden'ın \"The House of Gucci\" kitabına dayanıyor. Blade Runner, Alien, Thelma & Louise gibi unutulmaz filmlerde imzası bulunan Ridley Scott'un yönetmen koltuğuna oturduğu film, oyuncu kadrosuyla da dikkat çekiyor. Başrollerdeki Lady Gaga ve Adam Driver'a, Jared Leto ve Al Pacino gibi yıldız isimler eşlik ediyor. Projenin çekimleri geçen ay Roma'da başlamıştı. Lady Gaga da dün bir sürpriz yaparak, filmin setinden, partneri Adam Driver'la bir fotoğraf paylaştı. Şimdiden yılın en merak edilen yapımlarından biri olan House of Gucci'nin bu sene sonunda vizyona girmesi planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Helen Mirren, Al Pacino, Morgan Freeman ve Danny DeVito, Taylor Hackford'ın yönetmen koltuğunda boy göstereceği filmi Sniff için bir araya geliyor. Helen Mirren, Al Pacino, Morgan Freeman ve Danny DeVito gibi sinemanın usta isimleri, Taylor Hackford'ın yöneteceği kara film türündeki Sniff için bir araya geliyor. Tom Grey'in senaryosunu yazdığı film, kadrosuyla heyecanlandırdığı kadar konusuyla da merak uyandırıyor diyebiliriz. Ray filmiyle Oscar ödülü kazanan yönetmen Taylor Hackford, Deadline aracılığıyla Out of the Past filminin Sniff'in ilham kaynaklarından biri olduğunu da belirtiyor. Her zaman büyük bir kara film hayranı oldum ama gerçekten bir tane yapmadım. diyen yönetmen, yazar Tom Grey ile çalışma biçimlerini ise Birlikte çalışıyoruz. O yazıyor, ben de fikirlerimi ortaya koyuyorum. diyerek anlatıyor. Kara film türündeki filmin konusunu kısaca şöyle özetleyebiliriz: Emekli dedektif Joe Mulwray , eski ortağı William Keys'in yardım istemesi sonucunda göreve geri dönüyor ve olayı araştırdıkça ikili, mafya babası Harvey Stride ve onun bütün işlerini yürütmesine yardımcı olan destekçisi The Spider tarafından kontrol edilen, seks, uyuşturucu ve cinayetin hüküm sürdüğü zengin bir yeraltı topluluğunun gizli kapaklı işlerini ortaya çıkarıyor. Yapımcı Goodman yine Deadline'a verdiği demeçle, hedefin filmin prodüksiyona önümüzdeki yılın başlarında başlaması olduğunu söylüyor. Yeni yılın ilk aylarında Sniff ile ilgili daha fazla bilgi öğreneceğiz gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Zendaya, Space Jam: A New Legacy'nin feminist bir bakışla yeniden yaratılan karakteri Lola'yı seslendirecek. Stili, duruşu ve Emmy ödüllü oyunculuğuyla adından sıkça söz ettiren Zendaya, bu defa karşımıza bir çizgi filmde çıkıyor. Başarılı oyuncu, Space Jam: A New Legacy'nin feminist bir bakışla baştan yaratılan karakteri Lola'yı seslendirecek. Malcolm D. Lee'nin yönetmenliğini üstlendiği Space Jam: A New Legacy isimli yapımın Türkiye'deki vizyon tarihi ise 16 Temmuz. 1996 yapımı Space Jam'deki Lola Bunny karakterinin seksist bir bakışla yazıldığını farkına varan yönetmen Malcolm D. Lee, bir çocuk filminde bu kadar cinsel göndermenin yer almaması gerektiği bilinciyle özellikle karakterler üzerinde değişiklikler yaparak filmi yeniden tasarladı. Ortaya çıkan yeni yapımda feminist bir karaktere bürünen Lola için bu çağın kadınını güçlü bir duruşla yansıtan Zendaya, oldukça doğru bir seçim. Filmin kadrosunda Zendaya'nın yanı sıra Sonequa Martin-Green, Don Cheadle, Gabriel Iglesias ve LeBron James gibi isimler var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Prenses Diana'nın hayatındaki üç önemli günü konu alan Kristen Stewart'lı Spencer'dan bir yeni fragman daha gelmişken, filmde bizi neler bekliyor bakalım. 2021'in merakla beklenen filmler listesi bir hayli kalabalık ancak bir tanesi var ki, kalbimiz onun için bir başka çarpıyor. Elbette, Pablo Larrain'in Spencer'ından bahsediyoruz. Merakla beklediğimiz filmle, Kristen Stewart ile 1990'lı yıllara bir yolculuk yapacak ve Galler Prensesi Diana'nın hayatındaki üç önemli güne konuk olacağız. Spencer, Diana'nın hayatını tamamen değiştiren çok kısa ama çok önemli bir zamana odaklanacak. 90'ların başında, Diana'nın evliliğinin resmen sona erdiğine karar verdiği çok önemli bir Aralık hafta sonuna konuk olacağız. Variety'e konuşan yönetmen Larrain, Charles ve Diana'nın nihai boşanmasının ve prensesin trajik ölümünün hikayenin bir parçası olmayacağını da belirterek Hayatının sadece üç gününü ve bu çok kısa sürede, onun kim olduğunu daha geniş, daha büyük bir perspektifle ele alıyoruz. Hepimiz onun kaderinin neler getirdiğini biliyoruz, oraya gitmemize gerek yoktu. diyor. Merakla beklenen Spencer'dan gelen her gelişme çok heyecan verici olsa da afişin gerçekten bir başka olduğunu söylememiz gerekiyor. Filmden ilk görseller ve fragmanlar gün yüzüne çıkmaya devam ederken Spencer'ın ilk afişi de yapım şirketi Neon, tarafından yayınlandı. Görüntüde, işlemeli beyaz Chanel imzalı bir elbise içinde Diana gibi giyinmiş olan Stewart'ı görüyoruz. Yapım şirketi Twitter'dan yaptığı duyuruda da Her peri masalı biter. Kristen Stewart, Diana Spencer'dır. Pablo Larrain'in SPENCER'ına bir bakış. 5 Kasım'da Sinemalarda ifadelerine yer verdi. Pablo Larrain'in yönetmen koltuğuna oturduğu ve senaryosunu Peaky Blinders dizisinden tanıdığımız Steven Knight'ın kaleme aldığı Spencer'ın oyuncu kadrosu da bir hayli heyecanlandırıcı. Jackie filminde Natalie Portman ile çalışan Larrain, Spencer'da bu önemli rolü, Kristen Stewart'a emanet etti. Başarılı aktiristin fragmanlardaki performansı başarılı bir performans izleyeceğimizin ipuçlarını verse de İngiliz aksanı konusunda neler yapacağını sabırsızlıkla bekliyoruz. Stewart da verdiği bir demeçte, bu rolü oynamanın kendisini çok heyecanlandırdığını belirterek; Aksan, neredeyse cehennem kadar korkutucu çünkü insanlar bu sesi tanıyor ve bu çok, çok farklı ve özel bir durum. Şu anda üzerinde çalışıyorum ve zaten beraber çalıştığım bir koçum var. demişti. Filmde Prens Charles'a ise Poldar dizisinden tanıdığımız Jack Farthing hayat verecek. Merakla beklenen Spencer'ın oyuncu kadrosunda Timothy Spall, Sally Hawkins ve Sean Harris de boy gösterecek. 3 Eylül'de Venedik Film Festivali'nde prömiyerini yapan Spencer, 5 Kasım 2021'de sinemalarda ekrana gelecek. Türkiye'deki vizyon tarihi hakkında henüz bir bilgi paylaşılmasa da çok fazla beklemeyeceğimizi umuyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kristen Stewart'ın Lady Diana'ya hayat verdiği merakla beklenen Spencer filminin ilk afişi ve fragmanı yayınlandı. Stewart'ın verdiği poz ise özellikle sosyal medyada başka bir unutulmaz kareyi yeniden gündeme getirdi. Kasım ayında vizyona girecek olan ve Kristen Stewart'ın Lady Diana'ya hayat verdiği Spencer filminden ilk afiş yayınlandı. Pablo Larrain'in yönetmen koltuğuna oturduğu ve senaryosunu Peaky Blinders dizsinden tanıdığımız Steven Knight'ın kaleme aldığı yapım uzun zamandır merakla bekleniyor. Prenses Diana ve Prens Charles'ın Norfolk'taki sarayda geçirdikleri Noel tatilini konu alan yapım aynı zamanda çiftin yıpranan evliliğine ve Diana'nın Kraliyet ailesinden kopuşuna da ışık tutacak. Filmin görselleri de yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya devam ederken Spencer'ın ilk afişi de yayınlandı. Yakında izleyeceğimiz dramatik hikayeyle uyumlu olan bir görselle tanıtılan afişte Kristen Stewart'ın verdiği poz ise geçmiş zamanlardan başka bir unutulmaz kareyi yeniden hatırlamamızı sağladı. 83'üncü Oscar Ödülleri'nde Silver Linings Playbook filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Jennifer Lawrence sahneye çıkarken talihsiz bir an yaşayarak düşmüştü. Normal zamanda belki çok fazla akılda kalmayacak olan bu olay Lawrence'ın masalsı Dior Couture elbisesi ve zarif siluetiyle birleşince ortaya en ikonik karelerden birini çıkarmıştı. Spencer'ın afişi ilk yayınlandığında ise tüm sosyal medya aynı fikirde buluşarak iki görseli yan yana paylaşmaya başladı. Böylelikle merakla beklenilen Spencer filmi daha vizyona girmeden ilk unutulmaz hamlesini yapmış oldu. 5 Kasım'da izleyicisiyle buluşacak olan Spencer'ın afişle birlikte ilk fragmanı da yayınlandı. Kristen Stewart'ın Prenses Diana'yı başarılı bir şekilde canlandırdığına dair bize ilk ipuçlarını sunan fragman Diana'nın ikonik parçalarına geniş yer vererek moda dünyasında da oldukça ses getireceğinin sinyallerini veriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Marvel evreninin efsane ismi Stan Lee'nin 100. doğum günü, yaşamına odaklanan bir belgeselle kutlanacak. Üstelik kutlamalar bununla da sınırlı değil. \"Örümcek Adam\", \"Avangers\", \"X-Men\" ve diğer yüzlerce karakterin ortak yaratıcısı, Marvel dünyasının efsanevi ismi Stan Lee'nin hayatına odaklanan bir belgesel için geri sayımı başlatabiliriz. Kariyerine 1941'de başlayan Lee, severek izleyip okuduğumuz çok sayıda popüler kurgusal karakterinin yaratıcısı olmanın yanı sıra Marvel'ın bugünkü güçlü pozisyonunda da büyük bir rol sahibi. 2018 yılında hayatını kaybeden Lee, son günlerine kadar Marvel Sinematik Evreni'nde uygulayıcı yapımcılık görevini sürdürmüş, ilham verici dünyasını hepimizle paylaşmaya devam etmişti. Marvel evreni hayranları için de özel bir yeri olan Lee'nin bu yıl 100. doğum günü olacak. Üstelik heyecan verici haberlerle. Disney+, 28 Aralık'ta Lee'nin 100. doğum gününde, yaşamına odaklanan orijinal bir belgeselin geleceğini Twitter hesabından 100 yıllık hayal. 100 yıllık yaratım. Stan Lee'nin 100 yılı metniyle duyurdu. Kutlamalar elbette bu belgeselle sınırlı değil. Lee'nin yüzüncü yıl dönümü kutlaması, bu ayın ilk günlerinde Lee markalı üç özel koleksiyona sahip yeni bir çevrimiçi mağaza yayınlayan Genius Brands International aracılığıyla başlatılmıştı. Yıl boyunca da çeşitli kutlamalara ve Stan Lee'nin anısına saygı duruşu niteliğindeki hamlelerle karşılaşacağız gibi görünüyor. Takipteyiz. Ve iyi ki doğdun Stan Lee, seni özlüyoruz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Schindler's List, E. T. the Extra-Terrestrial, Saving Private Ryan, Indiana Jones and the Raiders of Lost Ark gibi kült filmlerin yönetmeni Steven Spielberg, odağını bu kez kendi çocukluğuna çeviriyor. Ünlü Hollywood yapımcısı ve yönetmeni Steven Spielberg, kendi çocukluğuna dayanan bir film yapmaya hazırlanıyor. Schindler's List, E. T. the Extra-Terrestrial, Saving Private Ryan, Indiana Jones and the Raiders of Lost Ark gibi kült filmlerin yönetmeni Steven Spielberg, odağını bu kez kendi çocukluğuna çeviriyor. Deadline'ın haberine göre usta yönetmen bu filmiyle izleyicileri çocukluğunun geçtiği ve kendisi için ne kadar önemli olduğunu sıklıkla dile getirdiği Arizona'da geçen çocukluk yıllarına bir yolculuğa çıkacak. Oscarlı yönetmenin hayatına odaklanan 2017 yapımı Spielberg adlı HBO belgeseli Spielberg'i tüm yönleriyle ele alsa da, bu film sinemanın en iyi hikaye anlatıcılarından birinin kendi geçmişine odaklanması nedeniyle dikkat çekiyor. Deadline ayrıca filmin başrolünde Michelle Williams'ın yer alabileceği ifadelerine yer verdi. Dawson's Creek, Yaşamın Kıyısında, My Week with Marilyn, Blue Valentine gibi filmlerden hatırlayacağımız Williams, Spielberg'in annesinden ilham almış bir karakteri canlandırabilir. Film ve kadrosu hakkında şimdilik daha fazla bilgiye sahip değiliz ancak film boyunca farklı yaşlardan oyuncular izleyeceğiz. Spielberg'in, filmin senaryosunu, daha önce pek çok kez birlikte çalıştığı Tony Kushner ile birlikte kaleme alacağı da gelen bilgiler arasında. Çekimlerine bu yaz başlanacak filmin 2022'de gösterime girmesi bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Steven Yeun, Netflix filmi Okja'da birlikte çalıştıktan beş yıl sonra, yönetmen Bong Joon Ho ile yeniden bir araya geliyor. Bu demek oluyor ki Robert Pattinson ve Steven Yeun, Bong Joon-ho imzalı bir film için güçlerini birleştirecek! Son zamanlarda sevindirici haberler aldınız mı bilmiyoruz ama bizi epey mutlu eden yeni bir gelişmeyi paylaşarak sizi de sevindirmeyi planlıyoruz. Hatırlayacak olursanız daha önce Parasite filmiyle Oscar kazanan yönetmen Bong Joon-ho'nun, Mickey7 adlı kitaptan uyarlanacak ve kendi yazıp yöneteceği yeni filminde, Robert Pattinson ile çalışmak istediğini öğrenmiştik. Bu gelişmenin ardından yönetmenin isteği gerçekleşti, Pattinson kadroya dahil oldu. İsmi henüz belirlenmeyen filmle ilgili sevindirici gelişmeler bununla da sınırlı değil. Burning de geniş kitlelere ulaşan, son olarak Minari'de izlediğimiz Steven Yeun da kadroya dahil olduğunu da duyurdu. Steven Yeun, Netflix filmi Okja'da birlikte çalıştıktan beş yıl sonra, yönetmen Bong Joon Ho ile yeniden bir araya geliyor. Bu demek oluyor ki Robert Pattinson ve Steven Yeun, Bong Joon-ho imzalı bir film için güçlerini birleştirecek! Yeun ve Pattinson ile birlikte oyuncu kadrosunda ayrıca Mark Ruffalo, Toni Collette ve Naomi Ackie yer alıyor. Filmle ilgili bilgiler henüz sınırlı ancak kitap, Mickey7 adlı karakterin Niflheim adındaki bir yeri kolonileştirme görevini üstlenmesine ve bu riskli görev sırasında hayatını kaybedip klon olarak yeniden dünyaya gelmesi sonrasında başına gelenlere odaklanıyor. Büyük ihtimalle Pattinson'u Mickey7 adlı kahraman rolünde izleyeceğiz. Film hakkında daha fazla bilgi öğrenmek için sabırsızlanıyoruz, gelişmeleri takipteyiz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Merakla yeni sezonlarını beklediklerimiz, yeni duyurulan sürpriz orijinal yapımlar ve elbette Şubat ayının ruhuna yakışır romantik komediler... Yeni ay için izleme önerilerimizi derledik. İki tamamen yabancı Vegas'ta sarhoş evlendiğinde ne olur? Belki de genellikle boşandıktan sonra kendi yoluna gidiyor ve hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun. Joy ve Jack Jack'in bir makineye koyduğu Joy'un açık bozuk parasıyla şaşırtıcı bir şekilde 3 milyon dolar kazandıklarında işler biraz daha karmaşık bir hal alır; parayla ilgili vahşi bir tartışma çıkar. Bu nedenle mahkeme, boşanma davası açabilmeleri için ikilinin en az altı ay evli kalmaları gerektiğini şart koşuyor. Otellerde kalarak kaçak bir hayat süren gizemli bir anne ile genç kızı, karşılarına çıkan tehditlerle baş ederken geçmişlerinin üzerindeki sır perdesi yavaş yavaş aralanır. Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?, Perihan Mağden'in bir anne ile kızının travmatik ilişkisini ele aldığı romanından uyarlanan filmin başrolünde Melisa Sönmez ve Eylül Tumbar'ı izleyeceğiz. Senaryosunda Ertan Kurtulan'ın imzasını gördüğümüz filmin yönetmenliğini ise Ceylan Özgün Özçelik üstleniyor. Kralı T'Challa'nın ölümünden sonra tüm Wakanda krallığı yas tutuyor. Aynı zamanda, Wakanda'nın kaynaklarını ve gelişmiş teknolojilerini tüm dünyanın kullanımına sunma vaadi, yeni zorlukları da beraberinde getiriyor. Wakanda Forever 1 Şubat'tan itibaren Disney+'ta. '93 Yazı ile Türkiye'de de dikkatleri çeken İspanyol yönetmen Carla Simon'ın 2022 yapımı filmi Alcarras, izleyicisini yönetmenin çocukluğunun izlerini de görebileceğimiz bir aile dramasına davet ediyor. Londra'da yeni bir başlangıç yapan Joe, geçmişe sünger çekip iyi biri olmak ister. Ancak günahlarından arınmaya çalıştığı bu zorlu yolda yeni bir takıntının pençesine düşer. Netflix hitlerinden You, 4. sezon ilk bölümüyle seyircisine kavuşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Henry Cavill uzun süredir duymayı beklediğimiz bir bilgiyi doğruladı. Aktör, DC Comics genişletilmiş sinema evreninde Süpermen olarak da bilinen Clark Kent rolüne geri dönecek. Henry Cavill uzun süredir duymayı beklediğimiz bir bilgiyi doğruladı. Aktör, DC Comics genişletilmiş sinema evreninde Süpermen olarak da bilinen Clark Kent rolüne geri dönecek. Cavill, cuma günü vizyona giren Black Adam'ın jenerik sonrası sahnesindeki küçük rolünün ardından kendi sosyal medya hesabından takipçilerine seslendi. İlk olarak bir Superman fotoğrafı paylaşan Cavill, işi daha da ileri götürmek ve her şeyi netleştirmek niyetindeydi elbette. Hemen ardından bir Instagram videosuyla Süpermen olarak geri döndüğünü açıkladı. Black Adam'daki kısa süreli sahnesinin ve paylaştığı fotoğrafın, gelecek şeylerin sadece çok küçük bir tadımı\" olduğunu belirten aktör ayrıcadaha çok kişinin Black Adam'a gitmesini beklediğini de sözlerine ekledi. Cavill'i Süperman peleriniyle ilk gördüğümüzde takvimler 2017 yılını gösteriyordu. Yeni Superman filmine ne zaman ve nasıl kavuşacağız bilmiyoruz. Açık konuşmak gerekirse çok uzun süre beklememiz gerekebilir. Ancak Cavill cephesinden gelen bu haberle uzun bir süre idare edeceğiz gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Euphoria ve White Lotus gibi filmlerinde olduğu gibi oynadığı dramatik karakterlerle Emmy Ödülleri'ne iki kez aday gösterilen Sydney Sweeney, bu kez romantik komedi filmi Anyone But You için kamera karşısına geçti. Will Gluck'ın yönetmenliğini üstlendiği ve senaryoyu Ilana Wolpert'ın yazdığı filmde Sweeney'e Top Gun: Maverick filminin yıldızı Glen Powell eşlik ediyor. Filmde eski rakiplerin sahte sevgililere dönüştüğü 'Bea' karakterini Sweeney canlandırırken 'Ben' karakterine Powell hayat veriyor. William Shakespeare'in Much Ado About Nothing adlı eserinin modernize edilmiş bir versiyonu olduğu söylenen Anyone But You'nun konusu ise bir düğünde yeniden bir araya gelen ve iyisiyle kötüsüyle bir çift gibi davranmaya zorlanan iki ezeli düşmanı konu alıyor. Bunlara ek olarak oyuncu kadrosunda ayrıca Alexandra Shipp, GaTa, Hadley Robinson, Michelle Hurd, Dermot Mulroney, Darren Barnet ve Rachel Griffiths gibi isimler yer alıyor. Avustralya'da çekimleri tamamlanan filmin, bir Sony Pictures yapımı olarak 22 Aralık 2023'te vizyona girmesi bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzikal başarısıyla oldukça parlak bir sene geçiren Swift, yeni projeleri arasına sinemayı da ekleyerek sınır alanlarını genişletiyor. Şarkıcı Taylor Swift art arda yayınladığı albümleri ve kazandığı ödüllerle müzik dünyasında emin adımlarla ilerlerken sinema sektörüne de yeniden yeşil ışık yaktı. Daha öncesinde başta Cats müzikali olmak üzere The Giver ve Valentine's Day adlı yapımlarda rol alan Swift'in yeni filminin yönetmenliğini ise Jennifer Lawrence ve Bradley Cooper'ın başrolünde oynadığı The Silver Linings Playbook'la tanınan David O. Russell üstleniyor. Yeni çekilen filmin ismine dair henüz bir bilgi olmasa da kadrosunda Robert De Niro, Margot Robbie, Anya Taylor-Joy ve Christian Bale gibi yıldız isimler yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Taylor Swift, Searchlight Pictures için ilk film yönetmenliğini yapmaya hazırlanıyor. Bu yıl Ekim ayında çıkardığı \"Midnights\" başlıklı albümüyle dinlenme rekorları kıran ve katıldığı her törenden ödüllerle dönen Taylor Swift, başarıya koşmaya ve kendisinden konuşmamıza doymamış gibi görünüyor. Grammy ödüllü şarkıcı, Searchlight Pictures için ilk film yönetmenliğini yapmaya hazırlanıyor. Şarkıcı, söz yazarı ve yönetmen kimlikleriyle tanıdığımız Swift'in \"Nomadland\" ve \"The Shape of Water\"ın arkasındaki Oscar ödüllü stüdyo tarafından yapılacak orijinal bir senaryo yazdığını öğrendik. Bu film, Taylor'ın ilk film yönetmenliği tecrübesi olması yönüyle de kıymetli. Ancak ilk yönetmenlik deneyimi olmadığını da not düşelim. Swift'in yazıp yönettiği 14 dakikalık All Too Well: The Short Film yapımı, 2022 Tribeca Film Festivali ve Toronto Uluslararası Film Festivali'nde gösterilmişti. Bu arada Swift, ekran önünde de karşımıza çıktı. \"Valentine's Day\" ve \"Cats\" gibi yapımlar küçük de olsa ekran önünde gördük şarkıcıyı. Searchlight Pictures için hazırladığı filme dönecek olursak... Filmin konusu, kadrosunda kimleri göreceğimiz şimdilik bilinmiyor. Ancak hiç şüphemiz yok ki Swift, her zaman yaptığı gibi hayatındaki önemli gelişmeleri ve üretimlerini ilk önce hayranlarıyla, kendi aralarındaki özel dil ile açıklayacak. Günümüzün en önemli hikaye anlatıcılarından brii olan Swift, uzun metrajlı bir film için yazdığı orijinal senaryoda neler anlatacak merakla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Re-boot ve re-make çıkışlarının ardı arkasının kesilmediği bu günlerde bir haber de Teen Wolf'tan geldi. Teen Wolf, 2022'de Paramount+'a gelecek olan bir devam filmi ile yeniden ekranlarda olmaya hazırlanıyor. Re-boot ve re-make çıkışlarının ardı arkasının kesilmediği bu günlerde bir haber de Teen Wolf'tan geldi. Teen Wolf, 2022'de Paramount+'a gelecek olan bir devam filmi ile yeniden ekranlarda olmaya hazırlanıyor. İşte tüm bildiklerimiz. Teen Wolf filmine ek olarak Jeff Davis'in, Edo Van Belkom'un Wolf Pack kitap serisine dayanan yeni bir dizi geliştireceği ve bu dizide yürütücü yapımcı olarak görev yapacağı da gelen bilgiler arasında. Teen Wolf, MTV'de (2011-2017) altı sezon boyunca yayınlanmıştı. Dizinin takipçileri bir devam sezonu ya da film için çok uzun zamandır beklese de bu bekleyiş sona eriyor diyebiliriz. Teen Wolf filmi 2022'de Paramount+'da vizyona girecek. Ayrıca Teen Wolf'un altı sezonuna ait 100 bölüm, Aralık ayında Paramount+'da yayınlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Batman filminden silinen bir sahne yayımlandı. Arkham akıl hastanesinde, Batman ve Joker'in Arkham'da geçen konuşmalara şahit oluyoruz. The Batman izledikten sonra hala etkisinden çıkamayanlardan mısınız? Filmin üzerine yazılanları okuyup tüm röportaj ve yorum videolarını izleyip yeni bir şeylere ihtiyaç duyuyorsanız, size iyi haberlerimiz var. Aslında The Batman'in yönetmeni Matt Reeves'in bize göstermek istediği yeni şeyler var. Reeves, filmden silinen bir sahneyi paylaştı. Sahne, Batman ve Joker'in Arkham'da geçen konuşmalarından bir kesiti içeriyor. Reeves daha önce Variety'e yaptığı bir açıklamada Riddler karakterinin işlediği bir cinayetten sonra gerçekleştiğini, Batman'in de Riddler karakterini neden bunları yaptığını anlamak için Joker ile görüşmeyi tercih ettiğini söylemişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tarihin en genç ve muhtemelen en karanlık Batman'i ile tanışmaya hazır mısınız? Cevabınız, sabırsız bir Evet! biliyoruz. Vizyona girmesine sayılı günler kala Batman hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Bob Kane evreninden en sevdiğiniz karakterlerden ve kötü adamlardan bazılarını içeren filmin fragmanında dikkat çeken ilk şey aksiyon dozu. Öğrendiğimiz andan itibaren nasıl bir Batman performansı sergileyeceğini merakla beklediğimiz Robert Pattinson'a eşlik eden oyunculardan bazıları şöyle: Kedi Kadın rolünde Zoe Kravitz'i, Batman'in baş düşmanlarından Penguin rolünde Colin Farrell'ı, Komiser Gordon rolüyle Jeffrey Wright ve hatta The Riddler rolünde Paul Dano'yu izleyeceğiz. Andy Serkis, John Turturro, Peter Sarsgaard ve Barry Keoghan oyuncu kadrosundaki diğer isimler. Filmin yaklaşık üç saat süreceği de duyuruldu. Böylece The Batman, şimdiye kadar yapılmış en uzun süper kahraman filmlerinden biri olacak. Film, Türkiye'de, tüm dünyayla aynı anda, 4 Mart 2022'de vizyona girecek. Geri sayımı başlatabilirsiniz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Robert Pattinson'ın nasıl bir Batman olacağını hepimiz merakla bekliyoruz. Bu bekleyiş sırasında filme dair yayınlanan yeni fragmanlar ise başarılı aktörün oldukça doğru bir tercih olduğunu kanıtlar nitelikte. DC'nin Gotham şehrinin kötüleriyle savaşan karakteri Batman'e o kadar başarılı bir şekilde hayat vermişti ki Christian Bale, çıtayı epey yükseklere taşıdı ve kendisinden sonra gelecek isimlere de neredeyse şans tanımadı. Öyle ki bayrağı Bale'den devralan Ben Affleck, çok uzun süre eleştirilerin odağında kalmıştı. Şimdi ise tüm gözler Robert Pattinson'da. Hollywood dünyasının onu kabullenişi Twilight filmleriyle olsa da, o yıllar içinde vampir Edward Cullen karakterinden çok daha fazlası olduğunu kanıtladı. Yeni Batman olacağı kesinleştiğinde ise henüz ortaya çıkan hiçbir görsel olmamasına rağmen önyargılardan ziyade büyük bir merak uyandırmayı başardı. Daha şimdiden 2022'nin en çok izlenen filmleri arasında yerini alacağına kesin gözüyle bakılan ve 4 Mart'ta vizyona girecek The Batman filmiyle ilgili her geçen gün yepyeni haberler ve elbette fragmanlar çıkmaya devam ediyor. The Bat and the Cat isimli yeni yayınlanan fragman ise Batman ve Catwoman arasındaki ilişkiye biraz daha yakından bir bakış sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda dünyasını keyifli bir dille anlatan ve yayınlandığı günden itibaren kült filmler arasına girmeyi başaran The Devil Wears Prada, 15. yılını kutluyor. Moda dünyasının ışıltılı olduğu kadar sert yanını da mizahi bir dille anlatarak kısa sürede kült filmler arasına giren The Devil Wears Prada, ünlü tasarımcılardan, modellere pek çok yıldız isme yer vererek dönemin en unutulmaz filmlerinden birine imza atmıştı. Merly Streep muhteşem oyunculuğuyla otoriter dergi patronu Miranda Priestly'e hayat verirken Anne Hathaway ise moda dünyasının tamamen uzağında ve gazeteci olma hayalinin peşinde ilerleyen Andy Sachs'ı canlandırıyordu. Andy'nin iş hayatındaki zorluklarını bir üst seviyeye çıkartan ve Emily Blunt'ın hayat verdiği Emily karakteri ise filmin en sevilen kötü karakteri olmuştu. Elbette sadece dergi hayatına değil Andy'nin de yavaş yavaş moda dünyasının etkisine girişini izlediğimiz film arkadaşlık ilişkilerinden, kariyer hırslarına kadar pek çok konuyu da hafif ancak etkili bir dille ele alıyordu. Hepsi bu kadar., Birçok kız bu iş için kendini feda eder., Herkes bizim yerimizde olmak ister. gibi pek çok cümle çoktan hafızalarımızda yer ederken her bir karakter için özenle yaratılmış stil kodları ise hala özellikle 2000'li yılların geri dönüşünü kutlayan trendlere yön vermeye devam ediyor. Biz de 2006 yılına geri dönerek The Devil Wears Prada'nın en unutulmaz 15 görünümünü bir araya getiriyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Robin Kirman'ın aynı isimli romanından uyarlanacak The End of Getting Lost filminin detayları şekilleniyor. Projede tanıdık simalar da var. Yazar Robin Kirman'ın önümüzdeki günlerde yayımlanancak romanı, The End of Getting Lost beyaz perde uyarlamasıyla şimdiden adından söz ettirmeye başladı. Genç evli çift Gina ve Duncan'ın biraz esrarengiz bolca aşk dolu hikayesine odaklanacak film, izleyicilerini 90'lı yılların Avrupa'sına bir yolculuğa çıkaracak. Başroller de ise The Leftovers, Once Upon a Time in... Hollywood ve Maid gibi yapımlarla son dönemde adını sıkça duyduğumuz Margaret Qualley ve Normal People'daki rolüyle yakın kadraja aldığımız ve son olarak The Lost Daugther'da karşımıza çıkan Paul Mescal'ı izleyeceğiz. Romanın yazarı Kirman ayrıca filmin senaryosunu da kaleme alacak. Projenin yapımcılığını ise Dakota Johnson üstlenecek. Yönetmen koltuğunda ise Mustang filminden hatırlayacağınız Perry Mason ve The Handmaid's Tale ile The First dizilerinde yönetmenlik yapan Deniz Gamze Ergüven yer alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ryan Gosling ve Chris Evans'ı bir araya getiren Netflix'in orijinal yapımı The Gray Man'in devamı gelecek. Üstelik haberler bununla da sınırlı değil. Netflix'in Ryan Gosling ve Chris Evans'ı bir araya getiren son gözdesi The Gray Man nihayet platform kataloğuna eklendi. Ve hatta devam filmlerinin geleceği de duyuruldu. Platformun yüksek bütçeli yapımlarından biri olan (200 milyon dolarlık) The Gray Man'in yönetmen koltuğunda Avengers filmleriyle tanınan Russo Kardeşler'i görmüştük. Oyuncu kadrosu ise Ryan Gosling ve Chris Evans'ın yanı sıra Ana de Armas, Billy Bob Thornton, Jessica Henwick gibi tanınmış isimlerden oluşan filmle ilgili haberler bununla da sınırlı değil. Eleştirmenlerden tam puan alamasa da izleyicinin ilgi gösterdiği filmin devam filminin yanı sıra bir de spin-off geleceği açıklandı. Netflix'in resmi devam filmi duyurusundan edindiğimiz bilgilere göre, Gosling'in canlandırdığı Court Gentry karakterine odaklanacak devam filmini de Russo Kardeşler yönetecek. Spin-off filminde ise The Gray Man evreninde geçen yeni bir hikayeye konuk olacağız. Filmin senaryosunda ise Deadpool'dan hatırlayacağınız Paul Wernick ve Rhett Reese'in imzasını göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kate Winslet ve Cameron Diaz'ın başrollerini paylaştığı, tüm zamanların en ikonik filmlerinden Holiday'in yıllar sonra çekilecek bir devam filmiyle geri döneceği iddiaları yükseldi. Üzgünüz, haber doğru değil ama biz tüm kalbimizle hala istemeye devam ediyoruz. Son yıllar devam filmleri ve yeniden çekimlerden başka bir gündemimiz oldu mu acaba? Romantik komediler rönensansı mı dersiniz, çok sevdiğimiz dizilerin geri dönüşleri mi... O kadar çok yeniden çekim ve devam yapım haberi aldık ki bir ara nostaljinin sıcak kollarının konforunu yitirdiğini bile düşünmeye başlamıştık, itiraf edelim. Tam da böyle bir dönemde, çok şaşırtıcı olmayan ama büyük bir mutluluk yaratan bir haber düştü gündemimize.Kate Winslet ve Cameron Diaz'ın başrollerini paylaştığı, tüm zamanların en ikonik filmlerinden The Holiday'in yıllar sonra çekilecek bir devam filmiyle geri döneceği iddiaları yükseldi. Nancy Meyers'in 2006 romantik komedisi, bir çoğumuzun konfor filmi olmanın yanı sıra gişede de hatrı sayılır bir başarı elde etmişti. Aslında geri dönüşü veya devamı en çok hak eden filmlerden biriydi bizce. Birbirinden çok sevdiğimiz oyuncuları bir araya getiren bu klasiğin olası geri dönüşü hepimizi heyecanlandırmaya yetmişti. Ancak -ne yazık ki- gerçekler kısa sürede ortaya çıktı. Filmin yazar ve yönetmeni Mayer, Instagram'da, bildirilen devam filmiyle ilgili bir Daily Mail tweet'inin ekran görüntüsünü paylaşarak, \"Bu konuda çok fazla DM var - üzgünüm ama bu doğru değil\" diyerek iddiları yalanladı. Kalplerimizi kıran yalnzıca Mayer değildi, Kate Winslet de People'a verdiği demeçte, iddiaları okuduğunu ancak böyle bir şeyin gerçek olmadığını \"asla gündemde değil\" diyerek duyurdu. Üzgünüz, haber doğru değil ama biz tüm kalbimizle hala istemeye devam ediyoruz. Bu hayal kırıklığıyla nasıl baş edeceğini bilemeyenlere de bir önerimiz var: Hemen, şimdi battaniye altına girip favori atıştırmalıklarınızla The Holiday'i yeniden izlemek!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Orta Çağ Fransa'sının son resmi düellosuna konuk olmaya hazır mısınız? Matt Damon, Ben Affleck, Jodie Comer ve Adam Driver'ı bir araya getiren tarihi dramanın ilk fragmanına nihayet kavuştuk. Orta Çağ Fransa'sının son resmi düellosuna konuk olmaya hazır mısınız? Matt Damon, Ben Affleck, Jodie Comer ve Adam Driver'ı bir araya getiren tarihi dramanın ilk fragmanına nihayet kavuştuk. Öyleyse geri sayıma da başlayabiliriz. Eric Jager'ın kitabına dayanan 'The Last Duel' Fransa'nın yasal olarak onaylanmış son düellolarından birine odaklanıyor. Yönetmen koltuğunda Ridley Scott'un oturduğu filmin senaryosunda ise Nicole Holofcener, Ben Affleck ve Matt Damon imzasını görüyoruz. Üçlü, proje hakkında yaptıkları açıklamada, 14. yüzyıl Batı Avrupa'sının resmi, kodlanmış ataerkilliğinin pek çok yönünün bugünün toplumunda körelmiş şekillerde ve bazı durumlarda neredeyse değişmeden hala mevcut olduğunu gördük ifadelerine yer verdi. Affleck ve Damon daha önce de 1997'deki Oscar ödüllü Good Will Hunting filminde birlikte çalışmıştı. İkilinin yeniden bir araya geldiği The Last Duel fragmanı, bizi heyecanlandırdı ancak saç kesimleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Filme dair heyecanlarımızdan biri de Ridley Scott'ın, Marguerite performansı onu neslinin en büyük aktrislerinden biri yapacak yorumu. Bekleyip, göreceğiz. 20th Century Studios, The Last Duelın 15 Ekim'de vizyona gireceğini duyurdu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Nerede o eski romantik komediler?\" diye düşünenlerdenseniz Julia Roberts ve George Clooney'i buluşturan bu yeni film, tam da aradığınız şey olabilir. Harika oyuncu kadrosu, yeni vedalaştığımız yaz atmosferi ve hikayesiyle dikkat çeken Ticket to Paradise; \"Nerede o eski romantik komediler?\" diye düşünenlerdenseniz tam da aradığınız şey olabilir. Julia Roberts ve George Clooney'i bir romantik komedide, birbirleriyle dürtüsel olarak evli olan uzun süredir boşanmış iki ebeveyn olarak izleyeceğimiz haberi, duyurulduğu ilk günden itibaren bizi heyecanlandırıyor. Daha önce Ocean's Eleven'da ve gerilim filmi Money Monster'da beraber rol alan ikilinin yeni projesi de heyecanla beklenenlerden. Senaryosu Oscar adayı Ted Melfi imzalı filmde, kızlarının evliliğine engel olmak için Bali'ye giden ebeveynleri canlandıran Clooney ve Roberts'ın ekran uyumu bizi bu filmi izlemeye ikna eden en önemli neden. Geçtiğimiz günlerde filmlerinin tanıtımları kapsamında katıldıkları bir video röportajı izlerken, ekran uyumları, aralarındaki kimya ve enerjilerini izlemenin bazı romantik komedi filmlerinden bile daha iyi olduğunu bir kere daha anladık. Bu filmde de klişelere, sakarlıklara ve bol bol da aşka doyacağımıza eminiz. Filmin neşeli komedi tiyatrosu ortaya çıkarken, yeni nesil yükselen yıldızlar Kaitlyn Dever , Lucas Bravo ve Billie Lourde kalplerimizi çalmak için devreye giriyor. Genç yetenekler ve Hollywood ikonlarının birleşimi iştahımızı daha da artırıyor. Romantik komedi filmlerini izlemeyi ve kendinizi iyi hitmeyi seviyorsanız çok uzun zamandır aradığınızı bulmakta zorlanıyor olabilirsiniz. Evet, dijital platformlar yeni nesil yeteneklerle, zaten türün alamatifarıkası olan klişeleri birleştirerek yeni filmler yaratıyor ancak içimize sinmeyen bazı şeyler de var. Açık konuşmak gerekirse, \"Nerede o eski romantik komediler?\" diye düşünemden edemiyoruz. Zaten söz konusu romantik komediler olduğunda beklentilerimiz çok yüksek değil ancak yine de uyumlu oyuncuların bir araya geldiği, özenli, iyi ve ekran temsiliyetlerine önem veren romantik komediler izlemek istiyoruz. Ticket to Paradise da bu konuda bize iyi sinyaller veriyor! Film, gişe rekorları kıran romantik komedilerin gelenekselleşmiş hikaye örgülerine çok benzer bir olay örgüsü sunuyor bizlere. Ayrıca, ilk aşklardan aile ilişkilerine kadar uzanan olay örgüsüyle her yaştan izleyicinin ilgisini çekecek gibi görünüyor. Aşklar, ayrılıklar, sakarlıklar, yanlış anlaşılmalar ve elbette romantizm... Kim bilir belki bu film, romantik komedi rönesansının ilk adımlarındandır. Bazılarınız yazlık gardıroba geçiş yapmamış bile olabilir ancak sonbahara çoktan hızlı bir geçiş yaptık bile. Yine de yaz tatilini özlemek için çok erken değil diyorsanız, Ticket to Paradise size son bir kere yaz moduna girmeniz konusunda yardımcı olabilir. Sahnelerin çoğu, gerçekten muhteşem altın rengi kumsallarda geçiyor. Yaz ruhunu sonuna kadar hissedebilirsiniz. Ancak yine de bildiğimiz bir sırrı sizinle paylaşalım. Çekimler aslında Gold Coast ve Brisbane dahil olmak üzere Queensland, Avustralya'da gerçekleşti, ancak ne olursa olsun muhteşem derecede sıcak ve kumlu bir yere bilet almak için ilham vereceğini garanti edebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çikolata fabrikasının artık yeni bir Willy Wonka'sı var. Rolü üstlenen Timothee Chalamet ise ilk görüntülerle merakımızı daha da artırıyor. Met Gala'nın da ev sahipliğini yapan Timothee Chalamet, çağımızın en başarılı oyuncularından biri olarak kabul ediliyor. Call Me by Your Name ile beyazperdedeki yerini sağlamlaştıran Chalamet, yeni görevine ise kesinlikle hazır. En son Johnny Depp'in canlandırdığı Willy Wonka karakterine, müzikal türünde bir film ile hayat verecek. Charlie'nin ünlü çikolata fabrikasını ziyaretinden çok öncesine gidecek olan filmde, hem Willy Wonka'nın geçmişiyle birlikte Umpa-Lumpa'larla nasıl tanıştığını daha yakından öğreneceğiz, hem de yükselen oyuncunun dans ve şarkı söyleme yeteneklerine tanıklık edeceğiz. 2023'te vizyona girmesi planlanan ve kadrosunda Olivia Colman'ın da yer alacağı Wonka isimli filme dair yayınlanan ilk görsel ise Chalamet'nin rolünün hakkını vereceğinin kanıtı niteliğinde."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Efsanevi müzisyen Bob Dylan'ın hayatı ve kariyerinin bir kere daha beyazperdeye aktarılacağı haberini kısa bir süre önce almıştık. Üstelik Dylan'ı son dönemin parlayan yıldızı Timothee Chalamet'ın canlandıracağı müjdesine de sahibiz. Filmle ilgili detaylar henüz çok kısıtlı ancak gelen son bilgilere göre yapımla ilgili en çok merak edilen sorulardan birinin cevabını öğrendik. Filmin yönetmen James Mangold, Londra'da düzenlenen bir etkinlikte yaklaşmakta olan filmde Chalamet'nin Dylan'ın şarkılarını kendi sesiyle seslendireceğini açıkladı. Daha önce de Chalamet'nin rolü için gitar dersleri almaya başladığı duyurulmuştu. Bu arada filmin en azından Dylan'ın kariyerinin hangi döneme odaklanacağını da biliyoruz. Mangold'un açıklamalarından aktaralım: Filmde, 19 yaşındaki genç Bob Dylan'ın cebinde iki dolarla New York'a gelip üç yıl içinde dünya çapında bir yeteneğe dönüşme hikayesi anlatılacak. Filmin çekimlerinin Ağustos ayında başlaması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. \"Call Me By Your Name\" filmiyle birçoğumuzun kalbini fetheden yönetmen Luca Guadagnino, yeni filminde tanıdık bir simayla tekrar buluşuyor. Call Me By Your Name'den sonra Suspiria'nın yeniden çevrimi ile karşımıza çıkan, ardından We Are Who We Are ile yolunu ekranlara çeviren Luca Guadagnino'nun şu anki gündeminde ise Bones & All yer alıyor. Bones and All, toplumun sınırlarında yaşamaya çabalayan genç kadın Maren ve Lee'nin Ronald Reagan dönemindeki Amerika'da çıktıkları uzun yolculuğa odaklanan bir aşk hikayesi. Aslında film, Camille DeAngelis'in romanının bir uyarlaması. Bones and All İtalyan yönetmenin Amerika'da gerçekleştireceği ilk proje olması nedeniyle de ayrı bir yere sahip. Ayrıca Guadagnino'yu daha önce birlikte çalıştığı birçok isimle tekrar bir araya getirecek. Bones and All'un oyuncu kadrosunda yönetmenin Call Me By Your Name filminden Timothee Chalamet ve Michael Stuhlbarg, We Are Who We Are dizisinden Chloe Sevigny ve Francesca Scorsese, Suspiria filminden ise Jessica Harper bulunuyor. Guadagnino, Deadline'a ABD'de çekeceği ilk film hakkında, Amerikan kültüründen, Amerikan sinemasından ve şimdi Amerikan manzarasından tamamen etkilendim, bu yüzden sonunda bu kıyıya geldiğim için çok mutlu ve gururluyum açıklamalarında bulundu. Call Me By Your Name ile adını geniş kitlelere duyuran Chalamet ile yeniden bir araya gelmesiyle ilgili olarak ise \"Okuduğum anda dedim ki, bu rolü sadece Timothee oynayabilir. Şans eseriydi çünkü o Roma'daydı ve ben Roma'daydım ve bu yılki Covid daralmasından sonra tanıştık ve buluşup birlikte vakit geçirebildik. O harika biri ve harika bir oyuncu. Şimdi yükselişini görmek de aynı şekilde harika, onunla gurur duyuyorum. Bu karakter de onun için çok yeni bir deneyim olacak; hem sevecen hem de yürek parçalayıcı şeklinde konuştu. Öte yandan merakla beklenen Call Me By Your Name'in devamı olacak mı sorusunu kesin bir dille yalanlamasa da bunun mümkün olmayacağının sinyallerini verdi diyebiliriz. Guadagnino yine Deadline'a verdiği demeçte, Kalbimin hala orada olduğu bir gerçek, fakat şu anda bu film üzerinde çalışıyorum. Hatta Scarface'i de yakında çekebileceğimizi umuyorum, şu anda üzerine çalıştığım birçok proje var. Kısacası Atlantik okyanusunun bu tarafına ve çekmek istediğim filmlere odaklanacağım ifadelerini kullandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Roald Dahl'ın Charlie ve Çikolata Fabrikası kitabından uyarlanan Wonka üçüncü kez beyazperdeye taşınıyor. Filmin ikonik karakteri Wonka'yı başarılı aktörler Gene Wilder ve Jonny Deep'den izlemiştik. Şimdi ise yetenekli oyuncu Timothee Chalamet, bu karakterin gençliğini canlandıracak. Yönetmen Paul King önderliğinde çekilen fantastik müzikal türündeki film bizi ünlü Çikolata Fabrikası'nın ilk yıllarına götürüyor. Sihir ve müziğin, mizahla birleşerek anlatıldığı filmde mucit, sihirbaz ve çikolata üreticisi olan Willy Wonka'nın dönüşüm hikayesinin ilk fragmanı yayınlandı. 15 Aralık'ta vizyona girecek film şimdiden sosyal medyayı ikiye böldü. Bazıları role torpille seçildiğini iddia ederken bazıları ise oyuncunun doğru bir seçim olduğunu düşünüyor. Öte yandan King, Bu doğrudan bir teklifti çünkü o çok yetenekli ve aklımda bunu yapabilecek tek kişi oydu açıklamasında bulunuyor. Chalamet'in YouTube'da yer alan müzikal performanslarını izlemesinin yeterli olduğunu anlatıyor. Filmde Chalamet'ye Rowan Atkinson, Hugh Grant, Matt Lucas gibi başarılı oyuncular eşlik ediyor. Ayrıca Doctor Who filminin müziklerini yapan Neil Hannon, Charlie ve Çikolata Fabrikası'nin orijinal şarkılarına müzikalde yer verecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Titanik izlemekten bıkmayan, bıkmayacak ve ne olursa olsun Jack'in o sala sığabileceğini düşünenler için ikonik film hakkında bilinmeyenleri sıraladık. Unutulmaz Titanik günlerine geri dönmeye hazır mısınız? Bu Aralık ayında James Cameron'ın 1997 tarihli destanının 25. yıl dönümü. Leonardo DiCaprio ile Kate Winslet'in talihsiz aşıkları canlandırdığı bu ikonik film, gişe rekorları kırdı, gençlerin kalbini kırdı ve hatta Jack'in o yüzen kapıya neden sığmadığına dair binlerce bilimsel araştırma bile başlattı. Titanik izlemekten bıkmayan, bıkmayacak ve ne olursa olsun Jack'in o sala sığabileceğini düşünenler için ikonik film hakkında bilinmeyenleri sıraladık."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tom Holland, Sony'nin yeni biyografik filminde efsanevi film yıldızı Fred Astaire'i oynayacağını doğruladı. Tom Holland, Spider-Man serisinin yeni filmi No Way Home'un vizyona girmesine sayılı günler kala basın gezilerinde karşımıza çıkıyor ve hepimiz yeni film için meraklanıyoruz. Ancak Holland cephesinden bir yeni bildirimimiz daha var! Tom Holland, Sony'nin yeni biyografik filminde efsanevi film yıldızı Fred Astaire'i oynayacak. Holland, AP ile yaptığı henüz başlangıç aşamasında olan proje için tüm zamanların en iyi dansçılarından Fred Astaire'nin dans ayakkabılarına adım atacağını doğrularken, Fred Astaire'i oynayacağım. Senaryo geçen hafta geldi. Henüz okumadım.\" sözlerini kullandı. Tüm zamanların en popüler dansçılarından biri olarak kabul edilen Astaire, yedi yıllık kariyeri boyunca Broadway ve West End'deki sahne kariyerine ek olarak 30'dan fazla müzikal filmde rol almıştı. İtiraf edelim, Tom Holland'ı dans ayakkabıları içinde ve sahnede görme fikri kulağa hoş geliyor. Bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çektiği filmlerle izleyicilere unutulmaz deneyimler yaşatan, filmlerinde neon ışığını farklı şekillerde kullanmasıyla adından söz ettiren Pusher, Drive, Only God Forgives'in yaratıcısı Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn, Prada'nın 2023 İlkbahar/Yaz defilesi için özel bir kısa filme imza attı. Prada podyumlarının yaratıcısı AMO'nun sürükleyici podyum kurulumunu içeren kısa film, iki yaratıcı alan arasında gözlem ve kesişim fırsatı sunuyor. Lyon Lumiere Film Festivali'nde prömiyeri gerçekleşen Touch of Crude markayı her zaman büyüleyen bir konu etrafında şekilleniyor; film akışkan modern kadını ve kadınların hayatlarını araştırıyor. Filmde, bir kadın yeni bir eve taşındığında, her biri farklı bir kadının bakış açısıyla görülen ve birden çok evrenin kilidini açan gizemli bir Kara Kutu tarafından ziyaret ediliyor. Touch of Crude, 2023'ün ilk aylarında gösterime girecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Biz oğullar, annelerimizin kuzusu mu yoksa kurbanı mıyız? diyor Umut Evirgen, yeni uzun metrajlı filmi Annesinin Kuzusu için. Evirgen'in senaryosunu Feride Çiçekoğlu ile kaleme aldığı ve yönetmenliğini üstlendiği Annesinin Kuzusu, Türkiye prömiyerini 30. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nde yaptı. Filmde rol alan Necip Memili, festivalde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünün sahibi oldu. Evirgen ile yeni filmi hakkında konuştuk. Yirminci yüzyıl ortalarında Godard'a atfedilen fotoğraf gerçektir, sinema saniyede 24 defa gerçektir (Küçük Asker, 1963) sözünden bu yana sadece sinemaya ve gerçekliğe dair düşüncelerimiz değil, kadınlara, erkeklere ve annelerle oğullarına dair fikirlerimiz de alt üst oldu. Biz oğullar, annelerimizin kuzusu mu yoksa kurbanı mıyız? Çıkış kaynağımız bu sorudur. Filmin dünyasını kurarken kendi iç sesimi perdeye aktarmaya çalıştım. Neyi nasıl hatırladığımız ve hatıralarımızın kesik kesik zihinde kalmasından yola çıkarak bir hikaye kurduk. Gerçeklik her yaptığımız işin içinde bir parça var ama sonuçta kurmaca bir film ortaya çıkardık. Annesinin Kuzusu sevgi sözcükleriyle gizlenen terörün peşine düşen bir film. Alışılmadık bir aile hikayesi, her birimizin geçmişindeki travmalarla yüzleşmesine kapı aralamayı uman alçakgönüllü bir kolektif terapi deneyimi. Kendimizi neden suçlu hissederiz? Annemiz ve babamız bu suçluluk duygusundan nasıl beslenirler? Kuşaktan kuşağa aktarılan suçluluk nasıl kabuk bağlar ve görünmez olur? Bize aktarılan ateş topunu bizden sonrakine devretmek istemezsek ne yapmalıyız? Kendi kendimize sorduğumuz bu sorulardan ilham aldık. Oyuncu seçimi konusunda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Bütün ekibin çok içime sindiğini söyleyebilirim. Uzun süren bir hazırlık sürecimiz oldu. Senaryoya inanması ve bir şekilde kendi hikayesine değen insanlar olsun istedik. Audition aldığımız oyuncular arasından seçim yapmaya çalışırken, Necip Memili eve bir gün Kenan karakterine girerek geldi ve rolü kendiliğinden aldı diyebilirim. Aynı şekilde Selin Şekerci ile hikaye üzerine sohbet ederken, ne kadar çok Güneş karakteriyle benzer bir hikayesi olduğunu fark ettik. Beraber ilerleme kararı aldık. Hakkını da fazlaca verdiğini söyleyebilirim. Necip'in performansı Altın Koza ile de ödüllendirildi, mutluyuz. Filmi bir taraf tutmadan yazmaya çalıştık. Karakterlerin hepsinin kendisine göre haklı tarafı var. Kimse masum değil, kimse suçlu da değil. Festivalde insanların farklı karakterlerle özdeşleşmesi ve onların tarafında yer alması amacımıza ulaştığımızı hissettirdi. Adana seyircisi her zaman harika. İlk filmim ile de orda yarışmıştım. Bu sene bütün gösterimlerimiz merdivenlere kadar doluydu. Çok gurur ve mutluluk duyduk. Seyirci ile bir araya gelmek her zaman inanılmaz heyecan verici ve keyifli bir durum. Aynı şekilde Cumhuriyetimizin 100. yılında hazır olan filmlerden biri olmak tabi ki akılda kalıcı. Güzel bir sene bizim için. Sinema her zaman hayatımın merkezindeydi. Benim için iyileştirici ve özgürleştirici bir alan. Gözlemlediğim, meraklandığım, içinde var olduğum durumları ve duyguları anlatmaya devam edeceğim. Dördüncü senaryomun ilk draftlarını bitirdim. Senaryoyu geliştirme aşamasındayım. Sanırım Annesinin Kuzusu filminin festival sürecini tamamladıktan sonra yeni filmim için yavaş yavaş ön hazırlık sürecine geçerim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Fotoğrafçı ve savaş muhabiri Lee Miller'ı konu alan biyografik drama filmi Lee, Eylül ayında 2023 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde prömiyer yapacak. Ellen Kuras'ın yönettiği filmde Miller'ı Oscar Ödüllü Kate Winslet canlandıracak. Film, Lee Miller'ın arşivlerine dayanarak yazıldı ve Miller'in oğlu Antony Penrose'un 1995 yılında kaleme aldığı The Lives of Lee Miller biyografisine dayanıyor. Daha 19. yaşındayken Miller, amatör bir fotoğrafçı ve model olarak Conde Nast tarafından keşfedildi ve Vogue'un modellerinden biri oldu. Şimdilerde ise savaş fotoğrafçılığı alanındaki çalışmalarıyla hatırlanıyor. 1930'larda fotoğrafçılık alanına yönelen Miller, İkinci Dünya Savaşı sırasında Vogue'da savaş muhabiri olarak çalışmasıyla biliniyor. Yaşam boyu edindiği deneyimleri beyazperdeye uyarlayan Kuras, korkusuz bir sanatçıyı tasvir etmeyi hedefliyor. Bunlara ek olarak Hırvatistan ve Macaristan'da gerçekleşen çekimler geçtiğimiz yıl Eylül ayında başladı ve Aralık ayında tamamlandı. Kate Winslet'e eşlik edecek oyuncular arasında savaş fotoğrafçısı David Scherman rolünde Andy Samberg yer alıyor. Başarılı oyuncu BrooklynNine-Nine ve Saturday Night Live ile Emmy Ödülleri'ne layık görülmüştü. Öte yandan Miller'in Vogue'daki görev süresi boyunca derginin editörlüğünü üstlenen Audrey Withers'ı Oscar Ödülüne layık görülen Andrea Riseborough canlandırıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 79. Venedik Film Festivali nihayet başlıyor. Yarışan filmlerden kırmızı halıda beklenen yıldızlara, dünyanın en önemli festivallerinden birinin nabzını tutuyoruz. Gözlerimizi 31 Ağustos - 10 Eylül tarihleri arasında Venedik'ten gelecek haberlere çevirdik. Yarışan filmlerden kırmızı halıda beklenen yıldızlara, dünyanın en önemli festivallerinden birinin nabzını tutuyoruz. Venedik Film Fesitvali dünyanın en prestijli kültür kurumlarından biri olan La Biennale di Venezia tarafından düzenleniyor. 1895'te kurulan Bienal, ilk Uluslararası Sanat Sergisini ve 1932'de ilk film festivalini düzenledi. Festival, sinema dünyasının en köklü festivali. Venedik Film Festivali'nin en büyük ödülü ise film endüstrisinin en prestijli ve seçkin ödüllerinden biri olarak kabul edilen Altın Aslan. Chloe Zhao imzalı Nomadland, Krzysztof Kieslowski'nin ünlü üçlemesi Üç Renk, Fransız yönetmen Audrey Diwan imzalı L'evenement bu prestijli ödülü kucaklayan yapımlardan yalnızca bazıları. Ve elbette Venedik Film Festivali, ödül sezonu için en büyük ipuçlarını aldığımız etkinliklerden biri. Anlayacağınız gözümüz kulağımız eleştirmenlerden gelecek haberlerde. Bu yılki Venedik Film Festivali için Juliane Moore, Yarışmanın Uluslararası Jüri Başkanlığı görevinde. 31 Ağustos 10 Eylül tarihlerinde düzenlenecek 79. Venedik Film Festivali'nin uluslararası jürisinde Julianne Moore'a eşlik edecek isimler de bir hayli heyecan verici. Mariano Cohn , Leonardo Di Costanzo , Audrey Diwan , Leila Hatami , Kazuo Ishiguro ve Rodrigo Sorogoyen jürideki isimler. Moore, festivalin 79 yıllık tarihinde Uluslararası jüri başkanı olan 9. kadın oldu. Festival jürisinin son altı yılınına baktığımızda üç kadın jüri başkanının ismini gördük. Bunlar sırasıyla 2017'de Annette Benning, 2019'da Lucrecia Martel ve 2020'de Cate Blanchett idi. Moore, 2002'de Far From Heaven'daki performansıyla Volpi Cup En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü ve 2017'de Suburbicon'daki performansıyla Franca Sozzani Ödülü'nü kazanmıştı. Bir başka deyişle, Venedik Film Festivali'yle sıkı bağları olduğunu söylemiş olalım. Kariyerine iki Emmy, iki Altın Küre ve bir Oscar ödülü sığdıran Moore, en son When You Finish Saving the World filmiyle karşımıza çıkmıştı. Festivalin heyecanla beklenen programı da geçtiğimiz günlerde açıklandı. Festival, açılışını Noah Baumbach'ın bir Don DeLillo romanından uyarladığı ve başrollerini Adam Driver ile Greta Gerwig'in paylaştığı White Noise filmiyle yapacak. Bunun yanı sıra festival heyecan verici programıyla, ağırlayacağı konuklarla da dikkat çekmeyi başarıyor. Harry Styles ve Timothee Chalamet gibi son yılların gözde yıldızlarının yanı sıra Catherine Deneuve gibi sektörün efsanelerini de 2022 Venedik Film Festivali'nde göreceğiz. Don't Worry Darling yönetmeni Olivia Wilde, Penelope Cruz, Ana de Armas, Laura Dern, Christoph Waltz, Sigourney Weaver, Mia Goth ve jüri başkanı Julianne Moore, Cate Blanchett ve Hugh Jackman gibi isimleri kırmızı halıda görmek için sabırsızlanıyoruz. Bu sene ayrıca Saint Laurent, bu yılki Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan Yaşam Boyu Başarı ödülünü alırken efsanevi Fransız sinema oyuncusu Catherine Deneuve'ü onurlandıracak. Une Nuit avec Deneuve etkinliğinde, Mississippi Mermaid, The Hunger ve Heartbeat gibi sevilen filmlerin tüm gece gösterimi yapılacak. 79. Venedik Film Festivali, 31 Ağustos - 10 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Tarihi Palazzo del Casino'da düzenlenen bazı gösterimler ve gösterilerin yanı sıra bazı filmler Lido di Venezia'daki Modernist yapımı Palazzo del Cinema'da sahnelenecek. Alejandro G. Inarritu imzalı Bardo, False Chronicle Of A Handful Of Truths, İranlı yönetmen Jafar Panahi'nin No Bears'i, Marilyn Monroe'ya saygı duruşu niteliğindeki yapımların en yenisi Blonde, aynı zamanda açılış filmi olan Noah Baumbach imzalı White Noise, Ana Yarışma'da yer alanlardan filmlerden bazıları. Florence Pugh ve Harry Styles'lı Don't Worry Darling de gelen yorumları heyecanla beklediğimiz yapımlardan biri."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dünyanın en eski film festivali 78'inci kez kapılarını açarken Diana Dors'un gondol keyfinden Elizabeth Taylor'ın kutlama anlarına 17 vintage fotoğrafla kısa bir tura çıkıyoruz. İlk kez 1923 yılında düzenlenen festival 19.yüzyılda bir sanat sergisinden dönüşen en eski organizasyonlardan biri. Geleneksel olarak Lido Adası'nda düzenlenen Venedik Film Festivali sinematografik prestijin sembolü Altın Aslan'ı almak için yarışan pek çok isim ve filme ev sahipliği yaptı. Cannes Film Festivali ve Berlin Film Festivali dahil olmak üzere üç büyükler arasında yer alan Venedik Film Festivali tıpkı Cannes gibi yıldızları ağırlarken Berlin Film Festivali'nin de auteurist yaklaşımına sahip. Ayrıca gişe rekorları kıran filmler dışında İtalyan sinemasına verdiği destekle kendini ayrıştırmayı başarıyor. Etkinlik aynı zamanda On The Waterfront filminde harika bir oyunculuk sergileyen Marlon Brando'nun ses getirişinden, Eyes Wide Shut'ın Stanley Kubrick'in vefatından sonra gösterime girmesine pek çok önemli ana sahip. 2012 yılında ise Venedik Film Festivali herkesin izleyebilmesi adına filmlerin çevrimiçi gösterimine başladı. Bu yıl Venedik Film Festivali 78'inci kez kapılarını açarken Diana Dors'un gondol keyfinden Elizabeth Taylor'ın kutlama anlarına 17 vintage fotoğrafla kısa bir tura çıkıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tim Burton imzalı Wednesday, platformun en yüksek izlenme oranı ile açılış yapan dizisi olmanın yanı sıra geçtiğimiz hafta sekiz bölümlük ilk sezonuyla ilk haftasında en çok izlenen İngilizce dizi oldu. Örgülü saçları, simsiyah kıyafetleri ve ürkütücü tavırlarıyla hafızalarımızda yer edinen Wednesday Addams'a nihayet kavuştuk. Hatta o kadar çok özlemişiz ki Wednesday Addams'ın maceralarını merkeze alan dizi, ilk haftasında 341,23 milyon saat izlenerek ve TV listelerinde zirveye yükseldi. Yönetmen koltuğunda Tim Burton'ın oturduğu \"Wednesday\"de, Jenna Ortega'yı Wednesday Addams rolüyle görüyoruz. Ortega'ya Morticia Addams rolünde Catherine Zeta-Jones, Gomez Addams rolünde Luis Guzman, Pugsley Addams karakterinde ise Isaac Ordonez eşlik ediyor. Wednesday Addams'ın Nevermore Academy'de öğrencilik yıllarını da izlediğimiz, fantastik-korku-gizem-komedi benzersiz bir karışımı olarak tanımlanan \"Wednesday\" büyük ilgi gördü. Dizi, platformun en yüksek izlenme oranı ile açılış yapan dizisi olmanın yanı sıra geçtiğimiz hafta sekiz bölümlük ilk sezonuyla ilk haftasında en çok izlenen İngilizce dizi oldu. \"Wednesday'in yeni sahibi olduğu bu rekor daha önce \"Stranger Things\"e aitti. Dizinin dördüncü sezonu ilk haftasında 35.01 milyon saat izlemeye ulaşarak dikkat çekmişti. 21-27 Kasım haftasında Netflix Top 10 listesinde Wednesday'i takip eden yapımlar ise şöyle: 2. sırada izlenme sayısı 87,9 milyon saate ulaşan \"1899\" yer alıyor. \"The Crown\" 42.36 milyon saat izlenmeyle üçüncü sıraya yükselirken \"Dead to Me\" 3. sezon 33.3 milyon saatle hemen arkasından geliyor. Wednesday'in dumanı henüz üstünde tütmesine rağmen çok lezzetli kokular yükseldiğini anlıyoruz bu rekor haberleriyle. Ne izleyeceğini düşünenlerdenseniz, rekorların yeni sahibi bu diziye bir şans verebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Wes Anderson'ın yeni filmi 'Asteroid City'den ilk fragman yayınlandı. Ve fragmandan anladığımız kadarıyla Scarlett Johansson, büyüleyici bir femme fatale olarak karşımıza çıkacak. Geçtiğimiz birkaç yıl Wes Anderson için oldukça verimliydi. Son filmi The French Dispatch, 2021 yılında gösterime girdi. Anderson'un diğer filmlerinde olduğu gibi renkli ve ayrıntılı setleri, karakterleri, kostümleri ve konusuyla dikkat çeken film, Tilda Swinton, Frances McDormand, Bill Murray, Owen Wilson, Adrien Brody, Benicio del Toro, Jeffrey Wright, Timothee Chalamet ve Saoirse Ronan gibi birçok ünlü oyuncuyu bir araya getirmişti. Yönetmen şimdi de yine kalpleri ısıtacak başka bir filmle geri dönmeye hazırlanıyor. The Hollywood Reporter'ın aktardığına göre Asteroid City adlı sonraki projesi, 1950'li yıllarda kurgusal bir Amerikan çöl kasabasında geçen film, ülkenin dört bir yanından öğrencileri ve velileri, bilimsel rekabet ve eğlence için bir araya getiren Junior Stargazer kongresinin hikayesine odaklanıyor. Film, 'Hayatın anlamı üzerine şiirsel bir meditasyon' şeklinde tanımlanıyor. Bu ipuçlarından hareketle yeni filmin de Wes Anderson'ın tarzına uygun bir film gibi göründüğünü söylemek mümkün. Anderson ayrıca 2007'de The Darjeeling Limited, 2012'de Moonrise Kingdom ve 2018'de Isle of Dogs'da birlikte çalıştığı Roman Coppola ile birlikte tasarladığı orijinal bir hikayeye dayanan senaryonun ortak yapımcılığını üstlendi ve kaleme aldı. Bu arada ufukta bir Wes Anderson filmi varsa kutlamaların çok daha farklı sebepleri olduğunu biliriz. Zira yönetmen, yıldızlar geçidinin tam karşılığı olan kadrolar oluşturmasıyla bilinir. Anderson'ın renkli dünyasına konuk olacak oyuncular ise şöyle: Jason Schwartzman, Adrien Brody, Willem Dafoe, Jeffrey Wright, Tilda Swinton, Jeff Goldblum, Edward Norton, Liev Schreiber, Stephen Park, Tony Revolori ve Rupert Friend. O halde kadroda ayrıca Margot Robbie, Tom Hanks, Rita Wilson, Maya Hawke, Steve Carell, Matt Dillon, Hong Chau, Scarlett Johansson ve Bryan Cranston olduğunu da ekleyelim. 16 Haziran 2023'te gösterime girecek filmden bir fragman da yayınlandı. Ve fragmandan anladığımız kadarıyla Scarlett Johansson, büyüleyici bir femme fatale olarak karşımıza çıkacak. Anderson'ın bir diğer projesi için bu kadar uzun beklememize gerek kalmayabilir. Zira, Wes Anderson, bu yıl içinde Britanyalı yazar Roald Dahl'ın The Wonderful Story of Henry Sugar adlı kitabından uyarlanan, Benedict Cumberbatch, Ralph Fiennes, Dev Patel, Ben Kingsley ve Richard Ayoade başrollü bir filmle Netflix'te karşımıza çıkacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Wes Anderson'ın merakla beklenen yeni filmi The French Dispatch, Cannes Film Festivali'ndeki prömiyerinin ardından, sonbaharda vizyona girecek. Rushmore, The Royal Tenenbaums, The Grand Budapest Hotel gibi sevilen filmlerle hatırladığımız Wes Anderson, son filmi The French Dispatch ile bir kere daha sinemaseverlerle buluşacak. Filmin kadrosu, Anderson'ın şimdiye kadar bir araya getirdiği en etkileyici oyuncu kadrosu olacak gibi görünüyor. Timothee Chalamet, Benicio Del Toro, Tilda Swinton, Bill Murray, Frances McDormand, Saoirse Ronan, Lea Seydoux, Adrien Brody, Owen Wilson gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla dikkat çeken film, 20. yüzyılda Fransa'nın hayali bir şehrinde yaşayan Amerikalı gazetecilere yazılmış bir aşk mektubu olarak tanımlanıyor. Anderson'ın, Jason Schwartzman, Hugo Guinness ve Roman Coppola ile geliştirdiği bir hikayeden yola çıkan film, hayali bir 20. yüzyıl Fransız şehrinde bir Amerikan gazetesinin karakolunda geçiyor. Aslında The French Dispatchin dünya prömiyerinin, geçen sene Cannes Film Festivali'nde yapılması ve ardından 2020 yazında sinemalarda gösterime girmesi planlanıyordu. Ancak bu planlar pandemi nedeniyle rafa kaldırılmıştı. Yapılan son duyurulara göre film dünya prömiyerini 2021 Cannes Film Festivali'nde yaptıktan sonra 24 Eylül - 10 Ekim tarihleri arasında 59. New York Film Festivali'nde gösterilecek. 22 Ekim 2021'de ise vizyona girecek. Wes Anderson denilince birçoğumuzun aklına gelen ilk filmi, The Grand Budapest Hotel (2014), dokuz Oscar adaylığı almış ve dört ödül kazanmıştı. The French Dispatch de şimdiden 2022 sezonunun öne çıkan filmleri arasında yer alıyor ve heyecanımızı artırıyor!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Merakla beklediğimiz yeni Batman fragmanı nihayet yayında. Bizi neler beklediğine dair önemli ipuçları paylaşan fragmanı izliyoruz, defalarca. DC'nin geçtiğimiz akşam düzenlediği DC FanDome etkinliği onlarca yapımın fragman ve detaylarını öğrenmemize vesile oldu. Ancak içlerinden biri var ki, nefesimizi tutup gelecek yeni görüntüler için bambaşka bir heyecan yarattı hepimizde. Elbette Robert Pattinson'lı Batman'den bahsediyoruz. Tarihin en genç ve muhtemelen en karanlık Batman'i ile tanışmayı sabırsızlıkla beklerken, Warner Bros. en sonunda, yeni Batman fragmanını paylaştı. Bob Kane evreninden en sevdiğiniz karakterlerden ve kötü adamlardan bazılarını içeren filmin fragmanında dikkat çeken ilk şey aksiyon dozu. Giderek hızlanan fragmanda yalnızca en yeni Batman'imizi görmekle kalmıyor aynı zamanda Kedi Kadın rolünde Zoe Kravitz'i, Colin Farrell'in canlandıracağı, Batman'in baş düşmanlarından Penguin'i, Komiser Gordon rolüyle Jeffrey Write ve hatta Paul Dano'nun hayat verdiği The Riddler'ı da ilk kez görüyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. En sevdiğimiz animasyonlar listesinde daima ilk sıralarda yer alan 'Buz Devri'nin yeni filmi geliyor. Bu kez serinin üçüncü filmi Dinozorların Şafağı'nda tanıtılan, maceracı gelincik Buckminster'ı daha yakından tanıyacağız. En sevdiğimiz animasyonlar listesinde daima ilk sıralarda yer alan Buz Devri'nin yeni filmi geliyor. Bu kez serinin üçüncü filmi Dinozorların Şafağı'nda tanıtılan, maceracı gelincik Buckminster'ı daha yakından tanıyacağız. Yeni Buz Devri filmi, serinin önceki filmleri gibi Blue Sky değil Disney Studios çatısı altında gelecek. Bildiğiniz gibi Disney geçtiğimiz yıllarda 20th Century Fox'u satın almış ve 20th Century Fox'un animasyon stüdyolarından biri olan Blue Sky Stüdyosu da Disney'e bağlı bir stüdyo olmuştu. Gelen haberlere göre Buz Devri ekibi Disney Plus'a en az bir film için geri dönecek, yani devam filmleri için hala şansımız var! Disney Plus Day etkinliğinde yapılan açıklamaya göre Ice Age: Adventures of Buck Wild, tuhaf sıçan kardeşler Crash ve Eddie'yi dinozorlarla dolu yeraltı mağarasına döndürerek maceraperest gelinciklerin maceralarını anlatacak. Buz devri geri döndü. Buck Wild'ın Buz Devri Maceraları, 28 Ocak'ta Disney Plus'ta izleyicilerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Miyazaki Hayao'nun son projesi How Do You Live gelecek yıl 14 Temmuz'da gösterime girecek. Miyazaki Hayao'nun How Do You Live başlıklı son projesinin gelecek yıl 14 Temmuz'da gösterime gireceği açıklandı.1985 yılında Miyazaki tarafından kurulan Studio Ghibli tarafından yapılan açıklama çok fazla bilgi içermese de kuş benzeri bir yaratığın haberine eşlik edecek bir eskiz çizim paylaşıldı. Oscar ödüllü Miyazaki, uzun zamandır en sevdiği kitaplardan biri olan How Do You Liveı 2017'de beyaz perdeye uyarlamayı planladığını duyurmuş, kitabın İngilizce çevirisi ilk kez 2021 yılında Neil Gaiman'ın önsözüyle yayınlanmıştı. Genzaburo Yoshino imzalı bir kitaptan uyarlanan filmin, küçük bir çocuğun doğayı ve hayatı keşfetme sürecine odaklanacağı da sahip olduğumuz bilgiler arasında. Copper isimli çocuğun amcası tarafından kendisine hediye edilen günlüğe yazdıkları ve sorduklarıyla şekillenen bir hikaye var karşımızda. Stüdyo, son zamanlarda Miyazaki'nin eserlerine dayanan, \"Komşum Totoro\" ve \"Prenses Mononoke\" gibi filmlerden ilham alan oyuncaklardan oluşan bir tema parkı hazırlığında. Royal Shakespeare Company'nin \"Komşum Totoro\" sahne uyarlaması ise yakın zamanda Londra, Birleşik Krallık'ta gösterime girmişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bütün yaz boyunca Barbie filminden sızan görselleri, Margot Robbie ve Ryan Gosling'in ekran partneri olarak uyumlarını konuştuk. Konuşmaya da devam edeceğiz gibi; zira henüz Barbie filmine bile kavuşmadan Ryan Gosling ve Margot Robbie'yi başka bir projede daha görebiliriz. Biliyorsunuz 2022 yazımız Barbie filminden sızan görselleri, filmin rüzgarıyla hızını artıran Barbiecore akımını ve tabii Margot Robbie ile Ryan Gosling'in ekran partneri olarak uyumlarını konuşmakla geçti. Konuşmaya da devam edeceğiz gibi; zira henüz Barbie filmine bile kavuşmadan Ryan Gosling ve Margot Robbie'yi başka bir projede daha görebiliriz. Jay Roach tarafından yönetilecek Ocean's' serisinin devam filmi, Gosling ve Robbie'yi Barbie'deki rollerinden sonra yeniden bir araya getirecek. Hollywood Reporter haberine göre, Carrie Solomon'un senaryosuyla ilgili ayrıntılar gizli tutuluyor, ancak 1960'larda Avrupa'da geçen orijinal bir Ocean's Eleven masalı olduğu belirtiliyor. Barbie filmi için bir araya gelen Ryan Gosling ve Margot Robie'nin ekran enerjilerini izlemek için sabırsızlanıyorken, hiç beklemediğimiz yerden gelen bu sürpriz de bizi şaşırttı doğrusu. Filmle ilişkili gelişmeleri takip edeceğiz. Ayrıca sosyal medyada \"Ryan Gosling, yeni Emma Stone'unu buldu\" diyen paylaşımlara da çok güldüğümüzü söylememiz gerekiyor. Hatırlayacağınız üzere Gosling ve Emma Stone Crazy Stupid Love,Gangster Squad ve La La Land filmlerinde birlikte rol almış ve beyaz perdenin sevilen çiftlerinden olmuşlardı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Riz Ahmed, daha önce The Long Goodbye'da birlikte çalıştığı yönetmen Aniel Karia'nın Hamlet uyarlamasının başrolünü ve yapımcılığını üstlenecek. Size yeni Hamlet'i takdim edelim: Riz Ahmed. Riz Ahmed, daha önce The Long Goodbye'da birlikte çalıştığı yönetmen Aniel Karia'nın Hamlet uyarlamasının başrolünü ve yapımcılığını üstlenecek. Deadline'ın haberine göre, Karia ve Ahmed yeniden bir araya gelerek William Shakespeare'in ikonik eseri Hamlet'in hikayesini ele alacaklar. Ahmed'in, Hamlet başrolünü üstlendiği filmde ayrıca Morfydd Clark ve Joe Alwyn de yer alacak. Modern çağ için güncellenen Hamlet'in bu yeni versiyonu, prensin Londra'nın çağdaş gece hayatı sahnesine taşındığını ve intikam için şiddetli bir yolculuğun ortasında kaldığı gece hayatına odaklanacak. Film, orijinal oyunun aynı olay örgüsünü izleyecek; ancak ona modern bir dönüş yapacak. Shakespeare'in eserlerini modern çağa getirmek, Hollywood'da bir süredir çok revaçta. Başrollerini Leonardo DiCaprio ve Claire Danes'in oynadığı, Baz Luhrmann'ın Romeo ve Juliet'i, klasik hikayeyi yeniden canlandıran heyecan verici bir film sunarak beğeni toplamıştı. Sonra, elbette, Julia Stiles, Joseph Gordon-Levitt ve Heath Ledger tarafından yönetilen Gil Junger'ın 1999 tarihli romantik komedisi, 10 Things I Hate About You da Shakespeare'in The Taming of the Shrew'ından uyarlanmıştı. Ethan Hawke, Liev Schreiber, Kyle MacLachlan, Bill Murray ve Steve Zahn ile birlikte Stiles'ın yer aldığı bir diğer film olan Michael Almereyda'nın Hamlet'i de aklımıza gelen örneklerden. Listeyi uzatmak mümkün ama tüm bunların bir ortak özelliği olduğunu fark etmişsinizdir: Shakespeare hala en büyük ilham kaynaklarından biri. Riz Ahmed ve Aniel Karia'nın birliktelikleri bizi her seferinde heyecanlandırmayı başarıyor. İkilinin Hamlet yorumlamaları ve Ahmed'in performansı için de beklentilerimiz yüksek diyebiliriz. Filmin henüz belirlenmiş bir takvimi olmasa da biz bu heyecan verici uyarlamayı takipteyiz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir sonraki James Bond kim olacak? Daniel Craig'in artık James Bond canlandırmayacağını açıkladığı günden bu yana bu soru film endüstrisinin önde gelen isimlerinin dilinden düşmüyor. Şimdi, Ölmek İçin Zaman Yok'ta martini yudumlayan gizli ajan olarak beşinci kez sahneye çıkmasının ardından, söylenti değirmeni bir kez daha aşırı hızlandı. Güçlü olasılıklar olarak konuşulanlar arasında Bridgerton'ın gösterişli Hastings Dükü Rege-Jean Page; Crazy Rich Asians'ta kalpleri kazanan Henry Golding; ve Bond sürgündeyken son gişe rekorları kıran filmde 007 kod adını üstlenen Lashana Lynch yer alıyor. Ayrıca Kasım 2022'de, Nowhere Boy'dan Aaron Taylor-Johnson'ın da çok gizli bir deneme çekimi sırasında serinin yapımcısı Barbara Broccoli'yi etkiledikten sonra ön adaylardan biri haline geldiğine dair haberler ortaya çıktı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Müzik dünyasının efsanevi yıldızı Madonna'nın hayatının anlat��lacağı filme dair detaylar şekillenmeye devam ediyor. 2018'de BohemianRhapsody ile Freddie Mercury'nin hayatını daha yakından izleme fırsatı bulmuştuk; 24 Haziran'da vizyona girecek Elvis filmiyle de Elvis Presley'nin yaşamına tanıklık edeceğiz. Müzik dünyasının efsanevi yıldızları birer birer beyazperdenin parçası olurken, sırada hala önemli işlere imza atan bir isim var. Madonna'nın biyografisi, aslında uzun zamandır yapım aşamasında ancak kimin başrolü alacağı hala kesinlik kazanmış değil. Ancak rolü üstlenecek yıldızı yoğun bir program bekliyor. Zira günde 11 saate kadar çıkabilen dans dersleri ve ayrıca Madonna'yla yapılacak ses eğitimleri hazırlık sürecinin parçalarından. Peki, bu meşakkatli yolculuğa çıkması söz konusu isimler kimler bir bakalım. Listenin en kuvvetli adaylarından biri, son olarak InventingAnna'da izlediğimiz Julia Garner. Euphoria dizisiyle giderek daha da popüler hale gelen Sydney Sweeney ise Madonna'yı canlandırması muhtemelen oyunculardan. Ayrıca Florence Pugh, Emma Laird, Sky Ferreira ve Odessa Young'ın da başrol için düşünüldüğünü ekleyelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Disney, Princess Diaries dünyasının kapılarını açmak için hazırlıklara başladı. Anne Hathaway de en az bizim kadar heyecanlı! Disney, \"Princess Diaries\" dünyasının kapılarını açmak için hazırlıklara başladı. Anne Hathaway de en az bizim kadar heyecanlı! \"Acemi Prenses\" olarak da bildiğimiz \"The Princess Diaries\" romantik komedi türünün altın çağı diyebileceğimiz 2000'li yılların en ikonik filmlerinden biriydi. 2001 yılında vizyona giren film, Avrupa'daki Genovia krallığının tahtının varisi olduğunu öğrenen Amerikalı genç bir kadın rolünde izlediğimiz Anne Hathaway ve Julie Andrews'ı bir araya getirmişti. Film o dönem, dünya çapında 165,3 milyon dolarlık bir gişe hasılatı elde etmiş ve devam filmi için tüm şartları sağlamıştı. Aradan geçen üç yılın ardından hem Hathaway hem de Andrews, \"Princess Diaries 2: Royal Engagement\" için geri dönmüştü. Son yıllarda yeniden çekimlerin, uyarlamaların haberlerini almaktan yorgun düştük diyebiliriz. Bir yandan sevdiğimiz hikayelere geri dönmenin sevincini yaşıyoruz ancak bir yandan da olası hayal kırıklıklarıyla baş etmeye çalışıyoruz. Ancak söz konusu popüler kültürün en önemli filmlerinden biri olan \"Princess Diaries\" serisi olunca heyecanlanmamak elde değil. The Hollywood Reporter'a göre, senaryoda Aadrita Mukerji imzasını göreceğiz. Ayrıca son iki filmde de yapımcı olan Debra Martin Chase'in üçüncü kez geri döneceği bilgisi de paylaşıldı. Henüz yapım aşamasında olduğu için ne yazık ki oyuncu kadrosu henüz açıklanmadı. Bir başka deyişle tanıdığımız karakterlerin ortaya çıkıp çıkmayacağını hala bilmiyoruz.Yapılan açıklamalara göre Hathaway'in geri döneceğini garantileyen resmi bir anlaşma henüz yok. Ancak Hathaway, Devil Wears Prada filminin yeniden çekilmesi hakkındaki fikirlerinin aksine bu serinin devam filmi için umut ışığı yakmayı başardı. Neler olacak, heyecanla takipteyiz. Tabii bu sırada serinin ilk iki filmini birkaç kere daha izleyeceğimizi söyleyemimize gerek yoktur heralde!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Thor: Love and Thunder başlıklı dördüncü Thor filmi 2022 yazında vizyona girmek için gün sayıyor. Chris Hemsworth, Tessa Thompson ve Natalie Portman'lı yeni film hakkında bildiğimiz her şey burada. Thor: Love and Thunder başlıklı dördüncü Thor filmi 2022 yazında vizyona girmek için gün sayıyor. Chris Hemsworth, Tessa Thompson ve Natalie Portman'lı yeni film hakkında bildiğimiz her şey burada. Elbette, Chris Hemsworth olmadan bir Thor filmi düşünmek imkansız. Natalie Portman da Jane Foster rolüyle seriye geri dönüyor. Ayrıca Taika Waititi'nin de bir kez daha Korg'u oynamanın yanı sıra filmin yönetmeni olarak geri döneceğini de belirtelim. Ekim 2019'da ABC'nin Jimmy Kimmel Live programında yer alan Oscar ödüllü oyuncu, Korg'un Love and Thunder için geri döneceğini doğrulamıştı. Chris Pratt, Vin Diesel, Karen Gillan, Dave Bautista, Bradley Cooper ve Pom Klementieff ve Christian Bale de filmin kadrosundaki isimlerden bazıları. Thor'un Marvel yolculuğu sırasında sevdiklerini kaybederek zor zamanlar geçirdiğini hepimiz biliyoruz. Bu filmde kahramanımızı daha önce şimdiye kadar deneyimlemediği bir yolculukta izleyeceğiz: İç huzur arayışı. Ancak bu emekliliği, tanrıların yok edilmesini isteyen Gorr olarak bilinen galaktik bir katil tarafından kesintiye uğrayacak. Tehditle mücadele etmek için Thor, Kral Valkyrie , Korg ve eski kız arkadaşı Jane Foster'ın yardımını alır. Birlikte yeni düşmanlarını durdurmak için kozmik bir maceraya atılırlar. Film Ragnarok ve Endgame'den sonra geçtiğinden, Thor'un Galaksinin Koruyucuları ile uğraşması ve Endgame'den sonra hala yolunu bulmaya çalışmasıyla başlayacağını da hatırlatalım. Tüm Marvel projeleri pandemi nedeniyle ertelenmişti. Aslında geçen Kasım ayında yayınlanması planlanan Thor: Love and Thunder'ın yeni vizyon tarihi 8 Temmuz 2022 olarak belirlendi. Geri sayımı başlatabiliriz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yeni neslin gelecek vadeden isimlerinden biri Timothee Chalamet. Kariyerini de oldukça başarılı bir şekilde inşa ediyor ve bu doğrultuda güçlü projelerde yer alıyor her defasında. Genellikle tercihini dram türündeki filmlerden yana yapıyor; en azından bu güne kadar. Zira kendisi de bu kalıptan çıkmak istemiş olacak ki bambaşka bir kılığa bürünecek yeni filmi için. Bayrağı Gene Wilder ve Johnny Depp'ten sonra devralmaya hazırlanan Chalamet, beyazperdenin en genç Willy Wonka'sı olacak. Paul King tarafından yönetilecek müzikal filmin yapımcılığını ise Harry Potter serisinden tanıdığımız David Heyman üstleniyor. Çekimlerin ise Eylül ayında başlaması planlanıyor şimdilik. Konusu itibariyle de genç Willy Wonka'nın ünlü çikolata fabrikasını açmadan önceki hayatına odaklanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Akademi Ödülleri'nin çiçeği burnunda sahipleri sizi mutlu etti mi bilemiyoruz ama yılın filmlerinden aklımızda kalan görünümleri hatırlıyoruz. Akademi Ödülleri'nin çiçeği burnunda sahipleri sizi mutlu etti mi bilemiyoruz ama sezonun filmlerinden memnun kaldığımızı söyleyebiliriz. Sinema salonlarından uzak kaldık ama pek çok dijital platformda, merakla beklediğimiz filmlere kavuştuk. Kimi hayal kırıklıklarıyla kimi de övgülerimizle geride kalsa da unutulmayan bazı anlar var. Bu sene, En İyi Saç ve Makyaj Tasarımı ve En İyi Kostüm Tasarım ödüllerini kazanan Ma Rainey's Black Bottom'ı bir kere daha selamladıktan sonra, bir yandan Vogue UK'den Giles Hattersley'in akıllarda kalan ikonik görünümlerine göz atıyor, bir yandan da yolunu gözlediğimiz yapımların dikkat çeken kostümlerini keşfe çıkıyoruz. Amanda Seyfried, filmdeki her görünümüyle bu listeyi hak ediyor diyebiliriz ancak siyah beyaz bu filmde tüm parlaklığını hissettiğimiz altın sarısı elbiseyi seçmek istedik. Kostüm tasarımcısı Trish Summerville'in ellerinden çıkan elbise, yıldız Davies'in gerçek hayattaki gardırobundaki bir parçanın oldukça yakın bir şekilde uyarlanmasıyla son haline kavuştu. Bu iddalı elbiseyi görmek ve 1940'lara uzanan bir yolculuk yapmak isteyenler, ödül sezonunda umduğunu bulamayan Mank'a bir şans verebilir. Prömiyerini Venedik Film festivali'nde yapan One Night in Miami, törende deyim yerindeyse fırtına gibi esen Regina King'in ilk uzun metraj yönetmenlik deneyimi. Aslında söz açılmışken King'i sayfalarca övmek isterdik fakat şimdilik kostümlere odaklanmakla yetineceğiz. Malcolm X, Muhammed Ali, Sam Cooke, Jim Brown bir gece bir araya gelse neler olur? sorusu üzerinden şekillenen filmin kostümleri 60'lar hissini verme konusunda oldukça başarılıydı. Deneyimli kostüm tasarımcısı Francine Jamison-Tanchuck'un bu dokuyu filme aktarmak için oyuncu kadrosuyla detaylı bir şekilde çalıştığı da gelen bilgiler arasında. Favorimiz ise Leslie Odom Jr.'ın hayat verdiği, Sam Cooke'un bordo ceketi ve mercan renkli gömleği. Tanchuck, Indiwere'a verdiği bir demeçte, Sam'in tarzında kol düğmelerinin de ne kadar önemli olduğunu söylemişti. Bu bilgi sayesinde izlerken gözlerinizin kol düğmelerine kaydığını fark edebilirsiniz. Bu sene, En İyi Saç ve Makyaj Tasarımı ve En İyi Kostüm Tasarım ödüllerini kazanan Ma Rainey's Black Bottom'ı girişte selamlamıştık ancak listenin devamında da yer almalı diye düşündük. Viola Davis ve Chadwick Boseman'ın başrollerinde yer aldığı filmde, performanslar kadar mükemmel kostüm tasarımları da övgüyü hak ediyor. Film, kostümleri, saç ve makyajlarıyla hayranlık uyandırıyor; yönetmen George C. Wolfe'un kurduğu dünyada güçlü bir rol üstleniyor. Oscar ödüllü kostüm tasarımcısı Ann Roth'un, Ma Rainey's Black Bottom'un tüm oyuncu kadrosu için gardıropları hazırlamak için iki haftadan biraz fazla zaman geçirdiğini de söyleyelim. Bu yönüyle filmin, Hollywood'da 50 yıldan uzun süredir çalışan Roth'un en zorlu projelerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Filmden belirli bir görünüm seçmek istedik ancak çok kararsız kaldık. Kurduğu dünya ve kostümleriyle bizleri 1920'li yıllara götüren filmi izleyince siz de benzer bir kararsızlık yaşayabilirsiniz. Her ne kadar listemiz aklımızda kalan görünümleri içerse de bir diğer yanımız da henüz göremediklerimiz için heyecanlanıyor! Önümüzdeki günlerde kostüm tasarımları ve makyajlarıyla bizi heyecanlandıracak yapımlardan biri Oscar ödüllü Emma Stone'un başrolünde yer alacağı Cruella. İzleyiciyi 1970'lerin Londra'sına bir yolculuğa çıkaracak film, genç moda tasarımcısı Estella de Vil'in, Cruella olarak bilinen acımasız ve korkunç bir efsaneye dönüşme sürecine odaklanacak. Modanın başrolde olacağını şimdiden tahmin ettiğimiz filmin küstümleri Mad Max: Fury Road'un arkasındaki Oscarlı Jenny Beavenve'a emanet. Estella filmde kendisi de bir moda tasarımcısı olduğu için kostüm seçimlerinin, değişen karakteri ve kişiliğiyle birlikte bunu yansıtması bekleniyor. 70'lerin Londrası'nda punk kıyafetleri ve kırmızı rujuyla izleyeceğimiz Cruella ve hafızalarımıza kazınacak kostümleri için sabırsızlanıyoruz. 1995 yılında Milan'da bir tetikçi tarafından vurularak öldürülen Gucci moda evinin eski başkanı Maurizio Gucci'nin cinayetini konu alan House of Gucci, Lady Gaga ve Adam Driver'ı bir araya getirmesi nedeniyle zaten yeterince dikkat çekici, biliyoruz. Öte yandan filmin devam eden çekimlerinden gelen set görüntüleri kostümler için de sabırsızlanmamıza neden oluyor. Gelen fotoğraflardan birinde Gaga, kahve renkli puantiyeli bir gömlek elbise, deri bir debriyaj çanta ve badem burunlu pompalardan oluşan bir kıyafetle karşımıza çıkıyor. Bir diğerinde ise Roma'nın Arnavut kaldırımlı sokaklarında, tatlı bir kolye ve uzun duvakla tamamlanmış, ince kollu gelinliğiyle karşımıza çıkıyor. Instagram'da Adam Driver ile birlikte paylaştığı fotoğrafı da unutmayalım tabii. Merakla beklenen filmin vizyon tarihi henüz belli değil ancak kavuşmak için epey bekleyeceğiz gibi görünüyor. Oyuncular ve Gucci Ailesi'nin hikayesini düşünce kesinlikle beklemeye değer diyebiliriz. Bir süre daha setten gelen fotoğraflarla avunacağız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Eski vampir, son Batman Robert Pattinson, Oscarlı yönetmen Bong Joon-ho ile yeni bir proje için görüşmelerde. Onu ilk olarak Harry Potter ve Ateş Kadehi filminde Cedric rolüyle tanıdı birçoğumuz. Acı kaybı için üzülürken bir yandan da bu parlayan yeteneği bir kere daha nerede izleyeceğiz diye düşündük; bu kez de yakışıklı ve duyarlı bir vampir olarak karşımızdaydı. Robert Pattinson geniş kitlelere ismini duyurabildiği popüler yapımlarla kariyerinde ilerleyecek diye düşünürken -üstelik Harry Potter ve Alacakaranlık serisi gibi gişe rekorları kıran filmlerde başarılı olmasına rağmen- kariyerinde yepyeni maceralara atılmaktan çekinmedi. Kariyerine bağımsız sinema filmleri ve birbirinden farklı roller sığdıran Pattinson'ı şimdilerde Batman olarak izlemek için gün sayıyoruz. Ancak Pattinson'ın gündemi oldukça yoğun. Hollywood Reporter'ın özel haberine göre Parasite filmiyle Oscar kazanan yönetmen Bong Joon-ho, Mickey7 adlı kitaptan uyarlanacak ve kendi yazıp yöneteceği yeni filminde, Robert Pattinson ile çalışmak istiyor. Kitap, Mickey7 adlı karakterin Niflheim adındaki bir yeri kolonileştirme görevini üstlenmesine ve bu riskli görev sırasında hayatını kaybedip klon olarak yeniden dünyaya gelmesi sonrasında başına gelenlere odaklanıyor. Projede Robert Pattinson'ı izleyebilecek miyiz; henüz kesinleşmiş bir bilgi yok. Ancak kariyerine birbirinden farklı hikayeler sığdıran Pattinson'u, Mickey7 olarak izleme ihtimalini şimdiden sevdik diyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her çağın klasikleri var; kitaplar, sinema ve televizyon alanındaki eserler zaman içinde önemini koruyor. Klasikler zamanın ötesinde evrensel temaları işliyor ve bu nedenle her dönemde ilgi çekici olmayı başarıyor. Ayrıca, Z kuşağı da bu eserlerde sıkça karşılaşılan alıntılar üzerinden gerçek aydınlanmalar yaşıyor. Sizin için seçtiğimiz filmler ve diziler sadece ilgi çekici değil, aynı zamanda eğlence anlamında da yeni favorileriniz arasında yer alacak. Sadece bu da değil: Çok eğleneceğinizi hatta bazılarının yeni favorileriniz arasında yer alacağını göreceksiniz. Dawson's Creek'i hiç görmemiş birine anlatmaya nereden başlayacaksınız? Tam bir hormonal hezeyan içinde olan, birbirlerine dönen ve bu arada ara sıra dışarıdan gelen bir saldırıyla paranoyaya kapılan dört arkadaş. Gençlik dizisi olan yapım 1998 yılından 2003 yılına kadar devam etti. Dawson's Creek'i görmemiş olmak, TV tarihinin bir parçasını kaçırmak anlamına geliyor denilebilir. Bu muhteşem dizide James Van Der Beek , Katie Holmes , Michelle Williams ve Joshua Jackson rol alıyor. 1987 yapımı olan Dirty Dancing, dans öğretmeni Johnny'nin , ailesiyle birlikte Catskill Dağları'nda tatil yapan Baby ile arasındaki yaz aşkı o yıllara damga vurdu. Film, renkli karakterleri ve ultra seksi dans sahneleriyle tüm zamanların en popüler romantik komedilerinden biri oldu. Vizyona girmesinden neredeyse onlarca yıl sonra hala sinemanın en kült dans filmi olmayı sürdürüyor. Y kuşağının gerçekleştirdiği herhangi bir dans etkinliği, her zaman Emile Ardolino tarafından yönetilen ve Eleanor Bergstein tarafından yazılan bu filmle anıldı. Kimi seviyorsun: Dylan'ı mı yoksa Brendon'ı mı? Jason Priestley ve Luke Perry'e 90'lı kızların aşık olduğu kült dizi bugün anılmaya devam ediyor. Sırt çantalarında ve defterlerde resimleri, duvarlarda posterleri vardı. Stranger Things'in bile böyle bir satışı olmadı. 10 sezon boyunca merakla izlenen dizi, liseye giden gençlerin başından geçen olayları konu aldı. İkonografik açıdan 90'lı yılların en stil sahibi filmi ve aynı zamanda Leonardo DiCaprio'nun nefes kestiği haliyle ve özgünlüğüyle kült bir film. Yönetmenliğini Baz Luhrman'ın yaptığı 1996 yapımı filmde müzik, romantizm, intikam var... Bütünüyle Shakespeare'in ünlü oyunun konu alındığı filmi, bir kere izleyen tekrar tekrar ziyaret ediyor. Mean Girls, 2004 yapımı bir film. Orada dünden, bugünden ve yarından pek çok lise faunası bulacaksınız: züppeler, çalışkanlar ve standart hayat sürenler. Cady Heron, geldiği yeni okulun kızlar grubu The Plastics'in gözdesi olur, ta ki Regina George'un eski erkek arkadaşı Aaron Samuels'e aşık olana kadar. Filmde, başlı başına son yılların hayal gücü klasiği olan Lindsay Lohan ve Rachel McAdams'ı bulacaksınız. Aşk, kıskançlık ve kin; bu türde şansını denemek isteyenlere çok şey öğreten ve öğretecek olan en klasik gençlik komedilerinden biri. Ghostbusters, bugün doğmuş olsanız bile bilmemenizin mümkün olmadığı bir hayal inşa edilmiştir. Film, ilkel özel efektlerine rağmen, inanılmaz oyuncu kadrosu ve gişe rekorları kıran türlerin hala kıskandığı eğlence kapasitesiyle bir komedi klasiği. Matthew Perry-Chandler'ın zamansız ölümünden sonra birçok gencin Friends dizisini duyduğunu ama izlemediğini tahmin ediyoruz. Friends'in sekiz sezonu Netflix'te yayınlanıyor, bundan yararlanmanızı tavsiye ederiz. Birkaç arkadaş birbirleriyle konuşup notlarını karşılaştırarak bize iş hayatından aşka kadar her şeyi bu dizide anlattı. Kendinizi evinizde hissetmenizi sağlayan bu mükemmel dizi izlenmeden olmaz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İflah olmaz romantik komedi severlerin defalarca izlemekten vazgeçemeyeceği 5 ikonik yapımı hatırlıyoruz. Biz iflah olmaz romantik komedi severleri biliriz ki iyi bir romantik komedi filmi replikleri ezbere bilseniz bile defalarca izlenebilir. İzlemeye başladığınız anda ne hissettiğiniz önemsizleşir, tüm dertleriniz bir süreliğine de olsa yok olur. Son günlerde yeni bir romantik komedi filmiyle emekiliğine kısa bir ara veren Cameron Diaz'ın başrolü Kate Winslet ile paylaştığı bir Nancy Meyers filmi. Karşılıklı olarak evlerini yılbaşına kadar değiştirme kararı alan iki kadının maceralarını izliyoruz. Noel ruhuna uygun bir film olsa da zamansız olduğu fikrindeyiz. Sıcak bir yaz gecesine de rahatlıkla eşlik edebilir. Komik, patavatsız ve gerçek. Ne zaman karşılaşırsak karşılaşalım maceralarını iştahla izlediğimiz Bridget Jones elbette bu listede yer alacaktı. Renee Zellweger'ı başrolünde izlediğimiz serinin devam filmleri gelse de 2001 yapımı bu filmin yeri başka. Helen Fielding'in aynı adlı romanından uyarlanan bu filmde, halen hayatını rayına oturtamamış Bridget'in, aşık olduğu iki erkeğin arasında kalma macerasını izliyoruz. Tabii ki tüm romantik komedilerin atası kabul edilen Gurur ve Önyargı esintileriyle... Nora Ephron tarafından yazılan ve Rob Reiner tarafından yönetilen 1989 Amerikan romantik komedisi, yıllardır cevap aranan bir sorunun peşinden koşuyor: \"Kadın ve erkek sadece arkadaş olabilir mi?\" Başrollerinde Meg Ryan ve Billy Crystal'ın yer aldığı film, ne zaman bahsi geçse açıp izlemek isteyeceğiniz filmlerden. Anna Scott, dünyanın en tanınmış film yıldızı, William Thacker ise bir kitabevi sahibidir. Her ikisi için de 'bir şey' ya da 'biri' eksik gibidir. Notting Hill'de bir yerde karşılaştıklarında Anna ve William'ın aklından geçen son şey aşktır. Hugh Grant ve rom-com kraliçelerinden Julia Roberts'ın başrollerini paylaştığı film, türünün tüm örneklerindeki klişeleri içerse de rom-com denilince akla gelen başarılı örneklerden biri. Yönetmenliğini Glenn Ficarra ve John Requa'nın, senaristliğini ise Dan Fogelman'ın üstlendiği, 2011 yapımı bir romantik komedi. Emma Stone ve Ryan Gosling ikilisinin ileriki yıllarda da devam edecek partnerliklerinin ilk örneği olan filmde orta yaşlardaki evli bir adamın, karısının kendisinden boşanmak istemesi sonrasında değişen hayatını izliyoruz. Bu ikonik yapım Türkiye'de de birçok kez farklı şekillerde uyarlandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Daha önce farklı projelerde yapımcı ve yazar yönünü de kanıtlayan Zoe Kravitz, yeni projesinde yönetmen koltuğuna geçiyor. 32 yaşındaki genç oyuncu Zoe Kravitz, Channing Tatum'ın başrolünde yer alacağı yeni projesi Pussy Island için yönetmen koltuğuna geçiyor. \"Bu hikayeyi 2017'de yazmaya başladım. Genel olarak bir kadın ve bu sektörde çalışan bir kadın olarak karşı cinsten oldukça vahşi davranışlarla karşılaştım\" diyen Kravitz filmde Slater King isimli milyarderin adasına davet ettiği genç garson Frida'nın karşılaştığı korkunç hikayeyi anlatıyor. #MeToo hareketinin tema olduğu filmden \"İnsanlar gelişiyor ve değişiyor, ancak birçok insanın ağzında geçmiş davranışlarından kalmış kötü bir tat var. Buna bir gönderme yapan, ama aynı zamanda eğlenceli, birçok yönden gerçekten eğlenceli bir film\" sözleriyle bahseden Kravitz, Pussy Island başlığının ağır bir anlam taşıyan eğlenceli tarafını da çok sevdiğini ekliyor. Bu proje daha önce High Fidelty dizisinin senaristliğini ve yapımcılığını üstlenen Kravitz'in ilk yönetmenlik denemesi. Sinema dünyasının her alanına adım atmaya çalışan oyuncunun kamera önünden vazgeçmeye de niyeti yok. Kravitz, yakında yayımlanacak Batman filminde Robert Pattinson'un karşısında Catwoman olarak yer alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sürdürülebilirlik kavramı, kökünde nesiller arası saygı ve değer aktarımını içeren bir tanıma sahiptir. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, uzun vadeli refahı önceliklendiren seçimler yapma ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek yaratma çabasını ortaya koyar. Sürdürülebilir yaşam felsefesi bireylerin yaşlarından ziyade, kişisel tercihler, kolektif eylemler ve toplumsal önceliklerle şekillenir. Peki tüketim ve sürdürülebilirlik kavramlarına kuşak penceresiyle bakınca, nesiller arası nasıl bir dönüşüm gözlemliyoruz? Sizce zaman içerisinde ilerleme mi yoksa gerileme mi yaşanmıştır? Bu yazıda sizleri geleneksel X, Y, Z kuşaklarının davranış biçimlerinin ötesinde, sürdürülebilir yaşam uygulamalarının tarihsel evrimini incelediğim bir yolculuğa çıkarıyorum. Başlangıç noktası olarak eski çağlara gittiğimizde, ilk insan topluluklarının sürdürülebilir yaşamı zorunluluktan uyguladıklarını gözlemliyoruz; ancak bu dönem insanları tarıma güvenen ve doğanın sınırlarına saygı duyan ideal bir yaşam yaklaşımını benimsemişler. Yerli kültürler geniş ekolojik bilgiye sahiplerdi ve nesiller arası bu bilgilerin aktarımı çok kıymetliydi. Kaynaklara değer verilen, ihtiyaç odaklı tüketim, topluluklara hakimdi. Ardından yaşanan endüstri devrimiyle bir anda odak, ekonomik büyümeye çevrildi. Bu durum, hırslı ve duyarsız bir dönemin başlangıcı oldu. Sanayi Devrimi hızlı teknolojik ilerlemeleri ve şehirleşmeyi beraberinde getirirken aynı zamanda çevresel bozulmaya, doğal kaynakların sömürülmesine ve zorlu çalışma koşullarına da yol açtı. Kültürel düzlemdeyse, ben-merkezci bir yaşam tarzı yaygındı. 1970'lerde, baby boomer'ların 'Me generation' olarak anılması oldukça manidar. İçinde yaşadığımız bu antroposen çağı çok iyi anlatıyor: Bu ifade kişisel önceliklerin, sosyal ve çevresel sorumluluktan daha fazla önem kazandığı kültürel bir akım olarak popülerlik kazanmış ve hatta 'açgözlülük iyidir' mantrası ile genişletilmişti. Hızlı tüketim kapitalizmin ışığında çığ gibi büyürken, tüm alışkanlıkları kökten değiştirdi. Üretim hatları ülkeler arasına taşınıp, kompleks tedarik zincirleriyle yeni pazar yerleri yaratılırken, tüm bu trafiğin görünmeyen maliyeti ve nasıl bir çevresel ayak izi yaratacağı ancak yıllar sonra fark edilecekti... Ancak ilginçtir ki tam bu dönemin içinden geçerken,1987 senesinde Birleşmiş Milletler'in yayınladığı raporla ilk kez sürdürülebilir ilerleme kavramı tanımlandı ve bir milat olarak tarihte yerini aldı. 2000'li yılların başları, dijitalleşme ve bilgi çağı olarak hafızalarda yer ederken, Y kuşağı da geniş seviyede bilgiye erişebilen bu dijital çağda büyüdü. Buna paralel olarak sanayi devriminden bu yana ilk kez, bir kuşağın sürdürülebilirlik konularında bilinçli ve duyarlı davrandığı görülmeye başladı. Atık sorunu, hızlı tüketimin etkileri sorgulandı. Etik markaların desteklenmesi ve iklim eyleminin savunulması gibi uygulamalar konuşulur oldu. Bu süreci hızlandıran ve sürdürülebilirliği tüm kitlelere genişleten en kritik dönüm noktalarıysa, 2015 -2018 yıllarında yaşandı. İklim değişikliği ve küresel ısınmayı ele almayı amaçlayan Paris Anlaşması (2015) sürdürülebilirliği uluslararası arenada kritik sorun olarak politik gündeme taşımış oldu. Bir diğer dönüm noktası ise, 2018'de Greta Thunberg liderliğinde başlayan Fridays for Future ile gençlerin önderlik ettiği diğer aktivist hareketler, iklim aciliyeti konusunda büyük farkındalıklar yarattı. Eş zamanlı olarak, endüstriyel alanda birçok yenilik görülmeye başlandı; elektrikli araçlar, güneş panelleri ve rüzgar türbinleri gibi yenilikler enerji sektörünü dönüştürdü. Teknolojik ilerlemeler yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir tarım uygulamaları gibi yeşil çözümlerin geliştirilmesini hızlandırmaya başladı. Kurumsal kültürde de ana odak halini alan CSR uygulamaları ve raporlamalarla şirketlerin sürdürülebilirlik stratejileri bir zorunluluk halini aldı. Tüketiciler çevresel ve sosyal etki konularında daha bilinçli hale gelerek sürdürülebilir ürünlere ve etik uygulamalara olan talebi artırdı. Döngüsel ve paylaşım ekonomisinin yükselişi, daha duyarlı tüketim modellerine doğru bir değişimi davet etti. Tüm bu süreçlere baktığımızda, esas dönüşüme ve sistemsel kırılmaya liderlik eden bir nesil var ki, ezberleri bozuyor ve bizlere geleceğe dair umut veriyor. Tahmin ettiğiniz üzere Z kuşağından bahsediyorum. Sürdürülebilirlikle ilgili kararlar söz konusu olduğunda, Z kuşağı tüketicilerinin eski nesillere göre çok büyük bir ikna gücüne sahip olduğunu görüyoruz. Z kuşağı tüketicilerinin dörtte üçü, satın alma kararlarını verirken sürdürülebilirliğin kendileri için marka adından daha önemli olduğunu belirtiyor. Bir ürünü satın almadan önce ikinci el ve kiralama yollarını deniyor. 2019'dan bu yana, Z kuşağı olgunlaşıp genç yetişkinlere dönüştükçe, kolektif sesleri dünya genelinde daha büyük bir güç haline geldi. Bu demografik grup, kendi değerleriyle uyumlu seçimler yapmaya son derece bağlı ve bu tercihler gezegenin geleceğini ilk sıraya koyuyor. Alternatif tüketim sistemlerini, karbon ayak izini azaltmayı, küçük ölçekli üretici ve yerel işletmeleri desteklemeyi, döngüsel ekonomiye katılmayı geniş kitlelere yayan ve markaları dönüşüme zorlayan bir güçle karşı karşıyayız ne mutlu ki... Şimdiye kadar görülmüş en yıkıcı kuşak olacakları öngörüsü pek de şaşırtıcı değil. Sürdürülebilirliğin tarihsel ve nesiller arası yolculuğuna baktığımızda, duyarsız ve ben-merkezci devrin geride kaldığını görüyorum ve sistemlerin yeniden tanımlandığı heyecan verici bir dönemin yaklaştığına inanıyorum. Gerçek dönüşüm gücü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde zihniyet ve davranışta bir değişimle mümkün. Kuşaklar ötesi ve zamansız bir sürdürülebilirlik kavramı ancak bu şekilde köklenebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yakın planlarınız arasında evinizde değişikliğe gitme planlarınız varsa 2023'ün muhtemel tasarım trendleri size ilham verebilir. Cesur duvar renklerinden, farklı dokulara hem estetik hem de işlevsel olarak iç mekanlarınızda yapabileceğiniz değişikliklere göz atalım. Yeni yıl ile evinizde değişikliğe gitme planlarınız varsa 2023'ün muhtemel tasarım trendleri size ilham verebilir. Cesur duvar renklerinden farklı dokulara hem estetik hem de işlevsel olarak iç mekanlarınızda yapabileceğiniz değişikliklere göz atalım. Uzun bir süredir tasarım dünyasını hakimiyeti altına alan minimalizm 2023 yılında yerini daha cesur seçeneklere bırakıyor. Canlı ve parlak renkteki duvarların yanı sıra doku ve tasarımlarıyla da dikkat çeken duvar kağıtları iç mekanları daha geniş ve sofistike gösterme konusunda bize yardımcı olacak. Beğeniler de alanlara sıcaklık, derinlik ve karakter katan canlılığa doğru yöneliyor. Art deco esintili alanların yanı sıra, Brütalizm ve Bauhaus gibi farklı stilleri de deneyeceğiz. İşin ehli tarafından usta bir işçilikle hazırlanan parçalara olan ilgi 2023'te artarak devam ediyor. Günümüzde özellikle modern ve rahatlıktan yana evlerde, koordineli alanlar ve uyumlu mobilya takımlarının eskisi kadar önemli olmadığını fark ediyoruz. Bu yönelim, mekanlarda kişisel dokunuşlar ve her biri özel olan parçalara yer açmamıza vesile oluyor. Vintage pazarlar, mezatlar ya da aklınıza gelebilecek her usta işçilik eseri hiç olmadığı kadar değerli. Eski veya yenilenmiş mobilyalara artan ilgi bir yandan tüketim çılgınlığının hızını keserken bir yandan da iç mekanları özgün kimliklere dönüştürüyor. 2023 için yaratıcı örnekler bulabilirsiniz. Son yıllarda beden ve ruh sağlımız üzerine daha fazla düşünmeye başladığımızı fark etmişsinizdir. Bu yeni alışkanlığımız elbette vaktimizin büyük bir çoğunluğunu geçirdiğimiz evlerde de kendine yer bulmayı başarıyor. Tasarımcıların tahminlerine göre sağlıklı yaşam için ayrılan yoga, meditasyon ya da spor köşe ve odaları hiç olmadığı kadar gündemimizde olacak. Pandeminin sona ermesiyle evlerimizle kurduğumuz ilişki de evrim geçirmeye başladı. Bir araya gelmenin ve uzun sofralarda buluşmanın önemini daha iyi anladığımız bugünlerde uzun yıllardır hayatımızda olan geniş açık alanlar, yerlerini samimi köşeler ve özel yemek alanlarına bırakıyor. İç mekanların olmazsa olmazı aydınlatmalar, mekana duygu ve karakter kazandırma konusunda da önemli bir rol üstleniyor. 2023 yılında aydınlatmada kullanılan her türlü aksesuar ve gerecin daha gösterişli, daha heykelsi ve başlı başına öne çıkan parçalar olacağını söyleyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. BLESS'in Design Miami 2023 teklifi, FENDI'nin güçlü yönlerini ortaya çıkaran çok yönlü yaklaşımlardan oluşan bir oyun alanı oluşturuyor. Standda, FENDI CASA ortaklığıyla geliştirilen ve hem ön cephe manzarası hem de arka cephe parkurları oluşturacak şekilde düzenlenen dört adet çift taraflı paravan hakim. Paravan elemanların ön yüzleri FENDI ile ilgili iç mekanların gerçek boyutlu fotoğraf belgelerine ev sahipliği yaparken, arka yüzleri ise oturma, masa ve depolama elemanları şeklinde işlevsel bir yaklaşım sunan mobilyalarla donatılıyor. BLESS tarafından yaratılan mini bir ek odada ise; önceki koleksiyonlardan elde edilen stoklar kullanılarak 'ileri dönüştürülmüş', deri ve kürk parçalarıyla kaplanmış deterjan şişeleri de dahil olmak üzere, geri dönüştürülmüş özel materyaller sergileniyor. Fendibackfrontal'ların kalbinde, BLESS; FENDI'nin dikkat çekici becerisini kutlamak için derin bir arzu duyarken; ama aynı zamanda doğuşu bir aile birlikteliği olan ve mevcut ve son derece insani yapısı nedeniyle neredeyse bir aile meselesi olan bir şirket yaratmanın daha az söylenen değerine de vurgu yapıyor. FENDI bu bağlamda kuruluşunun üzerinden yüz yıl sonra bile geniş bir aileye benzemeye devam ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaratıcı enerji kabına sığmamaya başladığında üretmekten başka yol yoktur. Her ikisi de yaklaşık iki yıl önce yeni bir rota çizmeye karar vererek, çamura bulanan ve ilhamını sabırla besledikleri iç kaynaklarından alan seramik tasarımcılarıyla kesişiyor yolumuz. Carmelina Greco ile Melbourne'deki atölyesinden dans ederek çıkan, İnci Erdoğan'la İstanbul'daki atölyesinde ipek bir kumaş gibi kıvrılan kilin, eşsiz formlara bürünme hikayesine karışıyoruz. Kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olarak, ilham aramaya değil de, ilham almaya açık olduğum için bunu kendi yararıma kullanıyorum. Her yerde şekiller görüyorum ve bunu eğlenceli bir şekil ve tasarım kusuruyla işime dahil ediyorum diyor Carmelina Greco. Yaratıcı zihinler için zamanı boşa geçirmek aslında var olmayan bir tabir. Yaratmak için gereken sakinliği, o dinginlik halini fikirleri evirip çevirmek için değerlendirmek, boş zamanın aksine asıl yaratımın gerçekleştiği süreç aslında. Her zaman sahip olamadığımız bu zaman lüksünü, zorla, hatta hayatımızı dondurarak bize kazandıran pandemi döneminin pozitif dönüşlerinden biri de şüphesiz bu oldu. Karşımıza her gün yeni bir sanatçının üretimleri çıkarken, yeteneğini ve yaratıcı enerjisini derinlere gömmüş olanların kazandığı zaman, geri dönüşlerini bonkörce yapmaya başladı. Avustralya'nın Melbourne şehrinde yaşayan heykeltıraş ve seramik sanatçısı Carmelina Greco'nun çamura yeniden bulanması da tam olarak bu dinginlik sayesinde olmuş. Avustralya'da doğup büyüyen sanatçı, büyürken yaratıcı olmak adına çok zaman harcadığını ve geçmişte ailesi, arkadaşları, çocukları ve evi için tasarımlar yaptığını söylüyor. Fakat pandemi öncesinde bambaşka bir rotada, kendi kuaförünü işleten Carmelina, karantinalar sırasında kile olan tutkusunun yeniden ortaya çıktığını fark ediyor ve Carms Clay'i yaratma hikayesi de böyle başlıyor. Heykellerini yaratırken özgür bir süreç için kendine alan açan kilin manipüleye açık bir malzeme olmasının belirleyici olduğunu anlatıyor Carmelina Greco: \"Cevremdeki dünyaya hayranım ve işimin bir yansıması olan denizin ve etrafımı saran güzel doğanın olağandışı unsurlarından ilham alıyorum. Parçalarımın, heykellerin kalın kıvrımlarından kaselerin narin dalgalarına kadar tüm farklı sanat biçimlerini göstermesini seviyorum. Stillerimi tanımlamak, ben temelimi oluşturana kadar asla tamamen değişmez. Midemde hissetmiyorsam, her şeye yeniden başlıyorum. Parça için stilini bulduktan sonra, en sevdiği müziği dinlerken ellerinin o anda hissettiklerini yaratmasına izin veriyor Greco. Her heykel farklı, benzersiz ve tamamen el yapımı. Her yerde şekiller görüyorum ve bunu eğlenceli ve mükemmel olmayan bir üslupla işime dahil ediyorum diyor. Her zaman elleriyle çalışan ve doğası gereği seramiğin de aynı hareketle kendisine üretme imkanı tanımasının eğlenceyi sanata dönüştürme, sürekli yeni form ve şekiller deneme fırsatı yarattığından bahseden Carmelina, 18 ay önce yarattığı Carms Clay'in, bu denli kısa bir sürede bu kadar ilerlediğini görmenin çok kıymetli olduğunu da vurguluyor. Yaşadığı coğrafyadan ilham alan seramik sanatçısının planları arasında; kendisini de heyecanlandıran tasarımlar üretmesini sağlayan ülkesini dolaşıp beslenerek, markasının nereye evrildiğini görmek var. Hayal gücünü, yaratıcı enerjisini ve kendini özgür kılmayı başaran ve bu sayede çamurun sonsuz ihtimalleri arasında çarpıcı bir dil yaratan İnci Erdoğan'ın markası Leta Ceramic'le tanışıyoruz. Gücünü sadece yalın tasarım dilinden almak yerine fonksiyonelliği de işin içine katan tasarımcı, henüz çok yeni olan Leta'nın koleksiyonuna sehpa, aydınlatma, duvar objeleri, ayna, heykel gibi farklı başlıkları ilk andan itibaren dahil etmiş. Kendini sınırlamaktan vazgeçerek çıktığı yolda, 2020 yılında kurduğu Leta Ceramic'i, Üretim iç güdüsü ve özgürleştirici bir süreç arayışıyla hayata geçen bir marka olarak tanımlıyor ve sanatla tasarımı hayatının merkezine alma hikayesi de böyle başlıyor. Leta, Kuzey Kafkasya dillerinden biri olan Lazca'da kil anlamına geliyor. İlhamını kendi kökeninden ve pek çok şeyin temeli diyerek özetlediği doğadan ve topraktan alan tasarımcı için kil, bir nevi tazelenme ve yeniden başlama noktası olmuş. Sanatçı bir aileden gelmesinin de güçlendirdiği yaratma içgüdüsünü takip ederek, elle şekillendirme tekniğiyle form odaklı fonksiyonel tasarımlar üreten Erdoğan, üretimini İstanbul'da kurduğu ve büyüttüğü atölyesinde sürdürüyor. Özgürce şekillenen amorf formların ağırlıklı olduğu tasarımlarında aydınlatma ürünleri ve heykelsi objelerin yanı sıra iç mekanda kullanılabilecek fonksiyonel parçalar da tasarlayan İnci Erdoğan; Tüm bunları yaparken plastik değerleri göz ardı etmemek asıl amacım diyor ve devam ediyor: İşler zaman zaman yuvarlak bitişlerle finalize olurken; kimi zaman çok daha keskin geometrik formlara ya da bunların kompozisyonuna dönüşebiliyor. Süreci, tamamen görsel algımla hareket ettiğim uzun kararlar silsilesi olarak tanımlayabilirim. Kil bire bir temasla, herhangi bir aracı olmadan ellerinizde sizin yorumunuzla forma dönüşen bir malzeme. Dolayısıyla elbette ana materyalin rolü, fikirlerimle eş değer. Kille çalışmak tıpkı hayatın kendisi gibi her zaman sabır istiyor, deneyimle güçleniyor ve malzemeyle iyi iletişim gerektiriyor. Ve tabii tüm bu süreç beni oldukça besliyor. Üretimlerinin yaşam, zaman, etkileşim denkleminde sürekli bir değişim içinde olacağını belirten tasarımcı, zihninde dönen yeni fikirler ve atölyesinde geçireceği zamanın karşılığı olan yeni üretimleri için heyecanlı; markasını uluslararası düzleme taşıma konusunda ise kararlı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Volvo Cars; tamamen elektrikli olarak tasarlanan ilk modeli yeni Volvo C40 Recharge ile bilinçli bir üretimle, daha yere yakın ve daha şık bir tasarımla birlikle bir SUV'un sağlayacağı bütün avantajları sunuyor. Dünya liderlerini ve enerji sağlayıcılarını; kendine ait ve diğer elektrikli otomobillerin iklim açısından potansiyellerinden tam anlamıyla yararlanabilmek için temiz enerjiye yapılan yatırımları önemli ölçüde arttırmak için Volvo Cars çağrı başlatıyor. Çağrı, Volvo Cars'ın en son tamamen elektrikli otomobilinin genel yaşam döngüsü karbon emisyonlarına ilişkin yeni yayınlanan bir raporla örtüşüyor. Bu rapor, bir otomobilin temiz enerji kaynakları kullanılarak üretilmesi ve şarj edilmesi durumunda yüksek CO2 azaltma potansiyeli gösteriyor. Volvo Cars, 2030 yılına kadar tamamen elektrikli bir otomobil üreticisi olmayı hedefliyor ve önümüzdeki yıllarda sektörün iddialı bir şekilde elektrikliye geçiş planlarından biri olarak yeni tamamen elektrikli otomobil ailesini piyasaya sürmeyi planlıyor. Bu plan, tüm faaliyet alanlarında karbon emisyonlarını azaltarak 2040 yılına kadar iklim nötr bir şirket olma hedefinin bir parçası. Sıfır emisyonlu bir geleceğe olan bağlılığın en son göstergesi olaraksa yeni Volvo C40 Recharge'ı sunuyor. C40 Recharge, daha yere yakın ve daha şık bir tasarımla birlikte, bir SUV'un sağlayacağı bütün avantajları sunuyor. CMA araç platformunda üretilen C40, tarihte sadece tamamen elektrikli olarak tasarlanan ilk Volvo modeli. Önce XC40 Recharge ve şimdi de C40 Recharge'ın piyasaya sürülmesinin ardından Volvo Cars, önümüzdeki yıllarda birkaç elektrikli modeli daha piyasaya sürecek. Şirket, 2025 yılına kadar, küresel satış hacminin yüzde 50'sinin tamamen elektrikli otomobillerden ve geri kalanının ise hibrit modellerden oluşmasını hedefliyor. 2030 yılında ise satılan tüm otomobiller tamamen elektrikli olacak. Volvo Cars'ın teknolojiden sorumlu genel müdür yardımcısı, CTO'su Henrik Green: \"C40 Recharge, Volvo'nun geleceğini temsil ederken aynı zamanda nereye doğru ilerlediğimizi de gösteriyor. Tamamen elektrikli olan araç, yalnızca online olarak satışa sunuluyor. Yeni bir Volvo almak hiç bu kadar çekici olmamıştı\" diyor. C40 Recharge'ın arkası, alt tavan çizgisiyle uyumlu çarpıcı bir tasarıma sahipken, yeni ön tasarımı ise elektrikli Volvo'lar için yeni bir yüz sunuyor ve en son piksel teknolojisine sahip farlar ise dikkat çekiyor. C40 Recharge içerisinde, pek çok Volvo sürücüsünün tercih ettiği yüksek bir oturma konumu sağlarken; modele özgü bir dizi renk ve dekor seçeneğiyle birlikte sunuluyor. C40 ayrıca, içerisinde hiç deri materyal olmayan ilk Volvo modeli oluyor. C40 Recharge'da, XC40 Recharge'da olduğu gibi, Google ile ortaklaşa geliştirilen ve Android işletim sistemini temel alan, iyi bir bilgi-eğlence sistemlerinden oluşuyor. Tüketicilere Google Haritalar, Google Asistan ve Google Play Store gibi yerleşik Google uygulamaları ve hizmetleri sunuyor. Ayrıca Volvo Cars'ın sergilediği önemli bir duruş ise; tamamen elektrikli yeni Volvo'larda deri malzeme kullanmayacak oluşu. 2030 yılına kadar içerisinde deri malzeme bulunmayan tamamen elektrikli otomobiller geliyor. Volvo Cars, deriden arındırma hedefinin bir parçası olarak, otomobil endüstrisinde kullanılan birçok malzeme yerine; kullanılabilecek, yüksek kalitede, sürdürülebilir kaynaklar araştırıyor. 2040 yılına kadar tamamen döngüsel bir iş modeline geçmeyi planlayan şirket, 2025 yılına kadar yeni Volvo otomobillerindeki malzemenin yüzde 25'inin geri dönüştürülmüş ve bio-tabanlı içerikten oluşmasını hedefliyor. Volvo Cars 2025'e kadar, iklim planlarının bir parçası olarak, malzeme tedarikçileri de dahil olmak üzere tüm acil tedarikçilerinin yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanmasını hedefliyor. Şirketin iç mekanlarda deri kullanma kararından vazgeçişi, ormansızlaşma da dahil olmak üzere büyükbaş hayvancılığın olumsuz çevresel etkilerinden kaynaklanıyor. Çoğunluğu sığır yetiştiriciliğinden ve insan faaliyetlerinden kaynaklanan küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 14'ünden hayvancılığın sorumlu olduğu tahmin ediliyor. Volvo Cars tarafından üretilen yeni bir iç malzeme olan Nordico; PET şişeler gibi geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılan tekstillerden, İsveç ve Finlandiya'daki sürdürülebilir ormanlardan elde edilen biyolojik nitelikli malzemelerden ve şarap endüstrisinden geri dönüştürülmüş mantarlardan oluşacak ve birinci sınıf iç tasarım için yeni bir standart belirleyecek. Bu malzeme, ilk defa yeni nesil Volvo modellerinde görülebilecek. Volvo Cars küresel sürdürülebilirlik direktörü Stuart Templar: İlerici bir otomobil üreticisi olmak, sadece CO2 emisyonlarını değil, sürdürülebilirliğin tüm alanlarını ele almamız gerektiği anlamına geliyor. Sorumlu tedarik, hayvan refahına saygı da dahil olmak üzere bu işin önemli bir parçası. Elektrikli otomobillerimizde deri kullanmamak bu sorunu çözmek için çok iyi bir adım dedi. Volvo Cars, 2019 yılında pazara sunduğu ilk elektrikli otomobili XC40 Recharge ile başlayarak, tüm tamamen elektrikli modelleri için bir LCA raporu yayınlıyor. Bu raporlar, çeşitli senaryolar altında otomobilin CO2 etkisi açısından tam şeffaflık ve müşterilere otomobilin genel iklim ayak izi hakkında değerli bilgiler sağlıyor. C40 Recharge LCA raporu, içten yanmalı motorla çalışan bir XC40 kompakt SUV'da 59 ton olan yaşam döngüsü CO2 ayak izinin, temiz kaynaklardan üretilen elektrikle şarj edildiğinde 27 ton CO2'ye düştüğünü gösteriyor. Bununla birlikte, C40 Recharge ortalama küresel enerji karışımı kullanarak şarj edildiğinde (yaklaşık yüzde 60'ı fosil yakıtlardan üretiliyor), otomobilin yaşam döngüsü CO2 tonajı 50 tona kadar çıkabiliyor ve geleneksel olarak çalışan bir araca kıyasla çevresel kazanımları önemli ölçüde azaltıyor. Temiz enerji, elektrikli otomobil üretiminde yer alan karbon ayak izini azaltmada da önemli bir faktör. LCA, bir C40 Recharge üretim emisyonlarının benzinli bir XC40'tan yüzde 70 daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu, esas olarak batarya ve çelik üretiminin karbon yoğunluğunun yanı sıra otomobildeki yüksek oranlı alüminyumun kullanımından da kaynaklanıyor. Volvo Cars, SSAB ile fosilsiz çelik geliştirmek ve batarya tedarikçileri ile yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanan bataryalar üretmek için planlı iş birlikleri de dahil olmak üzere bu emisyonları ele almak için aktif adımlar atıyor. Şirket, tedarik zincirindeki karbon emisyonlarını 2025 yılına kadar yüzde 25 oranında azaltmak da dahil olmak üzere, 2018 ile 2025 arasında otomobil başına ortalama yaşam döngüsü karbon ayak izini yüzde 40 azaltmayı hedefliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Defne Arıkoğlu ve Yasmin Karamolla ile yeni markaları DEYA ve cam üfleme sanatının en modern hali hakkında konuştuk. Defne Arıkoğlu: Çocukken güzel alanlar yaratma tutkuma evcilik oynamakla başladım. American University'de Halkla İlişkiler ve Stratejik İletişim ile Pazarlama bölümlerinden mezun olduktan sonra Amerika'da tasarımcı ve inşaat markalarını bünyesinde tutan en iyi ajanslardan biri olan DADA Goldberg dahil olmak üzere çeşitli PR ajanslarında ve bir teknoloji girişiminin pazarlama departmanında çalışarak değerli deneyimler kazandım. Yaratıcı yönümü daha fazla keşfetmek için IE University Mimarlık Fakültesi'nde iç mimarlık kursu aldım. Bu deneyimler yaratıcı içgüdülerimden yararlanmamı ve yaratmayı sevdiğim şeyleri etkili bir şekilde pazarlamamı sağladı. Yasmin Karamolla: Çocukluğumdan beri sanata, renklere ve tasarıma ilgim vardı. Ailem tekstilci olduğu için etrafımda kumaşlar ve kıyafetlerle büyüdüm. Böyle olunca da moda tasarımı okumaya karar verdim. Londra'da Güzel Sanatlar Lisesi'ni bitirdikten sonra Central Saint Martins'de Womenswear Foundation okudum. Oradan sonra Regent's University'den Moda Tasarım bölümünden birincilikle mezun oldum. Türkiye'de ve İngiltere'de moda sektöründe çalışıp deneyim kazandıktan sonra kendi yolumu çizmek istediğime karar verdim. Rengarenk kıyafetler tasarlamaktan güzel cam ürünlerimizi tasarlamaya döndüm. Yaratıcılık hayatımızın her yerinde; sanatta, doğada, farklı kültürlerde, kahve dükkanlarında, ve etrafımızdaki her şeyden ilham buluyoruz. Tasarımlarımızın arkasındaki ilham ve DEYA'nın kreasyonlarının özü tam olarak bu. DEYA'nın doğuşunun ilginç bir hikayesi var. İkimiz de Türkiye'ye döndüğümüzde evlerimizde misafirleri ağırlarken şık ve eğlenceli dekoratif parçaları bulmakta zorlandığımızı konuşuyorduk. O sırada ikimizde daha yeni mezun olmuştuk ve hayata ilk adımımızı nasıl atılmak istediğimizi düşünüyorduk. İşte o zaman kendi üfleme cam markamızı kurma fikri ortaya çıktı. Masa düzenlerine benzersiz bir dokunuş getirmek ve yemek deneyimlerini gerçekten özel kılmak istedik. DEYA, Defne ve Yasmin isimlerimizin birleşiminden türetilen ve kurucu ortaklar olarak yolculuğumuzu yansıtan anlamlı bir isim. Ortaklığımızın ve markaya olan bağlılığımızın basit ama içten bir temsili. Benzersiz, renkli, neşeli. Tasarımlarımızın zarif ve eğlenceli bir dokunuşla yansıtarak göz alıcı ve enerjik bir ambiyans yarattığına inanıyoruz. Tasarımlarımız, farklı, asimetrik şekiller ve canlı renklerle tamamlanan çekicilikleriyle öne çıkıyor. Zarifliğin ve eğlencenin bize göre en doğru karışımı olan bu tasarımların onları benzersiz ve unutulmaz kıldığını düşünüyoruz. Cam, iç tasarım tutkumuzla örtüşen, bizim için mükemmel bir araç oldu. Aslında ikimizde camla ilgileneceğimizi hiç düşünmezdik ama ilginç bir şekilde ikimizin de tutkusu haline geldi. Karşılaştığımız zorluklara rağmen cam sanatına olan sevgimiz bizi motive etti ve DEYA'nın yolculuğu için doğru seçim olduğunu biliyorduk. Değişim kaçınılmaz. Tasarım sürecimizde antik camlardan ve renklerden ilham alırken camın evrimini kucaklıyoruz. Cam sanatının geleneksel köklerine saygı duyarken onu çağdaş estetikle aşılamanın çok önemli olduğuna inanıyoruz. Boris De Beijer ve Otto Prutscher farklı ve şık tasarımlarıyla büyük hayranlık duyduğumuz cam sanatçıları. Onların çalışmaları bizim DEYA vizyonumuzla örtüşüyor. Sürdürülebilirlik günümüz dünyasında çok önemli ve buna olan bağlılığımız bizi cam sanatını bir araç olarak seçmeye itti. Camın sürdürülebilir olmasıyla beraber paketlememizde de aynı hassasiyeti göstermeye özen gösterdik. Çevre üzerindeki etkimizi azaltmak için geri dönüştürülebilir kutular kullanıyoruz. Markamızı büyütürken sürdürülebilirliğe olan bağlılığımızı da büyütmek istiyoruz. Aslında her aşamayı büyük bir özenle yaptık. Renk uyumu ve rengin en yüksek kalitesi için yurtdışından renk alımı yapmamızdan, işlevsellikleri ve her parçanın özenle üretilmesine kadar her ayrıntı bizim için çok önemliydi. Tasarımların üretilmesinden sonra müşterilerimizin internet sitesi ve paket deneyimlerine de ayrıca çok dikkat ettik. Evine DEYA tasarımlarından alan herkesin bir heyecan ve benzersizlik duygusu hissetmekle beraber bir toplumun parçası gibi hissetmelerini istiyoruz. Farklı bir şey yaratmanın ve tasarımlarımızın hayata geçtiğine tanık olmanın heyecanı gerçekten keyif vericiydi. Bu bir keşif yolculuğuydu ve tutkumuzu dünyayla paylaşmak için sabırsızlanıyorduk. Umarız ki kendimizi geliştirdikçe daha da heyecanlandıran çalışmalara imza atarız. Şaşırtıcı bir şekilde, hayır. Engellerle ve başkalarının şüpheciliğiyle karşılaşmamıza rağmen bu bizi sadece daha da motive etti. Kalbimizde doğru yolda olduğumuzu biliyorduk. Zorluklar sadece kararlılığımızı güçlendirdi. Geçmişin özünü modernizm dokunuşuyla harmanlayan retro ve art nouveau tasarımlardan ilham aldık. Bu tasarım dönemlerinin nostaljisi, tasarımların şekilleri ve renkleri yaratıcı sürecimizi etkiledi. İki genç kadın girişimci olarak kadın formundan da çok etkilendik. Sanata olan sevgimizden dolayı özellikle Cheeky Giant ve Bloomy'nin tasarımlarında kadın figürlerinden ilham aldık. Ayrıca doğadaki gördüğümüz şekiller de tasarımlarımızın tamamlayıcı parçası oldu. Prickly'nin kaktüse benzemesi veya Blue I Am'in iki mavi tonunun karışımıyla denizdeki dalgalara benzemesinden esinlendik. Defne Arıkoğlu: Pasta standına bayılıyorum, en sevdiklerimden biri. Adını Danseuse olan pasta standımız dansçılardan ilham alması da evime ayrı bir hareket kattığını düşünüyorum. Asimetrik tasarımı ve renkleri farklı şekillerde kullandıkça farklı enerjiler yarattığını düşünüyorum. Yasmin Karamolla: En sevdiğim ürün sorusu çok zor çünkü hepsini çok severek ürettik ama bir tanesini seçmem gerekirse o da Cheeky Giant olur. Tasarlarken en çok zorlandığımız ürün oydu çünkü bir sürü farklı versiyonu yapıldı ve hepsini çok sevdik. Bu versiyonun renk uyumu markamızın renkleri olduğu için ve ana şekline karar verirken Annie Morris'in Flower Head isimli eserinden ilham aldığımız için benim favorim. Geri bildirimler çok olumluydu. İnsanlar parçalarımızı tamamlayan Pilevneli Galeri'de zeytin ağaçlarının altında günbatımını izleyerek ürünleri farklı şekillerde kullanımını görmeyi çok sevdiler. Misk ile beraber hazırladığımız modern büfenin tasarımı ve çiçeklerin kullanımı da ayrı bir ilgi gördü. Tasarımlarımızın işlevselliği ve benzersizliği, kreasyonlarımızdaki gelenek ve modernlik karışımını bizimle paylaşan dostlarımız arasında büyük yankı uyandırdığını düşünüyoruz. Nereden başlasak? Çok büyük hayallerimiz var! DEYA'yı gelecekte farklı cam malzemeleri ve diğer sanatsal girişimleri keşfeden küresel bir marka olarak görüyoruz. Olasılıklar bizim için sınırsız ve önümüzdeki yolculuk için heyecanlıyız. Yaratıcılığa olan tutkumuz ve sürdürülebilirliğe olan bağlılığımız DEYA'nın büyümesinde yol gösterici ilkeler olmaya devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bir ara Instagram 'Keşfet'imde döne döne denk geldiğim ve her seferinde beni gülümseten bir Reels vardı, acaba size de denk geldi mi? Gen Z (1997 ile 2012 arası doğanlar) ile Gen X (1965 ile 1980 arası doğanlar) arasındaki kuşak farkını küçük bir oyunla anlatan bir Reel's'tı bu. İki kuşağın mensupları aralarına birbirlerinden kopya çekmemeleri için bir paravan koyuyorlar. Daha sonra da sıklıkla kullandıkları teknolojileri beden dilleri ile anlatmaları isteniyor. İlk soru otomobilin penceresini açıp kapatmak. X'ler bu hareketi anlatmak için bir kolu tutup çevirir gibi yaparken Z'lerin küçük bir düğmeye dokunur gibi yapması yeterli oluyor. İkinci soru telefonu kapatmak. X'ler ellerini ahizeye benzetirken Z'ler yine bir düğmeye dokunur gibi yaparak konuyu kapatıyor. İzlerken güldüren ancak bir yandan da düşündüren bir video. Videoyu izlerken aklıma bir anda, arkadaşımın iki yaşındaki kızının, annesine göstermek için tuttuğum Vogue'u eline alıp sayfada bir görseli büyütmek için parmaklarıyla adeta iPad'de bir görseli büyütür gibi çabalaması geldi. Sonra bu minik kız amacına ulaşamayınca derginin bozuk olduğuna karar verip sinirlenmiş ve ağlamaya başlamıştı. Böyle anları kaçırmamak çok önemli. İnsanlık başına gelen - bilhassa iyi şeyleri - oldukça hızla özümseyip, alışıyor. İngilizcede bunun için güzel bir deyim var: Part of the furniture. Bir şeyin ayrılmaz parçası, demirbaşı haline gelmek demek ama daha çok, güzel şeyler zaten hep varmış gibi muamele edip, ilk iki saniye sevinip, sonra hakkını vermemek anlamında kullanılıyor. Hatırlıyorum 1997 senesinde ilk kez evimize bilgisayar alınmış ve internet gelmişti. Ayrıca o sene kız kardeşim de doğmuştu. Onun doğumundan önce eve bilgisayar geldiği için teknolojiye ne kadar meraklı olduğumu bilen babam beni kızdırmak için Bilgisayarlar çıktığı gibi evine alınanlar mı yoksa bilgisayarlı eve doğanlar mı daha şanslı diye sorup dururdu. Hangisi daha şanslı diye kafamda sorup durur, cevap veremez sonra da ona ters ters bakar geçerdim. Ancak bilgisayarsız olmak nedir deneyimlediğim için bilgisayar teknolojileri beni her zaman heyecanlandırmaya devam etti. Çünkü bilgisayar olan bir eve doğmak, Google'a bilmediğin soruyu yazıp öğrenmek, hava kararınca ışıkları açmak gibi sıradan bir şeye dönüşüyor. Yani demirbaşa. Nesiller hakkında Yazı İşleri Müdürümüzle konuşurken bunlar aklımdaydı hep. Hangi teknolojiler kime göre demirbaş? Ve tabii farklı jenerasyonların, farklı teknolojik araçları nasıl ve ne şekilde kullandıkları... Örneğin dünya çapında büyük heyecanla lanse edilen sesli asistan teknolojilerini en çok düşünülenin aksine 1946-64 yılları arasında doğan Baby Boomer'lar kullanmaya başlamıştı. Çünkü ufacık telefon ekranlarına dertlerini yazıp delirmektense telefona dertlerini sesli söylemek onlar için aşırı rahattı. Tüm teknoloji markalarına ters köşe yapan teknoloji kullanımlarından biri de tabletler. Farkındaysanız tablet kullanan bir yetişkin yok. Ya ekranları telefona göre büyük diye Baby Boomer'lar kullanıyor ya da baby'lerin ta kendisi! Öyle ki her restorana gittiğimde Her bebek arabasına bir tablet kampanyası olduğunu düşünüyorum. Bir başka gözlemlemeyi sevdiğim nesiller arası teknoloji farklılığı ise kullanım alışkanlıkları. Boomer'lar zamanında koca koca bir masaüstü set up'u kurup, senelerdir o bilgisayarı döne döne kullanırken; Z'ler giderek en hafif, en ince laptop'ı 2 senede bir yenilemek için birbirleriyle yarışır durumdalar. En son acaba ne zaman masaüstü bilgisayar gördüler sahi? İş sadece seçtikleri aletlerde farklılaşmıyor tabii... En sık kullanılan sosyal medya mecraları da jenerasyonlara göre değişiyor. Örneğin Facebook'ta daha çok dedeler, halalar, teyzeler varken; yeğenler, kuzenler TikTok'ta. Çünkü içeriklerin tüketim hızı ve üretim ritmi, jenerasyonların mecralarla ilişkilerini belirleyen en büyük etmen. Ama sanılmasın ki her şeyin en ateşlisini, en hızlısını gençler kapıyor. Örneğin fotoğraf makineleri... Aylardır New York sokakları, ellerinde ucuz Kodak makinesi olan ergenlerle dolu. Kim bu çocuklara film yıkamayı öğretti de bu nostaljiye bulaşmaya karar verdiler bilmiyorum ama gençliklerinde tüm özel günlerinin fotoğraflarını görmek için filmlerin yıkanmasını en az 2-3 hafta bekledikten sonra ulaşabilen ailelerinin elinde hep son model fotoğraf makineleri var. Romantik bir köşe yazarı olsaydım Teknoloji herkese bir tur nazlı yüzünü göstermeyi seviyor sanırım derdim ama onun yerine akıllı bir köşe yazarınız var. Gençlerin filmli fotoğraf makinesi kullanmayı tercih etmelerinin tek sebebi, hepsinin cebindeki telefonlarında zaten 48 MP kameraya sahip olmaları. En yüksek kamera teknolojisi zaten onların gerçekliğinin demirbaşı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Killing Eve vedasını henüz atlatamamış olabiliriz. Neyse ki Jodie Comer, West End sahnesindeki ilk tek kişilik oyununun Brodway'e taşınacağı müjdesini vererek bize yardımcı oluyor. Killing Eve vedasını henüz atlatamamış olabiliriz. Neyse ki Villanelle rolüyle dikkat çeken Jodie Comer, West End sahnesindeki ilk tek kişilik oyununun Brodway'e taşınacağı müjdesini vererek bize yardımcı oluyor. İngiliz aktris Jodie Comer, Broadway'deki ilk çıkışını önümüzdeki yıl Londra'daki hit oyunu Prima Facie New York'a taşındığında yapacak. 29 yaşındaki aktris, oyunda Tessa isimli, işçi sınıfının kökeninden başlayarak oyunun zirvesinde olmak, savunmak, çapraz sorgulamak ve kazanmak için çalışan genç, parlak bir avukat�� canlandırıyor. Oyuncunun performansı eleştirmenlerden de övgüler almayı başarmıştı. Sıra bu etkileyici performansı Brodway'e taşımakta. Bu, Emmy ve BAFTA ödüllü oyuncunun Broadway'e ilk çıkışı olacak. Suzie Miller tarafından yazılan oyun şu anda Londra West End'de gösteriminin son haftalarında. 18 Haziran'da Londra'da sona erecek ve önümüzdeki bahar New York Broadway'de sahnelenmeye başlayacak. Comer müjdeli haberi Instagram sayfasında yaptığı paylaşımla duyurdu. Comer yaptığı açıklamada \"Geçtiğimiz birkaç hafta içinde Londra'da Tessa'nın hikayesini anlatmak mutlak bir ayrıcalıktı ve şimdi Prima Facie'yi Broadway'e götürme fırsatına sahip olmak bir rüyanın gerçekleşmesi\" ifadelerine yer verdi. Prima Facie 2023'te daha sonra açıklanacak bir tarihte Shubert Tiyatrosu'nda sahnelenecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kimi eski bir caz şarkıcısının değişen hayatına konuk oluyor, kimi William Shakespeare'in aşkla, sihirle, doğayla, insanla ve perilerle dolu komedisini yeniden sahneliyor. Radarımızdaki beş yerli tiyatro oyununu derledik. Kimi eski bir caz şarkıcısının değişen hayatına konuk oluyor, kimi William Shakespeare'in aşkla, sihirle, doğayla, insanla ve perilerle dolu komedisini yeniden sahneliyor. Radarımızdaki beş yerli tiyatro oyununu derledik. Shakespeare'in yazdığı dünyanın en bilinen romantik tregedyası olan Romeo ve Juliet bir kez daha sahnede. Deniz Can Aktaş ve Naz Çağla Irmak'ın tiyatro tarihinin en gözde aşıklarını canlandırdığı oyun 11 ve 23 Mart tarihlerinde DasDas'ta izlenebilir. William Shakespeare'in; aşkla, sihirle, doğayla, insanla ve perilerle dolu komedisi Bir Yaz Gecesi Rüyası, Can Doğan'ın çevirisiyle ve bir Kumbaracı50 uyarlamasıyla seyirciyle buluşuyor. Gülhan Kadim'in uyarladığı oyunda sahnede Burcu Özhızalan Yazıcı, Ceyda Akel, Gizem Akdoğan, Gülhan Kadim, Sercan Gülbahar, Tuğra Can Bıçak, Yeşim Sarı'yı görüyoruz. 4, 5, 11 ve 18 Mart'ta, 20.30'da Kumbaracı50'de izlenebilir. 2000'li yılların başında katıldığı BBG yarışmasında popüler olan ve sonrasında hızla popülerliğini kaybeden bir jazz şarkıcısı olan Şahnaz'ın hikayesi... Erdi Işık'ın kaleminden çıkan metinde, Nergis Öztürk'ün eğlenceli ve dinamik performansı dikkat çekiyor. Tek perde, 60 dakikalık Düğün Şarkıcısı, 9 Mart Çarşamba, Boa Sahne'de izlenebilir. Berkun Oya'nın yazıp yönettiği Dünyada Karşılaşmış Gibi oyunu, prömiyer yaptığı 2018'den sonra yeniden izleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Dünyada Karşılaşmış Gibi, 23'üncü Afife Jale Tiyatro Ödülleri'nde Yılın En Başarılı Oyunu, Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu Öner Erkan, Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü Berkun Oya ve 2019 Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Ödülleri'nde ise Yılın Yapımı ödüllerini kazanmıştı. 24 Şubat'tan itibaren Volkswagen Arena'da çeşitli günlerde sahneleniyor. Şebnem İşigüzel'in aynı adlı romanından uyarlanan oyunda Ağaçtaki Kız, hikayesini bize bir çınarın üzerinden anlatmaya başlıyor; tam da hayatının geri kalanının geçireceği yeri bulduğu sırada Yunus'la tanışıyor. Oyunun iki kahramanı aşkı, dostluğu, hayalleri, hayal kırıklıklarını, yere düşmeyi ve yerden kalkabilmeyi, sırlarını paylaşarak dile getiriyorlar. 9, 18 ve 26 Mart tarihlerinde DasDas'ta izlenebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son dönemin en beğenilen yapımlarından The Queen's Gambit rüzgarı tüm hızıyla devam ediyor. Bir kitaptan uyarlanan yapımın şimdi de müzikale uyarlanması gündemde. Netflix'in en çok izlenen yapımlarından The Queen's Gambit'in sahne haklarının New York merkezli yapım şirketi tarafından satın alındığı duyuruldu. Variety'de yer alan habere göre, Walter Tevis'in 1983 tarihli aynı adlı romanının sahne hakları, Level Forward tarafından satın alındıktan sonra, başrol Beth Harmon'ın yolculuğu bu kez şarkılar ve danslarla izleyeceğiz. Bir satranç dahisi olan Beth Harmon'ın Kentucky'den Paris'e, Moskova'ya ve ötesine geçen yolculuğuna ve erkek egemen bir dünyanın önyargılarıyla mücadele etmesini anlatan The Queen's Gambit'in olası müzikal uyarlamasının kadrosu ve yaratıcı ekibi hakkında da henüz bir açıklama yapılmadı. Hatırlayacağınız üzere başrolde izlediğimiz Anya Taylor-Joy performansıyla çok konuşulmuş ve Altın Küre, Critics' Choice gibi törenlerden ödülle dönmüştü."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak i��in haftalık e-bültenimize kaydolun. Yeni bir karakter, yeni oyun arkadaşları, yeni bir deneyim, yeni bir metin, yeni bir hikaye... Haziran'da gerçekleşecek Bergama Tiyatro Festivali kapsamında sahneye çıkacak Timsah Ateşi'nden böyle bahsediyor Funda Eryiğit. Başrollerinden biri olduğu oyunu kendisinden dinliyoruz. Yeni bir karakter, yeni oyun arkadaşları, yeni bir deneyim, yeni bir metin, yeni bir hikaye... Haziran'da gerçekleşecek Bergama Tiyatro Festivali kapsamında sahneye çıkacak Timsah Ateşi'nden böyle bahsediyor Funda Eryiğit. Başrollerinden biri olduğu oyunu kendisinden dinliyoruz. Dizilerde, dijital yapımlarda, filmlerde ya da bir tiyatro afişinde... Parçası olduğu her projeyi gördüğümde heyecanlandığım Funda Eryiğit'le yeni oyunu Timsah Ateşi'ni konuşmak üzere beraberiz. Funda, oyunu daha önce sahnede defalarca kez sergilemiş olsa da Haziran'da gerçekleşecek Bergama Tiyatro Festivali kapsamında Asklepion Antik Sahne'de seyirciyle buluşmak için ayrı heyecanlı. Zira bu deneyim kendisi için ilklerle dolu: İlk kez Bergama'da oyun oynayacağım. Antik tiyatroda, yüzyıllardır oyun oynanan bir sahneye çıkma fikri çok heyecan verici. Bir de Timsah Ateşi'ni ilk kez açık havada oynayacağız, bu da başka bir ilk. Hepsi için çok heyecanlıyım diyor. Antik kenti gezmek için sabırsızlandığını da ekliyor. Funda heyecanında haklı; festivalin, açık havanın, sahneye orada yüzyıllardır oyunlar sergilendiğini hayal ederek çıkmanın tadı apayrı olsa gerek. Funda, 14-15 yaşında sahneye çıktığında keşfettiği oyunculuk tutkusunu, üniversitede siyaset okurken oyunculuktan başka bir şey yapmak istemediğini anlayınca mesleği haline getirmiş. Her zaman bir yolunu bulup oyuncu olacağımı biliyordum diyor ve ekliyor: Yalnızca konservatuvar eğitimi almalı mı, yoksa hiç eğitim almadan oyunculuğa mı başlamalı gibi kararsızlıklarım olduğunu hatırlıyorum. Kısa süreli kararsızlığın ardından fazla beklemeden İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda Tiyatro bölümüne başlamış. Funda için oyunculuk, her sahnede oyunculuk demek; o, oyunculuk meziyetine tutkun. Filmlerde de, dizilerde de, tiyatro sahnesinde de oyunculuğu icra etme fikrine odaklanıyor; andan, mesleğinden zevk alıyor. Elbette tiyatro sahnesinin karakteristik özellikleri de yok değil; Tiyatroyu diğerlerinden ayıran şey sanırım sürecin daha uzun soluklu bir maraton olması ve bedenin tümüyle işin içine girmesi. Hem prova süreci hem de oyun çıktıktan sonra aynı şeyi ilk kezmiş gibi defalarca oynama çabası başka bir oyunculuk deneyimi sunuyor diyor. Tiyatro sahnesinde olmanın çok tatlı yanı var; ancak her şeyin sahnede olup bitmesi onu diğer platformların yanında daha az çekici kılıyor olmalı. En azından ben, Funda'yla konuşana kadar öyle düşünüyordum. Kendisine tiyatronun bu zorlayıcı tarafını sorduğumda verdiği cevap beklediğim gibi; tavrıysa beklediğimden epey uzak. Kusurunuzu örtecek bir araç yok. Seyirciyle aynı anda oradasınız, o an anlayabildiğiniz ve anlatabildiğiniz kadarı var cümlesini kurarken sesinde ufacık bir sitem dahi yok Funda'nın. Seyirciyle aynı anda sahnede olmak, kusurunu örtecek bir araç olmadığını bilmek, o anı o andaki Funda'yla yaşatmak ayrı bir zevk başarılı oyuncu için. Timsah Ateşi bir süredir sahnede; dolayısıyla Funda'nın heyecanlı ve tedirgin geçtiğini söylediği ilk oyun geride kaldı. Timsah Ateşi'nin ilk oyunu da benim için çok flu geçti. Oyun bittikten sonrasını daha iyi hatırlıyorum, oldukça enerjiktim. Herhalde 'Hallettik, oyun çıktı' düşüncesiyle gelen bir enerji bu diyor. Funda'nın mütevazılığına bakmayın, Timsah Ateşi daha ilk sahneye çıkışında öyle güzel tepkiler aldı ki... Yalnızca ekip için değil, seyirci için de çok tatmin edici ve zengin bir oyun var sahnede. Hikaye, birbirini uzun zamandır görmemiş iki kız kardeş arasındaki gerilime ve babalarıyla ilişkilerine odaklanıyor. Sahnede Funda Eryiğit'e eşlik eden isimlerse Hazar Ergüçlü, Kubilay Tunçer ve Okan Demirok. Timsah Ateşi'nde oynamaya karar vermek hiç zor olmadı diyor Funda: Metni okudum, Mehmet Ergen yönetecekti; yapımcılığını Çolpan İlhan - Sadri Alışık Tiyatrosu ve Piu Entertainment üstleniyordu. Hemen karar verdim. Pandemi sebebiyle birkaç kez ara verilen çalışmaların yarattığı belirsiz dönem biraz sıkıntılı geçmiş ama Funda ortaya çıkan sonuçtan memnun. Metnin oldukça travmatik bir duruma grotesk ve komik bir yaklaşımı var. Dolayısıyla karmaşık bir duygu durumu mevcut sözleriyle anlatmaya devam ediyor oyunu: Oyun ilerledikçe iki kız kardeş birbirleriyle bir hesaplaşma içine giriyorlar. Bu mücadele, babalarının ikisinde yarattığı travmayla baş etmek için doğuyor. Fazla ipucu vermemek için konuyu biraz dolaylı anlatıyor Funda. Timsah Ateşi, Funda'nın tek güncel projesi değil, oyuncu durmaksızın üretmeye devam ediyor: Çekimlerini bitirdiğimiz iki sinema filmi var şu an; ama yayınlanmaları için biraz daha zaman var. Bu yaz başka bir filmin daha çekimlerine başlayacağım diyor. İnsan mesleğini tutkuyla yapınca yorulmuyor olsa gerek diye düşünüyorum. Öyle ya, Timsah Ateşi için çalışmak, yalnızca mesleğini icra etmek değil onun için. Provalarının bile ayrı keyifli geçtiğini söylüyor; Çok güzel bir ekip olduk. Birlikte vakit geçirmeyi seviyoruz, oyunla ilgili konuşabiliyoruz sözleriyle bahsediyor ekibinden. Tutku duyulan kariyer yolu seçilince yolda karşılaşılan her yenilik, bir başka heyecana dönüşüyor. Yeni bir hikayeye gark olmak ayrı heyecan, seyirciyle ilk kez buluşturmak ayrı, açık havada sergilemek ayrı... Bu sayede Funda bir sonraki iş günü için festivalin canlı atmosferini hissedeceği, Bergama'da ilk kez sahneye çıkacağı ve açık havada ilk kez Alannah'yı canlandıracağı Bergama Tiyatro Festivali için gün sayar buluyor kendini. Bize de her projesini ayrı bir heyecanla takip etmek kalıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 50. yılını kutlayan İKSV'nin düzenlediği İstanbul Tiyatro Festivali, 26. edisyonuyla erelden evrensele, geçmişten geleceğe köprüler kuran, farklı disiplinleri buluşturan, klasiklere özgün ve çağdaş yorumlar sunan, genç kuşak sanatçıları teşvik ederken usta isimlere saygı duruşunda bulunan zengin bir programla izleyicilerin karşısına çıkacak. Festivalin bu seneki edisyonunu keşfe çıkıyoruz. Bu yıl 50. yaşını kutlayan İKSV'nin düzenlediği İstanbul Tiyatro Festivali, 26. edisyonuyla erelden evrensele, geçmişten geleceğe köprüler kuran, farklı disiplinleri buluşturan, klasiklere özgün ve çağdaş yorumlar sunan, genç kuşak sanatçıları teşvik ederken usta isimlere saygı duruşunda bulunan zengin bir programla izleyicilerin karşısına çıkacak. Festivalin bu seneki edisyonunu keşfe çıkıyoruz. 26. İstanbul Tiyatro Festivali, yazıp yönettiği 100'den fazla oyunla ve kurduğu topluluklarla Türkiye tiyatrosunun son 40 yılındaki en önemli isimlerden Işıl Kasapoğlu'nun küratörlüğünde gerçekleştirilecek. Seyircisine \"Tiyatro Yerli Yerinde\" sloganıyla seslenerek festivaldeki yerli yapımların gücüne ve tiyatronun ait olduğu yere yani sahnelere dönmesine vurgu yapan festival, yerelden evrensele, geçmişten geleceğe köprüler kuran, farklı disiplinleri buluşturan, klasiklere özgün ve çağdaş yorumlar sunan, genç kuşak sanatçıları teşvik ederken usta isimlere saygı duruşunda bulunan zengin bir programla izleyicilerin karşısına çıkacak. 25 Ekim'de perdelerini açacak festival, 26 Kasım'a kadar devam edecek. Tiyatroya doymak için epey vaktimi var! Daha önce festivale ev sahipliği yapmamış birçok yeni mekan bu yıl festival izleyicilerine kapılarını açacak. Gösterimler bir ay boyunca İstanbul'un iki yakasında; Alan Kadıköy, Atlas 1948 Sineması, Caddebostan Kültür Merkezi, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, ENKA Oditoryumu, Galatasaray Lisesi, İMÇ, İş Kuleleri Salonu, Kanyon, Maximum UNIQ Hall, Müze Gazhane Prof. Dr. Sevda Şener Sahnesi ve Meydan Sahne, Salon İKSV, Ses Tiyatrosu, Süreyya Operası, Şehir Hatları Vapuru ve Zorlu PSM olmak üzere 18 farklı mekanda izleyicilerle buluşacak. Festival kapsamında Türkiye'den 15 yeni oyun ilk defa izleyicilerle buluşacak. Programda festival için özel olarak tasarlanıp sahnelenecek iki gösteri de bulunuyor. Fransa, İngiltere, İspanya, İtalya ve Yunanistan'dan 6 yapım sahnelerde, 3 yapım ise perdede izleyicilerle buluşacak. Festivalde günümüz tiyatrosuna damgasını vuran yönetmen ve koreografların eserlerini izleme fırsatı bulacak tiyatroseverler, ülkemizde uzun süredir heyecanla beklenen isimlere nihayet kavuşmanın yanı sıra Avrupa tiyatrosunun geleceğine yön verecek isimleri tanıma imkanına da sahip olacak. Festivalde Moliere'in doğumunun 400. yılı hem yurtdışından hem ülkemizden yapımlarla kutlanırken, bir sinema dehası Pasolini'nin 100. doğum yılı da özel bir gösterimle anılacak. Tiyatronun iki ustası Haldun Taner ve Ferhan Şensoy'a da saygı duruşunda bulunacak festival programında pek çok önemli ismin yazdığı, yönettiği, oynadığı 24 tiyatro, performans ve dans gösterisi yer alıyor. Öne çıkan bazı yapımları aşağıda okuyabilirsiniz. Daha fazla detay ve biletler için sizi İKSV resmi internet sitesine alalım. Oyun metni toplumsal cinsiyet araştırmalarına dayanarak yazılan Bir Tatlı Kaşığı Çamur, tek bir kadının ağzından dökülüyor gibi görünse de aslında bütün kadınların ortak hikayesi... Oyunun dünyası bu ortak paydadan beslenerek hayat buluyor ve oyuncular seyirciyle aralarında hiçbir engelin olmadığı boş bir alanda, farklı performans tekniklerini kullanarak uzamın ve oyunsu olanın peşine düşüyor, dinamik ve alternatif bir dil yaratıyor. Elif Candan'ın yazıp Pınar Akkuzu'nun yönettiği oyun, festivalin kadınlar tarafından yönetilen oyunların bir araya geldiği, sanat alanında kadın üretimini daha da görünür kılmayı amaçlayan \"Bu İşte Bir Kadın Var\" başlıklı bölümünde yer alıyor. 22 Kasım'da Alan Kadıköy'de sahnelenecek. Sanatçı Zülfü Livaneli, kaleme aldığı ilk tiyatro oyunu \"Duvar\" ile 26. İstanbul Tiyatro Festivali'nin festivaline konuk oluyor. Bilge Emin'in yönettiği oyun, festivalin kadınlar tarafından yönetilen oyunların bir araya geldiği, sanat alanında kadın üretimini daha da görünür kılmayı amaçlayan \"Bu İşte Bir Kadın Var\" başlıklı bölümünde yer alıyor. 31 Ekim Pazartesi ve 1 Kasım Salı saat 20.00'de Zorlu PSM'nin Turkcell Platinum Sahnesi'de gerçekleştirilecek oyun, dünyanın farklı yer ve zamanlarında benzer acıları yaşamış dört insanın bir otel odasında kesişen yollarını, iç içe geçen hikayelerini anlatıyor. Bizet'nin dünyaca ünlü eseri Carmen'ine duyduğu yakın ilgiyi 10 yıl önce yine İstanbul Tiyatro Festivali için yarattığı ve tiyatroseverlerin büyük ilgisiyle yıllarca sürdürdüğü Asi Kuş ile sahneye çıkan Ali Poyrazoğlu, yepyeni projesi Habanera Makamı'nda bir kez daha Carmen'e dönerek yakın akrabalar tiyatro ve operayı buluşturuyor. Anılarından hareketle, caz tınıları eşliğinde tiyatronun ve operanın ana caddelerinden çıkıp arka sokaklarında dolaşıyor. Seyirciyi mizahın aydınlık kapılarına götürürken sanatın yaşamlarımızda yarattığı farkın da altını çiziyor. 2022'de 60. sanat yılını geride bırakan Poyrazoğlu, Bu yıl İstanbul Tiyatro Festivali'nin Onur Ödülü'nü de layık görüldü. 26. İstanbul Tiyatro Festivali geçtiğimiz yıl aramızdan ayrılan Ferhan Şensoy'u özlemle anarken bu kez yönetmenliğini Volkan Sarıöz'ün üstlendiği Şahları da Vururlar ile tekrar perdelerini açan Ortaoyuncular'ını ağırlayacak. İlk kez 1980 yılında sahnelenerek ülke çapında büyük yankı uyandırmış olan müzikli güldürü, 42 yıl sonra yepyeni bir tiyatrosever kuşakla buluşacak. Kalıpları yıkan, kışkırtıcı ve düşündürücü eserleriyle Birleşik Krallık sahnesinin günümüzdeki en büyüleyici yönetmenlerden biri kabul edilen Ben Duke ilk kez festivalde! Kendi topluluğu Lost Dog'un yanı sıra Hofesh Shechter gibi önde gelen pek çok toplulukla da çalışan Duke, yüce kavramları ve fikirleri gösterişten uzak ögeler, gündelik bir dil, etkileyici müzikler ve güçlü imgelerle dönüştürerek onlarla dünyevi bir alan yaratmasıyla tanınıyor. Her yeni çalışması heyecanla beklenen sanatçı, Juliet ve Romeo'da bu kez Shakespeare'in büyük trajedisini ters yüz ederek hepimiz için tanıdık deneyimlerle dolu, tümüyle orijinal bir eser yaratıyor ve çağdaş bakışı, derin teatralliği ve çok katmanlı yaklaşımıyla yine övgüler topluyor. Selçuk Yöntem festivale özel destansı bir akşamda izleyicileri 1500 yıl önceye, Truva Savaşı'nın tam ortasına götürüyor. Alessandro Baricco'nun çağdaş bir yaklaşımla kısaltarak yeniden kaleme aldığı İlyada, usta oyuncu Selçuk Yöntem'in yorumuyla hayat bulurken Fazıl Say'ın kendi bestelerinden bu performansa özel derlediği seçkiyi piyanist Ece Dağıstan Say yorumlayacak. 8 ve 9 Kasım'da Süreyya Operası'nda gerçekleştirilecek bu müzikli okumaya sahnede kum sanatçısı Veysel Çelikdemir de eşlik edecek. Çağımızın tartışmasız en önemli koreograf ve dansçılarından Akram Khan'ın Nisan ayında prömiyerini yapan yeni oyunu Jungle Book aslında yakından bildiğimiz bir eser. Akram Khan için de aynı şekilde tanıdık bir hikaye. Khan, 1984'te bir Hint dans performansı olarak uyarlanan Orman Kitabı'nda Mowgli rolünü oynadığında henüz on yaşındaydı. İngiliz yazar Rudyard Kipling'in unutulmaz romanı sayesinde sahneye aşık olduğunda ömür boyu sürecek bir tutkunun kıvılcımı atılmış oldu. Doğaya ve kendi köklerine duyduğu bağlılıktan yola çıkarak bu kez eseri bir dans tiyatrosu olarak uyarlayan Khan, Orman Kitabı'nı iklim krizini işlemek üzere yeniden yorumluyor ve Mowgli'yi karşımıza iklim mültecisi bir kız çocuğu olarak çıkarıyor. İnsanlığın doğaya karşı oluşturduğu tehdide odaklanan Khan, iklim değişikliğinin etkisiyle harap olmuş dünyamıza bir çocuğun gözünden bakıyor. Mowgli'nin yolculuğunu yeniden keşfederken, bir yandan da hepimizi birlikte daha iyi bir dünya yaratmak için adım atmaya teşvik ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Modaya uygun her gardırobun temel direği olan mükemmel denim, bu yıl yeniden oversize ve geniş paça siluetlere doğru geçiş yaptı. Rahat kot pantolonu gardırobunun vazgeçilmezi haline getirenler sokak stilinden ipuçları alıyor. İyi bir geniş paça jean pantolona, feminen üstlerle seksi bir görünüm katılabilir veya Mary Jane'ler ile rahat bir hava kazandırılabilir. Bilmeniz gereken 3 geniş paça jean rehberini sizin için hazırladık. Sokak stilinin gerektirdiği gibi, geniş paçalarda anahtar nokta ister yüksek ister alçak belli olsun, bacaklarınızın altına tatmin edici bir şekilde oturan bir stil arama. Mary Jane babetler, süet bilekten botlar veya mokasenler ile pantolonunuzu eşleştirebilirsiniz. Dar üstler de bu rahat görünüme rağmen size daha kadınsı bir hava katacak. Günlük kullanım için mükemmel olan açık renkli ve yıpranmış geniş paçalı jean'ler, yaşanmışlığa ve hoş bir görünüme işaret eder. Yüksek belli, bol kesimli pantolonlar, kovboy çizmeleri ve gösterişli bir canlı gömlekle mükemmel şekilde eşleşir. Modernlikle ışık saçan konforlu silüetler, kadınsı görünümü yeniden inşa edecek. Daha koyu maviler ve modern kesimlere sahip geniş paçalı jean'leri akşama uygun hale getirmek zor değil. Bedene oturan balıkçı yaka ya da dar bir kazakla veya pullu crop-top'larla mükemmel bir şekilde uyum sağlayacak olan geniş paça pantolonlar rahat akşam yemekleri için ideal. Zarif topuklularla zengin bir görünüm kazanabilen baggy'ler ipek bir gömlek ve denim veya kumaş ceketlerle de çekici bir stil kazanabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 73. Emmy Ödülleri adayları açıklandı. The Crown ve The Mandalorian'ın 24 adaylıkla dikkat çekerken, HBO ve HBO Max en çok adaylık alan platform oldu. Televizyon dünyasının en önemli gecesi için geri sayımı başlatabiliriz; zira 73. Emmy Ödülleri adayları açıklandı. The Crown ve The Mandalorian 24 adaylıkla dikkat çekerken, HBO ve HBO Max en çok adaylık alan platform oldu. Tören geçtiğimiz yıl pandemi nedeniyle çevrimiçi gerçekleşmişti ancak bu sene şovmen Cedric the Entertainer ev sahipliğinde, sınırlı bir konuk kitlesiyle gerçekleşecek. 73. Emmy Ödülleri, 19 Eylül'de Los Angeles'taki Microsoft Theatre'da gerçekleşecek törenle sahiplerini bulacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yılın en çok izlenen ve hemen hemen herkes tarafından bilinen dizileri arasında bakalım hangileri var. Netflix, HBO ve Hulu gibi platformların imza attığı yapımlar, özellikle pandeminin başından itibaren ses getirmeyi başarmıştı. 2021 kimileri için bir süre karantinayla devam etti, kimileri için de belirsizliğini korudu. Ancak değişmeyen tek şey, televizyon dizilerine olan bağlılığımızdı. Eğer henüz izlemediyseniz, yılın en iyileri arasında gösterilen aşağıdaki bu 5 yapıma şans vermelisiniz! Kabul edelim ki listede hangi yapımlar yer alırsa alsın en çok konuşulanı şüphesiz Squid Game oldu. Ödül için bir grup insanın oynadığı ve ölümcül sonuçları olan bir oyun etrafında dönen dizi, son yıllarda Kore yapımlarına artan ilginin de iyice pekişmesini sağlıyor. Entrikanın ve aile içi çatışmaların doruk noktasında olduğu bir HBO dizisi Succession. Logan Roy'un kurduğu medya imparatorluğunda tahtın başına geçecek isim kardeşlerden hangisi olacak merakla beklenirken, bu süreçte yaşananlar da son derece çekişmeli. Öncelikle ilk bakışta her şeyin son derece normal gözüktüğü özel bir wellness merkezinde başlıyor olaylar. Buraya gelen her yabancının kendi problemleri mevcut. Ancak tedavi süreçlerine saykedelik ilaçların dahil olmasıyla işler planlandığı gibi gitmiyor. Hawaii'de bulunan White Lotus isimli otelde konaklayan misafirlerin bu yolculuk sırasında hem kendilerini keşfetmeleri hem de başka insanlarla olan ilişkileri konu alınıyor. Mike White imzalı 6 bölümlük dizinin başrollerinde ise Jennifer Coolidge, Alexandra Daddario, Sydney Sweeney ve Connie Britton gibi isimler yer alıyor. Üstelik 2. sezonu da yolda! Marvel Evreni beyazperdedeki gücünü elinde tutmaya devam ederken, WandaVision ise bu evrenin ilk televizyon versiyonu olma özelliğini taşıyor. Dizi, Scarlet Witch ve Vision ile birlikte Avengers: Endgame'in altı ay sonrasını konu alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu yıl 11 Ocak'ta 80'incisi gerçekleşecek Altın Küre Ödülleri hakkında merak edilenler. Oscar'dan sonra ödül sezonunun önemli etkinliklerinden biri olan Altın Küre geçtiğimiz yıl Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin bünyesinde hiç siyahi üye bulundurmaması nedeniyle aldığı eleştirilerden dolayı yayınlanmam��ştı. Ancak bu yıl tören uluslararası gazetecilerden oluşan küçük bir grubun oy kullanacağı bir format ile geri dönüyor. İşte 2023 Golden Globe hakkında -şimdilik- tüm bildiklerimiz. 21 Şubat 2021'de bir Los Angeles Times soruşturması, Hollywood Yabancı Basın Birliği'ni \"kendi çıkarına hizmet etmekle\" suçalayarak olası çıkar çatışmalarını vurguladı. Bunların arasında 30 Hollywood Yabancı Basın Birliği üyesinin 2019'da Paris'te Emily in Paris setini ziyaret etmek için Fransa'ya uçmuş olması da vardı. İki yıl sonra dizi iki Altın Küre'ye aday gösterilirken, I May Destroy You gibi eleştirmenlerce daha çok övülen yapımlar adaylık alamamıştı. Ayrıca Eski başkanı Meher Tatna Variety'ye verdiği bir röportajla birliğin hiç siyahi üyesi olmadığı da ortaya çıktı. Aralarında Ava DuVernay'in de bulunduğu birkaç eski Altın Küre adayının sosyal medya aracılığıyla değişiklik talep etmesiyle hızlanan tepkiler gördük. İşler daha da kötüleşmeye başladı. 2021 yılının Mart ayında Hollywood Yabancı Basın Birliği, yeni bir stratejik çeşitlilik danışmanı tuttu ve üyeliğinin en az yüzde 13'ünün siyahi üyelerden oluşacağına olacağının sözünü verdi. Ancak Nisan ayında Deadline, Hollywood Yabancı Basın Birliği üyesi ve sekiz dönemlik eski başkanı Philip Berk'in Black Lives Matter hareketini, \"ırkçı bir nefret hareketi\" olarak etiketleyen bir makaleyi paylaşan bir e-posta gönderdiğini bildirdi. Berk birlikten atıldı, ancak olay, Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin, iletişim firması ve çeşitlilik danışmanının ayrılmasına kadar uzanan başka olaylar zincirini başlattı. Hollywood Yabancı Basın Birliği bu konu üzerinde çalışmalara devam ediyor. Geçtiğimiz ekim ayında birliğin üyeleri altısı siyahi olmak üzere 21 yeni seçmeni kabul etti. Birlik aynı zamanda ABD'de yabancı bir yayın için çalışan tüm nitelikli gazetecileri kapsayacak şekilde genişletildi. . Ayrıca hediye kabul etme yasağı ve mevcut üyelerin yeniden akreditasyon için başvurma zorunluluğu var. Ancak elbette daha yapılacak çok iş var. Yine de 9 Ağustos 2022'de The Hollywood Reporter, Altın Küre töreninin 10 Ocak 2023 olarak önerilen bir yayın tarihiyle 80. Edisyonu için NBC'ye geri döneceği haberini verdi. 2023 Altın Küre töreni, komedyen Jerrod Carmichael'ın sunuculuğunu üstlendiği Beverly Hilton otelinin her zamanki merkezine dönecek. Bununla birlikte, kaç adayın ve sektörden içeriden kişinin bulunacağı hala belli değil. Variety'ye göre ortaya çıkması beklenenler arasında Elizabeth Debicki, Jenna Ortega, Michelle Williams, Jessica Chastain, Ana de Armas, Julia Garner ve Austin Butler yer alıyor. Ardından Hollywood Yabancı Basın Birliği, 3 Ocak'ta törende sunum yapacak kişilerin arasında Jamie Lee Curtis, Michaela Jae Rodriguez, Natasha Lyonne, Billy Porter, Colman Domingo ve Quentin Tarantino'nun da yer alacağını doğruladı. Kesinlikle katılmayacak bir aday? 2018'de Hollywood Yabancı Basın Birliği'nin eski başkanı Philip Berk'i 2003'te bir öğle yemeğinde el yordamıyla taciz etmekle suçlayan The Whale's Brendan Fraser. Berk bu iddiaya itiraz etmişti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2022'nin en beğenilen dizilerini umarız ki bitirmişsinizdir. Zira 2023, birbirinden iddialı TV yapımlarıyla geliyor ve hiçbirini kaçırmak istemeyeceksiniz. 2022'nin en beğenilen dizilerini umarız ki bitirmişsinizdir. Zira 2023, birbirinden iddialı TV yapımlarıyla geliyor ve hiçbirini kaçırmak istemeyeceksiniz. Band of Brothers ve The Pacificin ardından Steven Spielberg, Tom Hanks ve Gary Goetzman üçüncü Dünya Savaşı mini dizileri için bu sefer Apple TV+'de yeniden bir araya geliyorlar. Masters of the Air, Donald L. Miller'ın 2006 tarihli kitabından uyarlanan dizide, II. Dünya Savaşı'nda savaşı zamanlarına gideceğiz. Oyuncu kadrosuna Callum Turner, Raff Law, Barry Keoghan, Bel Powley ve Anthony Boyle ve 2022'de Elvis filmindeki performansıyla dikkatleri üzerine çeken Austin Butler'ı izleyeceğiz. Dizi, Apple'ın stüdyo olarak imza attığı ilk yapım olmasının yanı sıra Band of Brothers ve The Pacificin başarılı referansları nedeniyle de heyecanla beklediğimiz yapımlar arasında. Doctor Who, belki de hiç olmadığı kadar heyecan verici! Çünkü en sevdiğimiz doktorlardan David Tennant, Kasım 2023'te 14. Doktor'u oynayarak diziye geri dönecek. Ve iyi haberler bununla da sınırlı değil. Dizinin önceki sezon Doktorlarından Jodie Whittaker, Temmuz 2021'de diziden ayrıldığını duyurduktan sonra fanların heyecanlı mesaisi de başladı. Yeni Doktor'un kim olacağı hakkında birçok söylenti de vardı. Derken resmi bir açıklamayla 14. Doktor'un, Netflix dizisi Sex Education'daki Eric Effiong rolüyle tanıdığımız Ncuti Gatwa olduğu müjdelendi. 14. Doktorumuz Ncuti Gatwa'yı Aralık 2023'te izleyeceğiz. Nostalji rüzgarı 2023'te de etkisini göstermeye devam edecek. 1998 yılında başlayıp 2000'lerin ilk yılları boyunca devam etmiş olan 70'ler merkezli That '70s Show, günümüze uyarlanıyor. Haberi aldığımız andan itibaren eski kadrodan kimleri görebileceğimizi merak ediyorduk. Neyse ki sorularımız yanıtlandı, hatta diziden bir fragman bile yayınlandı. Yeni uyarlamada, Eric ve Donna'nın kızları Leia'nın yaz tatili için büyükanne ve büyükbabasını ziyaret ettiği dönemi izleyeceğiz. İkonik dizinin sevilen oyuncuları Topher Grace, Mila Kunis, Ashton Kutcher, Laura Prepon ve Wilmer Valderrama da geri dönüyor! That '90s Show, yılın ilk ayında Netflix kataloğundaki yerini alacak. Queen Charlotte: A Bridgerton Story, Shonda Rhimes tarafından Netflix için yazılan bir mini dizi. Platformun rekorlara doymayan tarihi draması Bridgerton'ın devamı niteliğindeki dizi, genç Kraliçe Charlotte'un şöhrete ve güce yükselişine odaklanacak. Sekiz bölümlük mini dizide Kraliçe Charlotte rolünde Golda Rosheuvel'i izleyeceğiz. HBO hiti Succession yıldızı Matthew Macfadyen'ı başrolünde izleyeceğimiz üç bölümlük drama, İngiltere'nin eski bakan John Stonehouse'un hikayesine odaklanacak. Matthew Macfadyen'e Keeley Hawes'in eşlik edeceği dizi yılın merakla beklenen yapımları arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023'e gireli daha birkaç ay oldu ve başarılı televizyon dizileri pek ivme kaybedeceğe benzemiyor. Aksine profili, prodüksiyon değeri ve yıldızlarının etkisi yüksek olan diziler listesi hiç olmadığı kadar kabarık. İşte seçeneklerin bazıları: video oyundan uyarlanmış bir HBO başarısı, Happy Valley gibi az bilinen favorilerin geri dönüşü, Fatal Attraction gibi filmlerin yeniden çekimleri ve Ali Wong ile Steven Yeun'un rol aldığı A24 TV'nin Netflix'te yayınlanan yapımı. Daha gelecek ve izlenecek çok şey var; küçük ekranlarınızdaki en iyi eğlence hakkında düzenli güncellemeler için burayı takipte kalın. Söz konusu The Last of Us'ı uyarlamak olduğunda HBO'nun önünde bir çıkmaz vardı. Tamı tamına 37 milyon satan ve çok sevilen bir video oyuna dayanan serinin koyu hayranları, ilk duyurudan itibaren, kaynak materyale olabildiğince yakın bir uyarlama beklediğini açıkça belirtti. Oyuna aşina olmayanlar ya da video oyunları konusunda belirli bir züppelik seviyesinde bulunanlar içinse, merak uyandıran televizyon yapımları için bu medyanın bir sıçrama noktası olabileceğini göstermeliydi. Yersiz bir endişeydi bu: Yalnızca üç bölümün ardından dizi, bir HBO alametifarikası olarak, her sohbette kendine yer bulmaya başlamıştı bile. Dizinin iki ana yıldızı Pedro Pascal ve Bella Ramsey'nin etkileyici derecede incelikli performanslarıysa bilhassa övgü topladı. Kanal, klasikleşecek yeni bir başarıya ulaşmış gibi görünüyor ve kesinlikle hak ediyor da. Ann Napolitano'nun çok satan kitabından esinlenen, Apple yapımı Dead Edward, Lifetime TV sularında gezinse de nihayetinde bu çizgide kendisini doğru konumlandırıyor. Bunun en önemli sebebiyse Connie Britton'ın çıpa sağlamlığındaki performansı. Edward adında 10-12 yaşında bir çocuk dışında tüm yolcuların öldüğü bir uçak kazasında kocasını kaybeden dul bir kadını canlandırıyor. Kurtulan çocuksa yaşanan trajedinin etrafını saran korkuların, umudun ve paranoyanın odak noktası haline geliyor. Dizi, hayata devam edenlerin kesişen hayatlarını takip ediyor. This Is Us'tan aşina olduğumuz, modern bir dizivari havası yok değil. Yine de tuhaf bir şekilde sarıyor. BritBox, başka hiçbir yerde izleyemeyeceğiniz, muhteşem İngiliz dizilerinden oluşan istikrarlı portföyü ile başarısını ispatlamaya devam ediyor. Sherwood, 2022'nin en iyi dizilerinden biriydi; 1970'ler İngiliz politikasından tuhaf bir kesitin şakayla karışık, karanlık ve komik bir canlandırması olan Stonehouse ise abartılı ve ustalıkla sergilenen bir keyif kaynağı. Succession'dan ödünç alınan ve casusluk skandalından kaçmak için kendini ölmüş göstererek Avustralya'ya kaçan İşçi Partisi Üyesi John Stonehouse karakterini canlandıran Matthew Macfadyen dizinin en çekici yanı. Macfadyen, Stonehouse'un maskaralığıyla birlikte sosyopatik zalimliğini, eşine kötü davranmasını ve kefaretine yakınken kötü davranışlarının katlanarak büyümesini çok iyi dengeliyor. Yalnızca üç bölümde bile iyi işlenmiş ve oldukça rahat bir yağım. Netflix'te yayınlanan İsrail yapımı bu aksiyon dramasının dördüncü sezonu durmak bilmiyor ve dizinin bugüne dek sunduğu en gergin anların yaşandığı sallantılı el kamerası planlarıyla dolu. Terörist planlarını araştırarak tespit edip önlemek üzere Filistinliler arasında sık sık gizli göreve çıkan bir grup elit İsrail operatörünün başına gelen olayları takip eden dizinin sadık savunucuları kadar, İsrail propagandası olduğu için eleştirenleri de bulunuyor. Brüksel ve Suriye'ye uzanan, Lübnanlı grup Hizbullah'ı düşman olarak gösteren ve işgal meselesine dair sorular soran dördüncü sezon da bu tartışmalara son verecek gibi görünmüyor. Sert ve çekici, sakallı İsrailli kahramanlara ilgimizi tutmaya devam edecek gibi. Bu hafif saçma ama sevilen cinayet/gizem dizisinde Natasha Lyonne yer alıyor. Bu nispeten karmaşık bir özet olsa da abartılı karakterlerin ve dostane yüreklerin bulunduğu Knives Out filmleriyle, hünerli ve güvenilir bir suçlu kim yaratıcısı olduğunu ispatlayan, dizinin de yaratıcısı Rian Johnson'ın elinde nispeten standard bir formüle dönüşüyor. Lyonne, insanların yalan söyleyip söylemediğini anlamasını sağlayan doğal ve gizemli bir yeteneğe sahip bir kumarhane kokteyl garsonu olarak diziyi taşıyor. Her bölümde farklı bir gizemin perdesini aralıyor; 12 saatlik filmler gibi, baştan sona izlemek zorunda olduğunuz diziler arasında ferah bir paydos sunan bir formül. Lyonne, tuhaf ve muhteşem Russian Doll'daki performansından sonra bir tür rönesans yaşıyor denebilir. Streaming günlerinden öncesine gidersek, Russian Doll Netflix'in gece geç saatte yayınlanan bağımsız cevheri olsaydı, Poker Face en çok izlendiği saatlerde yayınlanan gizemlerden olurdu. Yellowjackets geçtiğimiz kasım ayında Showtime'da yayınlandığında, streaming çağında nadir gördüğümüz bir şey sunuyordu: ağır ağır açılan ve tavsiyeyle yayılan bir yapım. Nihayet, mart ayının sonunda, herkesin en sevdiği liseli futbol oyuncuları suçluluk, kan ve geçmişte hesaplaşmayla dolu yeni bir sezonla geri dönüyor - tabii yabanda çoktan yitip gidenler hariç. Natalie, Lottie'nin tarikatı tarafından mı kaçırıldı? Shauna, Adam'ın cinayetinden paçayı sıyırabilecek mi? Travis gerçekten intihar mı etti? Peki ya Taissa'nın beden dışı epizodları ve bodrumdaki acayip sunak neyin nesi? İkinci sezon bir an önce gelmeli. Gerçek bir suçtan hareketle yazılmış yapım hayranları Candy Montgomery'nin hikayesini tanıyacaktır. 1980 yazında Teksaslı bu alımlı ev kadını, yakın arkadaşı ve kendisinin eski sevgilisi Allan'ın eşi Betty Gore'u 41 balta darbesiyle öldürdü. 2022 tarihli Candy'den kısa bir süre sonra, aynı olayı temel alan, Hulu imzası taşıyan mini dizi Love and Death başladı. Bu yeni yapımda Elizabeth Olsen, Monthgomery'ye, Lily Rabe ile Jesse Plemons da Gore'lara hayat verecek. David E. Kelly bu versiyonda dümene geçiyor ve en iyi işlerinin tüm çalımlarını gösteriyor: imalı açılış kredisi ; dedikoducu, birbirine yakın, orta üst sınıftan bir topluluk ve birbirinden etkileyici isimlerin yer aldığı yıldızlar geçidi. Üstelik her şeyin nasıl sonlanacağını da biliyoruz: Ana roldeki Olsen'ın çarpıcı performansıyla Love and Death oldukça eğlenceli bir hikayeye dönüşüyor. Klasikleşmiş bir erotik macera hikayesi, Paramount+'ın 1987 tarihinde Adrian Lyne'ın yönettiği Fatal Attraction'ın yeni uyarlamasında seksi bir hukuk dramına dönüşüyor. New Yorklu bir avukat ve aile babası olan Dan Gallagher işi sebebiyle Alex Forrest adında bir kadınla tanışır; tutku dolu bir yasak ilişkiye razı olur ve kadının giderek dengesizleşen atılımlarını savuşturmak zorunda kalır. Uyarlama tam burada, asıl hikayenin bittiği yerde başlıyor. Bazen, bu yasak kaçamağın farklı bir dönemde (2010'lar), başka bir yerde ve çok daha yetenekli bir kadroyla ilerleyişini görürken bazı anlarda 10-15 yıl sonra Dan'i görüyoruz - artık yetişkin olan kızıyla arası açılmış, Alex'in cinayetinden şartlı tahliye bekliyor ve suçlu olmadığını ispatlamaya kararlı. Kaynağına attığı muzip bakışlara rağmen bu Fatal Attraction bambaşka. Beef'te Steven Yeun, Ali Wong ile karşı karşıya. Birbirinden gergin ve büyüleyici biçimde kaçık iki oyuncu, A24'ün yapımcılığını üstlendiği yeni Netflix dizisinde bir araya geliyor. Yeun pek de para kazanamayan bir işçiyi canlandırırken Wong, West Elm'de her köşede karşınıza çıkan hava bitkilerinden satarak başarıyı yakalamış bir girişimci. Yeun, işlettikleri pansiyonu kaybedip Kore'ye dönmek zorunda kalan anne babasına üzülürken serseri kardeşi kripto alıp satar. Wong, şirketini Home Depot gibi bir holdinge satmanın stresini yaşarken heykeltıraş eşi evde kille uğraşır. Mazlum hissettikleri bir anda, trafikte yol kavgası olayıyla, kelimenin tam anlamıyla yolları kesişir ve birbirlerine öfkelenirler. Dizi aynı anda hem karanlık hem de komik olmayı başarıyor. Bazı rahatsız edici gerçekliklere dişlerini batırmaktan çekinmeyen bir hiciv. Kathryn Hahn, güçlü bir kadın karakter performansına odaklanan bir başka yapım Tiny Beautiful Things'de rol alıyor. The Rumpus'ta yay��mlanan ve internette nasihat vermenin ilk örneklerinden olan Dear Sugar adlı tavsiye köşesinden az da olsa ilham alan dizi, köşenin isteksiz yazarını takip ediyor. Zaman zaman duygulu parçaları andıran hayat tavsiyeleri vermek için kendi sıkıntılı geçmişini deşiyor. Gerçekteyse Dead Sugar, anı kitabı Wild ile ün kazanan yazar Cheryl Strayed'dı. Yılın en ilgi çekici televizyon vaatlerinden biri Dead Ringers'da Rachel Weisz ikiz jinekologları canlandırıyor; ikizlerden birinin mesleğine gösterdiği şüpheli etik tutum her ikisini de tehlikeye atıyor. Diziyi uyarlayan popüler yazar Alice Birch'ün önceki işleri arasında Lady Macbeth ve Normal People yer alıyor. (Son olarak, merakınızı yeterince cezbetmemiş gibi, dizi aynı zamanda David Cronenberg'in 1988 tarihli ve aynı ismi taşıyan tüyler ürpertici korku/macera filminin karşı cinsiyetten bir karakterle anlatıldığı bir uyarlama.) Diziye dair birçok detay sis perdesiyle gizlense de Weisz ile Birch'ün eli değmişse, bu merak uyandıran ahlaksız nimetin, bu yılın sonunda doğru Amazon Prime Video'da yayınlanmasıyla birlikte tartışma yaratacağından emin olabilirsiniz. Yedi yıllık bir aranın ardından Sally Wainwright'ın suç başyapıtı Happy Valley geri döndü; hem de BBC'de iddialı Yeni Yıl yayınıyla. Bu dizi ile bir önceki arasında geçen uzun zamanda, Sarah Lancashire'ın çok sevilen polis çavuşu Catherine Cawood'un yumuşadığından endişelenen varsa, hiç gerek yok. Taş ocağında bulunan bir cesetle başlayan dizide Cawood, kendisine üstenci bir yorumda bulunan meslektaşlarının ağzının payını vermekte gecikmiyor: Size bırakıyorum, aptal herifler. Sayılamayacak kadar çok ters köşeyle dolu Happy Valley, geçtiğimiz 10 yılın en iyi İngiliz dramlarından biri unvanını perçinleyecek gibi görünüyor. Bu karanlık ve karamsar dram, hayal kırıklığına uğramış bir pop yıldızının modern tarikat lideri ve kişisel gelişim gurusunun tuhaf ve çapraşık dünyasına nasıl çekildiğini anlatıyor. Grunge-vari ve son derece estetik bu dizinin yaratıcıları Euphoria dahisi Sam Levinson ile Reza Fahim ve The Weekend. Hiç şaşmayan başarılı işleriyle tanıdığımız A24 ise yapımcıları arasında. The Idol'ın yayın hikayesi nispeten sallantılıydı: Geçtiğimiz yıl nisan ayında Variety, dizinin - çekimlerin yarısı tamamlanmışken- büyük bir yaratıcı değişimden geçtiğini ve bu süreçte bir yönetmen ve oyuncuyu kaybettiğini yazdı. Ekran dışında yaşanan gelişmelere karşın, ekrandaki deneyim izleyicilerin ilgisini mutlaka çekecektir. Genç yıldızlardan oluşan heyecan verici bir grup da işin içinde ve bu, bazılarının ilk oyunculuk deneyimi. Önemli misafirler arasındaysa Troye Sivan, Moses Sumney, Dan Levy, Blackpink'ten Jennie Ruby Jane ve Hari Nef gibi isimler yer alıyor. Hızlı kurgu, göz alıcı bir moda stili ve her ana sirayet eden güçlü Los Angeles estetiğine odaklanan bu pop konulu dizide, Euphoria ve diğer A24 projelerinin hayranları sevecek bir şey mutlaka bulacaktır. İster sevin ister sevmeyin, Sex and the City'nin sözde yeniden uyarlaması ve devamı olan bu dizinin birinci sezonu, 2021 Aralık ayındaki prömiyerinde çok sayıda viral ana ve konuşmaya mahal oldu. Dizideki karakterlerden birinin Peloton marka bir egzersiz makinesinde ölmesi stoklarının düşmesine neden oldu ve şirketi, egzersiz bisikletlerinin güvenliğini yeniden teyit eden bir beyan yayınlamaya itti. Sert mizaçlı Sara Ramirez'in canlandırdığı Che Diaz, queer kaosun koruyucusu oldu. Carrie'nin stili yepyeni ve acayip bir eklektikliğe büründü. Artık Sex and the City'nin ana karakterleri de dönüyor; bir kez daha Samantha'sız. Dizinin önemli hikayelerinden birine de aslında sadık bir şekilde göz kırpılıyor: Aidan ve Carrie barışıyor. Uzun soluklu aşıkların, New York'ta el ele yürürken çekilen fotoğrafı yayınlandığında internet birbirinden farklı tepkilerle çalkalandı. Asıl dizininse insanların duygularını daha da yükselteceğine eminiz. Big, Carrie'yi acı çeken bir romantik olarak gösteriyorduysa, Aidan daha farklı, usta bir sofistikelikte yazılmış karakterin daha nasır tutmuş bir yüzünü ortaya çıkarıyordu. Şunu sormak zorundayız: Bu defa hangi Carrie olacak? Yoksa en sevdiğimiz mobilyacı bir kez daha boyundan büyük işlere mi kalkışıyor? Sorular, sorular... And Just Like That'in ikinci sezonu, asıl dizinin zengin ve samimi deneyiminden çok başka bir tona sahip olsa da harika bir nostalji dozu olduğu kaçınılmaz. Ve bazen bu yeterlidir. Hafiften ciddiye uzanan sosyopatlarla dolu, herkesin favorisi bu aile mart ayında dördüncü sezonla geri dönüyor. Roy çocuklarının endüstri devi babaları Logan'a karşı planları dördüncü yılında da kaçırılmaması gereken bir seyir sunacak. Connor ve Willa'nın evlendiğini nihayet görebilecek miyiz? Annabeth Gish yeni duyurulan rolünde nasıl bir karakteri canlandıracak? Asıl Tom'a ne olacak? Neyse ki tüm bu soruların ve çok daha fazlasının yanıtını almamıza yalnızca birkaç ay kaldı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Suç ortaklığı, hırsızlık, ihanet, sadakatsizlik, romantizm, aldatma. Tüm bunlar... bir Shakespeare oyununun özellikleri mi? Belki bir pembe dizi? Pek değil, en sevdikleri aksesuarları bin dolarlık tasarım ayakkabılar ve şeker rengi taytlar olan bir grup tiki lise öğrencisi hakkında bir dizisinden yana şansınızı deneyebilirsiniz. Elbette orijinal Gossip Girl'den bahsediyorum. Dizi ben altı yaşındayken yayınlanmasına rağmen, Constance Billard ve St. Jude's'daki öğrencilerle pek çok ortak noktam olduğunu düşünüyordum. Manhattan'da okula gittim, Katolik kız öğrenci üniformasıyla şehirde dolaştım ve binlerce diğer liseli gibi ekibimle birlikte New York sokaklarında gezdim. Her ne kadar Yukarı Doğu Yakalı olmasam da ve West 13th'teki mezun olduğum okula en yakın müze Whitney'de olsa da, en azından eski uğrak yerlerimden birkaçını ekranda göreceğimi ve nostalji dalgaları hissedeceğimi düşündüm. Nereli olurlarsa olsunlar, tüm şehirli gençler okuldan sonra bir dilim dolar pizzası ve Arizona Çayı atıştırırdı, değil mi? Görünüşe göre yanlış! Blair Waldorf, Serena van der Woodsen ve New York'un kurgusal yüzde birini izlemek ateşli bir rüyaya girmek gibiydi; dramatik, yüksek riskli, olay örgüsünün çalkalandığı ateşli bir rüyaya. Ama kendimi kaptırdım ve kesin olarak söyleyebileceğim şey asla ama asla sıkılmadığımdır. İşte Gossip Girl'ün 1. Sezonunu izledikten sonra düşündüğüm her şey. Bu kadar çok sahnenin beni şaşırtacağını beklemiyordum. Kalbi kırık Chuck'ın, Blair'in neredeyse hamile olduğunu Gossip Girl'e açıkladığında yazdığım ilk şey buydu. Gerçekten de şalterlerin attırıldığı bir andı: Bir saniye önce Blair onu küçümsüyordu ve hemen ardından Motorola Q'suyla mesaj atarak Blair'in planını patlatmak adına harekete geçti. Ayrıca, Constance Billard kızlarının sıradan komplo ve entrikalarına aşina olduğumu düşünsem de Georgina Sparks'ın resme girmesine hazırlıklı değildim. Dan'i etkilemek için ağladığında, hiç yoktan bir erkek arkadaş-tacizci hikayesi uydurduğunda, telefonunun bataryalarını çıkardığında ve sonra Serena'nın onunla kulüplere geri dönmesi için onunla takıldığında... Yukarı Doğu Yakası'nın en kötüsünü henüz görmediğimi biliyordum. Georgina'nın davranışları ne kadar rahatsız edici olsa da bu kızın bir yeteneği olduğu açıktı. Belki de bu yeteneğini ergenlik kurnazlığı yerine bir Hollywood kariyerine yönlendirmeliydi. Muhtemelen bu ay New York sokaklarında 2010'lardan bu yana gördüğümden daha fazla renkli külotlu çorap gördüm ve Gossip Girl hakkında bildiğim tek şey dizinin bu trendi ikiye katladığıydı. Blair, Constance'a üniformasının altında kırmızı çorapla geldiğinde, Jenny'nin hükümdarlığı sırasında bile onun grubundaki diğer herkesin parlak, şeker renkli taytlar giymesi an meselesiydi. Ama belki de diziyle ilgili en gerçek dışı şey -sürekli taksiye binilmesine rağmen kimsenin trafiğe takılmamasının yanı sıra- üniforma kontrollerinin olmamasıydı. İki van der Woodsen-Humphrey çifti arasındaki paralellikler sezon ilerledikçe daha da belirginleşti. Serena'nın annesi ve Dan'in babası birbirlerinin ilk aşkı olmakla kalmadı, aynı zamanda her iki nesil de elitist van der Woodsen anaerkilinden ayrılmaları için baskı gördü çünkü Humphrey'ler paradan gelmiyordu. Ancak Lily ve Rufus sonunda birbirlerinden ayrılırken, Serena ve Dan en azından bir süreliğine birbirlerine tutundular. Birinci sezonun sonunda Georgina onları ayırdı ama ben hala ilişkilerini yürütebileceklerine dair umudumu koruyorum... Karmaşık kelimesi Nate, Blair, Serena ve Chuck arasındaki ilişki ağını anlatmaya yetmez bile. Yine de geçmişlerine rağmen, hepsi onlara bulaşan herkesin bedelini ödeyeceği konusunda hemfikirdir. Serena, Nate, Chuck ve Blair'e Pete'le geçirdiği o meşhur geceyi itiraf ettiğinde ve Georgina'nın bu olaydaki çarpık parmağını ortaya çıkardığında, düşmanların Georgina'yı alaşağı etmek için bir araya geldiğini görünce, kendi kendime dürüstçe şöyle düşündüm: Demek bu Yukarı Doğu Yakası'nın Avengers versiyonu! Ve sadece söylemek için: Şeytani zekasına ve hor görülen bir kadının tüm intikamcı ısrarcılığına rağmen, işin içinde manipülasyonun gerçek annesi, yani Blair varken Georgina'nın Serena'ya yaptığı şantajın yanına kar kalmasına imkan yoktu. Blair ve Chuck'ın limuzin sahnesinin müziğini yapan Sum 41'in \"With Me\" şarkısının emo stilinden, yakın zamanda ayrılan Dan ve Serena'nın Lily ve Bart Bass'ın düğününde bir nevi son danslarını yaparken çalan Death Cab for Cutie'nin \"The Ice Is Getting Thinner\" şarkısına kadar, hiçbir şey Yukarı Doğu Yakalıların 00'ların hitleri eşliğinde ağır çekimde kurgulanmasını izlemek kadar keyifli bir şey olamaz. New York'un kurgusal über zenginlerinin pek çok kusuru var - yasal sorunlardan bahsetmiyorum bile. Blair Waldorf ile karşı karşıya gelmek ya da Chuck Bass'in görüş alanına girmek isteyeceğimi hiç sanmasam da, bu gençlerin sadece sosyal durumlarda kullanılsa bile, korkutucu derecede keskin hayatta kalma becerilerine sahip olduklarını inkar edemem. Dizinin çok uzağında değilim ve Dedikoducu Kız henüz tanışmadığım bir karakter olabilir, ancak bildiğim karakterlere dayanarak tahmin etmem gerekirse... Blair ve Serena'yı elemek için idari bir karar veriyorum; Gossip Girl'ün blogunda çok belirgin bir şekilde yer alıyorlar. Serena'nın suçlamalardan kaçtıktan sonra New York'a dönüşünü yazacağını sanmıyorum; ve Blair de hayır çünkü - manipülatif bir deha olmasına rağmen - işlerini bizzat halletmeyi sevdiği ve hedefini ele geçirdikten sonra sorumluluğu üstlenmekten zevk aldığı hissine kapılıyorum. Ama bence Vanessa ya da Dan de olabilir. Vanessa, çünkü Vermont'tan uzaktan kolayca blog yazabilirdi. Okuyucular Dedikoducu Kız'ın bir öğrenci olduğuna inanıyor, ama o her zaman ipuçları alıyor ve Dan'in bilgilerinden yararlanıyor olabilir. Ayrıca, yakın çevreye fiziksel olarak yakınlaşıyor ve hatta Dan aracılığıyla onlar hakkında bir belgesel üzerinde çalışmaya başlıyor - son şüphelimiz. Serena'nın parlak zırhlı şövalyesi ve sorgulanamaz ahlaki pusulaya sahip birkaç karakterden biri olduğunu biliyorum. Ama Dan her konuştuğunda aklıma Netflix'in You dizisindeki Penn Badgley'nin katil sapık karakteri Joe Goldberg geliyor. Her ne kadar önyargılı ve Gossip Girl ile tamamen alakasız olsa da, Joe da iyi adam rolünü mükemmelleştirdi! Yine de, Yukarı Doğu Yakası ve Brooklyn dünyasının sadece yüzeyini sıyırdığıma dair içimi kemiren bir his var. Yani, bir dahaki sefere kadar? XOXO."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 12 Eylül'de düzenlenecek 74. Primetime Emmy Ödülleri adayları açıklandı. 25 adaylık alan Succession dikkatleri çekmeyi başarırken birtakım ilkler de yüzlerimizi güldürüyor: Evet, Zendaya'dan bahsediyoruz. Ödül sezonlarına geri dönüş başlıyor. 12 Eylül'de düzenlenecek 74. Primetime Emmy Ödülleri'nin aday listesi Televizyon Akademisi tarafından açıklandı. Son dönemin sevilen dizilerinden, HBO yapımı Succession 25 adaylıkla başı çekerken, 20'şer ödülle Ted Lasso ve The White Lotus izledi. Euphoria ve Squid Game de çift sayılı adaylık alan yapımlar arasında yer aldı. 74. Emmy Ödülleri adaylarından Squid Game ise İngilizce olmayan ilk dizi oldu. Netflix hiti, 14 adaylıkla ödül gecesinde dikkat çekecek yapımlardan biri olacak. Zendaya ise Emmy Ödülleri'nde aynı yıl oyunculuk ve şarkı yazarlığı için aday gösterilen ilk Siyah kadın olarak toplam 4 adaylıkla bir kere daha tarih yazıyor. İşte 74. Emmy Ödülleri adayları listesi..."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaza resmi olarak veda etmeye hazırlanırken kendimizi dijital platformların davetkar kollarına bırakıyoruz. Evet, yolunu gözlediğimiz dizilerin yeni sezonlarına da, bizim için yeni maceralara da kavuşacağız. Yaza resmi olarak veda etmeye hazırlanırken kendimizi dijital platformların davetkar kollarına bırakıyoruz. Evet, yolunu gözlediğimiz dizilerin yeni sezonlarına da, bizim için yeni maceralara da kavuşacağız. En sevdiğimiz ergen arkadaşımıza kavuşuyoruz! Bildiğiniz üzere ortak yaratıcılar Mindy Kaling ve Lang Fisher imzalı gençlik komedisi, Güney Kaliforniya'da büyüyen birinci nesil Hintli Amerikalı bir kızın maceralarını konu alıyor. On sekiz yaşındaki Maitreyi Ramakrishnan, kahramanımız Devi Vishwakumar'a hayat veriyor ve bu konuda gerçekten iyi olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Henüz ilk iki sezonu izlemediyseniz yeterince süreniz var. Üçüncü sezonun konusunu merak edenler için de resmi özeti şöyle bırakalım: Devi ve arkadaşları nihayet bekarlıktan kurtulmuş olsalar da ilişkilerin bolca kendini keşfetme çabasını ve dramayı beraberinde getirdiğini öğrenmek üzeredirler. Neşeli bir çıtır çerez filme ihtiyacı olanları böyle alalım. Fedakar bir ev erkeği, eşi ve çocukları seyahate gidince yıllardır ilk kez kendine vakit ayırır ve parti meraklısı eski bir arkadaşıyla çılgın bir maceraya atılır. Boş Zaman isimli Netflix orijinali 3 Ağustos'tan itibaren platform kataloğunda. Bir trende tanışan iki yabancının öyküsünü, klişelere yüz vermeden sahiciliğiyle öğrenmeye hazır mısınız? Film, biten bir ilişkinin ardından Kuzey Kutup Dairesi'ne giden bir trene atlayan Finlandiyalı arkeolog Laura ve ikinci sınıf kompartımanı paylaştığı Rus Ljoha'nın yolculuğuna davet ediyor. Film, MUBİ Ağustos ayı programında. Tilda Swinton'ın yıllar içinde yarattığı geniş karakter yelpazesi de MUBI'de 12 filmlik bir seçkiyle kendine yer buluyor. Luca Guadagnino imzalı Sen Benimsin'de, toplumsal cinsiyet kalıplarına sığmayacak bir cinsel enerjiyi üzerinde taşıyan Swinton, Cynthia Beatt'ın belgeseli Görünmez Çerçeve'de Berlin Duvarı'nı oluşturan hattı yönetmenle birlikte arşınlıyor. Kendisine En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ı kazandıran Avukat'ta ise büyük bir şirketi karşısına alan bir avukatı canlandırıyor. Ekime dek sürecek Tilda Swinton seçkisi, aralarında Derek Jarman, Johann Johannsson ve Joanna Hogg'un yer aldığı birçok ustanın filmlerini kapsıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tatili bitirip şehre döndüysek yazın geri kalanını ekran başında geçirebiliriz demektir. Ağustos ayı izleme listenize ekleyebileceğiniz içeriklere birlikte göz atalım. Tatili bitirip şehre döndüysek yazın geri kalanını ekran başında geçirebiliriz demektir. Ağustos ayı izleme listenize ekleyebileceğiniz içerikleri derledik. Ünlü yönetmen Asghar Farhadi tarafından yazılan ve yönetilen Geçmiş, 2013 Cannes Film Festivali'nde Palme d'Or ödülüne aday gösterilmiş, yılın en çok konuşulan filmlerinden biri olmuştu. Berenice Bejo, Tahar Rahim ve Ali Mosaffa'nın rol aldığı film, Farhadi'nin işlemeyi en sevdiği konular olan ayrılık ve hesaplaşma temaları etrafında şekilleniyor. Bu etkileyici hikayeyi 5 Ağustos'tan itibaren MUBİ'den izleyebilirsiniz. Bu kez gerçekten en sevdiğimiz 'şeytanla' vedalaşma vakti. Netflix'in fenomen dizileri arasında yer alan Lucifer, son sezonuyla ekranlara geliyor. Beşinci sezonuyla veda edecek dizi, 21 Ağustos'ta izleyicilerle buluşacak. Eksik sezon ve bölümleri tamamlamak isteyenler hemen harekete geçebilir. Ünlü oyuncu Tina Fey'in yaratıcıları arasında yer aldığı, Netflix'in sevilen dizileri arasında yer alan Unbreakable Kimmy Schmidt'in interaktif filmi Unbreakable Kimmy Schmidt: Kimmy vs. the Reverend, 5 Ağustos'ta yayınlanacak. Bu özel bölümde, tüm kararlar ve kontrol sizde. BluTv'nin bu ayki izleme kataloğuna, Özge Özpirinççi ve Salih Bademci'nin başrollerini paylaştığı İlk ve Son dizisi geliyor. Hakan Bonomo'nun kaleme aldığı, yönetmenlik koltuğunda Cem Karcı'nın oturduğu dizi, on yıldır birlikte olan bir çiftin ilişkisine odaklanıyor. 18 Ağustos'tan itibaren BluTv üzerinden izlenebilecek. Spor belgesellerinin son yıllardaki yükselişi tüm hızıyla devam ediyor. PSG, Arsenal, Real Madrid, Fenerbahçe, Chelsea gibi takımlarda forma giyen futbolcu Nicolas Anelka'nın kariyerine odaklanan, Anelka: Misunderstood 5 Ağustos'ta Netflix Türkiye'de yerini alacak. Dünyanın pek çok prestijli festivalinden ödülle dönen 200 Metre, oğlunun bulunduğu hastaneye 200 metre mesafede olmasına karşın İsrail'in kontrol noktasını geçemeyen Filistinli bir babann yaşadıklarını anlatıyor. Bu tehlikeyi macerayı 24 Ağustos'ta beIN CONNECT'ten izleyebilirsiniz. Altın Küre ödüllü, sevilen polisiye dizisi Brooklyn Nine-Nine'ın ilk yedi sezonuna ek olarak, merakla beklenen 8. ve final sezonu 13 Ağustos'tan itibaren beIN CONNECT'ten izlenebilir. Beklediğimize değeceğini umuyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun kült dizisi Sex and the City'nin uyarlaması And Just Like That... adlı mini sezonunda Carrie, Miranda ve Charlotte'ın 50'li yaşlarındaki hayatlarını izleyecek olmamız elbette hepimiz için heyecan verici bir haberdi. Kavuşma sevincinin ardından hepimiz eski kadro toplanabilecek mi, tanıdık simalardan kimleri göreceğiz sorusunu merak etmeye başladık. Uyarlamayla ilgili yeni gelişmeler gelmeye devam ediyor. Bu kez \"team Aidan\"ı heyecanlandıracak bir haberimiz var. Hatırlayacağınız üzere HBO Max içerik sorumlusu Casey Bloys, Samantha ve diğerlerinin dostluğunun arasına zamanın gireceğini ve arkadaşlıkların zaman içinde bitip yerlerine yenilerinin gelebileceğini ve bunun yaşamın bir gerçeği olduğunu söyleyerek Kim Cartall'ın seride yer almayacağının hikayede nasıl işleneceğini açıklamıştı. Öte yandan Mr. Big'in seride olup olmayacağı tam bir muamma. Daha önce yapılan açıklamalarda hikayesinin tükendiği gerekçesiyle Mr. Big'in yer almayacağı haberleri gelmişken, Chris Noth ise sosyal medya hesabından her şeyin değişebileceğini söyledi. Benzer bir belirsizlik Miranda'nın kocası ve Aidan'ın iş ortağı Steve Brady karakteri için de devam ediyor. Gelen son haberlere göre Aidan Shaw'u yeniden görebileceğiz. John Corbett de seriye geri döndüğünü doğrulayarak çok heyecanlı olduğunu söyledi. Aidan'ın Carrie'nin hayatında nasıl bir rolü olduğu hakkında bilgimiz yok. Corbett, kesin olarak bilmese de, \"epeyce bölümde yer alabileceğini\" de sözlerine ekledi. S. J. Parker, Vanity Fair'e yaptığı açıklamada COVID-19'un \"tabii ki hikayenin bir parçası olacağını, ortadan kaybolan arkadaşlarla ilişkilerin nasıl devam ettiğini ya da değiştiğini, bu konulara yazarların değineceğine dair büyük bir inancı olduğunu dile getirdi. 10 bölümlük dizi, Parker ve SATC yapımcısı Michael Patrick King tarafından yapılacak, HBO Max'te gösterime girecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Handmaid's Tale'in yeni sezonundan haberler var. 2017'den beri distopik Hulu dramasında Emily/Ofglen rolüyle izlediğimiz Alexis Bledel dizinin beşinci sezonunda yer almayacak. The Handmaid's Tale'in yeni sezonundan haberler var. 2017'den beri distopik Hulu dramasında Emily/Ofglen rolüyle izlediğimiz Alexis Bledel dizinin beşinci sezonunda yer almayacak. Margaret Atwood'un 1985'te en çok satan romanından uyarlanan The Handmaid's Tale son yılların ilgiyle takip edilen dizilerinden biri. Dizi, çocuk doğurmaları için hizmetçiler atayarak kısırlıkla mücadele eden teokratik, totaliter bir toplumda geçiyor. Ayrıca, dizide kadınlar erkeklerin çok gerisinde kabul ediliyor ve okuma, ekonomik bağımsızlık gibi temel haklardan mahrum bırakılmalarını izliyoruz. Yeni sezonu merakla beklenirken dizinin oyuncularından Alexis Bledel, sürpriz bir açıklamayla diziden uzaklaşmak istediğini açıkladı. Oyuncu, Variety'ye yaptığı açıklamada, \"Uzun süre düşündükten sonra, The Handmaid's Tale'den şu anda uzaklaşmam gerektiğini hissettim.\" ifadelerine yer verdi. Dizinin yaratıcı ekibine, \"bu kadar gerçekçi ve yankı uyandıran sahneler yazdıkları\" ve destekleri için Hulu, MGM, oyuncu kadrosu ve ekibe sonsuza dek minnettar kalacağını söyleyen oyuncunun bu ayrılık kararının nedeni açıklanmadı. Bledel sevilen dizideki rolüyle, 2018 yılında en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Emmy kazanmıştı. Bledel'i en çok 2000'den 2007'ye kadar süren Gilmore Girls'teki Rory Gilmore rolüyle tanıyoruz Dizinin önümüzdeki sezon Alexis Bledel'in yokluğunu nasıl ele alacağı belli değil. Belli olmayan bir diğer bilgi ise The Handmaid's Tale'in beşinci sezonunun çıkış tarihi. Bekleyip göreceğiz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Apple TV, Pedro Almodovar'ın 1988 tarihli filmi Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar'ı, bir televizyon dizisi olarak ekranlara uyarlama hazırlığında. Filmlerden uyarlanan diziler ya da çok sevilen dizilerin beyazperdeye taşınması... Alışkın olduğumuz ve kimi zaman bizi çok heyecanlandıran bu haberlere bir yenisi daha eklendi. Pedro Almodovar'ın 1988 tarihli filmi Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar, bir televizyon dizisi olarak ekranlara gelecek. Hollywood Reporter'ın özel haberine göre, Almodovar'a ilk Oscar adaylığı getiren filmin haklarını satın alan Apple TV, filmi televizyona uyarlamaya hazırlanıyor. İngilizce ve İspanyolca olarak ekrana gelmesi planlanan dizinin senaryosunda Masters of Sex, Mozart in the Jungle, Smash gibi yapımlardan da hatırlayacağımız Noelle Valdivia'nın imzasını göreceğiz. Her şey planlandığı gibi gider ve bu uyarlamayı TV'de izleyebilirsek, proje Almodovar sinemasının ilk TV uyarlaması olacak. Almodovar'ın en eğlenceli filmleri arasında gösterilen Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar, sevgilisi tarafından terk edilen bir TV yıldızının yaşadıklarına odaklanan kaos dolu bir kara komedi. Film, 1988'de Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adaylığı kazanmıştı. Film, gerçeküstü senaryosunun yanı sıra göz kamaştırıcı kot ceketler, şeker rengi etekli takımlar, puantiyeli bluzlarla da kostümleriyle aklımıza kazınmıştı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. James Bond, Rocky, The Handmaid's Tale gibi pek çok kült yapımın hakları artık Amazon'da. Günlerdir sonuca varılması beklenen anlaşma nihayet geldi. Amazon, eğlence sektörünün devlerinden MGM'i satın almak için anlaştıklarını duyurdu. Günlerdir kulislerde söylentileri yayılan bir haber bugün resmi olarak duyuruldu. Amazon, eğlence sektörünün devlerinden MGM'i 8,45 milyar dolara satın almak için anlaştıklarını duyurdu. MGM deyince aklınızda hemen bir şey canlanmamış olabilir ancak şirket, meşhur aslan kükremeli logosuyla hepimizin hafızasında yer edinmiş durumda. MGM zengin arşiviyle de dikkat çekiyor. Kütüphanesinde 12 Angry Men, Basic Instinct, Creed, James Bond, Legally Blonde, Moonstruck, Poltergeist, Raging Bull, Robocop, Rocky, Silence of the Lambs, Stargate, Thelma & Louise, Tomb Raider, The Pink Panther gibi 4 bini aşan filmin yanı sıra The Handmaid's Tale, Fargo ve Vikings gibi 17.000 TV şovu yer alıyor. Bu satın alma işleminin, Amazon'un tarihinde gerçekleştirdiği en büyük ikinci satın alım olduğunu da belirtelim. En büyük satın alma ise 2017'de 13,7 milyar dolarlık Whole Foods anlaşması olmuştu. Aslında bu satın alma işlemi pek de sürpriz olmadı. Zira Amazon'un MGM'i satın alma olasılığı ilk olarak Mayıs ayının başlarında gündeme gelmişti. Variety, Prime Video ve Amazon Studios'un kıdemli başkan yardımcısı Mike Hopkins'in müzakereleri yürüttüğünü, son olarak da Wall Street Journal 24 Mayıs'ta anlaşmada sona yaklaşıldığını bildirmişti. Bu anlaşma, Amazon'un Netflix ve Disney'den sonra sektörün üç numaralı aktörü olma yolunda adımlar attığı şeklinde yorumlanıyor. Tıpkı Netflix ve Disney gibi Amazon da abone kazanmak ve abonelerini ellerinde tutmak için içeriklerini güçlendirmek ve orijinal programları geliştirmek için milyarlarca dolarlık yatırımlar yapıyor. Mike Hopkins, tamamlanan anlaşma sonrasında yaptığı açıklamada anlaşmadaki asıl değeri, MGM'in yetenekli ekibiyle birlikte yeniden tasarlamayı ve geliştirmeyi planladıkları içeriklerin oluşturduğunu belirterek, Çok heyecan verici ve yüksek kaliteli hikaye anlatımı için pek çok fırsat sunuyor ifadelerine yer verdi. MGM'in, Amazon'un TV ve film kütüphanesini daha da cazip hale getireceği bir gerçek. Stüdyo, James Bond, 12 Angry Men, Rocky, Silence of the Lambs gibi kült filmlerin yanı sıra, The Handmaid's Tale ve Fargo dahil olmak üzere birçok hit televizyon dizisine sahip. Öte yandan NY Times söz konusu satın alma işlemini duyurduğu haberde, aralarında Jennifer Hudson'ın oynadığı Aretha Franklin biyografik filmi Respect ve başrollerini Lady Gaga ve Adam Driver'ın paylaştığı House of Gucci yapımlarını belirterek MGM'nin Oscar adayı olabilecek birkaç filmi olduğunu hatırlatıyor. Netflix'in Akademi Ödülleri'ndeki baskınlığının git gide arttığı bir gerçek. Bu satın alma işlemiyle içeriklerini zenginleştiren Amazon'un adını da gelecek senenin Oscar yarışlarında duyacağız gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gerçekten şaşıran var mı? Ve herhangi birimiz gerçekten izlemeyi bırakacak mı? Yani, bu fiziksel olarak mümkün mü? Büyük olasılıkla, hayır. Artık resmileşti: Carrie'nin çok tartışılan son akşam yemeği, son akşam yemeği olmayacak. Çünkü Aidan'ı dirilten, Carrie'nin Big'e olan aşkını sorgulatan, kürtajdan kaçan, Nya'yı yok sayan Michael Patrick King imzalı And Just Like That dizisi birçok garip ve onaylamadığımız olaya rağmen üçüncü sezon onayı aldı. Carrie'nin giderek düzensizleşen moda ve yaşam seçimleri, Che'nin stand-up tarzının ahlaki olup olmadığı ve Seema'nın hem feminist bir kahraman hem de dizinin yeni stil ikonu olarak ortaya çıkmasını göz önünde bulundurursak aslında bu karara pek de şaşırmamlıydık. Üstelik tüm ironileri hangimiz bu diziyi izlemeye bırakacak ki? Yani, bu cidden mümkün mü? Büyük olasılıkla, hayır. Bunun mantıksız olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak unutmayın: İzlediğimiz dizi daha ilk sezonunun açılış bölümünde Big'in ölümüyle halıyı altımızdan çeken ve ardından yirmi beş yıl boyunca inşa edilen tüm serinin tartışmasız merkezi ilişkisini bir hata olarak yeniden çerçevelemeye çalışarak durumu bir adım daha ileriye götüren bir yapım. Ayrıca yaratıcıları bize defalarca Cattrall'ın geçmişi nedeniyle asla dizide yer almayacağını da söylemişti. Dolayısıyla, yazarlara söyleyeceğimiz tek şey, acele etmemeleri. Devam etmekte olan WGA ve SAG-AFTRA grevleri üçüncü bölüm çalışmalarına bir süre daha başlanamayacağı anlamına geliyor. Yani, durum değerlendirmesi yapın, Cattrall'a devasa bir çek yazın ve sadece \"evet\" deyin."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and the City'nin yeni uyarlaması And Just Like That... izleyicilerini ikiye bölse de her zaman en iyi yaptığı şeyi bir kere daha başarmıştı: Kendinden söz ettirmek ve merak uyandırmak. Belki birçoğumuz şehirden gidenlere, yeni gelenlere alışamasa da geçmiş güzel günlerin hatırına diziyi izledi. Bazılarımız ise yeniliklere hızla ayak uydurmuş, sanki hiç ara verilmemiş gibi hikayeye adapte olabildi. Hangi tarafta daha yakın olduğunuzu bilemiyoruz ancak ortak bir noktamız var, hepimiz hem şehri hem de kahramanlarımızı çok özlemiştik. Bir solukta tükettiğimiz ilk sezonun ardından hepimiz devam sezonu gelir mi sorularına boğulmuşken beklenen açıklama geldi. HBO Max, Sex and the City uyarlamasının ikinci sezon için geri döneceğini duyurdu. Yeni başlangıçlara kapı aralayan şekilde biten ilk sezondan sonra neler izleyeceğiz, şimdilik pek bilgimiz yok. Ancak ne olursa olsun, kızsak da söylensek de bir şekilde yeniden şehirde buluşacağımıza eminiz. Kim bilir, belki bu kez tanıdık simalarla da karşılaşırız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Neredeyse her gün yeni bir fotoğraf önümüze düşüyor. Birçoğumuz hayal kırıklığı yaşar mıyız korkusuyla temkinli davranıyoruz, ama karşılaştıkça heyecanlanmamak elde değil. Evet, 'Sex and The City'nin yeni bölümlerinden bahsediyoruz. İşte 'And Just Like That' hakkında bildiğimiz her şey. Sex and the City'nin yeni uyarlaması \"And Just Like That\" çekimleri New York'ta devam ederken sosyal medyada neredeyse her gün yeni bir fotoğraf önümüze düşüyor. Birçoğumuz hayal kırıklığı yaşar mıyız korkusuyla bu fotoğraflara karşı biraz daha temkinlik durmaya çalışsak da, yavaş yavaş heyecanlanmaya başladığımızı da itiraf etmeliyiz. Bu heyecanı biraz olsun dindirmek adına merakla beklediğimiz bu yapım hakkında bilinenleri sizler için bir araya getiriyoruz. SATC'nin yeniden uyarlanması için henüz bir tarih belirlenmedi, ancak HBO Max, Ocak ayında resmi duyurusunu yapmıştı. Açıklamanın ardından bahar aylarında New York'ta çekimlere başlandı ve 9 Temmuz'da Carrie, Miranda ve Charlotte'ın Manhattan sokaklarından ilk resmi fotoğrafı paylaşıldı. Hepimizin bildiği gibi \"And Just Like That\" ekipten bir eksikle ekranlardaki yerini almaya hazırlanıyor. Bu konuda HBO Max içerik sorumlusu Casey Bloys, Samantha ve diğerlerinin dostluğunun arasına zamanın gireceğini ve arkadaşlıkların zaman içinde bitip yerlerine yenilerinin gelebileceğini ve bunun yaşamın bir gerçeği olduğunu dile getirirken Samantha Jones karakterine hayat veren Kim Cattrall yapılan açıklamalara karşı sessizliğini korumayı tercih ediyor. Samantha Jones'un yanı sıra dizinin sevilen tüm karakterleri yıllar sonra yeniden karşımıza çıkacak. Üstelik büyüyen aileleriyle... Ayrıca Bloys, TV Line'a verdiği röportajda dizinin senaristleri Parker ve King'in \"tamamen beyaz yazarlar veya tamamen beyaz oyuncularla bir hikaye anlatmak istemediklerini\" çünkü \"New York'u yansıtmadığını\" dile getirmişti. Onun bu açıklamasının ardından dizideki yeni karakterlere dair çeşitli resmi duyurular gerçekleşmeye başladı. Şu ana kadar açıklanan isimler arasında Grey's Anatomy'de Dr. Callie Torres karakterine hayat veren Sara Ramirez, Nicole Ari Parker, Sarita Choudhury ve Karen Pittman yer alıyor. 'And Just Like That' adlı yeni uyarlamada Carrie, Miranda ve Charlotte'ın 50'li yaşlarındaki yaşamlarını izleyeceğimiz duyurulmuştu. Sarah Jessica Parker, Vanity Fair'e yaptığı açıklamada ise COVID-19'un tabii ki hikayenin bir parçası olacağını, ortadan kaybolan arkadaşlarla ilişkilerin nasıl devam ettiğini ya da değiştiğini, bu konulara yazarların değineceğine dair büyük bir inancı olduğunu dile getirmişti. Her biri 30 dakika uzunluğunda 10 bölüm izleyeceğiz. En sevdiğimiz kadınların geçen zaman içinde neler yaşadıklarını, Sosyal medya ile ilişkilerinin nasıl olduğunu, nelerin değiştiğini, şimdiki hayatlarını, arkadaşlıklarının ötesinde bir ailesi olmayan Carrie için profesyonel olarak neler olduğunu, tüm bu siyasi değişikliklerin çalışmalarını nasıl etkilediğini, hala köşe yazıp yazmadığını, yeni bir kitap çıkartıp çıkartmadığını yoksa çağa ayak uydurup bir podcast yayıncısı mı olduğunu, arkadaşlıkların nasıl değiştiğini ya da değişmediğini öğreneceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and the City'nin uyarlaması And Just Like That'i izlemeye sayılı günler kalmışken, heyecanımız paylaşılan yeni fragmanla körükleniyor. Yaklaşmakta olan And Just Like That dizisi için bir fragman daha geldi. Bu yeni fragmanda bilgisayar karşısında görmeye alışkın olduğumuz Carrie'yi bu kez mikrofon başında görüyoruz. Kendisi muhtemelen artık bir podcaster! Fragmandan üç kadının hala evli olduğunu -en azından şimdilik- anlıyoruz, ayrıca yeni karakterlerin diziye nasıl dahil olduğunu da görüyoruz. Öte yandan fragmanda geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Stanford Blatch karakteriyle tanınan oyuncu Willie Garson'un sahneleri de yer alıyor. Chris Noth, Mario Cantone, David Eigenberg, Evan Handler ve 2021 Eylül'ünde hayatını kaybeden Willie Garson, geçmiş rollerini yeniden canlandırırken, yeni kadro üyeleri Sara Ramirez, Sarita Choudhury, Nicole Ari Parker ve Karen Pittman da onlara katılıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2022 yılına veda etmeye hazırlanırken dijital platformların bizi bekleyen sürprizleri var. Başrol oyuncusu Meltem Kaptan'a Berlinale'de En İyi Oyuncu ödülünü kazandıran Rabiye Kurnaz George W. Bush'a Karşı, 17 Aralık'ta MUBİ'de. Film, Nelwyn köyünden hevesli bir sihirbaz olan Davis' Willow'un, kötü bir kraliçeyi devireceği kehanet edilen özel bir bebeği koruma arayışına isteksizce çekilen hikayesini takip ediyor. Disney orijinal yapımı Willow yeni ayın ilk gününden itibaren izlenebilir. Emily bir kere daha Paris'te! Sevilen dizi üçüncü sezonunda hayallerindeki iş için taşındığı Paris'te geçirdiği bir yılın ardından kariyeri ile aşk hayatında bir dönüm noktasına gelince geleceğine dair bir karar vermek zorunda kalan Emily ve onu bekleyen maceraları izleyeceğiz. Dizi, 21 Aralık'ta Netflix kataloğundaki yerini alacak. The Witcher dünyasından bin yılı aşkın bir süre önce, elflerin dünyasında yaşayan yedi dışlanmış karakter, durdurulamaz bir güce karşı intikam mücadelesi için birleşir. The Witcher: Blood Origin dizisinden Michelle Yeoh'ya ilk bakış. Dizi, 25 Aralık'ta Netflix'te izleyiciyle buluşacak. Park Chan-wook'un yapımcılığını, ortak yazarlığını ve yönetmenliğini yaptığı 2022 Güney Kore romantik gizem filmi Decision to Leave, 9 Aralık'tan itibaren MUBİ'de. Şarkıcı olmanın hayalini kuran genç bir kadının hikayesine konuk olacağımız Our Only Chance 2 Aralık'ta Disney ekranlarında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Arconia Apartmanı'na dönüş tarihimiz belli oldu! 'Only Murders in the Buildings'in üçüncü sezon hazırlıkları devam ederken dizinin başrol oyuncularından Steve Martin, katıldığı bir gösteride yeni sezonun çıkış tarihini 8 Ağustos olarak duyurdu. Variety'nin yayınladığı haber doğrultusunda Steve Martin, Martin Short'ın yanında 'Bugün Neye Benzediklerine İnanamayacaksınız!' adlı gösterinin tur gösterisi sırasında dizinin üçüncü sezonunun yayın tarihini rahatça açıkladı. O halde yeni sezona dair bilgilerimizi güncelleme vakti! Bu sezonda da Arconia binasının sakinleri Charles-Haden Savage , Oliver Putnam ve Mabel Mora'nın bir cinayetin peşinden giderek tüm sırları çözmeye çalışacak. Ancak yine yalnız olmayacaklar. Son iki sezonda da olduğu üzere sürpriz isimler onlara katılacak. Daha önce duyurulduğu üzere Paul Rudd ve dizinin önceki sezonlarından aşina olduğumuz Jackie Hoffman yeni sezonda görülecek. Ancak bu sezonun sürprizi başka bir isim. üç Emmy, üç Oscar ve üç Altın Küre sahibi, ikonik oyuncu Meryl Streep üçüncü sezonda rol alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İkisini ayrı düşünemediğimiz aşk ve astroloji, dizi haliyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. An Astrological Guide For Broken Hearts çok yakında gösterime girecek. Konu astroloji olduğu zaman ilişkileri çoğu zaman ondan bağımsız düşünemiyoruz. Burç uyumları, kişisel özellikler derken bir noktada karşı tarafın hangi burç olduğunu merak ediyoruz. Hatta yıldızlarla biraz daha ilgiliysek yükselen burçtan doğum haritası çıkarma süreçlerine kadar ilerleyebiliyoruz. Aldığımız bilgiler doğrultusunda da kafamızda belirli bir imaj yaratıyor ve etki alanında kalıyoruz. Netflix de pek çoğumuzu ortak paydada buluşturan bu önemli konuya ışık tutmaya hazırlanıyor. Silvia Zucca'nın 2015 yılında çıkan aynı isimli kitabından uyarlanan An Astrological Guide For Broken Hearts İtalyanca olarak izleyicisiyle buluşacak. Bekar olan Alice'in bir astroloji gurusuyla arkadaş olduktan sonra aşka karşı değişen bakış açısını konu alan yapım oldukça keyifli bir anlatıma sahip. Claudio Gusmano'nun başrolünde olduğu dizi 27 Ekim tarihinde yayına girecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Audrey Hepburn'ün hayatına odaklanan yapımlara bir yenisi daha ekleniyor. İkonik yıldızın hayatının bu kez bir televizyon dizisi olarak karşımıza çıkması gündemde. Şıklık ve zarafet denilince akla gelen ilk isimlerden Audrey Hepburn zamansız bir yıldız. İkonik yıldızın mirası çoktan ölümsüzleşmiş ve hayatı hakkında birçok uyarlama yapılmış olsa da modası hiç geçmiyor. Oscar ödüllü aktris, Hollywood'da 20. yüzyılın en tanınmış yüzlerinden biri. Çekiciliği ve zarafetiyle \"Sabrina\", \"Roman Holiday\", \"Breakfast at Tiffany's\" ve \"My Fair Lady\" gibi filmlerle hafızamıza kazındı. 2020'nin sonunda, Audrey: Bir İkondan Fazlası başlıklı belgeselle, sayısız hayranına Hepburn'ün hayatına dair daha kapsamlı bir fikir vermeye çalışılmıştı. Son yılların en beğenilen moda belgesellerinden biri olan McQueenin arkasındaki BAFTA adayı ekip tarafından yapılan ve İngiliz yazar Helen Coan tarafından yönetilen filme, Hepburn'ün en büyük oğlu Sean Hepburn Ferrer de anılarıyla katkıda bulundu. Variety'e göre \"The Good Wife\"ın yaratıcısı Jacqueline Hoyt, ikonik yıldızın hayatını konu alan ilk drama dizisi üzerinde çalışıyor. Hepburn'ün oğlu Luca Dotti ve İtalyan gazeteci Luigi Spinola'nın yazdıklarından ilham alan \"Audrey\" ünlü yıldızın ilk yıllarından bu yana, bir Hollywood efsanesi olma yolculuğunun izini sürecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. BBC dört dizi için yeni sezon onaylarını duyurdu: The Tourist, The Responder, Vigil ve Time yeni sezonlarıyla izleyicileriyle buluşacak. Her gün yeni bir dizi veya yeni sezon haberleriyle karşılaşmaya devam ediyoruz. BBC de sevilen dört dizisi için yeni sezon müjdelerini verdi. The Tourist, The Responder, Vigil ve Time yeni sezonlarıyla izleyicileriyle buluşacak. Her biri aslında mini dizi olarak tanıtılan bu yapımların gördükleri ilgi sonrasında devam etme kararı alındığını da ekleyelim. Jamie Dornan'ın kadrosunda yer aldığı The Tourist, sezon altı bölüm sürecek bir mini dizi olarak duyurulsa da devam haberi gecikmedi. Variety'nin verdiği bilgilere göre dizi, ilk 30 günde 12 milyon izleyiciye ulaşarak açılış bölümüyle kanalın 2022'deki en çok izlenen dizisi olmuştu. Devam sezonu için ilk sezonun da çekimlerinin gerçekleştiği Avustralya'ya dönüleceği konuşuluyor. Kanalın en iyi açılışlarından birini yapan The Responder, Suranne Jones'un başrolünde izlediğimiz Vigil ve başrollerinde Sean Bean ve Stephen Graham'ın yer aldığı hapishane draması Time da yeni sezonlarıyla izleyicileriyle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bella Hadid, kariyerinde yeni bir kapı aralıyor. Kendisini ilk oyunculuk performansıyla Hulu dizisi Ramy'de izleyeceğiz. Versace, Fendi ve Givenchy gibi birçok markanın kampanyalarında rol aldı, birden fazla yılın modeli ödülünü kucakladı ve toplumsal konulardaki duyarlılığıyla kalplerimizi kazandı. Elbette Bella Hadid'ten bahesdiyoruz. Son olarak Vogue Amerika'nın Nisan sayısında samimi bir röportajla yer alan Hadid, kariyerinde yeni bir kapı aralıyor. Variety'de yer alan habere göre Hadid, Hulu'nun komedi-drama dizisi Ramy'nin üçüncü sezonunda rol alacak. Komedyen Ramy Youssef'in yazıp rol adlığı dizi Amerika'da Müslüman olmanın zorluklarını yaşayan Mısırlı bir ailenin yaşadıklarını duyarlı ve esprili bir şekilde ele alıyor. Dizinin ayrıca Altın Küre ve Peabody ödülü aldığını da belirtelim. Hadid'in bu yeni macerası sizi şaşırtmasın. Model, oyunculuğa ilgi duyduğunu daha önce dile getirmiş ve bu alanda kendini geliştirmek için ders aldığını açıklamıştı. Bella Hadid'i nasıl bir rolde izleyeceğimiz hakkında henüz bilgimiz yok. Öte yandan kendisinin ilk oyunculuk deneyimi olduğu için nasıl bir performans sergileyeceğini heyecanla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lev Tolstoy'un klasik romanı Anna Karenina'nın çağdaş bir uyarlaması ekranlara gelmeye hazırlanıyor. Anna Karenina rolünde Svetlana Khodchenkova karşımıza çıkacak. Okuduğumuz pek çok klasik defalarca beyazperdeye ya da ekranlara uyarlandı, uyarlanmaya devam ediyor. Lev Tolstoy'un klasik romanı Anna Karenina da daha önce Keira Knightley, Jude Law ve Aaron Johnson'ı buluşturan bir filmle beyazperdeye uyarlanmıştı. Neredeyse her gün bir yeni 'remake' ya da uyarlama haberi aldığımız bu dönemde, yeni bir haber de Netflix'ten geldi. Platform, ilk Rus orijinal drama dizisinin Anna Karenina'nın çağdaş bir uyarlaması olacağını duyurdu. Anna Karenina rolünde Svetlana Khodchenkova'yı izleyeceğiz. Dizi yapımcıları arasında ise Valeriy Fedorovich, Evgeniy Nikishov, Sergey Kornikhin ve Kantor yer alıyor. Proje, modern Rusya'da geçen edebi klasiğin cömert bir yeniden anlatımı olarak tanıtıldı. Netflix Rusya, hesabından yaptığı resmi duyuruda, Sayın yolcular Anna K treninin bir sonraki rotası Netflix olacak. Yolculardan birinin adı şimdiden biliniyor, Svetlana Khodchenkova ana karakteri canlandıracak. ifadelerine yer verdi. Netflix orijinal dizisinin yönetmeni Michael Azzolino ise 1-2-3 Prodüksiyon ile ilk Rus dizimizi duyurmaktan gurur duyuyoruz. Yetenekli yazar, yönetmen ve yapımcı ekibi, yaratıcı ve sürükleyici bir dizi hazırladı. Bu çok beğenilen hikayeyi, yeni bir uyarlamayla Rusya'daki ve dünyadaki üyelerimize ulaştırmaktan heyecan duyuyoruz. diyerek ilk Rus orijinal yapımının heyecanını paylaştı. Dizinin Moskova ve St. Petersburg'da çekileceği duyurulurken, yayın tarihine ilişkin bir bilgi henüz paylaşılmadı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yenilikten uzak kalmaktan şikayet ettiğimiz bugünlerde geçmişten bildiğimiz hikayeleri ve tanıdığımız karakterleri izlemeyi tercih etmemiz anlamsız görünse de aslında tüm bu olanların ardında yatan akla yatkın iki sebep var: Ne olacağını bilmenin sağladığı güven ve eski arkadaşlarla görüşme hissi. Gossip Girl'de olup biten hataları durdurmak keyif verici olurdu; ancak engel olunamasa da ne olacağını bilmenin verdiği bir huzur var. Durum senaristler için de farklı olmasa gerek, belli ki onlar da karantinadaki günleri eski karakterler ve onlar için kurdukları hayali evrenler üzerine düşünerek geçirmişler. Sonuçta herkes mutlu: Eski hayatımıza ve dostlarımıza kavuşacağımız günlerde Carrie'nin devam eden hikayesini dinleyecek, Gossip Girl'ün özlediğimiz sesini duyacak, Joey'nin başına neler geldiğini öğreneceğiz. Tanıdık evrenler, özlediğimiz dostlar, yepyeni maceralar. Tıpkı pandemiden önce olduğu, ve pandemiden sonra da olacağı gibi!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Önümüzdeki gündelerde Blake Lively rüzgarına kapılmaya hazır mısınız? Uzun bir süredir ekranlardan uzak kalan genç oyuncu Colleen Hoover'ın çok satan romanı It Ends With Us'ın başrolünde Justin Baldoni ile birlikte izleyeceğiz. Önümüzdeki gündelerde Blake Lively rüzgarına kapılmaya hazır mısınız?Deadline'ın özel haberine göre, Blake Lively ve Justin Baldoni, Colleen Hoover'ın çok satan romanı It Ends With Us'ın Wayfarer Studios ve Sony Pictures ile birlikte geliştirilmekte olan film uyarlaması için bir araya geliyor. Şu an ABD'de en çok satan yazarlardan biri olan Hover, geçen yıl 20 milyondan fazla kitap satarak herhangi bir türde en çok satan 10 kitaptan beşini yazdı. TikTok'ta da büyük bir kitleye sahip olan yazarın uyarlanacak bu kitabı, üniversiteden sonra hayatına başlamaya hazır olan Lily'i ve aşk hayatını merkeze alıyor. Kahramanımız Ryle adında bir adamla tanışır ve ona aşık olur ancak ilk aşkı Atlas yeniden ortaya çıkarak ilişkilerine bir meydan okuma başlatır. Gossip Girl dizisi ve A Simple Favor ve The Sisterhood of the Traveling Pants gibi filmleriyle hatırladığımız Lively, başrol görevinin yanı sıra aynı zamanda Hoover, Steve Sarowitz ve Andrew Calof ile birlikte filmin yönetici yapımcılığını üstleniyor. Üstelik Blake Lively cephesinden haberler bununla da sınırlı kalmıyor. Kendisi Anna Kendrick ve Paul Feig'in yönetmenliğe geri döneceği yakında çıkacak olan A Simple Favor devam filmindeki rolünü yeniden canlandırmaya hazırlanıyor. Ayrıca ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesini, Marc Platt ile birlikte Edgar Wright'ın yazıp yapımcılığını üstlendiği Bryan Lee O'Malley çizgi romanı Seconds'ın uyarlamasıyla Searchlight için yapacak. Ancak bu ilk yönetmenlik denemesi değil. Daha önce yakın arkadaşı Taylor Swift'in iki ACM Ödülü adaylığı ve bir CMA adaylığı kazanan I Bet You Think About Me adlı müzik klibiyle yönetmen koltuğuna geçmişti. Lively'nin bir diğer projesi Dark Horse Comics'in Lady Killer adlı çizgi romanının uyarlaması. Blake Lively'nin eğlenceli tavırları ve her zaman kazanan kırmızı halı görünümlerini düşündükçe önümüzdeki günlerde onu daha fazla görmek ve sabırsızlanmak için biz de sabırsızlanıyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix'in rekorlar kıran Regency romantizminin gelecek sezonu hakkında şimdiye kadar bildiğimiz her şey burada. Shonda Rhimes imzalı dizi, bu sefer Colin Bridgerton ve Penelope Featherington'ın aşk hikayesine odaklanarak, şeker renginde, tüylerle kaplı ihtişamıyla geri dönecek. Evet. Netflix sansasyonunun Daphne ve Simon'ın romantizmine odaklanan ilk sezonu, Julia Quinn'in Bridgerton serisinin ilk romanı The Duke and I'dan uyarlanırken, Anthony ve Kate'in hikayesi ise The Viscount Who Loved Me isimli ikinci kitaptan yola çıkmıştı. Hayranlar, 3. sezonun Benedict'in evlilik yolundaki mutluluğuna giden üçüncü kitap An Offer From a Gentleman'dan uyarlanacağını varsaymıştı, ancak 15 Mayıs'ta Variety durumun böyle olmayacağını bildirdi. Bunun yerine dizi, Quinn'in dördüncü kitabı Romancing Mister Bridgerton'da yaptığı gibi, Colin ve Penelope'nin ilişkisini daha fazla keşfetmek için ileriye atlayacak. Nicola Coughlan, Hollywood'daki bir Netflix paneli sırasında haberi doğruladı ve 2. sezonun iki haftasından beri bu sırrı sakladım. dedi. Coughlan ve Colin'i oynayan başrol oyuncusu Luke Newton, etkinlikten kısa bir süre sonra Netflix aracılığıyla, değişikliğin nedeni de dahil olmak üzere daha fazla ayrıntı açıkladı. Şimdiye kadarki hikayeleri hakkında ise Coughlan Bence insanlar gerçekten takıntılı olacak. Kitap severlerin mutlu olacağını düşünüyorum. dedi. Romancing Mister Bridgerton'da Colin seyahatlerinden dönüyor ve Penelope'yi yepyeni bir gözle görmeye başlıyor, ancak ikilinin birbirlerinden sakladıkları önemli sırlar yüzünden bir araya gelmeleri engelleniyor. 3. Sezonda Colin'in, Eloise'in olduğu gibi, Penelope'nin Lady Whistledown olduğunu keşfetmesini göstereceği neredeyse kesin olsa da, hikayenin kaynak materyalden sapması da muhtemel. Ne de olsa okuyucuların dördüncü kitaba kadar öğrenmediği Quinn'in romanlarının aksine, Lady Whistledown'ın kimliği 1. sezonun sonunda ortaya çıkıyor. Coughlan ve Newton'un yanı sıra, Bridgerton'ın 2. sezon kadrosunun çoğu, Anthony , Lady Violet Bridgerton , Lady Portia Featherington , Lady Danbury , Queen dahil olmak üzere Charlotte ve Bridgerton klanının geri kalanı Daphne , Benedict , Eloise , Hyacinth ve Gregory da 3. sezon için geri dönmeli. Daha iyi haber var mı? Dizinin başlangıcından sonra hayranların favorisi olmasına rağmen 2. sezonda yeniden görünmeyen Rege-Jean Page'in canlandırdığı Hastings Dükü, Bridgerton'ın son bölümünde Kate rolüyle göz kamaştıran Simone Ashley'in yaptığı açıklamaya göre geri dönecek. Ve Kate'in etkileyici küçük kız kardeşi Edwina'ya gelince? Henüz bir teyit yok, ancak genç sosyetenin bu sefer tercihen 2. sezonda adı geçen Kraliçe'nin yeğeni Prens Friedrich ile mutlu olmasını umuyoruz. Deadline'a göre, yeni sezon için oyuncu seçimi şu anda devam ediyor, yani önümüzdeki aylarda güncellemeler için gözlerinizi dört açmaya değer. Bununla birlikte, daha önce ortaya çıkan bir oyuncu seçimi haberlerinden biri, Hannah Dodd'un Francesca Bridgerton rolünde Ruby Stokes'un yerine geçeceği. Kısa süre önce Anatomy of a Scandal'ı izleyenler aşina olacaktır zira kendisi 90'larda Oxford Üniversitesi'nde okuyan Sienna Miller'ın karakterinin genç versiyonunu canlandırmıştı. Perde arkasında da değişiklikler olacak. 3. sezon için, daha önce Scandal ve Inventing Anna bölümlerinin yanı sıra Bridgerton'ın önceki sezonlarında da görev almış olan Jess Brownell'ı göreceğiz. Bununla birlikte, Bridgerton emektarı Shonda Rhimes, Betsy Beers ve Tom Verica ile birlikte baş yapımcı olarak görevde kalacak, bu da dizinin tonunun veya görsel stilinin 3. sezonda önemli ölçüde değişmeyeceği anlamına geliyor. Bridgerton'ın bir sonraki sezonunun ekranlarımıza gelmesine biraz daha zaman olabilir, ancak Deadline'a göre dizi bu yaz çekilmeye başlanacak ve 2023'ün başlarında izlemek mümkün olabilecek. Netflix, elbette odak noktası henüz bilinmemekle birlikte, Bridgerton'ı dördüncü sezon için yeniledi. Üçüncü romanı An Offer from a Gentleman'ı kaynak olarak alırsa, spot ışıkları bir kontun kızı Sophie Beckett'e aşık olan Benedict'e çevrilecektir. Kitapta Sophie, Lady Bridgerton'ın yıllık maskeli balosuna gizlice girdikten sonra o ve Benedict, adeta Cinderella-Romeo-&-Juliet anı yaşar. Daha sonra kaçtığında, mümkün olan her şekilde onu takip etmeye yemin eder. Bridgerton'ın sekiz sezon sürmesi ve her bölümün farklı bir kardeşe odaklanması bekleniyor. Daphne, Anthony, Colin ve Benedict'in ardından, gösteri teorik olarak Eloise, Francesca, Hyacinth ve Gregory'ye geçmeli ve her birine kendi mutlu sonlarını vermeli. Evet ve Rhimes'ın kendisinin kaleme aldığı dizi, India Amarteifio'nun canlandırdığı genç Kraliçe Charlotte'un, 17 yaşında Kral George ile evlenmek üzere Londra'ya gelmesi üzerine odaklanacak. İlk iki sezonu yeniden izleyerek başlayın, resmi podcast'i dinleyin, Quinn'in romanlarını okuyun ve bu yaz Netflix'te heyecanla beklenen bir başka Regency romantizminin daha yayınlanacağı gerçeğiyle kendinizi teselli edin: Dakota Johnson liderliğindeki Persuasion."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Romantik dönem dizisi Bridgerton, ikinci sezonuyla yayınlandığı ilk haftada Netflix'in izlenme rekorunu kırdı. Şaşırdığımızı söyleyemeyeceğiz. Netflix'in popüler dönem dizisi Bridgerton ikinci sezonuyla döndü. Julia Quinn'in sekiz kitaplık serisinden uyarlanan dizinin ikinci sezonu The Viscount Who Loved Me kitabına odaklanarak Bridgerton ailesinin en yaşlısı olan Anthony ve onun gönülsüz evlilik arayışını anlatacak. Hatırlayacağınız üzere ilk sezonu da büyük ilgi gören dizinin sevilen karakteri Hastings Dükü Simon Bassett'e hayat veren Rege-Jean Page'in dizinin ikinci sezonunda olmayışı hepimizi üzmüş, kadroya katılan Simone Ashley ise merakımızı artırmıştı. Dizinin ikinci sezonuna nihayet kavuştuk. Birçoğunuzun tüm bölümleri hızlıca izlediğine eminiz, zira rakamlar da bunu gösteriyor. Bridgerton'ın ikinci sezonuyla yayınlandığı ilk haftada Netflix'in izlenme rekorunu kırdığı açıklandı. Dizinin ikinci sezonu, yayınlandığı ilk haftada Netflix üzerinde izlenme rekoru kırdı. Hollywood Reporter'a göre dönem dramasının son yayını, 25 Mart ile 27 Mart arasında dünya çapında 193 milyon saatlik izlenme süresine ulaştı. Dizinin ikinci sezonu ayrıca Netflix'in yayınlandığı 93 ülke içinde 92'de ilk 10'a girdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz yapımı dizide Downton malikanesinin sahipleri Crawley Ailesi ve malikanenin çalışanlarının hayatı anlatılıyor. Yani Bridgerton etkisini hissedebileceğiniz bir başka dizi daha. En büyük artısı ise bir de devam filmine sahip olması. Hatta ikinci Dowton Abbey filmi de yolda! Rusya'nın Romanov Hanedanlığı'nın son imparatoru II. Nicholas'ın 1894'te tahta çıkışıyla birlikte gelişen olayları ve suikastına kadar geçen dönemi mercek altına alıyor The Last Czars. 300 yıllık hanedanlığın son dönemlerine tanıklık ederken, dizinin kostüm ve dekoru o dönemi en güzel şekilde yansıtıyor. Dizi, 19. yüzyılda Amerika'da ailesi ve kardeşleriyle yaşayan, Hailee Steinfeld tarafından canlandırılan Emily Dickinson'ın şiirle dolu hayatına davet ediyor bizleri. Emily'nin topluma ve ailesine karşı gelerek sesini şiirle duyurmak için hiçbir şeyden vazgeçmemesi ise Dickinson'ın ilham veren yanını temsil ediyor. Bu seferde Rus İmparatorluğu'nun başka bir dönemine gidiyoruz. İmparator Peter'la evlenerek İmparatoriçe olan Catherine'in evliliği ve kendi mutluluğu arasındaki seçimine dayalı hikayesiyle The Great, Altın Küre ve Emmy Ödülleri'ne de aday olmuş bir dizi. Başrollerinde ise Elle Fanning ve Nicholas Hoult yer alıyor. Geçmişe dair hikayeler ilginizi çekiyorsa, İtalya tarihinin ünlü Medici ailesinin hikayesinin anlatıldığı bu dizi de tam size göre. Giovanni Medici'nin şüpheli ölümü sonrasında yerine geçen oğlu Cosimo Medici'nin ailenin servetini ve gücünü korumak için yaptıkları dizinin konusunu oluşturuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bridgerton'ın 3. sezonunda izleyeceğimiz Penelope ve Colin'den ilk kareler geldi. Şimdi hafızalarımızı tazeleyerek üçüncü sezona hazırlanma zamanı. Bridgerton'ın 3. sezonunda izleyeceğimiz Penelope ve Colin'den ilk kareler geldi. Şimdi hafızalarımızı tazeleyerek üçüncü sezona hazırlanma zamanı. Bildiğiniz üzere Netflix'in popüler dönem dizisi Bridgerton ikinci sezonuyla, yayınlandığı ilk haftada Netflix üzerinde izlenme rekoru kırmış, ikinci sezon ayrıca Netflix'in yayınlandığı 93 ülke içinde 92'de ilk 10'a girmişti. Hal böyle olunca hit dizinin yeni sezonunu da merakla beklemeye başladık. Shonda Rhimes imzalı dizi, üçüncü sezonunda Colin Bridgerton ve Penelope Featherington'ın aşk hikayesine odaklanarak bizleri büyüsüne kapılmaya davet ediyor. Üçüncü sezon hakkında bildiğimiz her şey için okumaya devam edin. Birinci ve ikinci sezon Julia Quinn'in kitaplarında belirtilen formatları takip ederken, Bridgerton üçüncü sezon Variety tarafından onaylandığı gibi biraz farklı bir yaklaşım benimseyecek. Yeni sezonun Bridgerton ailesinin ikinci büyük kardeşi Benedict Bridgerton'ı ve onun aşkı bulma girişimini takip etmesi bekleniyordu, ancak Netflix bunun yerine dördüncü kitabın olay örgüsüne odaklanmayı seçti: Romancing Mister Bridgerton. Gelecek bölümler bunun yerine Penelope Featherington ve Colin Bridgerton'ın tomurcuklanan aşklarına odaklanacak. Coughlan ve Newton'un yanı sıra, Bridgerton'ın 2. sezon kadrosunun büyük bir kısmını yeni sezonda da göreceğiz. Ama aklınızdaki o malum soruyu biliyoruz: Dizinin favori karakterlerinden Rege-Jean Page'in canlandırdığı Hastings Dükü'nü yeniden izleme şansımız var mı? Deadline'a konuşan Simone Ashley, kendisinin ve Jonathan Bailey'nin, geri döneceğini açıklayarak, \"Geri döneceğiz! Kate ve Anthony daha yeni başlıyorlar, dedi. Ayrıca 14 Mayıs 2021'de Netflix ayrıca Jess Brownell'in 3. ve 4. sezonlar için Bridgerton'ın showrunner'ı olarak devralacağını duyurdu. Hannah Dodd , Netflix'in yaklaşmakta olan Lockwood & Co. serisinde çalışmak için ayrılan aktris Ruby Stokes'un yerine 3. sezon için Francesca Bridgerton olarak seçildi. Netflix ayrıca üçüncü sezon için üç yeni oyuncu kadrosunu da duyurdu: Daniel Francis , girdiği her odayı aydınlatan, diğerlerinin öfkesini çeken karizmatik Marcus Anderson'ı oynuyor. Sam Phillips , alışılmadık ilgi alanlarına sahip güler yüzlü bir lord olan Lord Debling olarak karşımıza çıkacak. Ve James Phoon , zeka ve zekada eksik olan şeyleri ciddi bir yakışıklılıkla fazlasıyla kapatan Harry Dankworth'u oynayacak. Penelope Featherington'ı oynayan Nicola Coughlan, yaptığı özel bir röportajda Bridgerton'ın üçüncü sezonunun çekimlere yaz aylarında başlanacağını doğrulamıştı. Temmuz 2022'de Netflix, çekimlerin tamamen devam ettiğini doğruladı. Gösterinin sosyal kanallarında paylaşılan bir klipte, oyuncu kadrosu çeşitli yerlerde üç parmağını kaldırarak görülüyor. Kavuşma için 2023'ü bekleyeceğiz ancak çok da uzun süreceğini sanmıyoruz. Bu bir doyumsuzluk mu emin olamıyoruz ancak henüz 3. sezonu dahi izlememişken gelecek sezonlar için merakımızı da gizleyemiyoruz. Bir kitap serisinden uyarlanan dizinin de sekiz sezon sürmesi ve her bölümün farklı bir kardeşe odaklanması bekleniyor. Uyarlamalar kitaptaki sıralara uygun şekilde mi ilerleyecek yoksa yapım ekibi bizleri şaşırtmak için yeni yollar mı planlıyor şimdilik bunları bilemiyoruz. Yeni ayrıntılar veya açıklamalar ortaya çıktıkça bu makaleyi güncellemeye devam edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yakın zamanda tamamlanan Netflix yapımı yeni Britney Spears belgeselinin ilk fragmanı yayınlandı. Yaşadığı olaylarla ve özgürlük arayışıyla Britney Spears adından söz ettirmeye devam ediyor. Son olarak Hulu'da Framing Britney Spears belgeseli büyük yankı uyandırmıştı. Sosyal medya üzerinden açılan etiketlerle sayısız destek alan Spears için sevindirici haberler de gelmişti. Ancak yapılan belgesellerin, ünlü şarkıcının hayatını yeteri kadar yansıtmadığını düşünen Netflix yeni bir yapım için kolları sıvamıştı. Yönetmen koltuğunda Erin Lee Carr'ın oturduğu proje özellikle Britney Spears'ın hukuksal mücadelesini odak noktasına alıyor. Britney vs Spears adını taşıyan belgesel ilk sinyallerini ise etkileyici bir fragmanla veriyor. Bu özel proje Britey Spears'ın 29 Eylül tarihindeki mahkemesinden bir gün önce yani 28 Eylül'de yayına girecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and the City'nin zamansız karakteri Carrie Bradshaw'u özel yapan birçok niteliği bulunuyor: Ayakkabılar, ikonik cümleleri, kira sorunu yaşadığı dairesi... Ancak bunların arasında en önemlisi eski sevgililerine dönme merakıdır. Geçtiğimiz Cuma günü yayınlanan eski sevgilisi Aidan Shaw ile olan el ele fotoğrafları ise bunun en büyük kanıtı. HBO Max'te yayınlanan And Just Like That...'in resmi sosyal medya hesaplarında paylaşılan bu fotoğraf kareleri ikinci sezonuna beklenmedik bir buluşmanın damgasını vuracağını gösteriyor. Dizinin ilk sezonunda beklenmedik bir şekilde hayata veda eden kocası Big'in yasını tutan ve flört dünyasına geri dönmeye çalışan bir Carrie karşımıza çıkarken yeni sezonda John Corbett'in canlandırdığı Aidan'ın geri dönmesi uslanmaz romantiğimizin yeniden aşık olacağını gösteriyor. Aidan'ın kıyafet seçimi de en az dönüşü kadar iddialı. Altın düğmeli, oversized cepli ve kemerli ceket ile bordo pantolonu mobilya ustasının Carrie'ye uyum sağlamak adına bir değişimden geçtiğine dair tüyo veriyor. Ya da artık kendisi Throwing Fits podcast'in müdavimi... Bu sırada Sarah Jessica Parker'ın canlandırdığı Carrie ise renk oyunu oynayarak tartan kabanını fırfırlı pembe bir şalla tamamlıyor. Ayağındaki kadife botlar ise bohem şık akımının yeniden moda dünyasına döneceğinin işareti. Sorular ve bir sürü sorular... And Just Like That...'in ikinci sezonunun yayın tarihi daha açıklanmadı ama bu fotoğraf kareleriyle bu sezonu öncekine oranla daha büyük bir merakla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İkonik kostümleriyle romantik komedi dışında bir moda filmi olarak kategorize edilebilecek Clueless'ı yıllar sonra yeniden izledim. 1. Küçük bir çocukken lise çağına gelince Beverly Hills'teki liseli kızlar gibi bir hayatım olmasını hayal ederdim. 33 yaşındayım ve hala bu hayatı hayal ettiğimi fark ettim. 3. Ve o ikonik ekoseli sarı ceket etek takım! 4. Ceza savcısı baba karakteriyle tanışıyoruz, sert birine benziyor. Saati 500 dolara çalışıyormuş. Cher'in görkemli hayatını nasıl sürdürdüğünü anladım. 5. Cher'in tabii ki üstü açık beyaz bir cipi var. 6. Cher'in kankası Dionne'un dev şapkası. 7. Dionne'un erkek arkadaşının pantolonunun, boxer'ının altında durması?? O şekilde nasıl yürüyebiliyor??? Ergenler arasında böyle bir moda vardı gerçekten. 8. Cher'in liseli olup liseli erkeklerden nefret etmesini anlayabiliyorum. O, bu ergenlerden çok daha iyisini hak ediyor. 9. Sarı takımıyla sarı sakız çiğneyen Cher Horowitz, monokrom giyimi bir üst seviyeye taşıyor. 10. Cher'in annesinin yıllar önce yağ aldırma operasyonunda çıkan komplikasyon yüzünden ölmesi üzgünüm ama çok komik. 11. Paul Rudd'ın yüzü bebek gibi! 12. Paul Rudd'ın karakteri Josh ve Cher üvey kardeşler ve ileride aralarında bir şeyler olacak gibi görünüyor. 14. Erkeklerin keçi sakalı bırakması yasaklanmalı. Paul Rudd'a bile yakışmıyorsa kimseye yakışmaz. 15. Alicia Silverstone'un saçları o kadar yumuşak görünüyor ki ekrandan içeri girip sapıkça olmayan bir şekilde dokunmak istiyorum. 16. Okula yeni transfer olan Tai'nin stiline ciddi anlamda el atılması gerekiyor, neyse ki Cher kızı gözüne kestirdi. Bunu sosyal sorumluluk projesi olarak görüyor. 17. Cher'in doğum günü Nisan'daymış, bu da onu koç ya da boğa burcu yapıyor. Lider ruhunu ve istediğini elde etme konusundaki hırsını göz önünde bulundurarak, koç burcu olduğunu düşünüyorum. 19. Hepimizin hayatında Cher gibi flört tavsiyeleri verebilen birine ihtiyacı var. 21. Dionne kıskançlığıyla akrep burcu enerjisi yayıyor. 22. Kafasına soyguncu tarafından silah tutulurken Alaia elbisesi kirleneceği için ağlayan Cher'in moda tutkusunu sorgulayamam. 23. Evet, Dionne kesinlikle Meghan Markle'a benziyor. 24. Sınıfa James Dean kılıklı bir çocuk geldi diğer ergenler gibi giyinmediği için tam Cher'in tipi. 26. Josh, James Dean'i kıskandığı için Cher'in elbisesinin çok açık olduğunu söyledi babasına, babası da Cher'i tersledi. Josh bu toksik maskülen hareketiyle gözümden birazcık düştü. 27. Josh partide Tai kendini yalnız hissetmesin diye onunla dans ettiği için yeniden gözüme girdi. 28. Sanırım James Dean kızlardan hoşlanmıyor. 29. Josh yavaş yavaş Cher'e aşık oluyor, çok tatlı. 30. Bu sezon kendime renkli ve transparan bir tül gömlek almalıyım. 32. Cher'in kalbi James Dean yüzünden kırılacak gibi hissediyorum. 33. James Dean, Tony Curtis hayranı. Hadi Cher, ipuçlarını topla! 34. Cher, James Dean'in ondan daha iyi giyindiğini fark ediyor ve bu ilişkiye ne katabilirim ki? diyor. Haksız değil. 35. Dionne'un yanlışlıkla otoyola çıktığı sahne çok çılgın. Benden daha kötü araba kullanan birini ilk kez görüyorum. 36. Cher bir erkek arkadaşı olmasını çok çok istiyor. Tam bir Terzi kendi söküğünü dikemezmiş durumu. Harika erkek arkadaş burnunun dibinde ama bu bir romantik komedi olduğu için henüz göremiyor tabii. 37. Sonunda Cher, James Dean'in eşcinsel olduğunu anladı. Artık alışveriş kankaları oldular. 38. Birkaç çocuk Tai'ye eşek şakası yapıyor ve alışveriş merkezinde onu aşağı doğru sallandırıyor. Tai bu olayı okulda ölümden döndüm diye ballandırarak anlattığı için bir anda okulun popüler kızı oluyor ve acayip bir havalara giriyor. Aşırı gıcık. 40. Tai, Josh'tan hoşlandığını itiraf ediyor Cher'e ve Cher de Josh'tan aslında çok hoşlandığını fark ediyor. 41. Oooo Tai pisleşti! Çok fena pisleşti ve belden aşağı vuruyor! Cher resmen kendi elleriyle bir canavar yarattı. 42. Cher kendi içine dönerek sokaklarda dolaşırken ve tabii ki Dior'dan alışveriş yaparken- sonunda aydınlanma yaşıyor. Josh'a aşık olduğunu kendine itiraf etti, oh! 43. Cher bu sefer kendini baştan yaratmaya karar verdi. Ama dış görünüşünü değil, içini. 44. Bu kız politik olarak kulağa yanlış gelen birçok şey söylüyor ama o kadar komik ve tatlı ki ona kızamıyorum. 45. Cher ve Tai konuşup tatlıya bağladı ve Tai artık kaykaycı çocuğa aşık. 46. Josh ve Cher birbirine açıldı, geçmiş olsun!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sally Rooney'in edebiyattaki yükselişi ekranlarda da tüm hızıyla devam ediyor. İrlandalı yazarın 2019 yılında yayımlanan Normal People romanıyla aynı isimde ekrana uyarlanan Hulu dizisinin ardından yazarın bir diğeri kitabı da ekranlara gelmek için gün sayıyor. Conversations With Friends de aynı isimle bir televizyon dizisi olarak karşımıza çıkacak. Şubat ayında resmi duyuruları yapılan diziyle ilgili tüm merak ettiklerimizi bu yazıda topladık. Sally Rooney'in edebiyattaki yükselişi ekranlarda da tüm hızıyla devam ediyor. İrlandalı yazarın 2019 yılında yayımlanan Normal People romanıyla aynı isimde ekrana uyarlanan Hulu dizisinin ardından yazarın bir diğeri kitabı da ekranlara gelmek için gün sayıyor. Conversations With Friends de aynı isimle bir televizyon dizisi olarak karşımıza çıkacak. Şubat ayında resmi duyuruları yapılan diziyle ilgili tüm merak ettiklerimizi bu yazıda topladık. Conversations with Friends, 21 yaşındaki bir üniversite öğrencisi olan Frances'ı ilk kez kendi zayıf noktalarıyla yüzleşmeye zorlayan bir dizi ilişkide gezinmesini konu alıyor. Frances gözlemci, zeki ve keskindir. Eski kız arkadaşı, şimdi en iyi arkadaşı Bobbi kendinden emin, açık sözlü ve çekici. Frances ve Bobbi, üç yıl önce ayrılsalar da, neredeyse ayrılmazlar ve Dublin'de birlikte şiir yazmaya devam ediyorlar. Gösterilerinden birinde Melissa ve ikiliden büyülenen yaşlı bir yazar ile tanışırlar. Bobbi ve Frances, Melissa ve yakışıklı ama çekingen bir aktör olan kocası Nick ile vakit geçirmeye başlar. Melissa ve Bobbi birbirleriyle açıkça flört ederken, Nick ve Frances ikisi için de şaşırtıcı olan yoğun bir gizli ilişkiye girerler. Kısa süre sonra bu ilişki Frances ve Bobbi arasındaki bağı test etmeye başlar ve Frances'ı benlik duygusunu ve çok değer verdiği dostluğu yeniden gözden geçirmeye zorlar. Her bölümü yarım saat süren 12 bölümlük dizi, BBC Three ve Hulu üzerinden izlenebilecek. Dizinin 2022'de Hulu'da yayınlanması planlanıyor. Çekimler İrlanda'da devam ederken, Alwyn ve Oliver'ın setteki ilk fotoğrafları 4 Temmuz'da basına servis edilmişti. 2022'ye kadar beklemek gözünüzü korkutmasın, henüz Sally Rooney'in satırlarında kaybolmadıysanız, daha uygun bir zaman olamaz. Normal People'ı severek izleyip kısa sürede müptelası olduysanız, iyi haberlerimiz var. Bu projedeki yönetmenlerin, yapımcıların ve yazarların birçoğu Conversations With Friends'i uyarlamak için geri dönüyor. Aynı zamanda Normal People'ı da yöneteni Oscar adayı film yapımcısı Lenny Abrahamson dizinin yönetmeni olacak. Yine Normal People yazarı Alice Birch de birkaç bölümü yazmak için geri dönüyor. Normal People'a benzer şekilde burada da muhtemelen oyuncu kadrosunu nispeten küçük tutulacağını tahmin ediyoruz. Frances'ı Normal People yıldızı Paul Mescal'ın da mezun olduğu Dublin drama okulu Lir Academy'den mezun olan yeni oyuncu Alison Oliver oynayacak. American Honey çıkışlı Sasha Lane, Bobbi'yi, Joe Alwyn, Nick'i, Jemima Kirke ise Melissa'yı oynayacak. Hulu'nun yeni gözdesi, Normal People'ın ulaştığı popülerliğe erişebilecek mi zaman gösterecek. Ancak tıpkı Paul Mescal ve Daisy Edgar-Jones örneklerinde gördüğümüz gibi, başrollerin yıldızlarını parlatacağına eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Disney+ İspanya'nın ilk dizisi ikonik tasarımcı Cristobal Balenciaga'ya odaklanacak. Moda dünyasının ilham verici dünyası ve o şaşaalı hayatlar çok uzun zamandır sinema ve televizyon yapımlarının favori konuları arasında yer alıyor. Özellikle köklü markaların kurulma hikayeleri, tasarımcıların ilham veren başarı öyküleri ve yetenekleri izlemeyi çok sevdiğimiz hikayelerle tanıştırıyor bizleri. Coco Chanel'in hayatına odaklanan, Coco avant Chanel (2009), Yves Saint Laurent'e ve yaratım süreçlerine odaklanan Yves Saint Laurent (2014); Irıs Apfel'ın başarılarla dolu hayat hikayesinin kapılarını aralayan Iris (2014) aklımıza gelen ilk örneklerden bazıları. Tüm bu yapımları izlemiş -hatta birkaç kere izlemiş- izleyicilere iyi haberlerimiz var. Gelen haberlere göre bir TV dizisine konu olacak bir sonraki tasarımcı Cristobal Balenciaga olacak. Disney+'ın ünlü modacıya adanmış bir İspanyol yapımı üzerinde çalıştığı paylaşıldı. Filmin başrolünde ise aktör Alberto San Juan'ı izleyeceğiz. Balenciaga'nın ikonik ismi Cristobal Balenciaga'nın hayat hikayesi de moda ve yaratıcılık odaklı bir televizyon dizisinden bekleyeceğimiz her şeyi sunuyor. 1895'te Getaria'da, bir balıkçı ve bir terzinin oğlu olarak dünyaya gelen Balenciaga, annesinden ilham alarak 12 yaşında bir terzi atölyesinde çırak olarak çalışmaya başladı. 1937'de Paris'e taşınmasıyla, birkaç yıl içinde, olağanüstü yeteneği sayesinde, mimariden, Velazquez sanatından ve flamenkodan ilham alan doğrusal ve titiz şekillerle oynayarak kadın siluetinde devrim yarattı. Londra'daki Victoria & Albert Müzesi, Cristobal Balenciaga'nın onuruna Balenciaga: Shaping Fashion adını taşıyan bir sergiye ev sahipliği yapmıştı. Göz önünde olmayı çok sevmeyen hatta röportaj vermesi bile bir \"mucize\" olan Balenciaga'nın hayatına dair merak ettiğimiz çok şey var aslında. Altı bölümlük olması planlanan dizi de Cristobal Balenciaga'nın doğuştan gelen yeteneğine, modaya duyduğu tutkulu aşka ve tüm zamanların en önde gelen moda tasarımcılarından biri olmak için yaptığı çalışmalara odaklanacak. Deadline'ın paylaştığı verilere göre Haziran ayında çekimlerine başlanan yapımın hazırlık süreci, 100 profesyonele eşlik eden 2.000 kişilik kadroyla oluşan bir ekiple İspanya ve Fransa'nın çeşitli yerlerinde sonbahara kadar devam edecek. Gelişmeleri heyecanla takip etmeye devam edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gösterime girmesinin üzerinden neredeyse çeyrek asır geçen, Roger Kumble'ın 90'ların ikonları Sarah Michelle Gellar, Ryan Phillippe, Reese Witherspoon ve Selma Blair'i bir araya getiren kült filmi Cruel Intentions, günümüzde hala etki göstermeye devam ediyor. Peki filmi bu kadar popüler yapan neydi? O dönemin modasını yansıtan kostümleri mi? Unutulmaz performanslar mı? Acımasız senaryosu mu? Bu filmi çekici yapan ne olursa olsun, Cruel Intentions hayranları uzun zamandır Kathryn Merteuil ve Sebastian Valmont'un birbirine zehir saçan kardeşliklerinden daha fazlasını görmek istiyordu. Ve şimdi beklediklerinden biraz farklı da olsa bu istediklerini elde etmek üzereler. Phoebe Fisher ve Sara Goodman tarafından kaleme alınan ve \"orijinali kadar eğlenceli, saygısız ve sınırları zorlayıcı\" olacağına söz verilen sekiz bölümlük dizi yetenekli genç bir oyuncu kadrosuna sahip: Impeachment: American Crime Story'den Sarah Catherine Hook, Totally Completely Fine'dan Zac Burgess, yeni Gossip Girl'ün yıldızlarından Savannah Lee Smith, American Horror Stories'den Sara Silva, Yellowjackets'tan Khobe Clarke, The Last Thing He Told Me'den John Harlan Kim ve You'dan Brooke Lena Johnson. Peki ya yeni dizinin 1999 yapımı filmi onurlandıracağına dair güvenceye ihtiyacınız varsa? Filmin yönetmeni Roger Kumble ve yapımcısı Neal H Moritz yeni yapımın yürütücü yapımcıları arasında yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çok sevdiğimiz kitapların ekranlara ya da beyazperdeye uyarlamasının sayısız örneği var. Kimi zaman büyük hayalkırıkları yaşayıp kitabın tadını alamasak da uyarlamaları izlemenin de ayrı bir keyif olduğunu söyleyebiliriz. İçeriklerin üzerimize yağmur gibi yağdığı şu günlerde, yeni bir uyarlama haberi daha geldi. Netflix, Jane Austen'in İkna adlı romanını uyarlayacak. Gelelim uyarlamayla ilgili sürpriz habere. Yönetmenliğini Carrie Cracknell'ın üstlendiği filmin başrolünde Dakota Johnson'ı izleyeceğiz! Jane Austen'ın ölümünden önce tamamladığı son romanı olan İkna, iflasın eşiğindeki ailesiyle birlikte yaşayan güzel ve iyi kalpli Anne Elliot ve yüzbaşı Wentworth'un hikayesini konu alıyor. Kitap melankolik tonuyla dikkat çekse de Netflix, filmin romana sadık kalacağını belirterek, yapımı kitabın modern, esprili bir yaklaşımı olarak tanımlıyor. Netflix yeni uyarlamanın kadrosu ve gösterim tarihiyle ilgili bir açıklama yapmadı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sadık bir futbol izleyicisi misiniz yoksa futbolla ilgilenmeyenlerden misiniz? Hangi gruba ait olursanız olun, emin olduğumuz bir şey var: Hepimiz David Beckham'ı tanıyor ve hayatını merak ediyoruz. Belgesele dair henüz çok fazla bilgi paylaşılmadı. Hatta henüz isimini ve yayın tarihini de bilmiyoruz. Ancak yapılan ilk tahminler, Beckham'ın bir yıldıza dönüşme günlerinden başlayarak sporcunun kariyerine içerden bir bakış sunacağı yönünde. Belgesel aracılığıyla Beckham'ın çocukluğundan, bir yıldız olma yolculuğuna konuk olacağız gibi görünüyor. Belirttiğimiz gibi bu Beckham'ın kariyerine odaklanan bir yapım olsa da özel hayatı ve kariyeri boyunca desteklerini hissettiği ailesi ve yakın dostlarını da izleyeceğiz. Görülmemiş kişisel arşivi, ikonik ailesi ve kariyer yolculuğunda yanında olan isimlerle dolu olacak bir belgesel bekliyor bizleri. David Beckham da belgesel için ne kadar heyecanlı olduğunu dile getirdiği Instagram duyurusunda yapımın hayatında iz bırakmış tüm isimlere odaklanacağını doğruladı. David'in paylaşımının ardından Victoria Beckham da bir Instagram hikayesi paylaşarak belgesel için heyecanını dile getirdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Apple TV+, Ben Mendelsohn ve Juliette Binoche'un başrolünde yer aldığı, Christian Dior ve Coco Chanel'in hayatlarına odaklanan yeni dizisinin hazırlıklarına başladı. Zengin bir tarihe sahip olan moda dünyası yapım şirketlerinin yeni ilham kaynağı. 2021'in en çok izlenen yapımları arasında Halston ve House of Gucci yer alırken Apple TV+ yeni projesi The New Look ile bu rekoru kırmaya hazırlanıyor. Önümüzdeki günlerde Paris'te çekimleri başlayacak olan dizi gerçek olaylardan esinlenirken, Christian Dior ve Coco Chanel'in hayatlarını merkezine alıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Christian Dior'un moda dünyasında devrim yaratan New Look koleksiyonuyla gerçekleşen değişim sürecini konu alan dizide Coco Chanel'in son günleriyle Dior'un o dönemki rakipleri Yves Saint Laurent, Pierre Balmain, Cristobal Balenciaga ve Hubert de Givenchy'nin de hikayeleri karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Emmy ödüllü oyuncu Ben Mendelsohn'un Christian Dior'u, Oscar ödüllü oyuncu Juliette Binoche'un ise Coco Chanel'e hayat vereceği The New Look'ta moda üzerinden savaş sonrası Avrupa'da gerçekleşen değişime de ayna tutacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Walt Disney Company'nin dijital yayın platformu Disney+, yayın ağını genişletiyor. Platform, bu yaz yayına gireceği 42 ülke ve 11 yeni bölgenin lansman tarihlerini açıkladı. Türkiye de listede yer alan ülkelerden biri. Disney, Pixar, Marvel, Star Wars ve National Geographic'in yanı sıra 20th Century Studios, Disney Television Studios, FX, Searchlight Pictures ve daha birçok stüdyodan binlerce saatlik içerik ve platforma özel orijinal yapımların yer alacağı Disney+, dünyanın en sevilen hikayelerinden pek çoğuna ev sahipliği yapıyor. Disney+ üyelerinin izleyebileceği platforma özel içerikler arasında, yapımcılığını ve senaristliğini Jon Favreau'nun üstlendiği Star Wars içerikleri The Book of Boba Fett ve The Mandalorian yer alıyor. Ayrıca Oscar Isaac'in, Steven Grant rolünde anlık kopukluklar yaşayarak başka bir hayatın anılarıyla boğuşan bir hediyelik eşya dükkanı çalışanını canlandırdığı merakla beklenen Marvel Studios dizisi Moon Knight'ın yanı sıra Simu Liu ve Awkwafina'nın başrollerini paylaştığı Oscar adayı Shang-Chi ve 10 Halka Efsanesi de izlenebilecek yapımlar arasında. Kullanıcılar ayrıca Disney ve Pixar'dan Oscar adayı Luka, Walt Disney Animation Studios'tan Madrigal ailesinin olağanüstü hikayesinin anlatıldığı Oscar ödüllü Enkanto: Sihirli Dünya ve Emma Stone'un efsanevi Cruella de Vil'i canlandırdığı Oscar ödüllü Cruella filmlerini de keyifle izleyebilecekler. Disney+'ta ayrıca, Ryan Reynolds'ın başrolde olduğu aksiyon dolu Oscar adayı komedi filmi Free Guy'ın yanı sıra The Simpsons ve How I Met Your Mother gibi sevilen diziler de yer alacak. National Geographic'in yeni serisi Jeff Goldblum'un Dünyası ise izleyicileri eğlenceli, bilgilendirici ve keyifli bir yolculuğa çıkaracak. 12 bölümlük serinin her bölümü, çok yakından tanıdığımız bazı objelerin aslında hiç de göründükleri gibi olmadığını gözler önüne sererken, bilim ve tarihin büyüleyiciliğine ışık tutuyor. Kullanıcılar, yüksek görüntü kalitesine, dört adede kadar eşzamanlı yayına, on cihaza kadar sınırsız indirme, seçili içerikleri IMAX teknolojisi ile izleme ve yedi adede kadar farklı profil yaratma olanağına sahip olacaklar. Disney+ bunlarla beraber, ebeveynlerin kolayca oluşturabilecekleri Çocuk Profilleri ile sadece yaşa uygun içeriğe erişilmesine olanak sağlayan, çocuk dostu bir arayüz sunuyor. Platform'un Türkiye'deki yayın tarihi için de takvimleri işaretleyebiliriz. 14 Haziran'da merhaba diyeceğimiz Disney+, izleyicilerini kurgusal dünyalara davet ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Herkesin bir ruh eşi var mıdır? Romantik cevapların, kavuşamayanların hikayelerini çok izledik. Netflix kurgusu The One, bilimsel olarak 'doğru kişi/gerçek aşk' realitesinde insanın bireysel tuzaklarını sergiliyor. Hayatının insanını bulmak yolundaki bu iyi hikayeler, ne izlemeli sorusuna alternatif sorgulamalarla cevap veriyor. Herkesin bir ruh eşi var mıdır? Romantik cevapların, kavuşamayanların hikayelerini çok izledik. Netflix kurgusu The One, bilimsel olarak 'doğru kişi/gerçek aşk' realitesinde insanın bireysel tuzaklarını sergiliyor. Hayatının insanını bulmak yolundaki bu iyi hikayeler, ne izlemeli sorusuna alternatif sorgulamalarla cevap veriyor. DNA eşleşmesi üzerine kurulu fütüristik bir çöpçatanlık servisi düşünün. Veri tabanına yüklenmiş ve sistemi kullanmaya karar vermiş herkes eşleşip hayatının aşkını bulabiliyor. Kulağa gerçek olamayacak kadar güzel ve romantik gelen bu hikaye bilim-kurgudan hızla bir suç dizisine dönüşüyor. Dizide, CSI takipçilerinin bir kalemde harcayacağı boşluklar yer alsa da (günde 18 saat çalışan bir dedektifin saçı her daim kuaförden yeni çıkmış ve tek rüzgar değmemiş görünse de) hikayenin uygulamasındaki kusurlar çıkış noktasındaki mühim sorgulamalara ve alt metinleri keşfetme keyfine engel değil. 'Gerçek Aşk'ı arama yolunda harcanan mesai ve kamyonlar dolusu hayal kırıklığından kurtulma fikri gerçekten çok cazip. Düşünsene, modern zamanların tüm yükünden, öğrenilmişliklerinden, güdüsünden uzaklaşıyorsun ve hayatın o mühim tatminini yanılma payı olmadan bulup şu dünyadaki kısıtlı zamanını çok daha iyi geçiriyorsun. Algoritmaların internet kullanan çoğu hayatı yönettiği, veri tabanı temelli hayatlar yaşadığımızı düşününce çok da uzak bir gelecek gibi görünmüyor. Aşkın kimyası da yıllardır çözüle çözüle haberlerdeki cazibesini yitirdi bile. Milyonlar hayatının aşkına kavuşsun ve sonsuza dek mutlu mesut bir evrende yaşayabilir miyiz acaba? Hiç sanmıyorum. Hikayedeki kurgu pür bilimsel gerçekliğe ve pazarlama gücüne dayanıyor. Karşına 'o' kişi çıkınca tanıdık bir his, engellenemez bir çekim resmediliyor. Ne mutlu değil mi? Değil. Çünkü modern dünya, bu ilkel ve neredeyse kusursuz eşleşme ile uymuyor. Çünkü insan bencil bir canlı ve karşısına hayatının aşkı da çıksa sığlığından kurtulmamış herkes mutsuzluğa mahkum. -The One'ın IMDb puanı düşüklüğü hikayenin ana damarlarından biri olan suç örgüsünü inandırıcılıktan uzak aktarması. -Başrol Hannah Ware, bazı sahnelerde son derece Courteney Cox'ı andırıyor. -Hikayenin akışı ve final bölümü şimdiden ikinci sezonu planlanmış gibi görünüyor. Netflix'in son zamanlardaki yapımları arasında şans vermeye değer. The Lobster'daki kurallara göre bekar insanlar bir otele yerleştiriliyor ve 45 gün içinde partnerlerini bulmaları gerekiyor. Peki ya o kişi otelde değilse? Ya da başka biriyle eşleşiyorsa? Ya da bulamıyorsan! Kişi o zaman başka bir canlıya dönüştürülmek üzere şehir dışına yollanıyor. Hikaye buraya varmadan önce yaşananlar komedi, drama, romantizm ve kurgu arasında gidip gelirken distopik sekansların sosuyla muazzam bir film. 'O senin dengin mi?' sorusu kişiler ya da toplum tarafından zaten onaylanmış, çok daha resmi makamlarca soruluyor ve uygulanıyor. Aşık olduğu kişinin peşindeki David eğer görevi tamamlayamazsa süreç sonunda bir ıstakoza dönüşmeyi kabul ediyor. Olivia Colman, Rachel Weisz, Ben Wishaw, Lea Seydoux gibi zengin bir kadro tamamen hikayeye hizmet ediyor. Cannes'da Jüri Özel Ödülü'nü almış bu filmi platformlarda arayıp bulalım tekrar izleyelim. Doğru kişiyi bulmak için yaşananlara bu kurgudan sonra bambaşka bir gözle bakabilirsiniz. Kişisel hafızamda beklenmedik derecede iyi çıkan komedilerden biri olarak yer etmiş The Good Place'i bir aşk hikayesi olarak görmediğimi belirterek bu listeye dahil ediyorum. Birbirine 4 benzemez faninin abuk ölümleri sonrasında ahirette bir araya gelip, türlü deneylere alet olduğu The Good Place'in filozofik sorgulamaları, canlı renklerle bezeli bir sit-com'dan çok daha derin olduğunu defalarca kanıtladı. 50 bölüm boyunca ritmini yüksek tutup yeni kapılar açılarak günlük komedi dizisi ihtiyacını da çok iyi karşıladı. Tam olarak bir 'güldürürken düşündüren' yapımının çıtır çerez diye başlanan bölümleri beklenmedik romanslarla bezeli. Ana karakterler -adeta yürüyen bir işe yaramaz- Eleanor Shellstrop ve etik profesörü Chidi Anagonye ancak listenin başındaki dizi The One'da sözü edilen uygulamaya dahil olup birbirlerini bulur da ruh eşi olduklarına inanır."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tenis dünyasının yıldız ismi Naomi Osaka'nın hayatını ve kariyerini konu alan üç bölümlük yeni bir mini diziyle, sporcuyu daha yakından tanıyacağız. Spor temalı belgesellere bir yenisi daha ekleniyor. Dört Grand Slam şampiyonluğu apoletli tenis oyuncusu Naomi Osaka'nın günlük hayatından kesitlere ve kariyerine odaklanan bir belgeselle sporcuyu daha yakından tanıma fırsatı bulacağız. Osaka yalnızca kortlardaki başarısıyla değil, saha dışında da sporseverlerin sevgisini kazanmış bir isim. Çocukluk idolü olarak tanımladığı Serena Williams'ın karşısında tarihi bir galibiyet kazandığında takvimler 2018'i gösteriyordu. O günden bu zamana kadar yıldız oyuncuyu galibiyetleri ve saha dışında takdir gören davranışlarıyla izlemeye devam ediyoruz. Osaka son olarak bu yılki Fransa Açık'ta basın toplantıları ve röportajlarına katılmak istemediğini dile getirmiş, bu kararı da içe dönük yapısı nedeniyle medya önünde stresli ve endişeli hissettiği gerekçesiyle aldığını açıklamıştı. Bazı sporcular ve tenis izleyicileri arasında da tartışılan bu karar, organizasyon komitesi tarafından da kural dışı davranış olarak nitelendirilmiş ve Osaka'ya para cezası verilmişti. Gerek saha içi performansı gerek de tenis dünyasını şaşırtacak kararlarıyla dikkat çeken sporcuyu daha yakından tanıyabileceğimiz bir belgesel serisi geliyor. Naomi Osaka'nın hayatını ve kariyerini konu alan üç bölümlük yeni bir mini dizi, Ağustos 2019'da U.S. Open'da yarışarak şöhret kazandığı en önemli yıldan 2021 yazına kadar ertelenmiş olan Tokyo Olimpiyatları'na hazırlandığı günlerin perde arkasına odaklanıyor. Dizi, ayrıca Osaka'nın Haitili köklerinin ve Japonya ile olan bağlantısının da izlerini sürecek. Netflix ise yaptığı resmi açıklamada, Dünyanın en iyi tenisçilerinden biri olmak nasıl bir duygu? Kendi neslinin en yetenekli ve karmaşık sporcularından birinin hayatına samimi bir bakış sunan mini dizi, Naomi Osaka'yı hem seçkin bir küresel süper star hem de baskı dolu bir dünyada gezinen genç bir kadın olarak şekillendiren zorlu kararlar ve coşkulu zaferlere ışık tutuyor diyerek belgesel hakkındaki ilk ipuçlarını paylaşıyor. Garrett Bradley'in yönettiği yapımın ilk fragmanı da yayınlandı. O halde geri sayımı başlatabiliriz. Dünyanın en iyi tenisçilerinden biri olmak nasıl bir duygu? sorusunun cevabını biraz da olsa hepimize anlatmaya çalışacak mini diziyi 16 Temmuz'da izleyebileceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Age of Innocence adlı romanıyla tanınan ve Pulitzer Kurmaca Ödülü'nü kazanan ilk kadın yazar Edith Wharton'un aynı adı taşıyan romanından uyarlanan The Buccaneers dönem draması televizyon dizisi 8 Kasım'da yayınlandı. Daha önce BBC'de mini dizi olarak yayınlanan yapım, 19. yüzyılda bir grup eğlenceye düşkün genç kadının sınıf atlamak uğruna evlenmek umuduyla Amerika'dan İngiltere'ye olan maceralarını konu alıyor. İki kardeşin yüksek sosyeteye nasıl uyum sağladıklarına ve züppelikle nasıl naşa çıktıklarına odaklanan ve Londra'da geçen dizide, Anglo-Amerikan kültür çatışmalarına da değiniliyor. Öte yandan kadın dayanışması ve dostluk üzerine de yoğunlaşıyor. Pride and Prejudice ve Little Women gibi dönem filmlerini seviyorsanız tahmin edebileceğiniz kadar kaotik ve dramatik bir hikaye sizi bekliyor diyebiliriz. Toplamda sekiz bölüm yayınlanacak dizi, Chris Van Dusen tarafından yaratılan dönem draması Bridgerton'a olan benzerliğiyle de dikkat çekiyor. BAFTA ödüllü Susan White'ın yönettiği ve Katherine Jakeways tarafından kaleme alınan dönem dizisinin oyuncu kadrosu ise Sierra Burgess Is A Loser romantik komedi dizisinden tanıdığımız Kristine Froseth, Aubri Ibraq ve Josie Totah gibi isimlerden oluşuyor. Bunlara ek olarak dizide Taylor Swift'ten Maggie Rogers'a kadar günümüzün kadın sanatçılarının şarkılarına yer veriliyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yolunu gözlediğimiz dizilerin yeni sezonlarından ödüllü festival filmlerine uzanan yapımlarla Ekim ayı izleme listemizi hazırladık. Yolunu gözlediğimiz dizilerin yeni sezonlarından ödüllü festival filmlerine uzanan yapımlarla Ekim ayı izleme listemizi hazırladık. Spencer'da sergileyeceği performansla hepimizi heyecanlandıran Kristen Stewart'ın efsanevi oyuncu Jean Seberg'e hayat verdiği Seberg, önümüzdeki günlerde Blu TV kataloğundaki yerini alacak. 2019 yapımı bu siyasi gerilim filminde başrol Stewart'a Jack O'Connell, Margaret Qualley, Zazie Beetz, Anthony Mackie ve Vince Vaughn gibi isimler eşlik ediyor. Yılmaz Erdoğan ve Ahmet Mümtaz Taylan'ın başrolde oynayacağı Kin, bir ailenin intikam hikayesini anlatıyor. Rüzgar Aksoy ve Cem Yiğit Üzümoğlu'nun da kadroda yer aldığı filmin yönetmen koltuğunda Gönül İşleri ve Çok Uzak FazlaYakın gibi yapımlarda imzası bulunan Türkan Derya oturuyor. Netflix orijinal yapımı, 8 Ekim'de katalogdaki yerini alacak. Sit-com tarihinde bir dönüm noktası olan efsanevi dizi Seinfeld tüm sezonlarıyla Netflix semalarına geliyor. 1 Ekim'den itibaren komedyen Jerry ve arkadaşlarının hayatlarına konuk olabilirsiniz. Netflix'in sevilen dizilerinden You, üçüncü sezonuyla geri dönüyor. İşler daha ne kadar garipleşir bilemiyoruz ancak yeni sezonun resmi açıklamalara göre özeti şöyle: Artık evli ve küçük bir bebek sahibi olan Love ve Joe, Madre Linda adlı zengin bir muhitte normal bir yaşam kurmaya çalışır. Ancak huylu huyundan vazgeçmez ve işler yine karmaşık bir noktaya sürüklenir. Yeni sezonu 15 Ekim'de izleyebilirsiniz. Usta yönetmen Michael Haneke, 2017 tarihli filmi Happy End ile Cannes Film Festivali'nden eli boş dönse de Isabelle Huppert, Toby Jones ve Mathieu Kassovitz gibi isimleri buluşturan kadrosuyla izlenmeye değer. Film Ekim ayında Blu TV'den izlenebilir. Blu TV'nin Ekim ayı seçkisine eklediği ödüllü festival filmlerinden biri de 2019'un en iyi filmleri arasında gösterilen Burning. Haruki Murakami'nin Barn Burning isimli öyküsünden beyaz perdeye uyarlanan film, Cannes Film Festivali'nden ödülle ayrılmıştı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ödüllü filmler, platform orijinalleri ve merakla beklediğimiz diziler... Dijital platformlar Ekim ayına hazır. Dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali'nin Panorama bölümünde FIPRESCI Ödülü'nü kazanan Okul Tıraşı, öyküsünün özgünlüğü ve politik alt metniyle sinemamızın son dönemde çıkardığı en güçlü filmlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Film, bu ay itibariyle MUBİ kataloğunda yer alacak. MUBİ kataloğunda yerini alacak filmler bunlarla da sınırlı değil. Ekim programında dikkat çeken diğer filmler arasında Deniz Tortum'dan Our Ark, Rıdvan Karaman'dan Kimsesizler Oteli, Rahul Jain'den Görünmez Şeytanlar da yer alıyor. Netflix, Marmaris'te ailesi ile mütevazı bir hayat süren tuhafiyeci Yusuf'un orta yaş bunalımının etkisiyle kendinden başlayarak tüm hayatını değiştirme çabasını konu alan Andropoz'un resmi fragmanını yayınladıktan sonra yayın tarihini de duyurdu. Senaryosunu Engin Günaydın'ın kaleme aldığı dizinin yönetmenliğini Taylan Biraderler üstlenirken başrollerinde ise; Engin Günaydın, Tamer Karadağlı, Derya Karadaş, Turgut Tunçalp yer alıyor. 7 Ekim'den itibaren Netflix'ten izlenebilecek. Başrollerinde Charlize Theron, Sophia Anne Caruso, Sofia Wylie, Kerry Washington, Laurence Fishburne ve Michelle Yeoh gibi isimlerin yer aldığı İyilik ve Kötülük Okulu filminde, yakın dost olan Sophie ve Agatha, kendilerini gelecekteki peri masalı kahramanları ve kötü karakterlerinin gittiği sihirli bir okula başlamasıyla olaylar gelişiyor. Başrolünde Farah Zeynep Abdullah'ı izlediğimiz Bergen, 2022 yılının en çok izlenen filmi olarak dikkat çekmeyi başarmıştı. Film, 7 Ekim 2022 itibariyle Amazon Prime Video'da seyirci karşısına çıkacak. Jessica Knoll'un aynı adlı çok satan romanından uyarlanan Luckiest Girl Alive'da, New York'ta kendine kurduğu mükemmel hayatı, bir gerçek suç belgeseli yüzünden korkunç lise geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalmasıyla altüst olan bir yazarın hikayesini izleyeceğiz. Başrol Mila Kunis'in."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Düşen reytingler , Ellen'ın dile getirdiği gibi 'kaybolan heyecanı' ve daha birçok neden sıralanabilir bu final haberi için, ancak geçen senelerde Ellen ve programın yapımcıları hakkında yapılan açıklamaların da bu konuda etkili olduğunu söylemek gerek. Hatırlayacağınız üzere geçen senenin başlarında daha önce The Ellen DeGeneres Show'da görev alan bir grup eski çalışan kamera arkasındaki toksik ortam ve sorumluları ifşa eden bir dizi açıklama yapmışlardı. Temmuz 2020'de BuzzFeedNews'de yer alan bir makale, programın perde arkasındaki zorbalık ve taciz iddialarının yanı sıra Ellen'ın düşmanca bir çalışma ortamı yarattığını söylüyordu. Bu açıklamaları, 36 isimsiz eski çalışanın taciz, cinsel suistimal ve saldırı suçlamaları takip etmişti. Birbirini kovalayan bu haberlerin ardından Warner Bros. Tarafından bir iç soruşturma başlatıldı ve üç üst düzey yapımcı kovuldu. Öte yandan DeGeneres'in şovun 18. Sezon prömiyerinde iddialara değinmeden önce bir e-postayla çalışanlarından özür dilediği de bildirilmişti. DeGeneres, The Hollywood Reporter'a devam etme arzusunun tartışmayla hiçbir ilgisi olmadığını söyledi. İddiaların gösteriyi \"neredeyse etkilediğini\" söylese de, ayrılmasının nedeni bunlar olmadığını\" beni çok incitti\" dedi. Ama neden bu olsaydı 19'uncu sezona başlamazdım. Hemen bitirirdim yanıtını verdi. DeGeneres'a göre programın bitme nedeni artık kendisine eskisi kadar şevk vermemesi. Ünlü komedyen Son gün gerçekten çok zor olacak bunu biliyorum. Ama ben yaratıcı bir insanım ve yaratıcı bir insan olduğunuzda sürekli olarak meydan okunmanız gerekiyor, bu gösteri ne kadar harika ve ne kadar eğlenceli olursa olsun, artık bir meydan okuma değil. Bana meydan okuyacak yeni bir şeye ihtiyacım var. diyerek vedasının nedenlerini sıraladı. Ayrıca Ellen programı bırakma kararını daha önce de aldığını (16. Sezonun sonunda) ancak kendisine dört yıl daha programa devam etmesi için ısrar edildiğinde Bu uzatmanın bir yıl olmasını istediğimi söyledim ve bunda ısrar ettim. Yapımcılar 'olmaz' dedi ve sonunda üç yıllık bir anlaşma yaptık. Yani bu final önceden planlanmış bir şeydi sözleriyle belirtti. Degeneres, programın finalini, ayrılma nedenlerini ve olayların perde arkasını 'kendince' Oprah Winfrey'e konuk olarak anlatacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyazperdede ses getirmiş sayısız projesinin ardından başarılı oyuncu Emily Blunt, şimdi de televizyon ekranlarını fethetmeye hazırlanıyor. The Devil Wears Prada'nın Emily'si, A Quiet Place'in Evelyn'i, Edge Of Tomorrow'un Rita'sı ve The Young Victoria'nın Victoria'sı... Bunlar, Emily Blunt'ın tek bir film türüne bağlı kalmadan rol verdiği karakterlerden sadece bir kaçı. Haliye, bu sebeple en başarılı oyunculardan biri olarak gösteriliyor. Şimdilerde ise Dwayne Johnson'la başrolü paylaştığı Jungle Cruise isimli fantastik filmle gündemde; ancak yeni projelerine de hız kesmeden devam ediyor. Öncelikle başarılı oyuncunun bu seferki hedef noktasının beyazperde olmadığını söyleyelim. BBC ve Amazon'un ortak yapımıyla hazırlanan The English adlı mini dizide Cornelia Locke olarak karşımıza çıkacak Emily Blunt. Çekimleri İspanya'da devam eden altı bölümlük dizinin bir diğer başrol oyuncusu da Twilight serisinden tanıdığımız Chaske Spencer. The Honourable Woman'ın yaratıcısı Hugo Blick tarafından yazılan ve yönetilen The English, bizleri 1890'ların Amerika'sına götürecek ve oğlunun ölümünden sorumlu olarak gördüğü adamdan intikam almak isteyen İngiliz bir kadının hikayesini izliyeceğiz. Yayın tarihi ise şu an için belirsiz durumda."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vogue, Emily in Paris ekibiyle bir araya gelerek yeni sezona dair çeşitli sohbetler gerçekleştirdi. Emily in Paris üçüncü sezonuyla nihayet yayında! Vogue, dizinin dünya prömiyeri sırasında özel bir röportajla Lily Collins, Lucas Bravo, Lucien Laviscount, Camille Razat ve dizinin yaratıcısı Darren Star ile bir araya geldi. Sevilen ekip yeni sezonun tüm sırlarını açığa çıkardılar, karakterlerinin gelişimine dair fikir verdiler ve Paris'te en sevdikleri yerleri paylaştılar. Kesinlikle daha Fransız. Bazı kıyafetlerinde 60'lar ve 70'ler havası bulunuyor. Yeni renk paletleri ve yeni silüuetler dikkat çekiyor. Parlak renkler, cesur dokular ve baskılarla hala sevdiğimiz Emily in Paris ama bazen biraz daha keskin ve şık. Çok iyimserim ve her zaman karşılaştığım sorunlara çözüm arıyorum ya da en azından öyle düşünmeyi seviyorum. Aşkı seviyorum, işimi seviyorum ve her zaman Emily gibi büyümeye ve öğrenmeye çalışıyorum. Ve modayı seviyorum! Eyfel Kulesi'nde çekim yapmak. Oldukça özeldi. Ve Provence'daki haftamız! Bir tatil gibi hissettirdi, inanılmaz bir deneyimdi. Belirli bir özgürlüğü paylaştığımı söyleyebilirim. Ben de insanların benim hakkında ne düşündüklerini pek umursamam. Bence dışarıdan güçlü ve bağımsız görünmek istiyor. Ancak içinde oldukça savunmasız biri. Bu nedenle kendisini güçlü hissettiren keskin ve stil sahibi parçalar giymeyi tercih ediyor. Noel ağacı gibi görünmemek için aşırıya kaçmamaya dikkat etmelisiniz. Bu zamana kadar her karakter Emily'nin hikayesini yaşıyordu. Artık herkesin kendi çelişkilerini yaşadığı bir hikayesi var. Benim karakterim için ise bu sezon diziye yeni bir amaç katmanı ekliyor. Bu çok tatmin edici çünkü Gabriel her zaman kaybolmuş ve kendi eylemlerinin kurbanı olan bir karakterdi. Şimdi ise olgunlaşıyor. Kesinlikle son sahne... Bu sezonun son sözünü ben söylüyorum. Şaşıracaksınız! Pek çok yönden geliştiğini söyleyebiliriz. Mindy ilk sezonda insanların onun hakkında ne düşündüğünden korkuyordu. İkinci sezonda zayıf noktalarını öğreniyoruz. Üçüncü sezonda, geçmişinden bazı bölümlerin yeniden hayatına girdiğini görecek. Orada bolca romantizm karşınıza çıkacak. Mindy'nin tarzının sevdiğim yanı, risk almayı sevmesi. Şimdiye kadar ki en iyi sezon! Bu sezonda Madeline için pek çok komik an var, çok komik biri. İkinci sezonda hamileydi, bu yüzden durumunun nasıl ilerlediğini göreceksiniz. Benim için en eğlenceli olansa, çok çabalayan ama duvarlara çarpmaya devam eden böylesine komik bir karakteri oynamak. Yemek, moda, mimari, sanat. Baktığın her yer çok güzel. Burada olmayı seviyorum. Bence olumlu yönde bir gelişme var. İnişler ve çıkışlar tabi ki yaşanacak ama Alfie kendine sadık kalıyor. Bence birbirlerine karşı hissettikleri şey zaaftan çok daha fazlası. Burada yapmayı sevdiğim şey, arka planda gün batımı eşliğinde Seine kıyılarında yürümek. Bu güzelliği aşabileceğimi hiç sanmıyorum. Sahneler hakkında bir şey söylemem ama Philippine Leroy-Beaulieu'nun bu sezonki sahnelerinin harika olduğunu söyleyebilirim. İşler daha da karmaşık hale geliyor. Galerideki yolculuğunu takip edeceğiz, bu nedenle bu sezon onun aşk hayatının yanı sıra profesyonel yanınına da odaklanacak. Çok fazla drama göreceğiz. Bu sezon Emily'e odaklanmaya devam ederken dizideki diğer karakterleri de daha yakından tanıma şansına sahip oluyoruz. Hepsinin ilginç hikayeleri var ve bu hikayeleri daha derinlemesine inceliyoruz. Kesinlikle önceki sezonlardan daha merak uyandırıcı. Bu diziyi bu kadar başarılı yapan nedir? İnsanların aşık olduğu bir yıldıza ihtiyacın var. Ve bence Lily'ye aşık oldukları gibi Emily'ye de aşık oluyorlar. İzleyiciler dizi vesilesiyle karakterlerin hayatını yaşıyorlar."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Emily Cooper'ın Paris aşkı, iki yeni sezon boyunca daha bu büyülü şehrin tadını çıkarmasına olanak tanıyacak. 22 Aralık'ta yeni bölümleri yayınlanan Emily in Paris'i bir günde bitirip, finalinin ardından Şimdi ne olacak? diye düşünenlerdenseniz... hikayenin kaldığı yerden devam edeceği dün itibariyle netleşti. Sex and the City'nin yaratıcılarından Darren Star imzası taşıyan dizi, Netflix'in de en popüler yapımları arasında. Haliyle dizinin yeni sezonlarının onaylanması pek de şaşırtıcı değil. Ancak bu sefer hem 3. hem de 4. sezon onayını aynı anda alıyor Emily in Paris. Bu haberle birlikte Emily'nin Paris'te kalıp kalmayacağı ve Gabriel ile ilişkisinin geleceği ise diziye dair en çok merak edilen konulardan. Yeni bölümlerin ne zaman yayınlanacağı şu an için belirsiz olsa da, daha çok renkli görünümünün ve muhteşem Paris manzaralarının bizi beklediğine eminiz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda dolu yeni bir sezonun bizi beklediğine hiç şüphe yok. Zira diziye dair yayınlanan görsellerle Emily'nin renkli stili kendini yeniden gösteriyor. Netflix'in en çok izlenen dizilerinden biri olan Emily In Paris 2. sezon onayını aldığından beri meraklı bir bekleyiş içerisindeyiz. Hem ajanstaki işlerin hem de Gabriel ile ilişkisinin belirsiz geleceğiyle Emily'nin ne gibi kararlar alacağı yeni sezonu şekillendirecek elbette. Lily Collins başta olmak üzere dizinin kadrosu eksiksiz olarak geri dönmeye hazırlanıyor ve yayın tarihi ise 22 Aralık. Biz beklemeye devam ederken diziden ilk görseller de sonunda yayınlandı. Sex and the City'nin kostüm tasarımcısı Patricia Field, Emily In Paris'in 2. sezonunda da harikalar yaratacak gibi görünüyor; zira Emily'nin renkli ve eğlenceli stiline daha şimdiden hayran kalmış durumdayız. Hem desenler hem de sarıdan yeşile, pembeden maviye canlı tonlar eşliğinde yine Paris sokaklarında küçük bir defile izleyeceğiz gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 21 Aralık itibariyle Emily'nin yüksek tempolu hayatında neler yaşanacağını öğreneceğiz. Dizinin yeni bölümlerine dair yayınlanan güncel görseller ve fragman ise bu bekleyişe değeceğinin sinyallerini veriyor. Emily'nin Paris maceralarını ve rengarenk görünümlerini özlediyseniz hazır olun çünkü dizi 21 Aralık'ta geri dönmeye hazırlanıyor. Hem aşk hem de iş hayatında ikilemler yaşayan ve önemli seçimler yapmak zorunda kalan Emily Cooper'ın tercihlerinin neler olduğunu öğrenmeye az bir zaman kala, diziye dair yayınlanan görseller de merakımızı artırıyor elbette. En başta görünümünde radikal bir değişime giderek kendi kestiği kakülleriyle görüyoruz Emily'yi. Ayrıca yayınlanan fragmanla birlikte henüz yapması gereken seçimlere dair de gelgitler yaşadığını izleyeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Emily Cooper'ın Paris'teki yaşamında ne gibi sürprizler olacağını merakla beklerken, dizinin 3. sezonuna dair haberler de gelmeye başladı. Hem sunduğu nefes kesen Paris manzaralarıyla seyahat tutkusunu körükleyen hem de iddialı görünümleriyle modaya dair ilham kaynağı olmayı başaran Emily in Paris, merak uyandıran bir finalle 2. sezonunu noktalamıştı. Emily, Paris'teki yaşamına devam edecek mi yoksa Chicago'ya mı dönecek sorusuyla birlikte Gabriel'le ilişkileri de nasıl seyredecek bekleyip göreceğiz. İyi haber şu ki, bu bekleyiş çok da uzun sürmeyebilir. Zira dizinin 3.sezon çekimleri Paris'te başlamış durumda. 2021 Emmy Ödülleri'nde En İyi Komedi Dizisi dalında ödül kazanan Emily in Paris, Lucas Bravo, Camille Razat, Ashley Park ve Philippine Leroy-Beaulieu dahil olmak üzere temel kadrosuyla geri dönecek. Ayrıca çekimlerin Paris'te başladığı göz önüne alınırsa, olay örgüsü açısından Emily'nin bu romantik şehirde kalmaya karar vermiş olması çok yüksek bir ihtimal."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yayınlandığı anda büyük bir başarı yakalayan ve kısa süre içinde ikinci sezonu onaylanan Emily In Paris'in yeni setinden ilk görüntüler yayılmaya başladı. İzlediğimiz süreçte bizi seyahatten modaya neredeyse özlediğimiz her şeyle buluşturan Emily In Paris, pozitif yaklaşımı ve ruhunda barındırdığı biraz Sex and the City biraz Devil Wears Prada havasıyla kısa süre içinde en popüler yapımlardan biri olmuştu. Paris'in eşsiz atmosferi, yüksek moda zevki ve hafif senaryosuyla iyi hissettiren seri yakaladığı bu büyük başarıyla kısa sürede ikinci sezon onayını da almıştı. Yakın zamanda Emily Cooper karakterine hayat veren Lilly Collins'in Instagram hesabı üzerinden Geri döndük. cümlesiyle paylaştığı ve bütün sevdiğimiz yıldızların bir arada olduğu keyifli video, beklediğimiz mutlu haberi de vermiş oldu. Renkleri ve desenleri korkusuzca kullanan Emily'nin stili moda dünyasına da ilaç gibi gelirken, dizinin ikinci sezon setinden yansıyan kareler sevgili pr'ımızın ilerleyen dönemlerde de oldukça konuşulacak ve gelecek sezonlara ilham verecek yepyeni bir gardıropla karşımıza çıkacağını rahatlıkla söyleyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun sevilen gençlik hiti Euphoria ikinci sezonuyla karşımızda. Bu kez \"daha karanlık\" olduğunun ipuçlarını aldığımız yeni sezon hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. HBO'nun sevilen gençlik hiti Euphoria yayınlandığı ilk günden beri radarımızda. Uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele eden lise öğrencisi Rue'nun hayatına odaklanan dizi, yarattığı dünya ve hikayesiyle hepimizi etkilemeyi başardı. Dizi aldığı üç Emmy'yi hanesine yazarken, Zendaya da 72. Emmy Ödülleri'nde en iyi kadın dram oyuncusu ödülünü alarak bu kategoride ödül kazanan en genç oyuncu olmuştu. 2019'da tamamlanan ilk sezonun ardından pandemi gerekçeli ertelemeler bizi sabırsızlandırsa da Euphoria ikinci sezonuyla nihayet karşımızda. İkinci sezon için kalkışa hazırsanız öncesinde bilmeniz gereken her şeyi derledik. Yeni sezonun tam anlamıyla daha karanlık olduğunu söyleyebiliriz. Aslında biz değil, Cassie olarak izlediğimiz Sydney Sweeney verdiği demeçlerde gelecek sezonun yeni bölümlerini ilk sezona oranla çok daha karanlık olarak anlatıyor. Zendaya da Teen Vogue'a verdiği demeçte ikinci sezonun daha zorlayıcı olacağını söylemişti. Zendaya ikinci sezon başlamadan hemen önce de Instagram hesabından yaptığı bir paylaşımla yeni bölümlerin tetikleyici olabileceğini bu nedenle izleyicilerin kendilerini rahat ve hazır hissetmeleri halinde izlemelerini önerdi. Gelelim ikinci sezonun hikayesine. Augustine Frizell'in yönetmen koltuğunda oturdu��u dizi, ilk sezon bizi aşırı dozdan sonra uyuşturucu bağımlılığıyla boğuşan 17 yaşındaki Rue ile tanıştırmış, ardından Rue'nun aşık olduğu yeni en iyi arkadaşı Jules ile hikayesine odaklanmıştı. Final yayınlandığında ve özel bölümler düştüğünde bile, birçok soru listesiyle baş başa kalmıştık. Yeni sezondan beklentilerimiz tüm bu soruların cevaplanması. İlk sezon yıldızlarının tamamını ikinci sezonda da izlemeye devam edeceğiz, ayrıca yeni isimler de bu maceranın bir parçası olarak karşımıza çıkacak. Variety, Euphoria 2. sezonuna üç oyuncu daha eklediğini duyurdu. Şarkıcı ve söz yazarı Dominic Fike, Waves'in yıldızı Kelvin Harrison Jr. ve ayrıca Minka Kelly ve Demetrius 'Lil Meech' Flenory Jr. henüz açıklanmayan rollerde karşımızda olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrolünde Zendaya'nın yer aldığı ve son bölümle akıllarda soru işareti bırakan Euphoria ikinci sezonun ilk ipuçlarıyla karşımızda. Son dönemin popüler gençlik dizilerinden Euphoria hem gençlerin sorunlarını ele alış şekliyle hem de Zendaya'nın başrolün hakkını veren oyunculuk yeteneğiyle pek çok kişinin izleme listesinde üst sıralara yerleşmeyi başarmıştı. Augustine Frizell'in yönetmen koltuğunda oturduğu yapım ardında farklı soru işaretleri bırakarak ilk sezonunu tamamlamıştı. Ardından gelen Part:1 Rue özel bölümlüyle farklı bir rotadan ilerleyerek Rue karakterini daha yakından tanımamıza fırsat veren bölüm, aynı zamanda birinci ve ikinci sezon arasında da bir bağlantı görevi üstleniyordu. Merakla beklenen ikinci sezonun ilk ip uçlarını ise Zendaya Instagram hesabından paylaştığı teaserla verdi. Elbette geleneksel teaser özelliği olarak fazla bilgiye yer verilmese de dizinin diğer başrol oyuncusu Hunter Schafer'ın hayat verdiği Jules karakteriyle Rue'nun kısa bir buluşma anına şahit oluyoruz. Zendaya'nın \"yakında görüşürüz\" notu ise fragmanın yaklaştığının habercisi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehre ve ekran başına dönüş vakti. Sevdiğimiz birçok diziye yeni sezonlarıyla Eylül ayında kavuşacağız. Birinci sezonuyla Apple'a ilk Emmy ödülünü kazandıran The Morning Show, başroldeki Jennifer Aniston ve Reese Witherspoon'un yanı sıra kadrosunda yer alan Billy Crudup, Mark Duplass, Nestor Carbonell, Karen Pittman, Bel Powley, Desean Terry, Janina Gavankar ve Tom Irwin gibi isimlerle de dikkat çekiyor. Apple TV+'ın sevilen dizisi ikinci sezonuyla kaldığı yerden, Alex ile Bradley'in dikkat çeken canlı yayını sonrasında yaşananlarla devam edecek. Yeni sezonun ilk bölümü 17 Eylül 2021 Cuma günü geliyor. Her Cuma yeni bölümler Apple TV+ üzerinden izlenebilecek. Netflix'in en sevilen dizilerinden Lucifer son sezonuyla ekranlara veda etmeye hazırlanıyor. Lucifer büyük terfiyi almasından sonra neler yaşanacak hep beraber izleyeceğiz. Dizi, 10 Eylül'de Netflix kataloğundaki yerini alacak. Josh ve Benny Safdie tarafından yönetilen ve Josh Safdie ve Ronald Bronstein tarafından yazılan 2017 Amerikan suç gerilim filmi Good Time, Eylül ayında BluTV'den izlenebilecek. Robert Pattinson'ın harikalar yarattığı filmde oyuncuyu, kendi yakalanmasından kaçarken zihinsel engelli kardeşini kurtarmaya çalışan bir soyguncu olarak izleyeceğiz. Londra West End'in ödüllü, hit müzikalinin film uyarlamasında Jamie, sahnede yaşayacağı bir hayatın hayalini kuruyor. Hikayede en iyi arkadaşı Pritti ve annesi tarafından sonsuz derecede desteklenen Jamie'nin, bağlı olduğu topluluğa daha kabullenici olma ve zorluklarla yüzleşme konusunda ilham vermesi ile karanlıktan spot ışığına çıkmaları konu ediniliyor. Everybody's Talking About Jamie, 17 Eylül'de Amazon Prime Video'dan izlenebilecek. Moordale, seks okulu olarak kulaktan kulağa yayılırken yeni okul müdürü delidolu öğrencileri kontrol etmeye, Otis ise gizli ilişkisini saklamaya çalışır. Sevilen gençlik dizisi Sex Education, kadrosuna eklenen yeni isimler ve eğlenceli hikayesiyle geri dönüyor. Yeni sezon 17 Eylül'de Netflix'te yerini alacak. Ödüllü yönetmen Celine Sciamma'nın Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi filmi Eylül ayıyla birlikte BluTV koleksiyonundaki yerini alacak. Cannes Film Festivali'nden En İyi Senaryo ödülüyle ayrılan yapım, son özgürlük anlarını paylaşan iki kadının arasında yaşananları konu alıyor. Başrollerde Noemie Merlant ve Adele Haenel'i görüyoruz. Allison Janey'ye Oscar kazandıran ve Margot Robbie'nin başrolünde yer aldığı otobiyografik film I, Tonya Eylül ayında BluTV'de izleyicilerle buluşacak. Çağdaş küresel sanatçıların pop şarkılarını ve Cabello ve Menzel'in orijinal şarkılarını içeren, geleneksel masalın müzik odaklı modern bir yorumu olacak filmin başrollerinde, ilk oyunculuk denemesiyle Camila Cabello'yu ve yakışıklı prens rolünde İngiliz aktör Nicholas Galitzine'i izleyeceğiz. Külkedisi bir kere daha üvey annesinin ve kız kardeşlerinin zalimlikleriyle uğraşacak; ama bu kez onu, hayallerinin peşinde koşan, hırslı ve güçlü bir genç kadın olarak izleyeceğiz. Amazon Prime Video, Cinderella'nın 3 Eylül'de yayınlanacağını duyurdu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yeni başlangıçlar, \"bu kez bitireceğim\" kararlığıyla başlanan diziler ve kavuşacağımız yeni yapımlar... Başlangıçların ayı Eylül için izleme listelerimizi güncelliyoruz. Yeni başlangıçlar, \"bu kez bitireceğim\" kararlığıyla başlanan diziler ve kavuşacağımız yeni yapımlar... Başlangıçların ayı Eylül için izleme listelerimizi güncelliyoruz. Netflix yerli yapımlarına bir yenisini daha ekliyor. Kemal Varol'un aynı isimli romanından uyarlanan Aşıklar Bayramı, tanınmış bir halk ozanı olan Heves Ali ve avukat oğlu Yusuf'un pişmanlık, öfke, merak ve yirmi beş yıllık hasretle dolu hikayesine konuk edecek izleyicileri. Özcan Alper'in yönettiği filmin başrolünde Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen'i izleyeceğiz. Film, 2 Eylül'de Netflix kataloğundaki yerini alacak. Dolly Alderton'ın aynı adlı kitabından uyarlanan, iki çocukluk arkadaşı Maggie ve Birdy'in aşk hikayelerine odaklanan Everything I Know About Love, 23 Eylül'den itibaren beIN CONNECT'te izlenebilecek. Marvel evrenin sevilen karakterlerinden Thor serisinin dördüncü filmi Thor: Love and Tunder 8 Eylül'de Disney Plus izleyicisiyle buluşacak. En sevdiğimiz aileye kavuşuyoruz! Popüler kültürün en ikonik ailesi Kardashianlar, hayatlarına odaklanan reality şovu The Kardashians'ın 10 bölümlük ilk sezonuyla Amerika televizyon tarihinin prömiyeri en çok izlenen programı olarak rekora imza attıktan sonra arayı çok açmadan 22 Eylül'de Disney+'ta ikinci sezonla ekranlara gelecek. İlk sezonda Tristan Thompson tarafından yeniden ihanete uğradığını öğrenen Khloe'nin bu durumla başa çıkışına, Kylie Jenner'ın oğlunun gelişine hazırlanmasına, Kourtney ve Travis Barker çiftinin düğün hazırlıklarına, Kim'in SNL sunumuna ve tabii ki ile Pete Davidson ile başlayan ilişkisine tanıklık etmiştik. İkinci sezonda da kaldığımız yerden devam edeceğiz gibi görünüyor. Her ne kadar Kim&Pete ayrılığı gelse de Pete'i ikinci sezonda sık sık izleyeceğimiz de kulağımıza gelen bilgilerden. Joyce Carol Oates'ın aynı isimli çok satan romanından uyarlanan ve prömiyerini Venedik Film Festivali'nde gerçekleştirecek Blonde 23 Eylül'de Netflix'te yayınlanacak. Ana de Armas'ı, Marilyn Monroe rolünde izleyeceğimiz film, her zamanki gibi \"Marilyn Monroe'nun yaşadıklarını ve iç dünyasını anlatacağı\" iddiasıyla karşımızda olacak. The Good Fight altıncı ve final sezonunda toplumsal gerilime yol açan politik ve hukuki meselelerin avukatları hem profesyonel hem de kişisel olarak nasıl etkilediğine odaklanıyor. Başrollerinde Christine Baranski ve Audra McDonald'ın bulunduğu dizinin final sezonunun kadrosunda başarılı oyuncu Andre Braugher de yer alıyor. Sevilen dizinin final sezonu ABD'den 24 saat sonra, 9 Eylül'de beIN CONNECT kataloğundaki yerini alacak. FilmBox Original prodüksiyonu Aşkın Kitabı , FilmBox+ ekranlarına gelmeye hazırlanıyor.Türkiye ekran prömiyeri olarak yayına girecek olan Aşkın Kitabı, 20 Eylül itibariyle FilmBox+ ve FilmBox ekranlarında da izlenebilecek. Mubi'nineylül ayı seçkisinde sinemaseverlerin çoktandır yolunu gözlediği, birbirinden heyecan verici ve ödüllü yapımlar bir bir görücüye çıkıyor. Zhang Yimou'nun Çin Kültür Devrimi döneminde geçen yeni filmi BİR SANİYE; Can Merdan Doğan'ın taptaze mizahıyla dikkat çeken, Nihal Yalçın ve Murat Kılıç'lı kısası STİLETTO; Saraybosna'dan ödülle dönen, SİYAD Ödülleri'nde En İyi Belgesel seçilen Ahmet Necdet Çupur imzalı YARAMAZ ÇOCUKLAR; Türkiye'de caz müziğin tarihini anlatan Batu Akyol imzalı TÜRKİYE'DE CAZ; Kirill Serebrennikov'un 2021'de Altın Palmiye için yarışan politik taşlaması PETROV GRİP OLDU ve Kosta Rika'nın Oscar adayı olan Nathalie Alvarez Mesen imzalı CLARA SOLA dikkat çeken filmlerden yalnızca birkaçı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tek sezonlarıyla kısa sürede izleyebileceğiniz, seyri kolay ve bir o kadar da eğlenceli dizi önerilerimiz var. Kafa dağıtmak isteyenler, bu dizileri not alabilir! Her ne kadar sürükleyici ve konuk ettiği kurgusal evrenle içine girebileceğimiz uzun soluklu dizileri çok sevsek de kimi zaman izlemesi daha kolay dizilere de ihtiyaç duyuyoruz. Tek sezonlarıyla kısa sürede izleyebileceğiniz, seyri kolay ve bir o kadar da eğlenceli dizi önerilerimiz var. Öyle ki bazılarının iptal edilmesine üzülebilirsiniz ancak bu hissin uzun sürmeyeceğini çünkü çoktan kafanızın dağılmış olacağına eminiz. Kafa dağıtmak isteyenler, bu dizileri not alabilir! Sevilen bir romantik komedi dizisinde olabilecek tüm klişeleri düşünün. İşte hepsi burada! Çok sevdiğimiz, her biri birbirinden farklı arkadaş grubunun en yeni üyesi ekibe uyum sağlayacak mı dersiniz? Kadrosunda Emily Osment, Gregg Sulkin, Olivia Macklin, Cinthya Carmona ve Michael Hsu Rosen yer aldığı dizi, 8 Ekim'de Netflix'te gösterime girdi. İzlemesi kolay, yüz gülümseten tek sezonluk Pretty Smart sizi bekliyor. Bu arada dizinin ikinci sezonu hakkında henüz bir açıklama yapılmasa da her an sürpriz bir haber alabileceğimizi de hatırlatalım. Nasty Gal moda markasının kurucusu Sophia Amoruso'nun New York Times'ın en çok satan kitabı #Girlboss'tan ilhamla ekranlara uyarlanan dizi, eBay'de vintage kıyafetler satmaya başlayan 20 yaşındaki Amoruso'nun hayatına bizleri konuk ediyor. Dizi ilk sezonunun ardından iptal olmasıyla bizi hikayenin geri kalanı için merakta bıraksa da bir oturuşta izleyip bitirilebilecek bir dizi arayanlar için uygun bir seçenek olabilir. Yavaş yavaş yılbaşı ruhunu hissetmeye başlamışken sıcak battaniye ve kahve eşliğinde eğlenceli bir şeyler izlemenin de tam zamanı. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bir ailenin aksi ancak korumacı babası, kızının müzisyen erkek arkadaşıyla tanışır. Üstelik yılın en güzel zamanları gelmiştir, her yerde Noel ruhu hissedilir. Dennis Quaid, Bridgit Mendler, Brent Morin'li kadrosuyla dikkat çeken Merry Happy Whatever'ın tek sezon olmasına üzüleceksiniz, bizden söylemesi. Umut vadeden ama kariyerinde dibe vuran bir country şarkıcısı, bir dizi tesadüf sonucu beş harika çocuğun dadısı olur ve macera başlar. Birbirinden sevimli ve eğlenceli beş çocuğun kısa sürede kalbini kazanmayı başaran dadımız için işler kolay değildir; sürprizler de hiç eksik olmamaktadır. Katharine McPhee, Eddie Cibrian, Ricardo Hurtado gibi isimleri kadrosunda buluşturan Country Comfort ilk sezonunun ardından iptal edilse de 10 bölümden oluşan bu kısa ekran macerası, dizi izlerken yorulmamak isteyenler için birebir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Feud dizisinin ikinci sezonu Feud: Capote vs. The Swans'ta Truman Capote ve New York sosyetesinin göz alıcı hayatları mercek altında. Yeni sezon çekimleri iptal edilen Gossip Girl'ün yeni uyarlamasının ardından, Manhattan'ın seçkinleri hakkında yepyeni bir proje bizleri bekliyor: Ryan Murphy'nin yapımcılığını üstlendiği antoloji dizisi Feud'un uzun süredir ertelenen ikinci bölümü. Bu kez odak noktası ne? Truman Capote ve onun \"kuğularım\" dediği sosyete grubunun gerçek hikayesi. Nisan 2022'de Deadline, dizinin sevilen ilk sezonunun devamı olan dizinin Feud: Capote's Women olarak adlandırılacağını açıklamıştı. Dizide Capote'nin en yakın arkadaşlarından biri ve CBS'in kurucusu William S Paley'nin göz alışı eşi olan Babe Paley rolünü Naomi Watts üstlenecek. Dizinin yönetmenliğini Gus Van Sant gerçekleştirirken Laurence Leamer'ın çok satan romanı Capote's Women: A True Story of Love, Betrayal and a Swan Swong for an Era romanından uyarlanarak hazırlanan senaryosu ise iki kez Pulitzer Ödülü kazanan Jon Robin Baitz'e emanet. Ardından, 17 Ağustos'ta Variety dizinin Capote'sini de bulduğunu bildirdi: Pride & Prejudice ve The White Lotus'tan Tom Hollander, en güçlü sırdaşlarının şok edici sırlarını ifşa eden bir hikaye yayınladığında dışlanan üretken romancı rolünü canlandıracak. Ona kimler mi eşlik edecek? Andy Warhol ve Salvador Dali'nin ilham perisi CZ Guest rolünde New York'un ebedi it-girl'ü Chloe Sevigny; Lauren Bacall'ı keşfetmesiyle tanınan Howard Hawks'ın eski eşi Slim Keith rolünde Diane Lane; Jackie Kennedy'nin Polonyalı bir prensle evlenen göz alıcı küçük kız kardeşi Lee Radziwill rolünde Calista Flockhart; Johnny Carson'ın ikinci eşi Joanne Carson rolünde Molly Ringwald; William S Paley rolünde Treat Williams; ünlü yazar James Baldwin rolünde Chris Chalk; ve Capote'nin sevgilisi John O'Shea'nın kızı Kerry O'Shea rolünde Ella Beatty. Truman Capote'nin bitmemiş romanı Answered Prayers'den alıntılar yayınlayana kadar New York sosyetesinin sayısız üyesiyle nasıl arkadaş olduğunun gerçek hikayesini anlatacak olan dizide Variety dergisinin yaptığı açıklamada Demi Moore, eski şov kızı Ann Woodward'u canlandıracak. Deadline'a göre mini dizi 1970'lerde başlayacak ve Capote'nin 1984 yılında, 59 yaşındaykeyken ölümüyle sona erecek. Çekimler geçtiğimiz sonbaharda New York'ta başladı, setten dudak uçuklatan birkaç fotoğraf bu ocak ayında gün yüzüne çıktı ve şimdi de oyuncuları karakterleri içinde gösteren ilk görkemli fotoğraf seti ortaya çıktı. Şık kostümler, özenli saç ve makyaj ve görkemli prodüksiyon tasarımına bakılırsa, dizinin çok beğenileceği kesin. Dizinin 2024'te gösterime girmesi için geri sayarken, daha fazla ayrıntı için gözlerinizi dört açın."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Birçok açıdan, aktörün dileği gerçekleşti. 28 Ekim'de 54 yaşında trajik bir şekilde vefat etmesinin ardından, pek çok meslektaşı, arkadaşı ve hayranı, kamusal bağımlılıkla mücadele ve bu konuyla ilgili onlara nasıl ilham verdiğinden bahsetti. Öte yandan 90'lı yıllardaki sitcom dizisinde unutulmaz performansına da layık bir şekilde saygı gösterdiler. Son derece garip, endişeli ve esprili Chandler Bing olarak, Perry, dizinin en büyük kahkahalarını sürekli olarak toplarken, kaotik bir şekilde boşanmış ebeveynlerinin izlerini taşıyan savunmasız bir çocuk olarak da karşımıza çıkmıştı. Perry'nin oyunculuğuyla, Chandler'ın karakteri derin bir şekilde gerçek ve duygusal bir bağ oluşturuyordu. Dizinin yedinci bölümündeki Jill Goodacre ile ATM koridorunda sıkıştığı zamandan, dizinin sonunda verdiği demeç de dahil olmak üzere yazının devamında, Friends'in 10 sezonu boyunca Chandler Bing'in en iyi anlarını yeniden ziyaret ediyoruz. Chandler'ın, Maggie Wheeler tarafından canlandırılan, komik bir şekilde tiz sesli ve sürekli olarak ayrılıp barıştığı kız arkadaşıyla yaşadığı kararsız ilişkisi tam anlamıyla saf komedi anıydı. Adam Goldberg'ın canlandırdığı Eddie Menuek, Chandler'ın dengesiz oda arkadaşı olarak karşımıza çıkıyor ve Friends dizisinin konuk yıldızları arasındaki en iyi üç bölümlük hikayelerden birine sahip. Perry'nin tüm dizideki en komik anları, Eddie ile olan sahneler diyebiliriz. Janice'dan kaçmak için Chandler'ın yapmayacağı bir şey var mı? Kısacası, yok... Orta Doğu'ya taşınma gibi numara yapması da buna dahil. İlk sezonda yer alan klasik bir Chandler anısı. Son derece garip bir kadınla yaşanan bir karşılaşma, kahkahaları getiren iç monologlar ve olağanüstü fiziksel komedi içeriyor. Friends dizisi yıldız isimlerden Julie Roberts'ı ağırlıyor. Julie Roberts, 2. sezonun \"Susie Moss\" karakterini canlandırıyor. Chandler'ın eski bir sınıf arkadaşı olan Susie, onunla sadece okulda dalga geçtiği için intikam almak için buluşur. Sonuç? Tabii ki Chandler'ın bir tuvalet kabini içinde sıkıştığı bir durum ortaya çıktı. Chandler'ın dansından daha da utanç verici olan başka bir zafer dansı var mı? Bizce yok. Chandler, New York sokaklarının tehlikeli parkurlarını aşarak sadece Kathy'e merhaba demek için zorlu bir mücadele verdiği nadir zamanlardan biri. Perry'nin oyunculuk yeteneklerinin gerçek bir kanıtıdır. Chandler, Kathy'yi öptüğü için Joey'den özür dilemek için ahşap bir kutuya kapatılır. Sadece sesi ve işaret parmağıyla performans sergiler, ancak odadaki en komik kişi olmayı yine de başarır. 8. sezonun Halloween bölümünde Chandler'ın Velveteen Rabbit gibi giyinme girişiminde başarısız olduğu ve Joey'nin Chandler olarak giyindiği bölüm hepimizin ilham alabileceği bir tarz diyebiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. O büyük günün tarihi nihayet belli oldu. Friends özel bölümü sürpriz ve bir o kadar da kalabalık bir konuk kadrosuyla 27 Mayıs'ta ekranlara gelecek. İşte bildiğimiz her şey. Beklediğimizden daha da kısa bir süre sonra özel bölümü izleyeceğiz! Aslında beklenenden çok daha erken gelen sürpriz fragman bize sırtları dönük şekilde kameradan uzaklaşan kahramanlarımız ve tarih dışında çok fazla bilgi vermiyor. HBO Max, bu mini fragmanla hem heyecanımızı artırdı hem de bölümün 27 Mayıs'ta yayınlanacağını açıkladı. Orijinal Friends ekibinin tüm yıldızları dizinin özel bölümü için bir araya geliyor. Bu etkinliğin senaryosuz, her ismin karakterleri değil de kendileri olarak bir araya geldiği ve oyuncuların perde arkasına geçip şovla ilgili anılarını paylaştığı nostaljik bir şov olacağını da tekrar hatırlatalım. Ekip, Burbank, California'daki Warner Bros. Studio lotundaki orijinal Friends sahnesi Stage 24'e geri dönerek bizi gerçekten özlediğimiz günlere döndürmeye kararlı. Ayrıca Friends yapımc��ları Kevin Bright, Marta Kauffman ve David Crane, altı oyuncu kadrosuyla birlikte özel yapımın da ortak yapımcılığını üstlenecek. Bir nevi 25. yıl kutlaması olacak etkinliğe oldukça etkileyici bir konuk listesi de ekleniyor. Konukların özel bölümde nasıl bir rol oynayacağına dair henüz bilgi paylaşılmadı ancak isimleri görünce bunun pek de bir önemi kalmıyor diyebiliriz. Karşınızda Friends Reunion'ın sürpriz ve kalabalık konukları: David Beckham, Justin Bieber, James Corden, BTS, Cindy Crawford, Cara Delevingne, Lady Gaga, Elliott Gould, Kit Harington, Larry Hankin, Mindy Kaling, Thomas Lennon, Christina Pickles, Tom Selleck, James Michael Tyler, Maggie Wheeler, Reese Witherspoon ve Malala Yousafzai. Gelen bu son bilgilerden sonra artık tam anlamıyla günleri sayıyoruz diyebiliriz. Bu arada Friends Reunion bölümü için heyecanınızı abartılı bulanlar, 'eskisi gibi olmayacak' diyerek sizi bir hayal kırıklığına hazırlamaya çalışanlar olacaktır. Size önerimiz geçmişin sıcak ve huzurlu anılarına bir kere daha konuk olma şansına sevinerek, bu 'uyarıları' dikkate almamanız. Belki özel bölüme kadar eski bölümler sizi oyalayabilir!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Friends'in spekülasyonlarla başlayıp sonunda gerçek olan geri dönüşünün çekimleri sonunda başlıyor. Jennifer Aniston, Courteney Cox, David Schwimmer, Lisa Kudrow, Matt LeBlanc ve Matthew Perry, Friends için yeniden stüdyoya giriyor. İkonik komedi dizisinin sona erdiği 2004 yılından kısa süre sonra başlayan geri döneceğine dair dedikodular, üzerinden geçen 16 senenin ardından sonunda gerçek olmuştu; ancak bu defa da çekimler pandemi sebebiyle ertelendi. Bir senenin ardından HBO Max yapımcılığındaki özel bölüm için beklenen gün geldi, oyuncu kadrosu eksiksiz bir şekilde bu hafta stüdyoya giriyor. Friends evreninde gelecek zaman diliminde geçen özel bölüm için pandeminin yayıldığı günlerden yalnızca birkaç hafta önce anlaşmaya varılmış; dünyanın geri kalanı gibi dizi sektörünün de duraksaması sebebiyle 2020 yılının Mart ayında yapılması planlanan çekimler ileri bir tarihe ertelemişti. Üzerinden geçen yaklaşık bir senenin sonunda başlayacak çekimler Friends'in 10 sezon çekildiği Kaliforniya'daki stüdyoda gerçekleşecek. Böylece heyecanla özel bölümü bekleyen Friends hayranlarının beklediği günün de 2020 yılının sonundan en iyi ihtimalle 2021 yılının sonuna taşındığını söylemek yanlış olmaz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Friends ile böylesine yakın bir bağ kurulmasının başlıca sebebi, sanırım içimizde Monica, Rachel, Phoebe, Ross, Chandler ve Joey'den birer parça bulabilmemiz. Yani yeri geldiğinde Monica gibi takıntılı, bazen de Phoebe gibi çılgın olabileceğimiz düşünülürse, bu karakterlerin bizden biri olması Friends'i özel kılıyor. Her durumda koşulsuz şartsız birbirlerinin yanında olmaları, vakitlerinin çoğunu hep birlikte Monica'nın dairesinde ya da Central Perk'te geçirmeleri, kısacası bu yakın arkadaşlık ilişkileri, iç ısıtan türden. Şimdilerde en yüksek bütçeli filmlerde isimleri geçen yıldızlar, o dönem Friends'de birkaç dakika için bile olsa rol almayı kabul etmiş. Brad Pitt, Winona Ryder, Gary Oldman, Reese Witherspoon, Alec Baldwin ve Julia Roberts bunların başında geliyor. Şimdilerde trend olan çoğu parça, aslında 90'lardan izler taşıyor. Buna yakından tanıklık etmek için Friends'e bakmak yeterli. Ekose mini etekler, yüksek bel jean'ler, kamisol elbiseler, salopetler, saç tokaları derken günümüzde sıkça karşımıza çıkan parçaların örneklerini görüyoruz dizide. Yani çıkardığı stil yolculuğuyla da ayrıca anlamlı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Game of Thrones hayranlarını, Dunk ve Egg karakterlerine dayanan yeni bir proje bekliyor. George R.R. Martin'in Dunk and Egg kitaplarına dayanan yeni bir Game of Thrones projesi yolda. Duyuru, Warner Bros. Discovery'nin12 Nisan'da basına ve yatırımcılara yaptığı sunum sırasında geldi. Bu toplantı da ayrıca HBO Max ve Discovery+ yayın hizmetinin bir araya getirilmesinin kısaca Max olarak bilineceğinin duyurusu da yapıldı. Henüz bir çıkış tarihi açıklanmadı, ancak gösteri sonunda WBD'nin yeni yayın hizmeti olan Max'te başlayacak. A Knight of the Seven Kingdoms, George R.R. Martin'in Dunk and Egg roman serisine dayanıyor. Dizi, Westeros'ta geçecek ve Sör Uzun Duncan adlı bir şövalye ile genç yaver Aegon V Targaryen'in maceralarını konu alacak. Dunk, Kral Muhafızları'nın gelecekteki Lord Kumandanıdır ve Egg bir gün kral olacaktır. Yapım ekibi ve kamera arkasında da tanıdık simalar göreceğiz. Martin ve House of the Dragon'un 1. Sezonunda ortak yapımcı olan Ira Parker, yazar ve sorumlu yapımcı olarak görev yapacak. Yine Game of Thrones ve House of the Dragon'dan tanıdığımız Ryan Condal ve Vince Gerardis baş yapımcı olarak görev yapacak. Bu yeni duyuru Game of Thrones hayranları için uzun zamandır bekleniyordu aslında. Televizyon tarihinin en önemli yapımları arasında olan Game of Thrones'un finalinin ardından, diziyle bağlantılı başka projelerin de geleceği çok uzun yıllardır konuşuluyordu. Hatta bir dizi projenin duyurusu bile yapıldı. Ancak bu duyurular arasından nihayet gerçekleşen tek proje House of the Dragon olmuştu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Helena Bonham Carter, Vogue'u The Crown'un perde arkasına götürüyor ve bize bildiklerini anlatıyor. The Crown'un dördüncü sezonunda Helena Bonham Carter, hayatta bir anlam bulmaya çalışan Prenses Margaret olarak ekranlara dönüp karanlık bir aile sırrını ortaya çıkarıyor. Terapisti aracılığıyla ilk kez, ebeveynleri tarafından akıl hastanesine kapatılan iki kız kuzeni Katherine ve Nerissa Bowes-Lyon'dan haberi oluyor. Daha çok araştırma yapıldığında ise Margaret ve kız kardeşi, Kraliçe saray kütüphanesinde Burke's Peerage'in baskısı olan bir kitapta her iki kadının da hayatta olmalarına rağmen 1961 yılında öldüklerinin iddia edildiğini görüyorlar. Dehşete düşen Margaret, Marion Bailey'nin oynadığı Ana Kraliçe ile yüzleşiyor, kendi hikayesiyle Katherine ve Nerissa'nın hikayesi arasında bir paralellik olduğunu düşünmeye başlıyor. Margaret, genç kızlık yaşlarına girişken ve kendinden emin bir imaj ile başladığından kız kardeşi, Margaret'in Kraliçe rolüne daha uygun olacağını düşünüyor. Ancak dizi boyunca, kırılganlığını ve dengeyi koruyabilmek için baskı görüşünü, hatta evli RAF subayı Peter Townsend ile olan aşkını bu uğurda feda etmek zorunda kalışını izliyoruz. Ardından fotoğrafçı Antony Armstrong-Jones ile fırtınalı bir evliliğe girişmiş fakat şiddetli geçimsizlik ve kendi ailesinin Antony'nin tarafını tutması sonucu boşanmasına şahit oluyoruz. Yaşadıklarının ardından kendisi için doğru bir adam olmadığını düşünmeye başlayarak kendini kraliyet görevlerine veriyor fakat Prens Edward 21 yaşına geldiğinde devlet danışmanı rolünden vazgeçmek zorunda kalıyor. Tüm bunların üzerine görevinden de feragat eden Margaret ailesini bencil ve acımasız olarak görmeye başlıyor. Bunlar elbette senarist Peter Morgan'ın tarihsel gerçeklerden ziyade olaylara ilişkin kendi yorumlarının yansıması. Margaret her ne kadar Katherine (c. 1927'den 2014'e kadar) ve Nerissa'dan (1919'dan 1986'ya kadar) haberdar olsa da 1987 yılında kız kardeşlerin hikayeleri gazetelerde yayınlandığında hayatlarının çoğunu akıl hastanelerinde geçiren bu iki kadının gerçekten ne hissettiğini, dünyanın geri kalanı gibi, o da bilmiyordu. Bonham Carter, prensesin karakterinin özünü daha iyi anlamak için bir yolculuğa çıkıyor. The King's Speech'te (2010) Kraliçe Anne olarak Oscar'a aday gösterilen rolünden sonra Windsors'la tanışmış olabilir, ancak Morgan'ın ona söylediği gibi bu kolay bir başarı değil; Margaret'ı 10 farklı şekilde oynayabilirsiniz ve hepsi Margaret'ı yansıtabilir. 54 yaşındaki oyuncu, Margaret'in Karayip adası Mustique'de birlikte eğlendiği ve vakit geçirdiği Colin ve Anne Tennant gibi kraliyet ailesinin en yakın sırdaşlarıyla konuşuyor; düzinelerce biyografiyi araştıryor ve hatta yol boyunca astroloğuna da sıkça danışıyor. Şimdiyse, kendi sözleri ve resimleriyle kendisinin nasıl Prenses Margaret'a dönüştüğünü anlatan hikayesini paylaşıyor. The Crown'un 3. sezonundaki banyo sahnesi, Antony Armstrong-Jones'un ünlü 1962 Prenses Margaret portresinden ilham alıyor. Birçok yönden Margaret yalnızlık duygusunu temsil ediyor. O boşandı, bu süreci kendim de yaşadım ve böyle bir durumda kendi kimliğinde büyük değişiklikler yapmam gerektiğini biliyorum, kendini yeniden inşa etmelisin çünkü artık çift değilsin. Margaret acınacak biri değildi ve trajik olaylar sonucunda acınacak bir halde görülmekten bıkmıştı. Müthiş zekiydi, kuaförü Josef Braunschweig'e göre bir bulmacayı yaklaşık 11 dakikada çözebiliyordu ve büyük bir eğlenme kapasitesi vardı. Kraliyet Balesi'nde eski bir baş dansçı olan arkadaşı Derek Deane ile konuştum . Akşam bir noktada Margaret'ın ona dönüp Yukarı çıkabilir miyim? dediğini hatırladı ve bu, onu bir bale hareketi ile omuzlarına koyması için işaretmiş. Gerçek birini oynuyorsanız, gözetmeniz gereken bir saygı çizgisi vardır. The Crown asla bir belgesel değil, gerçek insanlardan ilham alan bir drama. Margaret'ın, belki de babasından miras kalan depresyon problemleri yaşadığını söylemek yanlış olmaz. Daha çok babasının kızıydı ve onu kaybetmenin acısını hiçbir zaman aşamadı. Yaşayan herkes bir tür akıl hastalığına yakalanabilir. Beyin o kadar karmaşıktır ki, diğer organlar gibi hastalanması şaşırtıcı değil. Annem bir psikoterapist olarak çalıştı ve ben bu konular hakkında konuşarak büyüdüm, konuşmak ise bu işin anahtarı. Pek çok insan bu tarz sorunlarını görmezden gelir çünkü eğer görmezse ve bu konuda konuşmazsa problemin yok olacağına inanırlar. Oysa ki bunu kabullenmek ve görmek doğru olandır. Ne yazık ki Margaret depresyonun bir tabu olduğu dönemlerde yaşadı. Eğer farklı bir zamanda doğsaydı kesinlikle daha kolay bir hayatı olurdu. Annem ben küçükken eğitim alıyordu, bu yüzden onun eğitimi benim eğitimimle eş zamanlı olarak ilerledi. Psikanalitik bir yaklaşımı her zaman karakter gelişimlerime dahil ettim; Harry Potter filmlerinde oynadığım Bellatrix Lestrange karakteri bir sosyopat ve bu bir bilim kurgu eseri olsa da karakteri doğru anlayıp gerçek biri gibi yansıtmak çok önemli. Birbirini takip eden davranışları açıklamak için genellikle çocukluk sorunları olan bir profil ve arka plan yaratabilirsiniz. Margaret'i annemle ve kendi terapistimle tartıştım. Çok kabaydı ve Peter Morgan, Vanessa'ya onu oynarken harika bir tavsiye verdi; \"Ayağını ayakkabının içine sıkıştıran bir şey varmış gibi davran.\" Bir kişi acı çekiyorsa, kendini savunmasız hissediyorsa, o zaman birine saldırma olasılığı çok yüksektir. Araştırmamın bir parçası olarak, ikisi de Margaret'in nedimesi olan Anne Tennant ve Jane Stevens ile görüştüm. Her zaman korse giyermiş, moda olduktan çok sonra bile mayosuna bir korse diktirmiş. Anne Tennant, Margaret'ın bir korseye ihtiyacı olmadığını söyledi ancak Margaret için korsesi onun 'zırhıydı'. Korsesi, onun kalbini koruyordu. Savunmasız ve her zaman halkın gözü önünde olmak kolay bir durum değildi. Bence çok cesurdu. Margaret'ın da küçük olmakla ilgili bir kompleksi vardı. Boyu 150 cm civarındaydı ve stilini yaratırken her şeyi maksimize etti; saçlarını şekillendirmekten gülünç derecede yüksek topuklara, 1960'ta düğünü için satın aldığı 10 cm uzunluğundaki tacına kadar dikkat çekici parçalarla kısa boyunu dik bir duruşla dengelemeye çalışıyordu. Hatta halkın onu görebilmesi için araba koltuğunu bile yükselttirmiş. Helena Bonham Carter atıştırma kutusu ve 'Prenses olmak kolay değil' yastığı ile çekimler arasında mola veriyor. The Crown oyuncularını çok iyi seçtiler çünkü Kraliçe ne giydiği konusunda telaşlı görünmüyor ve bence Olivia da aynı kraliçe gibi buna takılmıyor ama ben kıyafetleri seviyorum ve Margaret'in onlara olan sevgisini seviyorum. Ne giyip giymeyeceğine dair pek çok kraliyet kuralı var, ama yine de mücevherleri, ojeleri veya uzun sigara ağızlıkları aracılığıyla kendini ifade etmenin yollarını bulmuş birisi. Özel hayatında giydiği kıyafetleri seviyorum. Uzun dökümlü ipek sabahlıkları çok güzel ancak halka açık ortamlarda kıyafet kuralları sebebiyle muhafazakar kıyafetler tercih ediliyor. Her şey diz hizasında ve herhangi bir dekolte gösteremiyoruz. Boyum bunun için çok kısa. İster mücevherleri, ister ojeleri, ister uzun sigare ağızlıkları ile kendini ifade etmenin yollarını buldu.\" diyor Bonham Carter Margaret için. Bize kraliyet protokolü dersleri verildi. Gerçek hayatta hala kullandığım bir çıkarımım oldu o da bir şey isteyememem. Mesela yemekte oturuyor olsaydı \"Tereyağı alabilir miyim lütfen.\" diyemezdim. Bunun yerine tereyağına en yakın olan kişiye \"Tereyağı ister misiniz?\" diye sorardım ve durumu anlamasını beklerdim. Margaret, kuralları çiğnemeyi sevdiği kadar, kuralları uygulamaktan da keyif alırdı. Monarşiye hizmet etmenin tek yolu buydu. Margaret adeta kontrolü elinde tutmaya çalışan ama bir o kadar da kontrolü olmayan biriydi. Kraliyet Kraliyet Ailesi: Kraliçe , Kraliçe'nin Annesi , Prens Charles , Prens Philip , Prenses Anne ve tabii ki Helena Bonham Carter, Prenses Margaret olarak. / Helena Bonham Carter izniyle. The Crown'da Margaret, Diana'nın kraliyet ailesinin bir parçası olmak için çok duygusal ve kırılgan olduğunun farkındaydı. Kraliyette zayıflığa ve duygulara yer yok. Asırlık bir kurum ve her şeyden önce bir iş. Kraliçe öncelikle bir kraliçedir ve sonra bir anne ve diğer herkes de buna uymak zorundadır. Margaret, aynı zamanda Prens Charles'ın durumuyla da ilgilenir. Margaret'in da çok iyi bildiği üzere evliliği kalp değil kraliyet kurumu belirliyor. Gerçek hayatta yakın olduklarına inanıyorum. Bonham Carter, Margaret'i annesi, eğitimli bir psikoterapist, terapisti ve hatta bir astrolog ile tartışırken, oyunculuk yaklaşımını psikanalitik olarak tanımlıyor. Astrolojinin nasıl işlediğini ve anlaşıldığını bilmiyorum, açıkçası umurumda da değil. Astrolog arkadaşım Darby, insanlar hakkında lazer ışını algısına sahip. Margaret'ı, Elizabeth Taylor'ı veya herhangi bir karakteri oynarken ya 10 gün boyunca oynayacağım karakteri okuyabilirim ya da Darby ile 30 dakika geçirerek karakterler hakkındaki tüm belirleyici özellikleri öğrenebilirim. Margaret canlı bir aslandı. Kendine çekidüzen veremedi, aklına ne gelirse söylerdi ve bu benim astroloji seanslarımda da doğrulandı. Evet, birçok arkadaşım ve ailem de böyle düşünüyor. İnsanlar bir yol ayrımındayken ve karar vermekte zorlandıklarında, sezgilerinizi dinlemenize yardımcı oluyorlar. Helena Bonham Carter, Mustique sahnelerinin çekimleri arasında mola veriyor. Kesinlikle benimle eve geldi ve çocuklarım Billy (16) ve Nell (12) gerçekten sinirlendi, çünkü tuhaf bir ses çıkardım sadece eğlenmek için değil, bunun bir parçam haline gelip kas hafızama kaydolması için de yaptım. Ebeveyn olduğunuzda neye evet dediğinize dikkat etmelisiniz. Bir işe başlarken duygusal bir yokluk ister istemez yaratıyorsunuz çünkü kafanız ve odağınız başka yerde. Her seferinde aylarca uzakta olmayı gerektiren işleri ve ortaya çıkaracağı duygusal boşluğu yaşamak için çok yaşlıyım. Kariyerimin farklı bir aşamasında olsaydım, çok fazla fedakarlık yapabilirdim. Ancak hayatımın bu evresinde anneliğimin daha önemli olduğu kanısındayım. Çocuklukları hızla akıp gidiyor ve büyüyorlar, onların yanında olup her anın tadını çıkarmak isterim. The Crown 4. Sezon, 15 Kasım Pazar gününden itibaren Netflix'te."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix'in sıradışı anne-kız hikayesinin ikinci sezonu yolda. İzleme listelerimize her gün yeni bir şeyler eklediğimiz günlerdeyiz. Eğer Netflix'in sıradışı anne-kız hikayesi Ginny&Georgia'yı izlediyenlerdenseniz, müjdeyi verelim. Dizi ikinci sezon onayını aldı. 30'lu yaşlarındaki bekar anne Georgia Miller'in, ergen kızı Ginny ve ve dokuz yaşındaki oğlu Austin ile New England'a taşınmalarıyla başlayan ve geçmişe uzanan maceralarını anlatan dizi, on bölümle ilk sezonunu tamamlamıştı. Sezon finali bölümüyle soru işaretleri bırakan dizinin ikinci sezon onayı alması her ne kadar şaşırtıcı olmasa da Netflix, Ginny & Georgia'nın ikinci sezon için yenilendiğini doğruladı. Twitter hesabından paylaşılan videoda da oyuncuların ikinci sezon sevinci görülüyor. Netflix serinin ilk 28 gününde 52 milyon hane tarafından izlendiğini de açıkladı. Yapım ekibinden Debre J. Fisher ve Sarah Lampert ise yeni sezon onayını, \"Ginny & Georgia'ya göstermiş olduğunuz ilgi için minnettarız ve hepinizi seviyoruz. Her adımda çıtayı yükselten Brianne ve Toni'ye özellikle minnettarız. İkinci sezonda Wellsbury'a dönmek için sabırsızlanıyoruz,\" ifadeleriyle kutladılar. Biraz önce de bahsettiğimiz gibi ilk sezon birden fazla soru işaretiyle bitmişti. Ginny ve Austin ne yapacak? Ginny ve Marcus'la ilişkisi nasıl devam edecek? Peki, Georgia ve belediye başkanı mutlu sona erişecek mi? Tüm bu soruların cevabı için ikinci sezonu sabırsızlıkla bekliyoruz. Netflix yeni sezon için bir tarih belirtmediyse de en iyi ihtimalle Şubat 2022'de Ginny ve Georgia'nın maceralarını izlemeye devam edeceğiz gibi görünüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tek bir izleme platformunun menüsüne takılı kalmak, ya da yeni sezonları beklemek zorunda değilsiniz. Karantina ve pandemi kelimeleriyle evde geçirilen dönemin 1. yılı şerefine 'izleyecek bir şey bırakmadım' cümlesine bu 3 İngiliz yapımıyla meydan okuyorum. Tek bir izleme platformunun menüsüne takılı kalmak, ya da yeni sezonları beklemek zorunda değilsiniz. Karantina ve pandemi kelimeleriyle evde geçirilen dönemin 1. yılı şerefine 'izleyecek bir şey bırakmadım' cümlesine bu 3 İngiliz yapımıyla meydan okuyorum. Ve ne izlesem sorusuna kara mizahından acı gerçeğine ve pek tabii çekici aksanına kapılıp gideceğiniz farklı türlerdeki üç İngiliz dizisini irdeleyip tavsiye ediyorum. Phoebe Waller-Bridge 2022 için Mr.&Mrs. Smith dizisini hazırlıyor. Global izleyiciyle tanışmasını sağlayan Fleabag ufak bir İngiliz bisküvisi misali tadını damağımıza bırakıp gitti. Netflix'in derinlerine indiğinizde bir başka Phoebe Waller-Bridge eseri göreceksiniz: Crashing! 20'lerinde 6 birbirine benzemeyen, yüksek kiralar sebebiyle kullanılmayan bir hastane binasında bir arada yaşıyor. Türlü durum komedisine sahne olan bu habitatta geçen tüm olaylar, diyaloglar yüksek doz komedi ve gerçeklik içeriyor. Çocukluk arkadaşları Louise ve Anthony'nin 'friend-zone' ihlali üstüne kurulu sahneleri çok tanıdık hislere tercüman. Her karakterin kişisel geçmişi, hayatı algılama şekli bu yarı komün hayat dahilinde beklenmedik derecede iyi bölümler sunuyor. Devam etse -iddialı olacak ama- yılların Friends açığını bir şekilde kapatabilecek Crashing'in tek kötü tarafı, mini dizi olarak kurgulanmış ve altı bölümde sonlanıyor olması. Bir pazar öğleden sonrası başlayınca, yeni hafta öncesi altı acayip tiple tanışmış hissine sahip olacaksınız. Komedi-drama dengesi muazzam, Waller-Bridge alametifarikalarının cömertçe sergilendiği yapım Crashing'i izleme listenize kesinlikle eklemelisiniz. Çocuk yaşta şöhreti yakalamış Suzie Pickles'ın hayatı ve kariyeri ortalama seyrinde devam ederken , telefonunun hacklenmesiyle hayatı tepetaklak oluyor. Kocası olmayan bir adamla kişisel anlarının ifşası sonrası başlayan süreçte göz önünde bir kadının yaşadıkları sadece kariyerdeki kayıplardan çok daha fazlasına değiniyor. Dizinin başrolü ve yaratıcılarından biri Billi Piper, performansıyla sürüklüyor. İkinci sezon onayını alan dizinin tansiyonu bazı sahnelerde biraz düşse de, karakterlerin kendi defoları açığa çıktıkça hareketlenen hikaye bir insanın özel hayatının ifşası sonrasından fazlasını sunuyor. Bu travmatik deneyimin süreçleri sekiz bölümde, şoktan suçluluğa, öfkeden kabullenmeye kadar mini filmler tadında kurgulanmış. Dışarıdan bakınca hayatı dağılan bir kadının, modern zamanlarda toparlanmaya çalışırken, özel hayatını koruma ve işleri yoluna koyma serüveninde toplumun dinamikleri kara mizah komedi ve drama dengesinde çok iyi bir çatıyla kurulmuş. Dizinin bir diğer güzel tarafı, karakterler ya da olaylar diğerine göre daha iyi-kötü yansıtılmıyor, böyle olunca da gerçekliği daha inandırıcı hale geliyor. Yoğun drama Industry, üniversiteden yeni mezun bir grup gencin Londra'daki büyük bir yatırım bankasında stajyerlikten kalıcı eleman olmaya giden sürecini anlatıyor. İş dünyasının rekabetçi ortamındaki mobbingler, çıkar çatışmaları, kişisel hırslar tablasındaki bu gençlerin yaşadıkları üzücüdür ki, sanılandan daha fazla kişiye benzer deneyimleri hatırlatabilir. Tacizin ve erkek egemenliğin bir kültüre dönüştüğü yapılarda titrlerin ve kurumların gölgesindeki karakterler öz benlikleriyle sert çatışmalara giriyor. Düzenin daim, kazananın belli olduğu ana fikri üzse de Industry'nin ayna tuttuğu gerçekler göz ardı edilemez. Diziyi izlemeyi keyifli kılan , karakterlerin başlarına gelen olaylar karşısındaki ters köşe reaksiyonları. Sistemin bozukluğunu anlatmak için biraz daha detay kullanılabilirmiş fakat bu haliyle de, iş dünyasının çarpıklığının insani düzeyde nelere sebep olabileceğine dair gayet çarpıcı sahneler sunuyor. Başlığı gizli kalmış diziler diye belirleyince, çok kişinin duyduğu fakat Altın Küre tayfasının bile görmezden geldiği I May Destroy You dizisini bonus olarak eklemek isterim. Geçen yılın en iyiler listelerinde kendine haklı yer edinen yapımın yaratıcısı Michaela Coel kesin bir dille açıklamış olmasa da dizinin ikinci sezonu olmayacak. Ve 'cinsel ilişkide rıza' kavramını modern zamanlarda bu dürüstlükle anlatacak bir yapım, platformların menülerinde arka sıralarda kalmaya başlamışken henüz izlemediyseniz mutlaka listenize dahil etmenizi hatırlatırım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO MAX tarafından çekilen ve 8 Temmuz'da prömiyer yapacak olan Gossip Girl'ün ilk fragmanı yayımlandı. Final bölümünün üzerinden geçen 8 senenin ardından yepyeni bir hikayeyle geri dönen Gossip Girl'ün prömiyeri 8 Temmuz'da yapılacak; ilk fragmanıysa yayında. Frank Ocean'ın Super Rich Kids isimli şarkısının arka planda çaldığı 2 dakikalık videoda beklediğimiz neredeyse her şeyi bulduk: Zengin, iyi görünümlü gençler ve karmaşık ilişkiler. Yüksek bütçeli yapımın özellikle defile sahnesi, kendisine ayrılan bütçenin hakkını vereceğinin de göstergesi. Yayımlanacağı gün yaklaştıkça hakkında yeni haberler alarak daha çok heyecanlandığımız Gossip Girl, ilk günden bu yana Instagram üzerinden görüntüler paylaşıyor. 26 Ocak'ta Yukarı Doğu Yakası'ndaki kurgusal özel okuldan \"Koridorda görüşürüz\" açıklamasıyla fotoğraflar paylaşan hesabın diziyi interaktif hale getireceğine şüphe yok."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yukarı Doğu Yakası müdavimleri, Manhattan'ın skandalları ve dedikodularıyla ünlü dünyasının kapılarını açmasının üzerinden tam 15 yıl geçti. Evet, Gossip Girl'ün ilk bölümü 15 yıl önce bugün The CW'de yayınlandı. Gossip Girl, hafızalarımızdaki ve televizyon tarihindeki önemli yerini korurken ikonik dizinin unutulmaz görünümlerini hatırlıyoruz. Yukarı Doğu Yakası müdavimleri, Manhattan'ın skandalları ve dedikodularıyla ünlü dünyasının kapılarını açmasının üzerinden tam 15 yıl geçti. Evet, Gossip Girl'ün ilk bölümü 15 yıl önce bugün The CW'de yayınlandı. Gossip Girl'ü sevme nedenlerimizi elbette uzun maddeler halinde sıralayabiliriz ancak ilk sıraya moda anlayışımızı yönlendirmesi ve trendler üzerindeki büyük etkisini yazmak zorundayız. Waldorf pelerinleri, paltoları ve imzalı saç bantlarıyla bir nesile ilham verirken, Serena van der Woodsen özgür ruhlu elbiseler ve sallantılı bohem takılarıyla tam tersi bir görünümle ilham vermeyi başardı. Gossip Girl'ün yayın yıldönümünde ikonik dizinin unutulmaz görünümlerini hatırlıyoruz. Blair ile ilk bölümde, onu ve saç aksesuarlarıyla dolu ihtişamını nasıl tanıyacağımızın tonunu belirleyen ve imza aksesuarı haline gelecek siyah bir saç bandıyla tanışıyoruz. Jenny'e olan hislerimizi bir kenara bırakırsak onun cesur ve deneysel görünümlerine şapka çıkarmamız gerekiyor. Blair'in paltoları her geçen bölümde daha da parlıyordu. Buradaki sarı topuklularla eşleştirilen bu yeşil, en unutulmaz görünümlerinden biriydi. Yine birinci sezondayız. Serena, annesi Lily van der Woodsen'ın Rufus Humphrey ile düğünü için katmanlı bir Ralph Lauren elbiseyle annesinin nedimesi olarak rol aldı. Blazer ile kombinlenmiş bu mini elbise kombini Serena Van Der Woodsen'ın neden gelmiş geçmiş en iyi ekran görünümlerine sahip olduğunu kanıtlayan onlarca andan yalnızca biri. Serena'nın 70'lerden ilham alan Diane von Furstenberg metalik elbisesi, kelimenin tam anlamıyla altın damlar gibi görünmesini sağlıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beyaz perdenin ve moda dünyasının ikonik isimlerinden bir olan Monako Prensesi, finansal hayatına ışık tutan yeni bir belgeselle karşımıza çıkıyor. Hollywood dünyasında kaldığı kısa süreye rağmen unutulmaz isimler arasına adını yazdıran Grace Kelly, tüm senaryoları gölgede bırakan hayat hikayesi ve bu hikayenin sayfalarına işlediği moda zevkiyle hala bizi etkilemeye devam ediyor. Pensilvanya'da varlıklı bir ailenin üçüncü çocukları olarak dünyaya gelen Grace Kelly, bir olimpiyat atleti olan babası oyunculuk yapmasını istemeyince evi terk ederek kendi serüvenini de başlatmış oldu. Alfred Hitchcock'un 1954 yapımı Dial M for Murder ve yine aynı tarihte çekilen Rear Widow'la yönetmenin ilham perisine dönüşen Kelly, ona Oscar ödülü getiren The Country Girl filminin ardından kendi buruk peri masalının da kapıları kısa bir süre sonra aralanmıştı. 1956 yılında Prens Reiner ile evliliği aslında bir dizi finansal olayları da beraberinde getirmişti. Grace Kelly: The Missing Millions belgeseli de hayatından trajik ölümüne kadar pek çok olaya ışık tutarken aynı zamanda Prensesin yaşadığı maddi sorunlara da odaklanıyor. Belgesele göre Grace Kelly'nin kraliyet ailesine dahil olmasının bile ardında bazı finansal manevralar vardı. Adeta Hollywood döneminden kalma oyunculuğunu yansıttığı evliliği belki de bu yüzden dışarıdan görkemli ama kapalı kapılar ardında farklı bir hikaye barındırıyordu. Grace Kelly'nin hayatına farklı bir açıdan yaklaşan yapım 27 Mart tarihinde Channel 5'da gösterime girse de yakın bir zamanda başka platformlarda da karşımıza çıkacağına eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Çok uzun zamandır üzerine konuştuğumuz Harry Potter serisinin geri dönüşüyle ilgili yeni haberler var. HBO Max'un uzun zamandır bir Harry Potter dizisi yapma isteği ve bu konudaki çalışmaları biliniyor. Ve gelen son haberlere göre bu denklemin çözülmesi için en önemli adımlardan biri atıldı. J.K. Rowling tarafından yazılan ve dünya genelinde milyonlarca hayranı olan fantastik bir roman serisi, ilgi gören sinema filmlerinin ardından yeni bir çevrimiçi TV dizisi olarak ekranlara gelmek için anlaşmaya yakın. Deadline, Warner Bros'un projeye yapımcı olarak katılmak için Rowling ile görüşmelerde bulunduğunu doğruladı. Başlangıç aşamasında olan projenin bir yazar bulması bekleniyor. İlk olarak Bloomberg tarafından bildirildiği üzere, potansiyel TV dizisinin her sezonu için genel fikir, yedi romandan oluşan Harry Potter kitap serisindeki bir kitaba odaklanması."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Meghan Markle ve Prens Harry'nin \"Hikayemizi bizden duymak daha mantıklı değil mi?\" diyerek hayatlarının bilinmeyen yönlerini anlatacakları belgesel dizileri için geri sayımı başlatabiliriz. Son yılların en merak edilen çiftlerinden Meghan Markle ve Prens Harry'nin evlerine ve özel yaşamlarına konuk olmaya gün sayıyoruz. Prens Harry ve Meghan Markle, kraliyet görevlerinden çekildikten yaklaşık üç yıl sonra yakında çıkacak olan bir Netflix belgesel dizisinde sarayın ötesindeki hayatlarına eşi görülmemiş bir bakış açısını paylaşmaya hazırlanıyor.Kraliyet Ailesi'ndeki görevlerinden feragat ettikten sonra tüm dünya basınının dikkatini üzerlerine çekmeye devam eden çift, \"Hikayemizi bizden duymak daha mantıklı değil mi?\" diyerek hayatlarının bilinmeyen yönlerini anlatacakları bir belgesel diziyle karşımıza çıkacak. Netflix'te ekranlara gelecek Harry & Meghanın ilk resmi fragmanı da yayınladı. Bu belgeseli neden yapmak istediniz? sorusuyla başlayan fragmanda çiftin daha önce görülmemiş fotoğraf karelerinin yanı sıra şimdiden uzun süre konuşacağımıza emin olduğumuz başlıklar da gördük. Prens Harry'den \"Kapalı kapılar ardında olanları kimse görmüyor cümlesinin yanı sıra \"Ailemi korumak için elimden gelen her şeyi yapmak zorundaydım\" ifadesini duyuyoruz. Meghan Markle'dan ise \"Konu bu kadar hassasken hikayemizi bizden duymak daha mantıklı değil mi?\" ifadeleri geliyor. Netflix'e göre \"Harry & Meghan\", \"benzeri görülmemiş ve derinlemesine bir belgesel dizi.\" Bu arada bu proje, Prens Harry'nin yakında çıkacak anı kitabı \"Spare\" ve Meghan'ın Spotify podcast'i \"Archetypes'i içeren birçok projesinden sadece biri. Şimdiden merak uyandırmayı başaran yapımın yayın tarihi henüz belli değil. Ancak 2023'ün ilk yarısında izlemeye başlayacağımızı tahmin etmek çok da uçuk bir fikir olmaz. Yayın tarihinin açıklanmasını beklerken fragmanı izlemek isteyenleri şöyle alalım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaz güneşi, tatil planları ve sosyalleşmeye duyulan özlem derken belki bu aralar biraz daha az ekran başında olacağız ancak kaçırılmaması gereken dizi ve filmleri not etmekte fayda var. Yaz güneşi, tatil planları ve sosyalleşmeye duyulan özlem derken belki bu aralar biraz daha az ekran başında olacağız ancak kaçırılmaması gereken dizi ve filmleri not etmekte fayda var. Hindistan kırsalındaki bir genç, hayatını değiştirecek kaykay tutkusunu keşfeder. Yarışlara katılma hayalinin peşindeki bu genci zorlu bir yolculuk bekliyordur. Manjari Makijany tarafından yönetilen \"Skate Girl\" ABD ve Hindistan ortak yapımı bir gençlik dizisi. Oyuncular arasında genç oyuncular Rachel Sanchita Gupta ve Shafin Patel yer alıyor. İlham verici bu hikayeyi Netflix üzerinden 11 Haziran'dan itibaren izleyebilirsiniz. Başından travmatik olaylar geçen bir babanın kayıp kızını bulma çabasını anlatan You Were Never Really Here, BluTv'de izleyicilerle buluşacak. Lynne Ramsay tarafından yazılıp yönetilen film, başrol Joaquin Pheonix'e 2017 yılında Cannes Film Festivali'nde En İyi Oyuncu Ödülünü kazandırmıştı. Pheonix'e, Ekaterina Samsonov, Alex Manette, John Doman ve Judith Roberts eşlik ediyor. \"Fatherhood\", kızlarının doğumundan sonra eşini kaybeden bir babanın hikayesini anlatacak bizlere. Kevin Hart'ın yapımcılığını üstlenip başrolünde yer aldığı filmin yönetmen koltuğunda American Pie, About A Boy, Grandma gibi filmlerden hatırladığımız Paul Weitz oturuyor. Matt Logelin'in 2011 yılında yayımlanan anı kitabı \"Two Kisses For Maddy: A Memoir Of Loss and Love\"dan uyarlanan filmi 18 Haziran'da Netflix'te izleyebilirsiniz. Yönetmen koltuğunda Oscar ödüllü yönetmen Steve McQueen'in oturduğu, kocalarının borçlarını kapatmak için bir banka soygunu düzenleyen dört kadının hikayesini anlatan \"Widows\", haziran ayında Blu Tv'de izleyicilerle buluşacak. Filmin başrollerinde ise Oscar ödüllü Viola Davis, Elizabeth Debicki, Michelle Rodriguez ve Cynthia Erivo yer alıyor. Yazar, ressam, müzisyen kimliklerinin yanı sıra, 2008'de çektiği Peyami Safa uyarlaması \"Gölge\" ile de adından sıkça söz ettiren Mehmet Güreli, yine bir edebiyat uyarlamasıyla karşımızda. Salah Birsel'in romanının serbest bir uyarlaması olan bu siyah beyaz film, hayata gözlemci kalmayı seçen bir karakterin etrafında, dolambaçlı, deneysel, hiciv dolu bir hikaye kuruyor. Film MUBİ'nin Haziran 2021 programında izleyicileri bekliyor. Jessica Biel'in başrolünde oynadığı, bir nörobilim araştırma tesisinde üç yüz kişinin ortadan kaybolmasının gizeminin peşine düşen gazetecinin hikayesini anlatan \"Limetown\", 6 ay boyunca sadece BluTV'den izlenebilecek. Kıvanç Sezer'in, şehirde çoğalan lüks konutların ardındaki hikayelere adadığı üçlemesinin ikinci filmi, orta sınıf bir çiftin ilişkisine odaklanıyor. İşini kaybettikten sonra kimlik bunalımına giren bir beyaz yakalının , hayatına yeniden anlam aramasını anlatan filmde, Sezer'in ilk filmi \"Babamın Kanatları\"nda da belirgin olan sınıfsal perspektif, bu kez karanlık bir mizahla kendini dışa vuruyor. Film, 12 Haziran itibariyle MUBİ'de."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son dönemde eleştirmenlerden ekranın sıkı takipçilerine, herkesin gündeminde HBO'nun mini dizisi The White Lotus var. Dizinin sevenleri gün geçtikçe çoğalırken, ikinci sezonunun geleceği konuşuluyor. Son dönemde eleştirmenlerden ekranın sıkı takipçilerine, herkesin gündeminde HBO'nun mini dizisi The White Lotus var. Henüz izlemeyenler varsa önce kısaca diziyi tanıtalım. HBO'nun toplumsal hicivli son gözdesi, izleyicileri Hawaii'deki lüks bir otele konuk ederek, buraya gelen misafirlerin tatillerini anlatıyor. Elbette bu harika otel ve kusursuz misafirler, otel çalışanları için sanıldığı kadar mükemmel değil, karanlık olaylar hiç olmadığı kadar yakın. Murray Barlett, Connie Britton, Jennifer Coolidge, Alexandra Daddario, Fred Hechinger, Jake Lacy, Brittany O'Grady, Natasha Rothwell, Sydney Sweeney ve Steve Zahn gibi isimleri bir araya getiren The White Lotus'un yaratıcılığını, yazarlığını ve yürütücü yapımcılığını, Mike White yapıyor. Eş yürütücü yapımcılar arasında ise David Bernad, Nick Hall ve Mark Kamine isimlerini görüyoruz. Altı bölümden oluşan The White Lotus, mini dizi olarak planlandığı için ikinci bir sezonun geleceği düşünülmüyordu. Ancak sürpriz bir haberle, HBO, The White Lotus dizisine 2. sezon onayı verdiğini duyurdu. Kısa sürede sevilen dizinin gelecek sezonunun hikayesinin farklı bir lokasyonda geçmesi ve farklı bir kadroyla ekrana gelmesi bekleniyor. İlk sezondan devam edecek isimler olup olmadığı konusunda şimdilik bir bilgimiz yok. İlk sezona hemen başlamak isteyenler, diziyi beIN CONNECT'ten izleyebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jennifer Garner, çok sevdiği bir aile geleneğinin keyif dolu yeni Netflix filmine nasıl ilham verdiğini anlatıyor. Jennifer Garner ekranda olduğu kadar olmadığı zamanlarda da daima neşeli. Houston'da doğan 48 yaşındaki oyuncu, ABD'nin ses getiren heyecanlı dizisi Alias'ta (2001-2006) oynadığı metanetli CIA ajanı Sydney Bristow rolüyle üne kavuştu. Ona bir Altın Küre ödülü kazandıran bu rol Garner'a, Amerika'nın sevilen yüzü statüsünü pekiştiren 13 Going on 30 (2004) adlı romantik komedi filmindeki sevimli başrolünü kazandırdı. O zamandan bu yana Juno'dan (2007) Dallas Buyers Club'a (2013) tüm işlerinde hassas rollere bürünse de ne yazık ki kariyeri kişisel hayatının sık sık gölgesinde kaldı. 2005'te Ben Affleck ile evlendi ve üç çocuk sahibi çift -Violet, Seraphina ve Samuel- 2018'de boşandı. Boşanma haberi tabloid gazeteler tarafından didik didik edildi ve paparazziler ailenin peşini bırakmadı fakat Garner sükunetini koruyarak setlerde çalışmaya ve Save the Children vakfı için elçilik yapmaya devam etti. Garner'ın en yeni projesi onun için özel bir değere sahip: Amy Krouse Rosenthal'un resimli kitabı Yes Day!'i temel alan bu neşeli komedide, ebeveynleri yılın bir günü istediği her şeye evet diyen bir çocuğu anlatıyor. Kitap, Garner'ın kendi çocuklarının en sevdiği hikayelerden biri ve küçüklüklerinden bu yana her yıl bir evet günü düzenliyorlar. Garner, yapımcılığını da üstlendiği beyaz ekran uyarlamasında üç çocuğunun eğlence katili ismini taktığı stresli anne Allison'ı canlandırıyor. Haksız olduklarını kanıtlamaya karar verip eşiyle birlikte bir evet günü düzenlemeye karar veriyorlar fakat bir dizi göz alıcı doğal sahne dekoruyla iş çığırından çıkıyor. Garner filmin 12 Mart'ta yayınlanmasından önce pencereler açıkken araba yıkamaya girişini, yükseklik korkusuyla yüzleşmesini ve evet günü düzenlemeye dair ipuçlarını paylaşıyor. Ortanca kızım üç yaşındayken okumaya başladım ve evet günü fikrine kafayı taktı. Ben de üçüyle birlikte evet günleri yapmaya başladım. Küçük çocuklara uygun ve pek de gösterişli olmayan günlerdi. Bizim ailemizde böyle günler arka bahçede bir çadırda uyumakla biter; smore yeriz, gece geç saatte havuzda yüzeriz ve normalde izin vereceğimden daha uzun süre el feneriyle ebelemece oynarız. Arka bahçede üç çocukla çadırın içinde uyuyacak olursanız perişan görünürsünüz ve ben de öyle görünüyordum. Ben Everard'ın eşi Mary paylaşımımı görmüş. Eşine söylemiş; o da Grey Matter Productions'ın sahibi Lawrence Gray ile çalışıyor. Kitabın hakları halihazırda ellerinde miydi, yoksa hemen mi aldılar bilmiyorum ama menajerim Nicole King'i aradılar. 'Çok iyi bir fikir. Film olmalı!' diye düşündük. Böyle başladı. Senaryonun ilişkileri doğru yakalaması benim için çok önemliydi. Mesela, başlarda, yazar Justin anne ve genç kız arasındaki ilişki endişe verici ve nahoştu. 'Konu bu değil; konu birinin büyümesiyle gelen doğal kalp kırıklığı ve ilişkinizi nasıl yeniden kalibre edeceğiniz, dedim. Çok iyi bir iş çıkardı ve filmdeki o anlar beni bitiriyor. Çadır sahnesi doğaçlamaydı. Bir sahne çekiyorduk; sahnenin sonunda uzanıp oynamaya başladık ve 'Kayıt' dediler. Geri dönüp karakterlerin isimlerini dublajla ekledik çünkü birbirimize kendi isimlerimizle sesleniyorduk. diğer anlara gelince, 'evet' günlerinde çocuklarım bana korktuğum şeyleri yaptırmaya bayılıyor. Alias'ta binalardan atlayıp duruyordum ama yaşlandıkça yüksekten korkmaya başladım. Çocuklarım beni yüksek yerlere tırmandırıyor ama bu filmde bir hız trenine biniyorum. İlk çekimden sonra ağladım ve o kaydı kullanamadılar çünkü Jenna'ya 'Katie' ile seslenmeyi unuttum. 'Jenna! Jenna!' diye bağırıp durdum. Bunu yapmak istediğini düşünen çocuklara uyarım şu: biz temiz su kullandık ve genelde su çok iğrenç oluyor. Gözlüklerimiz vardı ve hazırdık; Edgar, Jenna, Julian ve ben için eğlenceliydi ama küçük Everly için biraz şaşırtıcı oldu. Çok cesur davrandı ama tekrar yapmasını istemedik. Birkaç şeyi önceden planlayın. Mesele para harcamak ya da yavru köpek sahiplenmek veya kulaklarını deldirmek gibi kalıcı bir şey yapmak değil. Mesele anı yaşamak. Çocuklarınızın sürekli 'hayır' yanıtını duyduğu eğlenceli şeyler düşünmelerine yardım edin. Çocuklarınız küçükse kontrolü ellerine almak istedikleri ne kadar çok kural olduğuna inanamayacaksınız. Ayrıca hastalanmasınlar diye yeterince gerçek yemek yemelerini sağlarım ama güne daime dondurmayla başlayıp istediğimizden biraz daha geç bitiririz. Telefonunuzu bir kenara bırakıp diyebildiğiniz her şeye 'evet' demeye çalışın. Evet ama biraz planlama gerekti. Daima yaptığımız şeylerden biri çocukların pasta süsleyebileceği bir yere gitmekti; ben de eve sipariş ettim ve evde yaptım. Hazır bir çadırım vardı, saçımı ve makyajımı onlar yapıp beni hazırladılar ve bana arabaya servis yaptırdılar. Sonra The Office izleyip geç saate kadar oturduk. 'Hayır' yılında 'evet' demek harika bir histi. Los Angeles'taydık ve sağlıklı kalabildiğimiz için şanslı hissediyorum. Bazı iyi yanları da vardı: çocuklarınız genç olduğunda hep çok meşguller ve sabahtan geceye kadar dışarıdalar. Onlarla evde kalabilmek çok güzeldi. Sırf bunun için bile bu yılın ne kadar özel olduğunu unutacağımı sanmıyorum; onlar benden ayrı kalmak için can atsalar da . Bu yıl insanlar, kırsal Amerika bölgelerindeki çocuklar için bizi tam anlamıyla sahada kaynak olarak gördü. Dokuz kat daha fazla aileye ulaştık ve çocuklar besledik. Tekrar yola çıkıp ziyaretlerde bulunmak ve olan biteni görmek için sabırsızlanıyorum. The Adam Project'e başlıyorum; çok güzel bir film, rolümü çok sevdim ve Mark Ruffalo'nun yanı sıra Ryan Reynolds ile çalışıyorum. Yes Day'i yapan aynı ekip Family Leave'i de yapıyor. Amy Krouse Rosenthal'un Bedtime for Mommy adlı başka bir kitabından . Çok eğlenceli bir hikaye; önümüzdeki yıl Netflix için çekmeyi umuyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bu soruya şimdilik kesin bir yanıt veremiyoruz. Ancak High School Musical efsanesini özleyenlerdenseniz yalnız olmadığınızı bilin. Yapımın başrol yıldızı Zac Efron, Kalbim hala orada. diyerek bir geri dönüş için ne kadar hevesli olduğunu açıkladı. Orijinal High School Musical üçlemesi 2008'de sona ermiş olabilir, ancak High School Musical serisi, 2019'da Disney+'da High School Musical: The Musical: The Series adlı televizyon dizisinin yayınlanmasıyla bir şekilde yeniden başlatıldı. Müzikal-komedi dizisi, orijinal filmlerin çekildiği lisede geçiyor ve bir lise müzikali prodüksiyonu yapmaya karar veren bir grup genç müzikal tiyatro severin merkezinde yer alıyor. İlk High School Musical filmi 2006'da gösterime girmişti. Romeo ve Juliet'ten ilham alan film, bir basketbol kaptanı ve utangaç bir matematik öğrencisinin lise müzikalinde yer almak için kaydolduktan sonra yakın bir bağ kurmasına odaklanıyordu. Zac Efron'un yanı sıra kadroda Vanessa Hudgens, Ashley Tisdale ve Corbin Bleu'un yer aldığı yapım kısa sürede bir fenomene dönüşmeyi başarmıştı. Ekranlarda yeniden çekimlerin, geri dönüşlerin ve canlandırmaların sayısı her geçen gün artarken benzer bir haberi High School Musical'dan almak çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Üstelik geri dönmek için bu kadar hevesli birileri daha varken."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Reunion'lardan yana şanslı olduğumuz bir yılı geride bırakırken 2022'yi de çok özlediğimiz Harry Potter ekibiyle karşılayacağız. Hogwarts'tan davet mektubunuz gelmediyse, size neler olup bittiğini anlatalım. Reunion'lardan yana şanslı olduğumuz bir yılı geride bırakırken 2022'yi de çok özlediğimiz Harry Potter ekibiyle karşılayacağız. Oyuncular, Harry Potter 20th Anniversary: Return to Hogwarts'a dönüşen özel bir buluşma için bir araya gelecekler ve eminiz ki yılın o günü hepimiz yaşaran gözlerle en sevdiğimiz cadıları ve büyücüleri izleyeceğiz. Harry Potter evreni ve büyücülük dünyasıyla ilgili her şeyin konuşulacağı program HBO Max ekranlarında yayımlanacak. Hogwarts'tan davet mektubunuz gelmediyse, bizi neler beklediğini anlatalım. Özel Harry Potter 20. Yıldönümü: Hogwarts'a Dönüş, 1 Ocak 2022 tarihinde HBO Max'te ekranlara gelecek. Muhteşem üçlümüz Daniel Radcliffe, Rupert Grint ve Emma Watson elbette orada olacak. Harry Potter kadrosunun geri dönen diğer üyeleri ise şöyle: Helena Bonham Carter ve Tom Felton , ayrıca Robbie Coltrane , Ralph Fiennes , Gary Oldman , Imelda Staunton , James ve Oliver Phelps , Bonnie Wright , Matthew Lewis ve Evanna Lynch . Variety'e göre tamamen yeni röportajlar ve oyuncu sohbetleriyle bu büyüleyici yapımın hikayesini dinleyeceğiz ve bu büyülü dünyaya derinlemesine bir yolculuğa çıkacağız. Warner Bros. yöneticisi Tom Ascheim, Bu retrospektif, bu kültürel fenomen tarafından hayatlarına dokunan herkese bir saygı duruşu niteliğinde. diyerek bu özel bölümü tanıtmıştı. Popüler kültürün en önemli yapımlarından biri olan Harry Potter ve kahramanlarını yıllar sonra, bu büyülü dünyanın perde arkasını anlatırken göreceğimiz için çok heyecanlıyız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Game of Thrones'un spin-off'u House of the Dragon'un yayın tarihi açıklandı. 21 Ağustos'u takvimlerinize işaretleyebilirsiniz. Game of Thrones'un spin-off'u House of the Dragon ile Targaryen hanedanlığını daha yakından tanıyacağımız bir maceraya atılacağız. Ejderhaların annesi Daenerys Targaryen'in doğup büyüdüğü toprakları daha yakından keşfetme şansı bulacağımız dizi, HBO'nun son gözdesi olarak dikkat çekiyor. HBO daha önce çekimleri Cornwall'da devam eden House of the Dragon'dan ilk görüntüleri paylaşmış ve karakterleri tanıtarak merakla beklenen evrenin kapılarını aralamıştı. Kadrosunda Paddy Considine , Emma D'Arcy , Olivia Cooke , Matt Smith , Steve Toussaint , Eve Best , Rhys Ifans , Sonoya Mizuno , Fabien Frankel gibi isimlerin yer aldığı dizinin yayın tarihi de nihayet paylaşıldı. HBO, resmi Twitter sayfası üzerinden yayımladığı posterler ile House of the Dragon'ın 21 Ağustos 2022'de ekranlara geleceğini açıkladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bizleri Game of Thrones evreninden 300 yıl öncesine götürecek House of the Dragon'dan ilk görüntüler paylaşıldı. Targanyenler'i ne kadar özlediğinizi fark edebilirsiniz. Game of Thrones finaliyle ilgili hayal kırıklarını aşamayacak bir grup insan olduğunu biliyoruz. Maalesef bunun için yapabileceğimiz bir şey yok. Ancak HBO bu hayal kırıklığını unutturmak için elinden geleni yapıyor diyebiliriz. Ateş ve Buzun Şarkısı'ndan 300 yıl önceki bir evrende geçen dramanın, Westeros'u fethetme arayışlarını izlediğimiz Targaryenler'i gölgede bırakması bekleniyor. İsminden de anlayacağınız gibi House of the Dragon, Targaryen hanedanlığını anlatacak. Ejderhaların annesi Daenerys Targaryen'in doğup büyüdüğü toprakları daha yakından keşfetme şansı bulacağız da diyebiliriz. Teknik ekipte de aşina olduğumuz simalar karşımıza çıkıyor. Daha önce Game of Thrones ve Altered Carbon dizilerinde yönetmenlik yapmış olan Miguel Sapochnik yönetecek. Dizinin senaristi ise Ryan J. Condal olacak. Merakla beklenen dizinin kadrosunda ise Paddy Considine , Emma D'Arcy , Olivia Cooke, , Matt Smith , Steve Toussaint , Eve Best , Rhys Ifans , Sonoya Mizuno , Fabien Frankel gibi isimler arasında yer alıyor. HBO, çekimleri Cornwall'da devam eden House of the Dragon'dan ilk görüntüleri paylaştı. Ayrıca yapılan yazılı açıklamada karakterleri tanıtarak merakla beklenen evrenin kapılarını araladı. Paylaşılan ilk görselde Targaryen kraliyetlerinin rollerini üstlenen Matt Smith ve Emma D'Arcy sahil kenarında karşımıza çıkıyor. The Doctor Who'nun yıldızı Matt Smith, Prens Daemon Targaryen rolüne bürünmüş halde, siyah bir kıyafet ve platin sarı bir perukla görünüyor. Prenses Rhaenyra Targaryen olarak rol alacak olan Emma D'Arcy, Emilia Clarke'ın Daenerys'ine benzer tarzda örgülü bir buz sarısı saç modeli ve kırmızı elbisesiyle karşımızda. Aşina olduğumuz bir görünümle karşımıza çıkan ikiliyi gördüğünüz an Targanyenler'i ne kadar özlediğinizi fark edebilirsiniz. HBO'nun servis ettiği bir diğer görselde ise Velaryon Hanesi'nden Deniz Yılanı olarak bilinen Lord Corlys rolündeki Steve Toussaint'i görüyoruz. Westeros tarihindeki en ünlü deniz maceracısı olan Deniz Yılanı'nın dünyanın en büyük donanmasını inşa ettiği de paylaşılan bilgiler arasında. 2022'de ekranlara gelmesi beklenen dizinin 10 bölümden oluşacağı da gelen bilgiler arasında. Sevenlerini memnun edecek mi, beklentileri karşılayacak mı ya da Targanyen özlemimizi giderecek mi bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hulu, merakla beklenen How I Met Your Mother spin-off serisi How I Met Your Father'ı duyurdu. Şimdiye kadar bildiğimiz her şey burada. How I Met Your Father için kafamız karışık, hislerimiz belirsiz. CBS'nin sevilen dizisi How I Met Your Mother sezon finaliyle birçoğumuzu hayal kırıklığına uğratsa da televizyon tarihinin en popüler yapımlarından biriydi. CBS'nin sevilen dizisi How I Met Your Mother'ın 2014 yılındaki finalinin ardından dizinin yeniden çekilmesi ya da bir spin-off dizisinin gelmesi beklenmişti. Hatta çalışmalara başlanmış ancak beğenilmemesi nedeniyle proje rafa kaldırılmıştı. Artık bu bekleyişte sona gelindi. Oğluna babasıyla nasıl tanıştığını anlatan Sophie'nin hikayesine odaklanacak How I Met Your Father izleyici karşısına çıkmak için neredeyse hazır. Dizi hakkında neler biliyoruz bakalım. Şimdilik 10 bölümden oluşacağını bildiğimiz How I Met Your Father ile Sophie ve arkadaş grubunu tanıyacak, hayattan ne istediklerini, beklentilerini ve dijital çağın yeniliklerinden flört uygulamaları çağında ilişkilerin nasıl yürüdüğünü izleyeceğiz. Sophie rolünde, yedi sezon süren Younger dizisinde izlediğimiz Hillary Duff'ı göreceğiz. Kendisi aynı zamanda dizinin yapımcıları arasında yer alacak. Duff, How I Met Your Mother'ın büyük bir hayranı olduğunu da daha önce dile getirmişti. 2021 New York'unda geçecek hikaye için Deadline'a, Kariyerimde birçok harika karakter canlandırdım, inanılmaz bir şanstı. Şimdi de Sophie rolünü üstlenmeyi dört gözle bekliyorum. Carter ve Craig'in bebeklerinin devamı konusunda bana güvenmelerinden onur duyuyorum ve hatta biraz gerginim. açıklamalarında bulundu. Sophie'ye eşlik edecek kalabalık bir arkadaş grubu var. Francia Raisa, Sophie'nin Londra Moda Haftası'ndan New York'a dönen arkadaşı Valentina'yı oynayacak. Tom Ainsley, tüm hayatı boyunca zengin bir insanın balonunda yaşayan bir model olan Valentina'nın erkek arkadaşı Charlie'ye hayat verecek. Chris Lowell en iyi arkadaşıyla birlikte yaşayan bir Uber sürücüsü ve hevesli bir müzisyen olan Jesse'yi canlandırırken, Suraj Sharma bir bar sahibi ve Jesse'nin oda arkadaşı ve en iyi arkadaşı olan Sid olarak karşımıza çıkacak. Son olarak Tien Tran, Ellen'a hayat verecek. Pilot bölümü, orijinal dizinin 208 bölümünün 196'sını yöneten HIMYM yönetmeni Pam Fryman yönetecek. This Is Us'ın yürütücü yapımcıları arasında bulunan Isaac Aptaker ve Elizabeth Berger, dizinin senaristleri ve yürütücü yapımcıları arasında yer alacak. How I Met Your Father'ın ne zaman ekranlara geleceğiyle ilgili net bir tarih henüz duyurulmadı. Öte yandan Hulu'nun yoğun bir şekilde çalışmalara devam ettiğini ve her an bir sürpriz yapabileceği de gelen bilgiler arasında. Tabii gelen resmi açıklamada dizide olayların 2021 yılında başladığı bilgisi sayesinde How I Met Your Father'ın yıl bitmeden yayınlanacağı da tahmin edilebilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kısa sürede çok sevilen ve popülerleşen HBO dizisi How to with John Wilson üçüncü sezon onayı aldı. Özgün tarzı ile New York'a alışılagelmişin dışında bir gözle bakan belgeselci John Wilson'ın gözüyle New York'u izlemeye devam edeceğiz! HBO'nun kısa sürede çok sevilen dizisi How To with John Wilson, üçüncü sezonun geleceğini duyurdu. Dizi ilk sezonuyla 2020 yılında yayımlanmış kısa sürede kendine özel bir kitle yaratmıştı. 2021'de yayımlanan ikinci sezonda ise günlük sorunlardan kısa diyaloglara, şehir hayatının en ilginç ve aslında sıradan yönlerinin peşinden giden John Wilson'la maceraya devam etmiştik. Yeni sezonun geliş tarihi henüz belli değil ancak 2022'de ekranlara gelmese planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İlk sezonuyla kendine özgü bir izleyici kitlesi edinen HBO imzalı How To with John Wilson'dan ikinci sezon tanıtımı geldi. Özgün tarzı ve New York'a tamamen farklı ve alışılagelmişin dışında bir gözle bakan belgeselci John Wilson'ın son iki yılda çektiği görüntüleri bir araya getirerek hazırladığı altı bölümden oluşan How To with John Wilson, bu sorunun peşinden gitmişti. Kısa sürede çok sevilen ve popülerleşen dizi ikinci sezon biletini de kısa süre içinde kazanmıştı. Ve nihayet beklenen tarih de açıklandı. How To with John Wilson, ikinci sezonuyla 26 Kasım'da HBO semalarına iniş yapacak. Günlük sorunlardan kısa diyaloglara, şehir hayatının en ilginç ve aslında sıradan yönlerinin peşinden giden John Wilson bizleri bir kere daha New York sokaklarında gezintiye çıkaracak. Henüz John Wilson ile New York sokaklarını arşınlamadıysanız size hemen bu altı bölümlük maceraya atılmanızı öneriyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dizilerin iç mekan tasarımları farkında olmadan bizi sürüklüyor. İşte farklı dönemlerin ve akımların yansımasını izleyebileceğiniz 6 dizi. Hikayenin aktarılmasında rolü büyük. Tasarım ekiplerinin detaycılığıyla ekrana bazen de onun gücüyle kapılıp gidiyoruz. İç mekan tasarımı karakterlerin ve bazen de senaryonun çok kuvvetli bir öğesi. Friends dizisinde kahve içilen koltuk için 'ana kadrodaki 7. kişi' deniyor. Gossip Girl setlerinin dekorasyon öğeleri hala uygulanabilir dekorasyon ilhamları için en çok arananlarda. The Crown ise Kraliçe'nin nasıl mekanlarda 'takıldığını' resmediyor. Set tasarımları farkında olmadan bizi sürüklüyor. İşte farklı dönemlerin ve akımların yansımasını izleyebileceğiniz 6 dizi. Çekim yapılan evler iki sezonla ünlendi. Big Little Lies'ın kumsala inen, kıskanılası yapılarının içi tasarım detayları da çok özenli. Karakterlerin hikayesini ve karmaşasını bariz şekilde güçlendiren öğelerden biri Reese Whiterspoon'un canlandırdığı Madeline Mackenzie mutfağı. Mutlu ve gelir seviyesi yüksek Amerikan ailesinin olmazsa olmazı dev mutfak adası karakterin ev hayatının merkezinde. Aslında 'işler yolundaymış gibi' davranıp, tüm ailenin bir arada olduğu huzurlu bir akşam yemeği yemek istiyor. O kataloglardaki gibi döşenmiş mutfak hep aile meselelerinin merkezi oluyor. Yine de dışarıdan bakınca kusursuz. Tıpkı karakterin dış dünyaya verdiği imaj gibi. Dev medya holdingi sahibi Logan Roy'un hep çok iyi iç mekan tasarımcılarıyla çalıştığı aşikar. Dizideki mükemmel iç mekanlardan, 5. caddedeki aile apartmanı aslında set. Uygulanabilirliğinden çok, zevkli bir zenginlik göstergesi mekanlar için Succession modern zamanların en iyi yapımı. The Assassination of Gianni Versace: American Crime Story, efsane tasarımcının Ocean Drive'daki meşhur malikanesinde çekildi. Bir süredir butik otel olarak hizmet veren malikanedeki çoğu orijinal mobilya ve aksesuar ürünü satılmış ve mekanlar yeniden dekore edilmiş olduğundan sanat departmanı ekstra mesai yaptı. Ve Gianni Versace'nin siyah-altın tutkusunu yine İtalyan döşemecilerin artizanlığı sayesinde yeniden yaratabildi. Orijinal Gianni Versace zevkine bir adım daha yaklaşıldı. Bir sit-com mekanının en sık başvurulan yapısal elemanı boydan boya camlar. Ayrı ve uyumlu seçilmiş oturma grubunun döneme göre beklenmedik uyumu ve ortamı domine etmeyen tablolar. Frasier Crane'in dairesi günlük hayata yakın dekorlardan biriydi. Mekanlarda 90'lar havası bir süredir özellikle alternatif yayınların fotoğraf çekimlerinde sıkça sosyal medya akışımıza düşüyor. Dizinin bir anda izleyeni o döneme götürmesindeki en büyük başarılardan biri prodüksiyon tasarımının titizliği. Dizinin farklı dönem tasarımlarını bir ders gibi işlediği mekanlardan Don Draper'ın 1960'lar mekanları sıkça analiz edildi. 21.yüzyıla bu dekorasyon akımının taşınmasında ciddi rolü olan diziden favorim, Don Draper'ın ikinci eşi Meghan'la yaşadığı 'cool' çatı katı. Ryan Murphy'nin yarattığı dünyalara hayran kalmamak mümkün mü? Paranın mevzu bahis olmadığı ortamlar tasarlanırken, bir lise öğrencisinin politikaya atılması esnasında başından geçen ve çok az kişiyi etkileyen hikayesi boyunca hep muazzam iç mekan tasarımları görmek mümkün. Ya da baş karakter Payton'ın antika mobilyalarla zenginleştirilen yatak odasındaki başrol: ipek kaplı, ekrandan bile yumuşaklığı hissedilen yatak başı. Dizideki pek çok mekanda JFK'in yaşadığı yerlerden referanslar görmek mümkün."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Emma Thompson, Alan Rickman, Keira Knightley, Colin Firth, Bill Nighy, Hugh Grant, Chiwetel Ejiofor, Andrew Lincoln, Liam Neeson gibi isimlerin bir araya geldiği Love Actually Richard Curtis'in en ikonik filmlerinden biri. Yılbaşı döneminin favori filmlerinden biri olan yapımı tekrar izlemeden önce senaryonun arkasındaki bazı ilhamları ve setten anekdotları hatırlıyoruz. Emma Thompson, Alan Rickman, Keira Knightley, Colin Firth, Bill Nighy, Hugh Grant, Chiwetel Ejiofor, Andrew Lincoln, Liam Neeson gibi isimlerin bir araya geldiği Love Actually Richard Curtis'in en ikonik filmlerinden biri. Yılbaşı döneminin favori filmlerinden biri olan yapımı tekrar izlemeden önce senaryonun arkasındaki bazı ilhamları ve setten anekdotları hatırlıyoruz. Richard Curtis, Love Actually'i yazmasını sağlayacak ilhamı Los Angeles'ta yeniden bir araya gelen sevdiklerini izlemek olduğunu söylemişti. Hatta filmin en sevilen sahnelerinin bazılarında gerçek hayattan doğrudan alıntılar bulunuyor. Peter ve Juliet'in düğünü, Curtis'in St Paul Katedrali'nde katıldığı Muppets'in yaratıcısı Jim Henson'ın cenazesine selam verir. Filmin yorum bölümünde bu sahne şöyle açıklıyor: Anma törenindeki tüm erkeklerin kuklalarını yanlarında getirdiler. Arkanıza dönüp baktığınızda, hepsi şarkı söyleyen 50 kukla vardı, olağanüstü bir şeydi. Filmin ilerleyen bölümlerinde, Mark'ın Juliet'e olan ünlü aşk ilanı, ipuçlarını Bob Dylan'ın \"Subterranean Homesick Blues\" videosundaki sahnelerden alıyor. Görünüşe göre Curtis, Mark karakterini kendisine dayandırdı - sahneyi mükemmelleştirmek için sahnenin beş farklı versiyonunu yazdı. Curtis her zaman Hugh Grant ve Emma Thompson'ın başbakan ve kız kardeşini oynamasını amaçladı ve aslında Natalie'yi EastEnders'ta Tiffany Mitchell olarak gördükten sonra Martine McCutcheon için yazdı. Bununla birlikte, diğer rollerin kullanılması daha az kolaydı. Daniel'in aşkı, bir süper model gibi görünen bir aktör tarafından oynanacaktı, ancak seçmelere katılan kadınların hiçbiri tam olarak haklı olmayınca Curtis, Claudia Schiffer'dan devreye girmesini istedi. Ayrıca, Daniel'e el yazısıyla mektuplar yazdı. Ayrıca not: Curtis, oyuncu kadrosunu elinden geldiğince aile içinde tuttu. Eşi Emma Freud ile kızı ikonik Doğuş, sahnesinde ikinci ıstakoz olarak görünürken, Örümcek Adam yüzünü boyayan bilge ise çiftin oğlu. Downing Caddesi'ndeki hizmetçi mi? Freud'un annesi tarafından canlandırılıyor. Genel olarak Curtis filminde belirli bir nedenden dolayı Bernard adında huysuz bir karakter yer alır: Tory Milletvekili Bernard Jenkin, Curtis'in üniversitedeki kız arkadaşını elinden aldı. David Haig, Four Weddings and a Funeral'da aşık bir Bernard'ı oynuyor; Hugh Bonneville, Notting Hill'deki fakir Bernie rolünde ve Dominic McHale, Bridget Jones's Diary'de iptal edilen kostümlü partiye başpiskopos kılığında giden akraba Bernard olarak görünüyor. Aslında Aşık Bernard, Emma Thompson ve Alan Rickman'ın \"korkunç\" oğludur. Curtis ayrıca kasıtlı olarak Colin Firth'in karakteri Jamie'ye kendi erkek kardeşinin adını verdi, böylece çocuklar \"Jamie Amca'dan nefret ediyorum!\" diyebilecekti. Film, Londra'nın bir dizi ikonik mekanında çekildi. Bill Nighy, Abbey Road Stüdyolarında Christmas Is All Around kaydederken, açılış ve kapanış sahneleri Heathrow Havalimanı'nda gizli kameralarla çekildi. Sürpriz olarak Rowan Atkinson'ın yer aldığı sahne ise bir gece yarısı Selfridges'te çekildi. Bu sahne başlangıçta Atkinson, Harry'yi denemek ve engellemek için kasıtlı olarak yavaş hareket eden bir Noel meleği olarak yazılmıştı. Başka bir eğlenceli gerçek daha: Jamie ve Aurelia'nın daldıkları göl aslında sadece 50 cm derinliğindeydi ve sivrisineklerle doluydu. Kameralara tamamen kapalı olan tek yer? 10 Downing Sokağı. Curtis ve prodüksiyon tasarımcısı Jim Clay' e, rezidans gezisi için sadece sıkı bir kontrol verildi ve Shepperton St��dyoları'ndaki iç mekanları ezberden yeniden yaratıldı. Curtis'in filmdeki favori sahnesinde müzikal bir öge var: arry'nin bir ilişkisi olduğunu fark ettikten sonra Joni Mitchell'in Both Sides Now şarkısında ağlayan Karen . Thompson, eski kocası Kenneth Branagh'ın onu Helena Bonham Carter için terk etmesinden sonra hissettiği acıdan ilham alarak, ağlamayı özellikle doğaçlama bir şekilde yapmış. Bir başka not daha. Hugh Grant'in 10 Downing Street'teki ünlü dans sahnesi başlangıçta bir Jackson 5 parçasına ayarlanmıştı - ancak Grant'in isteği üzerine The Pointer Sisters'ın Jump şarkısıyla değiştirildi. Thomas Brodie-Sangster, ise Sam rolü için davulları öğrenmek zorunda kaldı. Öte yandan Olivia Olson, Joanna rolü için müzikal olarak fazla yetenekliydi. Yapım ekibi, ikonik All I Want For Christmas Is You şarkısını hazırlanıp kaydetmesi için ona iki gün ayırmıştı, ancak o tek bir çekimde başardı. Hatta Curtis'in kulağa daha az mükemmel gelmesi için yeniden düzenlemeler yaptığı da biliniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat'in paylaştığı, uzun süredir merakla beklenen İstanbul İçin Son Çağrı'nın galası dün akşam gerçekleşti. Peninsula Otel'de gerçekleşen ve izleyicileri New York'a unutulmaz bir yolculuğa çıkaran geceye filmin başrol oyuncuları Kıvanç Tatlıtuğ ve Beren Saat başta olmak üzere yapımcısı Onur Güvenatam, yönetmeni Gönenç Uyanık ve senaristi Nuran Evren Şit de katıldı. 24 Kasım'da tüm dünya ile aynı anda Netflix'te yayınlanacak olan İstanbul İçin Son Çağrı, New York, aşk ve ikinci şanslar hakkında bir hikayeyi konu alıyor. Filme dair tüm detaylar ve özel röportajlar Vogue Film'de. New York'ta film çekimleriyle eş zamanlı kamera karşısına geçen Beren Saat'in yer aldığı Vogue Film tüm bayilerde ve Turkuvaz Abone'de satışta."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Baharın gelişiyle birlikte her ne kadar daha optimist bir ruh hali içine girsek de bize iyi gelen şeyleri deneyimlemeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Motivasyon konuşmalarından gerçek hayat hikayelerine, izlediğiniz an size iyi gelecek 5 belgeseli bir araya getirdik. Birlikte yaşadığımız bu zor dönem aynı şekilde birlikte çözüm üretmemize de vesile oluyor. Hayatlarımız henüz finalini kestiremediğimiz bir rutine bağlanmışken pek çok duygusal değişimi de normal zamanda yaşamadığımız kadar hızlı bir şekilde yaşıyoruz. Evde kaldığımız süre zarfında da en azından bize içinde bulunduğumuz zaman kavramını unutturması için dizilerden filmlere uzun soluklu seyir maratonlarına başladık. Hatta kendi içimizde sıkıştığımız noktada sosyal medya üzerinden topladığımız yeni önerilerle bu listeyi olabildiğince geniş tutmaya çalışıyoruz. Hep esprisi yapılan ben hep belgesel cümlesi bile hiç bu kadar gerçek olmamıştı. Elbette belgesel denildiği zaman bir film ya da dizi önerisi kadar ilk etapta ilgimizi çekmeyebilir ancak işlediği konularla ve canlı performanslarıyla belgeseller sınır alanlarını genişletirken ortaya da seyir zevki çok yüksek konular çıkıyor. Eğlenceli motivasyon konuşmalarından, şifa gücüyle sizi etkileyecek hikayelere, seçtiğimiz 5 belgeseli listenize dahil etmek isteyebilirsiniz. \"Mükemmel Olmamanın Hediyeler\" ve Kuvvetle Ayağa Kalkmak\" kitaplarının yazarı Brene Brown, kendi hayatında yaşadığı deneyimleri Cesaret Cağrısı adını verdiği konuşmasıyla hem mizahi hem de etkileyici bir dille anlatıyor. Eleştirilme korkusu yüzünden sürekli kendini geri planda tutmasından, bedeniyle ilgili aldığı alaycı yorumlarla yüzleşmesine, sizi aynı anda hem güldürmeyi başaran hem de kendinizden bir parça bulmanızı sağlayan bu bir saatlik mola mutlaka enerjinizi yükseltecektir. İtiraf etmek gerekirse ilk izlemeye başladığınız zaman biraz gerilebilirsiniz. Genç bir adamın yaşadığı ruhsal zorluklar ve tüm aile bireylerinin doktor olmasına rağmen onun bu yardımlara kapalı olması sizi biraz düşürebilir. Ancak ardınan gelişen olaylar ve aynı adamın cesaretle kendi yolunu bulma öyküsü ve bu yolculuk sırasında gerçek bir şamanla tanışarak hayatının nasıl farklılaştığını adım adım izlemek oldukça güçlendirici ve ilham verici bir deneyim. \"Ruhunla uyumlanan bir şeyi sevdiğinde, her şey erir ve birbirine karışır. Böylece bir şeyi sevdiğinde ounla bütün olursun. Dünya kendini sadece bu şekilde düzeltebilir.\" Ram Dass. Ram Dass sprititüel bir öğretmen olmanın yanı sıra 1971 yılında yayınlanan ve oldukça ses getiren \"Be Here Now\" adlı kitabın da yazarı. Hindistan yolculukları ve yaşadığı deneyimlerle oldukça saygı duyulan isimlerden biri olan Dass'ın kendi sesiyle anlattığı hayat hikayesi \"Ram Dass, Eve Dönüş\" oldukça etkileyci aynı zamanda huzur dolu bir yaklaşıma sahip. Özellikle sonlara doğru ilerlerken kendisinin paylaştığı her cümle hayatınıza ilham verecek kadar içten ve güçlü. Animasyonun eğlenceli dünyasına girerek ve rehberiniz Andy'le tanışarak her bölümde farklı konulara odaklanarak meditasyon yapmayı öğrenmeye ne dersiniz? Bu keyifli program Vazgeçmek, Hayata Yeniden Aşık Olmak, Stresle Baş Etmek gibi birbirinden farklı bölümlere ayrılarak her birini hayatınıza nasıl uygulayabileceğinizi gösteriyor. Üstelik her bölümde anlatılan yeni hikayelerle birlikte hem bilgileniyor hem de meditasyonun aslında ne kadar kolay yapılabildiğini görerek bunun için sıkı kurallara gerek olmadığını bir kez daha gözlemliyorsunuz. Ayrıca bu belgeseli tek seferde izlemek yerine her gün ayrı bir bölümünü izleyerek farklı bir pratik sağlayabilir ve istediğiniz her an bir başucu belgeseli olarak kullanabilirsiniz. Sağlığı ve iyileşmeyi temel alan bu belgesel doktorlardan spiritüel danışmanlara kadar şifalanmanın her versiyonunu inceleme altına alıyor. Bu inceleme sırasında ise sadece dış dünyadaki iyileşme aracılarını değil kendi içinizdeki şifa yeteneğinizle de yeniden tanışıyorsunuz. Ruhsal ve fiziksel sağlığın birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğunu anlatan hikayeler ise sizi kendinizi dinlemeye ve mutluluğunuzu yeniden ön plana koymaya davet ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yaklaşık 8 senedir sunduğu ve pek çok ünlü konuğu ağırladığı Late Late Show ile özdeşleşen James Corden, artık vedalaşmaya hazır. Bu nedenle bazı beklenmedik kararlar da alınabiliyor. Tıpkı James Corden'ın The Late Late Show'u sunmayı bırakacağını açıklaması gibi. Carpool Karaoke, Drop the Mic ve Crosswalk Musical gibi popüler serilerin de başlangıcına imza atan Corden, 2015 yılında programın sunuculuğuna başlamıştı. Verdiği bir röportajda The Late Late Show'u bir hedef değil, daha çok yolculuk gibi gördüğünü ifade eden komedyen, bunun şimdiye kadar vermek zorunda kaldığı en zor karar olduğunu da ifade ediyor. Hayranları için ise şunu not düşmekte fayda var; James Corden 2023 baharına kadar şovu sunmaya devam edecek ve ardından CBS ile yollarını ayıracak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jennifer Aniston, Z kuşağının ikonik dizi Friends hakkında neler düşündüğünü yorumluyor. Bazılarımız için tüm zamanların en iyi sitcom'u, bazılarımızın dönüp dolaşıp bir türlü vazgeçemediği konfor dizisi. 1994-2004 yılları arasında ekranlara gelen ve New York'ta yaşayan altı arkadaşın hayatı ve yaşadıkları olayları merkeze alan Friends, dünya çapında büyük bir hayran kitlesine sahip ve bu popülerliğini hala koruyor. Jennifer Aniston başta olmak üzere dizinin yıldızlarının verdiği hemen hemen her demeçte konu bir şekilde yine Friends'e geliyor. Friends'de Rachel'ı canlandıran, yeni Netflix projesi kapsamında basın turunda olan Aniston, komedi yapmanın artık zor olduğuna inandığını, ve gençlerin Friends'i nasıl gördükleri üzerinden bir örnek verdi. Aniston, Associated Foreign Press' verdiği demeçte, Z kuşağının Friends'i offensive bulduğunu söyledi. Oyuncu komedi yapmanın zorlaştığını, \"Şimdi biraz zor, çünkü çok dikkatli olmalısınız, bu da komedyenler için gerçekten zor, çünkü komedinin güzelliği kendimizle, hayatla dalga geçmemizde diyerek ifade etti. Aniston'ın 10 sezon boyunca Rachel Greene'i canlandırdığı ve New York'ta yaşayan bir grup arkadaşı öne çıkardığı ünlü 1990'lar dizisi, geçmişte temsiliyet eksikliği, body-shaming ve homofobik tutumlar nedeniyle eleştirilmişti. Friends bugün hala en çok izlenen dizilerden biri. Aslına bakarsak genç kuşaktan da geniş bir izleyici kitlesine sahip. Zamansız bir dizi bile diyebiliriz. Ancak yaşadığımız günün koşullarını, konuşmaya başladığımız ve dikkat etmek zorunda olduğumuz bazı farkındalıkları kazanmamız da son derece normal, hatta bir zorunluluk. Hal böyleyken Friends'i dönemin şartlarına göre değerlendiriyor ancak yeni yapımlardan beklentilerimizi farklı tutuyoruz. Zira ekranlarda komedi kadar temsiliyete ihtiyacımız var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Jennifer Lopez müzik dünyasında hız kesmeden yoluna devam ederken ard arda gelen film projeleriyle de başarısını her alana yansıtabileceğini bir kez daha kanıtlıyor. Konu Jennifer Lopez olduğu zaman tek bir yoldan ya da tek bir sektörden bahsetmek imkansız. Bitmeyen enerjisiyle görsel dünyanın nerdeyse tüm alanlarında aynı anda boy gösterme becerisi olan yıldızlardan biri olarak Lopez, Netflix'le yeni anlaşmalara imza atarak iki yeni filmle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Kısa süre önce Netflix'ten ayrı olarak Latin bir pop-star'ın hayatını konu alan romandan uyarlama Marry Me filmini tamamlayan Lopez, iki aksiyon filmi için de hazırlıklara başladı. İlk olarak Mulan'ın yönetmen koltuğunda oturan Niki Caro'nun, güçlü bir suikastçinin kızını da aynı şekilde yetiştirmesini konu alan The Mother filmiyle göreceğimiz Lopez, bu aksiyonu bol yapım için şimdiden spor antrenmanlarına ağırlık verdi. Kendisiyle bir sonraki karşılaşmamız ise Isabel Ojeda Maldonado'nun bir FBI ajanının peşine takılan seri katili konu aldığı The Cipher romanının uyarlamasıyla olacak. Bu iki yapım hakkında henüz daha detaylı bilgi yok, ancak son dönemde hem özel hem de kariyer hayatındaki popülerliğine bakarsak ilerleyen zamanda da Jennifer Lopez, Hollywood'u domine etmeye devam edecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix'te yayınlanacak Halftime isimli belgeselle birlikte Lopez, hayatının perde arkasında kalan kısımlarını hayranlarıyla paylaşmaya hazırlanıyor. Jennifer Lopez her dönemin yıldızı olmayı başarabilmiş bir isim. Gerek 90'larda gerekse şimdilerde iddialı işlere imza atan Lopez'in kariyer hayatı da ilham verici mihenk taşlarıyla dolu elbette. Her ne kadar şu sıralar Ben Affleck'le ikinci kez nişanlanmasının etkileri sürüyor olsa da, Netflix'te yayınlanacak yeni bir belgesel, kariyer hayatının en başarılı anlarına da tanıklık etmemizi sağlayacak. 8 Haziran'da Tribeca Festivali'nde açılışı yapılacak ve 14 Haziran'da izleyiciyle buluşacak Halftime isimli belgesel, adını YouTube'da 221 milyon izlenme rekoru kıran Jennifer Lopez ve Shakira'nın 2022 Super Bowl şovundan alıyor. Bu şov gibi Lopez'in kariyer hayatının önemli anlarına odaklanacak olan Halftime'la ilgili Tribeca'nın kurucu ortaklarından olan Robert De Niro \"İster müzikte, filmde ya da oyunda olsun, güçlü hikaye anlatımı bizi insanlığı birbirine bağlayan evrensel değerler için savaşmaya teşvik ediyor. Jennifer Lopez'in yer aldığı Halftime bize bunu hatırlatıyor. sözleriyle düşüncelerini ifade ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Oscar Töreni için geri sayım başlarken Akademi'den bu seneki törene dair çeşitli haberler gelmeye başladı. Yapılan en son açıklamada ise Jimmy Kimmel'in 95. Oscar Ödül Töreni'nde sunucu olarak sahnede boy göstereceği duyuruldu. Oscar Töreni için geri sayım başlarken Akademi'den bu seneki törene dair çeşitli haberler gelmeye başladı. Yapılan en son açıklamada ise Jimmy Kimmel'in 95. Oscar Ödül Töreni'nde sunucu olarak sahnede boy göstereceği duyuruldu. Bu, onu sahnede göreceğimiz üçüncü tören olacak. Üstelik rekor düşük izleyici sayılarına rağmen. Kimmel daha önce 2017 ve 2018'de törene ev sahipliği yapmıştı. Özellikle 2017 yılını hatırlamakta fayda var; zira Oscar tarihinde görülmemiş bir hatayı izlemiştik o yıl. Warren Beatty ve Faye Dunaway'in En İyi Film Ödülü'nü yanlış anons ederek Moonlight yerine La La Land'i duyurduğu o kaotik anlarda Kimmel da sahnenin ortasında ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Ancak ertesi yıl hem Kimmel törene ev sahipliği yapmaya hem de ve Beatty ve Dunaway, bu kez doğru bir şekilde En İyi Film'i duyurmaya geri döndüler. 2023 Oscar Ödülleri, 12 Mart Pazar günü Hollywood'daki Dolby Theatre'da, ABC'de canlı yayınlanacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ryan Murphy, yaptığı her projeyle kalp ritmimizi hedef almaya devam ediyor. American Horror Story ve American Crime Story'nin ardından Murphy, American Love Story için harekete geçti. 90'ların ikonik çiftleri arasında yer alan John F. Kennedy Jr. ve Carolyn Bessette, 1999 yılında trajik bir uçak kazasıyla aramızdan ayrılmadan önce henüz evliliklerinde üçüncü yıllarını bile tamamlamamıştı. Sadece aşklarıyla değil stilleriyle de ışıkları daima üzerinde tutmayı başaran ikilinin hikayesi şimdi Ryan Murphy'nin yaratıcı vizyonuyla yeniden canlanmaya hazırlanıyor. Kısa bir süre önce American Horror Story'nin merakla beklenen 10'uncu sezonuna dair ilk fragmanı paylaşan yapımcı, yeni bir hamle daha yaparak American Love Story için harekete geçti. John F. Kennedy Jr. ve Carolyn Bessette ile açılışı yapacak olan Murphy, çiftin peri masalı gibi başlayan aşkından yaşadıkları medya baskısına, dedikodulara ve elbette tüm dünyada şok etkisi yaratan uçak kazasına odaklanacak. Henüz seçmeler ya da potansiyel oyuncular hakkında bir bilgi olmasa da Ryan Murphy'nin ünlü ve sürpriz isimlerle çalışma tutkusu mutlaka American Love Story'de de kendini gösterecektir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 93. Akademi Ödülleri'nde 'En İyi Belgesel' kategorisinin favorisi olarak gösterilen 'My Octopus Teacher' bir belgeselden ziyade duygusal bir aşk filmi olarak hafızanıza kazınacak. 93. kez sahiplerine kavuşacak Akademi Ödülleri için geri sayım başladı. Her sene olduğu gibi pek çok favori paylaşılıyor, izleme listelerinin eksikleri giderilmeye çalışılıyor. Bu senenin En İyi Belgesel kategorisinin açık ara favorilerinden biri olan 'My Octopus Teacher'ı henüz izlemediyseniz acele edin. Bu 'aşk' hikayesi sizi çok başka bir yerden yakalayacak, emin olun. Evet, yukarıda belgeselden bir aşk hikayesi diye bahsettik ve bir yanlışlık yok. 'Ahtapottan Öğrendiklerim' adıyla Türkçeleştirilen belgesel, vahşi bir ahtapotla tanışan ve onunla arkadaş olan bir film yapımcısı Craig Foster'ın hikayesini anlatıyor. Bu hikayede aşk, güven ve bağlanma temalarını izliyoruz. Aşina olduğunuz su altı belgesellerinden farklı olarak bir insan ve ahtapotun sahiplenme ilişkisi olmadan yalnızca sevgi ve sadakate dayalı ilişkisini izlemek isterseniz, bingo. Doğru filmi seçtiniz! Belgesel, insan ve doğa ilişkisini farklı bir perspektifle ele alıyor. Ahtapotlar hakkında daha önceden duyduklarınız olabilir. Örneğin; bu canlıların ne kadar zeki olduklarını duymuş olabilirsiniz. Öte yandan ahtapotların ne kadar büyüleyici canlılar olduklarını ve eşsiz dünyalarını keşfetmek isteyenler için 'Ahtapottan Öğrendiklerim' doğru bir tercih olacaktır. Bu olağanüstü zeki canlıların renk değiştirmenin yanı sıra, boynuzlarını gösterme konusundaki inanılmaz yetenekleri sizi çok şaşırtacak. Yalnızca ahtapotlar değil, yengeçler, mercanlar, yosunlar ve köpekbalıklarıyla da tanışacaksınız. Foster, 'O' ahtapotu gördükten sonra her gün onu ziyaret etmeye gidiyor. Bıkmadan, usanmadan, onu korkutmadan yalnızca güvenini kazanmaya çalışıyor. Bu yönden bakınca yaptığı işin ne denli sabır ve sadakat gerektirdiğini anlayacaksınız. Belgeselin dikkat çeken ve belki de en sevilen bir başka yönü ise insan kahramanımızın hiçbir şekilde ahtapotu sahiplenmeye çalışmaması, üzerinde hakimiyet kurmayı aklından bile geçirmemesi... Öyle ki arkadaşına bir isim bile vermiyor, 'O' diye bahsediyor ve varlığına saygı duyuyor. İnsanlığın doğa karşısında kendini üstün gören kibrini bir kenara bırakıp aslında doğaya boyun eğmesi gerektiğini ve nihayetinde bir parçası olduğunu hatırlatması da 'Ahtapottan Öğrendiklerim'i izlemeye değer kılan bir başka özellik olarak öne çıkıyor. 'Ahtapottan Öğrendiklerim'i izledikten sonra bu soruya verecek bir cevabınız olacağından eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her ne kadar sosyal medya aracılığıyla hayatlarına dair paylaşımlarda bulunsalar da, bu Kardashian ve Jenner'lar için pek de yeterli değil. Zira aile üyeleri yakaladıkları şöhreti Keeping Up with the Kardashians isimli televizyon programına borçlular. E! İsimli kanalda 20 sezon boyunca devam eden reality programı, onlara bambaşka dünyaların da kapılarını aralamış oldu. Her ne kadar bu kanaldaki serüvenleri son bulsa da, daha anlatacak sansasyonel hikayeleri bitmiş değil. Geçtiğimiz ay Hulu, Kardashian-Jenner klanının hayatına tekrar odaklanacak yeni bir dizinin yolda olduğunu duyururken, yayın tarihi ise sonunda belli oldu. The Kardashians isimli program 14 Nisan'da Hulu'da yayınlanmaya başlayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Disney, efsanevi tasarımcı Karl Lagerfeld'in hayatını konu alan bir dizi projesi üzerinde çalıştığını duyurdu. Disney, efsanevi tasarımcı Karl Lagerfeld ile bizi yeniden buluşturmaya hazırlanıyor. Neredeyse hiç çıkartmadığı siyah gözlükleri, ikonik at kuyruğu ve siyaha olan tutkusuyla zamansız bir yetenek olan Lagerfeld'in hayatı altı bölümlük bir diziyle ekranlara gelecek. Kaiser Karl adını taşıyan yapım Raphaelle Bacque'nin yazdığı biyografiden uyarlanırken senaryoyu Isaure Pisani-Ferry ve Jennifer Have üsteniyor. Henüz belirli bir tarih ve oyunculara dair bilgiler sunulmasa da 2022 yılında gösterime gireceği düşünülen yapım hakkında ipuçlarını beklemeye devam ediyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2021'in neredeyse sonuna yaklaşırken ekranda bizi neler bekliyor, keşfediyoruz. 2021'in neredeyse sonuna yaklaşırken ekranda bizi neler bekliyor, keşfediyoruz. Netflix'in yerli yapımlarından Kulüp geçtiğimiz haftalarda yayımlanan fragmanıyla merak uyandırmayı başarmıştı. Zeynep Günay Tan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu dizi, izleyicilerini 1950'ların İstanbul'una bir yolculuğa davet edecek. Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Salih Bademci, Fırat Tanış, Asude Kalebek gibi isimleri buluşturan Kulüp 5 Kasım'da Netflix'te yayınlanacak. Başrollerini Melanie Lynskey, Juliette Lewis, Christina Ricci ve Tawny Cypress'in paylaştığı, bir lise kız futbol takımında forma giyen son derece yetenekli oyuncuların talihsiz bir uçak kazasından kurtulduktan sonra başlarından geçen olayları konu alan Yellowjackets 16 Kasım'dan itibaren beIN CONNECT'te. Martin Scorsese'nin yönettiği, Leonardo DiCaprio ve Cate Blanchett'ın başrolünde yer aldığı Göklerin Hakimi, film yönetmeni ve havacı Howard Hughes'un hayatını filme aktarıyor. Film, 1 Kasım'da Netflix semalarında. The Affair'in uyarlaması olarak ekranlara gelecek Saklı, Blu TV'nin Kasım ayı için beklenen içeriklerinden. Hazar Ergüçlü, Fırat Çelik, Ahmet Rıfat Şungar gibi isimleri kadrosunda buluşturan dizi, evli bir yazar ve hayatı yolunda gitmeyen evli bir kadının gizli ilişki yaşama hikayesine odaklanıyor. Blu TV yeni dizisiyle bir ilki de gerçekleştiriyor ve dizinin tüm bölümlerini aynı anda yayımlıyor. Dizi, 23 Kasım'da izleyicilerle buluşacak. Başrollerini Elle Fanning ve Nicholas Hoult'un paylaştığı dizinin ikinci sezonunda Catherine'in, nihayet tahta geçmesi ve sonrasında yaşananlar anlatılacak. Catherine'in tahta geçtikten sonra alacağı kararlar ve çevresindekilerle mücadelesi bu sezonun temelini oluşturacak. The Great ikinci sezonuyla 24 Kasım'da beIN CONNECT'te izlenebilir. Gelecek vadeden bir müzikal bestecisi, 20'li yaşları geride bırakmak üzereyken aşk, arkadaşlık ve çok geç olmadan büyük bir eser yaratmanın baskısıyla boğuşur. Peki ya sonrası? Sorunun cevabı, 19 Kasım'da Netflix'te. Robert Jordan'ın aynı isimli romanından uyarlanan The Wheel of Time'ın başrolünde Rosamund Pike'ı izleyeceğiz. Dizi, sihirin sadece kadınlar tarafından kullanılabildiği destansı, sürekli büyüyen bir evrene bizleri konuk edecek. Merakla beklenen bu evrene 19 Kasım'da Amazon Prime Video'da konuk olabilirsiniz. New York'u bir de John Wilson'ın gözünden izleyin. HBO'nun kısa sürede hit haline gelen mini dizisi ikinci sezonuyla 26 Kasım'da yayında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İzleme listelerimizi Kasım ayı için güncelemenin vakti geldi. Nihayet beklediğimiz o günlere kavuşuyoruz. İngiliz Kraliyet draması The Crown, merakla beklenen 5. sezonuyla dönüyor. 90'lı yıllardayız. Diana ve Charles, medya üzerinden bir savaşa girişirken; krallığın rolü tartışmaya açılır. Kraliçe II. Elizabeth'in gelmiş geçmiş en zorlu günlerine tanık olacağız. 9 Kasım için planlarınızı askıya alabilir ve sezonu izlemeye koyulabilirsiniz. Örgülü saçları, simsiyah kıyafetleri ve ürkütücü tavırlarıyla hafızalarımızda yer edinen Wednesday Addams'ı daha yakından tanımaya hazır mısınız? Wednesday Addams'ın maceralarını merkeze alan dizide, bir yandan cinayetleri engellemeye çalışmasını bir yandan da ailesinin geçmişindeki sırların peşinden koşmasını izleyeceğiz. Wednesday, 23 Kasım'da Netflix'te. HBO'nun toplumsal hicivli dizisi The White Lotus'un ikinci sezonu için Sicilya'dayız. The White Lotus zincirinin bir başka şubesindeyiz ve yeni insanlarla tanışacağız ancak tanıdık bir sima yine bizimle olacak: Tanya McQuoid rolünde izlediğimiz Jennifer Coolidge. Türkiye'deki izleyiciler The White Lotus'un 2. sezonunu beIN CONNECT'ten izleyebilir. Millie Bobby Brown ve Henry Cavill, Enola Holmes 2 için geri dönüyor. Netflix TUDUM etkinliğinin başlatan bu yeni fragmanda Enola'nın Sherlock'un mirasını yaşatmak için her türlü belaya bulaşacağının ipuçlarını almıştık. Enola, dedektif olarak ilk resmi vakasını üstlenir ancak kayıp bir kızın gizemini çözmek için arkadaşlarının ve ağabeyi Sherlock'un yardımına ihtiyacı olacak gibi görünüyor. Devam filmi, 4 Kasım'da Netflix semalarına iniş yapacak. Timuçin Esen ile Ebru Özkan'ın başrollerini paylaştığı suç, gizem ve psikolojik gerilim dizisi Ben Gri, başarılı ve saygın bir avukat olan Fuat'ın kızının başına gelen olayla değişen hayatına odaklanıyor. 8 bölümlük Disney+ orijinali, 16 Kasım'da izleyicilerle buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and The City'nin unutulmaz karakteri Samantha Jones'a hayat veren Kim Cattrall, yeni bir diziyle geri dönüyor. Sex and The City'nin yeniden çekileceği kesinleştikten sonra ikonik dörtlünün tam kadro geri dönüp dönmeyeceği merak konusu olmuştu. Dizinin en renkli karakteri olan Samantha Jones'un yeni uyarlamada yer almayacağı açıklanınca da birçok teori ve eleştiri, gündemi epey meşgul etmişti. And Just Like That'in yayın tarihi yavaş yavaş yaklaşırken, Kim Cattrall bir başka popüler dizinin devam versiyonuna dahil oldu. İlk yayınlandığı günden itibaren hem konusu hem de replikleriyle unutulmaz bir yere sahip olan How I Met Your Mother, bu kez hikayeyi karşı taraftan anlatmaya hazırlanıyor. How I Met Your Father'da tanışma sürecini bize anlatacak olan isimse Kim Cattrall. Şarkıcı ve oyuncu Hilary Duff'ın canlandıracağı Sophie karakterinin yıllar sonraki halini yansıtacak olan Cattrall'i Samantha Jones rolü dışında göreceğimiz tarih ise Ocak 2022."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 20 sezondur devam eden Keeping Up With the Kardashians televizyon programını bilmeyen yoktur. Kim'in oyunculuk kariyerinin temelleri yavaş yavaş bu seriyle atılmış olacak ki drama kraliçesi sonrasında Disaster Movie, Beyond the Break ve CSI:NY gibi bilinen yapımlarda ufak rollerle de olsa oyunculuk adına iyi işler çıkardı. Çoğunlukla verilen rollerde kendi karakterinin versiyonlarını oynamış olsa da bu artık tamamen değişecek. 10 Nisan tarihinde Instagram'da gizemli bir fragman yayınlandı. Böylece Kim'in 12. sezonda American Horror Story'de Emma Roberts ile birlikte rol alacağı duyuruldu. Halley Feiffer tarafından kaleme alınacak karakter, eğlenceli, şık ve bir o kadar da ürkütücü oluşuyla Kim için özel olarak düşünülmüş. Ayrıca dizinin yapımcısı ve yönetmeni Ryan Murphy, Kim'in parlak bir televizyon yıldızı olduğunu ve onu American Horror Story ailesine davet etmekten heyecan duyduğunu açıkladı. Danielle Valentine'ın yakın zamanda yayınlanacak olan romanı Delicate Condition'a dayanan yeni sezonun ismi ise Delicate olacak. Reality şovlarda görmeye alışkın olduğumuz Kim'i korku, gerilim ve bilim kurgu gibi türlerde görecek olmamız şimdiden merak konusu oldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Klasik dizilere şans verip kendinizi geçmişin sıcak kollarına bırakmaya hazırsanız, Netflix semalarına yeni iniş yapan Seinfeld'den, tüm zamanların en iyisi kabul edilen Six Feet Under'a uzanan listemize davetlisiniz. Her geçen gün sayısı artan dizilerin arasında kaybolmuş mu hissediyorsunuz? Öncelikle yalnız olmadığınızı söyleyerek söz başlayalım. Peki her sohbette mutlaka konusu geçen o klasikleri henüz izlemediniz ve bir türlü başlayamıyor musunuz? Yine yalnız değilsiniz. Netflix semalarına yeni iniş yapan Seinfeld'den, tüm zamanların en iyisi kabul edilen Six Feet Under'a uzanan son dönemin klasikleri listemize davetlisiniz. Bir sohbette konu televizyon dizilerine gelmişse, mutlaka Six Feet Under adını duyarsınız. HBO'nun kült yapımı, televizyon tarihinde gerçekten çok önemli bir yere sahip. Alan Ball'un yaratıcısı olduğu dizi, 2001 yılında yayın hayatına başladı ve 63 bölümlük macerasını 5. sezonuyla tamamladı. Cenaze işleri ile uğraşan Fisher ailesi üzerinden ölüm ve hayata dair pek çok konunun ele alındığı dizi bugün bile tüm zamanların en iyileri arasındaki sağlam tahtında oturmaya devam ediyor. Henüz izlemediyseniz, bu serüvene yeni katılacağınız için ne mutlu size! Bir başka tüm zamanların en iyileri listesi üyesi de komedi dizisi Seinfeld. Emmy ödüllü sit-com NBC televizyonunda 5 Temmuz 1989, 14 Mayıs 1998 tarihleri arasında televizyon izleyicisiyle buluştu. Dokuz sezon boyunca ekran macerasına devam eden, Larry David ve Jerry Seinfeld tarafından yaratılan dizinin başrolünde de Jerry Seinfeld'i izliyoruz. Jerry ve arkadaşları George Costanza, Elaine Benes ve Cosmo Kramer'ın maceralarına konuk olduğumuz seri için, Tüm popüler sitc-om'lar Seinfeld'in paltosundan çıkmıştır. yorumunun yapıldığının da söyleyelim. Seinfeld, dokuz sezonuyla Netflix'te, izlemek için pek çok sebep bulacağınıza eminiz. 5 Altın Küre, 21 Emmy Ödüllü HBO harikası The Sopranos'a da elbette bu listede yer vermemiz gerekirdi. David Chase'in yaratıcısı olduğu dizi, 1999-2007 yılları arasında altı sezonuyla ekranlara geldi. İtalyan-Amerikan mafya ailesi olan Soprano ailesinin fertleri etrafında gelişen olaylara odaklanan dizi, tüm sezonlarıyla BluTv'den izlenebilir. Sizi 60'lar Amerikası'na alalım ve Don Draper ile tanıştıralım! 7 sezon, toplamda 92 bölümüyle televizyon tarihinde önemli bir yer tutan Mad Man'den bahsediyoruz elbette. Bir reklam şirketi yöneticisi olan Don Draper ve çevresinde gelişen olayları konu alan dizi izleyicilerini büyüleyici bir reklam dünyasıyla tanıştırıyor. Mad Men'in 4 Altın Küre ve 15 Emmy Ödülü sahibi olduğunu da ekleyelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. La Casa de Papel toplam 5 sezon, 41 bölümlük ekran macerasını noktalıyor ancak yeni haberler var. Netflix, dizinin ana karakterlerinden Berlin'e odaklanan spin-off dizisini müjdeledi. Netflix'in gönül bağını koparamadığına emin olduğumuz bir dizi var: La Casa de Papel! 2017 yılında platformda ekrana geldiği günden beri dünyanın gündemine giren dizi, 3 Aralık günü yayına giren son beş bölümüyle ekran macerasını noktalıyor sanıyorduk, ancak yeni haberler var. Netflix, La Casa de Papel evreninin sevilen karakteri Berlin'e odaklanan yeni bir dizi için çalışmaları başlattığını duyurdu. Berlin isimli bu yeni dizinin, La Casa de Papel'in popüler karakteri Berlin, ya da gerçek ismiyle Adnres de Fonollosa üzerine odaklanacağı açıklandı. Karakter, yine tanıdığımız Pedro Alonso tarafından canlandırılacak. La Casa de Papel, toplam 41 bölümle 5 sezon boyunca ekranlara gelmişti. Yeni dizi Berlin hakkında şimdilik bildiklerimiz sınırlı; ancak 2023 tarihinde yayınlanacağını biliyoruz. Ayrıca La Casa de Papel'in Kore versiyonunun da ekranlara geleceği duyurulmuştu. Squid Game ile tüm dünyaya adını duyuran Park Hae-soo'nun yaptığı duyuruya göre dizinin Kore versiyonu 2022'de ekranlara gelecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2011 çıkışlı ikonik Lady Gaga şarkısı \"Bloody Mary\"i yeniden şarkı listelerimize alabiliriz. Şarkı, son dönemin popüler dizisi Wednesday vesilesiyle bir kez daha gündemde. Netflix'in yeni hiti Wednesday, platformun izlenme rekorunu kırarken dizinin rüzgarı sosyal medyada da büyük bir hızla esmeye devam ediyor. Elbette TikTok'tan bahsediyoruz. Günümüzde herhangi bir şeyin viral haline gelmesi için ilk şart TikTok'un desteğini almasıyla mümkün. Hal böyle olunca sosyal medyanın, özellikle de TikTok'un güçlü etkisini göz ardı etmek pek de mümkün görünmüyor. Üstelik bu mecrada herhangi bir şeyin trend olması için \"yeni\" olmasına da gerek yok. Bunun en iyi ve güncel örneğini de Wednesday dizisi vesilesiyle bir kez daha gördük. Olaylar şöyle gelişti: Hayranlar, 2011 çıkışlı ikonik Lady Gaga şarkısı \"Bloody Mary\"i, Wednesday rolünde izlediğimiz Jenna Ortega'nın ikonik dans sahnesiyle birleştirdi. Bu, yeni bir akımın başlangıcıydı. Dizinin soundtrack'inde yer almamasına rağmen \"Bloody Mary\" dizinin resmi müziği haline geldi. Kullanıcılar tarafından defalarca kez izlenen ve yeni versiyonları çeklen videolar milyonlarca kez izlendi. Üstelik, \"Bloody Mary\" dünyanın en çok Shazamlanan 1 numaralı şarkısı olarak yeni bir rekora da imza attı. Şarkının yükselişi bununla da sınırlı değildi. Ayrıca Spotify en çok dinlenenler listesinde 21 sıra artış ve 2,3 milyon dinlenmeyle 45. sıraya yükseldi. TikTok'un yadsınamaz gücü bize neler gösterecek, unuttuğumuz ya da üzerinden yıllar geçmiş her şey bir gün elbet bir şekilde geri mi dönecek? Her şey mümkün."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ne izlesem diye düşünenleri, son günlerde sosyal medyayı sallayan yapımlardan umduğunu bulamayanları ya da farklı bir soluk almak isteyenleri mini dizi Maid ile tanıştıralım. Zor bir izleme deneyimi olacak, ama bize sorarsanız buna değer. Netflix'in mini draması Maid şu an en çok izlenen yapımlar listesinde yer alıyor ve buna hiç şaşırmıyoruz. New York Times Çok Satanlar listesinde yer alan, Stephanie Land imzalı, Maid: Hard Work, Low Pay, And A Mother's Will To Survive adlı romandan uyarlanan diziyi mercek altına alıyoruz. Netflix'in en son hit dizisi Maid, kendisi ve yeni yürümeye başlayan çocuğu için daha iyi bir hayat kurmaya çalışan bir kadının gerçek hikayesine dayanıyor. Stephanie Land'in Maid: Hard Work, Low Pay ve a Mother's Will to Survive adlı anı kitabından uyarlanan seri, tacizci erkek arkadaşını terk eden ve iki yaşındaki kızı Maddy'nin velayeti için savaşan bekar bir anne olan Alex'in yaşadıklarını konu alıyor. Dizinin konusundan da anlaşılayacağı üzere zor bir izleme deneyimi yaşayacağınızı hatırlatalım; ancak bizce gerek performanslar gerek de hikayenin ele alınış şekliyle buna değer. Ayrıca dram ağırlıklı serinin, sık sık komedi unsurlarına da yer verdiğini belirtelim. Her biri 50-60 dakika uzunluğundaki 10 bölüm Netflix'te izlenebilir. Molly Smith Metzler tarafından yaratılan dizinin başrollerinde Billy Burke, Andie MacDowell ve Margaret Qualley'i izliyoruz. Gerçek hayattaki anne ve kızının ekranda anne ve kızı oynadığını görmek oldukça keyifli. Birçoğumuz sürükleyici dramanın on bölümünün hepsini çoktan bitirdi. Hal böyle olunca akla ikinci sezon olacak mı soruları geliyor. Alex'in hikayesinden daha fazlasını öğrenip öğrenemeyeceğimizi bekleyenlere şimdilik devam sezonu olmayacağını söyleyebiliriz. En azından Netflix'ten henüz böyle bir haber gelmediğini biliyoruz. Ancak işler her an değişebilir. Zira, HBO'nun Big Little Lies ve The White Lotus örneğinde olduğu gibi mini dizilerin artan popülerlikleri ve ödül adaylıkları sonrasında devam ettiği örnekler olduğunu biliyoruz. Kısa sürede Netflix'in En İyi 10'unda yerini sağlamlaştıran dizi hakkında devam kararı gelebilir. Alex'in hikayesi devam eder mi yoksa yepyeni bir karakterle mi tanışırız bilemiyoruz, ancak şu an sizi bekleyen on bölümlük Maid'i izlemek için sonrasını düşünmeye ihtiyacınız olmadığına eminiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Fransa Kraliçesi Marie Antoinette ekranlara ilham vermeye devam ediyor. Yazar Deborah Davis tarafından kaleme alınacak yeni dizi, hikayeye feminist bir açıyla yaklaşıyor. Fransa Kraliçesi Marie Antoinette'in hikayesi 2006 yılında Sofia Coppola'nın aktarımıyla hafızalarımıza yer etmişti. Kirsten Dunst'ın başrolünde olduğu yapım bizi masalsı bir atmosferle çevrelenen trajik bir hikayeyle buluşturmuştu. Şimdi ise yazar Deborah Davis, kaleme aldığı 8 bölümlük bir mini diziyle kraliçenin hayatına farklı bir açıdan bakmaya hazırlanıyor. Judie Turner Smith'in yer aldığı 2021 yapımı Anne Boleyn dizisi gibi feminist bir yaklaşıma sahip olacak dizinin başrolündeyse Alman oyuncu Emilia Schüle yer alıyor. Rotasını çoktan Fransya'ya çeviren yapım Versailles Sarayı ve Vaux-le-Vicomte Şatosu'nda çekimlere devam ediyor. İngiliz aktör Louis Cunningham'ın 16'ıncı Louis olacağı dizinin yayın tarihi ise henüz gizliliğini koruyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Merakla beklenen orijinal içerikler, yolunu gözlediğimiz yeni sezonlar... \"Bu ay ne izleyeceğiz?\" diyenlere önerilerimiz var. Merakla beklenen orijinal içerikler, yolunu gözlediğimiz yeni sezonlar... \"Bu ay ne izleyeceğiz?\" diyenlere önerilerimiz var. Hazal Kaya ve Selahattin Paşalı'nın başrolünde yer aldığı Pera Palas'ta Gece Yarısı izleyicilerini bir zaman yolculuğuna davet ediyor. Charles King'in aynı adlı ödüllü kitabından uyarlanan dizi, genç bir gazeteci Esra'nın İstanbul'daki efsanevi Pera Palas Oteli'ne gittikten sonra atılacağı macerayı konu alıyor. Pera Palas'ta Gece Yarısı, sekiz bölümlük ilk sezonuyla 3 Mart'tan itibaren Netflix'te. The Boys evreninde geçen sekiz bölümlük animasyon antoloji dizisi, The Boys Presents: Diabolical 4 Mart Cuma günü Prime Video Türkiye'de yayına giriyor. Seslendirme kadrosunda Kimberly Brooks, Nicole Byer, Frances Conroy, Asjha Cooper, Chris Diamantopolous, John DiMaggio ve daha birçok ismin yer aldığı animasyon, 12 ila 14 dakika süren ve her biri kendi animasyon stiline sahip eğlenceli bölümleriyle The Boys evreninden görülmemiş hikayeleri ekranlara taşıyor. Evlenmeye karar veren Vikont Anthony Bridgerton, aradığı aşkı müstakbel eşinin dikbaşlı ablasında bulunca sorumluluklar, arzular ve skandallar birbirine karışır. Hatırlayacağınız üzere Netflix, son olarak Sex Education dizisinden hatırladığımız Simone Ashley'in Bridgerton dizisinin ikinci sezonunda başrol olarak yer alacağını duyurmuştu. Dikkat çeken bir başka açıklama ise Hastings Dükü Simon Bassett'ı canlandıran Rege-Jean Page'in ikinci sezonda yer almayacağı bilgisiydi. Netflix'in en çok izlenen dizisi unvanını, Squid Game'e kaptıran Bridgerton ikinci sezonuyla tacını tekrar alacak mı bekleyip göreceğiz. Yeni sezon 25 Mart'tta Netflix semalarında. Mariama Diallo'nun yazıp yönettiği, ilk uzun metrajlı filmi Master, 18 Mart Cuma günü Prime Video Türkiye'de ekranlara geliyor. Regina Hall, Zoe Renee ve Talia Ryder'ın başrollerini paylaştığı film, mesafeli elitizmin daha uğursuz bir şeyi gizlediği prestijli bir New England Üniversitesi'nde kendilerine yer edinmeye çalışan üç kadın etrafında şekilleniyor. Emma Stone ve Ryan Gosling'i bir kez daha buluşturan, Damien Chazelle'in yönetmenliğini üstlendiği, geçtiğimiz yılların en çok konuşulan filmlerinden La La Land, Blu TV kataloğundaki yerini alıyor. En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yönetmen dahil 6 dalda Oscar ödüllü müzikal, defalarca izlemeyi hak eden filmler listemizin vazgeçilmezi. BluTV ayrıca aksiyondan bilim kurguya, dramdan müzikale dünya ve Türk sinemasının öne çıkan filmleri seçkisine bir çok yapım ekleyecek. Tüm dünyada yankı uyandıran filmler Sicario, Soldado,Arrival, American Hustle, Tinker Tailor Soldier Spy, Zero Dark Thirty, Lux Aterna, romantizm dolu yerli filmler Sevimli Tehlikeli, İkinci Şans ve discovery+ ayrıcalığıyla Love Off the Grid, Million Dollar Wheels, Selling The Hamptons Mart ayında BluTV kullanıcılarıyla buluşacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Mayıs ayında ne izleyeceğiz diyenlere bazı önerilerimiz var. Mayıs ayında ne izleyeceğiz diyenlere bazı önerilerimiz var. Bu yıl 50. yıldönümünün kutlandığı kült yapım The Godfather üçlemesinin Oscar'lı yapımcısı Albert S.Ruddy'nin tecrübelerinden yola çıkılarak hayata geçirilen ve başrollerini Miles Teller, Matthew Goode, Juno Temple, Giovanni Ribisi, Dan Fogler ve Patrick Gallo'nun paylaştığı The Offer dizisi, 4 Mayıs'ta beIN CONNECT'te izleyicilerle buluşacak. İş-hayat dengesi de neymiş? Kate, Anne, Jenny, Sloane ve Val; hem ofiste hem de evde büyük sorunlarla uğraşırken hep fazla mesai yapıyor. Sevilen dizi Workin' Moms, altıncı sezonuyla 10 Mayıs'ta Netflix'te. Clark Olofsson'un hayatını konu alan suç temalı dizi 5 Mayıs'ta Netflix Türkiye'de seyirciyle buluşacak. Norveç'li Joachim Trier'in Oslo Üçlemesi'nin son halkası Dünyanın En Kötü İnsanı, 30 yaşına basan Julie'nin varoluşsal kaygılarını ve hayattaki yönünü arayışını anlatıyor. Başrol Renate Reinsve, hayat verdiği Julie performansıyla Cannes Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. Reinsve'nin merak uyandıran performansı, kafası karışık Julie ve hayatını izlemek için yeterince iyi bir neden. İzleyenlerden tam not alan film, MUBİ'nin Mayıs ayı seçkisine de eklendi. Ayrıca Bergman'ın başyapıtlarından biri olarak görülen Persona, Amerikan bağımsız sinemasının son yıllarda çıkardığı en özgün yönetmenlerden Sean Baker'ın filmi The Florida Project, Zeynep Dilan Süren imzalı Büyük İstanbul Depresyonu da MUBİ Mayıs seçkisindeki yerini alacak. Doğaçlama ilerleyen Lizzo's Watch Out For The Big Grrrls dizisi 13 Mayıs Cuma günü Amazon Prime Video Türkiye'de Prime üyeleriyle buluşuyor. Dünya çapında bir süper star ve ikon olan Lizzo, Big Grrrls'in seçkin saflarına ve dünya turuna katılmak için kendine güvenen kadınların peşindedir. Küresel bir seyirci önünde sahnede olmak isteyen 10 kadın Big Grrrls House'a taşınır. Kadınların burada Lizzo'ya katılmak için gerekenlere sahip olduklarını kanıtlamaları gerekiyor. Tim Miller ve David Fincher'ın Emmy ödüllü animasyon antolojisinin üçüncü cildi tekinsiz dünyaları, şiddet dolu hazları ve sapkın dürtüleri ekrana taşıyor. 20 Mayıs tarihini not alabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Beklenen haber nihayet geldi: How I Met Your Mother'ın spin- off dizisi, How I Met Your Father geliyor. Başrolde diziyi en az bizim kadar çok seven Hilary Duff yer alacak. CBS'nin sevilen dizisi How I Met Your Mother sezon finaliyle birçoğumuzu hayal kırıklığına uğratsa da televizyon tarihinin en popüler yapımlarından biriydi. 2014 yılındaki finalinin ardından dizinin yeniden çekilmesi ya da bir spin-off dizisinin gelmesi beklendi. Hatta çalışmalara başlanmış ancak beğenilmemesi nedeniyle proje rafa kaldırılmıştı. Deadline'ın haberine göre How Met Your Mother'ın, How I Met Your Father isimli spin-off dizisi geliyor ve dizinin başrolünü Hilary Duff üstlenecek. Şimdilik 10 bölümden oluşacağını bildiğimiz How I Met Your Father, oğluna babasıyla nasıl tanıştığını anlatan Sophie'nin hikayesine odaklanacak. 2021'de geçecek hikayede Sophie ve arkadaş grubunu tanıyacak, hayattan ne istediklerini, beklentilerini ve dijital çağın yeniliklerinden flört uygulamaları çağında ilişkilerin nasıl yürüdüğünü izleyeceğiz. This Is Us'ın yürütücü yapımcıları arasında bulunan Isaac Aptaker ve Elizabeth Berger, dizinin senaristleri ve yürütücü yapımcıları arasında yer alacak. Başrol Duff, aynı zamanda dizinin yapımcıları arasında yer alacak. How I Met Your Mother'ın büyük bir hayranı olduğunu da söyleyen Duff, Kariyerimde birçok harika karakter canlandırdım, inanılmaz bir şanstı. Şimdi de Sophie rolünü üstlenmeyi dört gözle bekliyorum. diyerek heyecanını paylaştı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Selena Gomez'in paylaştığı eğlenceli video, Hulu yapımı Only Murders in the Building' in yeni sezonuna dair bazı sürpriz gelişmeler paylaşıyor. Ödüllü oyuncu Meryl Streep, Hulu'nun sevilen polisiye komedisi Only Murders in the Building' in 3. sezonuna katıldı. Arconia adlı bir binanın sakinleri Charles-Haden Savage , Oliver Putnam ve Mabel Mora'nın apartmanda yaşanan cinayetleri çözdükleri dizi, son yılların beğenilen yapımları arasında yer alıyor. Dizinin yeni sezon çekimleri devam ederken başrol ve yapımcı görevindeki Selena Gomez, ekip arkadaşlarıyla eğlenceli bir video paylaştı. Gomez \"çete geri döndü\" derken, başrol üçlüsünün yanı sıra daha önce yeni sezona dahil olduğu duyurulan Paul Rudd ve dizinin önceki sezonlarından aşina olduğumuz Jackie Hoffman da videoda görülüyordu. Ancak video bununla sınırlı kalmadı. Videonun sonlarına doğru bir başka sürpriz bizi bekliyordu. Ekranda beliren bu sürpriz isim üç Emmy, üç Oscar ve üç Altın Küre sahibi, ikonik oyuncu Meryl Streep'ten başkası değildi. Streep'in konuk oyuncu olarak mı, dizi mi yoksa normal kadroda mı görüneceği henüz bilinmiyor. Ancak söylememize gerek var mı bilinmez, üçüncü sezon heyecanımız hiç olmadığı kadar fazla!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Michelle Obama Netflix'te yayınlanan yemek programı Waffles + Mochi ile çocukları sağlıklı beslenmeye teşvik ediyor. Eski First Lady, Instagram'dan yaptığı paylaşımla, çocuklara özel Waffles + Mochi adlı yemek programını duyurdu. Program, Waffle ve Mochi adlı iki kuklanın şef olma hayallerine odaklanıyor. Büyülü bir süpermarkette işe başlayan iki kafadar, dünyanın dört bir yanından yeni yiyecekler keşfetmek için bir dizi uzak maceraya atılıyor. Peru'nun And Dağları'nda patates toplarlar, İtalya'da baharat denerler ve Japonya'da miso yaparlar ve yol boyunca pek çok arkadaş edinirler. Obama yaptığı paylaşımda, Bu şov First Lady olarak çocukların sağlığını desteklemek için yaptığım çalışmaların bir uzantısı olarak görülebilir. Açıkçası kızlarımın küçükken böyle bir program izlemelerini isterdim ifadelerine yer verirken, programın dünyanın her yerindeki evlere biraz ışık ve kahkaha getirebileceğini umduğunu da belirtti. Eski first lady uzun yıllardır özellikle çocuklar için sağlıklı beslenmenin önemini savunuyor, etkinlikler planlıyordu. Hatırlatalım, Obama çifti çeşitli sesleri ve hikayeleri teşvik etmeyi amaçlayan bir prodüksiyon şirketi olan Higher Ground'u kurmuş, ilk belgeselleri American Factory , Akademi Ödülü kazanmıştı. Michelle Obama'nın sunduğu The Michelle Obama Podcast tabii ki 2018'in en çok satan kitaplarından Becomingi de unutmamak lazım. Beyaz Saray sonrasında çalışmalarına devam eden Obama'nın bu son girişimi ise çocukları sağlıklı beslenmeye teşvik ediyor. Program ayrıca salgın sırasında birlikte yemek pişirebilmeleri için ihtiyacı olan ailelere taze meyveler, ürünler ve diğer ürünleri ulaştırmak için Partnership for a Healthier America ile işbirliği yapıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Andrew Garfield ve Daisy Edgar-Jones'u buluşturan FX dizisi Under the Banner of Heaven'dan ilk fragman geldi. Dedektiflik dünyasına girmeye hazır olun. FX'in, Under the Banner of Heaven adlı mini dizisinde cinayetleri araştırırken inançlarını sorgulayan dindar bir dedektifi canlandıracak Garfield ve acımasız bir cinayetin kurbanı Brenda rolüyle Daisy Edgar-Jones izleyeceğiz. Hulu'da FX aracılığıyla ekrana gelecek yeni mini dizi, yazar Jon Krakauer'in aynı adlı 2003 kitabına dayanıyor. Oscar ödüllü senarist Dustin Lance Black'in imzasını göreceğimiz dizide Black, ayrıca Ron Howard ve Brian Grazer ile birlikte yönetici yapımcı olarak da görev yapıyor. Dizinin yayın tarihi henüz duyurulmasa da FX, Under the Banner of Heaven'ı bu yıl içinde Hulu'da yayınlamayı planlıyor. Geri sayım başlatmak için de diziden bir fragman paylaşıldı. Yeni dedektifimiz Garfied'ın yanı sıra fragmanda Sam Worthington, Denise Gough, Wyatt Russell, Billy Howle, Gil Birmingham, Adelaide Clemens, Rory Culkin, Seth Numrich, Chloe Pirrie, Sandra Seacat ve Christopher Heyerdahl gibi oyunculardan bazılarını da görüyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Moda aşıklarının izlerken modaya bir kez daha aşık olacağı 4 Netflix içeriğini sizin için bir araya getirdik ve inceledik. Moda aşıklarının izlerken modaya bir kez daha aşık olacağı 4 Netflix içeriğini sizin için bir araya getirdik ve inceledik. İtalyan moda vizyoneri ve efsanevi Versace'nin kurucusu Gianni Versace, 16 Temmuz 1997'de Andrew Cunanan tarafından Miami Beach'teki malikanesinin önünde vurularak öldürüldü. Gerçek olaylardan ve araştırma raporlarından ilham alınarak yaratılan dizi, modaevinin radikal kararlarının ve ilhamının arka planını gösterirken, Gianni ve kız kardeşi Donatella'nın ilişkisine de ışık tutmuş. Penelope Cruz tarafından canlandırılan Donatella Versace'nin kostümleri ihtişamlarıyla göz doldururken bizi Versace ile nostaljik bir yolculuğa çıkarıyor. Kostüm tasarımcısı Lou Eyrich, Donatella Versace'nin 1996'daki ikonik Met Gala görünümünü yaratırken, Donatella'nın elbiseyle birlikte giydiği gerçek Versace botları ve kemeri kullanmış. \"Yaratıcılık düşüncelerin çatışmasıyla güçlenir!\" diyen Donatella Versace hakkında daha fazlasını öğrenmek için sizi buraya alalım. Ayrıntılarıyla yeniden yaratılan Gianni'nin 1997'deki defilesinde; gerçekte Naomi Campbell tarafından giyilen gelinlik, haç motifleri ve ışıltılı altın rengi elbiseler oldukça dikkat çekiyor. 2017-2018 yapımı olan ve 9 bölümden oluşan The Assassination of Gianni Versace, Gianni Versace cinayetini aydınlatırken modaevinin büyüleyici imza görünümlerini de gözler önüne seriyor. İnsanlar modacılık için öldü diyor, belki onlar için öldü ama bizim için değil. Bu sözler, onu tanıyan herkesin kendisinden bir dahi olarak bahsettiği, özgün kişiliği ve yaratıcılığıyla dünyaca ünlü ikonik tasarımcı Karl Lagerfeld'e ait. Moda dünyasına sayısız katkı sağlayan Karl ve Chanel ekibi, bu 45 dakikalık bölümde izleyicileri bir Chanel defilesinin hazırlık sürecinden bitişine, uzun ve ihtişamlı bir yolculuğa davet ediyor. Karl Lagerfeld hakkında fazlası için bu yazıyı okuyabilirsiniz. Chanel'in 2018 İlkbahar/Yaz haute couture defilesi öncesinde, ekibin titizlikle takip edildiği bölümde Chanel'in ihtişamlı dünyasına adım atarken, aynı zamanda dünyanın en büyük organizasyonlarından biri olan defilenin stresini ve telaşını da ekran karşısında yeniden yaşıyoruz. Başlı başına bir sanat olan haute couture ve onu koruyup yaşatmaya söz veren Chanel modaevinin tutkusu, izleyenlere görsel bir şölen yaşatıyor. Grand Palais'nin, klasik bir Fransız bahçesi ilhamıyla defile için baştan aşağı yeniden tasarlanışını ve her bir detay için ne kadar uğraşıldığını görüyoruz. Defilenin sonundaki gelin/smokin görünümü, sizi hem şaşırtıp hem de büyüleyecek! Etkileyici bir Chanel defilesi deneyimini her yönüyle yaşamak, 85 yaşında hayatını kaybeden Karl Lagerfeld efsanesine yeniden tanıklık etmek isteyen herkese, yönetmenliğini Andrew Rossi'nin yaptığı 7 Days Out serisinin Chanel bölümünü izlemelerini öneriyoruz. Kısaca Halston olarak bilinen efsanevi minimalist tasarımcı Roy Halston Frowick'in hayatını konu olan 5 bölümlük mini-biyografi dizi, izleyenleri tasarımlarıyla kısa sürede şöhrete kavuşan Halston'ın çılgın ve kaotik yaşamına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Dizide, kariyerine bir şapka tasarımcısı olarak başlayan Halston'ın, adım adım bütün dünyaya adını nasıl duyurduğuna ve moda dünyasında nasıl izler bıraktığına tanık oluyoruz. Dizide, Versaille Savaşları gibi moda tarihinin ikonik anları da yeniden canlandırılmış. Beş Fransız couture modaevinin , beş Amerikalı yeni tasarımcı ile yarışmak için bir araya geldiği ve Amerikalı tasarımcılar için devrim niteliğinde olan etkinliğin görkemli sahnelerini mutlaka izlemelisiniz. Halston'un yakın çevresini canlandıran oyuncu kadrosu da oldukça iyi iş çıkarmış. Ewan McGregor'un hayat verdiği Halston karakteri kadar dikkat çekici olan bir diğer karakter de Fransız model ve oyuncu Rebecca Dayan'ın canlandırdığı, modelden mücevher tasarımcısına dönüşen gizemli ve zarif Elsa Peretti. Rebecca, özgür ruhlu efsanenin kendi şovunu hak ettiğini bile söylemiş. Elsa'nın Tiffany & Co. için yaptığı takı ve tasarım parçaları British Museum, Museum of Fine Arts, Boston ve Museum of Fine Arts, Houston'ın 20. yüzyıl koleksiyonunda yer alıyor. Rebecca Dayan aynı zamanda Partow'un 2022 İlkbahar/Yaz kataloğunda yer aldı. Dünyaca ünlü ve moda dünyasına birçok süper model kazandırmış olan Elite model ajansını bilmeyen yoktur. Peki ya hikayesini? Global top modelliğin doğmasını sağlayan ve modelliğe bambaşka bir yön veren ajansın kurucusu olan John Casablancas'ın kariyer yolcuğunu, özel hayatını ve Elite'in yükselişini konu alan, Hubert Woroniecki tarafından yönetilen Casablancas, izleyenlere top model dünyasının perde arkasını gösteriyor. Herkesin ilginç bir hikayesi vardır- sadece onu nasıl anlatacağınızı bilmeniz gerekir diyen pazarlama dehası John Casablancas, bünyesindeki modellerin hikayelerinin kitlelere duyurulmasını sağladı, modelleri ünlüleştirme stratejisiyle sektörde büyük değişimlere yol açtı ve o zamana kadar geri planda kalan modeller bir anda kişilikleriyle birlikte ön plana çıkmaya başladı. Naomi Campbell, Cindy Crawford ve Linda Evangelista başta olmak üzere birçok top modelin sektörde devleşmesine tanık olduğumuz filmde, aynı zamanda Elite'in ortaya çıkışından 120 milyon dolar değerinde ve 35 ülkede ofisi olan bir işletmeye dönüşmesini izliyoruz. Casablancas'ın ölümünden kısa süre önce çekilen bu biyografi filmi, bir hatıra niteliğinde olmuş. Filmde birçok röportajdan gerçek kesitler ve moda çekimlerinden etkileyici anlar var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kıvırcık saçları ve güler yüzüyle hatırladığımız Bob Ross'un hayatı, o küçük ağaçlar kadar 'mutlu' olmayabilir. Yeni bir belgeselle bilinmeyenleri öğrenme fırsatı bulacağız. Kıvırcık saçları, güler yüzü, 'pıt pıt' fırça kullanımıyla çizdiği ağaçlar, bulutlar ve mutlu halleriyle hatırlıyoruz birçoğumuz Bob Ross'u. 'İsteyen herkese resim çizmeyi öğretebileceği' mottosuyla Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesinde ekranlara gelmiş, hepimizi en az bir kere 'acaba ben de yapabilir miyim? diye düşündürmüş belki de bazılarımıza ilham olmuştu. Ancak zihnimizdeki bu görüntüler sonsuza kadar değişebilir; en azından ressamın bilinmeyenlerine odaklanan Netflix'in yeni belgeseli Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed belgeseli öyle düşündürüyor. 25 Ağustos'ta Netflix kataloğunda yerini alan belgesel, Ross'un 52 yaşında kanserden ölmesinin ardından Ross'un oğlu, arkadaşları ve iş ortakları arasında çıkan acı tartışmayı anlatıyor. Netflix, basın açıklamasında Doğaya karşı her daim dile getirdiği büyük takdir ve nazik tavırlarıyla Bob Ross, tanıştığı herkesi yaratıcıklarını benimsemeye ve kendilerine inanmaya teşvik etti. Bu da onu uzun yıllardır yaşayan kültürel bir fenomen haline getirdi. ifadeleri ile karşımıza çıkıyor. Joshua Rofe'nin yönettiği, yapımcılığını ise komedyen Melissa McCarthy, Ben Falcone, Divya D'Souza ve Steven Berger'in üstlendiği belgesel artık aramızda olmayan Bob Ross'un yaşadıklarını anlatmaya ve bir anlamda sesini duyurmaya çalışacak. Fragmanda da belirsiz bir sesin dediği gibi yıllardır beklenen bu hikaye nihayet ortaya çıkacak mı, izleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Friends kadrosunun bir araya gelip 'senaryosuz' şekilde vakit geçirmesini izleyecek olmak bile neden bu kadar heyecanlandırıyor? Sex And The City'nin devamı eksiklerine rağmen neden çok bekleniyor? İzleme alışkanlıklarımızın değişmesi ve yaratıcı sektörler arasında galiba sandığımızdan daha çok bağ var. Friends kadrosunun bir araya gelip 'senaryosuz' şekilde vakit geçirmesini izleyecek olmak bile neden bu kadar heyecanlandırıyor? Sex And The City'nin devamı eksiklerine rağmen neden çok bekleniyor? Platformlar yeni içerik üretme yarışındayken kültlerin heyecanı neden bir başka? İzleme alışkanlıklarımızın değişmesi ve yaratıcı sektörler arasında galiba sandığımızdan daha çok bağ var. Friends'i internet alemi şöyle tanımlıyor: Manhattan'da yaşayan bir grup arkadaşın hayatı üzerine dönen dizi. Ne eksik ne fazla. Kendi arkadaşlarımızın bile hayatını bu kadar gözlemlemiyorken Friends karakterlerinin acı-tatlı, kurgu-doğal anlarını on yıl boyunca izleyip, sektörün tabiriyle resmen hepsiyle 'bağ kurabildik.' İzleme platformlarının kataloglarına gururla dahil ettiği dizi için belli bir jenerasyondan benzer cümleleri de duymaya alıştık: Tekrar izledim, üçüncüye bitirdim, hiç bir şey bulamazsam Friends izlerim.. Türlü teknolojinin elimize ve beynimize çok yapışmadığı 90'ların ikinci yarısını düşünün. Nerede olduğunuzu bildiren aplikasyonlar, anlık paylaşılan story'ler yok. Ve evin oradaki kafede en iyi arkadaşlarınızdan en az birini görme ihtimaliniz çok yüksek! Mevcut kaosumuzda bunları düşününce 'tatlı hayat' kavramını yeniden tanımlamış gibi hissettim. Evde saatlerce telefon bekleyelim ya da herkes herkese her an ulaşamazdı nostaljilerine prim vermek istemem lakin sosyal medya akışınızda şu gönderiyi en az bir kez gördünüz: Yeni lüks, çevrim dışı olmak . İletişim cihazından ayrı geçirilen detoksların popülaritesini bile tüketmişken, Friends'in komik ve naif dünyası her zaman cazip gelecektir. İster yalnız anınızda rastgele bir bölüm seçin, isterseniz bomboş bir akşam üstü Manhattan'da bir fincan 'sanal' kahve randevusuna kendinizi dahil hissedecekmiş kadar art arda izleyin... Aylardır haberi bile heyecanlandırmaya yeten 'reunion' ile ilgili acı gerçekler tüm bu naif duygulara hasretimizden pek sıralanmıyor fakat: Nisan ayı başında çekilmesi planlanan birleşmede, 6 oyuncu bir araya geliyor. Hikaye kaldığı yerden devam etmiyor ve oyuncular bu özel birleşmede 'karakterde olmayacak'. Shameless, 2011'de Amerikan versiyonu yayına girince global izleyici kitlesini yakalamıştı. Özellikle ilk dört sezonunda karakterlerin gerçekliği öyle yüksekti ki, zaten beşinci sezona geldiğimizde, Chicago'nun arka sokakları artık izleyici için Gallagher'ların mahallesiydi. Karakterlerin resmen birlikte büyümesi, her sezon prömiyerinde izleyici için de benzer bir heyecanı oluşturdu. Hayatlarında daha ne olabilir ki denen her sezonun ardından, karakter evrimleri izleyiciyi geri getirmeyi başarıyor . Her hafta izlenen ve adeta 'Bizimkiler' klasmanında, sanki orada o insanlar gerçekten yaşıyor hissini oluşturan Shameless kısa süre sonra 11. sezon finaliyle veda ediyor. Art arda izlerken onların yaşadıkları sizi yorabilir. Ama bir de şöyle bakın, öyle sağlam bir kurgu ve zengin bir hikaye örgüsü var ki, bu kadar karakterin içinde başrollerden biri ayrılınca bile aksiyon devam etti. Türlü toplumsal eleştiriyi bazen inceden bazen ana hikayede yüksek tempoda vermeyi bilen Shameless'ın sezonları art arda çok kolay yuvarlanmıyor. Fakat dizi izleme alışkanlıklarımızın değişim döneminde bir devrin kapanışı gibi gelen tadıyla her zaman çok iyi bir seçenek olarak duruyor. Nip/Tuck gibi diziler artık neden yapılmıyor? Arşivlerden bulup çıkarmalı. Dizisiz kaldım diyenlere cevher gibi bir cevap olmalı. 2000'lerin başında ulusal kanallarda heyecanla takip edilen dizilerden Nip/Tuck zamanının ötesinde bir diziydi. Yaratıcısı Ryan Murphy'nin Netflix'le yaptığı rekor anlaşma sonrası ortaya çıkan yapımlarında hep aynı zenginliği arayıp bulamamam da vakti zamanında 6 sezon boyunca Nip/Tuck'ın tadına varmış olmamdandır. Botoks partileri, öğle arasında yapılan enjeksiyonları, estetik ameliyatların uç noktaları büyük büyük dramlarla, yoğun oyunculuk ve yüksek libidoyla tempo düşürmeden anlatarak devam ediyor. Etik sorgulamaların birbirini kovaladığı bölümler aslında günümüz sosyal medyası güdümlü hayatlarındaki kusursuz imaj çabasını yıllar önce en ince detayına kadar işlemiş. İstediğimiz zaman, katalogdan seçip izlemenin rahatlığı aşikar, fakat günü saati belliyken, elimde bir ikinci ekran olmadan dizi izlemenin, bu basit keyfi artırdığı gerçek. Yeni dizilerin peşinde koşup rehberliğini yaparken, arşivdekileri, yoğun içerik üretimi trafiğinde gözden kaçırmayalım."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix, küresel fan etkinliği TUDUM'u ikinci kere düzenlerken beklendiği üzere orijinal yapımlarla ilgili duyuruları da paylaştı. Duyurular, yeni fragmanlar ve özel video kliplerin paylaşıldığı yaklaşık iki saat süren etkinlik hakkında bilmeniz gereken her şeyi derledik. Netflix, küresel fan etkinliği TUDUM'u ikinci kere düzenlerken beklendiği üzere orijinal yapımlarla ilgili duyuruları da paylaştı. Geçen yıl 25 milyondan fazla izleyicinin katıldığı etkinlik bu sene de benzer bir ilgi gördü. Ayrıca etkinliğin bu yılki edisyonunda geçen seneye göre daha fazla haber aldık diyebiliriz. Duyurular, yeni fragmanlar ve özel video kliplerin paylaşıldığı yaklaşık iki saat süren etkinlik hakkında bilmeniz gereken her şeyi derledik. Merakla beklenen The Crown'ın 5. sezonu 9 Kasım'da ekranlara gelecek. Bu sezonda, Imelda Staunton ve Lesley Manville, Kraliçe Elizabeth'i ve Prenses Margaret'ı canlandıracaklar. Jonathan Pryce, Kraliçe Elizabeth'in eşi Prens Philip rolünü üstlenirken Elizabeth Debicki Diana Spencer olarak yer alan Emma Corrin'den karakteri teslim alacak. Netflix, Gal Gadot, Jamie Doman ve Alia Bhatt'ın başrollerini paylaştığı yeni film Heart of Stone'a ilk bakışı paylaştı. Filmin son klipleri gibi görünen görüntülerin yanı sıra sahne arkası gösterileri ve Gadot'un kendisiyle yapılan bir röportajı da içeren bu film, James Bond tarzı filmi sabırsızlıkla bekleyenler için kesinlikle izlenmeye değer. YOU dizisinin yayın tarihi de belli oldu ve yeni bir poster yayınlandı. İkiye ayrılan sezonun ilk kısmı 10 Şubat'ta, ikinci kısmı 10 Mart'ta yayınlanacak. The Witcher: Blood Origin dizisinden Michelle Yeoh'ya ilk bakış. Dizi, 25 Aralık'ta Netflix'te izleyiciyle buluşacak. Stranger Things yıldızları hayranlardan gelen soruları yanıtlıyor ve dizinin çekimlerinden kullanılmayan görüntüleri ve dördüncü sezon çekimlerinden henüz hiç görülmemiş görüntüler paylaşıldı. Netflix'in en çok izlenen yapımlarından Bridgerton'ın üçüncü sezonuna hızlı bir bakış attık. Bridgerton Spin-Off Kraliçesi Charlotte'un ilk görüntülerinin yanı sıra elimizde yeni bir fragman var! La Casa de Papel: Kore'nin yakında ekrana gelecek 2. kısmından ilk tanıtım videosu geldi. 6 yeni bölüm yakında Netflix'te olacak. Millie Bobby Brown ve Henry Cavill, Enola Holmes 2 için geri dönüyor. Netflix TUDUM etkinliğinin başlatan bu yeni fragmanda Enola'nın Sherlock'un mirasını yaşatmak için her türlü belaya bulaşacağının ipuçlarını alıyoruz. Tim Burton imzalı The Addams Family'den yeni bir video daha paylaşıldı. Dizi, 23 Kasım tarihinde Netflix semalarına iniş yapacak, takvimler işaretlenebilir. Olimpik basketbol belgeseli The Redeem Team'den özel bir klip paylaşıldı. Alice in Borderland'in 2. sezonundan ilk tanıtım fragmanı yayınlandı. Yeni sezon 22 Aralık'ta Netflix üzerinden izleyiciyle buluşacak. Emily, yeni sezonda yeni kahkülleriyle birlikte bizi Paris'e davet ediyor. Dizinin 3. sezonu 21 Aralık'ta yayında olacak. Üçüncü sezonunun dumanı üstünde tüterken, Never Have I Ever'in yeni sezonunu da vakit kaybetmeden izleyeceğimiz haberini almıştık. Etkinlikte, 4. sezondan da bir tanıtım fragmanı yayınlandı. Ayrıca yeni sezonda kadroya Michael Cimino'nun katılacağını da öğrendik. Reese Witherspoon ve Ashton Kutcher, başrollerinde yer aldıkları romantik komedi türündeki Your Place of Mine'ın yayın tarihini açıkladı. Sevgililer günü haftasında kavuşacağımız film, 10 Şubat'ta Netflix'te."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix'in gençlik dizisi Never Have I Ever'ın ikinci sezonu yayında. Devi Vishwakumar'ın maceraları tüm hızıyla devam ederken ikinci sezon hakkında neler bildiğimize bakalım. Geçtiğimiz yıl Nisan ayında yayınlanan Never Have I Ever, karantinanın cankurtaranlarından biri olmuştu. Ortak yaratıcılar Mindy Kaling ve Lang Fisher imzalı gençlik komedisi, Güney Kaliforniya'da büyüyen birinci nesil Hintli Amerikalı bir kızın maceralarını konu alıyor. On sekiz yaşındaki Maitreyi Ramakrishnan, kahramanımız Devi Vishwakumar'a hayat veriyor ve bu konuda gerçekten iyi olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Çoktan ikinci sezonu bitirdiniz mi? Sizi çok iyi anlıyoruz. Henüz izlemeyenler ise biraz vakit ayırarak her bölümü ortalama yarım saat olan ilk sezonu hızlıca bitirebilirler. Buna değeceğine emin olabilirsiniz. O halde ikinci sezonu geçtiğimiz hafta yayınlanan Never Have I Ever'ın ikinci sezonu hakkında neler bildiğimize bakalım. Bildiklerimizin spoiler içerebileceğini de hatırlatalım. Netflix, Maitreyi Ramakrishnan'ın Devi Vishwakumar rolüyle başrolünü yeniden canlandıracağını ve Nalini rolüyle Poorna Jagannathan, Kamala rolüyle Richa Moorjani, Ben rolüyle Jaren Lewison, Paxton rolüyle Darren Barnet, Fabiola rolüyle Lee Rodriguez ve Eleanor rolüyle Ramona Young gibi diğer oyuncu kadrosunun eksiksiz bir şekilde geri döndüğünü doğrulamıştı. Gelelim sürprizlere. Never Have I Ever 2. sezona dört yeni karakter katılıyor. Megan Suri'nin, Sherman Oaks Lisesi'nde kendine güveni ve ışıltısı Devi için acil bir tehdit oluşturacak yeni bir öğrenciyi oynuyor açıklamasıyla ekibin en yeni üyelerinden biri olduğunu öğrendik. Megan Suri, Devi için acil bir tehdit oluşturan ve Sherman Oaks Lisesi'nde yeni bir Hintli öğrenci olan Aneesa karakterine can verecek. Brittany Runs a Marathon, The Broken Hearts Gallery ve Basmati Blues gibi yapımlarda yer alan Utkarsh Ambudkar, Sherman Oaks Lisesi'nin kadrosundaki en havalı öğretmen olarak izleyici karşısına çıkacak. İngilizce öğretmeni olan Utkarsh Ambudkar, Devi ile de iyi anlaşacak. The Wolf of Wall Street, Mob Town ve Rampage: Büyük Yıkım gibi yapımların kadrosunda yer alan PJ Byrne ise Kamala'nın Caltech'teki programında baş araştırma asistanı Evan'ı canlandıracak. Devi'nin annesi Nalini için yeni heyecanlar! Devi'nin annesi Nalini, dermatolog rakibi Dr. Chris Jackson ile tanıştığında kendi başına bir romantizm yaşıyor gibi görünüyor. Dr. Chris Jackson, işini Nalini'den daha farklı yapması ve gösteriş seven tarzıyla dikkat çekiyor. İkinci sezon, birinci sezonun bizi bıraktığı yerden devam ediyor. Devi neredeyse tüm parolalarına bile ilham veren aşkı Paxton ve sezon finalinde sürpriz bir şekilde öpüştüğü Ben arasında kalmıştı. Bu zamana kadar aşk peşinde koşan Devi'nin sürpriz bir şekilde iki erkek arasında kalması işleri epey karıştırıyor. Hindistan'a taşınmadan önce hayallerindeki erkek arkadaşına karar vermek isteyen Devi, bir romantik klişesine boyun eğiyor ve her ikisiyle de ilişki yürütebileceğini sanıyor. Peki, Devi ve arkadaşları popüler olacak mı? Ve etrafındaki herkesle arasını düzeltecek mi? Devi en nihayetinde doğru kararı verebilecek mi? Hepimizin aklındaki bu sorular ikinci sezonda cevaplanacak- ya da sahiden cevaplanacak mı? İzleyip göreceğiz. Devi'nin en kritik karar anlarında sesiyle hepimizi neşelendiren tenis efsanesi John McEnroe, Devi'nin hikaye anlatıcılığına devam ediyor. İkinci sezonda Gigi Hadid de konuk olarak sesiyle diziye katılıyor ve bir bölüm Paxton'ın hikayesine ses veriyor. Dumanı tüten ikinci sezonu tamamladık ve aklımızda tabii ki malum soru var. Üçüncü sezon ne zaman gelecek? Dizinin üçüncü sezonu resmi olarak imzalanmadığı için ne zaman yayınlanacağı belli değil. Ancak ilk iki sezon arasındaki zamanlamayı temel alırsak, 2022 baharında veya yazında Netflix'ten iyi haberler geleceğini umabiliriz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Nobel ödüllü yazar Kazuo Ishiguro'nun Never Let Me Go adlı eseri ekrana uyarlanıyor. Nobel ödüllü yazar Kazuo Ishiguro'nun Beni Asla Bırakma adlı eseri ekrana uyarlanıyor. Roman, Time dergisi tarafından 1923-2005 yılları arasında İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesinde yer almıştı. FX tarafından ekrana uyarlanacak roman daha önce bir sinema filmi olarak beyazperdeye de uyarlanmıştı. 2010'da Carey Mulligan, Andrew Garfield ve Keira Knightley'in kadrosunda yer aldığı film Mark Romanek tarafından yönetilmişti. Filmin senaryosunda ise Alex Garland'ın imzasını görmüştük. Dizi uyarlamasıyla ilgili bilgilerimiz şimdilik kısıtlı. Ancak The Nevers dizisinden hatırlayacağımız yazar Melissa Iqbal'ın bu uyarlamanın kadrosunda yazar olarak görev alacağını biliyoruz. Never Let Me Go, Hailsham adlı bir İngiliz yatılı okulunda kalan ve çocukluktan beri yakın arkadaş olan Ruth, Tommy ve Kathy'nin klon olduklarını ve çığır açan bir tıbbi planda organ bağışçısı olarak hizmet etmek için yaratılmış olduklarını öğrenmelerinin ardından yaşananları konu alıyor. Çok sevdiğimiz bu kitabın, film uyarlamasının ardından nasıl bir ekran yolculuğu olacak, bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2. sezon onayını alan ve yeni nesil tasarımcıları moda dünyasına kazandıran Next in Fashion'ın artık yeni bir sunucusu var. İlk sezonu 2020'de yayınlanmaya başlayan Netflix yapımı Next in Fashion, 18 yarışmacıyı bir araya getirmiş, tasarımlarıyla moda dünyasının yükselen isimlerinden biri olmak için birbirlerine karşı mücadelelerine ev sahipliği yapmıştı. Yarışmayı kazanan Koreli tasarımcı Minju Kim ise şu sıralar imza attığı koleksiyon ve işbirlikleriyle göz önünde. Her ne kadar ilk sezonunun ardından iptal edildiği haberi gelse de, iki senenin ardından Next in Fashion geri dönmeye hazırlanıyor. Sadece küçük bir farkla. Bu kez Alexa Chung'ın yerine Tan France ile birlikte sunuculuğu Gigi Hadid üstlenecek. Yakın arkadaş olan ikilinin bu görevi başarıyla yerine getireceğine eminiz. Bununla birlikte yeni bölümlerin ne zaman yayınlanacağı belirsizliğini koruyor. Zira kimlerin yarışacağına dair seçmeler hala devam ediyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Big Little Lies'ın ardından yine bir Liane Moriarty eserinden uyarlanan Nine Perfect Strangers etkileyici bir fragmanla karşımıza çıkıyor. Güçlü oyuncu kadrosu ve sarsıcı hikayesiyle Big Little Lies kısa sürede oldukça büyük ses getirmişti. Şimdi dizinin kilit karakterlerinden biri olan Nicole Kidman'ın yer aldığı, bir süredir beklenen ve tekrar bir Liane Moriarty kitabından uyarlanan Nine Perfect Strangersın ilk fragmanı yayınlandı. Psikolojik gerilim türünde olan mini seride Kidman, karşısındakini rahatlıkla etkisi altına alan Wellness eğitmeni Masha karakterine hayat veriyor. Nine Perfect Strangers farklı hikayelere ve sorunlara sahip dokuz yabancının şehrin stresinden kaçarak iyileşme umuduyla bir sağlıklı yaşam merkezinde buluşmasını ve ardından gelişen tuhaf olayları ele alıyor. Yakın zamanda Hulu'ya gelecek olan yapım fragmanıyla şimdiden izleme listemizin favorisi olacağının sinyallerini veriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Nisan ayı, merakla beklediğimiz yeni sezonlardan, platformların orijinal yapımlarına uzanan uzun bir izleme listesi sunuyor. Nihayet Akademi Ödülleri'nin sahiplerini bulacağı Nisan ayı geldi çattı. Merakla beklenen gece öncesi, adaylıklarıyla gündem olan filmleri izleyip eksiklerinizi tamamlayabilir ya da online izleme platformlarındaki yeni yapımları değerlendirebilirsiniz. Nisan ayında yerli yapımların da öne çıktığını hatırlatalım. Evet, eski bir dosta tekrar merhaba! 90'lı yıllardan 2000' li yıllara uzanan 6 kişilik bir arkadaşlık dizisi olan Friends tüm zamanların gelmiş geçmiş en çok izlenen yapımları arasındaki yerini hala korumaya devam ediyor. Nisan ayı itibariyle Netflix kataloğunda yerini alan Friends ne izlesem diye düşünenler için bir kez daha sıcacık ve güvenilir kollarını açıyor. Yayımlandığı ilk sezondan itibaren geniş kitlelere ulaşan Handmaid's Tale heyecanla beklenen dördüncü sezonuyla BluTv'de ekranlara gelecek. Yeni sezon 29 Nisan tarihinden itibaren izlenilebilir. Aşkın ne kadar evrensel bir o kadar da benzersiz ve öze l olduğunu bir kere daha hatırlatan bir diziye ne dersiniz? Altı farklı ülkeden, altı farklı yönetmenin, altı aşk hikayesini ele alan mini belgesel 13 Nisan'dan itibaren Netflix'ten izlenebilir. BluTV'nin heyecanla beklenen dizisi Yeşilçam, izleyecileri 1960'lı yılların Türkiye'sinin gölgesinde altın çağını yaşamaya başlayan Yeşilçam yıllarına bir yolculuğa çıkaracak. Çağan Irmak'ın yönettiği; Çağatay Ulusoy, Afra Saraçoğlu ve Selin Şekerci'nin başrollerini üstlendiği dizinin oyuncu kadrosunda Güngör Bayrak, Nilüfer Açıkalın, Altan Erkekli, Yetkin Dikinciler, Özgür Çevik, Ayta Sözeri ve Bora Akkaş gibi isimler de yer alıyor. Yeşilçam Sineması'ndaki bir yapımcının ayakta kalma hikayesine odaklanan dizi 22 Nisan'da izleyicilerle buluşacak. Görünmezlik gücüne sahip utangaç bir genç, hayatını sürdürdüğü mahalleyi korumak için sanatçı olma isteğinden vazgeçip elindeki gücü kontrol etmeyi öğrenmek zorunda kalır. Peki, istediğini elde edebilecek midir? Netflix'in orijinal bilim kurgu dizisi Zero, her türlü zorluğa rağmen pes etmeyen bir gencin hikayesini sunacak. Dizi, 21 Nisan'da gösterime girecek. Başrolünde Casey Affleck ve Brad Pitt'in yer aldığı ve idolü olarak gördüğü Amerikalı haydutun çetesine katılan Robert Ford'un zamanla yaşadığı dönüşümü seyirciye sunan The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford de Nisan ayında BluTV'de yaınlanacak. Robert Hansen'ın romanından uyarlanan film, çok meşhur bir kanun kaçağı olan Jesse James'in özel hayatına odaklanacak. Dikkat çeken yerli yapımlardan biri de Burcu Biricik'in başrolünde yer aldığı, yönetmenliğini Özer Feyzioğlu'nun üstlendiği Fatma dizisi. Sıradan bir temizlikçi olan Fatma'nın işlediği cinayet sonrasında yaşadıklarına odaklanan dizi 27 Nisan'da platformdaki yerini alacak. Norveç yapımı, 30'lu yaşlarından önce milyoner olan dört adamın gerçek hikayesini konu alan Exit, 2.sezonuyla BluTV Nisan ayı seçkisinde yer alacak. Dizinin kadrosunda Simon J. Berger, Agnes Kittelsen ve Pal Sverre Hagen gibi Norveç'in ünlü isimlerinin yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yolunu gözlediklerimiz, yeni keşfedeceklerimiz, merak ettiklerimiz... Nisan ayında ekranda bizi bekleyen yapımlara birlikte bakalım. Tüm zamanların en büyük ikonlarından Marilyn Monroe'nun gizemli ölümü yeniden mercek altında. Marilyn Monroe: Kasetlerdeki Sırlar belgeseli, Monroe'nun gizemli ölümünü yeniden inceliyor ve onu tanıyan insanlarla yapılan kapsamlı röportajların ses kayıtlarını paylaşıyor. Belgesel, 27 Nisan'da Netflix semalarında. Başrollerde Oscar'lı Viola Davis, Altın Küre ödüllü Michelle Pfeiffer, Emmy ödüllü Gillian Anderson'ın yer aldığı, ABD'nin üç ayrı dönemindeki üç ayrı first lady'nin; Eleanor Roosevelt, Betty Ford ve Michelle Obama'nın hikayesini anlatan TheFirst Lady, 18 Nisan'dan itibaren beIN CONNECT'ten izlenebilir. Yönetmen Stephen Frears'ın 2016 yapımı biyografik filmi Florence Foster Jenkins, BLU TV Nisan kataloğunda bizleri bekliyor. Meryl Streep'in En İyi Kadın Oyuncu dalında bir kez daha Oscar'a aday olduğu filmde Streep'in yanında Hugh Grant, Simon Helberg ve Rebecca Ferguson başrolde yer alıyor. Film, kötü sesi ve nota bilgisi olmamasına rağmen opera sanatçısı olmak isteyen, müziğe tutkuyla bağlı zengin bir kadın olan Florence Foster Jenkins'in gerçek hikayesini anlatıyor. Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ve En İyi Soundtrack ödüllerini alan, Adam Driver ve Marion Cotillard'ın başrollerinde yer aldığı, bir stand-up komedyeni ile bir opera şarkıcısının aşkını anlatan, müzikal Annette, sinemalardan sonra ilk kez 10 Nisan'da beIN CONNECT'te izleyicisiyle buluşacak. Eşinin ölümünden sonra Gary , kızı Emma ile birlikte yaşamaktadır. Bir sabah Gary ve Emma trafik kazası geçirir. Emma yol kenarında panik atak geçirirken diğer kazazede Mary , Emma'yı Gary'nin şaşkın bakışları arasında kolayca sakinleştirir. Haftanın ilerleyen günlerinde bir randevuda buluşan Gary ve Mary birbirlerini daha yakından tanımak isterler; ancak kimseyle paylaşamayacağı karanlık bir sırrı olan Mary, daha fazlasını anlatmak konusunda isteksizdir. Başka bir tesadüfi karşılaşmadan sonra Gary istemeden Mary'nin sırrını öğrenir ve dehşete düşer. Buna rağmen ikilinin hayatları birbirleriyle kesişmeye ısrarla devam eder. Yeni bir maceraya hazırsanız, Wolf Like Me, ilk sezonuyla 1 Nisan Cuma günü Amazon Prime Video'da izleyicilerle buluşuyor. Kıvanç Tatlıtuğ'un başrolünde yer aldığı, Netflix'in sevilen dizisi Into The Night evreninin uzantısı olan Yakamoz S-245, bizleri Güneş'ten kaçarken verilen amansız bir ölüm kalım savaşına davet ediyor. Denizaltı ile yürütülen bir araştırmaya katılan bir deniz biyoloğunun, Dünya'yı altüst eden bir felaketin ardından mürettebatıyla birlikte ölüm kalım mücadelesini izleyeceğimiz dizi, 20 Nisan'da Netflix kataloğundaki yerini alacak. Casus gerilim filmi All The Old Knives, 8 Nisan Cuma günü Amazon Prime Video Türkiye'de Prime üyeleriyle buluşuyor. Danimarkalı yönetmen Janus Metz tarafından yönetilen ve Olen Steinhauer tarafından senaryosu yazılan filmde Laurence Fishburne ve Jonathan Pryce da rol alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Onur Saylak ve Hakan Günday ikilisi tekrar bir arada. Huzurlu bir hayat yaşamak için eşiyle birlikte Assos'a yerleşen bir iş insanı aslında huzuru bulmanın o kadar kolay olmadığını fark ederse ne olur? Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Funda Eryiğit'in paylaştığı film, iştah açıcı bir gerilime davet ediyor izleyicileri. Film, 21 Nisan'da Netflix semalarında. Bir finale daha yaklaşıyoruz. Beşinci ve final sezonuyla son kez ekranlara gelen The Marvelous Mrs. Maisel, 14 Nisan 2023'te Prime Video'da üç bölümlük prömiyerle başlayacak ve her hafta yeni bir bölümle yayınlanacak. Bu sezonda Midge, beşinci ve final sezonunda hayallerindeki başarıya her zamankinden daha yakın ama her zamankinden daha yakının hala uzakta olduğunu fark edişini izleyeceğiz. Kwame Alexander'ın çok satan romanından uyarlanan The Crossover, Jalyn Hall, Amir O'Neil, Derek Luke ve Sabrina Revelle gibi isimleri bir araya getiren bir film. Hikaye, iki ünlü basketbol oyuncusu, Josh ve Jordan Bell kardeşlerin hikayesini takip ediyor. 18 Nisan'da Disney+da izlenebilir. Başarısız bir müteahhit ve hüsrana uğramış bir girişimci, trafikte kavga eden iki yabancıyken, en karanlık dürtülerinin esiri olan iki düşmana dönüşür. Steven Yeun ve Ali Wong'u bir arada izleyeceğimiz dizi 6 Nisan'da Netflix'te. Matt ve Khani flört uygulaması Hinge'de eşleştiklerinde birbirlerine vurulurlar. Hatta birbirlerinden o kadar hoşlanırlar ki üçüncü buluşmaları için spontane şekilde birlikte Kosta Rika'ya uçarlar ve Mart 2020'de tüm dünya karantinaya girdiğinde burada mahsur kalırlar. Cennet gibi bir otelde uzun süre birlikte kalmaları gereken çift için bu durum, müthiş bir uyumluluk testine dönüşür. Netflix, yakında platformlarında yayınlanacak olan bir belgeselde onların hikayesine ışık tutuyor. İzlediğimiz ilk fragman ise belgesel filmin, akıllı telefonlarından çekilen yolculuktan anları içeren çiftin deneyiminin derinliklerine ineceğini ortaya koyuyor. Judy Blume Forever, mizah, duyarlılık ve biraz da ergenlik problemleriyle dolu iz bırakan kitaplarıyla milyonlarca okuyucunun kendilerini, cinselliklerini ve yetişkin olmanın ne anlama geldiğini anlama biçimini değiştiren yazarın hikayesini anlatıyor. Sevilen yazarın kendi yetişkinliğe adım atma hikayesini izleyeceğimiz yapım 21 Nisan'da Prime Video'da."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Steven Martin, Martin Short ve Selena Gomez, Hulu dizisi \"Only Murders in the Building\"in 3. sezonunda yeni bir cinayeti daha çözmek için geri dönüyorlar. Hulu'nun sevilen polisiye komedisi Only Murders in the Building'in üçüncü sezonuna geri sayım başlamışken yeni bir fragman sürprizi daha geldi. Arconia adlı bir binanın sakinleri Charles-Haden Savage , Oliver Putnam ve Mabel Mora'nın apartmanda yaşanan cinayetleri çözdükleri dizi, son yılların beğenilen yapımları arasında yer alıyor. Üçüncü sezonun sürpriz isimleri daha önce yapımcı ve başrol Selena Gomez'in paylaştığı bir Instagram videosuyla duyurulmuştu. Yeni sezonda başrol üçlüsünün yanı sıra Paul Rudd ve Merly Streep de dahil oluyor. Paylaşılan fragmanda bu kez bir tiyatro sahnesinde işlenen gizemli cinayetin, üçüncü sezonun temelini oluşturacağı görülüyor. Kahramanlarımız katilin izini sürecekler ve peşine düşecekleri isimlerden biri de muhtemelen Merly Streep olacak. Bu sorunun cevabını öğrenmeye çok az kaldı. Zira üçüncü sezon 8 Ağustos'ta prömiyer yapacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gözlerimiz dolmaya devam edebilir. Ekranların en sevilen aile dramalarından This Is Us ekran yolculuğunu noktalayacağı altıncı sezonuyla yayında. Pearsonlar'a veda ederken bilmemiz gereken her şeyi derledik. NBC'nin hit projelerinden This Is Us ekranlara geldiği andan itibaren etkileyici reytingler topladı ve izleyicileri tarafından çok sevildi. Başarısının alametifarikası yanlışları, doğruları, eksikleri ve hatalarıyla Pearson ailesinin her bir ferdini izleten etkileyici senaryo ve oyunculuklardı elbette. Başrollerde Milo Ventimiglia, Mandy Moore, Sterling K. Brown, Chrissy Metz ve Justin Hartley'in yer aldığı dizi, yayınlandığı ilk sezondan beri ekranların unutulmaz dizileri arasında yerini çoktan almıştı. Tüm bu beğenilerin yanı sıra This Is Us, ödül sezonunun da öne çıkan yapımlarından biri olmuş, Ventimiglia, Moore, Brown ve Chrissy Metz'e Emmy adaylıkları kazandırmıştı. This Is Us'ın yaratıcısı Dan Fogelman, EW'ye verdiği röportajda Rebecca ve Miguel'in ilişkisinin 6. sezonun büyük bir parçası olacağını ve Jack merkezli bir bölüm için Milo Ventimiglia'nın \"tüm dizinin en iyi bölümü\" olabileceği yorumunu yaptığını aktardı. Mendilleri hazırlayın. Milo Ventimiglia, Mandy Moore, Sterling K. Brown, Chrissy Metz, Justin Hartley, Susan Kelechi Watson, Chris Sullivan ve Jon Huertas'tan oluşan çekirdek kadro son sezon için geri dönecek. Ayrıca Griffin Dune, Caitlin Thompson, Eris Baker, Faithe Herman, Lyric Ross, Asante Blackk ve Chris Geere'in de geri dönmesi bekleniyor. Final sezonu toplam 18 bölümden oluşacak. Prömiyer sırasında oyuncu kadrosu, üç büyüklere odaklanan başka bir bölüm üçlemesi ve annesinin ölümüyle ilgili Jack merkezli bir bölüm olacağını söylemişti. Bildiğiniz gibi spin-off'ların, reunion haberlerinin havada uçtuğu bir dönemdeyiz. Hal böyle olunca, henüz veda bile etmeden This Is Us için böyle bir şey mümkün mü sorusu akıllara geliyor. Şu anda, This Is Us spinoff'u için bir plan yok, ancak yaratıcı Dan Fogelman da fikrin kapısını tamamen kapatmıyor. Yine EW'ye verdiği demeçte herhangi bir planı olmasa da her şeyin mümkün olabileceğini açıklıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Bridgerton'un yıldızı Phoebe Dynevor, yeni sezon için çekimlere devam ederken, bir başka dizi projesi için şimdiden yerini ayırdı. Bridgerton dizisiyle bir anda hayatımıza giren Phoebe Dynevor, yükselişine devam ediyor. Kırmızı halı seçimleri ve iş birlikleriyle moda dünyasını da es geçmeyen genç yıldız, yeni sezonun çekimlerine devam ederken bir başka dizi projesi için şimdiden yerini ayırdı. Yazar Julia Quinn'in çok satan romanlarının uyarlaması olan Bridgerton'dan sonra Dynevor aynı stilde devam ederek bir başka uyarlamayla karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Amazon yapımı Exciting Times İrlandalı yazar Naoise Dolan'ın 2020 yılında aynı adı taşıyan romanının bir uyarlaması olacak. Modern bir aşk hikayesinin farklı bir yorumla ele alındığı yapımda Dolan yardımcı yazarlığı ve yönetmenliği üstlenirken, Phoebe Dynevor'da hem kamera önünde hem de baş yapımcı olarak kamera arkasında görev alacak. Ava karakterine hayat verecek Dynevor dışında henüz diğer karakterler ve yayın tarihi hakkında kesin bir bilgi yok; ancak ilerleyen zamanda genç yıldıza eşlik edecek sürpriz isimlerin açıklanması hayli olası."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İşte şimdi her şey değişebilir ve heyecanlanmaya başlayabiliriz. Phoebe Waller-Bridge'in henüz adını bile bilmediğimiz Amazon dizisinin çekimleri 31 Aralık'ta başlıyor. İşte şimdi her şey değişebilir ve heyecanlanmaya başlayabiliriz. Phoebe Waller-Bridge'in henüz adını bile bilmediğimiz Amazon dizisinin çekimleri 31 Aralık'ta başlıyor. Killing Eve, Crashing ve 2019'da En İyi Komedi Dizisi de dahil olmak üzere altı Emmy kazanan Fleabag'in yaratıcısı Waller-Bridge'in ikonikleşen bir sonraki projesi merakla bekleniyor. Son olarak Donald Glover ile bir araya geleceği, yeni Mr. & Mrs. Smith projesinden çekildiği haberleriyle gündemdeydi Phoebe Waller-Bridge. Hemen ardından Prime Video, yıl sonuna kadar çekime başlayacak yeni Waller-Bridge imzalı bir diziyi doğrulamıştı ancak ne olacağına dair hiçbir fikrimiz yoktu. Açıkçası henüz değişen bir şey yok ancak en azından 31 Aralık'ta çekimlerinin başlayacağı bildirildi. İsmini bile bilmediğimiz yeni dizi, Bu, Waller-Bridge'in Amazon Studios ile Eylül 2019'da imzaladığı üç yıllık devasa anlaşma kapsamında yarattığı ilk yapım olmasın yönüyle de dikkat çekiyor. Bilgilerimiz çok kısıtlı ve görünen o ki dizi hakkındaki her şeyi kırıntıları toplayarak yavaş yavaş öğreneceğiz. Waller-Bridge'in yapımcı ve yazar koltuğunda oturduğunu da ekleyelim. Şimdilik gözümüz 31 Aralık'ta başlanacak çekimlerde ve paylaşılması muhtemel fotoğraflarda. Tabii yükselen beklentilerimizle beraber."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Daha öncesinde A Royal Romance ve Becoming Royal filmleriyle Prens Harry ve Meghan Markle'ın hayatını anlatan iki yapımın ardından Escaping The Palace serinin üçüncü filmi olarak karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Prens Harry ve Meghan Markle'ın hayatı hiç şüphesiz Prenses Diana'nın yarattığı etkiye en yakın şekilde ilerleyen hikayelerden biri. Flört aşamalarından düğünlerine kadar gündemdeki yerlerini hiçbir zaman yitirmeyen çift yaşadıkları olaylar, kraliyet ailesinden ayrılışları ve son olarak Oprah Winfrey'e verdikleri röportajla izi asla silinmeyecek bir sarsıntı yarattı. Lifetime kanalı daha önce Harry & Meghan: A Royal Romance ve Harry & Meghan: Becoming Royal filmlerinin ardından Oprah'a verilen son röportajdan da ilham alarak serinin üçüncü filmi olan Harry & Meghan: Escaping the Palace için kolları sıvadı. Çiftin oğulları Archie doğduktan sonra göğüsledikleri zorluklara, onların kraliyet ailesinden ayrılmalarına neden olan gelişmelere ve yeni hayatlarına odaklanacak olan film için tüm dünya çapında casting çalışmaları da başladı. Daha öncesinde iki film için de farklı isimlerle çalışan kanal son yapım için de farklı isimlere yönelmeyi planlasa da bu konuda henüz bir ip ucu yok. Genelde çekimler konusunda hızlı bir yol izleyen Lifetime'ın yeni filmi de 2021 yılı bitmeden tamamlayacağı ön görülüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hastings Dükü'ne veda etmeye hazır mısınız bilinmez ancak bu role hayat veren Rege Jean Page, dizinin ikinci sezonunda yer almayacağını duyurdu. Pandemiyle birlikte iyice daralan hayatlarımızdan dolayı mı yoksa gerçekten başarılı bir yapım olduğu için mi bu kadar talep gördü Bridgerton, biraz tartışmaya açık bir durum sanıyorum ki. Yine de Netflix'in en çok izlenen dizilerinin başında geldiği su götürmez bir gerçek. Bridgerton'ın böylesine sükse yapmasına zemin hazırlayan ise Daphne ve Hastings Dükü Simon arasındaki tutkulu aşk hikayesiydi aslında. Peki, bu denklemin bir parçasını işin içinden çıkardığımızda durumlar nasıl ilerler dersiniz? İşte onu dizinin ikinci sezonunda göreceğiz zira yakışıklı Dük, artık fiziksel olarak Bridgerton'ın bir parçası olmayacak. Hem dizinin hem de Rege-Jean Page'in Instagram hesabından yapılan paylaşımla birlikte duyurulan bu haber, Kim Kardashian'ı bile şaşkına çevirmiş durumda. Azımsanmayacak derecede büyük bir başarı yakalamışken neden diziden ayrıldı diye sormak, en büyük hakkımız elbette. Ancak Page'in belirttiğine göre, bu ani verilmiş bir karar değil. Yani Simon'ın varlığı zaten en başta tek sezonla sınırlıymış. Bu nedenle ikinci sezonda Daphne'nin aşk hikayesini bir kenara bırakıp, abisi Anthony Bridgerton'ın evlilik sürecini izliyor olacağız."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İçimize ısıtan bu film türünde karşımıza çıkan klişeler. Romantik komedilerin mevsimi. Vogue olarak, her zaman popüler olan bu türün iyi, kötü ve çirkin unsurlarını sizler için mercek altına alıyoruz. Bu haftanın odağında romantik komedi klişelerine ve erkek egemen yazarların odalarının asla bıkmadığı dokuz karakter klişesi var. Sakın bu hisleriniz nedeniyle kendinizi kötü hissetmeyin. Onun yerine hayatının en mutlu gününü sabote etmeye çalışarak savaş başlatın . Tabii ya, bu kişiyi önemsiyorsunuz. Eğer 36 beden üstü biriyseniz, bir romantik komedi kahramanı olmayı unutun. Ya da karakterinizi tanımlarken herkesin ilk olarak kilolarınızdan bahsedeceğini aklınızın bir kenarına not edin. Ne yazık ki romantik konedi evreninde Hugh Grant veya Colin Firth gibi yakışıklı birinin size aşık olması için 36 beden bir vücuda ve toplumun belirlediği güzellik standartlarına sahip olmalısınız. Eğer bu ikisine sahip olmadığınız halde size aşık oldularsa bunu açıkça kahramanca bir davranış olduğunu sakın unutmayın. Şarkı söyleme ve dans etme yeteneklerinizin göz ardı edildiğini düşünüyorsanız, bir okul ya da şirket partisinde kendinizi sahneye atarak bu yeteneklerinizi tüm dünyayla paylaşmaktan korkmayın. Özellikle de hayatınızın aşkı oradaysa bu hareketinize size yepyeni kapılar açacak. Biliyoruz başta çok utanacaksınız ama emin olun buna değecek. Kişi 30 yaşına bastığı anda bundan sonraki tüm flört, seks ve ilişki ihtimallerinin imkansız hale geleceğini sakın unutmayın. Aksi halde 30 yaşı özellikle de kadınlar için bir tabu olarak görenlerin gözünde kelimenin tam anlamıyla kimsenin görmek istemediği, çocuksuz ve mutlu olabilirsiniz. Aman dikkat! Kendi umutlarınız, hayalleriniz ve romantik özlemleriniz var mı? Hemen unutun ve bu isteğimiz için bizi bağışlayın. Romantik komedilerdeki amaç bellidir, bilirsiniz. Dağınık kaşlar, belirgin gözenekler, dağınık saçlar ve gözlükler romantik komedilere ait değildir. Küçük bir Avrupa ülkesinin tahtının varisi olduğunuzu bir türlü kabullenemiyor ve kendinizi Paolo'nun ellerine teslim edemiyorsanız kendinize bir uçak hangarı bulun ve hemen Michael Caine'i işe alın. Geleneksel romantik komedi kahramanlarının aksine aşkı aramak yerine kendinize iyi bir kariyer inşa etmek istiyorsanız iki farklı sonuca da razı oldunuz demektir: Erkek egemenliğinde olan bir dünyada Ann Taylor kostümüyle varlığınızı kabul ettirmeye çalışmak ya da başarıya ulaşarak bir ofise sahip olmanın aşktan daha önemli olduğunu düşünmek. Eğer siz birinci kategorideyseniz paniğe kapılmayın çıktığınız yolda emin adımlarla yürürseniz pes etmeden bir gün başarıya ulaşır ve iş hayatında aradığınız aşkı bulabilirsiniz. Ancak hissettiğiniz ikincisiyse ne düşünürseniz düşünün aşk bir gün her şekilde hiç beklenmedik bir yerde kapınızı çalar. Hayat boyu sürecek bir ilişki kurma düşüncesiyle Armani takımınız içinde ter mi döküyorsunuz? Hiç kendi düğününüzden kaçmak için bir yabancının atına el koydunuz mu? Çocukluk travmalarınızı anında unutmanıza ve kişilik özelliklerini tanımlamanızı sağlamak için terapi öneriyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kimi zaman teslim tarihleriyle boğuşan kimi zaman hayalindeki o büyük aşkı işi sayesinde bulan, kurgusal dünyaların gazeteci ve dergicileri hatırlıyoruz. Kimi zaman teslim tarihleriyle boğuşan kimi zaman o büyük aşkı yaptığı bir haber ya da yazdığı bir yazı vesilesiyle bulan, kurgusal dünyaların gazeteci ve dergicileri hatırlıyoruz. Bir dergide çalışan Andie Anderson'ın görevi, bir erkeği önce kendisine aşık etmek sonra da 10 gün içinde ondan ayrılmasını sağlamaktır. Üstelik bu hikayede sadece Andie'nin değil, kurbanı olarak seçtiği Benjamin Barry'nin de bir görevi vardır: O da bir kadını 10 gün içinde kendisine aşık edebileceğine dair patronlarıyla iddiaya girer. Uzun lafın kısası, ikisi de kendi çıkarları uğruna birbirlerini kandırırlar ancak aşka da karşı koyamazlar. Andie'nin gazetecilik yönüne gelirsek... Andie sadece ayakkabılar, moda, güzellik gibi konular hakkında yazmaktan çok daha fazlasını istiyor. Ancak son makalesinden de anladığımız gibi etik değerler pek de umrunda değil gibi. Şu sıralar Firefly Lane dizisinde bir televizyon sunucusunu canlandıran Katherine Heigl daha öncede The Ugly Truth'da Abby Richter adında bir sabah programı yapımcısı olarak karşımıza çıkmıştı. İlişkilerden yana yüzü gülmeyen ancak çalışkan ve çok başarılı bir program yapımcısıdır. Doğru kişiyi bulacağına olan inancı devam etse de onun için en öncelikli şeylerden biri, TV programlarının reytingleridir. Kendisinden her yönüyle farklı olan Mike'ın yapımcılığını üstlendiği programın sunucusu olması keyfini kaçırsa da başarı için kabullenmek zorunda kalır. İkilinin bir anlaşmayla başladıkları ilişkileri elbette bir romcom klasiği olarak tutkulu bir aşka dönüşür. Reytingler mi? Elbette aşırı uçlardaki tavırlarıyla öne çıkan Mike başarılı olmuştu. Tüm zamanların en ikonik romantik komedi filmlerinden The Devil Wears Prada, gerçeklikten ödünç alarak kurulan kurgusal dünyada, en önemli moda dergilerinde geçen hikayesiyle hem moda hem de dergicilik dünyasına dair geniş bir kesit sunuyordu. Başrolünde Anne Hathaway ve Meryl Streep izlediğimiz dizi bizi dergicilik dünyasının toz pembe yönlerinin yanı sıra nasıl sıkı bir çalışma temposu gerektirdiğini de göstermişti.Kahramanımız Andy gerçek bir gazeteci olmak istediği için Runwayden ayrılmıştı ancak biz hala Miranda Priestly'nin ve ne kadar zor olursa olsun bize ilham veren büyülü dergicilik dünyasının tarafındayız. Ve tabi ki herkesin idolü Carrie Bradshaw... Sezonlar boyunca arkadaşları ve kendi hayatından hareketle, merak etmeden duramadığı sorularıyla en unutulmaz gazeteci karakterlerden biriydi şüphesiz. Carrie'yi daha ilişkilerindeki yanlış kararlarıyla hatırlasak da karakterin bilgisayar başına geçtiği anları unutmak mümkün değil. Başarılı bir köşe yazarı olduğunu anladığımızı ancak çok daha fazla detaya sahip olmadığımızı da not düşelim. Bu arada ikonik dizinin yıllar sonra ekrana gelen yeniden çekimi And Just Like That'ta Carrie'nin bir podcast programına başladığını da gördük. Carrie, bu meslekte var olmak için çağa uyum sağlaması gerektiğini öğrenmiş olmalı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tasarımcı Roy Halston Frowick'in hayat hikayesini merkezine alan dizinin başrolünde Ewan McGregor yer alırken, moda dünyasında geçmişe doğru bir yolculuk da bizleri bekliyor. Çığır açan moda anlayışlarıyla sektöre yön vermiş pek çok tasarımcı mevcut. Bunların içinde Roy Halston Frowick'i de asla atlamamak gerek. Önceleri sadece modellere ayrılmış podyumlara ünlüleri davet eden, John F. Kennedy'nin yemin töreni sırasında eşi Jackie'nin turkuaz ceketine uygun tasarladığı şapkayla kısa sürede fark yaratan, 1969 yılında kurduğu markasıyla 70'ler tarzını şekillendiren, lüks kesimleriyle Studio 54 döneminin önemli bir tasarımcısı olan, kısacası tüm dünyaya Amerikan modasını tanıtan bir isim o. Böylesine ikonik bir tasarımcı, hem hatırlanmayı hem de yeni nesil tarafından tanınmayı kesinlikle hak ediyor. Ryan Murphy de böyle düşünmüş olacak ki, Roy Halston Frowick'in muhteşem yükselişine ve düşüşüne odaklanan ve Netflix'te yayınlanan Halston isimli 5 bölümlük bir mini diziye imzasını atıyor. Tasarımcı gibi Indiana'da büyüyen Murphy, tasarımcının kendisi için de önemli bir figür olduğunu belirtiyor. Sıfırdan başlayarak kariyerinde zirveyi görmesi, yapımcıya gerçekten ilham vermiş dizinin hazırlık sürecinde. Gelelim dizinin konusu kadar ilgi çeken ve konuşulan oyunculuk performanslarına. Roy Halston Frowick'e hayat veren Ewan McGregor, bu diziyle de kendine bir kez daha hayran bırakıyor. Ancak Halston'ın kadrosunda yer alan iki isim var ki, izleyenlerin çoğundan tam not almayı başarıyorlar. İlki, tasarımcının ilham perilerinden biri olan ve mücevher tasarımlarıyla çığır açan Elsa Peretti'yi canlandıran Rebecca Dayan... Diğeri ise Krysta Rodriguez oluyor. Başarılı oyuncu, tasarımcının en yakın arkadaşlarından biri olan Oscar ödüllü aktör Liza Minnelli'ye hayat veriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Samantha Jones şehre dönebilir mi? Sorunun cevabını Sex and the City'nin yapımcısı Michael Patrick King veriyor. Sex and the City'nin, And Just Like That adlı yeni bir uyarlamayla ekranlara döneceğini öğrendikten kısa bir süre sonra serinin belki de en sevilen karakteri Samantha'nın dizide yer almayacağını öğrenmiştik. Fragmanlar, setten gelen fotoğraflar derken And Just Like That'e kavuştuk ve hatta neredeyse yarıladık. Bölümler boyunca Samantha'yı ekranda göremiyorduk ama Cattrall'ın yokluğu için bir geçici çözüm bulunmuştu. Samantha, mesajlarıyla izleyicilere Londra'dan Ben buradayım! diyordu. Cevabı biz değil, Sex and the City'nin yapımcısı Michael Patrick King veriyor. Variety'e verdiği röportajda seriyle ilgili soruları yanıtlayan King, Kim'in artık Samantha olmamasının ancak varlığının yine de hissedilmesinin ve bunu yazmanın heyecan verici olduğunu belirtirken, Carrie'nin belirli zamanlarda Samantha'ya ulaşmasını ilginç buldum diyor. King, Kim Cattrall'ın seriye geri dönme ihitimaliyle ilgili soruya ise net bir şekilde Hayır, bu gerçekçi bir beklenti değil. diyerek yanıt veriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and The City'nin devamı And Just Like That, Samantha Jones'un eksikliğinde açılışını yaptı. Ancak ilk bölümden yansıyan görüntüler muhtemel bir geri dönüşün sinyallerini veriyor. Öncelikle eğer And Just Like That'i henüz izlemediyseniz bu yazı spoiler ögeler barındırıyor. Sex and The City'nin merakla beklenen And Just Like That uyarlaması geçtiğimiz günlerde izleyicisiyle buluştu. Çekimler aşamasında bile her görselin detaylarıyla incelendiği dizi, Samantha Jones olmadan yoluna devam edeceğini açıklamıştı. Bu karar ilk etapta tepki çekse de ikonik yapım popülerliğini yitirmedi. Setten gelen görüntülerle her zamanki gibi moda zevki yüksek ve keyifli bir bölüm beklenirken Mr.Big'in vedası izleyiciye ters köşe duygular yaşatmıştı. Carrie'nin Mr. Big için düzenlediği cenaze töreninde ise Samantha Jones'un gönderdiği çiçek dikkat çekti. Özellikle çiçek istemediğini belirtmesine rağmen Carrie'nin, Jones'un gönderdiği çiçekleri tutması ve ekranlara yansıyan not muhtemel bir geri dönüşün sinyallerini veriyor olabilir. 2021 Kasım ayında bir kaynak Daily Mail'e Samantha Jones karakterinin öldürülmeyeceğini söylemişti. Kaynak ayrıca; Hepimiz Kim'i özlüyoruz ve ikinci sezon için geri gelmesini umuyoruz. Kapımız her zaman kendisine açık, o serinin önemli bir parçası.\" dedi. Dizinin kilit karakterlerinden biri olan Jones'un eksikliği ilk bölümde de sıklıkla dile getirilirken yapımın ilerleyen zamanlarda Kim Catrall'ı ikna edip edemeyeceği merak konusu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kim Cattrall efsanevi karakteri Samantha Jones'u \"And Just Like That\"ın 2. sezon finalinde tekrar canlandıracak. Sex and the City'nin, And Just Like That adlı yeni bir uyarlamayla ekranlara döneceğini öğrendikten kısa bir süre sonra serinin belki de en sevilen karakteri Samantha'nın dizide yer almayacağını öğrenmiştik. Geri dönen dizinin on bölümlük ilk sezonunda, Samantha'yı ekranda görmedik ama Cattrall'ın yokluğu için bir geçici çözüm bulunmuştu. Samantha, mesajlarıyla izleyicilere Londra'dan Ben buradayım! diyordu. Aralarının bozuk olduğunu anlıyorduk ancak yine de Carrie'ye desteğini hissettiriyordu. Oyuncu Kim Catrall'a, defalarca Samantha Jones'un şehre dönme ihtimali soruldu. Ancak o, her seferinde hikayesinin bittiğini söylüyordu. Üstelik herkesin bildiği bir başka şehir efsanesi daha vardı: Catrall, başta Parker olmak üzere ekiple bir dizi sorun yaşıyordu. Geri dönüşün tüm kapılarını kapatmıştı. Fakat o kapanan kapı, son bir kez tek bir gece için açıldı. Variety'nin özel haberine göre Kim Cattrall ikinci sezon finalinde dizide yer alacak. Kaynakların aktardığına göre Cattrall, görüneceği tek sahnenin çekimlerini 22 Mart'ta New York'ta gerçekleştirdi. Sarah Jessica Parker dahil olmak üzere hiçbir oyuncu ve yapımcı Michael Patrick King ile görüşmeden çekimleri bitirdi. İkinci sezon finalinde Samantha'nın Carrie ile bir telefon konuşması yaparken görüleceği belirtildi. 22 Haziran'da başlayacak ikinci sezonun son bölümünde Samantha'yı tek başına telefonla konuşurken göreceğiz. Muhtemelen hattın diğer ucunda Carrie olacak. Samantha Jones'un şehre dönüşü bununla mı sınırlı kalacak, bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sandra Oh, The Chair'de Ji-Yoon rolüyle karşımıza çıkarmaya hazırlanıyor. Aslında Sandra Oh, diziyi izlemek için yeterli bir sebep ama tek neden elbette bu değil. Dizi, prestijli bir üniversitede akademisyen olarak çalışan Ji-Yoon Kim'in hikayesine odaklanıyor. Oh, Pembroke Üniversitesi'nde İngilizce Bölüm Başkanlığı'na yeni atanan profesör Dr. Ji-Yoon Kim'i canlandırıyor. Dr. Ji-Yoon Kim, bu görevdeki ilk kadın ve üniversitenin az sayıdaki beyaz olmayan personelinden biri olarak çeşitli zorluklarla baş etmek zorunda. Sandra Oh'un, Killing Eve'deki yükselişinin ardından nasıl bir projeyle kariyerine devam edeceği merak konusuydu. The Chair, kurumsal ırkçılık ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele eden bir karakterin hikayesini anlatarak Oh'un doğru ve anlamlı bir adım attığını da gösteriyor. Oh, geçtiğimiz aylarda Los Angeles Times'a verdiği röportajda senaryonun kendisini etkilediğini belirterek, Korece bir isme sahip olmak bile , sadece işleri normalleştirme yolunda çok önemli. Aşina olmadığınız bir ismi duyabilmek güzel, üstelik karakterler adımı doğru söylüyor. demişti. Ayrıca Oh, 2019'da, üçüncü sezonunda yürütücü yapımcılığını da üstlendiği Killing Eve'deki deki rolüyle birden fazla Altın Küre ödülü kazanan ilk Asyalı aktris olmuştu. The Chair, ayrıca Game of Thrones'un yaratıcıları David Benioff ve D.B. Weiss'ın Netflix'teki ilk projeleri olmasıyla da dikkat çekiyor. The Chair ile Sandra Oh'u Pembroke Üniversitesi'nde İngilizce bölümünün ilk kadın başkanı olan Ji-Yoon rolüyle izleyeceğiz. Oh'un yanı sıra kadroda Holland Taylor, Bob Balaban, Nana Mensah, Everly Carganilla ve David Morse gibi isimler bir arada olacak. Sandra Oh'un Netflix'e gelmesi için geri sayımı başlatabiliriz. Her biri 30 dakikadan oluşan altı bölümlük The Chair, 20 Ağustos Cuma günü izlenebilecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. David Benioff ve D.B. Weiss'ın Netflix'teki ilk projesi, Sandra Oh'lu The Chair'in yayın tarihi belli oldu. Sandra Oh'a Cristina Yang olarak aşık olmuş, Eve Polastri rolüyle hayran kalmış olabiliriz. Şimdi de Ji-Yoon ile tanışmaya gün sayıyoruz. Netlix'in yeni dizisi The Chair Sandra Oh'u Pembroke Üniversitesi'nde İngilizce bölümünün ilk kadın başkanı olan Ji-Yoon rolüyle karşımıza çıkarmaya hazırlanıyor. HBO'nun ikonik yapımlarından Game of Thrones dizisinin başındaki isimler olan David Benioff ve D.B. Weiss projenin yürütücü yapımcılığını üstlenecekken, dizinin yaratıcı ismi Amanda Peet olacak. Her bölümün yaklaşık yarım saat süreceği dizi altı bölümden oluşacak. Sandra Oh'a Transparent ile tanınan, yapımcı ve yönetmen kimlikleriyle de tanınan Jay Duplass eşlik edecek. Hatırlayacağınız üzere Oh, 2019'da Killing Eve ve 2005'te Grey's Anatomy'deki performanslarıyla iki Altın Küre ödülü kazanmıştı. Oh, hayranlarının yeni çalışmalarına yıllar boyunca Grey's Anatomy'ye gösterdikleri kadar sevgi göstereceğini umduğunu dile getirmişti. Oh, katıldığı bir podcast programında da \"Gelin, oynadığım ve Asya-Amerikan deneyimine çok daha derinlemesine entegre olan karakterleri görün\" diyerek sevenlerine çağrıda bulunmuştu. The Chair, 27 Ağustos Cuma günü Netflix'te gösterime girecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sarah Jessica Parker, geçmişe dönüyor ve 'Sex and the City'nin çıplak sahnelerini neden reddettiğini açıklıyor. And Just Like That'in ikinci sezonunun dumanı üzerinde tüterken bir yandan da oyuncuların katıldığı programları izliyor, röportajlarını okuyoruz. Böylece tüm zamanların en ikonik dizisi 'Sex and the City' hakkında belki de daha önce hiç duymadığımız bilgiler öğreniyoruz. HBO efsanesi 'Sex and the City' tam altı sezon sürdü. Bu süreç boyunca hayatlarına konuk olduğumuz dört kadının ilişkilerini, arkadaşlıklarını, kariyerlerini ve seks hayatlarını izledik. Lakin her şeyin konuşulup tabuların yıkılmaya çalışıldığı bu dizide bir 'kural' ya da isterseniz 'karar' vardı. Dizinin aynı zamanda yapımcısı başrol oyuncusu Sarah Jessica Parker hiçbir zaman çıplak bir sahnede yer almadı. Hatta bu konuda yapımcı Darren Star'ı da bilgilendirdiğini öğrendik. Star da oyuncunun çekincelerine ve kararına saygı duymuş, herhangi bir baskı yapmamış."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehre dönüyoruz. HBO'nun yeni dönem hitlerinden And Just Like That ikinci sezonuyla bir kere daha çok sevdiğimiz eski bir dostla karşılaşma imkanı sunuyor bize. Üstelik ihtimaller hala heyecanlı, sürprizler hala şaşırtıcı. Carrie, Samantha, Miranda ve Charlotte'ın ilk defa ekranlarda boy gösterdiği, 'Sex and the City' dizisinin yayınlanmasının üzerinden tam 25 yıl geçti. Dile kolay tam 25 yıl... Bu sürede hayatınızda, dünyada olup bitenleri gözden geçirin. Neler neler olmadı ki... 20'li yaşlarımın ilk yıllarında tanıştım Sex and the City ile. Yeni bir şehre, en yakın arkadaşlarıyla gelmiş, hayatı keşfetme konusuna oldukça hevesli ve iddialıydım. Seks ve ilişkiler hakkında köşe yazarlığı yapan Carrie ve en yakın üç kadın arkadaşının, 30'lu yaşlarının ikinci yarısında New York'ta ilişkileri ve hayatı anlamaya çalışırken biz de onların hayatlarına konuk oluyorduk. O dönemde 30'lu yaşlarını izlediğimiz dört kadının verdiği güveni, ihtimallerin heyecanını düşündükçe kalbim hala olağan ritminden hızlı atıyor. Çünkü, sahip olduğumuz hayat koşullarına, coğrafi ve kültür farklılıklarımıza rağmen bu kadınlarla ortak dertlerimiz ve hayallerimiz vardı. Üstelik hiçbirimiz yalnız değildik. Hepimizin ailesi gibi gördüğü yakın bir arkadaş grubu, benzer soru işaretleri, sorunlu ilişki deneyimleri ve hatta Mr.Big'i bile vardı... Karakterlerin dibi gördüklerini de izledik, ilham veren başarı hikayelerini de. Ancak ne olursa olsun birbirlerinin yanında olmaya ve yargılamamaya çalıştılar . Her birimiz yaşadığımız şehirlerde müdavimi olduğumuz mekanlarda, en yakın arkadaşlarımızla sırlarımızı paylaşırken aslında SATC kadınlarına da selamlarımızı gönderdik. Tam da bu nedenle izlenecekler listenizde sizleri bekleyen onlarca yeni dizi varken siz de kendinizi, daha önce birçok kere izlediğiniz halde, yeniden Sex and The City izlerken buluyor olabilirsiniz, biliyorum. Bazen bir cuma akşamı kaçamağında, bazen arkadaşlarla yapılan pijama partilerinde, bazen ise kendimizi şımartmak için yataktan çıkmadığımız miskin bir günde bizlere eşlik etti. Bugün -hala- dünyanın farklı ülkelerinden, farklı yaşlardaki pek çok kadın Sex and the City ile bir araya geliyor, unutulmaz sahneleri paylaşıyor. Bu sonsuz bir döngüde devam edebilir, şaşırmam. Ancak sonra başka bir sürpriz daha geldi. En sevdiğimiz arkadaş grubu şehre geri döneceğini müjdeledi. Bu kavuşmanın getireceği coşkunun yanı sıra endişleri de beraberinde getirdi elbette. Çok severek izlediğimiz herhangi bir yapımı yıllar sonra yeniden ekranlara gelmesini katılmak zorunda olduğumuz bir mezunlar buluşmasına benzetiyorum. Katılmak istiyorsunuz çünkü, o yıllara, eski dostlara, anılarınıza en çok da eski kendinize duyduğunuz tarifsiz bir özlem var. Ama bir yandan da çekiniyorsunuz. Çünkü ne siz, ne zaman, ne karşınızdakiler kısacası hiç kimse eskisi gibi değil. Karşılaşacaklarınızın sizi pişman etme, üstelik daha da kötüsü sahip olduğunuz o güzel anıları mahvetme ihtimali var. Bu cümlelerin hepsini geri dönen bir dizi için de söylemek mümkün. İşte tam da böyle bir ruh haliyle ekran karşısına geçtik. And Just Like That... için. Şehir değişmişti, kahramanlarımız değişmişti ve inanır mısınız ikonik Hiçbir şey sonsuz değildir. Hayaller değişir, trendler gelip geçer ancak dostluk her zaman daimdir cümlesi bile öyle olmadığını göstermişti. Artık Samantha yoktu, uzaklara Londra'ya gitmişti. Ve anlıyorduk ki araları bozuktu. Yeni başlangıçlar, kendini yıllar sonra keşfedenler, günümüz koşullarına uyum sağlama çabaları izliyorduk. Hayat gibiydi aslında. Hiç gitmez dediklerimiz gitmiş, çok uzak -hatta imkansız- gibi görünen kayıplar tüm soğukluğuyla karşımıza çıkmıştı. Ama buna rağmen yenileri de girmişti hayatımıza. Belki alışkın değildik ama hayat gibi SATC evreni de sonsuz ihtimallerle doluydu ve bu heyecan vericiydi. Aslında ilk bölümüyle birlikte, büyüleyici bir kaçış dünyasına adım atmıştık biz de: Parlak ışıklı bir kahvaltı mekanı, COVID neredeyse yok olmuş gibi, seks ve moda yine iş başında. Baş döndüren ilk bölümden sonra elimizde şunlar vardı: Miranda alkolik olmuştu, Samantha arkadaşlarını terk etmişti, Charlotte ebeveynlik sınavı veriyordu, Mr.Big ölmüştü ve internet Carrie'yi kocasını pasif bir şekilde öldürmekle suçluyordu. Michael Patrick King tarafından yazılan ilk seride, Bradshaw, Mr.Big'in ölümünden sonra 50'li yaşlarında bekar bir kadın olarak hayatını sürdürmeye çalışıyordu bu kez. Miranda, Steve'den ayrılarak, non-binary komedyen partneri Che Diaz ile yeni bir hayata adım atıyordu. Kim Cattrall, projede yer almayı reddetse de karakteri Samantha Jones mesajlarıyla varlığını hissettiriyordu. Sonrası göz açıp kapatma hızında geçti. İtiraf edeyim onları yıllar sonra görmek mutlu etmişti ama bu geçici bir mutluluktu. Bir süre sonra -geçmişe duyulan özlemin de etkisiyle- dizideki saçmalıklara odaklanmaya başladım. Karakterlerin bu kadar değişmesini yadırgıyordum, kabullenmiyordum. Aslında ben geçen zamana ve değişen hayata öfkeleniyordum. 30'lu yaşlarıma gün sayarken izlediğim bu yeniden çekimde artık ihtimaller yıllar önceki gibi heyecan vermiyordu. 30'lu yaşlarımda onlar gibi olmak istediğim kadınların 50'li yaşlarını görmek bu kez iyi gelmemişti. Fakat tüm bunlar eski dostları görmezden gelmeye de engel olmadı. Evet, ikinci sezonu çok olmasa da inceden kendini hissettiren bir merakla bekliyorum. Öncelikle Sarah Jessica Parker, Cynthia Nixon ve Kristin Davis'in 2. Sezon için geri dönecekleri onaylandı. Ayrıca Miranda ve Charlotte'un ilgili ailelerinden daha fazlasını göreceğiz: Harry Goldenblatt rolünde Evan Handler, Lily rolünde Cathy Ang ve Rock rolünde Alexa Swinton, ayrıca David Eigenberg'den Steve Brady ve Niall Cunningham'dan Brady Hobbes. Ve biri daha şehre dönecek. Üstelik çok sevdiğimiz ve özlediğimiz biri. Geçen hafta gelen sürpriz bir haberle Samantha Jones'un tek bir gece ve tek bir sahne için diziye geri döneceği açıklandı. Samantha'yı sezon finalinde göreceğiz. İlk sezonda olduğu gibi, And Just Like That 2. Sezonun ana olay örgüsü, bölümler yayınlanana kadar gizli tutulacak, ancak bu, hayranların keşiflerini engellemedi. İlk bölümün son bölümünde, Carrie'nin Che Diaz liderliğindeki X, Y ve Me'nin sona ermesinin ardından yeni tavsiye podcast'i Sex and the City'yi tek başına sunduğunu görüyoruz. Carrie bilgeliğini aktarmaya devam edecek mi, Franklyn şovu yapmaya devam edecek mi ve ikisi gerçekten bir araya gelecek mi? Bu sorunun cevabını öğreneceğiz. Tabii bir de Aidan meselesi var... Carrie'nin unutulmaz aşklarından Aidan'a bir eposta attığını gördük fragmanda. Aşk, bir kere daha, yeniden mi? Bekleyip göreceğiz... 22 Haziran'a kadar merak etmeden duramadıklarımızı hatırlamak için eski bölümlerle zamanda yolculuğa çıkabiliriz. Sonuçta geçip gittiğimiz yollarda, defalarca kere izlediğimiz diziler de ihtimaller kadar heyecanlandırmasa da sıcak ve güvenilir kollarıyla iyi hissettirmeyi başarıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehre geri dönüş tarihimiz belli oldu! Yaklaşmakta olan 'And Just Like That' dizisinin tam fragmanı gelirken aynı zamanda dizinin ilk iki bölümünün 9 Aralık'ta yayınlanacağı da açıklandı. Sex and the City'nin yeni uyarlaması And Just Like That'in çekimleri New York'ta devam ederken sosyal medyada neredeyse her gün yeni bir fotoğraf önümüze düşmüş, atılan her adımdan neredeyse haberdar olmuştuk. Birçoğumuz hayal kırıklığı yaşar mıyız korkusuyla bu fotoğraflara karşı biraz daha temkinli durmaya çalışsak da artık bu sorunun cevaplanmasına çok az kaldı. Yaklaşmakta olan And Just Like That dizisi için ilk tam fragman gelirken aynı zamanda dizinin ilk iki bölümünün 9 Aralık'ta yayınlanacağı açıklandı. Sonraki sekiz bölüm her hafta Perşembe günleri gelecek. Fragmanda ir yandan yeni karakterleri görüyor bir yandan da Carrie'nin yeni görünümlerini takip etmeye çalışıyoruz. Fragmanda ayrıca geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Stanford Blatch karakteriyle tanınan oyuncu Willie Garson'un sahneleri de yer alıyor. And Just Like That adlı yeni uyarlamada Carrie, Miranda ve Charlotte'ın 50'li yaşlarındaki yaşamlarını izleyeceğimiz duyurulmuştu. Sarah Jessica Parker, Vanity Fair'e yaptığı açıklamada ise COVID-19'un tabii ki hikayenin bir parçası olacağını, ortadan kaybolan arkadaşlarla ilişkilerin nasıl devam ettiğini ya da değiştiğini, bu konulara yazarların değineceğine dair büyük bir inancı olduğunu dile getirmişti. Her biri 30 dakika uzunluğunda 10 bölüm izleyeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehre dönüşe hazırız! And Just Like That'in ikinci sezonunda bizi neler bekleyecek diye merak edenleri böyle alalım. Sex and the City'nin, And Just Like That adlı uyarlaması geçen senenin en büyük ekran olaylarından biriydi. Büyük değişiklikler vardı; hayaller ve trendlerin yanı sıra arkadaşlıklar da değişmişti. Şehre veda edenlerin özlemini yaşarken bir yandan da yeni simalarla karşılaşmıştık. Öyle ya da böyle bir şekilde kendimizi Sex and the City evreninde bulduk. Belki birçoğumuz şehirden gidenlere, yeni gelenlere alışamasa da geçmiş güzel günlerin hatırına diziyi izledi. Bazılarımız yeniliklere hızla ayak uydurdu ve sanki hiç ara verilmemiş gibi hikayeye adapte olabildi. Hangi tarafta daha yakın olduğunuzu bilemiyoruz ancak ortak bir noktamız var, hepimiz hem şehri hem de kahramanlarımızı çok özlemiştik. Bir solukta tükettiğimiz ilk sezonun ardından hepimiz devam sezonu gelir mi sorularına boğulmuşken beklenen açıklama da geldi. HBO Max, Sex and the City uyarlamasının ikinci sezon için geri döneceğini duyurdu. Son günlerde yapılan açıklamalar ikinci sezon için merakımızı da artıyor. Gelen son haberlere göre Carrie'nin unutulmaz aşklarından Aidan Shaw yeni sezonda geri dönüyor. Aslında And Just Like That uyarlamasının haberleri ortaya çıktığında Corbett, diziye birkaç bölümde yer alarak dahil olabileceğini açıklamıştı ancak ilk sezonda kendisini görememiştik. Buradan sonrası spoiler olacak ancak Carrie'nin geçen sezon kaybettiği Mr. Big'den sonraki en büyük aşkı Aidan'ın hikayeye getireceği yeni solukları merak etmeden duramıyoruz. Eski simaları, tanıdık yüzleri görmek güzel olsa da Carrie ve Aidan'ın yeniden bir ilişkiye başlamalarını izlemek istiyor muyuz sorusuna da \"evet\" cevabı veremiyoruz maalesef. Yeni sezonda dileğimiz, Carrie'nin geçmiş toksik ilişkilerinin tümünü bitirip yeniliklere kucak açması. Bakalım, bekleyip göreceğiz. Parker, Nixon ve Davis'in sırasıyla Carrie, Miranda ve Charlotte olarak geri dönecekleri doğrulandı. Son olarak John Corbett'nin da Aidan rolüyle geri döneceği müjdelendi. Carrie, Big'in ölümünün şokunu atlattıktan sonra yeni ilişkilere başlamaya hazır. İlk denemeleri çok başarılı olmasa da sezon finalinde podcast yapımcısı Franklyn ile yakınlaştıklarını gördük. Miranda, komedyen Che Diaz ile yeni bir ilişkiye başlamış ve Steve'e boşanmak istediğini söylemişti. Son bölümde, Columbia Üniversitesi'ndeki yarıyılını uzaktan bitirmeye ve Che ile birlikte olmak için Los Angeles'a taşınmaya karar vermişti. Bu arada ilk sezon bizi heyecanlandıran gelişmelerden biri Carrie ve Samantha arasında gerçekleşen yazışmalardı. Bölümler boyunca Samantha'yı ekranda göremiyorduk ama Cattrall'ın yokluğu için bir geçici çözüm bulunmuştu. Samantha, mesajlarıyla izleyicilere Londra'dan Ben buradayım! diyordu. İkinci sezonda da bu mesajlaşmalara devam edileceği paylaşıldı. Kim Catrall bu durumdan memnun mu diye soracak olursanız, cevap burada. HBO henüz resmi bir tarih açıklamadı. Hatta elimizde ikinci sezona dair hiçbir görsel yok. Beklemeye devam!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Şehre dönmeye hazır mısınız? HBO Max'in orijinal dizisi And Just Like That'in ikinci sezon fragmanı resmi olarak yayınlandı. Eğer cevabınız hevesli bir \"evet\" ise And Just Like That hayranlarına iyi haberlerimiz var. HBO Max'in orijinal dizisi And Just Like That'in 2. sezon fragmanı resmi olarak yayınlandı. Sarah Jessica Parker, Instagram sayfasında dizinin yeni sezonuyla ilgili merakları daha da artıran fragmanı paylaştı. Görünen o ki ilk sezon kaldığı yerden devam edecek. Parker, Cynthia Nixon ve Kristin Davis, Carrie Bradshaw, Miranda Hobbs ve Charlotte York rollerini yeniden canlandırmak için elbette geri dönüyorlar. İlk sezonda moda tutkunu Lisa Todd Wexley olarak rol alan Nicole Ari Parker, Sarita Choudhury ve Sara Ramirez de kadrodaki görevlerine devam ediyor. Fragmanda da yeni sezona dair birçok ipucu var. Örneğin ilk sezonda sonunda izleyiciler Miranda ve Che'nin ilişkisine ne olacağını merak edilen sorulardan biriydi. Fragmana bakılırsa ilişki hala devam ediyor. Carrie'nin Fendi baget çantasına ek olarak, ikonik birçok görünüm de diziye eşlik edecek gibi görünüyor. Carrie'nin en sevdiğimiz giysi dolabı güncellenmeye devam ediyor. Ayrıca şapka tutkusunu da sürdürdüğü de görülüyor. Hızlı bir sahne ise Lisa'nın Manhattan'da kırmızı bir Valentino couture elbisesiyle yürüdüğünü gösteriyor. Ve sezonun en merak edilen konusu... Aidan da şehre dönüyor.Fragman, Carrie'nin apartman merdivenlerinden yukarı çıkıp ardından John Corbett'in canlandırdığı eski erkek arkadaşı Aiden Shaw'ı görmek için dönmesiyle sona eriyor. Eski aşıklar kaldıkları yerden devam edebilecek mi, bekleyip göreceğiz. And Just Like Thatin ikinci sezonu Haziran'da HBO Max'te başlayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Selena Gomez şefliği çok sevmiş olacak ki, HBO Max'de yayınlanan Selena + Chef, bambaşka konuklar eşliğinde 3. sezonuyla geri dönmeye hazırlanıyor. İlk karantina döneminde en büyük zaman geçirme alanımız mutfaklardı hatırlarsanız. Banana bread yapımının neredeyse tüm dünyaya yayıldığı dönemlerde ise Selena Gomez, HBO Max'de yayınlanan Selena + Chef isimli yemek programıyla oldukça ses getirmişti. Ayrıca yardım kuruluşları için de bağışlar toplayan program, Ekim ayının sonunda 3. sezonuyla geri dönecek. Aaron Sanchez, Ayesha Curry, Esther Choi, Fabio Viviani, Gabe Kennedy, Jamie Oliver, Kwame Onwuachi, Padma Lakshmi, Richard Blais ve Sophia Roe gibi ünlü şefler ve isimlerle bir araya gelecek olan Selena Gomez, oyun geceleri, brunchlar, doğum günleri ve kutlamalar için tarifler hazırlamaya yardım edecek. Daha önce olduğu gibi, her bölüm konuk şefin seçtiği bir hayır kurumunu öne çıkaracak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Selena Gomez, \"My Mind and Me\" filmiyle ruhsal sağlık yolculuğuna bizleri de davet ediyor. Altı yılda tamamlanan proje, Gomez'in 20'li yaşlarının ortasından bugüne kadar olan hayatını gözler önüne seriyor. Söz konusu ruhsal sağlık ve ruhsal sağlığımızı korumaya yönelik adımlar atmak olunca akla gelen ilk isimlerden biri Selena Gomez oluyor. Gomez, imza attığı birçok girişimle geçmişte yaşadığı sağlık sorunlarının ardından bu konuda daima açık davranarak kendisiyle benzer süreçlerden geçen insanlara yardım etmeye çalışıyor. Attığı en önemli adımlardan biri de mental sağlık sorunları hakkında konuşmayı normalleştirmesiydi aslında. Selena Gomez'in sosyal medya detoksu da bu durumu bir kere daha hatırlattı bize. Gomez, Good Morning America'ya verdiği demeçte, son dört buçuk yıldır internetten uzak kaldığını ve bunun mental sağlığı için harika olduğunu anlatmıştı. Ayrıca bu konunun konuşulması ve özgürce paylaşım yapılmasını hedefleyen, \"Wondermind\" isimli mental sağlık şirketini de kurmuştu. Gomez şimdilerde yeni bir adım daha atıyor. Gomez, \"My Mind and Me\" isimli bu filmle, zihinsel sağlık yolculuğuna bizleri de davet ediyor. Altı yılda tamamlanan proje, Gomez'in 20'li yaşlarının ortasından bugüne kadar olan hayatını belgeliyor. Gomez, Instagram'da projenin afişini, tanıtımını ve fragmanını tanıttı, ancak çok fazla da ipucu vermedi. Detayları öğrenmek için 4 Kasım'da Apple TV+'da yayınlanmasını bekleyeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sex and the City'nin ikonik kostümlerinin yaratıcısı Patricia Field, dizinin devam bölümlerinde yer almayacak. İkonik kostümleriyle moda dünyasında ses getiren yapımların kostüm tasarımcısı Patricia Field, Sex and the City'nin devam bölümleri için çalışmayacağını açıkladı. Dizinin yanı sıra devam filmlerinin kostümlerinde de imzası bulunan efsanevi tasarımcının projede yer almamasının sebebiyse şu an Netflix dizisi Emily in Paris'in ikinci sezonu üzerine çalışması. Sex and the City'nin yanı sıra The Devil Wears Prada ve Younger isimli yapımların da kostüm tasarımcısı olan iki Emmy ödülü sahibi Field, Sex and the City'nin devam bölümlerinde yer almayışının sebebinin iki projeye aynı anda zaman ayırmasının mümkün olmadığı olduğunu belirtti. \"Paris'te Emily in Paris için çalışırken aynı anda New York'ta çekilen Sex and the City projesinde yer alamam\" diyen tasarımcı, teklifi reddettiğini ancak yapımcılara Sex and the City'nin başından sonuna dek kendisiyle çalışan Molly Rogers'ı önerdiğini ekledi. Yarımşar saatlik 10 bölümden oluşacak Sex and the City devam projesinden, kostümleriyle özellikle Fransız izleyicisinden eleştiri toplayan Emily in Paris için vazgeçen Field, eleştirilerin düşünüldüğü kadar aşırı olmadığına inanıyor. Amerika izleyicisinin Emily in Paris kostümlerini beğendiğine inandığını söyleyen Field, yeni bölümlerde ikonik sahnelerle karşılaşacağımızın da ipuçlarını verdi."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Dizi ekibinden Joel McHale, sosyal medya paylaşımıyla sevilen sitcom dizisi Community'nin uzun zamandır beklenen filmine nihayet kavuşacağımızı duyurdu. Cevabınız ne olur bilemiyoruz ancak bir şeyi heyecanla bekleyenlerdenseniz zamanın o kadar da hızlı geçmediğini söyleyebiliriz. Örneğin biten dizinin ardından devam niteliğindeki bir filmi bekliyorsanız zaman sandığınızdan daha yavaş akabilir. Bu örneği, en iyi Community sevenler anlayacaktır. Zira gelen son haberlere göre ünlü sitcom dizisi Community'nin uzun zamandır beklenen filmine nihayet kavuşacağız. Kadrosunda Joel McHale, Gillian Jacobs, Danny Pudi, Yvette Nicole Brown, Alison Brie, Donald Glover, Ken Jeong ve Jim Rash gibi isimleri gördüğümüz ve kendine has tarzıyla özgün bir izleyici kitlesi yaratan Community hayranları çok uzun zamandır #SixSeasonsAndAMovie hastagi ile bu isteklerini dile getiriyor, yapım ekibi de kapıyı daima açık bırakyordu. Yeni film duyurusu, bir arkadaş grubunun hayatlarına odaklanan dizinin ikonik repliklerinden \"6 sezon ve bir film\"e gönderme yapılarak açıklandı. Jeff rolünde izlediğimiz Joel McHale, bu repliğe referansla \"...ve bir film\" yazdığı tweetle kısa sürede sosyal medyada gündem yaratmayı başardı. Filmin senaryosunda, aynı zamanda dizinin yaratıcısı da olan Dan Harmon'ın imzasını göreceğiz. Öte yandan Variety'de yer alan habere göre Joel McHale, Danny Pudi, Alison Brie, Gillian Jacobs, Jim Rash ve Ken Jeong'un Dan Harmon'un Peacock'daki Community filminde yer alacakları da doğrulandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Havanın iyice serinlediği, her yerde turuncu enerjisini hissettiğimiz bu günlerde iyiden iyiye sonbahar moduna girmek isteyenler için ekranların 'en sonbahar havasında izlenecek' dizi ve filmlerini listeledik. Havanın iyice serinlediği, her yerde turuncu enerjisini hissettiğimiz bu günlerde iyiden iyiye sonbahar moduna girmek isteyenler için ekranların 'en sonbahar havasında izlenecek' dizi ve filmlerini listeledik. NBC'nin belki de en hit projelerinden biri olan This Is Us ekranlara geldiği andan itibaren hepimizin kalbinde çok özel bir yere sahip. Diziyi izlemek için herhangi bir mevsimi ya da anı beklemenize gerek yok ancak aile sıcaklığını her yönüyle ele alan bu drama, Şükran günleri ve Halloween bölümleriyle belki de en çok sonbahara yakışıyor. Bu yıl, final sezonuyla ekranlara gelecek olan dizi gözlerinizi sık sık yaşartacak ama aile bağlarını tüm hatlarıyla ele alan hikayesiyle de içinizi ısıtacak. En sevdiğimiz kurgusal dünyalardan Stars Hollow'da her mevsim harika görünse de sonbaharın diziye en çok yakışan mevsim olduğunu kabul edebiliriz. Luke'un kafesinden sızan kahve kokuları, Rory'nin soluksuz okuduğu kitaplar ve tabii ki favori anne kızımız Rory&Lorealie'ın maceraları birleşince izlerken sonbahar ruhunu sonuna kadar hissediyoruz. Eğer siz de sonbahar ruhuna adapte olmak istiyorsanız, yapmanız gereken ilk şey -dolabınızı bile değiştirmeden önce- battaniye ve kahve eşliğinde Gilmore Girls izlemek olabilir. Aşkın mevsimi olur mu bilinmez ancak birbirinden farklı hikayeler ve karakterler ile birlikte aşk ve insan ilişkilerini ele alan Modern Love izlemek için sonbahardan daha doğru bir vakit düşünemiyoruz. New York Times dergisindeki Modern Love köşesinde yayınlanan hikayelerden uyarlanan dizi, henüz dumanı üstünde tüten ikinci sezonuyla Amazon Prime'da sizi bekliyor. Aşkın farklı hallerine odaklanan dizinin her bölümü yarım saat sürse de hikayelerin etkisinden çıkmak için biraz daha fazla zamana ihtiyacınız olabilir. Netflix semalarına çok yakın bir zamanda iniş yapan The Chair, yarattığı atmosferle izleyicilerini adeta soğuk kış günlerine hazırlıyor. Sandra Oh'un, Pembroke Üniversitesi'nde İngilizce Bölüm Başkanlığı'na yeni atanan profesör Dr. Ji-Yoon Kim'e hayat verdiği dizide, Holland Taylor, Bob Balaban, Nana Mensah, Everly Carganilla ve David Morse gibi isimler de yer alıyor. Her biri 30 dakikadan oluşan altı bölümlüyle The Chair, ideal bir sonbahar atıştırması olabilir. Bu listede elbette bir klasiğe yer vermemiz gerekiyordu ve aklımıza One Three Hill'den başka bir şeyin gelmesi imkansızdı. Sonbaharı nostaljik bir rüzgara kapılarak karşılamayı isteyenler Tree Hill kasabasında yaşananlara konuk olabilir. Dokuz sezonluk bu gençlik dizisi, birbirinden farklı hayatlara sahip arkadaşların zaman içinde değişen ve gelişen ilişkilerine odaklanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hepimizin Game of Thrones'un Sansa'sı olarak tanıdığı Sophie Turner, verdiği uzun aradan sonra HBO yapımı bir dizi ile ekranlara geri dönmeye hazırlanıyor. İlk profesyonel oyunculuk deneyimini Sansa Stark olarak yaşadı Sophie Turner. Game of Thrones dünya çapında öyle bir başarı elde etti ki, sadece bu karakterle Hollywood camiasındaki yerini garanti altına aldı. Ardından X-Men'de yer alarak kariyerinde emin adımlarla ilerlemeye devam etti. Ancak hamilelik ve kızı Willa'nın doğumu, onu hem beyazperdeden hem de ekranlardan uzak tuttu bir süreliğine. Şimdilerde ise kaldığı yerden devam etmeye hazır Sophie Turner. HBO yapımı The Staircase isimli diziyle ekranlara geri dönecek olan Turner'a Colin Firth ve Toni Colette gibi önemli isimler eşlik ediyor. Gerçek bir hikayeden uyarlanan dizi, yazar Michael Peterson'ın eşi Kathleen Peterson'ın gizemli ölümünü konu alıyor. The Staircase'de Firth, Michael Peterson'ı, Collette ise Kathleen'i canlandırırken, Sophie Turner Peterson'ın evlatlık kızlarından Margaret Ratliff olarak karşımıza çıkacak. Sekiz bölüm olacak dizinin yayın tarihi ise şimdilik belirsiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kadrosuyla ve hikayesiyle dikkat çeken, dumanı üzerinde tüten yeni bir dizimiz var. Oscar adaylıkları bulunan Steven Yeun ve Ali Wong'un buluştuğu 'Beef' hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Dijital platformların içerik sağanağı üzerimize yağarken çoğu zaman neye nasıl yetişeceğimizi bilemiyoruz. Bir yandan izlemek isteklerimiz arasında kaybolurken bir yandan da nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. Kısıtlı bir vakitte, 'tam isabet' bir maratona başlamak isteyenlere ise bizden bir öneri gelsin: Steven Yeun ve Ali Wong'un buluştuğu Beef. Netflix kataloğunda yer alan dizi hakkında bildiğimiz her şeyi derledik. Dizi hakkında resmi bültende yer alan satırlardan daha fazlasını bilmiyoruz aslında. O nedenle açıklamadan alıntılayarak özeti şöyle bırakalım: \"Başarısız bir müteahhit ve hüsrana uğramış bir girişimci, trafikte kavga eden iki yabancıyken, en karanlık dürtülerinin esiri olan iki düşmana dönüşüyor. Dizinin ayrıca bir kara komedi olduğunu da ekleyelim. Hayatlar, ilişkiler, risklerle dolu bir anlatı var karşımızda. The Walking Dead dizisindeki Glenn rolüyle hayatımıza giren son olarak da Minari filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterilen Steven Yeun Beef'in başrolünde. Yeun'a en çok Always Be My Maybe, Baby Cobra ve Hard Knock Wife gibi projelerdeki rolleriyle tanıdığımız Ali Wong eşlik ediyor. Ayrıca Ashley Park, Maria Bello, Ione Skye ve Andrew Santino da kadroda. Dizinin ilk sezonu, her biri 30 dakikadan oluşan on bölümden oluşuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO, bol ödüllü dizisi Succession'ın merakla beklenen üçüncü sezonu için Alexander Skarsgard'ı oyuncu kadrosuna katıldığını duyurdu. Jesse Armstrong tarafından yaratılan kara komedi Succession, üçüncü sezonu için kadrosuna eklenen sürpriz ismi duyurdu. Bol ödüllü dizinin yeni sezonunda Alexander Skarsgard'ı izleyeceğiz. Skarsgard, başarılı, çatışmacı bir teknoloji kurucusu ve CEO olarak tanımlanan, Lukas Matsson olarak karşımıza çıkacak. Aslına bakarsak Skarsgard, HBO dizilerinin 'yabancısı' değil. Kendisini daha önce HBO imzalı Big Little Lies'in birinci sezonunda, True Blood ve Generation Kill'de izlemiştik. Henüz izlemeyenler için son yılların en iyi televizyon yapımları arasında gösterilen Succession'ın New York'ta yaşayan, dünyanın en büyük medya şirketlerinden birini yöneten Logan Roy ve dört çocuğunun hikayesini para, güç, siyaset ve aile değerleri gibi temalarla ele alan bir kara komedi olduğunu söyleyebiliriz. Dizi, Brian Cox, Jeremy Strong, Hiam Abbass, Sarah Snook, Kieran Culkin, Alan Ruck, Nicholas Braun, Matthew Macfadyen gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla da dikkat çekiyor. Geçen yıl başlaması planlanan çekimler pandemi nedeniyle ertelenmişti. Yeni sezon çekimleri şu anda New York'ta devam etse de merakla beklenen üçüncü sezonunun prömiyer tarihi hakkında henüz bir bilgi paylaşılmadı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun en başarılı yapımlarından biri olan Succession üçüncü sezonuyla geri dönüyor. Bu sonbaharda kavuşacağımız Roy ailesini ve Waystar Royco'yu neler bekliyor, göz atalım. Uzun zamandır yolunu gözlediğimiz Succession nihayet üçüncü sezonuyla geliyor. Acımasız ikinci sezon finalinin ardından heyecanla beklenen yeni sezonun fragmanı da izleyiclerle buluştu. Bu sonbaharda kavuşacağımız Roy ailesini ve Waystar Royco'yu neler bekliyor, göz atalım. Son iki yıldır hayatımızı etkisi altına alan pandemi süreci en azından izlediğimiz dizi ve filmlerde karşımıza çıkmasın diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak Sarah Snook'un Variety'e verdiği röportaja göre dizi pandemiyi merkezine almasa da salgına dair ufak izler görebileceğiz. Dizinin yeni sezonu elbette Roy Ailesi'nin pandemi hikayesine yönelmeyecek ama arka planda her an bir maske ya da dezenfektan görmeye hazır olun. Endişelenmeyin, final için daha vaktimiz var. Serinin kesin bitiş tarihi henüz belli değil, ancak üçüncü sezonun ardından bir veya iki sezon daha gelecek. Yapımcı Pritchett, The Times gazetesine verdiği demeçte, Bence en fazla beş sezon olacak, ancak muhtemelen dört sezon gibi\" demişti. Neler olacağını bilen tek oyuncu Cox! Hollywood Reporter'a konuşan Cox, \"Armstrong size bir sonraki diziden hiç bahsetmediği için neredeyse sandalyemden düşüyordum. Bölümden bölüme ne olacağını asla bilmiyorduk,\" dedi. Ancak görünüşe göre şu an dizide ne olacağını bilen tek kişi o. Bu durumu da Bilmemeyi tercih ederdim ama sonradan neler olacağını öğrendim. İnanılmaz heyecanlıyım, tek söyleyebileceğim şey bu diyerek açıklıyor. Brian Cox, Kieran Culkin, Jeremy Strong, Sarah Snook, Hiam Abbass, Nicholas Braun, Peter Friedman ve Natalie Gold gibi isimlerin yer aldığı oyuncu kadrosu büyümeye devam ediyor. Bol ödüllü dizinin yeni sezonunda Alexander Skarsgard'ı izleyeceğiz. Skarsgard, başarılı, çatışmacı bir teknoloji kurucusu ve CEO olarak tanımlanan Lukas Matsson olarak karşımıza çıkacak. Aslına bakarsak Skarsgard, HBO dizilerinin 'yabancısı' değil. Kendisini daha önce HBO imzalı Big Little Lies'in birinci sezonunda, True Blood ve Generation Kill'de izlemiştik. Bir diğer sürpriz ise The Pianist filmindaki performansıyla akıllara kazınan Adrien Brody. İlk resmi fragmanda HBO, Succession yeni sezonun bu sonbaharda geleceğini doğruladı, ancak çıkış tarihi hakkında kesin bir bilgi paylaşılmadı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun ödüllü dizisi Succession'ın 4. sezon çekimleri başladı. Yeni sezon 10 bölümden oluşacak ve evet, Roy Ailesi'nde sular durulmuyor. Roy Ailesi'ni özleyenlere iyi haberlerimiz var. HBO, Succession'ın 4. sezon çekimleri başladığını duyurdu. 10 bölümden oluşacak yeni sezonda oyuncular Brian Cox, Jeremy Strong, Sarah Snook, Kieran Culkin, Alan Ruck, Matthew Macfadyen, Nicholas Braun ve J. Smith-Cameron'u göreceğiz. Ayrıca 4. sezonda oyuncu kadrosuna Peter Friedman, David Rasche, Fisher Stevens, Hiam Abbass, Justine Lupe, Scott Nicholson, Zoe Winters ve Jeannie Berlin gibi isimlerin katılacağı da daha önce açıklanmıştı. 3. sezonun finalini de göz önünde bulundurunca, gözümüz yollarda yeni sezona dair gelecek haberleri bekliyoruz. 4. sezonun şimdilik belirlenmiş bir prömiyer tarihi olmadığını da ekleyelim."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2011-2019 yılları arasında 9 sezon ekranlarda yer alan popüler hukuk draması serisi Suits tekrar gösterimleriyle12 hafta boyunca en çok izlenen diziler arasında yeniden yerini alarak başarısını bir kere daha kanıtlamış oldu. Dizinin yapımcısı Aaron Korsh ise bu ilgiden ötürü Suits evrenini genişletme kararı aldı. Kendisi NBCUniversal ile gerçekleştireceği işbirliği için yeni karakterler etrafında gelişen ve Los Angeles'ta geçecek yeni bir projeye imza atıyor. Suits evreni için daha önceden Pearson spin-off'u geliştirilmişti bunu göz önünde bulundurduğumuzda yeni bir yan dizi doğuyor olabilir. 2010 ve 2018 yılları arasında dizideki Zane karakterine hayat veren eski kraliyet ailesi üyesi Megan Markle, 7. sezonda diziye veda etmişti ancak yeni projede yer alıp almayacağı merak konusu olmaya devam ediyor. Bunlara ek olarak orijinal dizinin baş yapımcılarından David Bartis ve Doug Liman yeni dizinin baş yapımcılığını üstlenecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İster plajda ister evimizde olalım, fark etmez. Dijital platformlar bizi ekran başına getirmenin bir yolunu buluyor. Temmuz ayı önerilerine birlikte göz atalım. Ryan Gosling ve Chris Evans bir araya geliyor! Russo Kardeşler'in yönettiği The Gray Man, aksiyon dolu hikayesiyle 22 Temmuz'da Netflix ekranlarındaki yerini alıyor. Ryusuke Hamaguchi'nin En İyi Uluslararası Film Oscar'ını kazanan ve tüm dünyada geniş yankı uyandıran Murakami uyarlaması Drive My Car MUBİ Temmuz programındaki yerini aldı. Bu yaz kendine \"iyilik\" yapmak isteyenleri böyle alalım. Oscar ödüllü yönetmen Alex Gibney ve New York Times en çok satanlar listesine giren yazar Michael Pollan'ın sunduğu bu belgesel dizisi dört bölümden oluşuyor. Her bir bölüm, beyinde değişime yol açan farklı bir maddeye odaklanıyor: LSD, psilosibin, MDMA ve meskalin. Kadrosunda Tuba Büyüküstün, Seda Bakan, Boncuk Yılmaz, Murat Boz, Füsun Demirel, Fırat Tanış, Rıza Kocaoğlu ve Serkan Altunorak'ın yer aldığı Netflix yerli yapımının konusu şöyle: Ada, Sevgi ve Leyla'nın üniversitede başlayan arkadaşlıkları yıllar içinde en zor zamanlarında bile onlara güç veren bir dostluğa dönüşmüştür. Ancak bu üç kadının aralarındaki güçlü bağ Sevgi'ye kanser teşhisi konduktan sonra en büyük sınavını verir. Sevgi, Ada'nın istediği gibi hastaneye yatmak yerine bambaşka bir umudun peşinden gider. Sevgi'nin başlattığı bu arayış, sadece onun değil Ada ve Leyla'nın da yaşamında beklenmedik olaylara neden olur. En İyi Uluslararası Film Oscar'ını kazanan, Mads Mikkelsen ve yönetmen Thomas Vinterberg'i yeniden bir araya getiren, belirli seviyede tüketilen alkolün hayat standartlarını yükselteceğine dair bir araştırmaya rastlamalarının üzerine, bunu kendi hayatlarında test etmeye karar veren dört lise öğretmeninin hikayesini anlatan Druk, 5 Temmuz itibariyle beIN CONNECT semalarına iniş yapıyor. Gerçek hikayeye dayanan A French Case, 30 yılı aşkın bir süre gizemini koruyan bir cinayet dosyasını izleyicilerin karşısına çıkıyor. 1984 yılında dört yaşındaki Gregory, kaybolmasından saatler sonra nehirde ölü bulunur. Dizi, küçük Gregory'nin cinayetini çevreleyen olayları anlatırken kurbanların, şüphelilerin, suçluların, gazetecilerin, müfettişlerin ve yargıçların kaderlerinin kesiştiği Doğu Fransa'daki küçük bir köyün kalbinde yaşanan bu insanlık trajedisini ortaya çıkarıyor. Blu TV kataloğundan izleyebilirsiniz. Ayrıca BLU TV'nin Temmuz ayında özellikle gizem, suç ve drama izlemeyi seven kullanıcılarına alternatif seçenekler sunacağını da ekleyelim. Bir güzel haber daha! BLU TV, bir sinema efsanesi olan Yüzüklerin Efendisi serisini de hayranlarının karşısına çıkarıyor. Sinema tarihinde saygın bir yere sahip Peter Jackson imzalı üçleme Yüzük Kardeşliği, İki Kule ve Kralın Dönüşü, temmuz ayında BluTV izleyicilerini fantastik bir yolculuğa çıkaracak. Netflix'in her sezonu ayrı bir heyecanla beklenen dizisi Stranger Things'in yeni ve 4. sezonunun 2. kısmına nihayet kavuşuyoruz. Aralarına mesafeler girmiş olsa da her zamankinden daha kararlı olan dostlarımız, korkutucu bir gelecekle karşı karşıya. Ama bu daha başlangıç. Sonun başlangıcı..."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Nihayet kavuştuğumuz yaz tüm hızıyla devam ederken, fırsat buldukça 'ne izlesem?' diye düşünenlere önerilerimiz var. Nihayet kavuştuğumuz yaz tüm hızıyla devam ederken, fırsat buldukça 'ne izlesem?' diye düşünenlere önerilerimiz var. Bir yazın olmazsa olmazları nelerdir? Deniz, kumsal, arkadaşlar, aile ve asla unutulmayacak ilk aşklar... 'Geçen Yaz' ile 90'lara uzanıyor, hepimizin hayatında unutulmaz bir yeri olan yazlıklara konuk oluyoruz. Ece Çeşmioğlu ve Fatih Şahin'in başrolleri paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda ise Ozan Açıktan oturuyor. Geçen Yaz, 9 Temmuz'da Netflix'te izlenebilir. Tyler Posey ve Summer Spiro'nun başrollerini paylaştığı Alone'un konusu bir hayli tanıdık. Evde kapanma sürecini hiç özlemedik ama yine de salgın sonrasında evlerinde kapana kısılan iki gencin hayatta kalma hikayesine odaklanan Alone, 7 Temmuz itibariyle beIN Connect'te ekranlara gelecek. Hindistan göçmeni Amerikalı genç Devi'nin macerasında ikinci sezon başlıyor. Yeni bir aşk, yeni bir sınıf arkadaşı ve annesiyle atışmak için yeni sebepler, Devi'nin farklı biçimlerde cesur hamleler yapıp tartışmalı kararlar almasına neden olur. İlk sezonu henüz izlemediyseniz, arayı kapatmak için yeterince vaktiniz var. Dizinin ikinci sezonu 15 Temmuz'da Netflix'te. Yönetmenliğini Agnieszka Holland'ın üstlendiği, prömiyerini Berlin Film Festivali'nde yapan, hayatını insanları tedavi etmeye adayan bitki uzmanı Jan Mikolasek'in gerçek hayat hikayesini konu edinen Şarlatan Charlatan, Türkiye'de ilk kez, 1 Temmuz Perşembe günü ekranlara geliyor. beIN Connect'te izleyebilirsiniz. Steve Carell ve Timothee Chalamet'ın başrollerini paylaştığı, uyuşturucu bağımlısı oğlunu bu bataktan kurtarmaya çalışan bir babanın mücadelesinin anlatıldığı film, 15 Temmuz'da beIN CONNECT'te. Amerikan bağımsız sinemasının usta yönetmenlerinden Kelly Reichardt'ın yönettiği First Cow, Jonathan Raymond'ın romanının uyarlaması. John Magaro, Orion Lee, Toby Jones, Ewen Bremner, Scott Shepherd, Gary Farmer ve Lily Gladstone gibi isimleri kadrosunda bir araya getiren First Cow, 1820'lerde geçen hikayesinde, Amerikan kırsalında geçinmeye çalışan Cookie Figowitz ile King Lu'nun hayatlarına odaklanıyor. Film, 9 Temmuz'da MUBİ'de. Dario Argento'nun kült klasiğinin hikayesini yeniden ele alan modern Suspiria, ünü dünyayı sarmış bir dans okuluna başlayan genç bir dansçı ve okulun etrafında gelişenlere odaklanıyor. 2018 yapımı film 10 Temmuz'dan itibaren MUBİ'de izlenebilir. BluTV, Temmuz ayı programında arşivine Wong Kar Wai'nin birçok filmini ekliyor. Sıra dışı bir aşk hikayesini anlatan In the Mood for Love ile bir yazarın hayatının aşkı olduğuna inandığı kadını kaybettikten sonra hayatına giren kadınlarla olan ilişkisini konu alan 2046 gibi filmlerin yanı sıra Wong Kar Wai imzalı Chungking Express, Happy Together, Fallen Angels, Ashes of Time filmleri platformun abonelerine sunduğu arşivdeki yerini alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix, popüler sit-com dizisi That '70s Show'un devam dizisi için resmen onay verdi. Özlediğimiz tanıdık simalara da kavuşabiliriz. That '70s Show'u ve Wisconsin'i özleyenlere iyi haberlerimiz var. Re-make'lerin ve spin-off'ların hızını alamadığı bu günlerde That '70s Show da geri dönüyor. Netflix, popüler sit-com'un devamı için resmen onay verdi. 90'lı yıllarda geçmesi planlanan dizinin yazarları da orijinal dizinin yazarları Bonnie Turner, Terry Turner ve çiftin kızları Lindsey Turner. Dizinin 10 bölümlük olacağı da gelen bilgiler arasında. Topher Grace, Laura Prepon, Ashton Kutcher, Mila Kunis, Danny Masterson ve Wilmer Valderrama gibi yıldızların kariyerlerindeki ilk iş olmasıyla bilinen That '70s Show, 70'li yılların ikinci yarısında bir grup arkadaşın maceralarını konu alıyordu ve 8 sezon sürmüştü. That '90s Show ise bizi 1995 yılında başlayan bir maceraya götürecek. Hikaye, Eric ve Donna'nın kızları Leia Forman'ın, büyükannesi Kitty ve dedesi Red'i ziyaret etmek için Wisconsin'e gelmesiyle başlayacak. Buradan da anlaşılacağı üzere Red Forman ve Kitty Forman karakterlerini canlandıran Kurtwood Smith ve Debra Jo Rupp'un devam dizisiyle yeniden karşımıza çıkacaklar. Netflix, ayrıca her iki yıldızın da yönetici yapımcı olarak görev yapacağını açıkladı. Özlediğimiz diğer simalara da kavuşur muyuz sorusu, şu an için kesin bir şekilde yanıtlanmasa da gelen açıklamalara göre eski kadroyla görüşmeler sürüyor. Bu arada bu yeni dizinin, That '70's Show'un ilk devam dizisi olmayacağını da hatırlatalım. Daha önce kadrosunda Glenn Howerton ve Chyler Leigh'in de yer aldığı That '80s Show da ekranlara gelmiş, dizi 13 bölümlük kısa bir ekran macerası yaşamıştı. Yeni serüven ve 90'lar enerjisi nasıl bir geri dönüş yapacak, merakla bekliyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kraliyet ailesinin yaşamına ışık tutan ve en popüler dizilerden biri olmayı başaran The Crown yeni kadrosuyla çekimlere kaldığı yerden devam ediyor. Yayınladığı andan itibaren konusundan moda duruşuna, hızlı bir şekilde yükselişe geçen The Crown, özellikle Emma Corrin'in hayat verdiği Lady Diana'nın diziye dahil olduğu dördüncü sezonla bambaşka bir popülerlik seviyesine ulaştı. Kısa bir süre önce ise Temmuz ayında beşinci sezonun çekimlerine başlanacağını duyuran The Crown, yepyeni bir kadroyla karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Elizabeth Debicki yeni Galler Prensesi olarak Emma Corrin'den görevi devralırken Helena Bonham Carter'ın canlandırdığı Prenses Marget rolü için Lesley Manville seçildi. Harry Potter serisinden tanıdığımız Imelda Staunton ise Olivia Colman'dan sonra Kraliçe II. Elizabeth'e hayat verecek. Kısa bir süre önce hayata veda eden Edinburgh Dükü ve Kraliçe'nin eşi Prens Philip içinse Jonathan Pryce seçilirken henüz kesin olamamakla birlikte The Affair dizinden tanıdığımız Dominic West'in yeni Prens Charles olması yüksek ihtimaller arasında yer alıyor. Beşinci sezonun en büyük özelliklerinden biri de 1997 yılında Lady Diana'nın evliliğindeki sorunları açık bir dille paylaştığı ve adeta bir sansasyon yaratan BBC röportajına yer verecek olması. Çekimler için geri sayım başlamışken yakın bir zamanda yeni sezon hakkında daha fazla bilgi gün yüzüne çıkacaktır."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Her sezon günümüze biraz daha yaklaşan The Crown, 6. sezonunda bizleri 2000'li yılların başına götürecek. Haliyle Prens William ve Kate Middleton'ın gençlik dönemleri de dizinin odak noktalarından biri olacak. İngiliz Kraliyet Ailesi'nin sırlarla ve biraz da skandallarla dolu hayatını daha yakından takip etmemize olanak tanıyan The Crown, 5. sezonuyla geri dönmeye hazırlanıyor. Yeni bölümlere dair en büyük merak konusu ise elbette Prenses Diana'ya hayat verecek Elizabeth Debicki'nin nasıl bir performans sergileyeceği. Zira çekimden yansıyan her kare, başarılı oyuncunun Galler Prensesi'ni canlandırmaya ne kadar uygun olduğunu gösterir nitelikte. Biz her ne kadar yeni bölümler için gün saysak da, dizi ekibi 6. sezonun hazırlıklarına başlamış durumda. Öncelikle şunu belirtelim ki, The Crown yaşadığımız döneme kadar ilerlemeyecek ve 2000'li yılların başında hikayesini sonlandıracak. Ancak İngiliz Kraliyet Ailesi için o yıllara dair en önemli konular arasında Prens William'ın müstakbel eşiyle tanışması da var. Tam da bu sebeple 6. sezonda ikiliyi canlandırması için oyuncular çoktan seçildi bile. Kate Middleton'a ilk oyunculuk performasını sergileyecek olan Meg Bellamy, Prens William'a ise Ed McVey hayat verecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tarihi drama 'The Crown' adım adım final sezonuna yaklaşırken izleyeceğimiz bölümlere ilişkin görüntüler de arka arkaya gelmeye devam ediyor. Tarihi drama The Crown adım adım final sezonuna yaklaşırken izleyeceğimiz bölümlere ilişkin görüntüler de arka arkaya gelmeye devam ediyor. Evet, görünüşe göre saraya son kez konuk olacağız altıncı sezonla. Merakla beklenen yeni sezon, kraliyet ailesi için çalkantılı bir dönem olan 1990'larına odaklanacak. Ayrıca William ve Kate'in aşk hikayesinin önümüzdeki dizide büyük rol oynaması bekleniyor. Setten gelen fotoğraflar da bunu doğrular türden. The Crown'un final serisinin bu yılın sonuna doğru Netflix'te yayınlanması bekleniyor. Ancak neyse ki yayınlanan fotoğraflar var. Bu küçük önizlemeler de herkesin iştahını kabartıyor. Geçtiğimiz günler de setten sızan fotoğrafların ardıdan bu kez Netflix ilk kez resmi olarak fotoğrafları yayınladı. O halde sizi Kate Middleton ve Prens William'ı oynayan aktörlerin yeni fotoğraflarıyla buluşturalım. The Crown'un altıncı sezonda Prens William ve Kate Middleton rollerini kimlerin canlandıracağının belli olduğu duyuruldu. Prens William'ın annesinin ölümüyle yüzleşmek zorunda olduğu 15 yaşına kadar olan dönemi Rufus Kampa, 2001'de St Andrews'ta Kate Middleton ile tanıştığı dönemleri EdMcVey canlandıracak. Kate Middleton rolü için seçilen kişi ise Meg Bellamy. Üç oyuncunun da ilk beyaz perde deneyimlerini bu diziyle yaşadıklarını da belirtmek gerekiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Son yılların en sevilen tarihi draması The Crown'un merakla beklenen beşinci sezonundan haber var. Prens William'a merhaba deyin. Son yılların en sevilen tarihi draması The Crown'un 15 Kasım'da yayınlanan dördüncü sezonuyla birlikte yeni sezon hazırlıkları da tüm hızıyla devam ediyor; ve yeni gelişmeler var. Variety'nin özel haberine göre, ülke çapında yapılan genel aramaların ardından Prens William rolünde, Prens Charles olarak yer alan Josh O'Connor'dan yeni sezonda karakteri devralan Dominic West'in 13 yaşındaki oğlu Senan West gelecek sezonda rol alacak. Oyuncu, 5. sezonun sonlarına doğru görünecek ve annesini kaybettiğinde 15 yaşında olan Prens William'a hayat verecek. 4. sezonunu 1990 yılıyla tamamlayan The Crown'un gelecek sezonu kaldığı yerden devam edecek ve Prens Charles ile Lady Diana'nın sorunlu evliliğini işlemeye de devam edecek. Öncelikle Charles ve Diana'nın evliliğinin dağılmasına ve Diana'nın ölümüne odaklanacak olan beşinci sezon, kraliyet ailesi olarak rolleri devralan yepyeni bir kadroya sahip olacak. Olivia Colman'ın yerine Kraliçe II. Elizabeth rolünde ödüllü aktris Imelda Staunton yer alırken, The Two Popes'ın yıldızı Jonathan Pryce, Prens Philip rolünü üstlenecek. 5. sezonun 2022'nin sonlarına doğru ekranlara gelmesi bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz Kraliyet draması The Crown'ın 5. sezonundan ilk kareler geldi. Merakla beklenen yeni sezona 9 Kasım'da kavuşuyoruz. Sevilen dizinin resmi hesabından yapılan bu açıklamayla, uzun zamandır yolunu gözlediğimiz The Crown'ın beşinci sezonundan görsellere kavuştuk. Kraliçe 2. Elizabeth'in ölümünün ardından Kraliyet Ailesi'ne odaklanan dizinin yeni sezonu da belki de her zamankinden daha büyük bir merakla bekleniyor. Yapım şirketi de 90'lı yıllarda geçecek 5. sezon için halkın Kraliyet ailesinin, rolünü açıkça sorguladığı için muhtemelen bugüne kadarki en büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığı döneme odaklanılacağını söylüyor. Kadroda da değişikler var. Yeni sezonda Imelda Staunton ve Lesley Manville, Kraliçe Elizabeth'i ve Prenses Margaret'ı canlandırıyorlar. Jonathan Pryce, Kraliçe Elizabeth'in eşi Prens Philip rolüyle karşımıza çıkarken, Elizabeth Debicki dördüncü sezonda Diana Spencer olarak yer alan Emma Corrin'in rolüyle ekranlara gelecek. Prens Charles olarak yer alan Josh O'Connor'ın yerine yeni sezon öncesi Dominic West'in geldiği duyuruldu. Bu arada Thatcher'ın istifa etmesinin ardından Muhafazakar Parti'nin başına geçen ve Başbakan olan John Major'ı yeni sezonda Jonny Lee Miller canlandırıyor. 4. sezonunu 1990 yılıyla tamamlayan The Crown'ın gelecek sezonu kaldığı yerden devam ederek Prens Charles ile Leydi Diana'nın sorunlu evliliğine odaklanmaya devam edecek. Dizi, 10 bölümlük yeni sezonuyla 9 Kasım'da platformdaki yerini alacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023'ün son günlerde yayınlanması planlanan The Crown dizisinin altıncı sezonuna dair merak edilenler. Tüm dünyada izlenme rekoru kıran The Crown dizisinin final sezonu 90'ların son günleriyle 2000'li yılları kapsayacak. Dizinin beşinci sezonunda tacı Emma Corrin'den devralan Elizabeth Debicki, Prenses Diana rolünü canlandırmaya devam ederken Prens Charles rolünde ise yine Dominic West karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. 2 Eylül 2022'de Deadline dergisinde çıkan bir haber ile kapsamlı bir seçim sürecinin ardından The Crown'ın altıncı sezonda Prens William ve Kate Middleton rollerini kimlerin canlandıracağının belli olduğu duyuruldu. Prens William'ın annesinin ölümüyle yüzleşmek zorunda olduğu 15 yaşına kadar olan dönemi Rufus Kampa, 2001'de St Andrews'ta Kate Middleton ile tanıştığı dönemleri EdMcVey canlandıracak. Kate Middleton rolü için seçilen kişi ise Meg Bellamy. Üç oyuncunun da ilk beyaz perde deneyimlerini bu diziyle yaşadıklarını da belirtmek gerekiyor. Setten gelen son fotoğraflarda beşinci sezonda Prens Harry'i canlandıran Will Powel'ın rolüne devam ettiği görülüyor. Ancak prensin yetişkinlik dönemini kimin canlandıracağı henüz açıklamadı. Imelda Staunton, Kraliçe II. Elizabeth; Lesley Manville, Prenses Margaret; Jonathan Preyce, Prens Philip rollerine yeni sezonda da devam ettiriyorlar. Ekibe yeni katılan isimler arasında ise Camilla Parker Bowles rolüyle Olivia Williams, Dodi Fayed rolüyle Khalid Abdalla, Mohammed Al-Fayed rolüyle Salim Daw, Tony ve Cherie Blair rolleriyle ise Bertie Carvel ve Lydia Leonard yer alıyor. The Crown'un son sezonu 1997 yılında Mohamed Al-Fayed'in Prenses Diana'yı St Tropez'e tatile davet etmesiyle son ermişti. 6. sezon bıraktığımız günlerden devam ederek 2001 yılına kadar olan dönemi kapsayacak. Evet. 12 Ekim'de Deadline'ın yaptığı bir haberde 31 Ağustos 1997'de Prenses Diana'nın sevgilisi Dodi Fayed ile Paris'te gerçekleştirdikleri trafik kazasına dair çekim görüntüleri paylaşıldı. Dizinin yaratıcısı Peter Morgan ise kaza anının dizide gösterilmeyeceğini sadece arabanın The Ritz'den ayrıldığı, gazetecilerin onları takip ettiği ve Fransa'daki İngiltere Büyükelçisi'nin üzücü haberi paylaştığı anların kameraya alınacağını belirtti. Ayrıca 1 Kasım'da internet sitelerine düşen Debicki'nin leopar desenli mayosuyla Akdeniz'de tatil yaparken görüntüleri Prenses Diana'nın Dodi Fayed ile Akdeniz sahillerinde yaptığı unutulmaz tatillerin de 6. sezonda karşımıza çıkacağının habercisi oluyor. Çekimleri Haziran ayına kadar devam edecek olan The Crown 6. Sezonunun 2023'ün son aylarında yayınlanacağı söyleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İngiliz kraliyeti ailesinin inişli çıkışını hayatını konu alan ve ilk sezonu 2016 yılında yayınlanan Emmy Ödüllü dizi The Crown, 16 Kasım 2023 tarihinde altıncı ve son sezonuyla izleyici ile buluşacak. Kraliçe II. Elizabeth'in onlarca yıllık saltanatını konu alan dizi, özellikle kraliçenin ölümünün ardından ilgiyle izlendi. Peter Morgan tarafından yaratılan dizinin bazı hayranları, gerçek olaylara dayanan herhangi bir diziden ziyade romantik kurgunun hayali anlatımlarıyla daha fazla ilgileniyor. İngiliz Kraliyet Ailesi'nin çeşitli üyelerinin biyografik tarihi skandallar, tartışmalar, ilişkiler ve duygusal çöküntülerine yer veren uyarlama dizide birçok unutulmaz bölüm var. Yayıncının rakamlarına göre dizinin beşinci sezonu, 9 Kasım 2022'deki prömiyerinin ardından ilk hafta 107,39 milyon saat izlendi ve 88 ülkede ilk 10'da yer aldı. Beşinci sezonun son bölümlerinde Prenses Diana'nın Prens Charles ile olan evliliğinin parçalanmasına ve Windsor Kalesi'nde yangın çıkmasına tanık olduk. Prenses Diana, 1995'te ruh sağlığı sorunları ve evliliğini anlattığı röportaj ile kamusal yaşamında yavaş yavaş daha bağımsız hale geldi ve Dodi El-Fayed ile tanıştı. The Crown'un altıncı sezonunda Dominic West, Prens Charles olarak geri dönüyor ve Elizabeth Debicki artık Galler Prensesi olmayan Prenses Diana'yı canlandırıyor. Son sezonun dört bölümü 16 Kasım'da yayınlanacak ve son altı bölüm de 14 Aralık'ta seyirciyle buluşacak. Imelda Staunton Kraliçe II. Elizabeth, Lesley Manville Prenses Margaret ve Jonathan Pryce Prens Philip olarak geri dönüyor. Olivia Williams'tan Camilla Parker Bowles, Khalid Abdalla'dan Dodi El-Fayed, Salim Daw'tan Mohamed El-Fayed, Bertie Carvel ile Lydia Leonard'tan Tony ve Cherie Blair'ı izleyeceğiz. Ayrıca yeni sezonun birinci bölümünde Rufus Kampa Prens WIlliam'ı, Fflyn Edwards ise Prens Harry'yi canlandıracak. Prensler büyüdüğünde gerçekleşecek ikinci bölümde, Luther Ford Harry'yi canlandıracak ve Ed McVey de geleceğin prensesi Kate Middleton ile tanışırken William'a hayat verecek. Çekimleri Eylül ayı 2022 tarihinde başladı. 8 Eylül 2022 tarihinde kraliçenin hayatını kaybetmesinin ardından çekim kısa bir süre kesintiye uğradı. Gecikmelere rağmen 21 Nisan 2023 tarihinde çekimler tamamlandı ve sezon şu anda post prodüksiyon aşamasında. Son sezonda Kraliçe'yi oynayan Imelda Staunton, Collider'a kraliçenin ölümünün prodüksiyonu nasıl etkilediğini, Gerçekten hepimizi etkiledi. Sanırım herkes çok üzüldü ve rotadan saptı ama yine de devam edilmesi gerektiğini biliyorduk, biz de bunu yapıyoruz ve yaptık. diyerek anlattı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Crown dizisinin 5. Sezon çekimleri devam ederken Elizabeth Debicki'nin Lady Diana'ya olan benzerliği de oldukça dikkat çekmişti. Debicki'nin yeni görüntüleriyse bizi moda tarihine damga vuran intikam elbisesiyle buluşturuyor. The Crown ilk yayınlandığı andan itibaren hatırı sayılır bir izleyici kitlesine ulaşmıştı. Dördüncü sezonda Emma Corrin'in Lady Diana rolüyle diziye giriş yapmasıyla birlikte popülerlik seviyesi başka bir boyuta taşındı. Galler Prensesi günümüzde bile etki alanını korurken The Crown'la birlikte hem kendisi hem de ona hayat veren isimler hikayeye güç katmaya devam etti. Sezon ilerledikçe kilit karakterler yeni oyunculara rollerini devrederken Elizabeth Debicki yeni Diana için seçilen isim olmuştu. Zarif silüeti ve sarı saçlarıyla umut vaad eden oyuncu, çekimler sırasında yayınlanan görsellerle oldukça dikkat çekmişti. İlk bakıldığında Lady Diana'nın gerçek fotoğraflarıyla karıştırabileceğiniz kadar benzer bir görünüm yakalayan Debicki, beşinci sezon için beklentileri de epey yükseltti. Bu sezonun esas önemli yanıysa Yunan tasarımcı Christina Stambolian imzası taşıyan o unutulmaz intikam elbisesinin de dahil olduğu yıllara ışık tutacak olması. Kısa bir süre çekimlerden yansıyan ilk fotoğrafsa bizi 1994 yılına Londra'daki Serpentine Galerisi'nde düzenlenen o etkinliğe ışınlıyor. Zarif siyah elbisenin içinde barındırdığı hikaye ve mesaj Debicki'yle bir kez daha canlanırken, Lady Diana'nın kelimelere gerek duymadan verdiği cevabı da akla getiriyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Favourite'in senaristlerinden Tony McNamara imzalı dönem dizisi The Great'in ikinci sezonundan haberler var. Üstelik yeni sezonun sürprizi Gillian Anderson'lı ilk görsellere de kavuştuk. Catherine'in maceralarını merak edenler için yeni haberlerimiz var. The Great ikinci sezonuyla ekranlara gelmek için gün sayarken bildiklerimize göz atıyoruz. Rusya tarihinin önemli isimlerinden II. Katerina'nın yükselişine ve eşi Peter'la olan ilişkisine odaklanan bu tarihsel kurgunun yeni sezon senaryosunda da The Favourite ve Cruella'dan tanıdığımız Tony McNamara imzasını görüyoruz. Hulu'nun dikkat çeken dönem draması, başlangıçta on bölümden oluşan tek sezonluk bir dizi olarak planlansa da sürpriz bir kararla hikayenin devam edeceği açıklanmıştı. Başrollerini Elle Fanning ve Nicholas Hoult'un paylaştığı dizinin ikinci sezonunda Catherine'in, nihayet tahtın başına geçmesi ve sonrasında yaşananlar anlatılacak. Catherine'in tahta geçtikten sonra alacağı kararlar ve çevresindekilerle mücadelesi bu sezonun temelini oluşturacak. Gelelim oyuncu kadrosundaki değişimlere. Son olarak The Crown'un 4. sezonunda Margaret Thatcher rolüyle büyüleyen ve Sex Education'da karşımıza çıkan Gillian Anderson'ın, dizinin ikinci sezonunda Catherine'nin annesi Joanna'yı canlandıracağı daha önce açıklanmıştı. İkinci sezon fotoğraflarında Anderson'ı görkemli önlükler ve renkli saç aksesuarlarıyla görüyoruz. Fotoğraflarda dikkat çeken bir diğer şey de Catherine'in göbeği. Hulu yaptığı açıklamada, \"İkinci sezonda Catherine Rusya'nın hem annesi hem de çocuğu oluyor. ifadelerine yer verdi. Bu sezonda ayrıca Charity Wakefield, Gwilym Lee, Adam Godley, Bayo Gbadamosi da yer alacak. The Great ikinci sezonuyla 19 Kasım 2021 tarihinde Hulu'da başlayacak. Henüz izlemediyseniz bu dönem komedisine yetişmek için hala vaktiniz var."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Margaret Atwood'un 1985'te en ��ok satan romanından uyarlanan The Handmaid's Tale için veda vakti geldi. Dizi, altıncı ve son sezonuyla final yapacak. Margaret Atwood'un 1985'te en çok satan romanından uyarlanan The Handmaid's Tale, ekran macerasını noktalamaya hazırlanıyor. Distopik Hulu draması, çocuk doğurmaları için hizmetçiler atayarak kısırlıkla mücadele eden teokratik, totaliter bir topluma odaklanıyordu. Elizabeth Moss'un başrolünde yer aldığı The Handmaid's Tale'in kadrosunda ayrıca Bradley Whitford, Yvonne Strahovski, Max Minghella, O-T Fagbenle, Samira Wiley, Ann Dowd, Madeline Brewer, Amanda Brugel ve Sam Jaeger gibi isimleri izliyoruz. 2017'den beri Emily/Ofglen rolüyle izlediğimiz Alexis Bledel ise beşinci sezonda yer almayacağını duyurarak diziye veda etmişti. Hulu, Emmy ödüllü drama dizisinin şimdiden 6. sezon onayı aldığını duyurdu ve gelecek sezon aynı zamanda son olacak. Yeni sezona günler kala dizinin sosyal medya hesabından paylaşılan videoda, oyuncuların yeni sezon müjdesini, bu sırrı daha fazla saklayamayacağız notuyla paylaştıklarını gördük. Dizinin 5. sezonu 14 Eylül'de ekranlara gelecek. Bu arada Handmaid's Tale'in vedasına üzülenlere iyi haberlerimiz var. The Handmaid's Tale'in devam dizisi The Testaments'a da yakın zamanda kavuşacak gibiyiz. Yine Margaret Atwood imzalı bir romandan uyarlanarak hazırlanan dizi, 6. sezondaki olayların yıllar sonrasında yaşananları anlatacak. Bu kitap yazara, 2019'da Man Booker Ödülü'nü kazandırmıştı. Yeni dizinin yayın tarihini henüz bilmiyoruz, hatta bilgilerimiz kısıtlı bile diyebiliriz ancak yine Hulu'da izleyeceğiz ve arkasındaki isim Bruce Miller olacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Birçoğumuz önceki bölümlerde jeneriğinden başlayan bir duygusallıkla The Handmaid's Tale dördüncü sezonunu izlemeye yeni başlamışsak da dizinin beşinci sezonunda neler olabileceği hakkında bildiklerimizi paylaşıyoruz. Birçoğumuz önceki bölümlerde jeneriğinden başlayan bir duygusallıkla The Handmaid's Tale dördüncü sezonuna başlamışken, sevilen dizinin beşinci sezonundan ipuçlarını paylaşıyoruz. The Handmaid's Tale 10 bölümlük dördüncü sezonuyla nihayet karşımızda. Heyecanla kavuşmanın karıştığı maraton devam ederken beşinci sezon onayının gelmesi de bir başka rahatlığı beraberinde getirdi diyebiliriz. Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz yılın sonlarında Elisabeth Moss liderliğindeki oyuncu kadrosu, koronavirüs salgını nedeniyle ertelenen 4. sezonun yayınlanmasından tam beş ay önce Aralık 2020'de iyi haberi duyurmak için bir Instagram videosu paylaşarak beşinci sezonu müjdelemişti. Bundan sonrasında ne olacak elimizde çok fazla bilgi yok ve muhtemelen 2022'ye kadar da bilemeyeceğiz ama elimizde neler var, bakalım. Dördüncü sezonun tadını çıkarmanızı öneriyoruz zira beşinci sezon için beklemememiz gerekecek. Dizinin 5. sezonunun prömiyer tarihi henüz açıklanmadı, ancak 4. sezonun Nisan 2021'de gösterime girmesiyle, 2022'ye kadar bekleyebileceğimizi söyleyebiliriz. Dördüncü sezonu görmeden, hangi oyuncu kadrosunun geri döneceğini tahmin etmek neredeyse imkansız. Ancak 2021'in başlarından itibaren, Moss, Fred Waterford rolünde Joseph Fiennes, Serena Joy Waterford rolünde Yvonne Strahovski, Emily rolünde Alexis Bledel, Janine rolünde Madeline Brewer, Lydia Teyze rolünde Ann Dowd dahil olmak üzere grubun çoğunun geri döneceğine neredeyse eminiz. Henüz taze çıkmış dördüncü sezona yaşlı bir komutanın genç karısını oynayacak olan Mckenna Grace de dahil olmak üzere birkaç yeni oyuncu eklendiğini biliyoruz. Yeni isimleri beşinci sezonda izleyebilecek miyiz, bekleyip göreceğiz. Oyunculuğuyla hepimizi kendine hayran bırakan Moss bununla da kalmayarak kamera arkasında da yeteneklerini gösterecek. Dördüncü sezonun 3.,8. ve 9. bölümlerinde yönetmen koltuğuna oturan Moss gelecek sezonda da benzer bir sürpriz yapabilir. Miller THR'ye verdiği söyleşide, Muhtemelen bu onun son yönetmenliği olmayacak. diyerek durumu onayladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. TikTok çok uzun zamandır günlük rutinlerimizi belirliyor, hatta hayatımıza yenilerini ekliyor. Temizlik trendleri, tarif denemeleri, dans challenge'ları derken, bu akımların listesi sonsuzluğa doğru uzayıp gidiyor. En sevdiğimiz Noel filmleri listesinin demirbaşlarından The Holiday'e benzer bir deneyim yaşamanın mümkün olduğunu söylesek? Son günlerin yükselen trendi Noel tatili için ev değiştirmek! Evet, tıpkı Noel tatilinde şehirden uzaklaşmak isteyen Amanda ve Iris'in maceralarını izlediğimiz Holiday filmindeki gibi. Filmden ilham alan TikTokerlar, hayallerindeki insanlardan evlerini onlarla değiştirmelerini istiyor. Kullanıcılar, yüzlerce yanıt aldıklarını ve ev değiştirme konusunda ciddi olduklarını söylüyor. İngiltere'yi ziyaret etmeyi umut eden Bostonlı TikToker Grace Gagnon başlattığı akımı Insider'a anlatırken, filmi ilk kez izledikten sonra 14 Aralık'ta Boston'daki dairesinin TikTok turunu filmin tema müziğine yüklediğini ve takipçilerine kimin ev değiştirmek isteyebileceğini sorduğunu, başlangıçta küçük bir şaka olarak başlayan bu videonun ardından ev değiştirmek için ciddi teklifler almaya başladığını söylüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Euphoria'nın yaratıcısı Sam Levinson'nın öncülüğündeki The Idol dizisinden fragman geldi. Dumanı üstünde tüten tanıtımda başroller The Weeknd & Lilly Rose-Depp'in yanı sıra başka sürprizler de var. Son yıllarda dijital platformlar ve sayısı her geçen gün artan yeni diziler baş döndürmeye devam ediyor. Remake'ler, geçmişin tozlu ekranlarından yenilenerek günümüze geliyor, ancak son dönemde bizi en çok heyecanlandıran yapımların yeni ve özgün işler olduğunu da itiraf etmek zorundayız. Bu günlerde kalbimizi hızlandırmayı başaran yeni gözdemiz ise A24 etiketli yeni HBO mini dizisi The Idol. HBO dizinin yayın tarihiyle ilgili net bir açıklama yapmadı henüz ancak son günlerde yapımla ilgili yeni gelişmeler öğrenmeye devam ediyoruz. Tabii yayınlanan fragmandaki \"çok yakında\" hatırlatması da sanki kısa sürede The Idol'ı izlemeye başlayacağız diye düşündürüyor. Diziyle ilgili bilgilerimizi tazeleyecek olursak... Dizi bizi Los Angeles merkezli bir yolculuğa çıkaracak. Genç bir pop yıldızının ışıltılı hayatına konuk olacak, müzik endüstirisinin görmediğimiz bir yüzüyle karşılacağız. Bu arada dizinin yapım ekibinin yanı sıra ekran yıldızları da açıklandı. Euphoria'nın yaratıcısı Sam Levison'ın öncülüğündeki dizide The Weeknd ve Lily-Rose Depp'i başrolde izleyeceğiz. Müzisyen kimliğiyle tanıdığımız The Weeknd daha önce Uncut Gems'te rol almıştı. Şarkıcının kariyer yolculuğunda oyunculuğun da önemli patikalar yaratmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu arada kadroda ayrıca Troye Sivan, Suzanna Son, Steve Zissis, Melanie Liburd, Tunde Adebimpe, Elizabeth Berkley Lauren, Nico Hiraga ve Anne Hache gibi isimler de yer alıyor. Fragmanda ayrıca BLACKPINK'ten tanıdığımız K-pop yıldızı, Jennie Kim'i de gördük. Tabii bir de dizinin ilk sezonunun 6 bölümlük olacağı bilgisine sahibiz. The Idol'ın yayın tarihinin açıklanmasını beklerken dumanı üzerinde tüten aşağıdaki fragmanı izleyebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kabul edin hepimiz onları izlemeye bayılıyoruz. Hulu, The Kardashians adlı yepyeni bir seriyi ekranlara getirmeye gün sayarken, şov hakkında bildiğimiz her şeyi bu yazıda bulabilirsiniz. Aşağıda, 14 Nisan'da ekranlara gelecek şov hakkında bildiğimiz tüm ayrıntıları bulabilirsiniz. Aslında hepimiz Keeping Up With the Kardashians tecrübesiyle bizi nelerin beklediğini biliyoruz. Ancak bu kez daha farklı sürprizlerle karşılacağımız da gelen bilgiler arasında. Resmi açıklamada ise programın içeriği şöyle açıklanmış: Kris, Kourtney, Kim, Khloe, Kendall ve Kylie, manşetlerin arkasındaki gerçeği ortaya çıkarmak için kameraları geri getiriyor. Milyar dolarlık işletmeleri yönetmenin yoğun baskılarından, oyun zamanlarının ve okulların terk edilmesinin gülünç sevinçlerine kadar uzanacak bu şov, izleyicileri spot ışıklarında dürüst bir aşk ve yaşam hikayesiyle buluşturacak. Kardashian Ailesi'nin gündemlerini göz önünde bulundurunca aklımızda beliren sorular da var tabii. Mesela şovda Kanye yer alacak mı? Evet; Kim Variety'e verdiği röportajda yaptığı açıklamayla bu sorumuzu yanıtladı. Kim'in Kanye West'ten boşanma süreci çok açık bir şekilde şovda gösterilecek. Kim, İnsanların her şeyin her zaman mükemmel olmadığını görmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum. diyerek bu süreci de bizlerle paylaşacak. Öte yandan Kim Kardashian'ın yeni ilişkisine dair ufak konuşmalara şahit olacağız ancak Pete Davidson şovun ilk sezonunda ekranda görünmeyecek. Ve elbette Kourtney Kardashian ve Travis Barker da gösterinin her aşamasında karşımızda olacak. Çift, şovun 7 Nisan'daki galasında geniş aileleriyle birlikte poz vermişlerdi. Gösterinin bize Travis'in geçen Ekim ayında Kourtney'e nasıl evlenme teklif ettiğine dair ayrıntıları sunacağı da biliniyor. Ayrıca Khloe Kardashian ve Tristan Thompson arasındaki gelişmeler de şovun bir parçası olacak. Kris, Kendall, Kylie, Kourtney, Kim ve Khloe, Kardashian şovunun merkezinde yer alacak. Travis Barker, Scott Disick ve Kanye West de kısmen de olsa görünecek. Emma Conway, Elizabeth Jones ve Ben Winston dizinin yürütücü yapımcı kadrosunda yer alırken, dizinin baş yapımcısı Danielle King. The Kardashians, 14 Nisan Perşembe günü Hulu semalarına inecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hulu, The Kardashians'ın Amerika televizyon tarihinde, prömiyeri en çok izlenen televizyon şovu olduğunu açıkladı. Kardashian Ailesi'nin yeni televizyon şovu geçtiğimiz hafta Hulu'da yerini almıştı. Kris, Kendall, Kylie, Kourtney, Kim ve Khloe'nin merkezinde yer aldığı programın, yayınlanmasından tam bir hafta sonra yeni bir rekor kırdığını öğrendik. Variety'nin özel haberine göre Hulu, The Kardashians'ın Amerika televizyon tarihinde, prömiyeri en çok izlenen televizyon şovu olduğunu açıkladı. Hulu'nun, The Kardashians için kırdığı bu rekor, gösterinin 14 Nisan'da başlamasından bu yana, yayınlanmasının ilk üç gününde izlenen bölüm saatlerine dayanıyor. Kardashian Ailesi de elbette bu ilgiden memnun. Her biri mutluluklarını ve teşekkürlerini Instagram hikayelerinde paylaştılar. Devam eden bölümlerin de benzer bir ilgi göreceğini tahmin etmek çok değil. İzleyicileri spot ışıkları altında, dünyanın en merak edilen ailelerinden birinin yaşam hikayesine davet eden The Kardashians'ın yürütücü yapımcı kadrosunda Emma Conway, Elizabeth Jones ve Ben Winston yer alırken, baş yapımcı olarak Danielle King'i görüyoruz. The Kardashians, Kardashian-Jenners'ın 15 yıl boyunca toplam 20 sezon devam eden Keeping Up With the Kardashians'ın yeni versiyonu diyebiliriz. Dünyaca ünlü aile bu şovun bittiğini açıkladıktan hemen sonra Hulu'ya yeni bir şovla katıldıklarını duyurmuştu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kardashian ailesi ironik şovları Keeping Up With The Kardashians'ın ardından yeni bir programla karşımızdalar. Hulu'da yayınlanacak The Kardashians isimli programın galası da geçen hafta gerçekleşti. Hepimizin gözü kulağı oradaydı elbette, ancak Pete Davidson ve Kim Kardashian'ın birlikte katıldıkları ilk resmi davet olması heyecanımızı daha da artırmıştı. Prömiyer gecesinde çifte yakın kaynaklar Page Six'e verdikleri demeçte, Davidson'a ailenin bir parçası gibi davranıldığını söyledi. Kardashian Ailesi'nin yaşamlarına dair her şeyi izleyeceğimiz şovda Pete Davidson hiç görünmedi ve muhtemelen bir süre daha görünmeyecek. TMZ'den gelen haberlere göre Kardashian, dizinin 1. sezonunda yeni erkek arkadaşı hakkında konuşacak, ancak Davidson muhtemelen 2. sezona kadar kamerada görünmeyecek. Kardashian, Variety'ye daha önce verdiği bir röportajda, \"Pete'le çekim yapmadım... Buna karşı değilim sadece bu onun her zaman yaptığı bir şey ya da işinin bir kısmı değil. Fakat önemli bir olay esnasında orada olsaydı, kameralara onu çekmemesini söylemezdim. diyerek Davidson'un neden şovda yer almadığını açıkladı. İkili birlikte kırmızı halıda resmi olarak henüz fotoğraflanmadılar. Kim Kardashian bu kez de E! Daily Pop'a yaptığı açıklamada kırmızı halıda beraber yürümemelerini, Beni desteklemek için burada. Bu şov tamamen benim olayım ve bu durum onun işinin bir parçası değil. Burada olduğu için çok mutluyum. diyerek açıkladı. İkilinin prömiyer sonrası Kourtney Kardashian ve Travis Barker'ın ile Jon & Vinny's'de düzenlediği bir başka etkinliğe katıldığı da paylaşılan bilgiler arasında."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023 için Mutlaka izlenmeli listesi yaparsak, The Last of Us'ın orada olacağından şüphemiz yok. Bir video oyununun uyarlaması olan dizi, Pedro Pascal ve Bella Ramsey ikilisini bir araya getirerek kısa sürede yükselişe geçmeyi başardı. Dizinin yeni sezonunun geleceği haberleriyle birlikte, biz izleyiciler de bizi nelerin beklediğini merak ediyoruz. Tabi sürprizlerle dolu finalini düşününce, bizi nelerin beklediğini kestirmek çok güç olsa da dizinin ikinci sezonu hakkında bilmeniz gereken her şey burada. Rahat bir nefes alabilirsiniz, zira cevap evet! The Last of Us, izlenme oranları ve seyircilerden gelen yoğun ilgi sayesinde, daha üçüncü bölüm yayınlanmadan ikinci sezon onayını aldı. Şovun popülerliğine rağmen hayranları The Last of Us'ın yakın zamanda HBO/HBO Max'in iptal ettiği diğer yapımlar gibi bir sonu olacağından endişeliydi ancak neyse ki ikinci sezon onayı kısa sürede geldi. Bilindiği üzere The Last of Us, çok popüler bir video oyunun uyarlaması. Dizinin ilk sezonunda nasıl değişiklikler olduysa, ikinci oyunu The Last of Us'ın gelecek sezonlarına uyarlarken de bazı değişiklikler olacağı gelen bilgiler arasında. Dizinin yaratıcılarından Craig Mazin bir basın toplantısında, \"Bu sezon farklı olduğu gibi farklı olacak\" diyerek bu farklılıklara işaret etti. Pedro Pascal'ı kesinlikle Joel olarak göreceğiz! Buna ek olarak, dizinin diğer yıldızı Bella Ramsey, Ellie olarak geri dönecek. Ellie ilk maçta/sezonda olduğu gibi 14 yerine 19 yaşında olacak. Dizinin yaratıcı ekibi her iki yıldızla yola devam etmekten dolayı çok mutlu. Öyle ki Craig Mazin, Bella Ramsey'in yaş uyarlamasını bir şekilde yapacaklarını ve yola birlikte devam edeceklerini şu sözlerle açıklıyor: Bu macerada Bella ile birlikteyiz. Kostüm, makyaj ve saç olarak ne yapacağımızı biliyoruz ama daha da önemlisi oyuncunun ve oyunun ruhunu da biliyoruz. HBO'nun geri dönen şovları söz konusu olduğunda gerçekten belirlenmiş bir programı yok. Yani, ikinci sezon için ne kadar beklememiz gerektiği henüz net değil. Tek avuntumuz, yakında ne olacağını izlemek için uzun süre beklemek zorunda kalmamak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Amazon'un merakla beklenen The Lord of the Rings dizisiyle ilgili bilgiler sır gibi saklanırken yeni bir teaser ile nihayet dizinin adını öğrenebildik. Sinema tarihinin en önemli yapımlarından biri olarak kabul edilen Yüzüklerin Efendisi serisinin Yeni Zelanda'da gerçekleştirilen çekimleri bittiğinden beri gözümüz Amazon'dan gelen set fotoğraflarında ve videodalarda. 2 Eylül 2022 Cuma günü Prime Video'da yayımlanacak diziden bir yeni teaser daha geldi. Aslında seri hakkında bildiklerimiz oldukça sınırlı. Bu nedenle gelen her yeni görsel ve video merakımızı biraz daha artırıyor. Yayımlanan bu bir dakikalık videoda yüzüğün oluşum aşamalarını izliyoruz. Bu videonun bir diğer önemi ise bu zamana kadar ismi açıklanmayan serinin adınının da duyurulması oldu. Serinin adı The Lord of The Rings: The Rings of Power olacak. Daha önce duyurulan yayın tarihi için Amazon Studios Başkanı Jennifer Salke, heyecanını, Küresel izleyicilerimizi Orta Dünya'da yeni ve destansı bir yolculuğa çıkarmak için ne kadar heyecanlı olduğumuzu ifade edemem! Yetenekli yapımcılarımız, oyuncu kadromuz, prodüksiyon ve yaratıcı ekiplerimiz bu anlatılmamış ve hayranlık uyandıran vizyonu hayata geçirmek için Yeni Zelanda'da yorulmadan çalıştı. diyerek paylaşmıştı. Diziye dair birçok detayı bilmesek de The Hobbit ve The Lord of the Rings kitaplarında anlatılan olaylardan binlerce yıl önce geçecek olduğu ve kötülüğün Orta Dünya'da yeniden ortaya çıkışıyla yüzleşirken hem tanıdık hem de yeni karakterlerle dolu bir dünyanın kapılarını aralayacağı elimizdeki bilgilerden bazıları."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sinema tarihinin en önemli yapımlarından biri olarak kabul edilen Yüzüklerin Efendisi serisinin yayın tarihi açıklandı. Sinema tarihinin en önemli yapımlarından biri olarak kabul edilen Yüzüklerin Efendisi serisinin bir dizi olarak ekranlara geleceği, takvimler 2017 yılını gösterdiğinde açıklanmıştı. Merakla beklenen dizinin Yeni Zelanda'da gerçekleştirilen çekimlerinin 2 Ağustos'ta tamamlandığı duyuruldu. Amazon'un bugüne kadar en çok beklenen yapımlarından biri olan ve henüz ismi açıklanmayan Yüzüklerin Efendisi serisi, 2 Eylül 2022 Cuma günü Prime Video'da yayımlanacak. Aslında seri hakkında ismi de dahil olmak üzere çok fazla şey bilmiyoruz. Ancak dizinin JRR Tolkien'in The Hobbit ve The Lord of the Rings kitaplarında anlatılan olaylardan binlerce yıl önce geçecek olduğu ve kötülüğün Orta Dünya'da yeniden ortaya çıkışıyla yüzleşirken hem tanıdık hem de yeni karakterlerle dolu bir dünyanın kapılarını aralayacağı elimizdeki bilgilerden bazıları. Amazon, yayın tarihini açıklamasının ardından bir başka sürpriz daha yaparak diziden ilk görüntüyü de paylaştı. Görselde paylaşılan arkası dönük ismin kim olduğu bilinmese de görüntünün ilk bölüme ait olduğunu söyleyebiliriz. Amazon Studios Başkanı Jennifer Salke, yayın tarihini duyurduktan sonra heyecanını, Küresel izleyicilerimizi Orta Dünya'da yeni ve destansı bir yolculuğa çıkarmak için ne kadar heyecanlı olduğumuzu ifade edemem! Yetenekli yapımcılarımız, oyuncu kadromuz, prodüksiyon ve yaratıcı ekiplerimiz bu anlatılmamış ve hayranlık uyandıran vizyonu hayata geçirmek için Yeni Zelanda'da yorulmadan çalıştı. diyerek dile getirdi. Diziyle ilgili yeni gelişmeleri heyecanla takip etmeye devam edeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Amazon Prime'ın sevilen dizisi The Marvelous Mrs. Maisel'in dönüş tarihini merakla bekleyenlere iyi haberlerimiz var. Dizinin, araya giren salgın dönemi ertelemesinin ardından, ekranlara gelme tarihi nihayet belli oldu. 8 bölümlük dördüncü sezonuyla izleyeceğimiz The Marvelous Mrs. Maisel, 18 Şubat 2022'de izleyicilerle buluşacak. Ancak bu kez tüm sezon tek seferde değil, ikişer bölüm halinde yayınlanacak. 4. sezonuyla izleyicilerini 60'lı yıllarda konuk edecek dizide, hem Shy Baldwin'in turundaki yerini hem de kaldığı daireyi kaybeden Mitch'in yeni işi ve beraberinde getirdiği değişiklikleri izleyeceğiz. Ayrıca dördüncü sezonun kadrosu tanıdık isimlerle de genişledi. Kelly Bishop, Milo Ventimiglia, Reid Scott, Kayli Carter, Gideon Glick ve Jason Ralph dizinin yeni sezonunda izleyeceğimiz isimler olarak duyuruldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Apple TV+'ın sevilen dizisi The Morning Show, ikinci sezonuyla geri dönüyor. Yeni sezonda neler olacak, işte tüm bildiklerimiz. Başrollerini Jennifer Aniston ve Reese Witherspoon'un paylaştığı The Morning Show, bir televizyon kanalının sabah şovunda çalışan ekip ve perde arkasında olup bitenlere odaklanan hikayesiyle kısa sürede izleyicilerin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Kasım 2020'de ikinci sezonuyla ekranlara gelmesi beklenen dizi, pandemi engeline takılmış ve ertelenmişti. Nihayet ikinci sezona ne zaman kavuşacağımız belli oldu. Apple TV+'ın sevilen dizisinin ikinci sezonuna gün sayarken, neler bildiğimize göz atalım. llk sezonuyla Apple'a ilk Emmy ödülünü kazandıran The Morning Show'da, başrol Jennifer Aniston ve Reese Witherspoon'un yanı sıra kadrosunda Billy Crudup, Mark Duplass, Nestor Carbonell, Karen Pittman, Bel Powley, Desean Terry, Janina Gavankar ve Tom Irwin karşımıza çıkıyor. Dizinin ikinci sezonu, kaldığı yerden Alex ile Bradley'in dikkat çeken canlı yayını sonrasında yaşananlarla devam edecek. İkinci sezonla birlikte kadroya yeni isimler de katıldı; Greta Lee, Ruairi O'Connor, Hasan Minhaj, Holland Taylor, Tara Karsian, Valeria Golino ve Julianna Margulies'i yeni sezonda izleyeceğiz. The Morning Show'un 10 bölümlük ilk sezonunu kısa sürede bitirdiyseniz, artık yeni bölümleri beklemeye başlayabilirsiniz; sevilen dizi nihayet geri dönüyor. Yeni sezonun ilk bölümü 17 Eylül 2021 Cuma günü geliyor. Her Cuma yeni bölümler Apple TV+ üzerinden izlenebilecek. İkinci sezon da 10 bölümden oluşacak. Ayrıca geçtiğimiz aylarda yayınlanan resmi teaser, Alex'i kurgusal Morning Show'a geri getirmenin arkasındaki gerilimler ve Julianna Margulies'in karakterinin tanıtımı hakkındaki görüntülerle, yeni sezonun konusu hakkında ipuçları paylaşmıştı. İlk sezonu izleyenlerin hatırlayacağı üzere canlı yayında yaşanan skandalın ardından kahramanlarımızın kanal yönetimi ve izleyicilerle nasıl mücadele edeceğini izleyeceğiz. Yapılan resmi açıklamalarda dizinin ikinci sezonunun hikayesi, \"İlk sezonun bıraktığı patlama noktasından sonra başlayan yeni sezonda The Morning Show, UBA'nin Alex ve Bradley'nin yarattığı enkazdan sonraki belirsizliklerle dolu, kimliğin her şey demek olduğu ve karakterlerin gerçekten kim olduğu ile kimi temsil ettikleri arasındaki uçurumun vurgulandığı dünyasına geri dönüyor.\" sözleriyle özetleniyor. Ayrıca dizinin güncel sorunları da ele alması bekleniyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Sinema tarihinin kült yapımlarından The Godfather'ın yapım sürecine odaklanan mini dizi The Offer'dan yeni haberler var. Sinema tarihinin en unutulmaz yapımlarından biri sorulduğunda, akıllara gelen ilk filmlerden biridir The Godfather. Francis Ford Coppola'nın 1972 yapımı klasiğini izlemek için herhangi bir bahaneye ihtiyaç duymayız aslında, ama şu sıralar bir yeniden izleme yapmak için fena değil gibi görünüyor. Zira The Godfather'ın yapım sürecini anlatacak The Offer adlı bir mini dizi geliyor. Dizi, Marlon Brando'nun Vito Corleone ve Al Pacino'nun oğlu Michael Corleone'yi canlandırdığı filmin sorunlarla dolu prodüksiyonunu detaylandıracak. Brando'yu canlandıracak isim Justin Chambers olurken, The Godfather yapım ekibinin birçok ismi kurgusal karakter olarak da karşımıza çıkacak. Senaryosunu Michael Tolkin ve Nikki Toscano'nun üstlendiği 10 bölümlük miniz dizi, 28 Nisan'da Paramount+'da yayınlanacak. Beklerken bir kere daha seriyi baştan izleyebilir ve paylaşılan fotoğraflara göz atabilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Naomi Campbell, Cindy Crawford, Linda Evangelista ve Christy Turlington gibi süpermodellerin podyumları kasıp kavurduğu efsanevi 90'ların öne çıkan defilelerine geri dönüyoruz. 20 Eylül'de Apple TV+ üzerinden ilk gösterimi yapılacak olan The Super Models belgesel dizisinde, dönemin önde gelen yıldızları hakkında ve kariyerlerine dair özel röportajlar yer alıyor. Dizinin yapımcılığını EP ve Akademi Ödüllü Barbara Kopple üstlenirken yönetmenliğini ise Roger Ross Williams ve Larissa Bills yapıyor. Dizi izleyicileri, dünyanın dört bir yanından dört farklı kadının New York'da buluştuğu 1980'li yılların sonlarına götürüyor. Şöhret hikayelerini takip ederek efsanevi kariyerlerini yeniden ziyaret ediyor. Dört bölümlük bir belgesel dizisi olan The Super Models, dörtlünün moda endüstrisine girme deneyimlerini, 80'li ve 90'lı yıllar arasındaki altın çağlarında popüler kültürdeki izlenimlerine ışık tutuyor. Süpermodeller, Belgesel dizilerinde görülen yolculuğumuzun dünyanın dört bir yanındaki gençleri cesaretlendireceğini, motive edeceğini ve onlara ilham vereceğini umuyoruz açıklamasında bulunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Robert Jordan'ın muhteşem fantezi dünyası Amazon'a geliyor. Rosamund Pike'ı Moiraine karakteri ile başrolde göreceğimiz The Wheel of Time hakkında tüm bildiklerimiz. Robert Jordan'ın muhteşem fantezi dünyası Amazon'a geliyor. İşte Rosamund Pike'ı Moiraine karakteri ile başrolde göreceğimiz The Wheel of Time hakkında tüm bildiklerimiz... Dünya çapında 90 milyondan fazla satan The Wheel of Time, sihrin var olduğu, ancak yalnızca kadınların kullanabildiği, genişleyen, destansı bir dünyaya konuk ediyor bizleri. Kitaptan uyarlanan dizi, sadece kadınlardan oluşan Aes Sedai isimli topluluğun bir üyesi olan Moiraine'in İki Nehir kasabasına ulaşmasıyla başlayacak. Bundan sonrası ise tehlike ve maceralarla dolu bir yolculuk olacak. Moiraine, insanlığı kurtaracağı ya da yok edeceği söylenilen bir kehanetle karşı karşıya kalacak. Dizinin Avrupa ve Asya kültür ve felsefesinden, özellikle de Budizm ve Hinduizm'de bulunan zamanın döngüsel doğasından ilhamla kurgulandığı da şu ana kadar sahip olduğumuz bilgilerden bazıları. Önce kamera arkası ekibi tanıtarak başlayalım. Bu yeni Amazon uyarlamasının yönetmen koltuğunda Westworld, This Is Us, Jessica Jones, Orange is The New Black ve Stranger Things gibi dizileriden hatırlayacağımız Uta Briesewitz'in yanı sıra Salli Richarson ve Wayne Yip gibi isimleri göreceğiz. Dizinin başrolünde ise Moiraine karakteri ile Rosamund Pike'ı izleyeceğiz. Pike'a, Rand al'Thor rolünde Josha Stradowski, Perrin Aybara rolünde Marcus Rutherford, Nynaeve al'Meara rolünde Zoe Robins, Matrim Cauthon rolünde Barney Harris, Egwene al'Vere rolünde Madeleine Madden ve al'Lan Mandragoran rolünde Daniel Henney eşlik edecek. Ayrıca kritik bir rol değişikliğiyle Barney Harris'in Matrim Cauthon karakterini 2. sezonda oynamayacağı da açıklanmıştı. Ayrıca Sanaa Hamri'nin de dizinin ikinci sezonu için baş yapımcı ve yönetmen olarak katıldığı da duyuruldu. Evet, yanlış okumadınız. Dizinin henüz ilk bölümü bile yayımlanmamışken, ikinci sezon onay duyurusu da yapıldı. Elbette kadrodaki bu isimler ve bu erken sürpriz merakımızı artırıyor. The Wheel of Time, tıpkı Game of Thrones ve The Witcher gibi savaş, drama ve sihrin destansı bir hikayesi olmayı vaat ediyor. Dizi 19 Kasım'da Prime Video'da prömiyer yapacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun 20 dalda Emmy adaylığı kazanan hiti The White Lotus'un ikinci sezonu Ekim ayında ekranlara gelecek. Murray Barlett, Connie Britton, Jennifer Coolidge, Alexandra Daddario, Fred Hechinger, Jake Lacy, Brittany O'Grady, Natasha Rothwell, Sydney Sweeney ve Steve Zahn gibi isimleri bir araya getiren The White Lotus son dönemin popüler dizilerinden biri olarak çoktan izleme listelerimizdeki yerini almıştı. Dizi, 12 Eylül Primetime Emmy Ödülleri'nde tam 20 adaylık kazanarak en çok adaylık kazanan yapımların da başını çekmişti. Yaratıcılığını, yazarlığını ve yürütücü yapımcılığını Mike White'ın üstlendiği, eş yürütücü yapımcılar arasında ise David Bernad, Nick Hall ve Mark Kamine isimlerini gördüğümüz HBO'nun toplumsal hicivli gözdesi, izleyicileri Hawaii'deki lüks bir otele konuk ederek, buraya gelen misafirlerin tatillerine odaklanıyor. Altı bölümden oluşan The White Lotus, mini dizi olarak planlandığı için ikinci bir sezonun geleceği düşünülmüyordu. Ancak sürpriz bir haberle, HBO, The White Lotus dizisine 2. sezon onayı verdiğini duyurmuştu. Son olarak dizinin ikinci sezonunun Ekim 2022'de ekranlara geleceği açıklandı. Henüz vaktimiz var ancak hit şovun 2. sezonu hakkında şu ana kadar bildiğimiz her şey için okumaya devam edebilirsiniz. HBO henüz konuyu açıklamadı, ancak ikinci sezon da muhtemelen birinci sezon gibi bir grup zengin misafirin lüks bir tatil köyüne bırakılmasından sonra yaşananları takip edecek. Variety'nin haberine göre ekip bu kez Hawaii yerine İtalya'nın Sicilya kentinde bir otele giriş yapacak. İtalyan rüyasına kapılmak için sabırsızlanıyoruz. Jennifer Coolidge, ilk sezonda izleyip ikinci sezonda da karşımıza çıkacak tek isim. İkinci sezonda konuk ve personel rollerinde yeni isimler göreceğiz. Deadline'ın haberlerine göre F. Murray Abraham, Michael Imperioli ve Adam DiMarco, Bert Di Grasso, Dominic De Grasso ve Elbie Di Grasso üç kuşaktan oluşan, büyükbaba-oğul-torun üçlüsü olarak karşımıza çıkacak. Tom Hollander, arkadaşları ve yeğeniyle seyahat eden İngiliz Quentin rolünde iken, Haley Lu Richardson, patronuyla seyahat eden Portia adında genç bir kadını canlandıracak. Kesin bir tarih açıklanmasa da yeni sezonun Ekim 2022'de ekranlara geleceği duyuruldu."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. HBO'nun toplumsal hicivli dizisi The White Lotus'un ikinci sezonu için yeni durak Sicilya. 2021'in en çok konuşulan dizilerinden biri de HBO'nun mini dizisi The White Lotus idi. HBO'nun toplumsal hicivli son gözdesi, altı bölümden oluşan ilk sezonuyla aslında bir mini dizi olarak planlanmıştı ancak sürpriz bir haberle HBO, The White Lotus dizisine 2. sezon onayı verdiğini duyurmuştu. Variety özel haberine göre Mike White'ın yönettiği, The White Lotus'un merakla beklenen ikinci sezonu Sicilya'da çekilecek. Oyuncuların ve ekibin Sicilya kasabası Taormina'da konumlanan Four Seasons Hotel San Domenico Palace'a taşınacağı açıklandı. Otelin 1 Nisan'a kadar konaklamaya kapalı olacağı da gelen bilgiler arasında. Ayrıca HBO da dizinin yeni sezonunun İtalya'da geçeceğine dair önceki haberleri doğruladı. HBO'nun toplumsal hicivli son gözdesinin ikinci sezonunda Michael Imperioli ve Aubrey Plaza'nın yanı sıra yakın zamanda kadroya katıldığı duyurulan F. Murray Abraham, Tom Hollander, Adam DiMarco ve Haley Lu Richardson de yer alacak. Elbette ilk sezonun favorisi Jennifer Coolidge de yine Tanya McQuoid rolüyle karşımıza çıkacak. Özellikle iyi yazılmış diyaloglar ve performanslarla kısa sürede hit haline gelen The White Lotus'un 2. Sezonunu ne zaman izleyeceğimiz hakkında henüz bir bilgimiz yok; ancak Sicilya'dan gelen son haberler yeni sezonu sabırsızlıkla beklemek için iyi bir neden sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tanya McQuoid'in İyonya Denizi'ne düşerek ölümünden sonra White Lotus hayranları, dizinin yapımcısı Mike White'ın 3. sezon için sahalara geri döneceği gerçeğiyle biraz olsun sakinleşebilir. Sicilya'nın doğu kıyısındaki Maui ve Taormina tatil bölgelerinde yoğunlaşan iki sezonun ardından yeni sezonda çekimlerin Tayland'a taşınacağı bildirildi. Popüler dizinin ilk iki sezonu Four Seasons Resort Maui ve Taormina'da çekildiğinden 3. sezonun da lüks grubun diğer otellerinden birinde gerçekleşmesi mümkün. Tayland'da dört tane olduğu ve dizinin önceki bölümlerinin kumsal arka planı göz önünde bulundurulduğunda çekimlerin yine ada konseptiyle devam edeceği görülüyor. Ancak White, bu sefer işleri değiştirmeyi seçebilir. İkinci sezonun prömiyerinden önce yapımcılar, Asya'da geçen üçüncü bir bölüm olasılığını ima etmişti ve serinin henüz derinlemesine incelemediği temalara odaklanabileceğini ekledi. Yayınlanan kamera arkası videoda yapımcı İlk sezonda para ön plana çıkıyordu, ikinci sezonda ise seks. Üçüncü sezon ölüme, doğu dinine ve maneviyatına hicivli ve komik bir bakış olabileceğini düşünüyorum diyor. 1. sezonda Maui otelinin spa müdürü Belinda'nın geri döneceği gerçeği de dahil olmak üzere daha fazla ayrıntı açıklandı. Tanya, Belinda'nın tedavilerinden biri sırasında dönüştürücü bir deneyim yaşadıktan sonra, mirasçı kadın onunla arkadaş olmaya çalıştı ve Greg ile olan aşkı dikkatini dağıtmadan önce potansiyel bir sağlıklı yaşam girişimini finanse etmeyi teklif etti. Tanya vasiyetinde ona küçük bir servet bırakacak mı? Yoksa Belinda iş kurmanın başka bir yolunu mu buldu? Peki Greg de geri dönecek ve Tanya'nın ölümünde oynadığı rolün bedelini ödeyecek mi? Bunu öğrenmemiz biraz zaman alabilir. White, oyuncu kadrosunu duyururken şüphesiz Hollywood'un en iyileri arasından seçim yapacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The White Lotus için bi sonraki istikamet belli oldu! Mike White'ın yönettiği dizinin merakla beklenen üçüncü sezonunun yeni durağı Tayland. HBO'nun gözdelerinden The White Lotus'un 3. sezonu izleyicilerini bu kez Tayland'a götürüyor. Bir mini dizi olarak planlanan ancak gördüğü ilginin de etkisiyle devam kararı alan toplumsal hiciv dizisinin ilk sezonu Hawaii'de geçerken, ikinci sezon Sicilya'ya taşınmıştı. Ve şimdi Variety, The White Lotus 3. sezonun Tayland'da geçeceğini bildirdi. Gösterinin ilk iki sezonu Four Seasons otellerinde çekildi; White'ın henüz belirli bir yer seçmediğini duymamıza rağmen, ülkede Four Seasons Tented Camp Golden Triangle, Four Seasons Resort Chiang Mai ve Four Seasons Resort Koh Samui ve Four Seasons Bangkok dahil olmak üzere bu türden dört tesis var. Yönetmen Mike White'ın rotasını belirlediği ancak hazırlıkları henüz tamamlamadığı da gelen bilgiler arasında. Bu nedenle üçüncü sezonun çekimleri henüz başlamadı. Dolayısıyla oyuncu kadrosuyla ilgili ayrıntılar da henüz açıklanmadı. Ancak önceki sezonlardan hareketle otel misafirlerinin yeni yüzler olacağını tahmin etmek zor değil. Elbette ilk sezonun favorisi Jennifer Coolidge'in de yine Tanya McQuoid rolüyle karşımıza çıkması bekleniyor. Özellikle iyi yazılmış diyaloglar ve performanslarla kısa sürede hit haline gelen The White Lotus'un yeni ezonunu ne zaman izleyeceğimiz hakkında henüz bir bilgimiz yok; ancak Sicilya'dan gelen son haberler yeni sezonu sabırsızlıkla beklemek için iyi bir neden sunuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Ekranların en sevilen aile dramalarından This Is Us önümüzdeki sene altıncı sezonuyla ekran yolculuğunu noktalayacak. Evet, bir kere daha gözlerimiz doluyor. Ekranların en sevilen aile dramalarından This Is Us önümüzdeki sene altıncı sezonuyla ekran yolculuğunu noktalayacak. Evet, bir kere daha gözlerimiz doluyor. NBC'nin belki de en hit projelerinden biri olan This Is Us ekranlara geldiği andan itibaren etkileyici reytingler topladı. En önemlisi de birçok izleyici tarafından çok sevildi. Pearson ailesinin birden çok neslini ve birden çok zaman dilimini kapsayan This Is Us, hepimizi etkilemeyi başarmıştı. Yanlışları, doğruları, eksikleri ve hatalarıyla ailenin her bir ferdi unutulmazlar arasına girdi bile diyebiliriz. Dizinin beş sezon içinde, NBC'nin en yüksek puan alan programı olmaya devam ettiğini de hatırlatalım. Tüm bu beğenilerin yanı sıra This Is Us, ödül sezonunun da öne çıkan yapımlarından biri olmuş, Ventimiglia, Moore, Brown ve Chrissy Metz'e, Emmy adaylıkları kazandırmıştı. Başrollerde Milo Ventimiglia, Mandy Moore, Sterling K. Brown, Chrissy Metz ve Justin Hartley'in yer aldığı dizinin 5. Sezonu şu anda yayınlanıyor. Altıncı ve final sezonun çekimleri ise bu yaz başlanycak. Dizi 2021-22 yayın sezonunda ekranlara veda edecek. Aslına bakarsak çok da şaşırtıcı bir haber değil bu. Zira sevilen dizinin ekibi katıldıkları pek çok yayında altıncı sezonun final sezonu olacağını söylemişti. Öte yandan resmi bir sayı henüz belirlenmemiş olsa da, son sezonun da öncekiler gibi yaklaşık 18 bölümden oluşması bekleniyor. Pearson ailesinin tüm fertlerine veda etmenin ne kadar zor olacağını biliyor ve şimdiden final bölümü için akacak gözyaşlarımızı düşünüyoruz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tim Burton'ın yönetmenliğini üstlendiği The Addams Family dizisi The Wednesday'den haberler var! Sonbaharda sekiz bölümlük ilk sezonuyla Netflix semalarına inecek dizi hakkında bilmeniz gereken her şey burada. Tim Burton'ın yönetmenliğini üstlendiği The Addams Family dizisi The Wednesday'den haberler var! Sonbaharda sekiz bölümlük ilk sezonuyla Netflix semalarına inecek dizi hakkında bilmeniz gereken her şey burada. Örgülü saçları, simsiyah kıyafetleri ve ürkütücü tavırlarıyla hafızalarımızda yer edinen Wednesday Addams'ı daha yakından tanımaya hazır mısınız? Wednesday Addams'ın maceralarını merkeze alan dizide, bir yandan cinayetleri engellemeye çalışmasını bir yandan da ailesinin geçmişindeki sırların peşinden koşmasını izleyeceğiz. Nevermore Academy'de öğrencilik yıllarını da göreceğimiz dizi, fantastik-korku-gizem-komedi benzersiz bir karışımı olarak tanıtılsa da bir yetişkin dizisi olarak tanımlanıyor. İlk olarak Şubat 2021'de duyurulan dizi, Smallville'in yaratıcıları tarafından kaleme alındı. Ayrıca önceki Addams Ailesi projelerinde yer almış yapımcıların elinden çıkıyor. Jenna Ortega'yı Wednesday Addams rolüyle izleyeceğimiz dizinin kadrosu şöyle: Morticia Addams'ı Catherine Zeta-Jones, Gomez Addams'ı Luis Guzman, Pugsley Addams'ı ise Isaac Ordonezıyor canlandıracak. Üstelik dizinin orijinal versiyonundan hatırlayacağımız The Addams Family mezunları da bu proje için geri dönüyor. 90'lardaki film serisinde Wednesday'i canlandıran Christina Ricci, Thornhill adlı karakterle karşımıza çıkacak. Ricci'nin rolüyle ilgili ayrıntılar gizli kalsa da, Deadline'a göre tamamen yeni bir karakterle izleyeceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Titanic: The Exhibition sergisi Moskova, Sidney ve Los Angeles gibi dünyanın birçok yerinde kapalı gişe satışının ardından rotasını Paris'e çeviriyor. Efsanevi Titanik gemisinin iç mekan canlandırmaları sergide etkileşimli bir deneyim yaşatırken kendinizi yolculardan biri gibi hissettiriyor. Etkileyici eserleri incelerken tarihi geminin tasarımı, yaratışı, denize indirilmesi, ilk yolculuğu ve trajik hikayesini keşfedin. Etkinliğin yapımcısı Pascal Bernardin, Titanik sergisinin büyük ölçüde Henri-Paul Nargeolet'in çalışmalarını ve yaratıcı ruhuna işaret ettiğini açıklıyor. Fransız kaşif Nargeolet, Haziran ayında Titanik enkazına yaptığı dalışta yüzeyle bağlantısını yitirmiş ve hayatını kaybetmişti. Bu sebepten sergi Bay Titanik lakaplı Nargeolet'in anısına sunuluyor. Porte de Versailles'daki Paris Expo'da 10 Eylül 2023'e kadar devam edecek sergiye girerken her ziyaretçiye 1912'de Titanik'te yolcuların taşıdığı biniş kartlarının bir kopyası veriliyor. Ardından efsanevi geminin dört metreden uzun bir maketi ziyaretçileri karşılıyor. Öte yandan sergi, geminin kamaralarının, büyük merdivenlerinin ve hatta makine dairesinin basık atmosferinin canlandırmalarına yer veriyor. Hatta sergide geminin trajedisinin bir sembolü olan buzdağına benzer bir buz tabakasına bile dokunabilirsiniz. Nargeolet, gemiden çıkarılan navigasyon aletleri, kancalar, saatler ve mücevherler gibi 260 parça nesnenin çıkarılmasına yardımcı oldu. Enkazdan çıkarılan en dikkat çeken parçalar arasında elmas telkari bir yüzük, gümüş el çantası, birinci sınıf çaydanlık, oyun kartları ve hatta bir şişe şampanya yer alıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Genç Spider-Man Tom Holland, beyazperdenin ardından televizyon ekranında yeteneklerini sergilemeye hazırlanıyor. Rol arkadaşları ise Amanda Seyfried ve Shameless dizisinden tanıdığımız Emmy Rossum. Spider-Man: No Way Home'un etkileri hala devam ederken Tom Holland, Hollywood'un en popüler ve başarılı aktörlerinden biri olduğunu herkese kanıtladı. Onun bu başarısı ise önümüzdeki günlerde yepyeni yapımlarda karşımıza çıkacağının habercisi. Sıradaki rolü belli oldu bile. Üstelik bu sefer Holland, TV ekranlarında karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Apple TV'de yayınlanacak The Crowded Room zihinsel hastalıklarla yaşamayı öğrenen ve mücadele eden insanlara odaklanırken, Tom Holland çoklu kişilik bozukluğu nedeniyle bir suçtan beraat eden Danny Sullivan'a hayat verecek. Dizinin başrolünde genç oyuncuya Amanda Seyfried ve Shameless'tan tanıdığımız Emmy Rossum eşlik ediyor. Seyfried kariyerinin en zorlu vakasıyla karşı karşıya kalan bir psikoloğu, Rossum da Sullivan'ın annesini canlandıracak. The Crowded Room'un yayın tarihi henüz kesinlik kazanmasa da, 2022 yılı içinde seyirciyle buluşması planlanıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 9 Haziran'da Apple TV+ suç gerilimi The Crowded Room ekranlarında göreceğimiz oyuncu Tom Holland yeni dizisinin tanıtımı kapsamında basının karşısına çıkmaya devam ediyor. Holland, rolün insan zihninin karmaşıklıklarıyla ve travma ile nasıl başa çıktığımızla ilgili konuları ele alması nedeniyle kendisini zorladığını söylüyor. Açıklamalarına göre bu proje, Holland'ın kendi akıl sağlığı konusundaki bakış açısını değiştirmiş ve hatta ayık olma seçimini etkilemiş. Aynı zamanda The Crowded Room dizisinin baş yapımcısı olan aktör, dizinin izleyicileri akıl sağlığı sorunları yaşayan insanlara daha fazla saygı ve sempati duymaya teşvik edeceğini umuyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Tom Holland, yeni mini dizisi 'The Crowded Room'un çekimleri sürecinde \"zor\" bir deneyim yaşadığını, bu nedenle oyunculuğa ara verdiğini söylüyor. Oyunculuk dışarıdan oldukça eğlenceli hatta konforlu çalışma alanlarından biri gibi görülebilir. Aslına bakarsak farklı iş kollarıyla kıyaslandığında gerçekten öyle. Ancak bu tümüyle çok kolay ve yıpratmayan bir meslek olduğu anlamına gelmiyor. Son dönemde özellikle oyuncuların, mental sağlıklarına ilişkin yaptığı açıklamaları ve aldıkları önlemleri takip ediyoruz. Bunun son örneklerinden biri de Tom Holland. 'Spiderman' yıldızı Holland, AppleTV+'ın yaklaşan mini dizisi \"The Crowded Room'un başrolü olmanın yanı sıra yapımcılığını da üstleniyor. Oyuncu bu süreçte, mental sağlığını önceliklendirmesi gerektiğini öğrenmiş. Holland, arkadaşları, ailesi, oyuncu arkadaşları ve setteki bir psikolog sayesinde süreç boyunca desteklendiğini de söyledi. Deneyimin onu daha iyi biri haline getirdiğini ve çok daha \"olgunlaştığını\" hissettiğini de sözlerine ekledi. Daniel Keyes'in 1981 tarihli 'Billy Milligan'ın Zihinleri' adlı romanından esinlenen mini dizi, şok edici bir suç için genç bir adamın tutuklanmasını ve ardındaki gizemi çözen bir araştırmacının hikayesini anlatıyor. 'The Crowded Room', 9 Haziran'da AppleTV+'ta yayınlanmaya başlayacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix, alametifarikası haline gelen açılış sesi TUDUM'dan ilham alan, hayranlara özel hazırlanan ilk uluslararası etkinliğine imza attı. Prömiyer tarihlerinden yeni sezon müjdelerine, etkinliğin öne çıkan gelişmelerini derledik. Netflix, alametifarikası haline gelen açılış sesi Tudum'dan ilham alan, hayranlara özel hazırlanan ilk uluslararası etkinliğine imza attı. Yaklaşık üç saat süren TUDUM etkinliğinde yeni sezon için yolunu gözlediğimiz pek çok dizi de dahil olmak üzere 70'in üzerinde dizi ve film tanıtımı yer aldı. Netflix'in, 70'ten fazla dizi, film ve stand-up'ı temsil eden en büyük yıldızlarımız ve yaratıcılarımız, özel içerikler ve daha önce hiç yayınlanmamış videolarla dolu bu heyecan verici gün için 25 Eylül'de sanal sahnedeki yerlerini alacak. İlk kez gerçekleşecek bu etkinlikte dünyanın dört bir yanından hayranlar en sevdikleri isimleri hiç olmadığı kadar yakınlarında hissedecek. açıklamasıyla duyurusunu yaptığı etkinlik, Netflix'in YouTube kanalının yanı sıra Twitter ve Twitch üzerinden tüm dünyadan izlenebildi. Prömiyer tarihlerinden yeni sezon müjdelerine, etkinliğin öne çıkan gelişmelerini derledik. Dumanı üstünde tüten üçüncü sezonunu hızlıca bitirsek de aklımızda tek bir soru vardı. Dördüncü sezon gelecek mi? Etkinlikte bu soru da nihayet cevaplandı ve Sex Education'ın 4. sezonuyla geri geleceği müjdesi paylaşıldı. Jennifer Lawrence, Leonardo DiCaprio, Meryl Streep, Cate Blanchett, Tyler Perry, Timothee Chalamet ve daha nicesinin yer aldığı all star kadrosuyla ödül sezonuna giriş yapmaya hazırlanan Don't Look Up filminden bir önizleme yayınlandı. Yıldızlardan oluşan bir kadroyla dünyanın sonu hikayesinin anlatılacağı filmden Bir Oturup Düşünelim isimli özel bir klip yayınlandı. Film 10 Aralık'ta sinemalarda, 25 Aralık'ta ise Netflix'te yayınlanacak. Bridgerton cephesinden haberler gelmeye devam ediyor. Hatırlayacağınız üzere Netflix, son olarak Sex Education dizisinden hatırladığımız Simone Ashley'in Bridgerton dizisinin ikinci sezonunda başrol olarak yer alacağını duyurmuştu. Dikkat çeken bir başka açıklama ise Hastings Dükü Simon Bassett'ı canlandıran Rege-Jean Page'in ikinci sezonda yer almayacağı bilgisiydi. Netflix'in bugüne kadar en çok izlenen orijinal dizisi olan Bridgerton'ın ikinci sezonundan ilk görüntüler yayınlandı. Dizi 2022'de ekranlara gelecek. Stranger Things'in yeni sezonu ne zaman gelecek hala- bilmiyoruz ancak 4. Sezon için Creel Evi başlıklı yeni bir teaser yayınlandı. En son 2019 yılında üçüncü sezonunu izlediğimiz dizinin yeni bölümlerine ne zaman kavuşacağız bilinmez ancak şimdilik en azından döndüre döndüre izleyecek yeni bir videonun olmasına sevinmekle yetiniyoruz. The Crown'ın 5. sezon çekimleri sırasında etkinliğe katılan, Kraliçe II. Elizabeth'e hayat verecek yeni isim Imelda Staunton'dan özel bir selamlama geldi. Staunton, dizinin yeni sezon tarihini de Kasım 2022 olarak duyurdu. Kanye West'in 20 yıllık kariyerine odaklanan Jeen-Yuhs belgeselinden ilk fragman yayınlandı. Yayın tarihi 2022 olarak duyuruldu. İkinci sezon yayın tarihi 22 Aralık olarak açıklanan Emily In Paris'ten de bir fragman yayınlandı. Ozark, 2 kısımdan oluşan 4. sezonuyla 2022'de Netflix kataloğunda yerini alacak. The Witcher 2. sezon ise 17 Aralık'ta ekranlara gelecek. Üçüncü sezon onayı aldığı da duyuruldu. The Witcher evreninden başka heyecan verici gelişmeler de var. Aynı evrende geçecek bir anime filmin daha duyurusu yapıldı. Chris Hemsworth'lu Extraction 2'nin fragmanı yayınlandı. Filmin yayın tarihi henüz açıklanmadı. Tiger King'in ikinci sezonuyla 17 Ekim'de Netflix semalarında olacağı bir tanıtım videosuyla duyuruldu. Netflix'in yeni çizgi dizisi, The Sandman için bir ilk bakış videosu yayınlandı. Neil Gaiman'ın aynı adlı çizgi roman serisinden uyarlanan dizinin yayın tarihi ise henüz belli değil. Ryan Reynolds, Gal Gadot ve Dwayne Johnson'ı bir araya getiren kadrosuyla dikkat çeken soygun filmi Red Notice'in yeni fragmanı yayınlandı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Yeni nesil Türk dizileri bu toprakların gerçekliği ve estetiğiyle dünya seyircisinin beklentisini tamamıyla karşılıyor. Her şey Eylül ayında pandemi nedeniyle Tokyo'da eve kapandığımız bir akşam ailemin üç ferdinin de Netflix ve Amazon'da yer alan yüzlerce film ve dizi arasında bir türlü seçim yapamamasına daha fazla dayanamayıp üçünü birden salondan atmamla başladı. Elimde uzaktan kumanda, söylene söylene seyredecek bir şey ararken Netflix'te Martin Scorsese ve Coen Kardeşler filmleri sekmeleri arasından bana göz kırpan Türk dizileri seçeneğine basmamla beraber karşıma Diriliş: Ertuğrul çıktı. Beş sezon, 450 bölüm, her sezondan sonra karıştırılan onlarca tarih kitabı sayfası ve Orta Asya esintili dombra müziği eşliğinde at koşturan Ertuğrul Bey ve alplerini izledikten sonra vardığım sonuç: Türk dizileri kesinlikle bağımlılık yapıyor! Geçen yılın başında ortaya çıkan pandemiyle beraber pek çok ülkede Netflix, Amazon, BluTV, YouTube ve diğer dijital platformlarda dizilerin izlenme oranı da arttı. Eskiden sabun köpüğü gibi hafif konularıyla pop kültür sayılıp hor görülen, şimdi ise ulaştığı estetik seviyesi, prodüksiyon zenginliği ve bizim insanımızın hassasiyetlerini işleyen konularıyla öne çıkan fenomen Türk dizileri Netflix dünya sıralamasında ilk 100'de yer alıyor. Aşk 101, Bir Başkadır, Diriliş: Ertuğrul, Şahsiyet ve Behzat Ç. gibilerine Arjantin'den Güney Afrika'ya, Japonya'dan İsrail'e 190 ülkede hızlı erişim sağlayan netflix.com/MadeInTurkey özel adresi bile düşünülmüş. Bir bakıyorum, komşu Pakistan'ı kasıp kavuran Ertuğrul fırtınasına ilgisiz kalamayan Vogue Hindistan, Eylül sayısında en seyredilesi 12 Türk dizisi arasında Kara Para Aşk ve Masum'u gösteriyor. Son olarak Kenan İmirzalıoğlu ve Melisa Sözen'in başrolü paylaştığı mistik Türk polisiyesi Alef, dünya eğlence dünyasının etkili yayın organı Variety'nin 2020'nin en iyi 15 yabancı dilde dizi sıralamasına giriyor ve IMDB'den 8.1 gibi çok yüksek bir puan alıyor. Estetik kalitesi ve detayları Hollywood filmleriyle yarışan, sahici, ödünç değil buralı ve çok katmanlı hikayeleriyle heyecanı hiç elden bırakmadan ilerleyen Türk dizileri, aşırı duygusal, her dakika bir ihanet ve skandalın yaşandığı gündüz kuşağı klişe Brezilya pembe dizilerinden kesinlikle ayrılıyor. Zaten bu nedenle bizimkilere pembe dizi değil, İngilizce'de tüm kaliteli işler için kullanılan drama deniyor. Brezilya dahil tam 86 ülkede izlenen Fazilet Hanım ve Kızları'nın Fazilet Hanım'ı ve şu sıralarda yayında olan Bir Zamanlar Çukurova'nın Sevda'sı, oyuncu Nazan Kesal, Yoksulluğun dünya ölçeğinde dili aynı. Yoksul her yerde yoksul... Zengin de öyle. Türk dizileri sınıfsal farkı çok iyi anlatıyor tespitinde bulunuyor. Sen Çal Kapımı'nın aşık çifti Kerem Bürsin ve Hande Erçel'in arasındaki kimyadan, Menajerimi Ara'nın son sahnesindeki müthiş ters köşeye kadar en ufak detayı bile hararetle tartışan, çoğunluğunu Amerika ve dünyanın dört tarafından 18 - 44 yaş aralığındaki kadınların oluşturduğu 11 binden fazla üyeli Turkish Drama Appreciation adlı Facebook grubundakilerin kim olduklarını merak ediyorum. Çağatay Ulusoy'lu İçerde'yi Leonardo diCaprio'lu Departed'dan bile güzel bulan, Alev Alev'deki ateşin, aslında yangının içinde kalan üst sınıf kadın karakterlerin evde gördükleri baskı ve aile içi şiddeti betimleyen bir sembol olduğunu anlatan yazılar paylaşan bir grup bu. Grubun yöneticilerinden Amaryllis Sheen, Türk dizileri izleyicilere çok güzel oyuncularla anlatılan çok iyi hikayeleriyle bir tür kaçış sağlıyor. Daha çok romantizm ve daha az cinsellik oluşu biz kadınların kesinlikle çok hoşuna gidiyor diye açıklıyor. Sheen, şu sıralar Masumlar Apartmanı ve Sen Çal Kapımı'yı izliyor. Şimdiye kadarki en favori dizileri Bir Bulut Olsam ve Kiralık Aşk. BluTV'de yayınlanan ve İstanbul'da gizli bir dergahla ilintili cinayetleri anlatan Alef'in yapımcılarından Özge Bulut Maraşlı'ya göre, birbirinden çok farklı kulvarlardaki yerel Türk yapımların başarısının ardındaki ortak nokta gerçeklik duygusunu tatmin etmeleri. Maraşlı, Bizim hikayelerimiz çok daha iyi bir omurgaya oturuyor ve derin kavrayış gerektiriyor diyor. Emre Kayış'ın senaryosunu yazdığı Alef'in yönetmeni Emin Alper, kaliteli dizilerin bir yönetmene, filmin aksine, daha uzun sürede dallı budaklı bir hikayeyi anlatma fırsatı vermesini sevdiğini söylüyor. Türkiye'nin Doğu - Batı sentezi olması ve çok kültürlü zengin bir toplum modeli oluşturması senaryolara da yansıyor. Alper bir söyleşisinde dizinin yeraltı tasavvuf dünyasını nasıl yarattığını anlatırken, Bazı sahnelerde ve öğelerde belli bir kriterin altına asla düşmemeliyiz, yoksa kendimizi komik duruma düşürürüz diyor. Alef, Hakan: Muhafız ve Atiye gibi dizilerin çekildiği İstanbul sokaklarının doğal set görüntüsünden, dizinin atmosferini yakalayan özgün müziklere ve kullanılan plastik makyaja dek her şey dünya seyircilerinin beklentilerini karşılıyor. Türk dizi yapımcıları, yönetmenleri ve senaristleri Netflix, Amazon ve BluTV gibi platformlara iş yapmak için rekabet ettikçe kendi kimliklerini koruyarak uluslararası hikaye anlatım dilinde deneyim kazanıyorlar. Netflix Türkiye içerik direktörü Pelin Diştaş'ın dediği gibi, kreatif sektörümüzün kendini dünyaya doğru bir şekilde tanıtabilmesi için önemli bir imkan doğuyor. Çıkan işlerin kalitesi artıyor, basmakalıp dizi normları kırılıyor. Örneğin; Kıvanç Tatlıtuğ'un oynayacağı Bir Denizaltı Hikayesi adlı yeni Netflix dizisi için Titanik ve Karayip Korsanları'nda çalışmış özel efekt ekibi ayarlanmış. Ve elbette oyunculuk... Türk dizi oyuncularının, sözgelimi Latin Amerikalı meslektaşlarına göre çok iyi performans sergiledikleri ve ateşli bir hayran kitlelerinin olduğu kesin. Örneğin; Diriliş: Ertuğrul'un yıldızı Engin Altan Düzyatan'ın bir Instagram post'u 24 saniyede Pakistanlı hayranlarından 700 like alarak rekor kırabiliyor. Dünyada popüler kültürleri inceleyen Pakistanlı gazeteci Fatima Bhutto, şimdiye dek kendini dünyanın merkezi gibi gören Batı pop kültürünün yerini almaya başlayan Bollywood, Kore pop müziği K-pop ve Türk dizilerini dünyanın yeni kralları olarak tanımlıyor. Bhutto, Fatmagül'ün Suçu Ne? için ise genç bir kızın cinsel saldırı sonrası güçlü ve zenginlere karşı adalet arayışına girmesinin, günümüz #MeToo çağında maço kültürüne karşı çıkan Peru'da ya da Lübnan'da da pekala herkesin kendisiyle özdeşleştirebildiği bir hikaye olduğunu söylüyor. Gerçekçi hikayelerin belki tek istisnası, dönem dizileri ve fantastik yapımlar. Muhteşem Yüzyıl, Müslüman hayranları arasında Game of Thrones'un Türk versiyonu olarak adlandırılan Diriliş: Ertuğrul, Kuruluş: Osman ve yeni başlayacak olan Barbaros ve Altay gibi yapımlar, gerçekçi kurguların aksine başarıya illüzyon yaratarak ulaşıyor. Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesinden Ebru Thwaites bu durumu, tarihsel olarak temsil edildiği haliyle var olmamış bir geçmişin nostaljisi, nostaljinin hakikat-sonrası olarak açıklıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Stephenie Meyer'in kült eseri Twilight bu kez de bir televizyon dizisi olarak ekranlara gelecek. Ev sevdiğimiz kurgusal dünyalardan birine daha dönüş bileti aldık! Yeniden çekimlerin gündemde olduğu son günlerde bir haber de en sevdiğimiz vampir hikayesinden geldi. Stephenie Meyer'in kitap serisi 'Twilight' bu kez bir televizyon dizisi olarak ekranlara gelmeye hazırlanıyor. Robert Pattinson ve Kristen Stewart'ın başrollerini paylaştığı romantik vampir serisi, ilk olarak kitaplara dayanan beş filmlik bir seriyle sinemeya uyarlanmıştı. Seri, dünya çapında 3.4 milyar dolarlık hasılat başarısının yanı sıra fantastik bir türün de en ikonik örneği olmuştu. Tabii endüstriye armağan ettiği iki yetenek için de bu seriye daima minnettar olacağız. Hollywood Reporter'ın aktardığı özel habere göre serinin hangi kanal veya dijital platformda yayınlanacağı, yazar ve oyuncu kadrosu gibi bilgiler henüz netleşmiş değil. Ancak serinin yazarı Stephenie Meyer'in da projede yer alması bekleniyor. Bizi en çok da oyuncu kadrosu heyecanlandırıyor. Yeni televizyon dizisinde Edward mı yoksa Jacob taraftarı mı olacağımız tartışmaları alevlenecek mi bekleyip göreceğiz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. The Crown'la tanıdığımız Emma Corrin'in yükselişi devam ediyor. Moda ve sinema dünyasının ardından Corrin, yeni bir dizi için de hazır. The Crown dizisindeki Prenses Diana rolüyle hayatımıza giren Emma Corrin, ekranlardan sonra moda dünyasının da kalbini çalmayı başarmıştı. Özellikle Miu Miu'yla kurdukları yakın dostluk kırmızı halıdan reklam kampanyalarına kadar uzanmayı başardı. Şu sıralar markanın 2021 Sonbahar/Kış koleksiyonun yüzü olarak gündemde olan Corrin, sinema dünyasındaki çalışmalarına da devam ediyor. Harry Styles'la birlikte rol aldıkları My Policeman'in çekimleri devam ederken Corrin, yoğun temposuna bir rol daha ekledi. Retreat adlı yeni mini dizide Corrin, bir cinayeti çözmeye çalışan amatör dedektif Daby Hart olarak karşımıza çıkacak. Oldukça tanınan bir milyonerin evinde yaşanan cinayetten sonra Hart, evde bulunan 11 şüpheliyle bunun bir cinayet olduğunu ispatlamaya çalışacak. Yapımın yaratıcı ekibiyse OA dizisiyle tanıdığımız Brit Marling ve Zal Batmanglij. Retreat'in oyuncu kadrosu henüz tamamlandığı içinse şu anda dizi hakkında fazla detay yok, ancak süreç ilerledikçe Emma Corrin'in yeni hamlesine dair aydınlatıcı bilgiler gelecektir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. BBC'nin sevilen dizisi Doctor Who için yeni Doctor belli oldu. 14. Doctor ilkleri de beraberinde getirdi. Kendisi tarihin ilk siyahi Doctor'u Ncuti Gatwa olacak. Yapılan açıklamalara göre, Doctor Who'nun 2005'teki canlanmasından sorumlu olan Russell T. Davies, dizinin 2023'teki 60. yıldönümünü kutlamak için geri dönecek. Gatwa, bu geri dönüş için de çok mutlu olduğunu belirterek \"Onunla çalışabilmek bir rüyanın gerçekleşmesi.\" dedi. Gatwa, BBC bilimkurgu serisinde baş karakteri oynayan ilk siyah Doctor olacak. Dizinin bir önceki Doctor'u da yıllar sonra bir kadın olmuştu. Jodie Whittaker'ı 13. Doctor olarak izlemiştik. Doktor Who hayranları müstakbel Doctor'un Ncuti Gatwa olacağı haberini sevinçle karşıladı. Biz de büyük bir heyecanla Ncuti Gatwa'nin Doctor Who performansını bekliyoruz. Unutulmaz olacağına da eminiz!"} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Lost, Twin Peaks ve Buffy the Vampire Slayer arasında bir geçiş sunan Yellowjackets, 2022'nin en çok beklenen yapımlarından da biri. Euphoria'nın yeni bölümlerinde birbirinden çarpıcı sahneler yer almış olabilir, ancak East Highland sakinleri bu ayın gerçek hitindeki gençlere kıyasla oldukça sağlıklı kalıyorlar. ABD'de haftalık olarak yayınlanan Showtime draması Yellowjackets, ipuçlarını William Golding'in Sineklerin Efendisi'nden alırken, erkeklerden ziyade genç kızları odakta tutuyor. Yönetmenleri arasında Jennifer's Body'den tanınan Karyn Kusama'nın yer aldığı dizinin ilk bölümü, karlı bir ormanın derinliklerinde, buz gibi soğuğa rağmen sadece solgun bir gecelik giyen maskeli bir kızla başlıyor. Sahne korkunç bir şekilde Wind River'ı andırıyor, ancak çevresinde beliren hem insani hem de hayvansı tuhaf seslerin ardından işin içine bir de gerçeküstü unsurlar ekleniyor. New Jersey'li kızlardan oluşan lise futbol takımı Yellowjackets'in, 1996 ulusal finallerine giderken uçaklarının Kanada'nın vahşi doğasının ortasına düşmesiyle hikayeleri başlamış oluyor. Bazıları kazada ölürken çoğu hayatta kalıyor. Sonraki 18 ay ise tek başlarına, sıfır kaynakla kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlar. Ancak Yellowjackets kan ve gerilimden çok daha fazlası. Uzun bölümler boyunca olay örgüsü 90'lar ve 2021 yılları arasında değişiyor. Hem kazadan hem de ardından gelen çılgınlıktan kurtulanlar, hala 25 yıl önce olanları ve feminizmle beslenen genç hayallerinin çöküşünü hesaba katmaya çalışıyorlar. Günümüzde daha da karmaşık hale gelen meseleler de söz konusu. Onlarca yıldır vahşi doğada geçirdikleri zamanın gece yarısı seansları yerine çöp toplamak ve dua etmekten, birbirlerini avlamaktan ve dolunay altında parti yapmaktan ibaret olduğunu iddia ettikten sonra, bir araştırmacı gazeteci şimdi hikayelerini sorguluyor. Gerçekten de Yellowjackets'i tanımlamanın basit bir yolu yok. Saf gülünç anlar var ancak bunu bir şekilde kendi dünyasının içinde gerçekleştiriyor. Biraz Lost, biraz Twin Peaks ve biraz da Buffy the Vampire Slayer izlerini görmek mümkün. Kesin anlamı henüz açıklanmayan ürkütücü ahşap oymalar, Liz Phair ve PJ Harvey ve muhtemelen bazı hayaletleri içeren 90'ların ağır bir film müziği var. Oyuncu kadrosu da izlenme keyfini artırıyor. Ella Purnell, Yellowjackets'in genç oyuncuları arasında öne çıkıyor ve manipülatif kaptan Jackie'yi oynuyor. Courtney Eaton ise şizofreni ilacı bittiğinde ormanda halüsinasyonlar görmeye başlayan endişeli takım arkadaşı Lottie'ye hayat veriyor. Christina Ricci, Yellowjackets'in kendini çeteden biri gibi hissetmek için ne gerekiyorsa yapan, biraz çaresiz eski ekipman müdürü Misty rolünde oynarken ürkütücü ve bir şekilde neşeli olmayı başarıyor. Tawny Cypress, New Jersey Senatosu'nda yer almak için yarışan Taissa'yı, Melanie Lynskey ise öğrenciyken Brown'a gitmek isteyen ev hanımı statüsündeki Shauna'yı canlandırıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gucci'nin yeni kampanyasından Zoe Kravitz'in iddialı gala görünümüne haftanın moda haberlerini detaylarıyla incelemeye alıyoruz. Çanta ve ayakkabılar söz konusu olduğunda adından söz ettirmeyi başarıyor Mansur Gavriel. Tasarımlarının çekiciliğine şimdi de sürdürülebilirliği dahil eden marka, yeni Upcycled Capsule koleksiyonuyla doğa dostu çantalara imzasını atıyor. İtalya'daki zanaatkarlar tarafından elle dokunan çantaların en büyük özelliği ise bitkisel temelli deriyle hayata geçmeleri. The Batman vizyona girmek için gün sayarken, filmin Londra galası geçtiğimiz gün gerçekleşti. Filmde Catwoman'ı canlandıran Zoe Kravitz ise tercihini YSL imzalı siyah elbiseden yana kullanırken, stilinin tamamlayıcıları Jessica McCormack mücevherleri oldu. Lüks markaları tek tek çatısı altında toplayan LVMH, son olarak Ocak 2021'de Tiffany & Co.'yu da sınırlarına dahil etmişti. Şu sıralar radarında ise Ralph Lauren var. İki taraf arasındaki görüşmeler bir süredir devam ederken, satın almanın gerçekleşmesi durumunda LVMH ABD'de de gücünü ortaya koymuş olacak. Milano Moda Haftası kapsamında Moschino, 2022-23 Sonbahar/Kış koleksiyonunu tanıtan markalardan biriydi. 2001: A Space Odyssey filminin bir sahnesinden ilhamı alan koleksiyonda modaevinin DNA'sına uyumlu gösterişli parçalar yer alırken, defilenin kapanışını ise Gigi Hadid yaptı. 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu Love Parade isimli kampanyayla görücüye çıkaran Gucci, uzun zamandır modaevinin yüzü olan isimlere de bir kez daha yer veriyor. Bir araya gelerek gerçekleştirilen zengin ziyafetlerden ilhamını alan kampanyada Miley Cyrus, Snoop Dog ve Jared Leto yer alırken, fotoğraflar Mert Alas ve Marcus Piggott imzası taşıyor. Normal People dizisiyle güçlü bir çıkış yakalayan Daisy Edgar-Jones, birbirinden iddialı yapımlarda yer almaya devam ediyor. Başrolünde yer aldığı Fresh isimli filmin galasına katılan başarılı oyuncu, baştan aşağı Fendi görünümüyle şıklığını yansıtırken, bralet kullanımına dair de ipucu vermiş oluyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Başrollerinde Claire Foy ve Paul Bettany'nin yer aldığı A Very British Scandal, skandallarla dolu bir evliliği ve boşanma sürecini merkezine alıyor. İşin içine İngiliz ruhu, dramı ve tarihi girince kendini izletmeyen bir yapım neredeyse yok. Bunun somut örneklerinden biri hali hazırda kuşkusuz The Crown. Konusu itibariyle olmasa da, benzer özellikler gösteren üç bölümlük mini BBC dizisi A Very British Scandal da listeye yeni dahil olan diziler arasında. 2018 yayınlanan Jeremy Thorpe skandalını işleyen A Very English Scandal'ın devamı niteliğindeki A Very British Scandal ise 1960'larda adı büyük bir skandala karışmış ve dirty duchess olarak tanınan Argyll Düşesi Margaret Campbell'ın hayatına ve Argyll Dükü ile olan evliliğine odaklanıyor. 2022'de Amazon Prime'da da yayınlanacak olan dizinin başrollerinde ise Paul Bettany ve The Crown'dan tanıdığımız Claire Foy var. A Very British Scandal'ın senaristi Sarah Phelps ise Margaret'ın yaşamının ve Dük'ten boşanmasına yol açan olayların hikayesini yazmak, adını ilk duyduğum ve onun hakkında bilgi edinmeye başladığım 1993'ten beri benim için bir tutkuydu. sözleriyle bu projeye karşı düşüncelerini dile getiriyor. Dizinin tasarımcısı Ian Fulcher ise Foy'un canlandırdığı Margaret karakterinin üç bölüm boyunca giymesi için en az 85 görünüm yaratmış durumda."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hem sinema hem de televizyon dünyasının kült yapımlarından biri olan The Addams Family, Catherine Zeta Jones'un dahil olduğu kadrosuyla geri dönüyor. İlk olarak 1964 yılında John Astin ve Carolyn Jones'la tanıştığımız The Addams Family, kalıpların dışındaki aile yapısı, karanlık olduğu kadar mizahi yaklaşımıyla kısa sürede klasikler arasına girmeyi başarmıştı. Özellikle Dalton ve Morticia'nın sıradanlığın ötesinde yansıttığı aşkları, ideal çift algısını da değiştirmişti. Zaten belirli bir başarıya ulaşan yapım 1991 yılında Raul Julia ve Anjelica Huston'la beyaz perdeye taşınarak sinema dünyasının da kült hikayelerinden biri oldu. Sadece konusuyla değil kıyafet seçimleri ve karakterlerin taşıdığı detaylarla da ikonik mertebesine ulaştı. Dalton Gomez'ın çizgili takımları ve ince bıyığı, Morticia Addams'ın vücudunu saran uzun siyah elbisesi ve o elbiseye aynı şekilde eşlik eden kuzguni siyah saçları, Christina Ricci'nin hayat verdiği kızları Wednesday'ın asla açmadığı çift örgüleri ve beyaz yakalı elbisesi derken The Addams Family hala ilham verici özelliğini koruyor. Kısa bir süre önce Netflix'in yaptığı duyuru ise favori karanlık ailemizle bizi yeniden buluşturmaya hazırlanıyor. Tim Burton'ın yönetmen koltuğuna oturacağı yeni versiyon, kızları Wednesday'in adını taşırken Oscar Ödüllü Luis Guzman yeni Dalton Gomez ve Catherine Zeta Jones ise yeni Morticia Addams olarak karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Zeta Jones'un siyah renge olan tutkusunu, yaptığı stil seçimlerini ve genel silüetini düşündüğümüz zaman Morticia rolü için en uygun isimlerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Diziye adını veren Wednesday karakterini Jenna Ortega canlandırırken yeni uyarlama daha çok Wednesday'ın Nevermore Akademisindeki maceralarına odaklanacak. Henüz yayın tarihi konusunda kesin bir bilgi olmamasına rağmen 2022 yılı sonu, özellikle de Cadılar Bayramı'nın da olduğu Ekim ayı yüksek bir ihtimal olarak görülüyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 90'lar ve 2000'lerin reality prensesi Paris Hilton, geçmişteki ışıltılı günlerine yeniden dönerek görsel dünyanın her alanında hızlı bir atak yaptı. Kendisinin son projesi Cooking With Paris ise bizi alışkın olduğumuz abartılı Hilton tarzıyla mutfağa çağırıyor. Paris Hilton neredeyse medyayla buluştuğu ilk andan itibaren televizyon dünyasını ustaca domine etmeyi başardı. Skandalları, aşkları, Nicole Richie ile olan inişli çıkışlı arkadaşlıkları ve tabi ki uzun saçları, abartılı seçimleriyle üç boyutlu dünyanın Barbie'si olarak Paris Hilton bir dönemin ikonik isimlerinden biriydi. Müzik dünyasından modaya neredeyse el atmadığı hiçbir alan kalmayan Hilton, kısa bir süre öncesine kadar kendinden beklenilmeyecek ölçüde geri planda kalmıştı. Ancak konu Paris'in ekran tutkusu olduğunda onu küçümsemek ya da bu durumu kabul edeceğini düşünmek yapılabilecek en büyük hatalardan biri olabilir, ki güncel duruma baktığımız zaman Paris Hilton her devrin medya figürü olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Hatta bu yeniden girişi daha etkili yapmak adına Hilton, onun sembolü haline gelen uzun sarı saçlarını ve gösterişli makyajlarını bir kenarı bırakıp Lanvin'in 2021 İlkbahar/Yaz kampanyası için tamamen değişerek bizi son derece zarif ve şık bir yanıya tanıştırmıştı. Verdiği röportajda bu stili ne kadar sevdiğini hatta kendini bulduğunu söylese de, aslında gerçek kimliği ekranla bağlantılı olan genç varis, yeni projesi için bildiği yoldan ilerlemeyi tercih etti. 4 Ağustos'ta Netflix'te yayına girecek olan Cooking With Paris, geçmişten alışkın olduğumuz reality program tarzını yeniden güncellerken bizi abartılı Hilton tarzıyla mutfağa çağırıyor. Kim Kardashian'dan Demi Lovato'ya pek çok ünlü ismin de kendisine eşlik edeceği program özellikle 90'ların televizyon konseptini özleyenler için keyifli bir seçenek olabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Netflix'in sevilen dizisi You'nun üçüncü sezonu için gün sayarken dizinin dördüncü sezon onayı duyuruldu. Üçüncü sezonda bizi neler bekliyor hatırlıyoruz. Haftasonunun tüm planlarını You'nun üçüncü sezonuna ayırarak geçirmeyi planlıyorsanız size yeni haberlerimiz var. Biz 15 Ekim'de dizinin üçüncü sezonunu izlemeyi beklerken, Netflix dördüncü sezonun duyurusunu yaparak henüz izlemediğimiz sezon finali hakkında bizi düşündürmeye başladı bile. Dördüncü sezon ne zaman yayınlanır sorusunun yanıtı henüz belli değil ancak endişelenmeye gerek yok, zira bitirmemiz gereken üçüncü sezon bizi bekliyor. You ve hafta sonu planları için geri sayım başlamışken, üçüncü sezonda bizi ne bekliyor, göz atalım. You, Caroline Kepnes'in Sen ve Gizli Bedenler kitaplarından ilhamla ekrana uyarlanan bir yapım. Aslında tam da bu nedenle dördüncü sezon haberi çok da şaşırtıcı değildi, çünkü Kepnes'in dördüncü kitap için hazırlandığı ve muhtemel yeni bir sezonun daha olacağı çok uzun zamandır konuşuluyordu. Greg Berlanti ve Sera Gamble tarafından geliştirilen dizide, Sarah Schechter, Leslie Morgenstein, David Madden, Gina Girolamo, John Scott, Neil Reynolds, Michael Foley ve Justin Lo da yönetici yapımcı olarak görev yapıyor. Bu açıklama dördüncü sezon için iştahımızı kabartmışken, üçüncü sezonun konusunu da kısaca hatırlayalım. You'nun üçüncü sezon kadrosunda bize Penn Badgley, Victoria Pedretti ve Saffron Burrows, Shalita Grant, Travis Van Winkle, Dylan Arnold ve Tati Gabrielle eşlik edecek. Bu kez evli çift Joe ve Love'ın bebeklerini büyütmelerini ve yeni taşındıkları Kuzey Kaliforniya'daki yaşamlarını izleyeceğiz. Bu sezona dair en merak edilen şeylerden biri elbette Joe'nun ebeveynliği olacak. Üçüncü sezon 15 Ekim'de Netflix semalarına iniş yapacak."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Gossip Girl dizisiyle adını duyuran başarılı oyuncu Penn Badgley'in karizmatik ama esrarengiz bir seri katil olarak rol aldığı Netflix hit dizisi You, muhteşem bir dördüncü sezon finalinin ardından beşinci ve son sezonu için hazırlıklar başladı. Caroline Kepnes'in çok satan kitap serisinden uyarlanan dizinin hayranları için üzücü bir haber olsa da şimdilik, gelecek yıla kadar, Joe Goldberg'e veda etmek zorunda kalmayacağız. O yüzden dizinin 5. sezonunda olacaklara odaklanalım. Netflix, 24 Mart 2023'te dizinin beşinci ve son sezonu olacağını duyurdu. Çok fazla açıklama yapılmadan bir teaser paylaşımıyla yapılan bu duyurunun ardından dizisinin yönetici yapımcıları Greg Berlanti ve Sarah Schechter, You'yu her zaman beş sezonluk bir yolculuk olarak gördüklerini açıkladılar. Üçüncü sezonun sonunda Joe Paris'te görülmüştü ve dördüncü sezon tamamen Londra'da geçiyordu. Dördüncü sezonun şok edici finalinde ise Joe, yeni sevgilisi Kate ve Kate'in babasının oradaki işini devralabilmek için New York'a taşınıyor. Sera Gamble mümkünse Jenna Ortega'yı geri getirmek istiyor. Mart ayında gerçekleşen bir röportajda Gamble, \"Ellie hakkındaki hikayeler için aklımızda her zaman fikirler var ve Jenna'nın yıldızının yükselişini izlemekten kesinlikle heyecan duyuyorum\" diyor. Ellie ve Joe'nun biraz daha hikayeleri kaldığını her zaman hissettik açıklamasını ekliyor. Joe yarım kalmış işlerinden biriyle karşı karşıya gelecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2020'nin başında 3.sezonun onaylandığını duyurulmuş, 2021'de ise yayında olacağı söylenmişti. Ancak pandemi, her şeyi aksattığı gibi dizi çekimlerinde de gecikmelere neden oldu. Bu sebeple henüz bu yıl yayınlanıp yayınlanmayacağı kesin değil. Yine de yıl sonuna doğru gelme ihtimali de var. Yani biraz daha beklemeye devam. Joe ve Love Quinn'in 2.sezonun final bölümünde yeni bir yere taşındığını görmüştük ve tam da bu sebeple çevrelerinde yeni insanlar da olacak. Shalita Grant, Love Quinn'in arkadaşı Sherry'yi, Travis VanWinkle ise Joe'yu kendi çevresine davet eden Cary'yi canlandıracak. Merakla beklenen yan evdeki komşuya ise Michaela McManus hayat verecek. Sevdiği insanlara karşı son derece, hatta haddinden fazla korumacı davrandığını biliyoruz Joe'nun. Şimdi bir de Love Quinn'in şaşırtıcı hamileliğiyle baba olmaya hazırlanıyor. Kendi çocukluğunun sorunlu geçmesinden dolayı nasıl bir ebeveyn rolünü üstlenecek, yeni sezona dair başka bir merak konusu. You, Caroline Kepnes'in aynı isimli romanından hayata geçirilen bir yapım. Hidden Bodies ve You Love Me: A You Novel isimli iki kitap daha seride yer alıyor. Sevindirici haber ise Caroline Kepnes dördüncü kitabın hazırlığı içerisinde. O yüzden yeni bir sezonun gelme olasılığı da yüksek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Joe Goldberg bir kez daha geri dönmeye hazırlanırken, dizinin yeni sezonuna dair tüm gelişmeleri tek çatı altında topluyoruz. 3. sezon, Joe Goldberg'ün eşi Love'ı öldürmesi ve başka bir aşkın peşinden koşarak Paris'e gitmesiyle sona ermişti. Yeni sezonun çekimleri ise Londra'da start aldığından, dizinin hikayesi dünyanın en romantik şehrinden başka yöne doğru hareket edecek gibi görünüyor. Joe'nun yeni büyük aşkı olmaya aday Marienne'i canlandıran Tati Gabrielle, 4. sezonda Penn Badgley'ye başrolde eşlik edecek isimlerden. Netflix'in yaptığı açıklamaya göre varlıklı bir ailenin sıcak, eğlenceli ve parti düşkünü oğlu Adam'ı canlandırmak üzere kadroya The White Lotus dizisinden de tanınan Lukas Gage dahil olacak. Charlotte Ritchie, Tilly Keeper, Ed Speleers ve Amy Leigh Hickman ise yeni bölümlerde karşımıza çıkacak diğer oyunculardan. Dizinin senaristi Sera Gamble'ın yaptığı açıklamaya göre hikayenin Amerika'dan Londra'ya taşınması, Joe'nun karakterinde büyük değişimlere yol açmayabilir. Yani seri kanlı katilimiz, aşk uğruna önünde engel olabilecek isimlerin bir kez daha peşine düşebilir. Ayrıca Gamble, Joe'nun oğlu Henry'yi terk etmesinin yarattığı suçluluk duygusuyla da uğraşmak zorunda kalacağını belirtiyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Öncelikle teknenize hiç konuşmadığınız bir kızın ismini vermenin korkutucu olduğunu belirtmeliyim. Yirmi yıl önce, The OC ekranlarımızı süsledi ve - tartışmasız televizyon dizileri hakkında bildiğimiz her şeyi alt üst etti. Kaotik hikayelerden mükemmel Y2K kıyafetleriyle sorunlu zengin çocuklara, bu gençlik draması o dönem aradığımız her şeye sahipti. İlk olarak 5 Ağustos 2003'te Fox Network'te yayınlanan Josh Schwartz imzalı dizi ondan sonra primetime'da yayınlanan tüm diziler için çıtayı yükselterek dikkatleri üstüne çekti. Aldığı reytinglerle birinci sezonda (Bu arada ilk sezon için 27 bölüm biraz saçma) fırtına gibi esen dizi kısa zamanda kafamızdaki her şeyi netleştirdi: Bu plaj tutkunu isyankar genç grubu kendi neslinin idolleriydi. Daha önce The OC dizisini duymayanlar için bir dipnot geçmek isterim: Bu fenomen dizi Orange County'de Kaliforniya'daki Newport Beach sosyetesine odaklanıyor. Biz izleyiciler ise Josh Schwartz'in yarattığı bu dünyaya The OC'nin baş kahramanı Ryan Atwood'un avukat Sandy Cohen ile tanışmasıyla giriş yapıyoruz. Üçüncü bölümün sonunda Ryan, Cohen'ler tarafından yasal olarak evlat edinilir ve onların havuzlu evinde yaşamaya başlar. Ryan'ın Newport'un elit sosyal ortamına girip kasabadaki özel okula gitmesi ve dizinin diğer ana kahramanı Marissa Cooper ile yollarının kesişmesiyle sonuçlanır. Marissa bu sörf kasabasının en sevilen kızlarından biridir. Kendisi Orange County'nin en güçlü ailelerinden birinin kızı, erkek arkadaşı Luke Ward ile okulun en popüler çiftinin bir yarısı olarak kusursuz bir hayata sahip gibi görünüyor. Ancak aslında Marissa oldukça hasarlıdır. Madde bağımlılığı, ergenlik isyanları, anne sorunları ve en ufak bir sorunda gerçeklerden kaçma arzusu... Tanıdık geliyor mu? Marissa ile Gossip Girl'ün Serena'sı aynı kumaştan kesilmişlerdir: Anneleri tarafından özenle inşa edilmiş ailelerin içinde ayrıcalıklı olarak büyüyen bu iki kız dışarıdan kusursuz bir hayata sahipmiş gibi görünürken sahip oldukları hemen hemen her ilişkiyi mahvederler. Marissa ayrıca, Serena'nın Dan Humphrey ile olan aşkına benzer şekilde, yerel bir serseriyle çıkmaya başlar. Diziyi izlemeden önce 25 yaşındaki oyuncuların 16 yaşındaki gençleri canlandırmasına dair birçok eleştiri duymuştum. Doğrusunu söylemek gerekirse, Ryan Atwood sorunlu bir gençten çok faturaları ve ipoteği olan yetişkin bir adama benziyor. Ama aynı zamanda çalkantılı bir ailede büyümüş ve ağabeyi hapiste olduğu için zor bir hayat geçirmiş, bu yüzden kırışıklıkları olması şaşırtıcı değil. O da bunları yaşamış. Bir küçük not: Şu anda hollywood'un önde gelen isimlerini rastgele figüran rollerde görmek görmek her zaman eğlencelidir. Silah taşıyan kötü çocuğu oynayan Paul Wesley'e selam olsun. The OC'de Seth Cohen ve Summer Roberts benim en sevdiğim ilişki kinayesini sergiliyorlar: Düşmandan aşığa. Yani, bir nevi. Akıllı ancak sessiz ve utangaç bir çocuk yıllarda okulun popüler ve alaycı kızına aşıktır. Çok inişli çıkışlı bir dönemin ardından ise bu platonik aşk gerçeğe döner. Hiç beklenmedik bir uyum ortaya çıkar. Geek Charming, The Proposal ya da Bridgerton'ın ikinci sezonu gibi mükemmel bir seyirlik. Ayrıca, bu gençlik dramalarında her zaman başlangıçta nefret ettiğiniz ancak zaman içerisinde değişerek herkesin kalbini feth eden bir karakter vardır. Huzurlarınızda: Luke Ward. Chris Carmack tarafından canlandırılan Ward, The OC'nin yerleşik kabadayısı, Beyaz Atlı Prens benzeri ve Marissa'nın ilk erkek arkadaşıdır. Doğal olarak, ondan nefret etmek zorundasınız. Sürekli kavga çıkarıyor, Seth'e sataşıyor ve kız arkadaşının annesiyle flört ediyor . Ancak, sezon ilerledikçe kalp kırıklığı ve ailevi sorunlarla yüzleştikçe, kişisel gelişimi inkar edilemez. Daha da sevimsiz bir karakter olan Marissa'nın yeni, şüpheli arkadaşı Oliver'ın ortaya çıkmasıyla Luke'u yeni bir ışık altında görmeye başlıyoruz. Zaman kadar eski bir hikaye. Birinci sezonun sonunda, Cohen'ler ve Cooper'lar o kadar iç içe geçmişti ki, kafamı toparlamak için bir soy ağacı çizmek zorunda kaldım. Julie Cooper kızının eski erkek arkadaşı Luke ile kısa bir aşk yaşadıktan sonra Caleb Nichol ile evlenir. Caleb, Kirsten Cohen ve Hayley Nichol'ın babasıdır. Julie'nin kızı Marissa, bildiğimiz gibi Kirsten ve Sandy'nin vesayeti altında olan Ryan Atwood ile çıkmaktadır. Hayley ise Julie'nin eski sevgilisi ve Marissa'nın babası Jimmy Cooper ile çıkıyor. Yani, sadece bir bölümde Caleb, evlat edindiği torununun kız arkadaşına üvey baba ve yeni karısının eski kocasına kayınpeder oldu. Ve iflasın eşiğinde. Normal şeyler. Neyin gerçekçi olup olmadığına dair ayrıntılara boğulmayalım. Sizlere kolaylık olması açısından, zengin ailelerin ıslahevine düştükten sonra 16 yaşındaki sorunlu gençleri yanlarına aldıklarını varsayacağız. Ayrıca bu 16 yaşındakilerin her gece sıkı partiler yaptıklarını, okula zamanında gittiklerini ve sınıfta kalmadıklarını varsayacağız. Ayrıca annelerin kızlarının 16 yaşındaki eski erkek arkadaşlarıyla romantik bir ilişki yaşadıklarını ve bunun sonuçlarına çok az ya da hiç katlanmadıklarını da varsayacağız . Açıkçası, The OC, Gossip Girl gibileri koşabilsin diye yürüdü. Tüm gençlik dramalarının gelişmek için ihtiyaç duyduğu dağınık olay örgüsüne, kostümlere ve müzik kurasyonuna sahip. Tabii ki tuzakları da var. Senaryoda ürkütücü pek çok an var ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde oyuncu kadrosunda çeşitlilik yok. Birinci sezondaki tek renkli karakter olan Theresa Diaz'ın korkunç hikayesi ona kızmamıza neden oluyor. Ayrıca dizinin, özellikle Oliver Trask'ın hikayesinde görülen akıl sağlığı ile ilgili konuları daha hassas bir şekilde ele alabileceği gerçeği de var. Yine de ben bir hayranıyım - nihayetinde, günümüzün gençlik dramaları, The OC'nin yıllar önce Kaliforniya sahillerine getirdiği 2003 ruhundan birazını gerçekten kullanabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. 2023 Akademi Müzesi Gala Gecesi, her zaman olduğu gibi bu yıl da Los Angeles, Kaliforniya'da gerçekleşti. Yıllık düzenlenen etkinlik, müzenin sergileri ve halka açık programları için fon toplamayı hedefliyor. Gala başlamadan önce, yıldızların katıldığı kırmızı halı etkileyici moda anlarını sunmaya hazır görünüyordu. Ocak ayında başlayacak olan gösterişli ödül sezonuna öncülük eden Akademi Gala'sı her zaman Hollywood'un yıldızlarının en şık görünümlerini sunuyor. Dua Lipa, Chanel dantel bir elbiseyle boy gösterdi. Ardından Selena Gomez, Valentino tercih eden yıldızlardan oldu. Kendall Jenner sezonun rengi kırmızıya atıfta bulunurken Hailey Bieber Saint Laurent'den pullu siyah bir elbise tercih etti. Yazının devamında 2023 Akademi Müzesi Gala'sında öne çıkan en iyi görünümleri inceleyin."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Emma Corrin, gerçek bir moda yıldızı olarak, kırmızı halıda nadiren hata yapıyor - ister salaş bir takım elbise ister Miu Miu kaşmir hırka ve kısa iç çamaşırı olsun. Bu hafta, oyuncu The Crown'ın Londra'da gerçekleşen altıncı sezon finali etkinliğinde başka bir stil zaferi daha yaşadı. Netflix'in popüler dizisinin dördüncü sezonunda Prenses Diana'yı canlandıran Corrin, diziye yabancı değil - ancak yıldız, bu en son görünümü için modaya dair tüm vizyonunu stil oyununa dahil etti. Oyuncu, pantless trendini yansıtan bir smokin giydi, ancak kendi tarzında. Harry Lambert tarafından stilize edilen Corrin, Miu Miu tarafından özel olarak tasarlanmış bir görünüm giydi ki bu da tamamen özelleştirilmiş şeffaflığa odaklanan bir tasarımı içeriyordu. (Görünüm, Prenses Diana'nın 1985 yılında İtalya'da giydiği beyaz bir takıma referans veriyordu.) Kıyafet, temiz beyaz renkli smokin ceketi içeriyordu ve klasik beyaz gömlek ve papyonla tamamlanmıştı. Alt kısımda, Corrin geleneksel bir pantolon yerine tamamen şeffaf olan hafif bir etek tercih etti. Etek, yere kadar uzanan ve tamamen şeffaf olan bir hafif kumaştan yapılmıştı. Eteği dengelemek için Corrin, şeffaf siyah eldivenler giydi ve ardından tüm görünümü sağlam, diz altı platform çizmelerle tamamladı."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Vogue Leaders serisinin altıncısında Bobbi Brown işbirliğinde gerçekleşen İçinin Işıltısını Dışarı Yansıtan Kadınlar panelinde; iç ve dış güzelliğin beraberliği, doğal güzelliğin yansıması, iş hayatında pratik ve etkili bir şekilde ışıltılı görünmek gibi konular ele alınarak keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Vogue Türkiye genel yayın yönetmeni Debora Zakuto moderatörlüğünde gerçekleştirilen sohbete; Estee Lauder Türkiye genel müdürü İpek Ersavaş, Bobbi Brown Türkiye marka elçisi Nur Bilen Yavuzer ve Teknolojide Kadın Derneği kurucu yönetim kurulu başkanı Zehra Öney eşlik etti."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Kahvenin enerji veren özellikleri hakkında birçok araştırma yer alırken birçok kişi bu içeceğin bağırsak sağlığını koruduğundan ve iltihaplanmayı azalttığından bir haber. İsterseniz her sabah büyük bir keyifle içtiğiniz kahvenin faydalarına hep birlikte göz atalım. Hepimiz kahvenin kafein içerdiğini biliyoruz ancak bir bardak portakal suyundan daha fazla lif içerdiğini ilk kez duyuyor olabilirsiniz. Sindirime ve vücudun önemli besinleri emmesine yardımcı olan çözünebilir lifin yanı sıra, kahvenin doğal prebiyotik oranı da oldukça yüksektir. Dietitian Fit beslenme uzmanlarından Karine Patel, \"Kafein, bağırsaklarımızdaki iyi bakterileri beslemeye yardımcı olan bir tür prebiyotik olan polifenollerden oluşuyor\" açıklamasını yapıyor. Zoe Projesi tarafından yakın zamanda yapılan önemli bir çalışma, sade kahve içenlerin içmeyenlere kıyasla daha fazla iyi bağırsak bakterisine ve dolayısıyla daha sağlıklı, daha çeşitli bir mikrobiyoma sahip olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca kahvenin bağırsaklar üzerindeki uyarıcı etkisinin de bakteri seviyelerini dengede ve kontrol altında tutmaya yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Kahve, yüksek polifenol içeriği sayesinde mükemmel bir antioksidan kaynağıdır. Birçok bitkide doğal olarak bulunan polifenoller, vücudunuzdaki serbest radikaller ve antioksidanlar arasındaki dengesizlik sonucu oluşan oksidatif strese karşı vücudu koruma altına alır. Böylece kalp ve otoimmün rahatsızlıklarının oluşma riskini azaltarak vücuttaki enflamasyonun azalmasına yardımcı olur. Kahvesini sütlü sevenler için de iyi haberlerimiz var. Yeni araştırmalar, kahvedeki polifenollerin süt gibi bir proteinle eşleştiğinde anti-enflamatuar etkisinin arttığını gösteriyor. 2023'te yayınlanan çalışmaya göre, polifenol ve protein moleküllerinin kombinasyonu, tek başına polifenollere kıyasla iltihapla mücadelede iki kat daha etkili. Birçoğumuz uyanık kalmak ya da uyanmak adına hemen bir fincan kahveye uzanırız ancak kahvenin beyin sağlığı üstündeki etkisi bundan çok daha fazla. İçeriğindeki antioksidanlar ve biyolojik bileşenler beyin sağlığını koruyan nöroprotektif özelliklere sahiptir. Beyin dokularıyla damarlarını serbest radikallere karşı koruma altına alırken beyindeki serotonin ve aseltilkolimn gibi nörotransmitterlerin aktivitesini de arttırmaya yardımcı olur. 2007'de Avrupa çapında yapılan 10 yıllık bir araştırmaya göre, kahve içen katılımcılar içmeyenlere kıyasla daha az kognitif bozukluğa sahip olduğu bildirmiştir. Ancak burada tüm görev sadece kahve içerisindeki kafeine düşmüyor. Portekiz'deki Minho Üniversitesi'nde görev alan bilim insanları yayınladıkları bir araştırmada kafeinin yanı sıra kahvede bulunan diğer bileşenlerin de bilişsel olarak çok daha verimli olmanıza da yardımcı olduğunu açıklıyor. Son yıllarda oldukça artan rahatsızlıklardan biri Pulmoner fibrozis. Akciğerlerde ortaya çıkan; bu organın dokusunda kalınlaşma ve yara gelişimiyle kendini göstermeye başlayan bu rahatsızlık akciğerin eskisi gibi fonksiyonlarını yerine getirmesine engel olurken vücuttaki oksijen oranının azalmasına da neden oluyor. Kahve içerisindeki kafein vücut tarafından sindirildiğinde, paraksantin adı verilen ve pulmoner fibrozise neden olan yara dokusunun büyümesini yavaşlatan bir kimyasal üretir. Bu kahvenin kronik karaciğer hastalıklarına karşı vücudu koruma altına aldığını gösterirken, Dünya Sağlık Örgütü de ılımlı kahve içmenin karaciğer kanserini önlemeye yardımcı olabileceğini doğruladı. Günde tek bir fincan kahve içiyor ve bu kahve tüketiminizde optimum lezzet ile aroma arıyorsanız, çekirdeklerin mümkün olduğunca az oksidasyona maruz kaldığından emin olmanız gerekir. Aynı şey besin değeri için de geçerlidir. Bu nedenle mümkün olduğunca çok faydayı korumak için her zaman taze öğütülmüş çekirdeklerle demlemek en iyisidir. Kavurma türü de önemlidir. Etiyopya, Orta ve Güney Amerika gibi yüksek rakımlı iklimlerde yetişen çekirdekler en yüksek polifenol seviyelerini içerirken daha az yoğun ısı işleminden geçer. Bu da hafif kavrulmuş çekirdeklerin doğal olarak daha fazla sağlıklı bileşene sahip olduğunu gösterir. Ayrıca bu çekirdek vücuttaki iltihabı azaltırken metabolizmayı hızlandırır. Çekirdeklerinizi nasıl öğüttüğünüz de bu noktada oldukça önemli. Çekirdeklerdeki polifenollerden maksimum antioksidan fayda sağlamak için, espresso'da olduğu gibi ince bir öğütmeye ihtiyacınız vardır. Suyun sıcaklığı da dikkate alınması gereken bir husustur. Eğer su çok sıcak olursa çekirdekleri yakabilir çok soğuk olursa içerisindeki önemli besin maddelerinden fayda sağlamayabilirsiniz. İdeal sıcaklık kaynamanın altında veya 90 ile 95 derece arasındadır."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Birçok hastalık gibi demir eksikliği de sinsi bir şekilde ortaya çıkabilir. Bazen semptomlar çok genel belirtiler olduğundan bunların başka bir şey olduğunu düşünebilirsiniz. Bazen de semptomlar aşırı derecede yavaş bir şekilde ortaya çıktığından başlangıçta fark edemeyebilirsiniz. Özellikle kadınlar arasında yaygın olan demir eksikliği aynı zamanda en bol bulunan minerallerden biridir. Dengeli bir diyet tüketmek önemlidir. Örneğin koyu yapraklı yeşillikler, baklagiller, kırmızı et, tavuk, yumurta, balık, tam tahıllar, kuruyemişler ve kuru meyveler gibi bir beslenme biçimi benimseyerek demiri besinlerden elde etmek oldukça kolaydır. Rise To Wellness'ın kurucusu doktor Jacey Folkers \"Demir, vücudumuzdaki farklı proteinlerin oksijen taşımasına yardımcı olan en önemli besin maddelerinden biridir\" diyor. Özellikle bu proteinler, oksijeni akciğerlere ve kaslara kırmızı kan hücreleri aracılığıyla taşıyan hemoglobin ve miyoglobin proteinleridir. Kırmızı kan hücrelerimiz yeterli oksijene sahip olmadığında, dünya genelindeki en yaygın anemi türü olan demir eksikliği anemisi ortaya çıkabilir. Başta adet görmeye başlamış kadınlar olmak üzere yaşlılar ve bazı çocuklar da dahil olmak üzere birçok bireyi etkileyebilir. Almond ObGyn kliniğinden doktor Christy Evans, Demir eksikliği anemisi genellikle artmış kan kaybı nedeniyle ortaya çıkar. Doğum sonrası kadınlarda, adet gören kadınlarda, cerrahi operasyon geçirenlerde veya gastrointestinal sistemde kanama yaşayanlarda yaygın olarak görülür\" diyor. Ayrıca, sindirim bozuklukları gibi demir emilimini azaltan durumların sonucu olabilir, bunlar da çölyak hastalığı, ülseratif kolit, Crohn hastalığı ve H-pylori enfeksiyonu gibi hastalıklarla ilişkilendirilir. Veya kalp hastalığı ve obezite gibi kronik iltihaplanmaya yol açan kronik durumlar nedeniyle de oluşabilir. Ve hatta düzenli olarak aspirin veya ibuprofen gibi ilaçları kullanmak veya basitçe çok fazla kahve ve alkol tüketmek gibi günlük şeylerden kaynaklanabilir. Çünkü bu tür maddelerin vücudun gerekli besinleri emmesini engelleyebileceği biniyor. Demir eksikliği belirtilerinin birçoğu aşırı derecede yaygın olduğundan yeterli su içmemek, B12 eksikliği veya hormonal dalgalanmalar gibi sağlık sorunlarının belirtileriyle karıştırılabilir. Demir eksikliğinin belirtileri arasında kalıcı yorgunluk, zayıflık, düşük enerji seviyeleri, fiziksel aktiviteler sırasında nefes darlığı veya solunum zorluğu, baş ağrıları, baş dönmesi ve bilişsel değişiklikleri içerebilir. Diğer semptomlar ise soğuk eller, soğuk ayaklar ve soluk cilt olabilir. Yazının devamında demir eksikliğini belirten 5 semptomu inceleyin. Bu ciddi bir durumdur çünkü çiğnemeyi ve yutmayı zorlaştırabilir.Bu da besinleri yeterli miktarda tüketmeyi zorlaştırabilir. Bu yüzden dilinizde şişme, ağrı veya yiyeceklerin tadında değişiklikler olup olmadığına dikkat edin. Ve ağzınızın tamamına bakmayı unutmayın. Demir eksikliği aynı zamanda oksijen eksikliğinden dolayı cildinizi soluk gösterebilir, bu nedenle diş etleri de soluk görünebilir. \"Tırnaklarımız vücudumuzun geri kalanıyla ilgisiz gibi görünse de aslında sağlığımız hakkında birçok şey söyleyebilir,\" diyor Dr. Folkers. Bu nedenle, zayıf ve kırılgan tırnaklara sahip olmak, besin eksikliğinin bir göstergesi olabilir. Tırnakların kaşık gibi içe doğru büyümesine neden olan koilonychia adlı bir durum da demir yetersizliğine işaret edebilir. Örneğin toprak, kil, boya, odun kömürü, kül, saç, kumaş, karton veya temizlik malzemeleri gibi eğer kesinlikle yenmemesi gereken maddeleri birdenbire yemek istiyorsanız kan tahlili yaptırma zamanı gelmiş demektir. Yiyecek dışı maddelere olan istek, bazen stres, anksiyete veya diğer ruh sağlığı sorunlarından kaynaklanabilirken, aynı zamanda anemi belirtisi de olabilir. Ve bu sadece tamamen yenmez şeylere olan arzularla sınırlı değildir. Buz çiğnemek veya mısır nişastası çiğnemek de anemiye bağlı Pica'nın işaretleri olabilir. Saçınız normalden daha ince veya daha az parlak görünüyorsa, bu demir eksikliği belirtisi olabilir, özellikle anemiye dönüştüğünde, bazı çalışmalara göre saç sağlığını olumsuz etkileyebilir. Neyse ki, bu durum tersine çevrilebilir. \"Saç folikülleri yeterli oksijen almadığında, dinlenme aşamasına geçer, saç dökülür ve anemi iyileşene kadar geri uzamaz\" diyor Folkers. Demir eksikliğinin tedavisi oldukça rutindir. Ciddi demir eksikliği için doktorunuz demir takviyeleri veya intravenöz demir terapisi önerebilir. Düşük ila orta düzeydeki eksikliklerde, muhtemelen ıspanak, brokoli, lahana, sardalye, yumurta, tavuk ve kırmızı et gibi demir açısından zengin besinlerin alımını artırmanızı teşvik edecektir. Öte yandan demir takviyesiyle birlikte C vitamini açısından zengin yiyecekler de tüketmek önem taşıyor."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Nasıl hissetmemiz gerektiğini dikte eden, söylemesi de inanması da güç olumlamalardan yorgun düşenler... Ucu açık sorularla değişime sevk eden, düşünce eğilimlerimizde yeni patikalar yaratan taze wellness pratiği \"iffirmations\"a bir şans verin. Olumlamaların zaman içerisinde bilinçaltındaki negatif kayıtları temizlemekte, belirsizlik ve güvensizlik gibi olumsuz hislerle mücadelede etkinliği özellikle de pandemi sonrası düzende sağır sultanın duyduğu bilimsel bir gerçek. Peki, düşüncelerimizi ve duygularımızı yeniden şekillendirmeye yönelik bu mesajlar, tıpkı bende olduğu gibi ters tepebilir mi? Bir başka deyişle, -mış gibi yapmak kişiyi daha olumsuz bir ruh haline sürükleyebilir mi? Kendinize gönülden inanmadığınız bir şeyi zorla kabul ettirmeye çalışmak, sizi toksik pozitifliğe itebilir uyarısında bulunuyor Colorado merkezli Karena Neukirchner. Travma konusunda kıdemli duygusal şifa koçu, negatif duygulara alan açmayan, o an deneyimlenmesi gereken duygular yerine olumlu duyguları koyma çabasının uzantılarını şöyle özetliyor: Mutlu duyguları zorladığımızda, çetrefil duygular yok olmuyor; aksine, bilinçaltımızda yaşamaya devam ediyor ve hatta ihmal edilip, bastırıldıkları için yoğunlaşabiliyor. Bu da zihnimizde ve bedenimizde daha da fazla gerilim yaratıyor. Duygu durumuna zıt düşen olumlamalar, kimi zaman kişiyi Mutlu veya huzurlu olmayı beceremiyorum düşüncesiyle yetersizlik hissine itebiliyor; kendini acımasızca eleştirmesine de sebebiyet verebiliyor üstelik. Siz de tıpkı benim gibi olumsuzluklar karşısında kimi zaman karamsarlığa kapılıyorsanız, bir dahaki sefere, Bugün çok güzel bir gün olacak tadında zorlama cümleler yerine Ya bugün uzun süredir geçirdiğim en güzel gün olursa? demeyi deneyin. Unutmayın, iffirmations illa ya ibaresiyle başlamak zorunda değil. Zihninize pozitif düşünce tohumları eken, sizi inceden inceye farklı düşünmeye motive edebilecek her soru makbul: Kendime hata yapma izni verebilsem ne olur? Ya da kendi hikayemi değiştirip kendimle ilgili yargılarımı bırakabilsem, hayatım ne yönde değişir? Veya bugün hayatıma güzellik katanlara odaklansam, nasıl hissederim? Tüm bu ucu açık sorular, yaşamı ve benliğinizi siyah-beyaz bir çerçeveye oturtmaktan ziyade onlara daha geniş açıdan bakmayı, türlü olumsuzlukları yapıcı bir pencereden değerlendirmeyi mümkün kılacak; yeni bir yola baş koymak için heyecanı ve umudu beraberinde getirecek."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Zencefil, sadece yemeklere lezzet katmakla kalmaz, aynı zamanda sağlığımız üzerinde oldukça etkili olan gerçek bir bitkisel çözümdür. Zencefil, mutfakta sevilen bir baharat ve aynı zamanda sağlığımız için bitkisel bir çözüm olarak sindirimden öksürüğe ve hatta kilo vermeye kadar pek çok alanda tercih ediliyor. Hem ferah hem de güçlü ve acımsı bir tada sahip zencefil, özellikle Asya mutfağında çok kullanılıyor. Ancak zencefil, sadece yemeklere lezzet katmakla kalmaz, aynı zamanda sağlığımız üzerinde oldukça etkili olan gerçek bir bitkisel çözümdür. Taze, toz veya çay gibi formlarda içeceklerle karıştırmak da en kolay tüketim yollarından biridir. Zencefilin faydaları arasında ağrı kesici olması, ateş düşürmesi, antibakteriyel ve anti-flamatuar bir kalkan oluşturması gibi özellikler bulunuyor. Öte yandan bağışıklık sistemini güçlendirir, boğaz ağrısı, öksürük ve soğuk algınlığı gibi durumlara da yardımcı olur. Çeşitli sindirim sorunları, reflü ve mide bulantısına da doğal bir çözüm olarak kabul edilir. Zencefilin kilo vermekte işe yaradığı konusu ise en çok tartışılan konulardan biridir. Her gün bir miktar zencefil tüketmek, metabolizmayı harekete geçirip yağları yakmaya ve tokluk hissini artırmaya yardımcı olabilir. Taze zencefilin içinde bulunan kimyasal bileşik Gingerol, metabolizmayı hızlandırarak vücut sıcaklığını artırabilir ve dolayısıyla vücuttaki yağ depolarının daha fazla kullanılmasını gerektirebilir. Dengeli bir diyet içinde, diğer birçok faydası göz önünde bulundurulduğunda, doğal bir takviye olarak düşünülebilir. Ancak doğal ekstreler her zaman herkes için uygun olmayabilir. Örneğin, zencefil kan sulandırıcı ilaçların etkisini artırabilir. Diyabet veya yüksek tansiyonla mücadelede kullanılan ilaçların etkisini olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca safra salgısını artırdığından, safra kesesinde taş sorunu olanlar için sakıncalı olabilir. Bu tür durumlarda, bir doktora danışmak her zaman daha iyidir. Bu bitkinin faydalarını denemek için en basit ve hafif yöntem, biraz rendelenmiş zencefili kaynar suya ekleyip birkaç dakika demleyerek tüketilebilir. Çok acı ise biraz bal ekleyebilirsiniz. Bu, ağır bir yemekten sonra tipik mide ağırlığı hissettiğinizde kullanabileceğiniz mükemmel bir çözüm olabilir. Bu versiyon, daha az yoğun olduğundan vücudun tepkisini gözlemlemek için idealdir. Toz haldeki zencefil, yemeklere lezzet katmak için mutfağınızda kullanabileceğiniz en basit versiyonlardan biridir. Çorba, beyaz et ve sebzelerin yanı sıra kek ve kurabiyelere karakter katar. Özellikle de kış aylarına destek olarak zencefilli çay, kurabiyeler gibi basit zencefilli atıştırmalıklar tercih edebilirsiniz."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. Hafta sonunu her türlü alkollü içkiyi içerek, ağır kalorili yiyecekler yiyerek ve yorucu şekilde geçirmiş olunca pazartesi günü hepimizin bir sıfırlamaya ihtiyacı var; özellikle de enerji seviyelerimizin doğal olarak daha düşük olduğu serin aylarda. Yorucu bir hafta sonundan sonra vücudunuzu ve zihninizi yeniden canlandırmanın 5 kolay yolu için okumaya devam edin. Tamam, pazartesi sabahları her zaman hoş karşılanan bir durum olmayabilir ancak soğuk bir duş almak ruh halinizi hızlı bir şekilde iyileştirmenize yardımcı olabilir. Aynı zamanda metabolizmayı ve bağışıklık fonksiyonunu güçlendirebilir; iltihabı, ağrıyı veya acıyı azaltabilir. Vogue'a daha önce konuşan MD Mjdoline Jayoushe, soğuk suda olduğunuzda beyninizin hoş olmayan hissi ortadan kaldırmaya odaklanmakla çok meşgul olduğunu söyledi. Dolayısıyla mutsuzluk, kaygı veya stres anında buharlaşıyor. Dayanmakta zorlanıyorsanız kontrast duş tekniğini kullanarak güne başlayın. Kulağa basit geliyor ama bilimsel araştırmalar, uyandıktan sonraki 30 ila 60 dakika içinde güneş ışığına bakmanın, o akşam iyi uyumanızı sağlamanın en etkili yolu olduğunu buldu. Stanford Üniversitesi'nde nörobilimci ve nörobiyoloji, psikiyatri ve davranış bilimleri alanında doçent olan Andrew Huberman MD, her sabah iki ila 10 dakika arasında açık havada vakit geçirmenizi öneriyor. Melatoninin harekete geçmesi için bir zamanlayıcı başlatıyor diyor ve vücudumuzun ne zaman rahatlama ve daha sonra uykuya dalma zamanının geldiğini daha iyi anlamasına yardımcı oluyor. Kışın bunun yerine SAD lambası kullanabilirsiniz; aynı etkiye sahiptir. Bazı insanlar haftaya aralıklı oruçla başlamayı tercih etse de sağlıklı ve dengeli bir kahvaltı yapmak ruh halinizi iyileştirmenin de kolay bir yolu olabilir. Tahıllar ve kızarmış ekmek gibi karbonhidrat açısından zengin ve şekerli yiyeceklerden uzak durun. Bunun yerine, ilk etapta kan şekeri seviyenizi yükseltmeyecek, protein açısından zengin bir öğün benimseyin. Beslenme uzmanı Rosemary Ferguson'a göre bu, üzerine fındık, tohum ve meyveler eklenmiş sebzeli omlet veya kefir olabilir: lezzetli ve besleyici! Kulağa niş gelebilir ama bacaklarınızı duvara doğru uzatarak sırt üstü yatmak lenfatik drenaj için mükemmeldir. Stephenson, Günün sonunda bacaklarınızı kaldırmak, lenfatik sisteminizi uyarmanın en basit ve en etkili yollarından biridir diyor. Ayrıca kan basıncını düşürmeye ve yatmadan önce stresi hafifletmeye yardımcı olabilir."} +{"text":"Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun. İstanbul, İzmir ve Bodrum'dan 7 restoran Michelin Yıldızı aldı. Her yıl, malzeme kalitesi, lezzetlerin uyumu, pişirme tekniklerine hakimiyet, şefin deneyiminin mutfağa yansıması ve müfettişlerin ziyaretleri arasındaki tutarlılık gibi 5 kriter göz önünde bulundurularak verilen Michelin Yıldızları bu yıl da Türkiye'deki 7 restorana layık görüldü. İstanbul'da iki yeni restoran Michelin Yıldızı aldı. Uluslararası bir geçmişe sahip İstanbullu şef Cenk Debensason, Arkestra'da uzmanlığını ve mutfak konusundaki becerilerini ortaya koyuyor. Mutfağı, marine edilmiş ton balıklı sashimi ve suşi pirinçli dondurma ile mükemmel pişmiş ördek göğsüne eşlik eden hafif şuruplu apicius sosundan oluşan yemekleriyle farklı ufukları birleştiriyor. Sankai by Nagaya'da şef Yoshizumi Nagaya, yüksek kaliteli omakase menüsü oluşturdu. Bunlardan ilki, suşi ustası Hiroko Shibata tarafından mümkün olduğu ölçüde yerel balıklar kullanılarak titizlikle hazırlandı. İkincisi ise çok düşük sıcaklıkta 48 saat boyunca pişirilen, avrupai dokunuşlarla zenginleştirilen ve ardından fasulye, ponzu mayonezi, toz sirke ve susam ile servis edilerek kaiseki mutfağını onurlandıran dana yanağı oldu. İzmir'de üç restoran Michelin Yıldızı'na layık görüldü. Şef Osman Sezener yönetimindeki OD Urla, köklü ve özgün mutfak anlayışıyla öne çıkıyor. Üzüm bağları ve zeytinliklerle çevrili olan ve aile tarafından işletilen bu restoranda şef ve ekibi, yarısı doğrudan tesiste üretilen, geri kalanı ise restoranın yakınındaki üreticiler ve zanaatkarlar tarafından üretilen kaliteli yerel malzemeleri kullanıyor. Özellikle de restoranın açık odun ateşinde pişirilenler olmak üzere tüm tabaklar sade, doğal ve rustik elementler dikkat çekiyor. Teruar Urla'da şef Osman Serdaroğlu ve ekibi, yerel ürünlerin zenginliğini öne çıkaran, İtalyan ve Akdeniz esintili tabaklar hazırlıyor. Kuzu saltimbocca'dan kızarmış kabaklara, taze keçi peynirinden kurutulmuş yoğurda kadar minimalist ve zengin yemek seçkisi bulunduruyor. Şarap listesi ise Türkiye'nin farklı bölgelerine saygı duruşunda bulunur nitelikte. Ozan ve Seray Kumbasar çiftinin yönetimindeki Vino Locale, bölgeye özel tatlara yöneliyor. Mevsimlere olabildiğince uygun tasarlanan menü, 6 haftada bir değişerek konukları sofistike bir mutfağı keşfetmeye davet ediyor. Yemek salonunda Seray Kumbasar, gurmelere yöresel şaraplardan oluşan bir seçki sunarak rehberlik ediyor. Bunun yanında dijestif içki seçkisi de bulunuyor. Bodrum'da ise iki restoran birer Michelin Yıldızı ile ödüllendirildi. Şef Osman Sezener tarafından işletilen Kitchen, leziz uluslararası dokunuşlarla modern bir Türk mutfağı sunuyor. Bölgesel ve taze ürünler, kömürde pişirilen ve bahçeden toplanan bitkilerden yapılan salsa verde ile zenginleştiriliyor. Taze olarak hazırlanan, lezzet açısından zengin ama aynı zamanda sade ve güçlü sunumlar içeriyor. Ege mutfağı tutkunları, Maçakızı restoranında Şef Aret Sahakyan'ın yaratıcı teknikleri ve yerel mutfak gelenekleriyle buluşuyor. Birinci sınıf Türk ve Avrupa şaraplarından oluşan listesinin yanı sıra restoranda etkileyici bir şampanya seçkisi de mevcut. Bunlara ek olarak, Türkiye'den 111 restoran Michelin Rehberi tavsiye edilenler listesine giriş yaptı. Michelin Yeşil Yıldız kategorisinde İzmir'den Od Urla, Vino Locale, Hiç Lokanta ve İstanbul'dan Circle by Vertical, çevreye duyarlı restoranlar olarak ödüllendirildi. Öte yandan makul fiyatla eksiksiz bir menü sunan Bib Gourmand kategorisiyle ödüllendirilen 8 restoran ise şöyle oldu; Aida, Fauna, Inari Omakase, Red Balon, Circle by Vertical, Efendy, Tavacı Recep Usta, Foxy."}